Fetihlerin Anası MEKKE’NİN FETHİ
Mekke, mukaddes bir şehirdir. Mekke, şehirlerin anasıdır. Dini, siyasi ve ticari bir merkezdi. Kabe’nin ve zemzemin orada oluşu, Mekke’ye apayrı bir özellik kazandırıyordu.
Kabe, Cenab-ı Allah’ın emri ile Hz. İbrahim ve oğlu İsmail tarafından yapılmıştır.
Kabe’nin tamamlanmasından sonra Hz. İbrahim şöyle dua etmiştir.
- “Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul et. Şüphesiz sen işitensin, bilensin. Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl. Neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar…” (Bakara: 127-128)
Bundan sonra İbrahim (as) insanları Kabe’ye çağırdı. Bu davet çok ilgi gördü. Ama Ebrehe bu ilgiden hoşlanmadı. Çünkü kilisesine ilgi azalmıştı. Kalabalık bir ordu ve güçlü fillerle Kabe’yi yıkmak için harekete geçti.
Geçtiği yerleri yaktı, yıktı, önüne geleni yağmaladı. Hayvanları gasp etti. Bunların içinde Peygamber Efendimizin dedesi Abdülmüttalip’in develeri de vardı.
Abdulmuttalib, Ebrehen’in yanına gitti. Ebrehe:
- Niçin geldin? dedi. Abdulmuttalib:
- Develerimi almaya geldim, dedi. Ebrehe ona:
- Ben de, Kâbe’yi yıkmamam için yalvarmaya geldiğini zannetmiştim, deyince O da:
- Develer benim. Kâbe’nin ise sahibi var. Onu o korur, cevabını verdi.
Abdulmuttalib geri döndü. Kâbe’yi tavaf etti. Ve şu duayı yaptı:
- “Ey Rabbim! Bu kutsal mâbedi koru. Şüphesiz Kâbe’nin düşmanı senin de düşmanındır.”
Cenab-ı Allah, samimi hislerle yapılan bu duayı kabul etti. Bütün ümitlerin kesildiği bir anda Ebrehe’nin güçlü ordusunun üzerine kızgın taş atan küçük ebabil kuşlarını gönderdi.
Ebrehe’nin bir hesabı vardı. Ama Cenab-ı Allah’ın da bir hesabı vardı. Beklenmedik bir anda Allah Kâbeye gönül verenlere yardım ediyordu. Hem de görülmeyen orduları ile yardım ediyordu.
Ebabil kuşları Ebrehe’nin muazzam ordusunu, yenilmez denilen fillerini yerle bir etmiş, çiğnenmiş ekin haline getirmişti.
Bu Kur’an-da Fil sûresinde şöyle geçer:
- “Rabbin fil sahiplerine neler etti görmedin mi? Onların kötü plânlarını boşa çıkarmadı mı? Onların üzerine sürü sürü kuşlar gönderdi. O kuşlar onların üzerine pişmiş tuğladan yapılmış taşlar atıyordu. Böylece Allah onları yenilip, çiğnenmiş ekin gibi yaptı.”
Ebrehe’ye Mekke halkından 4 kişi yardım etmiş, rehberlik etmişti. Bunlardan ikisi fillerin altında kalmış, ikisi de sakat kalmıştır. Biri kör olmuş, biri de kötürüm olmuştur. İkisi de Mekke sokaklarında dilenerek ölüp gitmiştir.
Ebrehe, canını zor kurtarmıştır. Fakat aldığı yara yüzünden ölmüştür.
Bu Mekke’ye ilk saldırıydı. Muhammed (as) da bu yılda dünyaya teşrif etmişlerdir.
* * *
Resulallah (sav) Medine’ye hicret için Mekke’den ayrılırken arkasına dönüp şöyle demişti:
- “Ey Mekke! Sen ne hoş bir beldesin. Seni çok seviyorum! Eğer kavmim beni çıkmaya mecbur etmeseydi, senden başka bir yerde ikamet etmezdim.” (Tirmizi, Menakıp: 3922)
O sırada Cebrail (a.s.) üzüntülü olan Peygamberimizi biraz rahatlatmak için Kasas Suresinin 85. ayeti ile teselli etmişti.
Rabbimiz O’na diyordu ki: “Rasulüm! Kur’an’ı okumayı tebliğ etmeyi ve O’na uymayı sana farz kılan Allah, elbette seni yine dönülecek yere döndürecektir…”
* * *
Müslümanlar Medine’de sekiz yıl kaldılar. Müşrikler Müslümanlarla yaptıkları Hudeybiye anlaşmasını tek taraflı olarak bozdular. Sonra da pişman olup anlaşmayı yenilemek için Ebu Sufyan’ı Medine’ye elçi olarak gönderdiler. Kimse Ebu Sufyan’ın yüzüne bakmadı. Hatta kızından bile yüz bulamadı.
Ebu Süfyan kızı Ümmühabibe’nin yanına geldi. Serili olan minderin üzerine oturmak istedi. Kızı, minderi çekip aldı. Oturmasına müsaade etmedi.
Ebu Süfyan şaşkınlıkla sordu:
- Minderimi bana, beni mi mindere layık görmedin? dedi.
Kızı Ümmühabibe şöyle cevap verdi:
- O minder Allah Rasûlünün minderidir. Sen müşriksin, sen necissin, o mindere oturmaya layık değilsin.
Evet, İslâmın ve İslâmî değerlerin kendine göre bir değeri ve izzeti vardı. İşte
Ümmühabibe bunu anlatmak istemişti. Ayrıca müşriklerin necis olduğunu ifade ediyordu.
Ebu Süfyan kızına:
- Kızım sen acayipleşmişsin, deyince o da:
- Ben kötüleşmedim. Rabbim beni İslâm ile şereflendirdi, dedi.
Kızından bile yüz bulamayan Ebu Süfyan, Medine’den Mekke’ye eli boş döndü. Anlaşmayı yenileyemedi. Anlaşmada “Müslümanların tanınması yazılı olduğu için anlaşmayı kendileri bozmuştu.”
* * *
a) Fetih Kararının Alınması:
Medine’de anayasa hazırlanmış, devlet kurulmuş, Hristiyan ve Yahudilerle anlaşmalar yapılmıştır.
Müşrikler yapılan anlaşmaları bozuyor, Müslümanları sıkıntıya sokuyordu. Yani zulüm devam ediyordu.
Kabe müşriklerin elindeydi, içinde 360 tane put vardı.
Müslümanlar hac görevini yapamıyordu. Ayrıca Kabe’ye karşı namaza duramıyordu.
Bu da Müslümanları çok rahatsız ediyordu.
Bir gün bir atlı nefes nefese Mekke’den üç günde Medine’ye çıkageldi ve:
– “Ya Rasülallah! Müşrikler anlaşmayı bozdu. Vetir suyu başında baskın yapıp uyuyan, secdede, rükûda olan kardeşlerimizi öldürdüler.” dedi.
Bunları duyan Allah Rasulü o kadar üzüldü ki, gözyaşlarını tutamadı.
Bu felaket haber Mekke’nin fethini hatıra getirdi.
Peygamber (a.s) gizli gizli fetih hazırlıklarına başladı. Yapılan hazırlıklar kimseye sezdirilmiyordu. En yakınları bile bir şeyler soruyor ama cevap alamıyordu.
Medine’ye girişi ve çıkışı bile yasakladı.
Suriye tarafına yanıltmak için bir müfreze gönderildi.
Allah Rasulü, Mekkeliler haber alıp hazırlık yapar ve karşı koyarsa, kan dökülmesinden endişe ettiği için hazırlıkları gizli tutuyordu.
Bu arada bir şeyler sezen Hatip b. Belte Mekke’deki ailesinin ve çocuklarının dersine düşmüş, Mekke’ye hazırlıkları bildiren bir mektup yazmıştır. Mektubu bir kadına vermiş o da onu saçlarının arasına gizlemişti.
Cebrail (a.s)’dan bilgi alan Peygamber (a.s) Hz. Ali ve Zübeyr (r.a.)’i kadına yetişip, kadını ve mektubu getirmelerini istedi.
* * *
b) Fetih İçin Yola Çıkıldı:
Hicretin 8. yılı Medine’den Mekke’ye doğru yola çıkıldı. Her yerleşim bölgesinde orduya katılanlar oluyor ve ordu güçleniyordu.
Mekke’ye 16 km mesafede ordu konakladı. Peygamber (a.s) orduya dağınık oturmalarını söyledi ve Ensar ve Muhacirlerden oluşan on bin askere on bin ateş yakmalarını söyledi. Geceleyin yanan on bin ateşi gören müşrikler Müslümanları otuz bin olarak tahmin ettiler.
On bin ateşi gören müşrikler şaşırdı. Ne yapacaklarını bilemediler. Toplandılar, ne olup bittiğini anlamak için Ebu Süfyan’ı ve iki arkadaşını Mekke dışına çıkmalarına karar verdiler.
Gizlice yaklaşan Ebu Süfyan ve arkadaşları yakalanıp Allah Rasulünün huzuruna getirildi.
Peygamber (a.s) onlara ateş yakan Müslümanların arasında dolaştırdıktan sonra onlarla konuştu. İslam’ı ve niyetini anlattı. Üçü de Müslüman olarak Mekke’ye döndü. Haber bekleyen Mekkelilere şöyle dediler:
- “Ey Mekkeliler! Muhammed (a.s) karşı koyacağımız bir güçle geliyor. Kim silahı bırakıp evine çekilirse, kabeye girerse, benim evime girerse, emniyette olacaktır. Müslüman olun selamette olun.”
Kocasından bu sözleri duyan hanımı Hind, koşarak geldi kocasının sakalından tuttu: “Bu ahmak ihtiyarı öldürün.” dedi.
Ebu Süfyan karısına:
- “Bırak sakalımı, yemin olsun, sen de Müslüman olmazsan seni de öldürürüm.” sözleri ile tepki gösterdi.
* * *
c) Mekke’ye Giriş:
M. 639, Hicri 9. Ramazan günü Mekke’nin kapılarından bir anda şehre girildi. Ebu Cehil, toplandığı bir avuç müşrikle karşı koydu fakat netice alamadı. 13 müşrik öldü, 3 müslüman şehit oldu.
Peygamber (a.s) bu karşı koyanların dışında kimseye dokunulmamasını, hiçbir şeyin ganimet sayılmamasını duyurdu.
Hz. Peygamber (a.s), kan dökülsün istemiyordu. Bunun için:
- Kabe’ye sığınanın,
- Kendi evine çekilip, kapısını kapatanın,
- Silahını bırakanın,
- Ebu Süfyan’ın evine çekilenin öldürülmeyeceğini ilan etti. Başka ne kalmıştı ki…
Dört koldan Mekke’ye girildi. Emir kesindi. Saldırı olmadan kan dökülmeyecekti. On bin insan “Allahüekber” diyerek hep bir ağızdan tekbir getiriyordu. Yer gök “Allah Allah” nidaları ile inlerken, müşrikler tir tir titriyordu.
Bu arada Hz. Peygamber (a.s) şükür secdesine kapandı. Ondan sonra fetih suresi okuna okuna Kâbe’ye gelindi.
Mekke’nin fethi, diğer fetihler gibi olmadı. Kandan, yağmadan kaçınıldı. Belirli kişilerin dışında herkese af çıktı. Af çıkmayanlar ilan edildi. Bu şu demekti: Af dışı bırakılanların ilanı onlara “Kaçın!” mesajı veriyordu.
Müslümanlara zulmeden, canlarını yakan 8 erkekle 4 kadın af dışı bırakılmıştı.
Bunlardan bazıları kaçtı, bazıları da aman dileyip Müslüman oldu.
* * *
Kabe kapısı kilitliydi. Osman İbni Talha’dan anahtarın getirilmesi istendi. Osman annesine gitti, anahtarı istedi. Kadın vermek istemedi. Osman annesine: “Vallahi ya anahtarı verirsin ya da kılıcım kınından çıkacaktır.” deyince kadın anahtarı verdi. Kabe’nin kapısı açıldı.
Kâbe, 360 kadar put ile dolu idi. Hz. Peygamber (a.s) onlara bakıp: “Hak geldi, batıl yıkılıp gitti. Zaten batıl yıkılacaktır.” anlamandaki isra sûresinin 81. ayetini okudu.
Kâbe bütün putlardan temizlendi. Putlar ve sûretler temizlenmeden Hz.
Peygamber(a.s), Kâbe’ye girmemiştir. (Hadis Ans: 12/41)
Kâbe’deki putlar kırılırken Allah Rasûlü Ebu Süfyan’a da görev vermişti. Ebu Süfyan, putlara öyle vuruyordu ki, içinde put sevgisinin kırıntılarının bile kalmadığını ispatlıyordu.
Kâbe putlardan temizlenmişti. Ama evlerdeki ve çevredeki putlar duruyordu. Tevhid inancı, şirke müsaade etmiyordu. Gönüllerde, evlerde de put kalamazdı. Hz. Peygamber(a.s) şunu ilân etti:
– “Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa, gönlünden put sevgisini çıkarsın ve evinde de put bırakmasın, kırsın.”
Çağrıyı duyan Müslümanlar evlerine koştular. O güne kadar dua edip, ibadet edip ilâh olarak tapındıkları putları kırdılar. Çünkü; hem Alemlerin Rabbine hem de kendi elleriyle yaptıklarına tapamazlardı. Böylece Allah inancı, bir daha şirke galip geldi.
Artık Kâbe putlardan temizlenmiş, Müslümanların hâkimiyetine girmişti.
Peygamberimiz şükür secdesine kapandı, namaz kıldı, Kabe’yi tavaf etti. Hacer’u-lEsved’i selamladı ve: “Bu siyah taş, cennetten indi. O zaman sütten beyazdı. O’nu insanların günahları kararttı.” buyurdu. (Tirmizi, Hacc: 40)
Vakit öğlen olmuştu. Bilal Kabe’nin duvarına çıkıp ezan okudu. Bu ezan, Müslümanlara sevinç verirken bazılarını da ölümden beter üzdü. “Bilal kadar olamadık!” diyenler oldu. Haris: “Keşke bu sesi duymadan ölseydim.” diyordu . Ebu Cehil’in kızı Cüveyr : “Bilal’in Kabe’de anırmasını duymaması, babam için bir lütuftur.” diyecek kadar ileri gidiyordu.
Peygamber (a.s), Kabe’nin kapısı önünde durarak şunları söyledi:
- “Allah’tan başka hiçbir tanrı yoktur. Yalnız O vardır. Ortağı yoktur. Allah vadini yerine getirdi. Bize yardım etti. Düşmanlarımızı hezimete uğrattı.”
Bütün gurur ve kibir kırıldı. Bütün kan davaları ayağımın altındadır.
Ey Kureyş halkı, Allah sizden cahiliye gururunu ve atalarınızla övünmeyi yasaklamıştır.
Bütün insanlar Adem’ dendir. Adem de topraktandır.
Ey Kureyş! Benden ne umuyorsunuz? Hakkınızda nasıl bir muamele yapmamı beklersiniz? dedi. Onlar da:
- “Sen merhametlisin. Akrabanı ve hemşerilerini korursun. Senden kötülük beklemeyiz” dediler.
Bunun üzerine peygamberimiz onlara:
- “Öyleyse ben size Yusuf peygamberin kardeşlerine söylediğini söylüyorum: Hepiniz serbestsiniz, hürsünüz, evlerinize dönünüz” dedi.
Bundan sonra Allah Rasulü, Safa Tepesine çıktı. Önce erkeklerden, sonra da kadınlardan bi’at aldı.
Bu sırada Nasr Suresi nazil oldu: “Allah’ın yardımı ve zaferi gelip de insanların bölük bölük Allah’ın dinine girmekte olduklarını gördüğün vakit, Rabbine hamd ederek O’nu tespih et ve O’ndan mağfiret dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir.” buyruldu.
Hz. Peygamber(a.s), erkeklerin biatlarını kabul ederken teker teker ellerini tutmuştu. Kadınların ise hiçbirinin elini tutmadı. “Sen bizim elimizi tutmadın ya!” diyenlere “Ben kadınların elini tutmam” dedi. Hz. Aişe (r.a) da: “Onun eli hiçbir kadın eline değmemiştir” diyordu.
O ne aftı Allah’ım! Hz. Hamza’nın katili Vahşi bile, O’nun ciğerlerini deşip çiğneyen Hind bile affedilmişti. Akla gelmedik zulüm ve işkence eden Ebu Cehil’in oğlu İkrime bile affedildi.
Gösterilen şefkat, merhamet kalpleri yumuşatıyor, en azılı düşmanların bile Müslüman olmasını sağlıyordu.
Ebu Bekir (r.a)’in babası Müslüman olmamıştı. Yaşlı babasını tutup peygambere getirdi. Peygamber (a.s): “O yaşlı babanı niye sürükleyip getirdin?” dedi. Ebu Bekir (r.a): “O müşriktir. Onun size gelmesi daha uygundur Ya Rasulallah!” dedi. Peygamberimiz yaşlı adama : “Müslüman ol, kurtul!” dedi. Müslüman oldu o da kurtuldu. Peygamber (a.s) neleri şart koşarak biat alıyordu?
- Allah’ şirk koşmayacaksınız.
- Hırsızlık yapmayacaksınız.
- Zina etmeyeceksiniz.
- Çocuklarınızı öldürmeyeceksiniz.
- İftira etmeyeceksiniz.
- Cenab-ı Allah’a isyan etmeyeceksiniz. Diyordu.
* * *
d)Sonuç Olarak:
Zulüm baki değildir. Allah Mekke’de köle olanları, zulüm görenleri, Mekke Fatihi yapmıştır.
Mekkeden kovulan bir avuç insan on bin kişi olarak geri dönmüştür.
Tevhit inancı şirke galip gelmiş, insanlar puta tapma ahmaklığında kurtarılmıştır.
Mekke’nin fethi ile Allah’ın vadi gerçekleştirilmiş, Mekke ile beraber gönüller fethedilmiştir.
Bu fetih, diğer fetihler gibi olmamış, Müslümanlar kendilerine yapılanları yapmamış, halk esir alınmamış, malları ganimet sayılıp yağmalanmamıştır.
Allah Resulü, Mekke’de silah taşınmasını, Mekke civarındaki hayvanların öldürülmesini, otların yolunmasını, ağaçların kesilmesini yasaklamıştır.
Allah Rasûlü 15 gün Mekke’de kaldı. Bu zaman zarfında her şeyi ile örnek oldu.
Gönülleri de fethetti.
Mekke’nin fethine katılan Medineli Müslümanlar daha dönmemişlerdi. Merak ediyorlardı. Acaba Allah Rasûlü Mekke’de mi kalacak, Medine’ye mi dönecek?.. Onların bu endişesini sezen Allah Rasûlü şöyle dedi:
– “Hayatım, hayatınızdır. Ölümüm de ölümünüzdür.”
Allah Rasûlünün bu sözü fedakâr, cefakâr Medine-li Ensarı rahatlattı. Peygamber, göç edenlere mallarını bölen, evini ve işini bölen ensarı mahzun etmedi. Onlarla Medine’ye döndü.
Allah’ım! Bizi Resulünün şefaatinden mahrum etme. Şefkat, merhamet peygamberinin, bizim de, insanlık aleminin gönüllerini fethetmesini nasip eyle…