YALAN ve YEMİN
Yalan, doğrunun, gerçeğin zıddıdır. Dinimizde büyük günahlardan sayılır. Çünkü söyleyeni küçültür, söylenmesiyle büyük zararlara neden olur.
Söyleyene başta hoş gelir, menfaatine gibi görünür, nefsini okşar ama sonu yakan bir ateş olur.
Yalan, insanımız arasında yaygın bir hastalık haline gelmiştir. Yalan söyleniyor ve söyletiliyor. Yalansız zaman geçmiyor. Yalansız, hilesiz iş yapılmıyor. Yeminsiz zaten konuşulmuyor. Verilen söz, edilen yeminler unutuluyor. ‘‘Atıyorum’’ diye bir başlanıyor. Artık yalanlar, yeminler birbirini kovalıyor. Atılıp tutuluyor.
Lokman (a.s) oğluna: ‘‘Oğlum yalandan sakın yalan, serçe eti kadar tatlıdır. Ondan pek az insan kurtulabilir’’ demiştir.
Bir gün Cebrail (a.s), Peygamber (a.s)’a gelerek:
- Ya Resülallah! ‘‘Allah Cafer-i Tayyarin dört hasletinden dolayı ondan razı’’ deyince, peygamberimiz Cafer’e bunların neler olduğunu sormuş, o da;
- Asla içki içmedim. Çünkü içki benim ihtiyacım olan aklı gideriyor.
- Asla puta tapma ahmaklığında bulunmadım. Çünkü onun ne bir faydası nede bir zararı var.
- Ailemin iffetli ve temiz kalması için asla zina etmedim.
- Hiçbir zaman yalan söylemedim. Çünkü bana da yalan söylenmesini istemedim. demiştir.
Günümüzde yalanla menfaat temin etme düşüncesi hakim: işte bu felaket getiriyor.
Kazanca zarar veriyor, mala zarar veriyor. Peygamberimizin duası var. ‘‘Gerçeği gizleyerek yapılan alış verişin bereketini, hayrını Allah yok etsin.’’ (Buhari Buyü:26)
Atalarımız, Hile ile iş gören mihnet ile can verir’’ demişlerdir.
Cenab-ı Allah:
- ‘‘Ölçtüğünüz zaman tam ölçün, doğru terazi ile tartın…’’(İsra:35)
- ‘‘Dosdoğru ol!’’ (Hud:112)
Peygamberimiz (a.s) de:
- ‘‘Yalan ve yemin kazancın bereketini giderir.’’ (Müsned:11/235)
- ‘‘Verdiğiniz sözde durun. Kimseyi aldatmayın. Aldatan bizden değildir.’’
(Müslim iman:164)
- ‘‘Güvenilir doğru tüccar peygamberlerle sıdıklarla, şehitlerle ve Salihlerle beraber haşrolunacaktır.’’ (Tirmizi Buyü:4) buyurur.
Siyasetçiliği, yalanlarla halkı kandıran kişi olarak düşünüyoruz. Bugüne kadar atıp
tutma vaad ve sözünde durmama olarak devam etmiş gelmiştir.
Allah: ‘‘söz verdiğinizde onu yerine getiriniz.’’ Diye emrediyor. (Nahl:91)
Peygamberimiz (a.s):
– Münafığın alameti üçtür; söylediği zaman yalan söyler, vaad ederse, sözünü yerine getirmez. Kendisine bir şey emanet edildiği zaman ona ihanet eder. O adam, namaz kılsa da oruç tutsa da kendisinin müslüman olduğunu söylerse de münafıktır.’’ (Buhari-Müslim)
Müslüman yalan söylemez
Allah Kur’an da:
- ‘‘Doğru söz söyleyin.’’ (Ahzab:70)
- ‘‘Yalan sözden sakının.’’ (Hac:30)
- ‘‘Yalancı için elem verici bir azap vardır.’’ (Bakara:10)
Yalancının itibarı olmaz. Mumu yatsıya kadar yanar. Kazancı helal olmaz. Ona
güvenilemez.
Yalan ancak fitneyi önlemde, zulme haksızlığa mâni olmada, bir müslümanı kötülükten alıkoymada, dargınları barıştırmada, düşmanı yanıltmada, yuvanın yıkılmasını önlemede ufak tefek zararsız yalanlar söylenebilir.
Genelde mümkün mertebe yalandan uzak durmaya çalışılmalıdır. Peygamber (a.s):
- ‘‘Her şeyi söylemek, insana yalan olarak yeter.’’ (R.Salihin 1577)
- ‘‘Yalan yere yemin edene cehennem vacip olur.’’ (Age:1745)
- ‘‘Yalan kötülüğe, kötülük cehenneme götürür. İnsan yalan söyleye söyleye nihayet Allah yanında yalancılar defterine yazılır.’’ (Age:1571)
Bir adam peygamber (a.s)’a:
- ‘‘Ya Rasulallah üç günahı işlemeden duramıyorum; zina, içki, yalan.’’ Peygamberimiz ona:
- Yalanı benim için terk edermisin? der. O da:
- ‘‘Ederim Ya Resulallah’’ cevabını verir.
Bir kötülük yapacağı zaman peygambere verdiği söz aklına gelir. Ya Allah Rasulü ‘‘nasıl gidiyor’’ derse, ne cevap veririm diye günahlardan uzak durur. Hepsini terk ediyor.
Ah bizde yalanı bir terk edebilsek. İçimizde dışımızda hiçbir kir kalmaz.
Kendinde olmayanla övünmek yalandır. Yapmadığını söylemek yalandır:
Ziya paşa:
- ‘‘Lâf ile verir dünyaya nizamât. Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde’’ der. İnsan önce kendisini düzeltmeli, yapmadığını başkasına söylememelidir. Cenab-ı Allah uyarıyor.
- ‘‘Yapmadığını niye söylüyorsun? Yapmayacağınızı söylemeniz Allah katında büyük nefretle karşılanır.’’ (Saff:2-3)
Fatih Sultan Mehmet, kale kapılarının geceleri kimseye açılmamasını söyler. Bir gün tebdil-i kıyafetle teftişten dönerken gece nöbetçiye kapıyı açmasını söyler. Bekçi açmaz. Fatih ısrar eder. Bekçi: ‘‘Kendiniz uymayacaktınız da bu emri niye verdin öyleyse? der.
Reşat paşa, milli mücadelede bir tepeyi yarım saat içinde alacağını merkeze bildirir. Yarım saat dolunca kafasına bir kurşun sıkar. ‘‘Sözümü yerine getiremedim’’ diye not bırakır. Halbuki 5 dakika sonra o tepe alınmıştır.
İftira yalandır:
İftira bir insanda bulunmayan bir şeyi ona isnat etmektir. Yapmadığını bir insana yakıştırmaktır.
İftirada yalan vardır, düşmanlık vardır, zarar görme, mahrum olma vardır.
İftira, dilde yanan bir ateştir. Dinimiz de iftira büyük günahlardandır. Dinde Hüsn-ü zanda bulunulacak, her işitilen söylenmeyecek, iyice bilmediğin bir şeyin ardına düşülmeyecektir.
İftira çok kolay atılır ama zor temizlenir.
Kur’an da:
- ‘‘Ey iman edenler! Zandan sakının zannın bir kısmı günahtır. Birbirimizin kusurunu araştırmayın.’’ (Hücunat:12)
Bir hadiste de:
- ‘‘Kötü zandan sakının çünkü zan, sözlerin en yalanıdır.’’ (Buhari edep:1993)
İftira tövbesi şöyle olur:
- Önce iftira terk edilir.
- Pişmanlık duyularak tövbe edilir.
- İftiranın zararı giderilir.
- İftirayı duyanlara gerçek anlatılır.
- İftira atılandan özür dilenir ve helallaşılır.
- Eğer iftira atılan öldüyse, onun için hayır yapılır, ona bağışlanır. Ona dua edilir.
O zaman belki ahirette hakkını helal eder.
En kolay ibadet, susmaktır. Susmak, insanı yalandan, gıybetten, iftiradan, kötü söz söylemekten alıkoyan diline sahip olma halidir.
Müslüman ya hayır söylemeli yada susmalıdır.
Şakada yalan vardır:
Şaka, çirkin bir huydur. Ciddi insan işi değildir. Şaka maddi, manevi zararlara neden olur.
Şaka yapan yalana bulaşır. Düşmanlığa üzüntüye kırgınlığa neden olur.
Bir hadiste:
- ‘‘Yazıklar olsun o kimseye ki insanları güldürmek için konuşur ve yalan söyler.
Yazık, yazık ona’’ (Seçme Hadisler:52)
Şöyle bir fıkra anlatılır:
Kendisini babayiğit sayan bir adam yolda giderken ensesinde bir tokatın şakladığını ıstırapla hissederek geriye döner.
- Vay! Bana ha! Diye mukabeleye davranırken bir de ne görsün? Meğer ensesine şamarı vuran dev gibi kocaman bir kabadayı değil mi? Şaşalayarak sorar:
- Bana bak, ciddi mi vurdun şaka mı?
İri kıyım pehlivan kestirip atar.
- Ciddi vurdum ne olacak?
- Ha şöyle söyle. Şakaya hiç tahammülüm yoktur; der ve pişkince yoluna devam eder.
Peygamber (a.s) şöyle buyurur:
- ‘‘Bir müslümanın başka bir müslümanı korkutması helal olmaz.’’(İ.Canan, Hadis Kül:15/55)
- ‘‘Kul şaka da olsa yalan söylemeyi, haklı da olsa münakaşa etmeyi bırakmadıkça, iyi bir mümin olamaz.’’ (Age:15/52)
- ‘‘Bir kimsenin kendini ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi, iyi bir mümin oluşundandır.’’ (Tirmizi, Zühd:11)
Yeminde yalan vardır:
Müslüman doğru yada olsa, yemin etmez. Yemin etse, yemini bozmaz, yerine getirir.
Kur’an da ‘‘Yeminlerinizi bozmayınız’’ diye emrediliyor. (Nahl:91)
Yemini bozan kefaret öder. Nasıl öder:
- 10 fakiri doyurur veya orta halli giydirir.
- Üç gün oruç tutar. (Maida:89)
Peygamberimiz ‘‘Esrağfirullah’’ diyerek yemin ederdi. (Hadis Ans:16/214)
Bizim çocuklarımız ‘‘Allah bir’’ derlerdi. Olmayacak bir şeye yemin olmaz ‘‘Namaz
kılmamaya, içki içmeye, yemin ederim’’ denmez.
Karşı taraf yemini ne maksatta ve nasıl anlarsa, yemin odur. Ayak kaldırmak,
yalancılıktır. Dilimizi yemin alışkanlığından alıkoymalıyız. İki de bir yemin edilmez.
Yemin, Vallahi, Billahi, Tallahidir. Namusum üzerine demek yemin sayılmaz. Yemin, Allah adına yapılır.
Müslüman olarak ölmek ve Müslüman olarak kabre girme endişesi olan, yalan yere yeminden, yalan şahitliğinden, yeminle hak gaspından kaçınmalıdır.
Peygamberimiz hayatında hiç yemin etmemiş. Yalan söylememiştir. Onu gören ‘‘Buyüz yalan söylemez’’ demiş. Ona ‘‘Muhammedül’l-emin adını vermişlerdi.
Ebucehil bile: ‘‘Muhammed biliyorum hiç yalan söylemedi’’ demiştir.
Peygamberimiz: Allah’a ahirete inanan yalan söylemesin. Yalan yere yemin etmesin’’ uyarından bulunmuştur.
Yalan, insanın şeytanlaşmasıdır. Şeytan olmasaydı yalan nedir bilmezdi. İlk Adem (a.s),ı şeytan kandırmıştır. İlk yalanı şeytan söylemiştir. Yalanla cennetten çıkmasını sağlamıştır.
Yalan dilin afetlerindendir:
Atalarımız: ‘‘Eline, beline, diline sahip ol’’ derlerdi.
Peygamberimiz müslümanı tarif ederken: ‘‘Elinden dilinden başkalarının emin olduğu kimsedir.’’ (R.Salihin:1512) diye tarif etmiştir.
Birde: ‘‘Allah’a ve ahiret gününe inanan ya hayır söylesin yada sussun’’ buyurmuştur.
Bir hadiste de: ‘‘ iki çene, iki bacak arası için garanti verene, cennet için kefilim.’’ (Age:1513) demiştir.
Yalan, yemin dilin afetlerindendir. Bunların hepsi tespit ediliyor. Kur’an da: ‘‘İnsanın bütün söyledikleri yanında bulunan yazıcı melekler tarafından tespit edilmektedir.’’ (Kaf:18) buyrulur.
Söz yalansız, yeminsiz olursa, o zaman güzel olur. Bazıları haklıda olsa, haksızda olsa, basıyor yemini. Yalandan da kendini alamıyor; vara yoğa yemin ediyor.
İnsan, söylediği şeyden sorumludur. Dil alışkanlığı olarak yapılan yeminlerden belki Allah sormaz ama her yeminde kefaret vardır. Her yalanda da günah vardır.
Yalan, doğru insan işi değildir. Yalan, münafıklık alâmetidir. Allah (c.c.): ‘‘Yalancıların vay haline!’’ buyuruyor. (Mürselat:19)
Günlük hayatta vazgeçemediğimiz yalanlarımız:
Yalan, bulaşıcı hastalık gibidir. Birine söylerseniz oda başkalarına yalan söyler. Hiç yalan söylemeyen: ‘‘atıyorum’’ diye başlıyor, vara yoğa atıp tutuyor. Hele bazıları desteksiz atıyor.
‘‘Yemin olsun’’ deniliyor, yemin yerine gelmiyor. ‘‘Valla billa’’ dilden düşmüyor.
Doğru söze yemin gerekmez ama yalan yemin zincirin halkaları gibi uzayıp gidiyor.
Günlük yalanlar dan bazı örnekler verelim:
- Ben seni çok seviyorum , seni çok özledim.
- Olur, hallederiz.
- Ben seni çok aradım.
- Gece gündüz seni düşünüyorum.
- Yarın gelirim, ararım, görüşürüz.
- Bende tam seni arayacaktım.
- Sen meleksin, melek.
- Ben sana hayranım.
- Senin eline kimse su dökemez.
- Bu en iyisidir.
- Tem sana göre.
- Ben hiç yalan söylemem.
- Efendim dışarıda, efendim toplantıda.
- Sen çok iyi bir insansın.
- Sen iste, ben yaparım.
- Üzülme, biz yok muyuz.
- Yok, olsa canım fedâ.
- Seni çok bekledim.
- Keşke dün gelseydin, biraz önce olsaydı.
- Ben sana güveniyorum, senden başkasına güvenmem.
- Bak Allah şahidim. Ben evde yokum.
- Ben şöyle ettim, böyle ettim.
- Senden bahsedeceğim.
- Geleceğim… gibi doğru olmayan sözler yalana girer.
İ İşimiz yalan dolan. Menfaatimiz için gurubumuz için yalan yollara baş vuruyoruz.
Rüya gördüm deyip bir şeyler uydurmak atıp tutmak yalan olur.
Peygamberimizi, İslam büyüklerini işin içine karıştırmak yalan olur.
Peygamberimizin adını kullanmak o’nu istismar etmek yalan olur. Peygamberle
istişare ediyorum. Bize şöyle dedi, bizi ziyaret etti gibi sözler söylemek itikat bozukluğundandır. Birilerini belki etkileye bilirisiniz ama yalan gibi büyük günah işlemiş olursunuz.
Müslüman yalan söylemez. Münafık yalan söyler. Yalan söylemek kadar yalanı tasdik
etmek, yalancısın yanında olmak aynı günahı işlemektir.
Ahde vefa gerek:
Allah bizi yarattı ve: ‘‘Ben sizin Rabbiniz değimliyim? Dedi. Biz ‘‘Evet, sen bizim
Rabbimizsin’’ cevabını verdik.
Bize dedi ki Allah: ‘‘Bana verdiğiniz sözü tutun.’’ (Enam:152) Ardından buyurdu ki:
- ‘‘Ahde vefa gösterin. Doğrusu verilen sözde sorumluluk vardır.’’ (İsra:34)
Vadinde durmayıp dönen içinde:
- ‘‘İpi eğirip iyice büktükten sonra, çözüp bozan kadına benzemeyin.’’ (Nahl:92)
buyurdu.
Biz insanlar Allah’a verdiğimiz sözde duramadık. Onun için Allah’ın kullarına verdiğimiz, sözleri vaat ettiğimiz şeyleri, hatta imzaladığımız çekleri, senetleri unutuveriyoruz.
Atalarımız: ‘‘Ölmek var dönmek yok’’ der. Sözü senet sayılırdı.
Bugünün insanı sözünün eri değil. Bir ihtiyar bir olay üzerine: ‘‘şimdi senet mi yapılıyor’’ demişti. Senet yapılıyor ama gene ödenmiyor dedim. ‘‘Vah vah! demekten kendini alamadı.
Müslümanın sözü senet olmalı. Kişinin hakiki müslüman olup olmadığı sözünde durup durmadığın dan anlaşılır.
Mehmet Akif, Hasan Basri Çantay ile bir yerde buluşmayı kararlaştırırlar. Akif denilen yere önce gelir. Yağan yağmurun altında saatlerce bekler. Hasan Basri yağmur yağıyor nasıl olsa gelmez, düşüncesiyle randevu yerine gelmez. Akif, sözünde durmadı diye uzun zaman arkadaşıyla konuşmamıştır.
İnancımızda Kültürümüzde doğruluk esastır:
Kur’an da: ‘‘Ey iman edenler! Allah’tan korkunuz ve doğrularla beraber olunuz!’’ (Tevbe:119)
- ‘‘Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!’’ (Hud:112)
Peygamberimiz (s.a.v): ‘‘Doğruluğa sarılın, doğruluk, hayra götürür. Hayırda cennete
götürür. Kişi, doğru hareket ede ede Allah yanında doğrular defterine yazılır. Yalan, kötülüğe götürürür. Kötülük de Cehenneme götürü. Kişi yalan söyleye söyleye Allah karında yalancılar defterine yazılır.’’
- ‘‘ Allah’a inandım de, dosdoğru ol!’’ (Müslimi İman:62)
Kur’an da: ‘‘Allah doğrularla beraberdir.’’ (Bakara:153) buyrulur.
Şairde şöyle demiştir:
‘‘İnsana sadakat yaraşır, görse de ikrah yardımcısıdır doğruların Hz. Allah.’’
Deveye: ‘‘Boynun eğri’’ demişler. Nerem doğru ki? Cevabını vermiş. Doğrular azaldı.
Doğruluk, enayilik olarak değerlendirilir oldu.
Kur’an da: ‘‘Rabbim Allah’’ deyip doğru yoldan ayrılmayanlara melekler gelir:
- ‘‘Korkmayın, üzülmeyin vaat olunduğunuz cennetle sevinin. Biz sizin koruyucularınız. Cennette istediğiniz her şeyi bulacaksınız. Bu size Allah’ın ikramıdır’’ derler. (Fussılat:30-32)
Ebu Zeri Gıffari şöyle demiştir:
- İhtiyaç sahiplerini sev.
- Dünya işlerinde kendinden üstte olanlara bak.
- Akrabalarınla ilişkiyi kesme.
- Lâ havle velâ kuvvete illâ billah. Sözünü çok söyle.
- İnsanlardan bir şey isteme.
- Allah yolunda kınayanın kınamasından çekinme.
- Acıda olsa doğruyu söyle. ‘‘Peygamberimiz bana bunları tavsiye etti. Hep bunlara uydum, aksine bir şey yapmadım.
Peygamber (a.s) miraca çıktığında yalan söyleyenlerin dillerinin koparılarak azap
gördüklerini haber vermiştir.
Rabbim yalandan, yalancıdan bizleri korusun.
…………………………
………………..
……….
…