TÜRK – İSLAM MEDENİYETİ

1. İslamiyet’ten Önceki Durum :

İslamiyet gelmeden önce insanlık, gayesinden ayrılmış, başta Arap toplumu olmak üzere bütün insanlık, her alanda bozulmuştu. Kuvvetli zayıfı eziyor, analarından hür olarak dünyaya gelen insanlar köle diye adlandırılarak Allah’ ın verdiği bütün hakları elinden alınıyordu. Allah’ın haram kıldığı cana kıyılıyor, bilhassa kız çocukları diri diri insafsızca toprağa gömülüyordu. Toplum evlat, ana baba katilleri ile dolmuştu.

Bizzat insanlar tarafından her türlü ahlaksızlığı, haksızlığı meşru sayan bir düzen kurulmuştu; Faizcilik, tefecilik, kumar, içki, zina almış yürümüş, herkes kadından ve paradan başka bir şey düşünemiyordu. İnsanlar Allah’ı unutarak kula kul, maddeye esir olmuşlardı.

Her taraf koyu bir cehalet içerisindeydi; insanlar tanrılarını kendi elleri ile yapıyor ona tapınıyor, isteği olmayınca da kırıp atıyordu. Bütün hayat falcılık ve büyücülükle düzenleniyor, hayat denilince, ölümle doğum arasına sıkıştırılmış manası akla geliyor ve o kısmı yaşanıyordu.

Diğer milletlerin durumları da Arap yarımadasında yaşayan insanlardan pek farklı değildi. Yer yüzünde her şeyin anlamını kaybetmesi ile beraber, insan da değerini yitirmiş, madde cansızlığında ruhsuzlaşıp alçalmıştı.

b) İslamiyet’le Durum Değişiyor :

Bütün kötülüklerin kol gezdiği, manasızlıkların hakim olduğu böyle bir ortamda insanlık bir kurtuluş ve kurtarıcı bekliyordu. Bu sırada insanlığın kurtuluşu için dinlerin sonuncusu ve en mükemmeli İslam Dini, kurtarıcı olarak da insanlığın Efendisi Hz. Muhammed (SAV.) gönderildi.

İslam’la insanlığın şeref ve haysiyetini kırıcı bütün davranışlar yasaklandı. Haram, Helal, günah sevap ölçüleri ile faydalı olan her şey emredildi. İnsanın yapmaması icap ed en şeyler haram kılındı. Böylece yeryüzünde gayesiz ve sahipsiz dolaşan insan, yeni bir disiplin ve hayat görüşü kazandı. Hayat, dar manasından çıkarılarak ebedileştirildi. İnsanlık, kendine hükmeden zararı ve faydası dokunmayan putlardan kurtarılıp, bütün ümitsizlikler, karamsarlıklar gönüllerden silinerek yerine ideal ve iman geldi.

Tabiat olaylarına tapmaktan, batıl inançlarla hayatını düzenlemekten kurtarılan insanlık, hakikat ve düşünce hayatına yükseltildi. Hak, adalet, eşitlik prensipleri ile insanlık layık olduğu mevkiye yükseldi. Hayat, sevgi, saygı esasına dayandırıldı. İnsanların bir tarağın dişleri gibi eşit oldukları ilan edilip üstünlük fikri, ahlak ve takva yönü ile olduğu benimsendi. Herkese Allah’ın nimetlerinden eşit olarak istifade etme hakkı tanındı.

Çalışmak, ibadet sayıldı, tembellik, miskinlik kınandı. Kötülükler yasaklanmakla kalmadı. İyilikler de teşvik edildi. Bununla da kalınmayıp, sorumsuzluk ve başıboşluk yerine sorumluluk duygusu esas kılındı; insanın kendisini kurtarması, yalnız kendinin iyi olması yeterli görülmeyip insana iyiliği emretme, kötülükten sakındırma görevi verildi.

c) İslam ve Medeniyet :

İslam’ın medeniyetle sıkı bir ilişkisi vardır. Çünkü insanlık tarihinde İslam Dini kadar insanlar üzerinde etkili olan bir nizam, bir sistem olmamıştır.

İslamiyet, “Nasıl olsa ölüp gitmeyecek miyim” felsefesini yıkarak, telkin ettiği ebedilik fikri ve kazandırdığı imanla hayatı ölümsüzleştirmiş, insanı yalnız kendi hayatı için değil, başkaları için de yaşamasını öğretmiştir. Huzuru, şahsi çıkarlar ve ferdi hayatta değil toplum huzurunda aranmasını emretmiştir. İslam’ a göre insan, başkalarının sevincine de kederine de ortak olacaktır. Biyolojik varlık olarak hayatının sadece zevk ve eğlence yönünü yaşamayacaktır.

Son nefesinde bile gelecek nesiller için ağaç dikme imkanı varsa o ağacı mutlaka dikecektir.

İslami ölçülere göre : 

“Komşusu açken tok yatan olgun Müslüman değildir.”

“İnsanların en hayırlısı başkalarına faydalı olandır”

“Kendisi için istediğini başkaları için de istemedikçe kişi iman etmiş olamaz.”

“İnsanların hayırlısı, dünyası için ahiretini, ahireti için de dünyasını terk etmiyendir.”

İdeal ve disiplin olmayan hayatta, insanların düşünülmediği bir toplumda medeniyetten söz edilemez. Aletleri yapan, fabrikaları kuran insandır. Medeniyet, insan unsurunun eseridir. Ahlaklı ve olgun insan yetiştirmeden medeniyet kurulamaz. Kurulsa da ayakta duramaz. İşte yunan, işte Roma medeniyeti… Taş yığınları, kuru yapıların enkazı…

Medeniyet ölçüsü, nüfus kalabalığı, şehirlerin büyüklüğü ve fabrikaların bolluğu değildir. O medeniyeti kuran insanların idealleri ve ahlaklarıdır. İslamiyet, insanlara verdiği hayat görüşü, kazandırdığı insani ve ahlaki davranışlarla, daha önce aynı insanların kurduğu Cahiliye Devrini kapatarak insanların problemlerini hallettikten sonra, hayvanların bile huzur içinde yaşadığı bir medeniyet kurmuştur.

d) İslam ve Medeniyeti Ve Müslümanlar :

İslam’ın getirdiği prensipler, bütün insanlık alemi için yeni ufuklar açmıştır. Kısa zamanda yayılan İslamiyet, Müslüman olan toplumları kısa zamanda medeni bir toplum haline getirmiş, ortaçağ taassubunu yıkmayı başarmıştır.

Tarihte kurulmuş, bugün yalnız adlarından bahsedebildiğimiz medeniyetler, İslam medeniyeti ile sona ermiştir. Bugünkü medeniyetlerin ise temelini İslam medeniyeti teşkil etmiş ve yeni medeniyetler İslam medeniyetinden doğmuştur.

İslam’ a gönül veren Müslümanlar, başlangıçta zamanın büyük denilen imparatorluklarını dize getirmiş, dünyanın başlıca ülkelerine hakim olmuşlardır. Kısa zamanda devlet haline gelerek yıktıkları imparatorlukların yerine dünyanın en uzun ömürlü imparatorluklarını, tarihten sildikleri medeniyetlerin yerine dünyaya ışık tutacak İslam medeniyetini kurmuşlardır.

Yeryüzünde İslam’ ı en güzel şekilde kafasına sindiren, hayatında uygulayan millet,

Müslüman Türk Milleti olmuştur. Yabancı kaynakların Türkler’ den bahsederken sadece “Müslümanlar” demesi, Türklerin İslami en güzel temsil etmelerinden ve İslam’ın yayılışında en çok hizmetleri olmasından dolayıdır. Türkler başlangıçtan beri medeni bir hayat yaşamışlardır. Fakat Müslüman olmaları ile daha da güçlendiler; rahat yataklarında yatmayıp, Allah’ ın adını, Allah’ın emri olan hak ve adaleti yeryüzüne yaymayı ve insanlığı İslam’la kurtarmayı kendilerine görev saymışlardır.

İnsanlığın zulüm ve cehaletten kurtarılmasında Müslüman Türklerin başarısı büyük olmuştur. Batı’ da insani hayatın başlatılma şerefi Müslüman Türklere aittir. Çünkü, Batı Müslüman Türklerle karşılaştıktan sonra uyanmaya başlamıştır.

Asr-ı saadetten sonra kurulan Selçuklu ve Osmanlı medeniyeti, bütün dünyanın örnek aldığı insanlık, ahlak ve fazilet medeniyeti olmuş, havyaların bile sağlığı, rahatı için vakıflar kurulmuştu. Denilebilir ki, hiçbir medeniyet, Türk-İslam medeniyetinin yapmış olduğu hamleyi yapmamıştır. Bu bakımdan takdire şayan, kusursuz ve ölümsüz bir medeniyettir.

Bugünkü Avrupa medeniyetinin kaynağı Türk-İslam medeniyetidir. Avrupa tam bir gaflet ve cehalet içindeyken, Müslüman Türkler medeni bir hayat yaşıyorlar ve medeniyetin bütün nimetlerinden istifade ediyorlardı.

Fernand Grenard, Asya’nın Yükselişi ve Düşüşü adlı eserinin 36. sayfasında : “İslam medeniyeti, barbar Avrupa’nın terbiye edilmesinde en hakim rolü oynamıştır” der.

Netice olarak : Batı, Müslüman Türklerden aldığı hızla ilerlerken son zamanlarda asırlardan beri süregelen medeni hayatımız aynı canlılıkla devam ettirilememiş ve suç benliğimizden söküp attığımız İslam’ a yüklenmeye çalışılmıştır. İslam’daki geriliğimiz ve kültür kaynaklarımızın kurutulması bizi dirilttiğimiz Batı’ ya yöneltmiştir. Bu durum, geçmişin medeni hayatının kaynaklarına dönülünceye kadar devam edecektir.

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir