ZEKÂT
Sosyal içerikli bir ibadettir. Yalnız insanın kendisine değil, başkalarına da faydası dokunan bir ibadettir. Toplumda sevgiyi, saygıyı tesis eder, ahlaki çöküntüyü düzene katar, merhamet, şefkat duygularını doruğa çıkarır, malın temizlenip artmasını sağlar, malın fanilikten çıkarak ebedileşmesini sağlar.
Zekât, malın ve verenin sigortasıdır.
* * *
“Mal benim, onu ben kazandım, benim malımda başkalarının ne hakkı olur?”,
“Ben onu kolay mı kazandım ki, verivereyim?”, “Her sene zekât verirsem, bana kalmaz.” Gibi gerekçelerle zekât vermekten kaçanlar oluyor.
Zekât, mal tutkusu ile Allah’ın emri arasında bir tercihtir. Malı veren Allah’ın imtihanı zekâtla gerçekleşir.
Peygamber (as): “İblis, en şiddetli ve en kuvvetli adamlarını, malı hayra sarf eden insanlara musallat eder,” buyurur. (Ramuz el-Ehadis:111/1)
Kur’an’da: “Allah’a güzel bir borç verecek olan kimdir?” (Hadid:11) diye soruyor ve Peygamber (as)’a: “Onların mallarından zekât al ki mallarını temizlemiş ve bereketlendirmiş olasın.” (Tevbe:103)
Peygamberimiz de: “Malının zekâtını verdiğinde onun şerrini gidermiş olursun.” (Ramuz el-Ehadis:26/4) diyor.
Zekâtını vermeyenlerin acıklı bir azaba uğrayacakları bildirilmiştir. O malın boynuna dolanacağı haber verilmiştir.
Zekât malı eksiltmez, aksine malı korur, telef olmasını önler ve bereketlendirir. Bir üzüm asmasını budamak nasıl verimi arttırıyorsa zekât da malı arttırır.
- * *
Kendine miras intikal eden O malın zekâtını düşünmüyor. Verildi mi, verilmedi mi ilgilenmiyor.
Ölüm hak, miras helal denmiştir. Her ne kadar zekâtı miras bırakana ait gibi görünüyorsa da, mirasçı bunu araştırmalıdır. Eğer malın zekâtı verildiyse veya verilip verilmediği öğrenilemediyse mirasçı o malı alır. Zekâtı verilmediyse, malı kul hakkından temizlemesi, malı arındırması ve ölmüş yakınını kurtarması daha uygundur.
Ölenin bu konuda vasiyeti varsa, o yerine getirilir. Malın haramlığı el değiştirmesi ile giderilmiş olmaz.
Yıldan yıla, malı evladına, eşine devretmek de zekât borcunu düşürmez.
- * *
Vergiyi zekâttan saymak, malın zekatını düşürmez.
Vergi devletin, zekât fakirin hakkıdır. Vergiyi devlet koymuştur. Zekâtı Allah emretmiştir.
Zekât hesap edilmeden zorunlu giderler, vergiler düşülür, zekat ondan sonra hesap edilir.
- * *
Bazı esnaf, gelmesinden ümit kestiği alacağını zekâttan düşüveriyor.
Alacağın zekâtı borç ödeyince verilir. Eğer kesin ödeneceği biliniyorsa, onun zekâtı ödenmeden de verilebilir.
- * *
Bazıları zekât diye satılmayan, arızalı, güve yemiş malı veriyor.
Böyle zekât verilmiş olmaz. Zekât malın ortasından verilir. Ne en iyisi, ne de sen kötüsü, malın ortasından verilir.
Bir de o mala karşı tarafın ihtiyacının olması gerekir.
- * *
Bazıları ticaret malını ayrı, parasını ayrı, altınını ayrı düşünüyor. Hiçbirinin zekâtını vermiyor.
Zekat verme durumunda olan kimse, zekata tabi mallarını ayrı ayrı değerlendirmez. Hepsinin değerini bulur, toplar, zekâtı ondan sonra hesap eder.
- * *
Zekât rastgele dağıtılmaz, ihtiyacı olana, olmayana verilmez. “Bu benim yakınım, ona vereyim, ele gitmesin” denmez.
Kişi bakmak zorunda olduğu kişilere zekât veremez. Parayı meşru yolda harcamayacak olana verilmez. Kurumlara verilmez.
Allah: “Malda yoksullar için hak vardır,” diyor. (Zariyat:19) Tevbe suresinin 60.
ayetinde yoksula, düşküne, borcunu ödeyemeyenlere verileceği bildirilmiştir.
Zekât verilenlerden de hiçbir menfaat umulmaz.
- * *
Bir zenginden bir vakıf için zekât istendi. Şöyle bir cevap verdi: “Biz dibe vurduk, işin sonuna geldik, evlatlar ne yaparsa yapsın!”
Peygamber (as) şöyle uyarıyor: “Can boğaza gelince „Falana şu kadar, filana bu kadar’ deme. Son anda o mal zaten mirasçıların olmuştur.” (Buhari, Zekat:11)
İnsan zekâtını, hayrını, sadakasını kendi eliyle vermelidir. Ne denmiştir: “Ne verirsen elinle; o gider seninle,” başkalarının bizim için yapacağı işlere bel bağlanmaz. Hayır işlerinde acele edilmelidir.
Bir mal kimde ise zekâtından, sadakasından o sorulacaktır. Onun borcudur. Geride kalanlar verir, vermez. Az verir, çok verir bilinmez.
- * *
Çoğumuz sadaka vermekten kaçınıyoruz.
Allah: “Sen ver, ben de sana vereyim,” diyor. (Sebe:39)
Verenlerden bazıları da kamera karşısında ağlatarak, sızlatarak, onur kırarak şov yapıyor. Yardım gizli olur.
Sadakası verilmeyen mal eksilmez. Verilmezse telef olur. Bir hadiste: “Her gün iki melek iner. Biri: “Verene sen de ver Allah’ım” diye dua eder. Diğeri ise: “Vermeyenin malını telef et Allah’ım” diye dua eder,” diye bildirmiştir.
Sadaka belayı defeder. Kur’an’da: “İyilikler kötülükleri götürür” buyrulur. (Hud:114) Sadaka, günaha kefarettir.
Sadaka, insanın dua almasına neden olur. Sadakası verilmeyen malı insan korur, sadakası verilen mal insanı korur. Bu kadar açık.
- * *
Ramazan bayramından önce verilmesi gereken fıtır sadakasını da ihmal etmemek lazımdır. Oruç tutan, tutmayan her Müslüman’a vacip olan bir ibadettir. Başın, gözün sadakasıdır.
Kaza ve belayı önler. Kazaların ucuz atlatılmasına neden olur. Yani insan sağlığı için güzel bir fırsattır.
- * *
Bazıları var ki; zekât, sadaka verirken karşı tarafı üzüyor, incitiyor. “Bu benim zekâtım, sadakam, aldın kabul ettin mi?” diyor.
Zekât, sadaka verecek olanın karşı tarafa bir şey demesine gerek yoktur. Niyetlenmesi yeterlidir. İhtiyaç sahibini mahcup ederek sevabını kaçırmamak gerekir.
- * *
Birçok üreticimiz öşür denilen tarım ürünlerinin zekatının olduğunu bilmediği için zekatını da vermiyor.
Her şeyin zekâtı vardır. Tarım ürünlerinin de zekâtı vardır. Kur’an’da:
- “Hasat günü ürünün hakkını (zekâtını) verin.” (En’am:141)
- “Ey iman edenler! Kazandıklarınızın helal olanından ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan verin.” (Bakara:267) diye emredilmiştir.
Öşürü verilen malın bir de zekâtı verilmez.
Zekâtta olduğu gibi mallar toplanmaz.
Zekât 365 günde değil, 355 günde verilir.
- * *
Bazı aileler zekâttan kurtulmak için bir yıl dolmadan malı baba oğluna devrediyor. Tekrar bir yıl dolmadan oğul babaya devrediyor.
Böyle bir aldatmacayla Allah’ı kandıramayız. Sonra zekât mala bağlıdır. El değiştirmesiyle zekât düşmez. Hele hokus bokusla hiç düşmez.