TÜRKLERDE SANAT VE MEDENİYET
Tarihte insanlığın ihtiyacı ve medeniyetin icabı olan şeylerin icat ve keşfinde en büyük hissesi bulunan millet, doğuştan mahir ve sanatkar olan Türk Milletidir. Bu güne kadar dünyanın dört bir bucağını Türk’ ün hünerli elleri süslemiş, vahşi yaşayış ve İlker devirler Türk’ ün istidat ve kabiliyeti ile kapanmıştır.
Türkler fışkıran zekaları ile sanat heyecanı duymuş, el emeği, alın teri karşılığında Türk zevkine uygun eserler ortaya koymuşlardır. Bunların her bireri Türk’ ün sanat gücünü ve kabiliyetini ortaya koyan muhteşem eserlerdir. Madde ve manayı bir araya getirerek ortaya konulan bu eserler, göz alıcı ihtişamı ile hala bütün insanlığın dikkatini çekmekte ve hayranlığına sebep olmaktadır.
Bugün milli gururumuzu okşayan Türk sanatının, Türk Kültürünün ürünlerini ve Türklerin ezeli meziyetlerini, tarihi faziletlerini, yerli olsun, yabancı olsun aklı başında kimse inkar edemez. İnkar etse de asırlara renk ve şekil veren eserleri yok edemez.
Şairin dediği gibi :
“Şu sebiller, imaretler,
Mermer kervan saraylar, yollar bizim işlerimiz Şu kubbeli memleketler
Medreseler, camiler hepsi bizim eserimiz.”
a) İlk Türklerde Sanat ve Medeniyet :
Tarihi kaynaklar incelendiği zaman Türk sanat ve kültür hayatı çok erken çağlarda gelişmiş ve başka milletlere de örnek olmuştur.
“Türk Kültürünün bozkır ikliminde orijinal bir sanat tipi yarattığı herkesçe malumdur.”(1) Türkler tarih sahnesine medeni bir millet olarak çıkmış ve medeni bir millet olarak varlıklarını devam ettirmişlerdir. Çin kaynaklarının verdiği bilgiye göre ilk çağlarda bile Türkler sanat hususunda büyük kabiliyetlerini ortaya koymuşlardır.
“Türkler, sanat hususundaki en büyük kabiliyetlerini madencilikte göstermişlerdir. Bakır, kalay, tunç gibi demir de ilk defa Ortaasya’ da Türkler tarafından keşfedilmiş, sonra da buradan bütün dünyaya yayılmıştır. Altay Dağlarının pek çok yerinde keşfolunan çok eski zamanlarda işlenmiş maden ocakları, eritme fırınları, Türklerin madenleri kendileri çıkarıp kendilerinin işlediklerini göstermektedir. Bugüne kadar elde edilen buluntular, Türklerin madenleri topraktan çıkarmayı, eritmeyi, işlenebilecek hale getirmeyi bildikleri gibi onlardan her nevi alet ve eşya yapmak kabiliyetine vakıf olduklarını da göstermektedir. Madencilik sanatının bütün şekil ve usullerine aşina olan Türkler, bilhassa silah yapmak, ok, yay imal etmek hususunda büyük ilerlemeler göstermişlerdir.” (2)
Türklerde harp sanatı çok ileri idi. Ağır taşlar atan mancınıklar, ok atan yaylar, madenden yaptıkları kılıç, mızrak ve zırhlar Türklerin düşmana üstünlüklerini sağlıyordu. Zırhları yalnız kendileri için yapmıyor, ehlileştirerek bindikleri atlara da giydiriyorlardı.
Türkler demirci idi. Şamanlık dini, demiri kutsal sayıyordu. Bunun için Türkler yemin etmek istedikleri zaman demirden yapılmış silah ve aletler üzerine yemin ediyorlardı. Demirciliği milli sanat haline getiren Türkler, demirden sadece silah değil, ziraat aletleri de yapıyorlardı.
M.Ö. 2000-1000 yılları arasında Türkler, Altaylarda demirden, tunçtan altından kılıçlar, bıçaklar, yüzük, küpe gibi ziynet eşyaları yapıyorlardı. Çünkü Türkler madenlere ilk defa herkesten önce hakim olmuşlardı. Attila öldüğü zaman cenazesi altın tabuta konmuş, daha sonra gümüş tabuta ondan sonra da demir tabuta konularak gömülmüştür.
Türklerin madenleri işleyen usta elleri, sanatkar kabiliyetleri ile meydana getirdikleri alet ve silahlar, Türklerin en büyük geçim kaynağı idi. Bir tarihçimizin ifade ettiği gibi :
“Göktürklerin ataları da demirci idi. Onlar en iyi çelikleri işlerler ve Ortaasya
İmparatorluklarına bunları silah olarak satardı.”(3)
Türklerin hayvan kemiklerinden iğneler, topraktan çeşitli mutfak eşyaları, altın, bakır, gümüş ve tunç gibi madenlerden ev eşyaları, ziynet eşyaları, ve çeşitli harp aletleri yaptıkları, kazıların sonunda meydana çıkmakta, tarihi kaynaklarda ifade edilmektedir.
Tarihte ilk defa demirden saban yapıp bozkırları eken, elde ettiği ürünü, yaptıkları su ve yel değirmenlerinde öğüten Türkler olmuştur. Hayvanları ehlileştirerek bozkırlarda sürüler meydana getiren, onların derisinden, yününden, kemiğinden sanat eserleri meydana getiren Türkler, asırlar önce kendilerini bütün dünyaya tanıtmış oluyorlardı. “Asya bozkırlarında muazzam sürüler besliyen Türklerin en eski kültürleri kemik eşya yapmakla başlamıştır. İlk Türkler hayvanların kemiklerinden her çeşit eşya ve bilhassa silah yapmakta idiler.” (4)
Türk medeni hayatının eserleri, her bakımdan bilgi, ruh ve ince zevk numuneleridir. Arkeoloji araştırmalarının sonunda meydana çıkarılan Türklerin en eski çağlarda toprağı pişirerek yaptıkları testiler, çanaklar, çömlekleri sürahiler, küpler ve madeni eşyalar, şekilde güzelliğinin yanında üzerine yapılan nakışlarla bugün bile hayranlık uyandırmaktadır.
b) Türk Sanat ve Medeniyetinin Tesirleri :
Tür zekasının ortaya koyduğu, hünerli ellerin meydana getirdiği eserler her devirde başka milletlerin ilgisini çekmiş ve hayatlarına renk, şekil vermiştir.
Çok erken çağlarda gelişen Türk medeni hayatı, diğer milletlerin hayatına etki yapmakta gecikmediği gibi etkisi de kısa devreli olmamıştır. Uzun asırlar boyu devam eden Türk tesirinin izlerini bulmak, eserlerini seyretmek her yerde mümkündür.
“Hun’lar pek erken çağlardan beri göçebe sanatının, Çin Han devri sanatını besleyen unsurları Çin’ e sokmuştur. Böylece Hun’lar, tarihi kültür aracılığı yapan Türk ırkından olan kavimler dizisini açmışlardır.”(5)
Türk’ün sanat ve kabiliyeti Roma ve Çin sanatının kaynağını teşkil etmiş, bir çok konularda Türkleri taklit etmeye mecbur kalmışlardır.
George Motandon: “Çinlilerin ve Romalıların giyinmekten yiyip içmeye kadar her şeyi Türklerden öğrendikleri doğrudur. Ayrıca Çin’lilerin ve Roma’lıların Hun kemerlerini en büyük ganimet sayması, el sanatlarına hayran kalmaları, Türk’lerin kendilerine üstün oluşunun ifadesinden başka bir şey değildir.”
“Göktürk’ler çağında açılmış sulama kanallarından bir çoğunun izleri, zamanımız arkeologları tarafından bulunmuştur. Bunlardan Tötö Kanalı’nın 10km olduğu görülmektedir. Bu kanal, Rus arkeologlarının tetkiklerine göre, işlenmesi son derece güç kayalık bir arazide açılmış, iki vadi birleştirilmişti. Yüksek matematik bilgiye dayanan bir su tevzi şebekesi bu kanala bağlanmıştı. 1935’ te bu bölgeyi sulamak isteyen Rus’lar, aynen Göktürk kanalını yenileştirmişler, daha iyi bir şekil olmadığı kanaatine varmışlardır. Rus arkeologlarına göre bu bölgede Türk’ler tarafından M.Ö. I. Asırdan beri çeşitli bitki ve hububatın ziraatı yapılmıştır.”
(6)
c) Türk’ün Sanat Kabiliyeti Ölmemiştir :
Bütün menfi propaganda ve inkar edilen tarihe rağmen Türk’ün tesiri silinip, eserleri yok edilememiştir Bugün dillere destan olan ve bütün dünyanın gözünü kamaştıran Taç Mahal, dünyanın her tarafından toplanan sanatkarlar arasından seçilen Mimar Sinan’ın talebesi Mehmet İsa Efendi’nin eseridir. Müsteşrik M.Brown’ un “Dünyada Onun kadar çok eser bırakan bir sanatkar yoktur” dediği, muhteşem eserleri ile hala ayakta duran mimar Sinan, dünyanın örnek aldığı bir mimardır. Devri ve eserleri düşünülecek olursa, O’nun eserlerine hayal gücü ile bile ulaşılamadığı görülür. Bugün bile Türk’ün ruhunu, ince zevkini ve kabiliyetini yansıtan eserleri gerçekten örnek alınacak kadar mükemmeldir. II. Bayezid’ den III.Murad’ a kadar beş padişah devrinde 98 Yıl yaşamış olan Mimar Sinan cihan tarihinde eşi görülmeyen bir mimardır.
Daha dün yapılan demir ve betonun ayakta tuttuğu yapılar fırtına ve depremlere karşı koyamayıp yerle bir olurken asırlardan beri ayakta duran sanat eserlerimiz her tülü takdirin üzerindedir.
Tarih boyunca Türk’ün sanat gücünü ve bu gücün ortaya koyduğu eserleri yabancı bir sanatın kopyası olarak kabul etmek mümkün değildir. İlk çağlarda olduğu gibi son zamanlarda da eserlerimizde Roma, Yunan; İran taklidini aramak beyhudedir.
Türk sanat eserleri, kuru yapılar veya resim gibi sadece süslü eserler değildir. Madde ve mananın birleşerek yükseltilen eserlerdir.
1974 Ekim ayında Yunanlıların Türklere uyguladığı zulme karşı çıkıp “Türklerin yok edilmesini müsaade etmeyeceğiz” diyerek haykırdığı için Türk gazetecisi Selahaddin Galip, Yunan mahkemelerinde Türk olma suçundan yargılanırken, salonu dolduran Türkleri “bina yıkılacak” gerekçesi ile salondan atmak isteyen yunan hakimine Türk gazetecisi :
– Merak etmeyin Osmanlı yapısıdır yıkılmaz” diyerek endişenin yersiz olduğunu hissi olarak değil, gerçeğin ifadesi olarak haykırmıştır.
Bugün hala yaşayan örgü, işleme ve süsleme gibi alın teri, göz nuru ile ortaya konan eserlerimizin şu anda başka milletlerde aynen tatbiki mümkün değildir. Süsleme sanatında önemli yer işgal eden çiniciliğimiz dünyaca meşhurdur.
Son zamanlarda oluşturulan dışa hayranlık duygusunun milli sanatımızı körelttiği bir gerçektir. Fakat tekrar ele alınırsa milli sanatımızın eski parlaklığında canlandırılması mümkündür. Çünkü bugün yapılan bir çok yerli malının üzerine yabancı markaların konulması, Avrupa’nın en ünlü satış yerlerinde T.M. damgası ile satılan mallarımızın bulunması henüz milli sanatımızın ölmediğinin delilleridir.
New-York’tan alınıp yurda dönünce yabancı kutudan “T.M.” “Paşabahçe” malları çıkaranlar, Fransız kumaşı, İngiliz Kostümü diye takım takım alıp terziye “aman” derken “T.M.” “Sümerbank” yazıları ile irkilenlerin sayısı az değildir.
1 – İbrahim Kafesoğlu – Türk Milliyetçiliğinin Meseleleri,s.89 2 – Şemseddin Günaltay – Tarih,c.1,s,35,1939,İst.
- – Bahaeddin Öğel, Türk mitolojisi,c.1,s.38
- – Hüseyin Namık Orkun, Türk Tarihi : C.1,S.17,1946,Ank.
- – Prof.Dr.Lazslo Rasonyı,Tarihte Türklük:s.41,1971,Ank.
- –Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi : C.1,S.156-157.