TÜRK İDARESİNİ TERCİH
Türkler, tarih boyunca uzun ömürlü devletler kurmuş, kıt’alara hükmetmiş ve bir çok millet idare etmiştir.
İnsanlara adaletle idare etme görevinin Allah tarafından kendilerine verildiğine inanan Türkler, inandığı idealleri her gittiği yere götürmüş ve zulmü kaldırarak adaleti hakim kılmıştır. Böylece onların özlediği huzuru ve güveni sağlayarak gönlünü kazanmışlardır. Orhun Abidelerinde Bilge Kağan şöyle der : “Atalarım Türk ülkesini öylesine sıkı tuttular, öyle bilgelikle, öyle güzel törelerle idare ettiler ki, Türk Milleti bahtiyar oldu. Atalarıma tabi olan bütün yabancı milletler, Çinliler, Tibetliler, Moğollar bile onların çağında yaşadıkları hayatı unutmadılar.
Türklerin idare anlayışları ve davranış şekilleri, diğer milletler üzerinde asırlarca Türk hakimiyetinin devamını sağlamıştır. Türk askerleri savaş bittikten sonra çiğnenen ekinlerin, bozulan bağ bahçenin ve telef olan malların bedelini ödemiş, savaş esnasında mecbur kalıp koparıp yedikleri meyvelerin parasını ağaçlara bağlamışlardır. Savaş sonunda alınan esirlere yapılan iyi muamele, onlara kendi yakınlarını ve memleketlerini unutturmuştur. Sulhta, ve harpte yağma, ırza geçme, çocuklara ve kadınlara zulüm gibi İslam’a ve insanlığa zıt hiçbir davranışta bulunulmamıştır. Bugün Cezayir’in Osmanlı İmparatorluğuna ilhakının bayram olarak kutlanmasındaki tılsım, Tunus’un tarihinden bahsederken Osmanlı hakimiyetini saadet devri olarak görmesinin sebebi budur.
Türkler emperyalist gayelerle değil, kurtarıcı olarak ülkeleri fethetmiş ve yerli halkı adaletle muamele etmiştir. Ülkeleri fethederken gösterdiği müsamaha her zaman kılıçlardan etkili olmuş, yalnız kafirlerin zulmünden bıkan Müslüman halk değil, kendi idarecilerinin zulmünden ezilen Hıristiyan halk tarafından da Türkler, kurtarıcı olarak beklenmiştir. Hatta bir çok zamanlar kendi ordularını ve memleketlerini terk ederek kurtarıcı, gözü ile baktıkları Türklerin safına geçmişlerdir.
Verdikleri her sözde duran, zulmetmeyip merhametle davranan, mal, can, ırz ve namus emniyeti sağlayan Müslüman Türkleri gören Hıristiyanlar, kendi dindaşlarının zulmüne karşı kalelerinin kapılarını Müslüman Türklere açmış ve Türk idaresini tercih etmişlerdir. Zulme, işkenceye doymayan idarecilerinden tiksinti duyup, Türklerin başarısı için dua edip Türk himayesinde insanca yaşamayı arzulamışlardır. Türkler hangi dinden olursa olsun insanların insanlık hak ve hürriyetlerini yok etmemiş, hak ve hürriyetleri yok edilenler Türklere sığınmıştır.
Hıristiyan idaresi altında zulüm ve baskıdan başka bir şey görmeyen “Orta Doğulu Yahudiler, kendilerini Hıristiyanlardan kurtaran Müslümanları kurtarıcı olarak karşıladılar. Her şeyden önce Müslümanların idaresinde daha fazla hürriyete sahiptiler. Kudüs’te istedikleri şekilde ibadet edebiliyor, İslam idaresi altında, Asya’da, Mısır’da ve İspanya’da büyük bir refaha kavuşabiliyorlardı. Halbuki Hıristiyan idaresi altındayken bu refahı akıllarından bile geçiremezlerdi.” (1)
“Türklerin asayiş getirdiğini ve büyük bir imparatorluğun tebaaya temin edeceği her türlü refah ve saadetten nasip alacaklarını bilen halk, İranlı olsun, Arap olsun, Hıristiyan olsun, Yahudi olsun, Selçuklu hakimiyetini dört gözle bekler olmuştu.” (2)
Alpaslan Anadolu’yu fethetmeden yerli halkın gönlünü fethetmişti.Bunun için Hıristiyan ahali, Müslüman Türklere kucağını açıyor ve “Tanrı Türklere yardım etsin, düşmanlarını hor ve hakir etsin. Türk bayrağı daima üstümüzde dalgalandırsın” diye dua ediyordu.
Orhan Gazi Bursa’yı aldıktan sonra meydanlarda büyük kazanlarla yemekler pişirtmiş, yemekleri halka bizzat kendi eliyle dağıtmış ve adli makamlara emir vererek Müslümanhıristiyan ayrımı gözetmemelerini emrettiği için yerli halk üzerinde kolaylıkla Türk hakimiyetini kurmuştur.
Hıristiyanlar ise Gırnata’yı aldıktan sonra İspanya’da bulunan yüz binlerce Yahudi’nin Hıristiyan olması için zorlamıştır, Hıristiyan olmayacak olurlarsa İspanya’yı terk edeceklerini bildirmişlerdir. Yahudiler Hıristiyan olmayınca mallarına el konarak Portekiz’e kovulmuşlar, Portekiz kralı da 1496-1497’de Hıristiyan olmaları için baskı yapınca 200.000 civarında
Yahudi, insanca yaşayabileceklerine inandıkları için Türk topraklarına göç etmişlerdir. Fakat Portekizliler Hıristiyan yapacaklarına inandığı küçük çocukları ana ve babaları ile bırakmayıp alıkoymuşlar, sonra da bu çocukları gerçekten Hıristiyan olmadılar diye zulmetmiş ve birçoklarını da öldürmüşlerdir.
I. Murad zamanında Balkanlar Latin kilisesine bağlanma yerine vicdan hürriyeti tanıyan Türk idaresinde kalmayı tercih etmişlerdir. Fatih Sultan Mehmet, Rumeli’de fetihlere devam ederek Sırbistan sınırına gelmişti. Ortodoks olan Sırp Kralı Brankoviç, Katolik olan Macarlar ile Müslüman Türkler arasında kaldı. Biri Fatih’e, diğeri Macar kralı Hunyad’a iki elçi heyeti gönderip “Sırbistan idarenize terk edilirse Sırp milletinin mezhepleri hakkında ne gibi müsaade de bulunacaksınız ?” diye sordu. Hunyad : “Sırbistandaki Ortodoks kiliselerini yıkıp Katolik kiliseleri yaptıracağım” dedi. Fatih ise : “Her caminin yanı başında bir Ortodoks kilisesi yapılmasına, burada herkesin kendi dinine göre ibadet etmesine müsaade ederim” diye cevap verdi.
1570’de Kıbrısın fethi sırasında Rumlar ve Ortodoks mezhebine bağlı yerli halk, tam bir bağımsızlık ve hürriyet tanıdığı için Türk ordusunu kurtarıcı olarak karşılamıştır. Zira Venedikliler, halka hayvan muamelesi yapıyor ve vicdan hürriyetini tanımıyorlardı. “XVI.ncı asırda papalığın tahakkümü ve zulmü karşısında din hürriyetine kavuşmak isteyen Almanya Protestanları adil Osmanlı idaresinin imdada yetişmesini arzu ediyorlardı.”
(3)
“İlk haçlı seferinde Rainaud’un kumandasındaki askerler Selçuklu Sultanı ile karşılaşınca Rainaud ve askerleri haçlı orduları Saflarından ayrılarak Türkler arasına girip Müslüman olmuşlardır.
Gazneli Mahmut, Hindistan’a birçok şey götürmüş, İslam’ı, Türklüğü ve kendini kabul ettirerek Türk hakimiyetini tam 332 yıl sürdürürken, Türklerden sonra gelen İngilizlerin siyasetine karşı halk isyan etmek zorunda kalmıştır.
Türk tarihindeki fetihlerin, akıl almaz büyümenin nedenleri araştırıldığı zaman fethedilen ülke halkının Türk idaresini arzuladığı ve kendi idarecilerinin dejenere olmuş siyasetinden bıkmış ve zulmünden usanmış olduğu görüşmektedir. Bu nedenle kendi idarecilerine boyun eğmek yerine Türklerin adil idaresini tercih etmişlerdir.
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u kuşattığı sırada Bizans idaresinin insanlık dışı uygulamasından iyice usanmış olan Hıristiyan halk : “Kardinal külahı görmektense, Osmanlı sarığını tercih ederiz” diyorlardı.
“Barbaros Toulonda kaldığı müddetçe şehre Türk bayrağı çekildi. Şehir ve civarı, o yılki verdiği Türk memurlarına ödediler. Şehirde beş vakit ezan okundu. Bu hadisenin hatırasına Toulon Belediye Sarayına üzerine bir Fransız şairinin bir kıtasının yazıldığı bir tablo asıldı. Bu kıtanın son iki mısrası şöyledir : “Bu gördüğünüz hepimizin imdadına gelmiş olan Barbaros ve ordusudur !” (5)
1854’te Türk ordusu mağlup ettiği Rus ordusunu kovalayarak Eflak’ı ele geçirdi. Daha sonra da Bükreşe girdi. Rus istilasının ne demek olduğunu dokuz aylık zulüm devrinde görmüş olan Romenler, kilisede şükran ayini yaptılar. Bir roman heyeti Türk komutanını ziyaret etti. Daha önce kendilerine velinimetlik yapmış, adil Türklerin avdetinden duydukları minnet ve şükranı belirttiler. Bu sırada orada bulunan İngiliz ordusunun müşahidi Albay L. Tuthaym, bu olayı şöyle anlatır.
“Romenlerin sevinç göz yaşları samimi ve gönüldendi. Halk bana Ruslardan çektiklerini anlattı. Bir ihtiyar Romen ise şöyle dedi :
-Bizim felaketimiz Türklerin gidişiyle başlayacak. Tanrı Türkleri başımızdan eksik etmesin.” Ben bir milletin sevinç gözyaşları dökmesini o gün Bükreş’te gördüm.
Can, mal, namus emniyeti ve inanç hürriyetini Türk idaresinde gören ayrı dinlerin, ayrı milletlerin Türkleri kendilerini idare etmeleri için bizzat davet etmişler ve “geliniz, ülkemizi alınız, insanca yaşayalım” diyerek mektuplar göndermişlerdir. Zevk ve sefasına düşkün, kendi halkına zulmeden ve kendi halkının malını yağmalayan idarecilerinin, derebeylerinin, despot şövalyelerinin gürültüsünden baskı ve insanlık dışı davranışlarından bıkan halk, Türklere savaştan önce teslim olmuşlardır. 1382’de Yanya Despotu Thomas tarafından Türkler Arnavutluğa davet edilmişlerdir. Rumeli Beylerbeyi Kara Timurtaş Paşanın 1383’teki Arnavutluk seferi, Arnavut beylerinin daveti üzerine yapılmıştır.
1388 tarihinde Mora Despotu Katolik Latinlerin zulmüne karşılık Türkleri memleketine davet etmiştir.
1395’te Yunanistan’ın Salona Piskoposu bir ruhani heyetle kilise namına Yıldırım Beyazıt’ten memleketlerinin Türk idaresine alınmasını rica etmiştir.
1458’de Fatih tarafından Atina dükalığının alınması, zulümden bıkan halkın kendilerini insanca yaşatacağına inandıkları Fatih’ e iki defa murahhaslar göndermesinden sonra olmuştur.
Atalarımızın idaresi hakkında Lehliler : “Türk atları Vistül’den su içmeyince bize adalet yoktur.” demişlerdir.
İç ve dış düşmanların sürdürdüğü ihanetler sonunda Türk askerleri geri çekilmek zorunda kalınca Polonya halkı askerlerimizin atlarının ayaklarını öperek : “Adil Türkler ne olur bizi bırakıp gitmeyin “ diyerek çığlıklar atmışlardır. Bazıları da : “Burayı fethetmeyi, Allah Müslüman Türklere tekrar nasip etsin” diye dua etmişlerdir.
İkinci dünya savaşının son günleri yaklaşırken 1944’te Roman Diktatörü General Antonesku, Ankara’ya gizli bir haber göndererek :
“Türk orduları Romanya’yı işgal etsin. Bükreş’te hakiki fatihler gibi
karşılanacaklardır. Ruslar topraklarımıza girerlerse bir daha çıkmazlar. Başta Türkiye olmak üzere bütün dünyanın başına dert olurlar” diye yazmıştır.
1971 Aralık’ta İsrail’in işgal ettiği topraklarda perişan bir hale düşen Araplar, bir Türk gazetecisine : “Keşke Osmanlı hakimiyetinde yaşasaydık” demiştir.
9-1-1974 tarihinde Uganda devlet başkanı : “Türkler, sıcak, imanlı ve kuvvetli kucaklarını yıllar yılı ezilen, hor görülen siyah Müslümanlara açmalıdır” şeklinde konuşmuştur.
Eritre’li Müslümanların yok edilme tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğunu belirten Eritre sözcüsü Osman Salih, İstanbul’da yapılan Yedinci İslam Ülkeleri Konferansı sırasında BAYRAK Gaztesine verdiği özel demeçte aynen şöyle demiştir :
“Osmanlı İmparatorluğunun yönetimi altında 300 yıl mutlu bir hayat yaşadık. Eritreliler, Osmanlı idaresinde kendilerini hiçbir zaman esaret veya koloni idaresi altında hissetmemişlerdir. 1952’de çekilen İtalyanlar ise tam bir sömürge idaresi kurmuşlardır.” Türkler tarihin hiçbir döneminde emperyalist bir gaye taşımamıştır. Fethedilen veya Türk idaresini tercih eden ülkelerde Türkler, bugün Batının uyguladığı sömürü düzenine benzer bir düzen kurmamışlardır. Bu sebepten Türk idaresi her zaman beklenen bir idare olmuştur. Bugün Batı siyasetinin oyununa gelen İslam Ülkeleri ve hak ve hürriyetleri kısıtlayan beynelmilel Komünizmin zulmü altında inleyen milletler Türk hakimiyetinin özlemini çekmiştir.
- Will Durant, İslam Medeniyeti,S.56 (1001 Temel Eser)
- Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi,C.2,S.34
- Prof. Osman Turan, Türk cihan Hakimiyeti Tarihi Mefkuresi,C.1,S.11
- C.L.J. de Guignes, Historie Generale des Huns Tures des Mogols,S.15 5. Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi,C.6,S.28