TÜRKLERDE HAYVANCILIK VE TARIM

Tarihte vahşi hayvanların ehlileştirilmesi ve bozkırlarda ziraatın yapılması da Türklere nasip olmuş en büyük inkılaptır.

İnsanlık, vahşi hayvanlara karşı yaşama kavgası ve ölüm kalım mücadelesi verirken Türkler, vahşi hayvanları ehlileştiriyor, onların her şeyinden istifade etmenin yollarını araştırıyordu.

Hayvanların ehlileştirilmesi ve toprağın ekilerek mahsulün yetiştirilmesi, basit bir iş gibi görünse de o devirler için büyük bir tarihi başarı sayılır. Çünkü hayvanların derisinden, yününden, kemiğinden ve gücünden istifade, insani hayatın doğmasına sebep olmuştur.

İnsanlık alemine ışık tutan, hayatına renk ve şekil veren, tekamül kapılarını açarak yeryüzündeki medeniyeti ortaya koyan, hayvanları ehlileştirdiği gibi insanları da medeni ve insani hayata alıştıran Türklerdir. Bunun için Türkler medeniyetin doğuşunda ve bugünkü seviyesine gelişinde müessir bir rol oynamışlardır.

Toprağın ekilip biçilmesi, bunun için aletlerin yapılması ve hayvanların ehlileştirilmesi konusunda kaynaklar şu bilgileri vermektedir :

Orta Asya’nın bozkırlarında ilk devlet teşkilatını kuran, toprağa bağlanan, toprağı süren topraktan ürün elde eden Türkler, sebze, hububat ve meyve elde etmeyi de başarmışlardı. “Çinlilerin rivayetine göre Türkler eskiden beri buğday, arpa, pirinç, darı, mısır ekerlerdi.

Asma, elma, dut fidanları yetiştirirlerdi. Araziyi sulamak için pek çok arklar açmışlardı.” (1) Davut peygamberin elinde hamur gibi şekil verdiği demire hakim olan Türkler, demiri iyi işlerlerdi; demirden kürek, kazma, demir saban gibi ziraat aletleri yapmışlardı. Kaynaklar Orta Asya’daki Türklerde ziraatin ileri olduğunu, her türlü hububatın yetiştirildiğini, bahçeleri tarlaları sulamak için kanallar açtıklarını haber vermektedir. Hatta Uygurlar zamanında kanal suları ile elde edilen mahsulün su değirmenlerinde öğütüldüğü bilinmektedir.

“Asya, değirmenleri biliyordu. Yel değirmenlerini de icat etti.” (2) Mesudi de X. Asırda Türklerin icat ettikleri yel değirmenlerini yakından gördüğünden bahseder.

Ortaasyada en çorak yerler bile açılan kanallar vasıtasıyla sulanarak verimli hale getirilmiş ve muntazam ziraat yapılmıştır. Bugün bile toprak altından çıkan arklar, kanallar ve su boruları insanları hayrette bırakacak kadar ileri teknikte yapılmıştır. Uygurların, Göktürklerin açtığı kanallar bugün bozulmadan durmaktadır. Bunlardan büyük bir hesap işine dayanan ve iki vadiyi birleştiren Tötö Kanalı, 1935 senesinde Rus arkeologlarını hayrette bırakmıştır. Aynı vadiyi sulamak için kanal yapma ihtiyacını duyan arkeologlar yeni bir kanal yapmaktan vazgeçip Tötö kanalını kullanmayı tercih etmişlerdir.

“Orta Asya’ da gittikçe artan kuraklık karşısında ziraatı devam ettirebilmek mecburiyeti, Türkleri ekip biçmeyi kolaylaştıracak bir takım aletler icat etmeye, kanallar açmak suretiyle ırmak ve göllerden istifade etmeye sevk etmiştir.”(3)

Kemerler üzerindeki arklar, vadiden vadiye uzanan kanallar, su boruları kazılar sonunda çıkan ziraat aletleri yanında “Bend tesislerinin ilk nüvelerini araştırmacılar, kanallar, havuzlar halinde Orta Asya’da Türk medeniyetinin göbeğinde bulmuşlardır. Buradan şekil ve mahiyet değiştirerek göç istikametinde Avrupa’ya kadar yayılmıştır. Evvela İran’a sonra sıra ile

Mezopotamya, Suriye, Mısır, İspanya ve Avrupa’ya ulaşmıştır.” (4)

“Medeniyetin beşiği Orta Asya’dır. Tarihi tetkikler ve arkeolojik araştırmalar neticesinde medeniyetin doğmasına sebep olan ilk eserler orada bulunmuştur. Bu arada sulama tesislerine ait eserlere de tesadüf edilmiştir. Ziraatın ve sanayinin temeli orada atılınca, su tesislerinin ilk temellerini de orada bulmak tabii idi.” (5)

Ziraatte ve Türklerin hayatlarında hayvanların önemi büyüktü. Çünkü hayvanları vahşilikten ehlileştirerek, insanlığın hizmetine sunan Türklerdi. Diğer milletler hayvanlardan istifade etmesini Türklerden öğrenmişlerdi. “Avrupa araba koşumunu, binicilik tekniğini Türklerden öğrendi.” (6) “Hayvanlardan istifade ederek süvari kuvvetleri teşkil etmeyi, at üzerinde harp etmeyi Bütün Asya kavimlerine Türkler öğrettiler.” (7)

Medeniyetin her alanında emeği ve eseri olan ecdadımızla ne kadar iftihar etsek azdır. İftihar etmek de en tabii hakkımızdır.

  1. Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, s.337
  2. Fernand Grenard, Asyanın Yükselişi ve Düşüşü, s.212
  3. Şemsettin Günaltay, Tarih, C.1,s.34
  4. Vefik Altuğ, Tarihi Su Tesisleri,s.51
  5. V.Altuğ, age. S.22
  6. Fernand Grenard, A.g.e. S.9
  7. Hüseyin Namık Orkun, Türk Tarihi, C.1 S.64
0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir