TÜRK-İSLAM MEDENİYETİNİN TESİRLERİ

            Bugüne kadar tarih Türklerden ve İslamiyet’ten çok şey öğrenmiştir. Türk İslam medeniyetinin insanlık alemine sunduğu öyle eserler vardır ki, her biri dünya medeniyetinin hareket noktası ve süsü olmuştur.

            Medeniyetin özelliği, bütün insanlar için yararlı olmasıdır. Bunun için Türk-İslam bilginleri hayatları boyunca ellerinden geleni yapmış, insanlığa yeni dünya görüşü ve hayat anlayışı kazandırmışlardır.

            Bu bakımdan tarihin seyri içerisinde Türk-İslam medeniyetinin, dünya medeniyetinin oluşmasındaki önemini bilmeden geçmişimizi hakir görüp, aşağılık duygusuna kapılmamız ve başka milletlere hayranlık duymamız doğru değildir.

1. İslam’dan Önce Türk Medeniyetinin Tesirleri :

Tarihte ilk medeniyetin ışığını yakan Türklerdir. Türkler ilk çağlarda ileri bir medeniyet oluşturarak, kendileri ile beraber diğer milletleri de medenileştirmişler, her fırsatta medeni bir millet olduklarını ispat etmekten geri kalmamışlardır.

“Eski Türk kültürü yalnız insanlığın ulaştığı bir medeniyet örneği olarak kalmamaktadır. Onun daha da mühim olan tarafı, bugün cihanşümul bir mahiyet arz eden Batı medeniyetinin doğuşunda birinci derecede amil oluşudur” (1)

Türklerin yalnız Batı medeniyetinde değil, dünya medeniyetinde hatıralarını yaşatan değerli kalıntılar mevcuttur. Çinliler masa, sandalye yapmasını, hayvanlardan istifade etmesini, askeri teşkilatın kurulmasını, savaş aletlerinin yapımını ve kullanılmasını, yemeklerini pişirip yemeyi, giyinmesini Türklerden öğrenmişlerdir. Hatta Çin prensleri Göktürkler gibi giyiniyor ve saçlarını onlar gibi tarıyorlardı.

Fernand Grenard şöyle der : “Romalılar güzel giyinen ilk insan olarak Türkleri gördüler.

Haçlı derebeyleri zerafet, incelik ve terbiyede asil rakiplerine benzemeye çalışıyorlardı.

Avrupa ve Romalıların bilmediği iç çamaşırları, at koşumları, askerliğe dair birçok hususlar, Hunlardan iktibas edilmiştir. Batı Romanın son imparatoru olan Romulus’ un adına Batı

İmparatorluğunu idare eden babası Oreste, Attila’nın eski bir subayı idi. Ve askeri terbiyesini

Türklerden almıştı. İtalya’ya hakim olan meşhur Odaacre da Attila’nın nazırlarından birinin oğluydu.(2)

Bozkır medeniyetinin en eski bir medeniyet örneği olduğunu ve diğer medeniyetlerin doğuşunda büyük etkiler yaptığı inkar edilmez bir gerçektir. Avrupa daha yeniye kadar müthiş bir barbarlık içinde yaşamıştır. Sırf bu yüzden kendi barbarlığını görememiştir. Gene Fernand Grenard: “ Avrupalı olduğumuz için Asyalının yaptığı ve yapmaya çalıştığını küçük görüyoruz. Müslümanların medeniyeti, barbar Avrupa’nın terbiye edilmesinde en hakim rolü oynamıştır. Biz pratik sahadaki kıymetli keşifleri Müslümanlara borçluyuz” der

Akif’in de belirtiği gibi : 

“Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz

Gelmişiz dünyaya insanlık nedir öğretmişiz !

Kapkaranlıkken bütün afakı insaniyetin, Nur olup, fışkırmışız ta sinesinden zulmetin.”

1. Türk-İslam Medeniyetinin Tesirleri :

Dünya nizamı olarak gönderilen İslamiyet, insanlığı kurtarma hamlesi içinde gönüllere şifa olmuştur.  Medeniyeti kurma yolunda Müslümanların attığı adımlar insanlığın yüzünü güldürmüştür.

İslam’ın emri ile Müslümanlar, şahsi çıkar anlayışı ve yalnız kendi dünyalarına menfaat temini için yaşayan insanlar olmamıştır. Bu sayede dünya, fedakar Müslümanların gayretleri ile aydınlanmıştır.

Avrupa karanlıklar içerisinde cehaletle kucak kucağa yaşarken İslam alemi medeni bir hayat yaşamaktaydı. İslam aleminin çehresini değiştiren İslamiyet, Müslümanların eliyle Avrupa’nın da çehresini değiştirmiştir. Avrupa kendi kısır mantığı içerisinde yaşarken onu derin uykusundan İslam medeniyeti uyarmıştır. İslam medeniyetinin birçok alanda yapmış olduğu olumlu tesirler, Avrupalının hayatına canlılık katmıştır. Bu bakımdan Avrupa medeniyeti varlığını İslam medeniyetine borçludur.

Charles Seignebos : “Şarklılarla temas ile garplılar medenileştiler. Batının Müslümanlara borçlu olduğu şeylerin hesabı çoktur.” Demiştir. Dr. Sigrid Hunke de şöyle demiştir : “Batı aydınlanmasını ancak İslam medeniyetinden saçılan ışıklara borçludur.” (3) Bugünkü Avrupa medeniyetinin temeli Müslümanlardan öğrendikleri bilgiler üzerine kurulmuştur. Çünkü daha yeniye kadar “Avrupa büyük devletlerinin hepsi, her bakımdan Asya’nın Müslüman Türk İmparatorluklarından geri ve zayıftı.” (4)

Avrupalıların Müslümanlarla temaslarından bu yana İslamiyet, Avrupa’nın fikir hayatına köklü tesirlerde bulunmuştur. Üç kıtaya hakim olan atalarımızın hakimiyeti, kılıç kuvvetine dayanan bir hakimiyet değil, ilim, adalet ve medeni üstünlüğe dayanan bir hakimiyettir. Bugüne kadar mucit, kaşif diye tanıtılan batılı isimler, İslam medeniyetini Hıristiyan Avrupaya nakleden ilim elçilerinden başka bir şey değildir. Batı’ da “Tecrubi aratırmanın mucitleri Roger Bacon veya Bacovon Verulam, Leonardo da Vinci veya Galile değillerdir. (5) “Roger Bacon düşüncesi ve fikirlerinden dolayı 13. asırda hapse mahkum olmuş ve 15 sene kadar hapiste yatmıştır. Müslümanların eserlerini okuyup onlara verdiği önem, gösterdiği hayranlık karşısında ölünce “Müslüman öldü” diyerek aforoz edilmiştir.” (6)

“Güneşin doğduğu ülkelerden gelen yüksek İslam kültürünün binlerce mil Batı’ya yayıldığını ve önüne çıkan her ülkeye onu yıkmak yerine gelişmiş medeniyetinin damgasını vurduğu unutulmamalıdır.” (7) Uzun süren haçlı seferlerinin neticesinde Avrupalılar, Müslüman Türk’ün alicenaplığını gördü. Türk İslam medeniyeti karşısında hayran kalarak geniş ölçüde istifade etti. Bunun için “Avrupa medeniyetinin doğuşunda ilk amil olması şerefi Hıristiyan Garb’a değil, Müslüman şarka aittir.” (8)

İslam alimlerinin Avrupanın düşünce hayatı üzerinde büyük tesirleri olmuştur. Mesela,14-15. yüzyıllarda Avrupa’da Aristotales’in kaldırılarak ibn-i Rüşd’ün eserleri okutulmuş, Sicilya Kralı II.Fredrik İslam filozofu İbn-i Rüş’ün çocuklarını sarayına davet ederek onlardan biyoloji okumuştur. 17. asırda Louvain Üniversitesi tıp tedrisatının esasını Razi ve İbni Sinanın eserleri teşkil ediyordu. Tam 6 asır Batının üniversitelerinde İbni Sinanın eserleri ders kitabı olarak okutulmuştu. Türk İslam medeniyetinin en belirgin özelliği, son derece etkileyici ve yapıcı oluşudur. Türkler Hindistan ve Pakistan’da hakimiyet kurup, medeniyet bırakmışlardır. Eğer Türkler girdikleri yerlede bugünkü Avrupa devletleri gibi davranmış olsaydı, oralarda kendilerine ait hiçbirşey kalmazdı. Nitekim İngilizler kovuluncaya kadar Hind Yarımadasında kalmış, giderlerken yok ettikleri milli kıymetlerinin yerine zorla kendi dillerini bırakabilmişlerdir. Bir Gazneli Mahmud’ un yaptığını yapamamışlardır. Hindular, ölülerini su kenarlarında bilhassa Ganj Nehrinin kenarında yakarlarken, dul kalan kadınları da kocasının cesedine bağlayarak diri diri yakarlardı. Bu vahşi adeti Türk kahramanı Gazneli Mahmud yasaklamış ve onlara medeni bir hayat öğretmiştir.

Müslüman Türklerin tesiriyle el bize hayranken bizim ele hayran olmamıza kadar devam etmiştir. Avrupa’ da bir kahvenin içilmeye başlanması bile 1669’ da Türk elçisi Müteferrika Ağa’nın eliyle olmuştur. Müteferrika Ağa’nın Fransa’ya gelişi bütün Fransızların gururunu okşamıştı. Türk elçisinin kahve içmesini gören aristokratlar onu taklide başladılar. Onun diplomatik misyonu dolayısıyle ona hediye vermekte bütün Fransızlar birbirleri ile yarış ederek Türk kıyafet ve adetlerini benimsemişlerdi.

“Sultan Süleymanın saltanatı devrinde İngiltere Kralı olan VIII Henri İngiliz adliye sistemini Türk sistemince doğrultmak ve düzeltmek için Türk mahkemeleri hakkında tatbikat icrasına memur olarak Türkiye’ye bir heyet göndermekle Osmanlılar hükümdarını şereflendirmiştir.”

(9)

1896’ da Ahmet Cevdet Paşa’nın başkanlındaki bir heyet tarafından hazırlanan ve Osmanlı İmparatorluğunun temek mevzuatından biri olan “Mecelle” Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışından bu yana yarım asır daha varlığını İsrail gibi bir ülkede sürdürmüştür. Ancak 1972 yılında Adalet bakanlığı sözcüsü Uzi sivan : “Mecelle çok mükemmel bir hukuk eseri…” demiştir. Bugünkü anlayış karşısında Mecelle’nin varlığını 1972 senesine kadar İsrail gibi bir ülkede koruyabilmesi izahı güç bir husustur. Fakat şu kadarını belirtelim ki, İslam hukuku canlı ve tatminkar bir hukuktur. İlahi vahye dayanır. Beşeri acz içinde geçerliliğini kaybeden bir hükmü yoktur. Ayrıca İslam başlı başına bir hukuktur. Onda şu veya bu hukukun tesiri söz konusu olamaz.

“Kanun Romalılar için halk iradesinin ifadesidir, İslam hukukunda ise Allah’ın iradesidir.

Roma hukukunun karakteristik özellikleri arasında öyle formaliteler vardır ki, Post Gaius’ ün İnstituones Juris Civilis kitabının mukaddimesinde (s.34-35) Onlardan usandırıcı ve yorucu formaliteler diye bahseder.”

“Roma hukuku denilen hukuk da sırf Romalıların değildir. Aynı yazar Post’ a göre Romanın kanunu, şark ile temasa girmedikçe, az gelişmiş, iptidai şartlar içinde kalmaktan kurtulamadı ve Şimal Afrika’nın, Suriye’nin ve Küçük Asya’nın mühim ölçüde tesirinde kaldı. İslam zuhur ettiği zaman Roma hukuku Romanın şark vilayetlerinden kaybolmuştu, yerini mahalli adetlere, rahiplerin, katiplerin hakemliğine terk etmişti.” (10)

Netice olarak, tarihteki üstünlüğümüze rağmen Tanzimat’tan sonra bir bunalım içine itildiğimiz muhakkak. Bugün topyekün Batı’nın kendini inkar edip Müslüman-Türk’ün medeni vasfını itirafını bekleyemeyiz. Bugüne kadar uyguladığımız yanlış kültür politikası ise yabancı emellere hizmet etmiş, bizi Batı’ya hayran durumuna düşürmüştür. Bu hayranlık içinde “Garptaki cereyanlara kapılarak yaptığımız ve ilerlemeyi hedef alan çalışmalarımızın neticesiz kalmasının sebebi, Garp medeniyetini doğuran esas sebeplere vâkıf olamayacak kadar yanılmış bulunmamızdır.” (11)

  1. İbrahim Kafesoğlu, türk Milliyetçiliğinin Meseleleri, s.78
  2. Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi,C.1, S.254
  3. Dr. Sigrid Hunke, Avrupanın Üzerine Doğan İslam Güneşi,S.133
  4. Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi, C.3.S.233
  5. Dr. Sigrid Hunke,a.g.e. S.122
  6. A.Adnan Adıvar, Tarih Boyunca İlim ve Din, S.141
  7. Friedrich-Karl Kıenitz, Büyük Sancağın Gölgesinde,S.12
  8. Prof. Osman Turhan, türkiyede Manevi Buhran Din ve Laiklik, S.46
  9. Prof. Dr. Ahmet Reşit Turnagil,İslamiyet ve Milletler Hukuku, S.17
  10. Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, İslam Fıkhı ve Roma Hukuku,S.20-21 11.  Said Halim Paşa, Buhranlarımız, S.90 (1001 Temel Eser)
0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir