İYİLİK SAYILAN DAVRANIŞLAR

En başta yapılması gereken iyilik, insanın kendisi için yapacağı iyiliktir.

İnsanın başkalarına iyilik yapmadan önce kendisinin iyi bir insan olması gerekir.

İnsanın yapacağı görevleri vardır. Bunların başında kendi nefsine karşı yapacağı görevleri gelir. Kendisine verilen vücudunu korumak, organlarını kötülük yapmaktan alıkoyup iyi yönde kullanacaktır. Aksi halde organları aleyhinde şahitlik edecektir. (Yasin Suresi:65)

İnsan bedeninin sağlığını koruyacak, onu temiz tutacak ve helal gıda ile besleyecek. Zararlı alışkanlıklardan koruyacaktır. Ayrıca iffet ve namusunu koruyacaktır.

En mühimi, bedenle yapılması gereken kulluk görevlerini yerine getirip cehenneme odun olmaktan koruyacaktır.

Kısaca ifade ettiğimiz bu hususlar insanın kendisine yapması gereken iyiliklerdendir.

***

İyiliğe en çok layık olan, varlık sebebimiz ana-babalarımızdır:

Ana babaya iyilik karşılığı cennet vad edilmiştir. İyiliği terk eden için peygamber (as) “burnu sürtülsün” buyurmuştur. Dinimiz ana babanın gönlünü hoş etmeyi emretmiştir. Peygamberimiz: “Allah’ın rızası ana babanın rızasına bağlıdır” buyurmuştur. (Tirmizi, birr:3)

Bir genç peygamber (as)a gelerek:

-“Seninle savaşa girip sevap kazanmak istiyorum” der.

Peygamber (as) ona:

-Anan baban var mı?

-Evet deyince de:

-Sevap kazanmak istiyorsan ana babanın yanına dön, onlara hizmet et” buyurmuştur. (Buhari, Cihad:138)

Ne yapılırsa yapılsın ana baba hakkı ödenemez. Kur’an’da: “Biz insana ana babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi her gün bir az daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. İki yıl kadar da emzirmiştir.” (Lokman:14) buyrularak annenin zorluklarla dünyaya getirip büyüttüğü ifade edilmiştir.

Cenab-ı Allah kendisine kulluktan sonra ana babaya iyi davranmayı, onlara “öf” bile dememeyi emretmiştir. (İsra:23-24)

Biri peygamber (as)a:

-Ana babanın çocukları üzerinde hakları nedir? diye sorar.

Peygamber (as)

-Onlar senin hem cennetin hem de cehennemindir” der. (İbn-ı Mace, edep:1)

Eğer evlat iyilikle muamele ederse ana baba cenneti olur. İhmal eder, gönüllerini kazanamazsa ana baba o zaman cehennemi olur.

Ana babaya ihmal edip isyan etmek büyük günahlardandır. Allah korusun ana babasının rızasını kazanamayanın son anda imanlı gidememesinden korkulur.

Ana babanın yaptığı dua red olmaz. Ana babanın hayır duasını alamayanın dünya da rızkı dar olur, ahirette Allah onun yüzüne bakmaz, merhametiyle muamele etmez.

Şu unutulmamalıdır ki, herkes ana babasına ettiğini, iyilik veya kötülük mutlaka evladından görecektir.

Atalarımız: “Eden bulur” demişlerdir. İyilik eden iyilik bulur, kötülük eden kötülük bulur.

Son baharını yaşayan analar babalar itibarsızlaştırılmamalıdır. İhtiyar, moruk gibi ifadeler kullanılmamalıdır. Onlar cefakar, fedakar insanlardır. Evlatlarının varlık sebebidir. Ölümlerinden sonra da unutulmamalıdır. Mezarları ziyaret edilmeli, onların dua edilmeli, hayır hasenatta bulunulmalıdır. Hatta peygamber (as):

-“İyiliğin en iyisi babasının vefatından sonra insanın onun dostlarını yoklamasıdır” buyurmuştur. (Ramuz:110/4)

Ana babaya itaatsizlik inancımızda ancak islama uymayan konulardaki isteklerinde ve Allah’a şirk koşma konusunda olabilir. (Ankebut:8)

Ana baba dini yaşamasalar bile onlara iyilik ve ilgi kesilmez.

Bir evlat “benim ne biçim anam babam var dememeli, ben nasıl bir evladım diye kendini sorgulamalıdır.

Yaşlılık, acizlik, hastalık kusur değildir. Ana babanın kırılan gönlü asla tamir edilemez.

Bir yaşlı adam oğluna ders vermek istemiş ve

-Bak oğlum, her kırdığın gönül için şu tahtaya bir çivi çak” demiş.

Kısa zamanda tahta çivi ile dolmuş. Tekrar oğluna…

-“Her yaptığın gönül için bir çivi sök” demiş söke söke çiviler bitmiş, o zaman baba:

-Bak oğlum, kırdığın gönüller belki bir gün kazanılabilir, ama bu tahta gibi delik deşik kalır” demiş.

Unutmayalım, ana babaya saygı göstermek onla hizmet etmek vefa borcunuzdur. İnsan kendisi ana baba olunca ana babasının değerini daha çok anlar. Ölümlerinden sonra eksik bıraktığı şeyler için pişmanlık duyar.

Cenab-ı Allah Kur’an’da:

“Allah’a kulluk edin. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya iyilik edin” diye emrediyor. (Nisa:36)

Şu konuda çok önemli. Ana baba sadece dünyalık evlat yetiştirmemeli. İnançlı, merhametli ve iyilik sever evlat yetiştirmelidir. Bahçeye nasıl bir fidan dikilirse, onun meyvesi toplanır. Yani herkes ektiğini biçer.

***

Yaşlılara hizmet en önemli iyiliklerdendir: Yaşlılık hayatın son baharıdır. Bir gün her insan Allah ömür verdiyse yaşlanacaktır. O zaman bir destek görme, saygı, ilgi ve hizmet görme ihtiyacı duyacaktır.
Yaşlı diye hiçbir insan bir kenara itilmemelidir. Bazı haklardan yoksun bırakılmamalıdır. Güçsüzlük ve ihtiyarlık yüce Rabbimizdendir.  (Rum:54)

Bir ayette de:

“Kime uzun ömür verirsek, biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç düşünmüyorlar mı?” (Yasin:68) buyrulmuştur. Yani insan yaşlandıkça bazı yeteneklerini kaybeder. Yaşlının bu haline bakmayıp, onun bilgi ve tecrübelerinden istifade edilmelidir.

Yaşlıların yeri evin baş köşesidir. Onlar dua ağacımızdır. Bazı evlere çeşit çeşit mobilyalar, aletler, kediler, köpekler sığıyor da o evdekilerin varlık sebebi olan yaşlılar sığmıyor.

Hiçbir evlat şunu unutmamalı bir gün yaşlanacak, eline baston alacak, kendisine maddi manevi yardım edecek birilerine ihtiyaç duyacak.

Bugün 5-6 çocuk yetiştirdiği halde bakanı olmayan, metruk yerlerde sokaklarda yaşamaya çalışan yaşlılar var. Böyle rezalet olmaz.

Evden sürülüp çıkarılanların haberleri yayınlanıyor. Hastaneye yatırılıp orada unutulanların veya terk edilenlerin resimlerini görüyoruz. Bunlar rezalettir. Vicdansızlıktır. Bunlar için ilahi adalet tecelli edecek, ayni muameleyi evlatlarından görecektir.

Ne gariptir ki, evladı veya gelini tarafından istenmeyip evden kovulan yaşlıların sayısı her geçen gün artıyor.

Düşünülmüyor ki, bugün kullandığımız ve istifade ettiğimiz şeyler onların bize armağanıdır. Onlar ağaçları dikmeseydi, suları getirmeseydi, yolları yapmasaydı, vatanı kurtarmasaydı, neyi nasıl bulacaktık?

Onların alın terinin, el emeğinin karşılığı hizmet olmalı, iyilik olmalı, değil mi?

Peygamber (as) şöyle buyuruyor:

“Yaşlıları ve düşkünleri gözetin. Onların sayesinde yardım görürsünüz.” (R. Salihın: 314)

Yaşlıya saygı duyan saygı görür. Bir hadiste:

“Yaşlılığı sebebiyle ona ikramda bulunana Allah da yaşlılığında ona ikram da bulunacak kimseler hak eder. (Tirmizi, birr:75)

Yaşlılar yüzünden rahmete nail oluruz. Onlar sebebiyle korunuruz. Allah Resulü şöyle buyurmuştur:

“Beli bükülmüş ihtiyarlar. Süt emen bebeler ve dilsiz hayvanlar olmasaydı başınıza azap ve bela yağardı.”

Her hareketin bir karşılığı vardır. İyiliğin karşılığı iyilik, kötülüğün karşılığı kötülüktür.

Peygamber (as) Yaşlılara özel ilgi göstermiştir. Yaşlıların ayaklarına gitmiş, yaşlı biri gelince ayağa kalkmış, bir istekte bulunanın ihtiyacını gidermiştir. İhtiyarların hayır dualarını almayı tavsiye etmişlerdir.

Yaşlıların bizim için rahmet bereket vesilesi olduğu unutulmamalıdır. Onlara gösterilen sevgi, saygı vesilesi karşılığı Allah’ın yardımı görülecektir.

Peygamber (as) “Küçüklerine merhamet etmeyen, büyüklerine saygı göstermeyen bizden değildir” buyurmuştur.

Yaşlıların duaları reddolmaz. Onların hayır dualarını almaya çalışmalıyız. Olar bizim dua ağacımızdır. Peygamber (as)ın müjdesiyle bitirelim:

“Cenab-ı Allah, sünnete bağlı, itikadı düzgün bir şekilde yaşayan saçları ağarmış br ihtiyar Müslüman kardeşine dua ettiğinde kuşkusuz ona istediğini vermemekten haya eder.”

***

Müslümanın Müslüman kardeşine ilgisi iyiliktir:

Öncelikle Müslüman, Müslüman kardeşine karşı hak sahibidir. Bu haklardan bazılarını peygamber (as) şöyle sıralamıştır:

1-Karşılaştığı zaman selamlaşmak

2-Meşru olan davetine icabet etmek

3-aksırınca şükrederse “yerhamukellah” demek.

4-Hasta olduğunda ziyaret etmek.

5-Ölünce cenazesine iştirak etmek.” (Muslim selam:4)

İnancımızda Müslüman, Müslüman kardeşinden sorumludur. Onun ihtiyacını giderecektir. Onu yalnız bırakmayacaktır. Yapabileceği her türlü iyiliği yapmaktan geri durmayacaktır.
Kur’an’da Rabbimiz: “Müslümanlar kardeştir” buyurarak inananları kardeş ilan etmiştir. Onun için Müslüman, kardeşine hiçbir şekilde zarar vermekten kaçınacağı gibi elinden gelen iyiliği yapmaktan da çekinmeyecektir.

Dulları yetimleri gözetmek önemli iyiliklerdendir:

Dullar ve yetimler, korunmaya muhtaç kimselerdir. Dinimiz dul ve yetimleri, mü’minlere emanet etmiştir.
Peygamber (as) yetimleri görüp gözetenle kıyamet günü beraber alacağını bildirmiştir.

Bir hadislerinde de:

“Dul ve yetimlere yardım eden kimse, Allah yolunda cihad eden veya gündüzleri nafile oruç tutup, geceleri ibadetle geçiren kimse gibidir” buyurmuştur. (Buhari, nafakat:1)

Dulları yetimleri, ilgilenmeyip kendi hallerine terk etmek, malına, ırzına göz dikip incitmek lanetli kimselerin işidir.

Dullar yetimler, o toplumda yaşayan mü’minlerin imtihan vesilesidir. Onlara yapılacak olan yardım ve iyilik , kulluk şuuru ile yapılmalıdır. Hiçbir karşılık beklemeden Allah rızası gözetilerek yapılırsa makbuldür.

***

Yapılacak olan en büyük iyiliklerden biri aile yuvalarını korumak ve hayırlı nesiller yetiştirmektir.

Milletin, temeli ailedir. Aileler sağlam olursa millet var olur ve uzun ömürlü olur. Aile olmazsa millet var olamaz. Onun için ailelerin temelini sağlam atmak ve aileleri korumak zorundayız.

Bunun için önce sağlam karakterli nesil yetiştirmek şarttır. Nesil sağlam olmazsa aile yuvaları ayakta duramaz. Aileler sağlam olmayınca da millet olmaz.

Sağlam neslin temeli ailede atılır. Her türlü iyi kazanımlar, ailede atılan temel üzere gelişir. Çünkü hamur ailede karılır, çocuk büyüyünce o şekli alır.

Nasıl verimli toprak iyi mahsul verirse iyi nesilde iyi kimselerden kurulan ailelerde yetişir. Onun için aile için iyi kimseler seçilmelidir. İyi terbiye edilmemiş, maneviyat sahibi olmayan kimseler iyi insan, iyi vatandaş yetiştiremezler.

İyi nesiller yetiştirmek istiyorsak, başta eş seçimine dikkat edilmelidir. Bugün yalnız yüz güzelliği sebebiyle tercih edilen eşler, kurulan aileleri ayakta tutamıyor. Yamuk cetvelin doğru çizgisi olmadığı gibi işte o zaman iyi nesil yetişmiyor.

Hayırlı nesiller için işin başında peygamberlerin dualarıyla dua edilmelidir. Kur’an’ın bildirdiğine göre:

“Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl! Derler (Furkan:74)

Peygamberler nesil endişesi içinde olmuşlardır. Bunun için dua etmişlerdir. İbrahim (as)

-“Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl. Neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar.” (Bakara:128)

-“Rabbim, beni devamlı olarak namazı hakkıyla kılanlardan eyle! Neslimden gelenleri de namazı devamlı kılanlardan eyle!” (İbrahim:40) diye Allah’a yalvarmıştır.
Zekeriya (as):

-“Rabbim! Ne olur bana lütfu kereminden bir yardımcı oğul ihsan eyle!” diye Allah’a dua etmiştir. (Al-i İmran:38)

Çocuk doğmadan anne babanın haram kılınan şeylerden kaçınması; sigara, alkol kullanmaması ve helal gıda ile beslenmesi çocuk için çok önemlidir.

Çocuk dünyaya geldikten sonra helal süt emmelidir. Besmele ile yatırılıp kaldırılmalıdır. Sağ kulağına ezan sol kulağına kamet getirilmeli, geleceği için hayır dua edilmelidir. Anlamı güzel isim verilmelidir.

Peygamber (as): “Siz kıyamet günü kendi isimlerinizle çağrılacaksınız. Öyleyse güzel isimler koyun” buyurmuştur. (Ebu Davut, edep:61)

Peygamber (as) anlamı kötü olan isimleri değiştirmiştir. Bir gün anlamı acı, harb olan kişileri deveyi sağdırmamıştır.
Çocuk ilk güzel şeyler duymalı ve güzel şeyler öğrenmelidir.

Bir hadislerinde:

“Çocuklarınız konuşmaya başladıklarında ona Lâilâhe illallah demeyi öğretin” buyurmuştur. (Ramuz:33/3)

Çocuğun ilk gördükleri ve ilk öğrendikleri şeyler onda kalıcı olur.

Çocuk İslam fıtratı üzere yaratıldığı için dine, dini davranışlara meyyaldir. Bunun için ona küçük yaşta yavaş yavaş dini öğretilmelidir. Sevdirerek dini hayatın içine çekilmelidir.

Çocuğuna dinini öğretmek ana babanın sorumluluğundadır. Kur’an’da: “Ailene namazı emret: kendinde sabırla namaza devam et.” (Taha:132) diye emredilmiştir.

Evlat saksıdaki çiçek gibidir. Bakılırsa güzel olur, bakılmazsa kurur. Çiçek açması, güzel kokular salması bizim elimizdedir. Çocukta kalıcı değişim ancak küçük yaştan itibaren ana babanın elindedir.

Çocuklar önce ana babanın sonra da milletin geleceğidir. Eğer çocuklar ihmal edilirse sonra pişmanlık vesilesi olur.

Çocuk küçükken nasıl sağlıklı olsun diye her türlü aşısını yaptırıyorsak, iyi insan olması için manevi aşılarını da yaptırmalıyız. Değilse ruhen hasta olacaktır.

Unutmayalım kötü evlat ananın ve babanın eseridir. Onu şekillendiren iyi veya kötü alışkanlıklar kazandıran ana babasıdır.

Bir atasözümüz var. “Oğlan babadan öğrenir at çevirmeyi, kız anadan öğrenip sofra donatmayı” denmiştir.

Ana baba çocukları için örnek olmalıdır. Peygamber (as): “söyleme yap” buyurmuştur. Ana baba çocuğunun nasıl bir insan olmasını istiyorsa önce kendisi güzel örnek olmalıdır.

Son zamanlarda çocuklara dünyalık kazandırmayı çalışıyor, dini bilgiler kazandırmayı ihmal ediyoruz, çocuk dindar olmazsa, kindar olur, merhametsiz olur. Saygı sevgiden mahrum olur.

Bir Müslüman ailenin çocuğun dindar olmasından daha normal ne olabilir? Dindar ailenin yetiştirdiği çocukları görüp, benim çocuklarımda keşke böyle olsaydı deyip göz yaşı döken aileler gördüm.

Çocuklar küçük yaştan itibaren dini hayatın içine çekilmeli ve kulluk bilinci ile yetiştirilmeli ve ibadet alışkanlığı kazandırılmalıdır.

Dini duygular küçük yaşta kazandırılmaz ise sonra yanlış davranış ve inançlara yönelecektir.

Haram helal, günah sevap, hak hukuk, edep haya, saygı sevgi gibi kavramlar çok iyi öğretilmelidir.

Ana baba çocuklarından sorumludur. Allah onların hesabını önce ana babadan soracaktır. Çocuklar ana babanın ya cenneti ya da cehennemi olacaktır. Peygamber (as) şöyle buyurmuştur:

“Hiçbir ana baba çocuğuna güzel terbiyeden, daha kıymetli bir şey bağışta bulunamaz” (Tirmizi, Birr:33)

“Kendine dua eden evladı olan kimsenin amel defterine sevap yazılmaya devam eder.” (R. Salihın:14.12)

Bir hadislerinde de Allah Resulü:

“Çocuklarınızın terbiyesini güzel yapın” buyurmuştur. (İbni Mace Edep:3)

Ana baba için en hayırlı iş geride hayırlı evlat bırakmaktır. Ana babaya çocuk emanettir. Onunla imtihan olunur.

Bir baba Halife Hz. Ömer’e gelerek

-Evladım beni dövüyor” der şikayet eder.

Hz. Ömer, çocuğu çağırır, baban senden şikayetçi. Onu dinlemiyor, kötü davranıyormuşsun. Babanın senin üzerinde hakları var, iyi davranmalısın diye nasihat ediyor.

Çocuk Hz. Ömer’e:

-“Ana’nın babanın çocuk üzerinde hakları vardır. Çocuğun ana babası üzerinde hiç hakkı yok mu? Diyor.

-Hz. Ömer: “Olmaz olur mu? Diyor ve sıralıyor: anasını iyi seçecek, güzel ad koyacak, dinini öğretecek ve iyi terbiye edecek” diyor.

Çocuk:

-“Babam anamı iyi aileden seçmemiş, bana kara böcek adım vermiş, bana dinimi öğretmedi, beni terbiye etmedi” deyince Hz. Ömer çocuğun babasına:

-“Çocuğun böyle böyle dedi, doğru mu?” der.

Adam:

“Evet” deyince ona:

“Evladın iyi ki başını yarmamış” der.

Ana baba kız çocuklarını özenle yetişmelerine dikkat etmelidir.

Peygamberimiz bu konuda:

-“Kız çocuklarını iyi terbiye edip, iyi muamelede bulunan kimseye bu kızlar cehenneme perde olur.” (Buhari, zekat:10)

-“Üç kızını yetiştiren ve onlara iyi muamele eden, cennete girer” (Tirmizi Birr:13) müjdesini vermiştir.

-Kız çocuğuna utanma öğretilmezse arsız olur. Küçükken: ar, haya, günah, haram ve ayıp nedir öğretilmeli ve dini duygu verilmelidir. Çünkü insanı inancı yönlendirir.

Bir hadislerinde de:

“Çocuğun avretine dikkat edin. Onun avreti, büyüğün avreti gibidir. Allah avret yerlerini açana rahmet nazarı ile bakmaz.” (Rumuz:321/6) buyurmuşlardır.

Atalarımız: “Ağaç yaşken eğilir” demişlerdir. Alışkanlıklar küçükken kazanılır.

Rahmetli Mehmet Akif şöyle haykırıyor.

“Bana ne dedikçe bozuldu çarkın

İşgale uğradı evinle barkın

Yeter yattığınız ayağa kalkın

Dermanınız mı yok, ölümüsünüz?

Gençlerin din ve maneviyatla arası pek iyi değil. Gençlere kendi inanç ve kültürleri verilmediği için ekseriyeti arayış içinde çabalıyor. Gerçeği bulamazsa yanlış inançlara yöneliyor.  Yasayışı kolay olan ataizme meylediyor. Propagandaların etkisinde kalarak Hıristiyanlığı benimsiyor.

Bu yanlış seçimler gençlerin bilgi noksanlığından kaynaklanıyor. En önemlisi de İslam’ın aile ortamında yaşanmaması oluyor. Aileler çocuklarına örnek ve model olmuyor.

Cenab-ı Allah Kur’an’da ana babalara örnek olsun diye lokman (as) dan örnek veriyor:

“Yavrucuğum, Allah’a ortak koşma.

“Yavrucuğum yaptığın iyilik ve kötülük bir hardal tanesi kadar da olsa senin karşına gelecek”

“Yavrucuğum, namaz kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelene de sabret!” Kimseyi küçümseme, böbürlenme, Allah kendini beğenmiş kimseleri sevmez.” (Lokman Suresi:16-19)

“Ailene namazı emret, kendinde ona sabırla devam et!” (Ta-Ha:132)

“Mallarınız, çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükafat ise Allah yanındadır” (Teğabün 15)

-Biliniz ki, mallarınız çocuklarınız birer imtihan sebebidir. Büyük mükafat Allah’ın katındadır.” (Enfal:28)

“Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanlardır.” (Münafikun:9)

“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun” (Tahrim:6) buyurarak ana babalara uyarılarda bulunmuştur.

İstenirse evlat insanın kurtuluşuna vesile olur; değilse helakına sebep olur.

Bu emirlere uyan hangi ailenin çocuğu yanlış yollara sapmıştır?

Hz. Peygamber Hz. Aişe (ra) evlendikten sonra bile sabahları kapısını çalar: “Namaza kalkma yapacak mısınız?” demiştir. Allah Resulu devamlı iyiliği güzel şeyleri anlatarak gençlere örnek olmuştur.

İbadet eğitimi ailede başlar. Ne yazık ki bazı aileler kendileri dini görevlerini yaptıkları halde çocuklarını ihmal etmektedirler.

Sorumluluğunu yerine getiren aile çocuklarının eğitim hayatım boyunca problem olduklarını görmedim ve bu çocukların başarılarına şahit oldum.

Ana babanın küçükken yetiştirmediği evlat onlar için dünya ve ahirette pişmanlık vesilesi olacaktır. Çocuklar yetiştirip yaşlılığın da terk edilen yaşlıları üzüntü ile seyrediyoruz. Ana babasının cenaze namazını kılmayan evlatlar, mezarına gidip bir Fatiha okuyamayan evlatların sorumluluğu ana babanındır.

Ana babanın evladına yapacağı iyiliklerden biri de evladına güz huylu arkadaşlar edinmesini sağlamalarıdır. Çünkü insan en çok arkadaşından etkilenir. Kötü alışkanlıkların arkadaşlık yolu ile kazanıldığı bir gerçektir.

Bazı arkadaşlar ilaç gibidir. Bazıları da zehir gibidir. Gülün dibindeki çamur gül kokar.

Ayrıca kişi sevdiği ile beraberdir. Dünya arkadaşı öldükten sonra ahiret arkadaşı olur. Onunla beraber haşrolunacaktır. Kur’an’da: kötü arkadaş edinenin ahirette “Keşke falanı dost edinmeseydim” diyerek elini ısıracağı bildirilmiştir. (Furkan Suresi:27-25)

Sonuç olarak her kes ne ekerse onu biçecek. Hz. Ali (ra) şöyle diyor: “Diken tohumları ekenler tarladan gül derleyemez.” “Kim ne ekerse onu biçer. Evladına iyilik edene iyilikler geri döner, ihmal eden ihmalin cezasını çeker.

***

Engelliler  iyilik bekler. Cenab-ı Allah engellinin haliyle hem onu hem de başkalarını imtihan eder. Onlara yapılan iyilik çok önemlidir. Onların duası boşa gitmez.

Onlara yardım her insanın görevidir. Onların elinden tutmak, onlara yardım etmek en güzel sadakadır.

Her insan “Bende böyle olabilirdim” düşüncesiyle onlara yaklaşmalıdır.

Bir hadislerinde peygamber (as) şöyle buyurur:

“Yaşlıları, düşkünleri görüp gözetin. Çünkü siz onların sayesinde yardım görürsünüz” (R. Salihın:314)

Engellinin o hali kendi tercihi değildir. Ona iyilik etmekte bir çok neden vardır. O’nun ihtiyacının giderilmesi, tatlı söz söylemek, güler yüz gösterilmesi, gönlünün alınması sevabı bol sadakadır.

***

Komşuya iyilik hem dini hem insanı görevdir. Hukukuna riayet etmemiz gerekenlerin başında gelir.

Komşuya iyilik ve ihsanda bulunmak, iffetini ırzını ve emniyetini korumak komşuların görevidir.

Cenab-ı Allah Nisa Suresinde “Komşuya iyilik edin” diye emrediyor (Ayet:36)

Komşuya karşı iyi olunacaktır. İhtiyacı varsa, giderilecektir. Allah Resulü (sav):

“Komşusu açken tok yatan müslüman değildir” buyurmuştur.

Komşu bir şey isterse varken “yok” denmeyecektir.

Komşunun gizli halleri başkalarına anlatılmayacaktır.

Bir hadiste: “Allah’a ve  ahiret gününe inanan, komşusuna hizmet etsin” buyrulur. (Buhari Edep.31)

Komşuya hiçbir şekilde zarar verilmemelidir. Rahatsız edilmemelidir. Allah Resulü (sav): “Komşusu şerrinden emin olmayan cennete giremez” buyrulur. (Buhari Edep.31)

Komşu hakkı önemli bir haktır. Onun için iyiliğe en çok layık olanların başında gelir.

Tek kelimeyle, iyi olan komşusuna iyilik yapar.

***

Mutlaka yapılması gereken iyiliklerden biri de Sıla-i Rahim’dir. Rum Suresinde hısım akrabanın hak sahibi olduğu bildirilerek “akrabaya hakkını ver!” diye emredilmiştir.

Peygamber (as) bir hadislerinde:

“Akraba ile ilişkisini kesen cennete giremez” buyurmuştur. (Buhari Edep:11)

Hısım akraba ziyaret edilecek gözetilecektir. Bir hadiste: “Allah’a ve ahiret gününe inanan akrabasını görüp gözetsin” buyrulur. (R. Salihin:312)

Sıla-i rahim ömrün uzamasına, rızkın artmasına sebep olur. Allah Resulü: “Rızkın bollaşmasına, ömrün uzamasını isteyen akrabalarını gözetsin” buyurmuştur. (Buhari Edep:12)

Akraba ziyareti, cennete götüren amellerdendir.

Kur’an’da: “Akrabalık bağlarını koparmaktan sakının” diye emrediliyor. (Nisa:1)

Bir adam Peygamber (as)a gelerek şöyle diyor:

-Ben akrabalarıma ziyaret ediyorum. Ama onlar bana gelmiyor. Onlara iyilik ediyorum onlar bana kötülük ediyor. Ben onlara iyi davranıyorum onlar bana kaba davranıyorlar” diyince Peygamber (as) adama:

-“Sen böyle davrandıkça Allah’ın yardımı seninledir” buyurur. (Müslim Bir:22)

Ziyaretle, dargınlar barışır, akrabalık bağları kuvvetlenir gönüller kazanılır, hayır dua alınır. Allah’ın emri olduğu için Allah’ın rızası kazanılır. Bunun için akraba ziyaretinin önemi akrabaların tanıtılması çocuklara öğretilmeli ve bu konuda örnek olunmalıdır. Kandillerde bayramlarda uzak akraba ziyaretleri asla ihmal edilmemelidir. İhmal edilmiş ki, bir çok şey gibi Sıla-ı Rahim de anlamını yitirmiştir.

Sıla-ı Rahim yapan dua alır. Büyüklerin hayır duasını almak, gönül alıp gıyabında yapılan dua insan için çok önemlidir.

Bayramları tatil yerlerinde değil de hısım akraba ziyaretinde geçirme bayram günlerine anlam kazandıran bir davranış olur. Ayrıca Allah’ın rahmetiyle muamele etmesine neden olur.

Allah Resulu (sav) şöyle buyurmuştur:

“Aralarında akraba ziyaretini kesmiş kimselerin bulunduğu topluma Allah rahmetini indirmez!”

Sıla-i Rahim, akrabalar arasında sevgiyi, saygıyı kuvvetlendirir. Yapılabilecek bazı olumsuzlukları önleyip bağları kuvvetlendirir, huzur ve berekete vesile olur. Kur’an’da hısım, akraba ile iyi ilişkiler kurmak emredilmiştir.

Akrabaları ile iyi ilişkiler kuranlar sıkıntılı anlarda, hastalık halinde, bilhassa, yaşlılık dönemlerinde iyilik görür. Yani iyilik eden iyilik görür.

***

Aile hayatında eşlerin birbirine güzel dil kullanması, güzel davranması arzu edilen iyiliktir. Çünkü eşler birbirine karşı sorumludur. Onlar yeni nesle örnek model oluşturacak hayırlı nesiller yetiştirecektir.

Eşler iyi geçinmezse, o ailede huzur olmaz… Geçim olmaz, çocuklar kötü yönde etkilenir. Eşine kötü davranan kimseyi Allah sevmez, Kur’an’da şöyle buyrulur.

“Erkek kadından her bir kimse inanarak iyi işler yaparsa işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.” (Nisa:124)

Diğer ayetlerde:

“Erkek ve kadınlardan her kim inanarak iyi bir iş yaparsa, ona dünya da dagüzel bir hayat sürdürürüz. Ahirette de onların ücretini yaptıklarını en güzel şekilde mükafatlandırırız.” (Nahl:97) buyruluyor.

Diğer bir emir de: “Kadınlarınızla iyi geçinin” (Nisa:19) şeklindedir. Görülüyor ki Cenab-ı Allah iyi davranmayı ve iyilik yapmayı emrediyor. İyilik yapmanın mükafatının cennet olduğunu bildiriyor.

Evin erkeği ev halkına kötü davranmayacaktır. Evin rızkını helalden temin edecektir. Ev halkını cehennem ateşinden koruyacaktır. Kaba kırıcı davranmayacaktır. Çocukları iyi insan, iyi müslüman olarak yetiştirecektir.

İyilik, aileden başlar. Ailede huzur iyilik temeli üzerine kurulur. İyilik sevgi saygı doğurur, itaate sebep olur, iyilik aile yuvasının ayakta durmasına neden olur. İhmalin ve kötülüğün sonu felakettir.

***

Her zaman sözün güzelini söylemek ve doğru söylemek, konuşurken tatlı dil kullanmak en iyi davranışlardandır.

Güzel söz, tatlı dili Cenab-ı Allah’ın Kur’an’da kullarına emridir.

Dil kabalıkta, isyanda, alay ve kınamakta iftirada, gıybette kullanılmamalıdır. Cenab-ı Allah Peygamber (as)a tatlı dil kullanmasını, tatlı dilin daha tesirli olacağın Nisa Suresi 63. Ayetinde emrediyor. Musa Peygambere de Firavun’a karşı tatlı dil kullanmasını emretmiştir.

Bir ayette de kaba ve kırıcı dil kullansaydın seni dinlemezler etrafından dağılır giderlerdi buyurarak tatlı dil kullanmanın faydalı olacağını bildirmiştir.

Ana baba için de öf bile deme, onları azarlama onlara gönül alıcı tatlı ve güzel söz söylenmesi emredilmiştir. (İsra:23)

İhtiyaç sahiplerine verilecek bir şey olmazsa onlara güzel söz söylenmesi emredilmiştir. (İsra:28)

Bir ayette de güzel sözün, sıkıntı veren sadakadan daha hayırlı olduğu bildirilmiştir.

Cenab-ı Allah peygamber efendimize:

“Rasulum! Kullarına şöyle sözün en güzelini söylesinler…” (İsra:53) diye emretmiştir. Muhammed ümmetine güzel söz söylemek yakışır. İnsanın eti yenmez, derisi giyilmez. İnsanın güler yüzünden, tatlı dilinden başka güzel neyi vardır?

***

Güvenilir olmak emanete hainlik etmemek, emaneti korumak iyi insanların vasfıdır. Emanete riayet etmek, emanet edilen bir şeyi korumak insanlara yapılması gereken iyiliklerdendir. Bizim peygamberimiz emanete olan hassasiyetinden dolayı Muhammedül emin yani güvenilir Muhammed adını almıştır.
Emanete riayet etmeyen iyi mü’min değildir.

***

Yapılabilecek iyiliklerden biri de başkaları hakkında hüsnü zanda bulunmaktır.

Cenab-ı Allah, suizan da bulunmayı, insanların gizli hallerini araştırmayı başkalarının gıybetini yapmayı, kendisine isyan etmeyi yasaklanmıştır. (Hucurat:12)

Olaylar sözler ve davranışlar iyiye yorumlanacaktır. Kötüye yormak günahtır. Kötü düşünülmeyecek, iyiye yorumlanacaktır.

Allah Resulünü: “Hüsnü zan kişinin kulluğunun güzelliğindendir.” Buyurmuştur. (Ebu Davut edep:89)

Hüsn-ü zanda hayır vardır iyilik vardır. Su-i zanda ise sen vardın günah vardır.

***

Hayatı doğru yaşamak başkalarına karşı doğru olmak iyiliktir. Özü sözü doğru olanlar için Kur’an-ı Kerim’de “sıddık” yani “sadık” ifadesi kullanmaktadır.

“Müslüman’ım” diyen kimseler “Dosdoğru ol!” emrine uymak zorundadır. Sıratı müstakim (doğruyol) üzerinde yaşayacaktır.

Doğruluğu en güzel temsil eden Allah Resulü bir hadislerin de şöyle buyurmuştur:

“Bir kişinin kalbinde aynı anda imanla küfür, doğrulukla yalancılık, hainlikle, emniyet bir arada bulunmaz.” (İbn-i Hanbel:2/349)

Bir sahabe peygamber (as)a gelerek:

-Bana öyle bir şey söyle ki, kimseye bir şey sorma ihtiyacı duymayayım der.

Allah Resulü ona şu cevabı verir.

-Allah’a inandım de dost doğru ol!” (Müslim iman:62)

Doğru olmak, her türlü kötülükten, men edilen her şeyden uzak bir hayat yaşamaktır. Her şeyin hesabın sorulacağına inanır, sevaplı işler işlemeye çalışır.

***

Kendisine ziyaret eden veya kendisine sığınan kimselere iyilik erdemli kimselerin vasfıdır.

“Misafire iyi davranan kimse onun hayır duasını alır. Misafirin duası reddedilmez. Misafire güler yüzle ikramda bulunan kimselere melekler dua ederler. Çünkü onlar eski deyişle Tanrı misafiridir.

Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur.

“Allah’a ve ahret gününe iman eden, misafire ikram etsin” (Buhari Edep:85)

Ölmüş Müslüman kardeşlerimize karşı yapabileceğimize iyilikler vardır. Bunlar:

-Son nefesini verirken iman telkin etmek

-İslami usullere göre defnetmek

-Vasiyetini yerine getirmek

-Borcu varsa hak sahiplerine ödemek ve helallik almak

-Ölen için af dilemek, ona dua etmek

-Ölen için ihtiyaç sahiplerine sadaka vermek ve ona sevap gidecek işler yapmak.

-Mezarı ziyaret etmek

-Onu hayırla yad etmek

-Geride bakıma muhtaç yakınları, varsa onları gözetmek.

Bunlar hem görevimizdir hem de sevap kazandıran davranışlardır.

***

İşverenin çalıştırdığı kimselere yapabileceği iyilikler vardır. Başta o günkü şartlara göre geçinebileceği ücreti vermesi, hastalık hallerinde onunla ilgilenmesi, ihtiyaç halinde yardımcı olması görevi olduğu gibi aynı zamanda iyiliktir.

İşveren sayesinde ekmek yediği kişilerin sigorta, tazminat gibi haklarını dürüst bir şekilde riayet etmesi asli görevlerindendir.

Cenab-ı Allah bir Kutsi Hadiste şöyle buyurur:

1-Benim adıma yemin eder, sonra yeminini bozar, yerine getirmez.

2-Hür insana köle gibi davranır.

3-Bir işçi tutan, işini gördürdükten sonra ücretini ödemez.” (H.H. Erdem, ilahi Hadisler No:66)

Peygamber (sav) da:

“İşçinin hakkını alnının teri kurumadan tam olarak ödeyiniz” buyurmuştur.

Ayrıca gücünün üstünde yük yüklememeli, fazla iş gördürdüyse hakkını vermeli, ibadet etme, dinlenme hakkını gözetmelidir. Yoksa kıyamet gününde her hak sahibi birilerinin yakasına yapışacaktır.

Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor.

“Elinizin altındakilere iyi muamele edin” (Nisa:36)

Çalışan da aldığı ücretin karşılığı olan hizmeti vermelidir. İş yerini zarara uğratacak davranışlardan kaçınmalıdır.

Allah Kuran’da “Yaptığın işi tam yap!” diye emrediyor. (Bakara:195)

***

Milletin huzur ve refahı için çalışmak, milli menfaatleri korumak için gayret göstermek ve vatanı korumak, devlete karşı görevleri yapmak iyiliktir.

Dinimiz vatan millet için ölene şehitlik gibi bir mertebe vaat etmiştir. Vatan millet için yanını vermiştir. Askerlik görevi de kutsal görevdir.

Devlet malı kötüye kullanılmamalıdır. Hak etmeden devletin imkanlarından yararlanmak vatan hainliğidir.

Devleti temsil edenlerin ayrım gözetmeden vatandaşlarına hizmet vermesi de devletin görevidir.

Böyle olursa millet mutlu ve huzurlu yaşayacaktır.

Kısacası her olumlu ve faydalı şey iyiliktir.

***

Selam vermek, verilen selamı güzel bir şekilde almak iyiliktir, başka iyiliklere yol açar. İslam dini müminler kardeştir” buyrulur.

Selam, müminler arasında paroladır. Müminlerin kardeş olduğunu hatırlatır. Müminler arasında kalpleri birbirine ısındırır, sevgiyi saygıyı yaygınlaştırır.

Allah Resulü bir hadislerinde: “Selamı aranızda yayın!” buyurmuştur.

Selam, dualaşmadır. “Allah’ın selamı üzerine olsun Allah seni her türlü şerden şerliden, kazalardan belalardan korusun” demektir. Karşı tarafta aynı şekilde mukabele eder.

Allah Kuran’da: “Size bir selam verildiği zaman ondan daha güzeli ile veya aynı ile selam verin.” (Nisa.86) diye emretmiştir.

Selam Lafzı “Es-Selamü Aleyküm’dür cevabı da “Ve aleyküm selam” olmalıdır.

Selam sevgi ve kardeşlik bağlarını kuvvetlendirir. Çabuk ve güzel ilişki kurmanın anahtarıdır. Selam, güven ve muhabbetin başlangıcıdır. Zarar görülmeyeceğinin teminatıdır.

Selam, küslerin, dargınların arasındaki kırgınlığı bir anda unutturup kardeşlik bağlarının kurulmasını sağlar.

Peygamber (as) tanıdığına da tanımadığına da Allah’ın selamını gülerek verir. Selamı alınmadığı zaman onu “Aleykümselam” der geri alırdı. Ashabı kiram da karışlaşınca da ayrılırkende de selamlaşır ve Asr Suresini okuyarak ayrılırdı.

Peygamber (as) bir hadislerinde şöyle buyurmuştur:

“İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. İşlediğiniz takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız.” (Müslim iman:93)

Bir iyilik de peygamber (as)a salavat getirmek selamı göndermektir.

“Allahümme Salli Ala Muhammed”, “Sallallahü Aleyhi vesselam” veya salli barek dualarını okumakla salavat getiririz.

“Esselatü vesselamü aleyke ya Rasulullah” der selam göndeririz.

Sonuç olarak selam paroladır. Selam dualaşmaktır. Selam berekettir. Selam iyiliktir.

***

Arabuluculuk yapmak, dargınları, aralarında, düşmanlık olanları barıştırmak takdire şayan iyiliklerdendir. Hele araları açılmış, ayrılma yolunda olan aile fertlerini barıştırmak peygamber (as)ın ifadesiyle nafile ibadetten üstün bir davranıştır.

Bunun için geçimli olmayı, empati yapmayı ve özür dilemeyi öğretmek, kalp kırmanın kabe yıkmak olduğunu öğrenmek ve öğretmek faydalı olacaktır.

İnancımız da üç günden fazla dargın durmak caiz değildir. Ayrıca ilk kırgınlığın giderene sevap olduğu bildirilmiştir.

Kuran’da: Kardeşlerinizin arasını düzeltin” (Hücurat:9) emrine göre dargınların, kırgın olanların arasını bulup düzeltmek her Müslüman’ın görevi olmalıdır.

***

Düşmanda olsa başkalarının sırrını gizli hallerini başkalarından gizlemek onları yaymamak erdemli insanların işidir.

Başkanlarına ait sırları ballandıra ballandıra anlatmak marifet değildir. Sır saklamak Müslüman olmanın gereğidir.

Başkalarından bahsetmek gıybet etmek olur. İftiraya kaçan yönleri de olabilir. Söylenilen her sözde sorumluluk vardır. (İsra Suresi:34)

Ayrıca başkalarına ait sırlar araştırılmayacaktır. Emanet edilen sırlar ise saklanacaktır. Çünkü o bir emanettir. Emanete hıyanetlik edilmez. Emaneti korumayan Allah yanında sorumlu olur.

Müslüman, iyi ve faydalı söz söyler, iyi şeylerle meşgul olur. Kuran’da Allah insanları yaratırken kim daha iyi işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yarattığını bildiriyor. Buna göre iyi olmak, iyilik yapmak kötü ve çirkinlikleri önlemek her Müslüman’ın görevidir.

Müslüman’ın bir görevi de iyiliğe davettir. İnsanın kendisinin iyi olması yeterli değildir. Kötülüğün, kötülerin karşısında olmak, kötülüğü engel olamıyorsa tepki göstermekle mükelleftir.

Kısaca insanın yaratılış sebebi salih ameldir.

***

Bir iyilik de iyi niyetli olmaktır. İnancımızda iyi niyetin önemi büyüktür. Ameller niyete göredir. Niyet ibadetlerden önce gelir.

Bir kimse iyilik yapmaya niyet ederse gerçekleştiremese  bile onun amel defterine iyilik yazılır. O işi yapmış sevabı alır. İnsanlar niyetine göre muamele görecektir.

Biri peygamber (as)a sorar:

-Ben hem Allah rızası için hem de itibar görmek için iş yapsam ne dersiniz?

Allah Resulü cevap vermez. Bunun üzerine şu ayet nazil olur:

“Kim Rabbini arzu ve ümit ediyorsa güzel bir amel işlesin ve Rabbine ibadette hiçbir kimseyi ve hiçbir şeyi ortak kaçmasın.” (Kehf:110)

Bir hadislerin de Allah Resulü şöyle buyurur: “Ameller niyete göredir. Herkes sadece niyetinin karşılığını alır.” Buyuran Allah Resulü insanların iyi veya kötü amellerin karşılığını alacağını bildirmiştir.

Niyetinde samimi olan kimseyi işlerinde yardım eder. İşlerini kolaylaştırır, sebep halk eder.

Cenab-ı Allah, kulun iyi niyetine bile mükafat verir. Şöyle emreder meleklere:

-“Günah işleyen kulum için bir günah olarak yazın. Eğer benim rızamı düşünerek günahı işlemez, terk ederse, onun için bir sevap yazın. Kulum iyi bir iş yapmayı isterse, yapmasa bile ona bir sevap yazın.

Eğer o kişi iyi işi yaparsa, on mislinden 700 misline kadar sevap yazın” buyurur. (Müslim, İman.203)

Bu Kutsi Hadiste Cenab-ı Allah iyi düşünmeyi, iyilik yapmayı ve kötülükten kaçınmayı teşvik ediyor. İyilik yapanın bol sevap kazanacağını vaad ediyor. Kötülük yapmaktan kaçınana da sevap vaat etmesi, kötülüğe razı olmadığını kötülükten uzak durmayı istediğini bildiriyor.

İnancımızda iyi düşünceye sevap  vaat edilirken kötü düşünceye günah yazılmayacağı bildirilmektedir.

İyilik yapmak insana sadece sevap kazandırmaz. Ayrıca vicdan huzuru, gönül rahatlığı verir. İnsana iyiliklerin gelmesine neden olur. Kötü düşünceler ise insanın vicdanını rahatsız eder.

Peygamber (sav) kötülükten kurtulmanın yolunu şöyle gösteriyor:

“Bir kötülük yaptıysan ardından hemen iyilik yap ki onu yok etsin..” (Tirmizi birr:55)

Kuran’da da: “İyilikler kötülükleri yok eder” (Hud:114) buyrularak kötülüklerin kalplerden sökülüp atılması için iyi olmak ve iyilik yapmak tavsiye edilmiştir.

***

Cenab-ı Allah’ın yarattıklarına şefkat ve merhametle, muamele etmek yapmamız gereken bir iyiliktir. Yapacağımız bu iyilik merhametle muamele görmemize neden olur.

Peygamber (as) “Merhamet eden merhamet görür” buyurmuşlardır. Bir atasözümüzde: “Acımayana acınmaz” şeklinde ifade edilmiştir.

Bizim peygamberimiz şefkat ve merhamet peygamberidir. Cenab-ı Allah Kuran’da:

“Onlara yumuşak davrandın. Şayet sen kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafında dağılıp giderlerdi…” (Al-i İmran:159) buyurarak peygamber efendimizin merhamet peygamberi olduğunu bildirmiştir.

Bir gün peygamberimizin torunu rahatsızlanmıştı. Can çekişen torunu şefkat ve merhametle kucağına aldı ve göz yaşlarını tutamadı, yanındakiler “Bu gözyaşı da nedir?  Ya Resulüllah” dediler.

Bunun üzerine peygamber efendimiz şöyle buyurdular:

“Bu gözyaşı, Allah’ın dilediği kullarının kalplerine yerleştirdiği bir merhamettir. Allah, kullarından ancak merhametli olanlara merhamet eder.”

Sevgili Peygamberimiz (sav) rahmet peygamberidir. Kuran’da: “Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiya:107) buyrulmuştur. O Muhammed ümmetine rahmet ve merhamet örneğidir.

Emsalsiz örnek şahsiyetimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) Efendimiz ashabına bir gün:

“-Nefsim kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki, birbirinize merhamet etmediğiniz müddetçe cennete giremezsiniz” buyurmuşlardı.

Ashab-ı Kiram:

“-Ya Resulullah! Biz hepimiz merhametliyiz” dediler.

Allah Resulü (sav) buyurdular ki:

“-(Benim kastettiğim) merhamet, sizin anladığınız şekilde yalnızca birbirinize olan merhamet değildir. Bilakis bütün mahlukata şamil olan merhamettir. (evet) bütün mahlukata şamil merhamet!..”

İnancımızda yalnız tanıdıklarımıza değil, tanıdık tanımadık herkese hatta hayvanlara bile şefkat merhametle muamele edilecektir. Sıkıntı vermekten zulmetmekten, hatta incitmekten kaçınılacaktır.

“Elinizin altındakilere iyi davranın” emrine uygun hareket edilecektir. İyilik görmek isteyen, iyi davranacaktır. Bugün inancı zayıf olanın acıma duygusu da zayıf olduğu görülmektedir. Zayıfların, hayvanların zulüm görmesi, hatta ağaçların, telef edilmesinin altında acımasızlık yatar.

Aile içi şiddetin sebebi merhametsizliktir. Bilhassa çocuklarımız sırtı pek, karnı tok olmasına rağmen merhamet mahrumudur.

İlgisizlik ve merhametsizlik yüzünden çocuklarımız ahlaksızlık girdabında boğulmaktadır. Küçük çocuklar bile sigara, alkol, uyuşturucu ve ahlaksızlık batağında inanç ve ahlaki duygularından yoksun haldedir.

Merhamet duygularından yoksun neslin ana babalarına, yaşlılara yaptığı kötü muamele yürekler acısıdır.

İnsanı iyi insan, faydalı insan yapan merhamet ve vicdan duygusudur. Bu da inançsızlıktan kaynaklanır.

Atalarımız en güzel söylemiş:

“Kork Allah’tan korkmayandan”

Allah’ı olmayanın merhameti olmaz.”

***

Hayvanlara da iyi davranılmalı, hakları korunmalıdır. Allah: “Kul ve hayvan hakkı ile huzuruma gelmeyin” diye emretmiştir. Hayvanın hakkı korunmazsa, onunla helalleşme olmaz. Hayvana yapılan kötülüğü Allah da af etmeyeceğini bildirmiştir.

Kıyamet gününde hayvana yapılan kötülüğü aynen oda kötülük yapana yapacak, helalleşme böyle olacaktır.

Peygamberimiz zamanında bir kediye yaptığı eziyet nedeniyle bir kadın için cehennem ehlinden olduğu bildirilirken, bir köpeğe su verip onu susuzluktan kurtaranında cennet ehlinden olduğu bildirilmiştir.

Hayvanlar insanların hizmetinde ve insanın iyiliği için yaratılmıştır. Onun yaratılması insanlar için nimettir. Hayvanın her şeyinden istifade edilir.

Bu bakımdan onlara kötü davranılmamalı şefkat ve merhametle muamele edilmelidir. Osmanlılarda hayvana iyi davranılması için ferman çıkarılmış, kötü davrananlar cezalandırılmıştır.

Kanuni Sultan Süleyman yük taşıyan hayvanlar için dinlenme saati belirlemiştir.

Mimar Sinan hayvanların dinlenmesi için özel yerler yaptırmıştır. Hayvanlar için tatil günleri belirlemiştir.

Kanuni: Karıncaları öldürmek için fetva istediği Ebussuud Efendiye:

“Dırahta ger ziyan etse karınca, zarar var mıdır ânı kırınca” demiş oda:

“Yarın Hkk’ın divanına varınca, Süleyman’dan hakkını alır karınca” cevabını vermiştir.

Kışın göç edemeyen yaralı, yaşlı leylekler için Guraba: Laklakan adı ile barınacakları tedavi merkezleri kurulmuştur.

Köpek, horoz dövüştürmeleri yasaklanmıştır. Yani Osmanlı daiyilik hayvanlara kadar ulaşmıştır. Bunun nedeni Allah Resulünün hayvanlara şefkat ve merhametle muamele etmesidir.
Allah Resulü bir hadislerinde şöyle buyurur:

“Her canlıya yapılan iyilikte sevap vardır.” (Muslim, selam:153)

İnancımızda hayvana eziyet zulümdür:

-Hayvana eziyet, aç susuz bırakma,

-Hayvanı dövme, dövüştürmek,

-Zararsız olanları öldürme,

-Fazla yük yükleme

-Yaratılış gayesi dışında kullanma,

-Yavrulama zamanı avlama,

-Keserken acı çektirme

-Canlı hayvanı yem olarak kullanma

-Hayvanı hedef olarak kullanma, ateş etme.

-Batıl inanç için herhangi bir organını kesme

-Yuvasını bozma, yavrularını alma gibi davranışları İslam dini haram kılmıştır.

Hayvanda bir canlıdır. Ona kötü davranmaktan uzak durulacaktır.

***

Zulmetmekten sakınmak, zulme karşı çıkmak ve mazlumun yanında olmak iyiliktir.

İnancımızda zulüm kötü görülmüş ve haram kılınmıştır.

Cenab-ı Allah Kuran’da zalimleri lanetlemiştir. (A’raf:44)

Gücü kuvveti ile başkalarına eziyet edene sıkıntı verene peygamber (as) da lanetlemiştir. (B. Hacı Külliyatı: 4/277)

Kuran’da: “Zalimler iflah olmaz.” (Yusuf:23)

“Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez” (Bakara:258)

Atalarımız: “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste” demişlerdir. Geçmişte zalimlerin sonu kötü olmuştur. Yaptıklarının karşılığı olarak helak olmuşlardır. Hiçbir zamanda iyi olarak anılmamışlardır.

Cenab-ı Allah, ahirette de zalimleri affetmeyeceğini bildirmiştir. (Nisa:168)

Zulme mani olmak, inanmış olanların görevlerindendir. Allah Resulü şöyle buyurur:

“İnsanlar zalimi görürler de zulme mani olmazlarsa Allah’ın toplumu azaba uğratması pek yakındır” (R. Salihin:238)

Zulmeden, kendine zulmeder. Çünkü zulüm, geri döner. Bir ayette:

“Allah insanları hiçbir şekilde zulmetmez. İnsanlar kendilerine zulmeder” buyrulur. (Yunus:44)

Zulümden kaçınmak çok önemlidir. Çünkü mazlumun duası red olmaz. Onun için mazlumun ahını almamak gerekir. Bedduadan da kaçınılmalıdır. Çünkü beddua eden öcünü dünyada almış olur, ahirette alacağı kalmaz. Zaten mazlumun ahı yerde kalmaz. Allah zalimin hasmıdır. Zalimin zulmü varsa, mazlumun Allah’ı vardır. Zalimden dost olmaz. Zalimi dost edinen Allah yanında hiçbir değeri olmaz. (Nisa:28)

Bir ayette: Zalimler asla iflah olmaz” buyrulur. (Kasas:37)

Atalarımız da: “Zulümle âbâd olanın ahiri berbat olur” demişlerdir.

Peygamber (as): “Hakkı söylemeyen dilsiz şeytandır buyurmuş. Zalime zulme karşı ilgisiz kalınmaz. Eğer susulursa zalimin günahına ortak olunur. Elden gelen, uygun olan yapılırsa bu iyilik olur.

Peygamber (asv) şöyle buyurmuştur:

“Kim gıyabında müslüman kardeşinin ırz ve namusunu savunur onu korursa, şüphesiz Allah onu cehennemden azad eder.” (Tirmizi Birr:20) şimdi kısaca zulüm olan davranışlar nelerdir bir bakalım:

-Ne şekilde olursa olsun sıkıntı vermek

-Etrafına korku salmak

-Görevini tam yapmamak,

-İhtiyaç sahiplerine ilgi duymamak

-Adil davranmamak,

-Zulme göz yummak,

-Zalimden yana olmak.

-Zulüme karşı susmak, mani olmamak.

-Kul hakkına tecavüz etmek

-Alım satımda dürüst davranmamak,

-imkanı varken borcunu ödememek,

-Hayvanlara eziyet etmek, yaratılış gayesi dışında kullanmak

-İnanca baskı yapmak, hürriyeti kısıtlamak

-Ev hakkına şiddet göstermek, görevini yapmamak

-Üzerinde hakk, olanlara ilgisiz kalmak,

-Çevreyi kinletmek gibi

Zulme, zalime karşı olmak, gücü yetiyorsa engellemek, mazlumda yana olmak ise iyiliktir.

***

Kötülüğe karşı çıkmak, güç yetiyorsa mani olmak en güzel iyiliklerdendir.

Kötülüğe seyirci kalmak, kötülüğü tasvip anlamına gelir ki, o kimsede hayır yoktur. Necip Fazıl şöyle der: “Meyve derdi olmayan ağaç odun olur.”

Ayrıca kötülüğü başlatmanın, onu yaymanın vebali vardır. O kimseyi sorumlu duruma düşürür.

-Peygamberimiz şöyle buyurur:

“Cebrail bana dedi ki: “Ya Muhammed! Dilediğin kadar yaşa, bir gün öleceksin, istediğini sev, nihayet ondan ayrılacaksın. İstediğini yap, mutlaka onun hesabını vereceksin” (Ramuz el-Ehadis:331/9)

Her insanın bir sorumluluğu vardır. Serumluluklar yerine getirilmezse sorunlar çıkar. Bundan herkes zarar görür. Diyelim ki bir gemide biri oturduğu yeri delerse geminin içindekilerin hepsi batar. Eğer o adama engel olunursa gemidekilerin hepsi kurtulur.

Cenab-ı Allah Kuran’da şöyle buyuruyor. “İnsanlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de çetin bir ceza vardır: “Allah bilir, siz bilmezsiniz” (Nisa:19)

Son zamanlarda artan kötülükler karşısında suskun kalıp karşı çıkmayanlara kınamayanlara ve önlemek için gayret göstermeyenlere de akif şöyle sesleniyor.

“Ey dipdiri meyyit, iki el bir taş içindir.

Davransana ellerde senin başta senindir.

His yok, hareket yok, acı yok leş mi kesildin

Hayret veriyorsun bana, sen böyle değildin.

Alem de ziya kalmasa halk etmelisin halk

Ey elleri böğründe yatan sakın adam kalk!”

Bir zamanlar İngiltere’de Müslümanların oturduğu mahallede kötü kadınlar türer. Gelip gidenlerden rahatsız olan bir müslüman genç gelenlerin fotoğrafını çekiyormuş gibi yapar. Gelenler çekinir sayıları azalır, gelmez olurlar ve kadınlarda o mahalleden taşınmak zorunda kalırlar. Müslümanlarda rahat eder.

Kötülüğe karşı herkesin yapabileceği bir iş mutlaka vardır.

Ne diyor peygamber (sav):

“Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle yok edin, bunu yapamazsanız dilinizle yok edin. Bunu da yapamazsanız kalbinizle buğz edin. Bu imanın en zayıf noktasıdır” buyurmuştur.

Kötülükler önlenmediği zaman Allah’ın cezası toptandır. Bir gün Peygamber Efendimize biri,

-İçimizde iyiler olduğu halde helak olur muyuz? diye sorar.

Peygamber (as) şu cevabı verir:

-Evet ahlaksızlık ve günah çoğaldığı zaman toptan helak olursunuz” (Buhari, Fiten:4)

Sultan 2. Mahmud sorar:

-Dünyanın sonunun gelip gelmediğini nasıl anlarız?

Bir ihtiyar şu cevabı verir:

-Padişahım, halk arasında nemelazım, bana ne sözü söylenmeye başladığı zaman dünyanın sonu yaklaşmıştır” der.

Bana ne demek, bana dokunmayan yılan bin yaşasın demek, gemisini kurtaran kaptan demek kötülüklerin artıp yayılmasına sebep olacaktır.

Etkisiz, tepkisiz müslüman olmaz. Her türlü kötülüğe karşı olmak, iyiliğe sebep olmak inandım diyen her müslümanın görevidir.

1919’un Temmuzunda bir İngiliz Subayı Denizli’ye gelerek oradaki milli hareketin ileri gelenleriyle bir görüşme yapar.

İngiliz Subayı Mr. İblik, Müftü Efendi tarafından kabul edilir. Subay der ki:

“Yunanlılar İzmir’e itilaf devletlerinin emriyle çıkmıştır. Sizin direnmeniz onlara karşı demektir. Bundan vazgeçiniz, hakkınızda iyi olmaz.” Müftü Efendi sinirli ve sert bir cevap verir:

“Bizim dinimizde “ve cahidü..” diye emir buyurur. Biz cihada mecburuz. Bu cihad kime karşı ve nerede olursa olsun mutlaktır. Biz esir olamayız. Düşmanla çarpışacağız” der.

Ahiretle ilgili ilk soru son nefeste başlayacak. Kur’an’ın bildirdiğine göre kendini çaresiz görüp, kendini yazık edenlere melekler canlarını alırken. “Ne işle meşguldün?” diyecekler. (Nisa:98)

Mazeret yok. Her inanan, inancına düşman olanlara karşı olacak.

Bir kutsi hadiste şöyle buyruluyor:

“Allah kıyamet günü kulunu sorguya çekecek:

-Kötülüğü gördüğünde ona karşı çıkmana engel teşkil edecek ne vardı? Neden karşı çıkmadın? Deyince kul:

-Korktum deyince, ona Allah.

-Benden korkman gerekmez miydi?” diyecek. (İlahi Hadisler 26)

***

İnsanlara tebessüm iyiliktir. Tebessüm, dünyanın hüzün ve acılarıyla boğuşan insanların acılarını bir nebze giderir veya azaltır. Onun için günümüz insanının tebessüm etmeye, tebessümle karşılanmaya çok ihtiyacı vardır.

Tebessüm aynı zamanda insanları birbirine yaklaştırır. Kin ve düşmanlıkları önler. Güler yüz ve tatlı dil, insanların işini kolaylaştırır.

İnsanlığa örnek ve önder olarak gönderilen Peygamber Efendimizin yüzünden tebessüm hiç eksik olmamıştır. Onu kimse asık suratla görmedi.

Allah Resulünü hep güler yüzle görenler de O’nu taklit ederler ve hiçbir kırgınlığa yol açacak davranışlarda bulunmazlardı. Böylece aralarında kırgınlık, dargınlık ve düşmanlığa sebep olacak davranışta bulunmazlardı.

Cenab-ı Allah Kur’an’da Peygamber Efendimiz için “Kaba ve asık suratlı olsaydın etrafından dağılır giderlerdi” ifadesini kullanmıştır.

Evladına tebessümle yaklaşan ebeveyn şefkat ve merhametli nesiller yetiştirir. Asık suratlı yönetici faydalı işler de başarılı olamaz. Çatık kaşlı müslüman dini, dini emirleri insanlara sevdiremez.

Dinimiz şefkat, merhamet dinidir. Müslümanlar olarak tebessümü yüzümüzden eksik etmemeliyiz. Müslümanın müslümana tebessüm etmesi sadakadır.

***

Teselliye muhtaç olana sabır etmesini tavsiye etmek iyiliktir.

Her şey her zaman yolunda gitmez. Hayat bazen güldürür bazen de ağlatır. İşte o zaman insanın teselliye ihtiyacı olar. Bu durumda onların acılarını ortak olmak iyiliktir.

Asr Suresinde Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor.

“Asra yemin olsun ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.”

Sabır, başa gelene kutlanmak ve Allah’tan gelene razı olmaktır. Sabredenlerin yardımcısı Cenab-ı Allah’tır.

Başına bir musıbet gelen bunun bir imtihan olduğunu bilmelidir.

Kur’an’da şöyle buyrulur:

“And olsun ki sizi biraz korku, açlık, maldan, candan ve ürünlerden fakirlik ile deneriz. Ey Peygamber, “Sabredenleri müjdele” (Bakara:155)

Başına gelenlere razı olup sabredenden Allah razı olur. Sabredemeyen de  Allah’a isyan etmiş olur.

Allah Kur’an’da “Sabırda yardımlaşın! Diye emrediyor. (Al-i İmran:200)

Peygamber (as): “Allah hayrını dilediği kimseyi sıkıntıya sokar” buyurmuştur. (Buhari, merda:1)

Bazı bela ve musibetlere sabır insana sevap kazandırır, günahlarının affına sebep olur. İnsanın hoşuna gitmeyen hayrına olabilir bunu biz bilmeyiz.

Bela musibet anlarında sabırda yardımlaşılmıyor. O anda inanç devreye sokulmalı ve sabır tavsiye edilmelidir. Sıkıntılar paylaşılırsa, çekilen acılar hayra vesile olur.

***

Allah’ın adını, emir ve yasaklarını başkaların anlatmak en güzel iyiliklerdendir.

Cenab-ı Allah Kur’an’da:

“Ey inananlar! Allah yolunda cihan edin ki, kurtulasınız” (Maida:35)

Bir ayetle de:

“Hepiniz Allah yolunda mallarınızla canlarınızla cihad edin. Bilirseniz bu sizin için hayırlıdır.” (Tevbe:41)

Allah yolunda din uğrunda çalışmak her müslümanın görevidir. Her müslümanın gönlünde cennete girmek yatar. Ama cennete kolay girilmez. Girmek için hak etmek gerekir. İyiliği gönlünde ve çevresinde hakim kılmadan cennet hak edilmez.

İyilikler boşa gitmez. İyilik eden iyilik bulur. İyi davranışlarda bulunana iyi davranılır.

Dünyada iyilik yapmadan, iyilik istemeden ahirette iyiliğe kavuşulamaz. Hep namazın sonunda okuduğumuz Rabbena duasında ne diyoruz. “Allah’ım bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. “Ve bizi cehennem azabından koru!” deniyor muyuz?

Cenab-ı Allah’ın emri iyilik her yaşta her müslümana gereklidir. Ben gencim, ben yaşlıyım, ben emekliyim yoktur. Müslümanın yaşı yoktur, tatili emeklisi yoktur. Allah’ın emri hiçbir zaman terk edilmez. İş yapmamaya mazeret yoktur. Her yaşta, her mekanda iyiliği yaymanın şekli değişir İslam’a yaşlılık emeklilik tatil yoktur. Hayatın her devresi Allah rızasına uygun geçirelecektir. Herkesin yapabileceği bir iyilik mutlaka vardır.

Görevler sorumluluklar yerine getirilmezse Cenab-ı Allah bundan razı olmaz. Mutlaka karşılığını verir. Peygamber (as) bir hadislerinde şöyle buyurur: “Bir yerde iyilik hakim kılınmazsa Allah o yer halkına şerlileri musallat eder.” (Ramuz:502/11)

Misyonerler hükmü kaldırılmış olan dinlerini yayarken müslümanlara uyuşukluk, pısırıklık ve korkaklık yakışmaz.

Ankara’da bir misyoner bir kapıyı çalmış, İncil uzatmış Hıristiyanlık propagandası yapmaya başlamış.

Ev sahibi çok kızmış:

-Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Ben diyanette bir yetkiliyim, demiş. Misyoner:

-Fark etmez, demiş. Ben sana dinimi anlatıyorum. Sende bana dinini anlat, demiş.

Cevap:

-Adresini ver, demiş.

-Ben senden adresini aldım damı geldim, buyur gel” demiş.

Tirmizi de nakledildiğine göre Ebu Hureyra (r.a) şöyle anlatır.

“Adamın biri bir dağ yolundan geçerken bir yeşillik görür sular şırıl şırıl akmaktadır. Şöyle düşünür:

İnsanlardan uzak şurada yaşasam” der. Peygambere gelir, düşüncesini anlatır. Peygamberin cevabı şöyle olur:

-Onu yapma, uzlete çekilme, sizden birinizin Allah yolunda çalışması, evinde yetmiş sene nafile namaz kılmasından efdaldir. Allah’ın sizi mağfiret etmesi ve cennete koymasını isterseniz Allah yolunda cihad ediniz.” İşte bize uzanan bir mesaj…

Allah’ın veli kullarından biri Nil Nehrinden ağzına su alıp telaşlı telaşlı giden bir kurbağa görür:

-Nereye böyle der? Kurbağa:

-Duydum ki, Nemrut, İbrahim Peygamberi ateşe atmış, ateşi söndürüp İbrahim Peygamberi kurtarmaya gidiyorum, der.

Bunun üzerine Veli kul, gülüyor ve diyor ki:

-Sen neredesin İbrahim Peygamberin bulunduğu yer neresi? Diyelim ki vardın, ağzındaki su ile ne kadar ateş söndüreceksin? Kurbağa:

-Bunları Allah’ın veli kulundan mı duyacaktım. Diyelim ki, yetişemedim, İbrahim Peygamberi yakacak ateşi söndüremedim, hiç olmazsa bu yolda damı ölemem, demiştir.

İnancımızda “Bahane yok” bir ben mi? Deyip yatmak yok. Ben çok açılıştım” deyip kenara çekilmek yok. Sorumluluklar son nefese kadardır.

Tebliğde yalnız iyi şeyleri yaymak yoktur. İyi şeyleri tebliğ ederken kötü şeylerin yayılmasını önlemek de vardır. Kur’an’da iyiliği tebliğ ederken kötülüğü yok etme beraber zikredilmiştir. Çünkü kötülüğü yok etmeden iyilik hakim kılınamaz.

İyiliği hakim kılmak için çaba sarf etmek her müslümanın üzerine farz olan işlerdendir. Ayrıca sevabı bol işlerdendir.

Peygamberimiz (sav) Hz. Ali (ra)a şöyle demiştir.

“Allah’a yemin ederim ki, senin vasıtanla bir kişiyi Allah’ın hidayete erdirmesi dünyalık kırmızı develere sahip olmandan daha hayırlıdır” buyurmuştur.

Her insanın maddi imkanı yoktur. İlmi yeteneği olmaya bilir. Yani bizzat tebliğ yapamayan bilir. Onun yapacağı şey, örnek olmak, başkalarını teşvik etmek ve vasıta olmak olabilir. İnancımızda bir şeye sebep olmak o şeyi işlemiş gibidir.

Bir hadislerinde sevgili peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

“Başkalarını iyiliğe çağıran kimseye kendisine uyanların sevabı kadar sevap verilir.” (R. Salihın:173)

Bir insan hayırlı bir işe sebep olduğu zaman o iş devam ettiği müddetçe amel defterine sevap yazılır. Yani o iş sadaka-i cariye olur.

Tebliğ de metod çok önemlidir. Her söz her hareket etkili olamaz. İyiliği tebliğde hem akla hem gönüle hitap edilmeli. İhlas ve samimiyetle yapılmalıdır.

Allah Resulünün uyarmada kullandığı metod bize örnek olmalıdır. Cenab-ı Allah Kur’an’da “Biz seni ancak insanlara müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik..” buyurmuştur.

Bir hadislerinde de peygamber (as):

“Kolaylaştırınız güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz” buyurmuşlardır. (Buhari, ilim:11)

Allah Rasulü örnek, model alınırsa hayırlı bir sonuç alınacaktır.

Allah Rasulü korkutmak, soğutmak yoluna gitmemiş hep kolay yolu göstermiştir. Kısa öz herkesin anlayabileceği sade dil kullanmıştır. İnsanlara bıkmadan uyanmadan güleryüz ve tatlı dille yaklaşmıştır.

Güzel bir örneği hatırlayalım:

Peygamberimiz, zamanında Abdullah Binçahış (ra) Nahle seferinde bazı esirler almıştı. Aralarında Hakem Bin Keysan da vardı. Peygamber (as) uzun uzun İslam’ı anlattı. Hakem Müslüman olmadı. Buna şahit olan Hz. Ömer (ra) kızdı:

-Ya Resullullah bununla ne diye konuşup duruyorsun, bu Müslüman olmaz. Müsaade et de boynunu vurup cehenneme göndereyim” dedi.

Peygamber (as) İslam’(ı anlatmaya devam etti. Hakem sorular sordu peygamberimiz cevap verdi sonunda Hakem Müslüman oldu.

Peygamber (as) şöyle dedi:

-Eğer ben biraz önce size uysaydım o şimdi cehenneme gitmişti.”

Tebliğe, sabırlı ve anlayışlı, olmalıdır. Çünkü marifet cehenneme adam göndermek değil, cennete adam kazanmaktır.

Peygamber (as) bir hadislerinde:

-“Yumuşak davranmayan, hayırdan mahrum olur” buyurmuştur. (Muslim, Birr:74)

Örnek olabileceğimiz bir olayda şöyle:

Keffal Hz.lerine biri gelir şöyle der:

-Efendim, sultanın adamları eşeğimi aldılar vermiyorlar yardımınızı bekliyorum der. Keffal Hz.leri o adama:

-Şimdi git güzel bir abdest al, iki rekat namaz kıl, sonra da Allah’ın sevgili kullarının yüzü suyu hürmetine eşeğine kavuşmak için dua et, der.

Adam bunları yaparken Keff’al Hz.leri sultanın adamlarına haber gönderip eşeği mescidin önüne bağlamalarını söyler. Adam çıkışta eşeğini görünce çok sevinir.

Keffal Hz.lerine yanındakiler bunu neden böyle yaptığını sorarlar. O da şu cevabı verir.

-Bu adam eşeğini alanlarla kavga edebilirdi, devreye girdim. Ayrıca bu adamın ibadeti yoktu ve Allah’ın veli kullarına itimadı yoktu. Şimdi ise hem ibadetin önemini, hem de Allah’ın veli kullarının yerini kavramış oldu der, güzel irşad örneğini verir.

Tebliğde sabır ve devamlılık esastır. En önemlisi de sadece sözle değil davranışlarda örnek olmaktır.

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri Cuma günleri Erzurum dışına gider vaz ve nasihatta bulunurmuş. Bir köy halkı bir Ermeni’ye para verip İbrahim Hakkı Hazretlerini atı ile getirmesini istemiş.

Yolda İbrahim Hakkı Hazretleri:

-Ben dinlendim sen ise yoruldun” deyip ata binmesini istemiş, ısrar etmiş, yoksa gelmem demiş. Nöbetleşe yola devam etmişler. Köye yaklaşınca sıra Ermeni’ye gelmiş. Köye öyle girmişler. Köylüler Ermeni’ye demediğini bırakmamış. Meselenin aslını öğrenince bir köylü Ermeni’ye.

-Böyle bir adamın dinini neden kabul etmiyorsun? demiş, cevap.

-Ben onun dinini yolda kabul edip şehadet getirdim” olmuş.

İnsanları ikna etmenin en güzel yolu halk dilidir. Gönül alıcı tatlı dilin ve samimi davranışların etkilemiyeceği insan yoktur. Bunlar nice katı insanları yumuşatır, inadını kırar ve teslim eder.

Hayırlı nesiller yetiştirmek isteyenler de Allah Resulunün metodunu uygularlarsa başarılı olmamaları düşünülemez.

Tebliğ yaparken karşıdaki kişinin durumu çok önemlidir. O’nun durumuna uygun uyarı yapılmalıdır. Yer ve zaman iyi seçilmelidir. Bu işi yaparken her fırsat iyi değerlendirilmelidir.

Cenab-ı Allah Musa (as)a “Firavuna yumuşak söz söyle” diye emretmiştir. (Taha:44, Fussılat:34)

Peygamberimize de:

“Onlara yumuşak davranmasaydın, kaba kırıcı olsaydın onlar etrafından dağılıp giderlerdi” buyurmuştur. (Al-i İmran:159)

Ana babalara örnek olsun diye lokman (as)ın oğluna yaptığı konuşma örnek gösterilmiştir. Lokman (as):

-“Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma!”

-“Yaptığın iyilik kötülük bir hardal tanesi kadarda olsa bu nerede bulunursa bulunsun yine de onu senin karşına getirir:

-“Yavrucuğum! Namaz kıl iyiliği emret kötülükten vazgeçirmeye çalış başına gelenlere sabret!”

-“Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme! Ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah kendini beğenmiş övünen kimseleri asla sevmez.

-“Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt. Unutma ki seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.” (Lokman Suresi:16-19)

Kur’an’ın muhatabı Müslümanlara da:

“Güzel sözle çağır” (Nahl:125)

“Kötülüğü en güzel şekilde önle!” (Fussılat:34)

“Çirkin söz, yerden koparılmış kökü olmayan bir ağaca benzer.” (İbrahim:26)

“İnanan kullarıma şöyle: en güzel şekilde konuşsunlar” (İsra:53) buyurarak tebliğ dilinin nasıl olması gerektiğini bildirmiştir. Tatlı dil, güler yüz olmadan insanlara yaklaşmak kolay değildir.

Kötülüğe kötülükle karşılık vermemek iyi bir davranıştır.

Her insan kötülükle kötülerle her an karşılaşabilir. İyiliğe iyilikle mukabele edilir. Ona kötülüğe kötülükle karşılık vermemek olgun insanların vasfıdır.

Öfkeyle kalkan zararla oturur derler. Kötü ile kötü olmamak kişinin iyi bir Müslüman olduğunu gösterir.

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:

“Sabredip bağışlayan kimse ancak büyüklerin yapabileceği davranışı yapmış olur. (Şûrâ:43)

İyiliğe iyilikle karşılık vermek herkesin işidir. Kötülüğe iyilikle karşılık vermek olgun insan işidir.

***

Dualaşmak gıyabında insanlara dua etmek güzel bir davranıştır.

Menfaat beklemeden birileri hakkında gıyabında yapılan duaları Cenab-ı Allah kabul eder.

Dua yapılırken geniş kapsamlı yapılırsa o duada reddedilmez.

Peygamber (as) bir hadislerinde şöyle buyurmuştur:

“Bir mü’minin bir mü’mine gıyabında yaptığı duadan daha çabuk kabul edilen dua yoktur.” (Tirmizi Birr:50)

Selam alıp selam vermek, Allah razı olsun demek en güzel dualaşmadır.

***

Nazarı değer bir kimsenin bir şeye bir kişiye kıskançlıkla bakmaması Maaşallah, bareketallah demesi güzel bir davranıştır. Zararı önlediği içinde iyiliktir.

Nazar haktır Kalem Suresi:50-51. Ayetler ve peygamber (as)ın hadisleri ve duaların da “kem gözlerden sana sığınırım Allah’ım” diye dua etmesi nazarın zarar verdiğinin delilidir.

Peygamberimiz nazara karşı Ayetel Kürsiyi, İhlas Suresini ve Nas – Felak surelerini okumamızı tavsiye etmiştir.

***

Kaybolmuş bir şeyi bulanın o şeyi sahibine teslim etmek o kişinin iyi insan olduğunu gösterir. Çünkü o mal bulanın değildir. Gerçek sahibinindir.

Çalmak nasıl doğru değilse, buluntu malı sahiplenmekte doğru bir hareket değildir. Yalanla, hile ile bir şeyi sahiplenmek de böyledir.

Eğer bulunan sahibi çıkmazsa ihtiyaç sahiplerine verilir.

Burada kaybedenin üzüntüsünü sevince çevirdiği için iyilik yapmış olur. Sahibi bulunmazsa ihtiyaç sahibine verdiği için iyilik yapmış olur.

***

İyi insan olmak, ölüncede iyi muamele görmek için nelerden kaçınılmalıdır?

Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:

Şu beş şeyi bilenden ol! Bir hadiste: “Beş şeyden evvel beş şeyin kıymetini bil! Nedir onlar:

1-İhtiyarlamadan önce gençliğinin kıymetini bil.

2-Hastalanmadan evvel sağlığın kıymetini bil.

3-Meşguliyetten evvel boş vaktinin kıymetini bil.

4-Fakirlikten önce elindekinin kıymetini bil.

5-Ölmeden evvel hayatın kıymetini bil.”

-Peygamber buyuruyor ki: “Beş şey, beş şeyin bedelidir:

1-Faiz çoğaldığında afetler, depremler çoğalır.

2-Zulüm artınca, kuraklık, kıtlık artar.

3-Zina çoğalınca, ölümler çoğalır.

4-Zekat verilmeyince, mal telef olur.

5-Bazılarında devlet iyi davranmazsa, devlet onların eline geçer.”

-Şu beş kişiden olma! Peygamberimiz: “Beş kişi cennete giremez:

1-İyiliği başa kakan zavallılardan olma.

2-Ana babaya isyan eden bedbahtlardan olma.

3-İçkiye devam eden sarhoşlardan olma.

4-Sihirbaz, büyücülerden olma.

5-Laf taşıyanlardan olma.” (M.Z. Kotku, Cennet Yolları:395)

-Şu altı kimseden olma! Peygamberimiz: “Altı kişiye ben lanet ettim ve duası kabul olunan her peygamber de lanet etmiştir.

1-Allah’ın kitabını tahrife yeltenenlerden olma.

2-Allah’ın kaderini tanımayan olma.

3-Allah’ın haram kıldığını helal sayan olma.

4-Allah’ın zelil kıldığını aziz, aziz kıldığını zelil kılan olma.

5-Sünneti terk edenlerden olma.

6-Gücü ile başkalarına zulmeden olma (Büyük Hadis Kulliyatı:4/277)

“On” Aldanan kişiden olma:

1-Allah’a kulluk etmeyen olma,

2-Allah’a şükretmeyen olma

3-Dünyaya bağlanan olma

4-Mirasçılar için mal biriktiren olma

5-Ölüme hazırlanmayan olma

6-Kabre hazırlanmayan olma.

7-Kıyamet gününe hazırlanmayan olma.

8-Sıratta düşmekten korkmayan olma.

9-Cehennemden ürkmeyen olma

10-Cennete iyilerin gireceğini bilip iyi olmayan olma.”

-Hayatının sonunda keşke diyenlerden olma.

-Sakın Allah’ın ve peygamber (as)ın lanetlediği kimselerden olma.

-Fitneye sebep olanlardan olma.

-Sakın nefsine uyarak helak olanlardan olma.

-Sakın Cenab-ı Allah’ın kulluk defterinden sildiği kimselerden olma.

-iyi ol, iyilik yap ve iyilik bulanlardan ol.

***

İnsanlarla iyi geçinmek güzel davranışlardandır.

Peygamber (as) şöyle buyurur:

“En sevimliniz, ahlakı güzel olanınız ve etrafı ile iyi geçinenizdir ki, o herkesi sever, herkes de onu sever. Benim yanımda en sevimliniz kovuculuk yapıp, ara açan ve başkalarında kusur aramayanınızdır”

Hayırlı insan, başkalarına hayrı dokunan, başkaları ile iyi geçinen kimsedir.

Güzel insan, başkaları ile uğraşmaz, kendi kusurlarını görüp onları düzelten kimsedir. Başkalarının kusurunu araştırmaz. Onun bunun gıybetini yapmaz, kimseye iftira etmez, suizandan kaçınır. Arkadan çekiştirmez, laf getirip götürmez, insanların hatalarını yüzü ne vurmaz, yalandan, riyadan ve gururlanmaktan kaçınır.

Peygamber (as) herkesle iyi geçinmiş, doğruluğu, dürüstlüğü ile herkesin güvenini kazanmıştır. Müslümanı tarif ederken:

“Müslüman, elinden dilinden başkalarının emin olduğu kimsedir” demiştir.

Müslüman, güvenilir, doğru dürüst olan, sözünde duran, emanete hıyanetlik etmeyen kimse olarak bilinir.

***

İyi kimselerle olmak iyilik getirir.

Kuran’da Cenab-ı Allah iyilerle beraber olmayı emrediyor. İyilerle olan kötülerin değirmenine su taşımaz.  

Allah Resulü: “Kim kimi severse, kıyamet günü onunla beraber haşrolunacaktır” buyurmuştur. Bu hadise göre kim kiminle olmak isterse, dünyada onunla olmalıdır.

İyi kimseler hayra ve iyiliğe vesile olur, “İnsan insanın aynasıdır” derler. İnsan arkadaşı ile bilinir, onun boyasını alır. “Söyle arkadaşını söyleyeyim kim olduğunu” derler.

İyiler bir araya gelmeden iyilik hakim kılınamaz. Cenab-ı Allah şöyle emrediyor.

“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir” (Al-i İmran:104)

Kurtulmak için iyilik yanlısı olmak gerekir. Peygamber (as): “İyiyi kötü, kötüyü iyi olarak görürseniz haliniz nice olur” buyurmuştur.

İyi olmak, iyilerin safında olmak, iyilerin sayısını arttırmak her iman sahibinin, bilhassa ana babaların görevidir.

***

İsraftan kaçınmak, bir şeyi israf etmemek iyi olan davranışlardandır.

İsraf bir hastalıktır, sefaletin habercisidir. İnancımıza göre hayırda bile israf gereksizdir. Atalarımız: “İsrafta hayır yoktur” demişlerdir.

Düşman bir milletin sefalete düşmesi için israfı körükler. Çılgınca harcamayı yönlendirir; gereksiz, lüzumsuz harcamayı özendirir.

Dinimiz israfı haram kılmıştır. Kur’an’da: “Allah israf edenleri sevmez: (Enam:141)

“Saçıp savurma, saçıp savuranlar şeytanın dostlarıdır.” (İsra:26-27)

“Yiyin için israf etmeyin” (A’raf:31) buyrulur.

Müslüman ölçülü yaşar, tutumlu olur. Tutumlu yaşamak gelecek nesillerinde, milletinde faydasınadır.

Peygamber (as) israfı kasdederek:

“Ahir zamanda aile reisinin felaketi eşi ve çocukları yüzünden olacak” buyurmuştur.

Bugün elimizdeki şeylerin kıymetini bilmezsek yarın muhtaç duruma düşeriz. O zaman başka ihtiyaç sahiplerine faydalı olamayız. Peygamberimiz (sav) şöyle demiştir:

“İnsanların en hayırlısı başkalarına en çok faydalı olanınızdır”

Eğer elimizdeki olanın kıymetini bilemezsek o zaman başkalarına da faydalı olamayız.

İhtiyaç sahiplerine karşı sorumlu olduğumuz, unutulmamalıdır. Bir şeye bizim ihtiyacımız yoksa, başkalarının ihtiyacı vardır. Telef etmeden ihtiyaç sahiplerine ulaştırmalıyız. Eğer bizim imkanımız yoksa, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacının karşılanması içi vasıta olmalıyız, aracılık yapmalıyız.”

Bugün nice insanlar muhtaç durumda iken bir çok şeyi israf ediyoruz. Mal benim kime ne? diyemeyiz. O malın nereden geldiğinin nereye gittiğinin hesabı sorulacak.

Bir ayette:

“Kendilerine yazık etmiş kimselere melekler canlarını alırken şöyle derler. Ne işle meşguldüm? (Nisan:97)

***

İslam dininin haram ve günah kıldığı şeylerden sakınmak ve başkalarını da sakındırmak çok güzel bir davranıştır.

İslam faydalı olanı helal, zararlı olanı da haram ve günah kılmıştır. Bir de şüpheli şeyler vardır ki onlardan da günaha düşme korkusu ile sakınılmalıdır.

Kuran’da: “Temiz şeyler size helal kılınmıştır” (Maida:4) buyrulur.

İslam’da ki emir ve yasaklarda insanın ruh sağlığı, beden sağlığı, akıl sağlığı ve malın, canın, neslin korunması esastır.

Önemsenmeyen haram ve günahlar başkalarına da zarar verir. Dede koruk yemiş torunun dişi uyuşmuş” derler. En çok zararı aile fertleri görür.

Haramlar insanın iyi bir kul olmasına ve Yüce Allah’a kulluk görevlerini yapmasına engeldir.

Peygamber (as): “İnsan yediğinden ibarettir” buyurmuştur. Haramla beslenen vücut hayra iyiliğe yönelemez. Ayrıca cennet onu kabul etmez dünyada iken de rızkı daralır.

Cenab-ı Allah kutsi hadiste şöyle buyurur:

“Ey İnsanoğlu! Senin vücudun et ve kandan ibarettir. O halde vücudunu helal şeylerle besle. Eğer işini dürüst yaparsan etin ve kanın cennete hak kazanır. Zira cennete haram ve şüpheli şeylerle girilmez..” (F. Yavuz, 40 Hadis S.65)

“Günahları toplayıp sırtına alma. Çünkü hangi günahtan dolayı azap edeceğimi bilemezsin. Böylece rızkı senden kaldırırım, duana karşı kapıları kapatırım…” (Age:64)

“Ey İnsanoğlu! Bil ki helal sana damla damla gelir; haram ise, sel gibi gelir. Kimin yaşayış ve rızkı temiz olursa, dini de temiz olur.” (Age:97)

Ademle Havva bir yasağı çiğnedikten sonra cennet onları kabul etmemiştir. Günah işleyenlerin yeri cennet değildir.

Haram ve günah duanın kabulüne de engeldir. Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde:

“Allah yolunda sefer yapmış üstü başı tozlu adam ellerini açmış: Ya Rab, ya Rab! diye yalvarıyor, halbuki yediği haram içtiği haram nasıl duası kabul olur. (R. Salihın:1883) demiştir.

Haram ve günahlarla meşgul olanın organları kendisine itaat etmez. Evlatları itaat etmez. Atalarımız: “Haram yiyenin haramı evladı olur” demişlerdir. Bu haramın yansımasıdır.

Haram hassasiyeti olmazsa, vücut kirlenip, kalp kararır, Allah korkusu gider, kuldan utanılmaz. Allah korusun imanın gitmesinden korkulur.

İnsan, temiz yer, içerse, temiz yaşarsa akıbeti hayrolur. Cenab-ı Allah Kur’an’da şöyle buyurur:

“İyi işler işleyene hoş bir hayat yaşatırız. Onun mükafatını yapmakta olduklarının en güzelini veririz.” (Nahl:97)

***

Dargınları barıştırmak, aralarındaki kırgınlıkları gidererek düşmanlıkları önlemek büyük bir iyiliktir.

Bu davranış, toplumda birliği beraberliği ve kardeşliği oluşturur. Birlikten de kuvvet doğar.

Peygamber (sav): “Sadakanın en üstünü iki kişi arasını bulup düzeltmektir” buyurmuştur.

Dargınları barıştırırken zararsız şeyler söyleyen yalan söylemiş olmaz. Çünkü arabuluculuk hayırlı bir iştir.

Dargınlık, insani ve dini duyguları yok ettiği insanı günaha soktuğu için günahtır.

Dargınlıklar da sadece iki taraf zarar görmez. Ev halkı da etrafı da zarar görür. Barışmak bu zararı önler. Önce barışan büyük sevabı kapmış olur. Bunda vasıta olanda büyük sevap elde eder.

İnsanların arasını düzeltenin Cenab-ı Allah da onun işini düzeltir.

Peygamber (as):

“İki kişi arasını bozmaktan son derece sakının” buyurmuştur. “İnsanları birbirine düşürmek, aralarını açmak, birbirine zarar vermelerine sebep olmak vebali bir iştir.

Bir hadislerinde de Allah Resulü (sav):

“Kim gıyabında Müslüman kardeşinin ırzını ve namusunu savunursa, şüphesiz Allah onu cehenneminden azad eder” buyurmuşlardır.

***

Başka konularda olduğu gibi giyimde de iyi yön de örnek olmak başkalarına iyi yönde etkileyecektir.

İnsan taklidci, bir ruha sahiptir. Çevresine göre şekil alır. Modanın insanları etki altına alması bundandır.

İnsanlık medenileştikçe örtünmüşlerdir. Her insan başkalarına karşı örtünme ihtiyacı duyar. Mesela mini giyenin kısa eteğini çekiştirip durması bundandır.

Bazı kimseler örtünmek istemedikleri için “örtü çağdışıdır” “Açıklık medeniliktir”, “Sen kalbe bak” gibi ifadeler kullanıyor.

Açıklık medenilik olsaydı ilk çağlarda yaşayanlar daha medeni olurdu. Halbuki insanlar medenileştikçe örtünmüşlerdir.

Yeni neslin büyük anne ve annesine benzememesinin bir sebebi “Çocuklara iyi örnek olunmamışıdır. “O daha çocuk”, “O daha genç düşüncesi, yeni nesli, modanın esiri yapıyor.

Peygamber (as) bir hadislerinde:

“Çocuğunuzun örtünmesine dikkat edin. Onu örtün, zira onun avreti de büyüğünün avreti gibidir” buyurmuştur. (Ramuz:321/6) Peygamberimiz küçük yaşta ince ve kısa giyinen Esma (ra)dan yüz çevirmiştir.

Açınmakta hayır yoktur. Cenab-ı Allah:

“Kadınlara elbiselerini giymelerini söyle bu onların tanınıp eza edilmemeleri için daha uygundur.” (Ahzab:59) diye emrediyor.

Allah Resulü (sav) de:

“Elbisesini evinin haricinde çıkaran her kadın mutlaka Allah ile kendi anasındaki perdeyi yırtmış olur” buyurmuştur. (Tirmizi Edep:2804)

Açık giyinen kimsenin yanında melekler eğleşmez. Allah Kuran’da:

“Ey Ademoğulları, şeytan ana ve babanızı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbisesini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Biz şeytanlara inanmayanların dostu kıldık” buyurmuştur. (A’raf:27)

Açık giyinenin rızkı daralır. Görenlere iyi mesaj vermez.

Açıklık utanma duygusunu yok eder. Kıskançlık duygusuna neden olur. Effetsizliğe sebep olur. İffetsizliğin bedeli ağır olur. Elbise iffetin korunmasında büyük rol oynar, meyvenin kabuğunun meyveyi koruduğu gibi korur, insanın bozulup kokuşmasını önler.

Peygamber (as): “Haya hayır getirir.” “Utanmıyorsan dilediğini yap” buyurmuştur. Tesettür, sadece kadın için değil erkek içinde geçerlidir.

Rasûlullah bir gün zekat olarak toplanan koyunların yanına gitmişti. Koyunların yanında, onlara bakmak üzere ücret mukabili tutulmuş olan bir çoban bulunuyordu. Efendimiz, çobanın orada yarı çıplak vaziyette dolaştığını görünce hemen yanına çağırdı ve;

“Bizim için kaç gün çalıştın, bizde ne kadar alacağın var?!” diye sordu.

(Peygamber Efendimizin bu suâli üzerine) işten uzaklaştıracağını anlayan çoban, büyük bir endişe içerisinde:

-“Niçin yâ Rasulullah? Yoksa hayvanların bakımını ve gözetimini güzel yapamıyor muyum?” diye sordu. Allah Resulü ise (imandan bir şube olan hayâ hakkındaki hassasiyetini şu sözleriyle ifade etti):

-“Hayır, ondan değil! Lakin ben, aramızda çalışan insanların yalnız kaldıklarında bile, Allah Teala’dan haya eden kişiler olmasını arzu ediyorum! Yalnız kaldığında Allah Teala’dan  hayâ etmeyen kişinin yaptığı işi istemiyorum!”

Açıklık ciddi insan işi değildir. Edep ve adaba uygun düşmez.

***

İyiliği teşvik etmek ve kötülükten vazgeçirmek en önemli iyiliklerdendir.

Bugün bu unutulan farzlardandır. Aslında iyiliği emretmek, kötülükten men etmek her müslümanı ilgilendiren bir sorumluluktur.

Cenab-ı Allah şöyle emrediyor:

“Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Al-i İmran:104)

Müslüman bu emre göre iyiliği temsil edecek; iyilik yaparken diğer yandan iyiliği yaymak kötülüğü yok etmek için çalışacaktır. Bu dini görev ve insanı vazifedir.

Bir ayettede şöyle buyrulur:

“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarsınız.” (Al-i İmran:110)

İyiliği emretmez, kötülükten vazgeçirme görevini yapmazsak nasıl hayırlı bir insan oluruz, nasıl kurtuluruz?

Peygamber (as) da şöyle buyuruyor:

“Bir kötülük gören, eli ile değiştirme gücü varsa onu değiştirsin. Buna gücü yetmezse dili ile değiştirsin. Buna da gücü yetmezse kalbi ile tavır koyup buğuz etsin. Bu ise imanın en zayıf halidir.” (Müslim, iman:78) Bu hadise göre her inandım diyenin bir şekilde iyiliği emrederek, kötülüğün karşısında olacaktır.

Her müslümanın yapabileceği bir şey mutlaka vardır. Hiçbir şey yapamıyorsa kötülüğe tepki gösterecektir. Buda bir görevdir. Bunda da sevap vardır.

Müslümanın asıl görevi iyiliği yeryüzüne yaymak ve yeryüzünde hiçbir kötülük kalmayıncaya kadar mücadele etmektir. Diriliş hareketine katılmak ve dirilişi hızlandırmaktır. Değilse Nuh’un gemisi kalkarken boğalacak olanların arasında kalınacaktır.

Önce iyi olmak, iyiliği yaşamak örnek olmak sonra başkalarına iyilik telkin etmek gerekir. Kuran’da: “Yapmadığınız, yapmayacağınız niye söylüyorsun?” buyrularak kınama yapılmıştır.

Peygamber (as) ın haber verdiğine göre:

“Kıyamet gününde bir kimse cehenneme atılır. Bağırsakları dışarıda değirmen döndüren merkep gibi döner. Ona:

-Bu halin ne? Bize iyiliği emreden, kötülükten men eden sen değilmiydin? Derler.

O adam şu cevabı verir:

“Evet iyiliği emrederdim ama kendim yapmazdım. Kötülükten men ederdim onu kendim yapardım” der. (R. Salihın:196)

Uyarma ve kötülükten alıkoyma görevini yapmayanlar sorumluluk altındadır. Kıyamet gününde kötülük işleyenler uyarmayanların yakasına yapışacaktır. O kimse.

-Sen kimsin? Neden yakama yapışıyorsun? Diyecek ve şu cevabı olacaktır.

-Sen beni kötülük işlerken gördün ama beni uyarmadın”

İnancımızda duyarsızlık yok. Müslüman duyarsız olamaz. Bana ne “neme lazım” deyip geçemez. Eğer gemiyi delen varsa gemidekilerin hepsi zarar görecektir.

İyiliği yaymak ve iyileri hakim kılmak her inananın görevidir. Peygamber tebliğ ile görevlendirilmiştir.

Ashabtan Vehb bin Kebşe (r.a)’ı Peygamber Efendimiz Çin’e göndermiştir. Tam bir yıllık yolculuktan sonra Çin’e varan Kebşe (r.a), uzun süre Çin’de kaldıktan sonra Allah Rasulunü özlemişti. Yollara koyuldu. Medine’ye ulaştığında Allah Resulü vefat etmişti. Tekrar görevine döndü. Çünkü görev kutsaldı. Bir müddet daha çalıştı, orada vefat etti, mezarı Çin’dedir. “Gitmeyeceğim, yeter” dememiştir.

Vazife, zamanla, yerle sınırlı değildir.

Mezarda yatacak vakit çok. Dünyada müslüman için keyf çatacak vakit yoktur. “Kıl beşi, kurtar başı” yok öyle şey, yapılacak işler var, iyilik yayılmazsa, toplumda düzen bozulur, herşey altüst olur. Geçmiş toplumlardan iyiliği ayakta tutmayanlar helak olmuşlardır. Gazeli: “Özürsüz iyiliği emretmeyen, Allah’a isyan etmiş olur” demiştir.

Peygamber (sav) de:

“İyilik hakim kılınmazsa, Allah’a yer halkına şerlileri musallat eder” buyurmuştur. (Ramuz:502/11)

Hakk adına mücadele etmeden Allah’ın rızası kazanılamaz. Cennet hak edilemez.

Allah Resulü (sav) islamın en zayıf döneminde bir Hıristiyanın malını gasp eden Ebu Cehilin kapısını yumruklamış, gasp edileni almadan kapıdan ayrılmamıştır.

Müşriklerin davasını vazgeçsin tehdidlerini karşısında,

“Vallahi sağ elime güneşi, sol elime ayı verseler bu davamdan vazgeçemem” demiştir.
Ümmet-i Muhammed’e pasiflik, pısırıklık ve uyuşukluk vasfı yakışmaz. İslam peygamberi Allah yolunda ömür tüketen, hak yolunda ayağı tozlanan müslüman ister.

Müslüman Allah’ın adını yeryüzüne yaymakla mükelleftir. Bizden öncekiler bizim için eser bırakmadan ölmemişlerdir. Onlar Allah rızasını kazanabilmek için rahat yataklarında yatmamışlardır.

Fatih Sultan Mehmet Trabzon’a giderken Sara Hatun’un:

-Bir Trabzon için bu kadar zahmete değer mi? Deyince

Fatih:

-“Allah elimize İslam’ın kılıcını vermiştir. Zahmetimiz din yolunadır. Bu zahmete katlanmazsak bize gazi demek yalan olur” cevabını vermiştir.

II. Beyazid son derece dindardı. Peygamberimizin: “Allah yolunda ayağı tozlananları, cehennem ateşi dokunmaz” hadisinden dolayı sefer sonraları elbisesindeki tozları toplamış, hayatının sonunda da kendisiyle beraber gömülmesini vasiyet etmiştir.

Mili Mücadele de analar oğullarına:

-“Bak oğlum, baban, ağabeyin şehid oldu. Eğer şu ezan susacaksa emdiğin süt haram olsun” diyerek son aile fertlerini de helallaşıp cepheye göndermişlerdir.

M. Akif’in ifadesiyle:

Ecdadını zannetme asırlarca uyurdu

Nereden bulacaktın o zaman eldeki yurdu.

Üç kıtadan kaynayan izleri şahit,

Dinlenmedi birgün o nebiyyi mücahit.”

Bir hadislerinde peygamber (sav):

“Öyle bir zaman gelecek ki, Müslümanın kalbi tuzun suda eridiği gibi eriyecek” diyor.

-Niçin ya Resullulah? Deniyor.

Cevap:

-Kötülüğü görüp de onu değiştirmeye güç yetiremediği için” buyuruyor. Rabbim o günleri göstermesin.

***

Yardımlaşma, dayanışma takdire şayan bir iyiliktir.

İnancımızda ihtiyaç sahiplerini kendi hallerine bırakmak, ne halin varsa gör demek yoktur. Dinimiz yardımlaşmayı dayanışmayı emreder. Güçlüleri zayıf olanlardan sorumlu kılmıştır.

Türk milletinin yapısında merhamet ve yardım duygusu vardır. Destanlarda, kitabelerde bu açıkça görülmektedir. Türk büyükleri sade bir hayat yaşamış, mal biriktirme sevdasına kapılmamışlardır. Halka mallarını yağmalatmışlardır. Mesela Orhun kitabelerinde açların doyrulması çıplakların giydirilmesi ile övünülmüştür.

Oğuz Türklerinde ölenlerin malları fakirlere dağıtılır, hayvanları kesilerek halka dağıtılırdı. Selçuklularda, Osmanlılarda vakıf eseri bırakmadan ölen Türk büyüğü olmamıştır.

Osmanlı Padişahları kuştüyü yataklarda yatmamışlar, ömürlerini halka hizmetle geçirmişlerdir. Yavuz Sultan Selim, Mekke Medinenin hakimi diye hitabeden hocaya hasırın üstünden hakimi değil hizmetkarı diye cevap vermiştir. Vahdettin “Koltukla teneşir tahtası arasındaki mesafeyi bilirim” demiş halka gece-gündüz hizmetten geri durmamıştır.

Varlık sahipleri “mal benim” dememiş, “Mülk Allah’ın diyerek vakıflar kurmuşlardır: Bugün hala o vakıfların eserlerinin çoğu ayaktadır. Uzun ömürlü olmak için cömert olmuşlardır.

Vakıfları şu gayelerle kurmuşlardır:

-Dini hizmetler için

-Sosyal yardımlar için

-Vatanın savunulması için

-Ağaçlar ve hayvanlar için

-Ölenlere Yas’in, hatim okunması için

Osmanlıda sosyal yardımlar hayvanlara ağaçlara ve ölülere kadar uzanmıştır. Gaye neydi? Sırf Allah rızası için. Bazı vakıf eserleri için “Rızaenlillah” ifadesi kullanılmıştır.

-Köşebaşlarında sadaka taşları vardı. Veren el bilinmez, alan el görülmezdi.

-İhtiyaç sahipleri için akşam karanlığında kapıların aralığından yemek kapları uzatılır, bir gün evvelki boş kaplar alınırdı.

-Evlere ihtiyaç sahipleri çağrılır, yedirilir, içirilir, diş kirası adı ile zarif bir iyilik yapılırdı.

-Evlenemeyenler evlendirilirdi.

-Borçluların borcu ödenirdi.

-Hastahane duvarlarında, ihtiyacı olmayanın Allah derdini arttırsın” yazısı asılır, ilaç ihtiyaç sahiplerine ücretsiz verilirdi.

-Sokakta atılmış tükrüklerin üzerine kireç ve kömür tozu döken görevliler vardır.

-Hasta, sakat göç ödemeyen leylekler için guraba-i Laklakan adı ile hastaneler kurulmuştu. Ne yazık ki bugünkü nesil bunların hiçbirini bilmiyor.

İnsanımızı bu derece fedakarlık yapmasına neden olan neydi? Allah’ın kitabı Kur’an Peygamber (as)ın sünneti idi.

Hayırda yarışmalarını, iyilikten iyiliğe koşmalarını emreden ayet ve hadislerden birkaç örnek şöyleydi:

“Arınmak isteyenler, verdiğinin mallardan Allah yolunda harcarlar.” (Bakara:267)

“Hayır işlerinde yarışın” (Bakara:148)

“Önceden harcadıklarınızı, yaptığınız iyilikleri Allah’ın katında bulacaksınız. Allah yapmakta olduklarınızı noksansız görür.” (Bakara:110)

“Hayır olarak harcadıklarınız kendi lehinizedir. (Bakara:272)

“Verdiğinin katkat fazlasını kendisine ödemesi için Allah’a borç verecek yok mu? (Bakara:245)

“Allah yolunda mallarını harcayanların örneği yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yedi dane vardır. Allah dilediğine katkat fazlasını verir.” (Bakara:261)

“Sevdiğiniz, mallardan Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe erişemezsiniz” (Al-i imran:92)

“Dünyada ne iyilik yaparsanız onu Allah katında daha hayırlı, sevap yönü ile de daha büyük bulursunuz.” (Müzzemmil:20)

“Hayra ne harcarsanız Allah onun yerine verir.” (Sebe:39)

Bu konuda birkaç hadis de Allah Resulünden hatırlayalım:

“İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok faydalı olandır.”

“Komşusu aç iken tok vatan olgun mü’min değildir.”

“Veren el, alan elden üstündür” (Buhari Zekat:18)

“Kim bir müslümanı sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da onu kıyamet günü bir sıkıntıdan kurtarır” (Buhari, Mezalim:3)

Kutsi Hadisler de şöyle buyrulmuştur:

“Ey Ademoğlu! İnfak etki, sana da infak edilsin.” (R. Salihın:551)

“Ey Ademoğlu! Kesenin ağzını bağlama seninde rızkın bağlanmasın, sayarak verme sana da sayılır. Malını kapama sana da rızık kapıları kapatılır” (R. Salihın:36)

Bu ayet hadislerde infak hem emredilmiş hem de teşvik edilmiştir.

İnancımızda faydalı olmak esastır. Peygamber (sav) bir hadislerinde; “İyiliğin karşılığı iyiliktir” buyurmuştur.

Rahman Suresinde: “İyiliğin karşılığında iyilik vardır” buyrulmuştur.

İyilik yapan iyilik bulur. Hiçbir medeniyette hiçbir dinde İslam dinindeki gibi iyilik teşvik edilmemiş, emredilmemiş ve karşılığında mükafat vadedilmemiştir. İslam, insanın korunmasını esas alır. İslamda zekat farzdır. Sadaka ölümsüzdür. İslamda mülk emanettir. Mülk Allah(ındır. Kul için imtihan vesilesidir. Allah Resulü (sav):

“Can boğaza gelince şunu şuraya falana şu kadar demeyin. Zaten o mal varislerin olmuştur” buyurur. (Buhari, Zekat:11)

İyilik sona bırakılmaz. İyiliği fırsat eldeyken yapmak gerekir. İyilikte acele etmek ve yarışmak gerekir. Ayrıca iyilik sürekli olmalıdır. Bir husus da iyilikte yardımlaşılmalıdır.

Kur’an’da: “İyilik ve takvada yardımlaşın. Günah ve haksızlık konusunda yardımlaşmayın” diye emredilmiştir. (Maida:2)

Yapılan herşey öldükten sonra yapanın karşısına getirilecektir. Yararlı olan işler sadaka-i cariye olacaktır. Yapılan iyiliklerden ona sevap yazılmaya devam eder.

Kuran’da paylaşmak emredilir “Varlık sahiplerinin malında ihtiyaç sahiplerinin hakkı vardır.” (Zariyat:19)

İnsan ne verirse eliyle o gider kendisiyle Dünyada ne gönderirse, öldükten sonra onu karşısında bulur.

Zor durumda olan borçluya borcunu bağışlamak veya zaman tanımak en hayırlı ve en iyi işlerdendir.

Cenab-ı Allah Kuran’da:

“Borçlu zor durumdaysa, eli genişleyinceye kadar süre verin. Borcunu tamamen bağışlamanız ise, bilirseniz sizin için daha hayırlıdır” buyurmuştur. (Bakara:280)

Borçlunun borcunu bağışlamak en güzel bir sadakadır. Allah’da onun günahlarını bağışlayacaktır. Rahman Suresinde “Allah” iyiliğin karşılığı ancak iyiliktir” buyurmuştur.

Peygamber (sav): “Alacağında kolaylık gösterenlere Allah rahmet etsin” diye dua etmiştir. (Buhari, Buyu:16)

Borcun bağışlanması, borçluyu sıkıntıdan kurtarır. Bir hadiste:

“Borcunu ödemekte zorluk çeken birine mühlet veren veya borcunun bir kısmını bağışlayan kimseyi Allah cehennem ateşinden korur” buyrulmuştur. (Buhari Buyu:12)

Dinimiz kolaylığı emreder. Peygamberimizi “Kolaylaştırınız zorlaştırmayınız” buyurmuştur.

***

Güzel söz sadakadır. Peygamber (sav) şöyle buyurur!:

“Güzel söz sadakadır. Yolda insanlara eziyet veren birşeyi yok etmek sadakadır” (Buhari, Cihad:128)

Bir hadislerinde de:

“Müslüman kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emretmen kötülükten menetmen sadakadır. Yolunu kaybedene yol göstermen sadakadır. Yolunu kaybedene yol göstermen sadakadır. Görmeyene yardım etmen sadakadır” buyrulmuştur. (Tirmizi, Birr:36)

Gönülüyor ki, iyilik çeşit çeşit, iyilik yapmak isteyene fırsatlar çok.

İnsanın eti yenmez, derisi giyilmez. Ruh bedenden ayrılınca kabre konulur. İnsanın güler yüzünden, tatlı sözünden başka nesi vardır?

Yapılacak iyiliğin şekli ve kime yapılacağı, çok önemlidir.

İhtiyaç sahiplerine yapılacak olan yardım:

-Gizli yapılmalı

-Riya karıştırılmamalı

-Dua dahil bir karşılık beklenmemeli

-Helal mal ile yapılmalı

-İşe yaramayacak şey olmamalı

-İhtiyaç gidermeli

-Başa kakılmamalı

-onur kırıcı şekilde yapılmamalı

-Belirli kimselere verilmeyip, yayılmalı

-Tembelliğe sebep olmamalı,

-Kötü yolda kullanacak olana verilmemeli

-Yapılan yardım Allah’ın ihsanına denk olmalı

-Gerçek ihtiyaç sahiplerine verilmeli, hayalarından dolayı isteyemeyenler araştırılmalı

-Yardım yakın çevreden başlamalı

Cenab-ı Allah Kuran’da şöyle emrediyor.

“Sevap kazanmak için harcayacağınız şeyleri öncelikle ana babanıza, akrabanıza, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara verin. İyilik olarak ne yaparsanız Allah onu mutlaka bilir.” (Bakara:215)

İyilik yapan iyilik bulur. İyilik görmek isteyen bol bol iyilik yapmalı, ihtiyaç sahiplerine sadaka vermelidir. Bu içinde yaşadığı topluma görev ve sorumluluktur. Ayrıca bunun manevi hak yönü de vardır.

Sadaka vermekle mal eksilmez.

Cenab-ı Allah: “Kim bir iyilik yaparsa, ona o yaptığı iyiliğin on katı vardır.” (En’am:160)

-“Sadakaları Allah alır” (Tevbe:104)

-“Ey iman edenler! Siz yardım ederseniz, Allah da size yardım eder, ayağınızı kaydırmaz” (Muhammet:7)

-Sen ver, sana verilir” (Sebe:39)

Cömertlik, meyve veren bir ağaç gibidir.

Yardımlar, sadakalar kazayı belayı def eder, ömrü uzatır:

Hûd Suresi 114. ayetinde: “İyilikler, kötülükleri götürür” buyrulur.

Peygamber (as) da:

-“Sadaka,kabir azabını söndürür. Mü’min kıyamet gününde sadakasının gölgesinde gölgelenir.” (Ramuz el-Ehadis:103/9)

-“Sadaka, fena ölümden korur.” (Age:103/5)

-“Sadaka, belayı def eder.” (Age:249/11)

-“Sadaka verin. Hastalarınızı sadaka ile tedavi edin. Sadaka hastalığı ve belayı defeder.” (Age:252/4)

-“Sadaka verin. Sadakada cehennemden azad vardır.” (Age:252/3)

-“Sadaka kazayı defeder” (Age:275/7)

Sadaka, malı temizler, malı korur ve malı arttırır.

Peygamber (as) şöyle buyurur:

“Hiçbir sadaka malı eksiltmez” (Ramuz:389/2)

“Sadaka malı eksiltmez. İnsan verdikçe Allah da ona verir.” (R. Salihin:577)

“Hayrımı sonra yaparım diye geri bırakmamak gerekir. Ben öldükten sonra hayrımı yaparlar” diye düşünmek yanlıştır. Ölüm anında “Şunu şuraya bunu buraya verin” demek yanlıştır. Çünkü o anda o mal mirasçıların olacaktır. İnsan hayrını sağken ve kendi eli ile yapmalıdır.

Peygamberimiz (sav) can boğaza gelip de; “Falana şu kadar, falana bu kadar” deme zaten o mal varislerin olmuştur. İkazında bulunur. (Buhari Zekat:11)

Sadakanın makbul olanı sağken kendi elinle gizlice verilendir. Peygamber (as):

“Gizli sadaka Allah’ın gazabını söndürür. Sıla-i rahim ömrü uzatır. İyilik yapmak insanı kötü akıbetten korur” buyurmuştur. (Ramuz:307/4)

Sadaka, kesintisiz hayır kaynağıdır. Ölünce insanın amel defteri kapanır. Ancak sadaka-i cariye hariç ancak şu üç amelin sevabı devam eder. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur.

“İnsan ölünce amel defteri kapanır, ancak:

1-Faydası devam eden amel

2-Faydalı ilim ve bırakılan eser

3-Hayır dua eden hayırlı evlat” (Müslim Vahiy:14)

Sadaka sadece para ile olmaz; kardeşine gülümsemen, tatlı bir söz söylemen, bir ihtiyaç gidermen, dargınları barıştırman, zulmü önlemen, bir fitneyi önlemen, iyiliği emretmen, tebliğ görevi yapman, yolda eziyet veren bir şeyi yok etmen, iyi bir çığır açman, örnek olman bunun gibi şeylerde sadakadır.

***

Ne yazık ki, son zamanlarda inancın ve manevi duyguların zayıflaması nedeniyle kardeşlik ve dayanışma ruhunun zayıfladığı görülmektedir. İnsan sevgisinin yerini başka sevgiler aldı. Eskiden ihtiyaç sahibi aranırken ihtiyaç sahibinden kaçınılır oldu.

-Neme lazım

-Ne halin varsa gör.

-Allah versin

-Merhametten maraz doğar

-Acıma, acınacak hale gelirsin” gibi olumsuz ifadeler dolaşır oldu. Sebil toplumu iken sefil hale gelenlerin sayısı arttı. Bencil toplum hale gelindi. Dün vakfedilen servetler bugün çar-çur ediliyor. Eğlence yerlerinde ceket yakıldığı, tabaklar kırıp üzerinde dans edildiği kulağımıza geliyor.

İnsanımız hangi yolla olursa olsun çok kazanma, çok miras bırakma sevdasına kapıldı. Arabasının camına “İyilik ettiğinin şerrinden sakın” yazanı görünce ne hale düştüğümüzü daha iyi anlattığını gördüm.

“Rıza en lillah” (Allah rızası için) ifadesi unutuldu. Acıma, merhamet ve dayanışma, paylaşma yok olmak üzere.

Allah Resulu (sav) şöyle buyurmuştu:

“Merhametli olana Allah da merhamet eder. Siz yeryüzündekilere şefkat, merhamet gösterin ki, göktekilerde size merhamet gösterin ki, göktekilerde size merhamet etsinler” (Tirmizi Birr:16)

Unutmayalım, hayat bir imtihandır. Hayatımız boyunca yaptığımız şeyler imtihanın bir parçasıdır. Ömür kısadır. Alıp verdiğimiz her nefes bizi ölüme yaklaştırır.

***

Hayat, ahireti kazanmak için bir fırsattır. Hayatta yapılan hiçbir iyilik boşa gitmez. Zerre kadar iyilik yapan onu ahirette karşısında bulacak, zerre kadar kötülük yaparda onu karşısında bulacaktır. Bu Cenab-ı Allah’ın vadidir.

İnancımızda, kültürümüzde bencilliğe yer yoktur. Kendisi için istediği bütün iyi şeyleri başkaları için istemek, kendisi istemediği bütün olumsuzlukları başkaları için istememek vardır. Gerektiğinde başkasını kendisine tercih etme düşüncesi, İslam ahlakındandır. Bu müslüman olmanın gereğidir.

Bencilliği Cenab-ı Allah sevmez. Bir hadislerinde peygamber (as) şöyle buyurur:

“Kendisi için istediğini başkaları içinde istemedikçe hakiki mü’min olamazsınız”

Bu düşünce iyiliğin temelini oluşturur.”

***

İyi niyet dinin özüdür. Amellerin güzel ve samimi olması, Allah yanında makbul olacağının ifadesidir.

Samimiyet, hiçbir maddi menfaat beklemeden sırf Allah rızası için iş yapmaktır.

Samimiyet göründüğün gibi olmak, olduğun gibi görünmektir. O zaman Allah sever, kul sever, vicdan rahat eder.

Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:

“Allah sizin görünüşünüze, mallarınıza bakmaz. Ancak kalplerinize ve amellerinizin samimiyetine bakar.” (Müslim Birr.34)

Tek kelimeyle samimiyet ve iyi niyet, iyi insan olmanın vasfıdır.

***

İyi arkadaş, iyi eş edinmek iyi olmaya, iyilik yapmaya vesile olur.

İnsan en çok yanındakinin renginden, kokusundan, düşünce ve inancından etkilenir.

Onun için insan sevdiği ile beraber haşrolunacaktır.

Atalarımız: “İnsan arkadaşı ile bilinir. Söyle arkadaşını söyleyeyim kim olduğunu demişlerdir. Onun için insanın kiminle olduğu, kimi sevdiği önemlidir.

***

Bayramlarda, kandillerde ve bazı hallerde hediyeleşmenin iyilikle yakından ilgisi vardır. Karşılık beklemeden yapıldığı için iyiliğe vesile olur.

Hediyeleşme samimiyeti oluşturur, sevgi ve saygıyı geliştirir.

İnsan sevgisi hediyeleşme ile kazanılır.

“İnsan ihsanın kuludur” diye bir Arap Atasözü vardır.

Hediyenin ihtiyaç gidermesine dikkat edilirse, makbule geçen bir iyilik olur.

***

İnsanlarla ilişkilerde doğruluk alışverişte, dürüstlük iyi düşünce ve iyi ahlakın eseridir. Bu hal, dünyada huzur verir. En önemlisi insanın ahiretini kazandırır.

İyilik düşüncesi, karşı tarafa zarara uğratmaktan korur. Haksızlıktan uzak durmaya sebep olur.

İnsan iyilik sever olunca etrafı da iyilik sever olur. Böylece toplumda iyi düşünce hakim olur.

Borçluya mühlet vermek veya bir kısmını ya da tamamını bağışlamak takdire şayan bir davranıştır.

Allah doğru söylemeyi dürüst davranmayı emreder.

Cenab-ı Allah da Kuran’da şöyle buyurmuştur.

“Yazıklar olsun ölçü ve tartıya hile karıştıranlara! Onlar insanlardan bir şey ölçerek aldıklarında tastamam alırlar, satarken ise eksik ölçüp tartarlar. Onlar büyük bir günde diriltileceklerini akıllarına getirmiyorlar mı?) Öyle bir gün ki, insanlar o günde alemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklardır.” (Mutaffifin:1-6)

Ahi Baba’nın ustalığa yükselen gence nasihatı şöyledir:

“Ey oğul! Harama bakma, haram yeme, haram içme! Doğru, sabırlı, dayanıklı ol! Yalan söyleme! Büyüklerinden önce söze başlama! Kimseyi kandırma! Kanatkar ol! Dünya malına tamah etme! Yanlış ölçme, eksik tartma! Kuvvetli ve üstün durumda iken affetmesini, hiddetli iken yumuşak davranmasını bil! Kendin muhaç iken bile başkalarına verecek kadar cömert ol!

***

Çevreyi temiz tutmak sağlık ve güzellik için önemlidir.

Peygamber (sav):

“Allah güzeldir güzel olanı sever, temizdir. Temiz, temizliği sever, kerem sahibidir. Cömertliği sever” buyurur. (Müslim, İman:147)

Temizlik, bir çok yönden fayda sağlar; temiz olmadan ibadet olmaz, sağlık elde edilmez.

Gürültü çıkarmak, etrafı kirletmek, tükürmek, izmarit atmak insan sağlığına zarar verir.

Bir hadiste: “Yol üzerinde müslümanları rahatsız eden bir şeyi kaldıranı cennet nimetleri içerisinde gördüm” buyrulur. (R. Salihın:127)

Çevrenin ağaçlandırılması, temiz tutulması yapılması gereken iyiliklerdendir.”

İnsanlara karşı merhametli davranmak, hoşgörülü olmak ve kusurlarını affetmek güzel bir davranıştır.

Bu insanın nefsini yermesi ve kendini aşması ile olur. İnsanları affetmek, Allah’ın affına sebep olur. Ayrıca af eden, insanların duasını almaya vesile olur.

Kuran’da: “Kim af edip arayı düzeltirse onun mükafatı Allah’a aittir” buyrulur. (Şura:40)

Af etmek insanlar arasında kin ve nefreti yok eder, sevgi ve saygı bağlarını güçlendirir.

Rabbimiz Peygamber Efendimize ne demişti: “Sen af yolunu tut” (Araf:199)

Aile hayatında toplum hayatında af etmek huzuru, düzeni ve barışı sağlar.

Bir ayette şöyle buyrulur.

“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle aranızda düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussılat:34)

***

Şu kısacık dünya hayatında iyiliği hakim kılmak topluma karşı önemli görevlerimizdendir.

Toplumda hakim kılınırsa çürümenin önüne geçilmiş olur. Değilse çürüme koca çınarı devirdiği gibi toplumda insani, ahlaki ve manevi herşeyi yok eder.

İyilik küçük de olsa küçümsenmemelidir. Her bir insan her hareketinde iyiliği düşünmeli ve iyiliğe vesile aramaklıdır. İyiliğin ve iyilerin artmasını, yeryüzüne hakim kılınması için çalışmalıdır.
Bizden öncekiler iyiliği hakim kılmak ve Allah’ın adını yeryüzüne yaymak için rahat yataklarında yatmamışlardır.

Görevimiz bizden sonraki nesillere iyi bir dünya bırakmak ve onların hayır dualarını almaktır.

Kim iyi bir iş yaparsa onun mükafatını bire 10’dan bire 700 misli fazlasına kadar fazlasını kazanacaktır.

İyilik görmek isteyen iyilik yapmalıdır. Çünkü iyilik yapan elbette iyilik bulacaktır.

İyilik yapılması gerektiğin de iyilik yapılmayınca hak doğar. Sorumluluktan korunmak için hak sahibine hakkın iadesi gerekir. Sadece sözle helalleşme yeterli olmaz.

Hak yemenin bir de yansıması olur. İşine, aşına, aile fertlerine, hatta ibadetine yansır. Evladı, eşi, birde organları ona itaat etmez. İşi rast gitmez, ibadet etse zevk almaz ölümü kolay olmaz.

Atalarımız: “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste” demişlerdir.

İnsan hayatında yaptıklarının hesabını verir durur. Ahiretteki hesap ise ayrıdır.

İnsanın yaptıklarını tespit eden melekler vardır. (İnfitar:10-12) Kıyamet günü hesaplaşılacaktır.

Bu hesaplaşma, hak sahibi haksızlık yapanın sevaplarını alacaktır. Sevapları biterse haksızlık yapan onun günahlarını alacaktır.

Bir gün Peygamber (as) Ashabına sorar:

-Müflis kimdir?

-Parası olmayan, her şeyini kaybedendir” derler.

Peygamberimiz onlara:

-Hayır, müflis kıyamet günü sevaplarla gelir; sövdüğü, iftira ettiği, dövdüğü, kan döktüğü ve onun bunun hakkını yediği için sevapları hak sahiplerine verilendir. Sevapları bitince, karşı tarafın günahları ona yüklenir. Sonra o kimse cehenneme atılır. İşte müflis bu kimsedir” buyurur.

Kıyamet günü helalleşme ve ödeşme böyle olur.

Mizan terazisi kurulur bir gün

Herkesin ettiği sorulur bu gün.

***

Peygamberimiz (sav) anlatıyor:1

“Sizden önce üç kişi yola çıktılar. Geceyi geçirmek için bir mağaraya sığındılar. Onlar içerdeyken dağdan bir taş düştü, mağaranın kapısını kapattı.

Bunun üzerine dediler ki, iyi amellerimizin başka hiçbir şey bizi buradan kurtaramaz, onunla dua edelim:

İçlerinden biri:

“Allah’ım! Benim ihtiyar anam ve babam vardı. Her akşam onları yedirir içirir yaptırırdım. Bir gün uzaklara odun toplamaya gittim. Geldiğimde uyumuşlardı. Sütlerini hazırladım, onlar uyanıncaya kadar bekledim. Uyandılar sütlerini içirdim, yatırdım.

Allah’ım! Eğer benim bu işimden razı olmuşsan, bu belayı bizden uzaklaştırır, bizi buradan kurtar.

Kaya birazcık açıldı. Ama çıkacakları kadar değildi.

İkincisi de şöyle dua etti;

Allah’ım! Amcamın bir kızı vardı. Onu çok seviyordum. Onunla olmak istedim. Kabul etmedi. Yıllar sonra kıtlık oldu fakir düştü ve bana müracaat etti. Kendisine bana teslim olması şartı ile yardım ettim. Kabul etti. Tam beraber olacaktık. Bana “Allah’tan kork!” dedi. Senden korktuğum için ondan uzaklaştım. Bunu senin rızan için yaptım. Eğer razı olduysan bizi bu sıkıntıdan kurtar” dedi.

Kaya biraz daha açıldı. Fakat çıkabilecekleri kadar değildi.

Üçüncüsü de şöyle dua etti;

Allah’ım bir işçi çalıştırmıştım. Ücretini almadan gitmiş. Onun ücreti ile bir kuzu aldım. Yıllar geçti sürü haline geldi.

Bir gün o işçi çıkıp geldi “Ücretimi ver” dedi. Bende şu gördüğün hayvanlar senin, al git” dedim. Ona durumu anlattım. Sürüyü aldı gitti.

Allah’ım! Eğer bu hareketimden razı olduysan bizi bu yerden kurtar” dedi.

Bunun üzerine kaya yerinden kaydı, mağaranın kapısı açıldı. Onlarda çıkıp gittiler. (Riyaz’üs-Sadihın 1/12 nolu hadis)

***

ALLAH RASULÜ ANLATIYOR: 2

Sizden önce ala tenli, kel ve kör üç kişi vardı. Allah bunları sınamak için bir melek gönderdi. Önce ala tenliye geldi.

En çok ne dilersin? dedi o da “Güzel bir deri, güzel bir görünüm” dedi.

Melek onu sıvazladı ve iyileşti. Ona tekrar hangi hayvanı istersin? dedi. O da “deve” dedi ona hamile bir deve verildi.

Melek kelin yanına geldi;

En çok ne istersin? dedi. Kel, güzel bir saçımın olmasını istedi. Ona da güzel bir saç verildi. Hayvanlardan hangisini istersin? denildi. İnek isterim dedi. Ona da hamile bir önek verildi.

Melek körün yanına geldi. Ona en çok ne istersin? dedi. O gören göz istedi. Gözleri açıldı. En çok hangi hayvanı seversin? diye soruldu. O da “koyun” dedi. Ona da bir koyun verildi.

Günler yıllar geçti hayvanlar çoğaldı. Melek tekrar ala tenliye geldi.

Yolcuyum yoluma devam edebilmem için rengini ve cildini güzelleştiren için bana bir deve istiyorum” dedi. Develerin sahibi: Verilecek yer çok” dedi vermedi.

Melek, ben seni tanıdım sen ala tenli idin. Fakirdin. Allah sana mal verdi, sağlık verdi. Adam, mal bana dedemden, babamdan kaldı” dedi.

Melek: “Eğer yalan söylüyorsan Allah seni evvel ki haline döndürdün” dedi.

Melek, kelin görünümünde onun yanına geldi. Ona da aynı şeyleri söyledi ve aynı cevapları aldı. Ona da eğer yalan söylüyorsan Allah seni eski haline getirsin” dedi.

Daha sonra körün haline bürünüp onun yanına geldi. Ona:

Yolcuyum senin gözlerini açan Allah için bana bir koyun ver dedi. Koyun sürülerine sahip olan adam:

Ben kör biri idim. Allah gözümün nurunu iade etti ve bana mal verdi, istediğin koyunu al” dedi. Melek, malın senin olsun. Bu sizin için bir imtihandı. Allah senden razı oldu. Diğerlerine de gazap etti. Eski hallerine döndürdü” dedi.

Riyazü’s-Salihın:1/65 nolu hadis)

***

Cimriliğin sonu

Hz. Musa zamanında Karun adında biri vardı. Allah ona bol mal mülk vermişti. Hazinelerinin anahtarını güçlü kuvvetli bir grup taşıyamazdı.

Allah onu zenginlikle imtihan etmişti. O bu mal ve zenginliği karşısında gurura kibire kapıldı. Allah’a isyan etti. İhtiyaç sahiplerini kapısından kovdu.

Aklı başındaki insanlar ona “dünyaya aldanıp mağrur olma! Yarın Allah’ın huzuruna çıkacaksın. Sana o zaman fayda verecek işler yap” diye ikaz ettiler. Karun onları dinlemedi ve:

-Siz ne diyorsunuz mal benim değil mi? Ben istediğim gibi harcayamayacak mıyım? Dedi.

O kişiler:

-Mal senin istediğin gibi kullan fakat unutma ki bu malı sana Allah verdi. Malı meşru yollarda kullanmanı, ihtiyaç sahiplerini gözetmeni ve böylece iyi insan olasın” istedi dediler.

Karun bu sözleri aldırmayıp:

-Bu malı ben çalışıp, alın terimle biriktirdim. Benim malımda kimsenin hakkı yoktur cevabını verdi.

Bir sabah halk baktı ki Karun’un Sarayı, bütün malı, paraları yerle bir olmuş. Bazıları dediler ki:

-Zaman zaman bizde Karun gibi zengin olalım istemiştik. Şimdi Karun’un adından başka bir şeyi kalmadı. Allah’a şükür bizde onun gibi olurduk. Muhakkak ki, Allah zalimleri, malı ile gururlanıp kibirlenenleri sevmez” dediler.

Karun, malı ile şımarmış Allah’a isyan etmişti. İnsanlar ona bakıp keşke bizde Karun gibi mal-mülk sahibi olsaydık diye imrenmişlerdi. Allah cimriliği ve bencilliği yüzünden Karun’u helak etti. (Kasas Suresi Ayet:76-83)

84. ayette de Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor: “Kim bir iyilikle gelirse, ona bundan daha hayırlısını veririz…”

***

İYİLİK YAPAN İYİLİK BULUR

Vaktiyle hayırsever bir adamın meyve bahçesi vardı. Meyveler olgunlaşınca hasat zamanı fakirleri haberdar eder, onlarla bahçeye gidip her meyveden onlara ikram ederdi.

Buna karşılık Allah da bolluk ihsan ederdi. O fakirlere verdikçe Allah da ona verirdi.

Bir gün adam Hakkın Rahmetine kavuşunca bahçe çocuklarına miras olarak kaldı.

Meyveler olgunlaşınca adamın evlatları toplanıp şöyle dediler:

-Bu güzel meyveleri niçin fakirlere yedirelim, bahçe bizim, kendimiz yararlanalım”

Aralarında iyilik evsen ve Allah’tan korkan biri vardı. O dedi ki:

-Babamızın güzel adetini devam ettirelim. Allah bize de ihsanda bulunsun” dedi.

Kardeşleri onu dinlemedi:

-Bahçenin meyveleri bizim hakkımız. Onda başkasının hakkı olamaz2 dediler. Niçin malımızı eksiltelim” diye ilave ettiler.

Meyveleri toplayacakları zaman Allah öyle bir ateş ve rüzgar gönderdi ki bahçeyi yaktı kül etti.

Onlar:

-Kimseye haber vermeyelim, erkenden gidip mahsulü toplayalım” deyip yola çıktılar.

Ne zamanki bahçeye geldiler, baktılar ki bahçe yanıp kül olmuş meyvelerden eser kalmamış, şaşırdılar, karanlık olduğu için öyle gördüklerini sandılar. Biz yanlış gelmiş olmayalım dediler.

İyilik sever olan kardeş:

-Hayır bu bahçe bizim bahçemiz. Siz fakirleri bu bahçenin meyvelerinden mahrum ettiniz, Allah da sizi mahrum etti” dedi.

Diğer kardeşler birbirini suçladı, onların da yüzleri simsiyah olmuştu.

İyi olan kardeşleri onlara tövbe istiğfar etmelerini söyledi. Onlar:

-“Yazıklar olsun bize! Fakirlere haksızlık ettik ve zalimlerden olduk. Umarız ki Allah tövbemizi kabul edip bizi affeder” dediler. (Kalem Suresi:17-33)

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir