TÜRK KÜLTÜRÜNÜN TEMEL KARAKTERİ

Yeryüzündeki milletler, kendilerine has kültür temelleri etrafında kümelenen topluluklardır. Böyle olunca her milletin diğer milletlerden farklı olarak kendine has maddi ve manevi değerleri, duyuş, düşünüş ve olayları ortaya koyuş tarzı vardır. Bu farklılığa, her milletin kendisi açısından o milletin “milli kültürü” denir.

Demek oluyor ki, bir milletin yaşayış tarzı, dünya görüşü, örf adet ve gelenekleri, ahlakı, inancı o milletin maddi ve manevi kültürünü oluşturur.

Dünya milletleri arasında Türk’lerin varlığını sağlıklı bir şekilde devam ettiren ve hiçbir millete nasip olmayan tarihi bir kültür mirası vardır. Bu kültür, erken teşekkül etmiş, zaruri olarak ortaya çıkmış, geçmişte yaşanırken olgunlaşma seyrini insani temellere bağlı olarak devam ettirmiş ve diğer milletler için örnek teşkil etmiştir.

1. Kültür millilik arzeder :

Milletler varlığını, saygınlığını, devletinin sosyal ve iktisadi üstünlüğü kendi kültür sistemlerine bağlılıkları ile korur ve devam ettirirler. Bir milletin varlığı ve devamı, sadece yaşamasından ibaret değildir. Bir millet içte kendi kültürüne bağlı, dışta kültürel yönden bağımsız olduğu müddetçe varlığından söz edebilir ve geleceğe ümitle bakabilir. Çünkü kültür, milletlerin ruhudur. Milletler onunla yaşar, onunla ölür. Bugüne kadar maddi ve manevi değer ölçülerinin toplamı olan kültürünü devam ettirememiş ve milli kültürünü kendisinden sonraki nesle miras bırakamamış milletlerin tarihte yabancı kültürlerin istilasına uğradıkları tarihi bir gerçektir.

Bugün her milletin bir kültürü ve bu kültür içerisinde gelişen bir ideali vardır. Bu yüzden milletleri birbirinden ayıran kültürleridir. Bunun için yeryüzünde yaşayan insanlar aynı kültür içerisinde mütela edilemez. Her milletin kendisinde şahsiyetini bulduğu ve diğer kültürlerden değişik karakter yapısı arz eden bir kültürlerinin oluşu da sosyolojik bir gerçektir.

Kültürde beynelmilelcilik ve başıboşluk, kültürün millilik karakterini bozar. Kültürün millilik karakteri bozulunca da milletin benliği bozulur. Tarihte başka milletlerin kültürüne tutkunluk ve özenti gösteren milletlerin ferdi hayatında olduğu gibi millet topluluğu da çözülüp dağılır. Bugün XX. Yüzyılın yüz karası olarak esir Türkler üzerinde sürdürülen kültür emperyalizmi, Türklerin benliğini yok etmeye yöneliktir. Bugün varlıklarını devam ettiremeyen Türkler, kendi kültürlerini koruyamadıkları ve yabancı kültürlerin etkisinde kaldıkları için Türklüklerini koruyamamışlardır.

Beynelmilel olan kültür değil medeniyettir. Bunun için kültür ile medeniyet birbirleri ile karıştırılmamalıdır. Medeniyet beynelmilel olabilir. Yani bir medeniyetin içerisine başka milletler de girebilir. Mesela “Avrupa medeniyeti” dediğimiz zaman bütün Avrupalıların Hıristiyanlık temeline dayanarak oluşturdukları medeniyeti ifade etmiş oluruz. Fakat kültür böyle değildir. Kültür millidir. Her milletin varlığında kendi ifadesini bulur. Bu bakımdan Türk milletine başka milletin gözü ile bakamayız. Başka milletin düşünce tarzını, Batının hayat anlayışını, Roma ahlakını, Hıristiyan inanç ve dünya görüşünü Müslüman Türk’ ün kültürüne sokamayız. Bizim kültürümüzün dışında kalan yabancı ile aynı görüşü, aynı düşünceyi paylaşamayız. Problemlerimize başkalarının gözü ile bakıp, onların kendi problemleri için hal çaresi olarak gördüğü yolla çözmeye kalkışamayız. Çünkü her milletin problemleri ve çözüm yolları ayrıdır. Bu bakımdan her milletin problemlerine kendi açısından bakması gerekir.

Bizim problemlerimiz ancak kendi mantığımız ve kendi kültürümüzle çözülebilir. ġimdiye kadar problemlerimize gayri milli açıdan bakmakla işe başlayanların başarısızlıklarının nedeni budur.

Bugüne kadar yabancı kültürlerin saldırılarıyla karşı karşıya yaşadık. Bundan sonra milli kültür mirasımıza sahip çıkar, her konuda milli kültür politikası uygular ve milli kültürümüzü propaganda etme yoluna gidersek inanıyoruz ki Türk Milleti, kendi dışından musallat olan içinde bulunduğu bunalımları başarıyla atlatacaktır.

1. Milli Kültür Düşmanlığı :

Yeni nesil, çağın beynelmilelci zihniyetine esir doğmuş, yabancı kültürlerin ve dünya halkları kardeşliği ninnileri ile büyültmeye çalışılmıştır. Yunanlı, Sokrat ve Aristo’nun torunları olduklarını inkar etmeyip bununla iftihar ederken, bizde tam tersine yedi iklim, üç kıt’ a insanına hayat vermiş büyük kültür sistemimiz her vesileyle inkar edilmekte, aziz milletimize canı kanı pahasına hizmetten kaçınmamış büyüklerimiz küçültülerek, kendi milleti için yaşamış ve kendi milletine hizmet etmiş yabancı insanlar büyütüle gelmiştir. 

Özünü ve anlamını kaybetmiş çirkin iftira ve isnatlarla, deniz suyu içip içip susayan insan gibi insanlık ve eksikliğin en aşağı derecesinden milli kültürümüze saldıranların niyeti açıktır. Bu niyet, Türk Milletinin kültür mirasını yok ederek, milli, ahlaki ve insani değerlerinden kopararak Türk Milletini yok etmektir. Milli kültürümüze toprak altında çürümüş kemikler, geçmişin adetleri gözü ile bakılamaz. Eğer milletimiz milli kültüründen koparılacak olursa, öz tadını kaybeden bir meyva gibi maddi bir varlık olarak kalacaktır. Unutulmamalıdır ki bugüne kadar varlığımızı koruyan milli kültürümüz olmuştur. Eğer bugünkü nesil tarihi ve sosyal gerçekleri bir tarafa bırakarak geçmişin adetlerini ve değerlerini hiçe sayacak olursa, gelecekte varlığını devam ettirebilmek için her şeyi sıfırdan başlatmak, kendisine şekil ve canlılık verecek bir kültür icat ermek zorunda kalacaktır. 

Bir neslin milli kültürünü tanımaması, geleceği açısından korkunç bir felakettir. Zira böyle bir nesil, kendisi küçülttüğü için küçüklükten kurtulamaz. Cılız nesiller yetiştirir. Bunun için milliliğe karşı bilerek veya bilmeyerek sürdürülen düşmanca saldırıları terke, milli realiteyi kabule milli menfaatlerimiz açısından mecburuz.

1. Milli Kültürümüze Sahip Çıkmalıyız :

Bugün artık milletler savaşmıyor, kültürler savaşıyor. Böyle bir anda milli kültürümüze sahip çıkıp onu korumazsak yabancı kültür emperyalizminin istilasına uğrayacağımız gün “Allah korusun- yakındır. 

Bugüne kadar milli kültürümüz sayesinde milli varlığımızı her şeye rağmen sürdürdük. Eğer bundan sonra da var olmak istiyorsak sahipsizliğe terk ettiğimiz milli değerlerimize ve inkara yeltendiğimiz ecdadımıza sahip çıkmalıyız. Ecdadımızdan devraldığımız kültür mirasımızı canlı bir şekilde devam ettirmeliyiz. Türk Milletinin, Karagöze “Karaghiozis” diyerek bizim olmaktan çıkarmaya çalışan, Barbaros’ a “Barbarossa”  adını takıp, damarlarında bir damla Türk kanı yoktur diyerek dünyaya Rum olduğunu ilan eden Yunanlı gibi, Türk büyüğü Farabi’yi kendi filozofu olarak benimseyen, Nasreddin Hoca için mezar icad eden İranlılar gibi, Fatih’ in İstanbul’ un fethinde kullandığı topu müzelerine koyup seyreden İngilizler gibi kendilerine kültür icad edip, adam çalmalarına ihtiyacı yoktur. 

Yabancı kültürlerle karşı karşıya bulunduğumuz şu anda diğer milletlerin kültürlerinin çöken yönlerini, insanlık ve ahlak dışı taraflarını iyi niyet perdesi arkasına gizlenen kötü emellerini anlamak ve bilmek zorundayız. Kendi neslimize kültür ve uygarlığımızın varlığından haberdar etmeye milli kültür kaynağı olan eserlerimizin tozunu üfleyerek okumak ve anlamak aczinden aydınımızı kurtarmaya mecburuz. Bugüne kadar başkalarına, özellikle çöken Roma ve batmaya yüz tutan Batı’ ya hayranlık içinde düzenlenen festivallerin içinde eriyip gitmek yerine, milli kültürümüzün üstünlüğünü kabul ettirmek ve tanıtmak milli ödevimiz olmalıdır.

1. Türk Kültürünün Karakteri :

Tarih süreci içerisinde oluşturulan Türk kültürü, zengin, dinamik oluşu ile yabancı kültürlere model olmuş ve geçmişte küçümsenemeyecek izler bırakmış bir kültürdür. 

Türk kültürünün diğer kültürlerde mevcut olmayan bazı özelliklerini kısaca şöyle sıralayabiliriz : 

  • Türk kültürü milliyetçilik temeline dayanır : Tarih boyunca Türk kültürü, milli düşünce ve milli hayatla tam bir uyum sağlamış, yabancı akımlara karşı Türk Milletinin varlığını korumuştur. Milli kültürümüzün gereği, her şey milli menfaatlerin korunmasına bağlanmış, her fert millet ve devlet için fedakarlık şuuru ile görevli tutulmuştur.  
  • Türk kültürü, ümit, şevk ve ideal kaynağıdır : Türk kültüründe karamsarlığa, ümitsizliğe yer yoktur. Hayat, boş ve manasız değil milli idealler uğruna yaşanacaktır.  – Türk kültürü adildir : Türk kültürünün temelinde adalet ve iyilik düşüncesi hakimdir. Hakimiyette kaba kuvvet ve zulüm değil, adil nizam ve adil yönetim esastır. Her şey halkın ve insanlığın yararına düzenlenmiştir.Uygulamada imtiyazlı sınıf yoktur, eşitlik prensibi hakimdir. 
  • Türk kültürü ahlakidir : Türk kültüründe ahlaksızlık yerilmiş, ahlak övülmüştür. Böylece disiplin, ahlaki ve insani değerler ortaya konmuş ve korunmuştur. Türk kültüründe başkalarına zarar verme ve ahlaksızlık yoktur. Zararlı davranışlar “günah” ve “haramla” sınırlanmış, her hareketin mutlaka hesabının verileceği ve başkalarına kötülük edenin kendine kötülük etmiş olacağı inancı hakim kılınmıştır.
  • Türk kültürü sosyal ve dayanışmacı bir kültürdür : Türk kültürüne göre tek başına huzur, tek başına kurtuluş yoktur. İnancımıza göre insanlara yardım edilmelidir. İnsanların ihtiyaçlarını gidermek insanlık gereğidir. Kutadgu Bili’ de şöyle denmiştir : “Tanrının kullarına faydalı ol, faydalı olan kimselere ancak insan denilir”. Peygamberimizin bir buyruğunda da : “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olan kimsedir” denilmiştir. – Müslüman Türklerin dünya görüşüne göre Mülk Allah’ındır. Varlık, belirli zümrelerin elinde dolaşan, zulüm ve baskı aracı olarak değerlendirilemez. Mülk Allah’ındır ve Allah’ın rızasını kazanmak için bir vasıtadır. Bunun içindir ki, misafirperverlik, yardım severlik ilk çağlardan beri Türklerin en belirgin vasıflarından biri olmuştur.
  • Türklerin hayat anlayışına göre ferdi huzur, ferdi hayat anlayışı yoktur. Hayatta herkesin sosyal görevleri vardır. Bu anlayış içerisinde eser bırakmadan ölen Türk büyüğü olmamıştır. Sebiller, kervansaraylar, aşevleri, ġifa yurtları, bakımevleri ve diğer vakıf eserlerinin hepsi işte bu anlayışın eseridir. – Türk kültürü insancıldır ve insani değerler taşır : Türk kültüründe insan kutsal bir varlıktır. İnsanı Allah yaratmıştır. İnsan bunun için Allah’ın kutsal emanetidir. Yunus’un : “Yaratılanı severiz yaratandan ötürü” sözü Türklerdeki insanlık anlayışının en güzel ifadesidir. 

Türk sosyal hayatında insan, hiçbir devirde alçalmamış, zavallı bir varlık durumuna düşürülmemiştir. Bugün bile birçok milletler insan gerçeğini henüz kavrayamamışken, Türk kültürü, tarih boyunca insani yönü ile temayüz etmiş, her bakımdan insana değer vermiş ve insanın ihtiyaçlarını rencide etmeden karşılayan bir kültür olmuştur. 

Bundan başka Türk kültürü insanı ve insanın değerlerini korumaya yönelik bir kültürdür. Türk töresine göre ilk çağlarda bile çocukların, kadınların ve ihtiyarların öldürülmesi yasaktır. Adam öldürmenin ve ırza tecavüz etmenin cezası ölümdür. İnsanın başkalarının canını kıyması değil, kendi canını da kıyması en büyük suçlardan biri olduğu bildirilmiştir.

1. Türk Kültüründe Kutsal Olan ġeyler :

Türk kültürü yapıcı ve koruyucu bir kültürdür. Yani Türk kültürünün hedefi her zaman insan olmuştur. Türk kültüründe insanı huzurlu, maddi ve manevi varlığı ile bir bütün olarak yaşatacak olan şeyler kutsal sayılmış ve Türk kültürü bunlara büyük bir önem vermiştir. 

Türk kültüründe başta insan ve insan neslinin devamını, huzurunu sağlayan aile ocağı kutsal sayılmıştır. Uygulamada insan hak ve hukukunun bütün tecavüzlerden korunması, yağmacılığın ve zulmün yasaklanarak şefkat, merhamet ve adaletin emredilmesi insanın kutsal bir varlık olarak kabul edildiğinin en büyük delilidir. Diğer taraftan sağlam bir toplumun temeli sıhhatli ve dengeli aile yuvası olacağı içindir ki ailenin devamını sağlayacak tedbirler tam olarak alınmıştır. Türk kültürüne göre aile yuvası başta sağlam temeller üzerine kurulacaktır. Aile ocağında çocuklar, iyi insan, iyi vatandaş olarak toplum için yararlı birer insan olarak yetiştirilecektir. Ailenin çözülüp dağılmaması için de ahlak, itaat, karşılıklı sevgi, saygı, merhamet, ve ödev duygusu esas alınmıştır.

Türk kültüründe kutsal olan şeylerden biri de milletin üzerinde yaşadığı, her türlü hakkı ve menfaati onun sayesinde sahip olabildiği vatandır. Vatan Türklerin uğrunda canlarıyla, mallarıyla mücadele verdikleri kutsal bir değerdir. Vatanın düşmanlara karşı korunması ancak ona karşı duyulan sevgi ve bağlılıkla mümkün olduğundan vatan sevgisi ve vatan müdafaası imandan sayılmış, vatan müdafaasında ölenlere şehit, kalanlara gazi gibi şerefli ünvanlar verilmiştir.

Vatanımıza karşı ödevlerimizin başında vatanın bütünlüğü ve bölünmezliği dikkat edilmesi gelir. Vatan kimsenin şahsi malı değildir. Her zerresiyle milletin malıdır. Öyleyse herkes vatanın bütünlüğünü bozacak davranışlardan kaçınacağı gibi iç ve dış düşmanlara karşı duracaktır.

Türk kültüründe kutsal sayılan diğer varlık da devlettir. Türklere göre devlet kutsaldır. Ve milletin var olmasının anlamıdır. Yeryüzünde Türkler devlet şuuruna sahip tek millettir. Tarihte çok sayıda devlet kuran ve devletsiz yaşamayan Türkler, yıkılan devletlerin yerine derhal yenisini kurmuşlardır. Bu sayede varlıklarını kesintisiz devam ettiren yegane millet olmuşlardır. 

Türklere göre başkaları tarafından idare edilmek zillettir. Cihanı Türkler idare etmelidir. Destan ve mitolojilerimize göre dünyada tek devlet olmalı ve Türkler tarafından idare edilmelidir.

Devlet saltanat sürülecek yer değildir. Devletin sosyal görevleri vardır. Bunlardan başta geleni iç ve dış düşmanlara karşı insanımızın güvenliğinin korunması, iç huzurun temini, adaletin eşitliğin sağlanması, milli çıkarların savunulması ve insanın korunmasıdır. Devlet adamı bunlar için görevlidir.

Devlet, belirli kişilerin saltanat süreceği menfaat aleti olamaz. Bugüne kadar Türk devletinin başına geçen Türk büyükleri hep milleti için çalışmış rahat yataklarında yatmamışlardır. Baba olarak vazife görmüşlerdir. “ Devlet Baba” denmesi bundandır.

Dede Korkut şöyle demiştir : “Bismillahirrahmanirrahim.

Kül tepecik olmaz, lapa lapa karlar yağsa yaza kalmaz, yapağılı yeşil çimen güzel kalmaz. Kara koç ata kıymayınca yol alınmaz, kara çelik öz kılıcı çalmayınca hasım dönmez, er malına kıymayınca adı çıkmaz. Kız anadan görmeyince öğüt almaz, oğul babadan görmeyince sofra çekmez. Oğul babanın yerine yetişenidir, iki gözünün biridir. Devletli oğul olsa ocağının korudur. Baba malından ne fayda başta devlet olmasa. Devletsiz şerrinden Allah saklasın hanım sizi…”  

            Türklerde en çok kutsal olan şeylerden biri de töredir. “İl gider töre kalır” atasözü Türklerin törelerine ne derece bağlı olduklarını göstermesi bakımından önemlidir.

Türklerin geleneklerine bağlı bir toplum oluşları münakaşa götürmeyen bir gerçektir. En eski çağlardan bu yana Türk kütlüsü gelenekçi bir kültür olarak bilinir. Türk karakter yapısının tarih içinde belirmiş birer şekli olan Türk destanlarında bu durum açıkça görülür. Oğuz Han, Mete Han, Türk âdet ve örfünün korunması uğruna örfü çiğneyen babalarını öldürmüşlerdir. Moha Kağan’ ın şöyle dediği yazılıdır : “ Bir evlatla baba arasındaki bağ, hiçbir şeyle mukayese edilemez. Ama ne yapayım ki, aramızda bir de töre var.” 

Oğuz Han hak dini kabul etmediği ve töreye uymadığı için babasını öldürmüştür. Demek oluyor ki Türklerde Töre kutsaldır. Töreyi bozmak isteyenler asla hoş görülmez. Ve cezaları kim olursa olsun ölümdür.

Bugüne kadar töre, Türk Milletinin varlığının sebebi sayılmış ve her zaman ona sahip çıkılmıştır. İşpara Han Çinli’lere esir düşmüştü. Çin hakanı İşpara Han’ a Türk töresine uygun düşmeyen tekliflerde bulununca İşpara Han, bu tekliflere uymayacağını, kılık kıyafetini değiştiremeyeceğini, kendi töresini bırakarak Çin adetlerini benimsemeyeceğini bildirmiştir.

Bilge Kağan, Budizm mabedi yaptırmak istemişti. Bu istediğini veziri Tonyukuk’ a bildirince Tonyukuk bu teşebbüse sert bir şekilde karşı çıkmıştır. Sebebi sorulunca da böyle hareketin Türk’ ün ruh yapısına ve töresine uygun düşmeyeceğini söylemiştir.

Türkler törelerine öyle bağlı yaşamışlardır ki, Cahiz bu gerçeği şu sözlerle ifade etmiştir “Türk töresinde her şeyin Türk olduğu görülür”

Bugüne kadar Türkler kendi kültürlerinden başka bir kültüre, İslam dininden başka bir dine asla iltifat etmemişlerdir. Türkler, İslam dini ve Müslümanlarla karşılaştıktan sonra İslam dinin ruh yapılarına, hayat anlayışlarına ve dünya görüşlerine uygun olduğunu gördükten sonra İslam Dinini kabulde hiç tereddüt etmemişlerdir. Bundan sonra da İslam’ a gösterdikleri itibarı, mizaçlarına uygun düşmeyen diğer dinlere göstermemişlerdir. Türklerin Orta Asya’da Budizm’i, Manihaizmi ve diğer dinleri kabul etmesi için bu dinlerin temsilcileri çok uğraşmışlardır. Her birinin rahipleri ve din propagandacıları çok mahirane yollarla Türk hakanlarının otağına kadar sokulabilmişler, inançlarını onlara kabul ettirebilmek için bütün imkanları ile çalışmışlardır. Fakat bu dinlerden hiçbirisi, Türk halkının dünya görüşü ve dinamik yaşayışıyla bağdaşmadığı için kabul görmemişlerdir. Fakat az sayıda yönetici kitle, Türk töresine aykırı olarak, kesif propagandanın etkisi altında bu dinleri kabul etmişlerse de bu davranış Türk halkı tarafından kabul görmemiş ve bir fanteziden ibaret kalmıştır.

Mesela, Bilge Kağan, Orkun’da Budha ve Lac-Tse dinleri için bir mabet ister. Bu fikir kayın pederi ve veziri Tonyukuk’a açar, Bilge Kağan’a “Bu dinlerin insanlara yumuşaklık ve miskinlik verdiğini, bu sebeple Türklerin yaşayışlarına ve savaşçı ruhlarına uygun gelmeyeceğini” söyler. Bunun üzerine Bilge Kağan mabet yaptırmak fikrinden vazgeçer.

Büyük Uygur Hanlarından Mengü Han, çeşitli dinlerin mensuplarına huzurunda yaptırdığı din münakaşalarını dinledikten sonra onlara hitaben şöyle demiştir: “Biz sadece bir tek tanrının varlığına, O’nun sayesinde yaşadığımıza ve Onun emri ile öldüğümüze inanıyoruz”

İslam’dan ve kendi kültürlerinden başkasına iltifat etmeyen Türkler, bugüne kadar varlıklarını gerçekçi, akılcı, idealist olan inanç ve kültürleri sayesinde devam ettirmişler, hayatlarını ona göre düzenlemişlerdir. Bugün yeryüzünde İslam’ın ve Türk kültürünün dışında kalıp da varlığını sürdüren bir Türk toplumunun olmayışı, Türklerin İslam’ı kabul etmelerinin ve törelerine uygun yaşamalarının ne derece isabetli bir karar olduğunu ifade eder.

Netice olarak; maddi ve manevi Türk kültür değerleri, Türk halkının asırlardan beri bağlı olduğu ve uğrunda mücadele verdiği değerledir. Türk kültür tarihinde hayatın ve maddenin gaye değil vasıta oluşu, Türk kültürünün insanlığın bütün ihtiyaçlarına cevap verecek niteliği, Türk adını ve ihtişamını devam ettireceğine inanıyoruz.

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir