TESETTÜR AYIP ÖRTER

            Cenab-ı Allah ilk insan Adem (as) ile Havva validemizi yarattı. Onları cennetine koydu. Ve onlara edep yerlerini örtünmelerini emretti.

            Şeytan onlarla uğraşıyordu. Çünkü Allah’a isyan ettirmek için yemin etmişti.

            Bir yolunu bulup Adem’le Havva’ya yaklaştı. Onları aldattı, edep yerlerini açtırdı. Böylece onların cennetten kovulmalarını sağladı.

            Bu durumu Cenab-ı Allah bize şöyle bildirip bizi de şeytanın kandırmaması için uyardı:

            – ‘‘Ey Ademoğulları! Şeytan ana ve babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizde aldatmasın. Onlar sizi göremeyeceğiniz yerden görürler. Biz şeytanları inanmayanların dostları kıldık.’’ (A’raf:27)

            Adem’le Havva’dan doğan insanlar medenileştikçe daha çok örtündüler. Gene de insanlar edep yerlerini tam olarak örtmüyorlardı. Cenab-ı Allah İslam dinini gönderdi. Kur’an-ı vahyetti. Kur’an’da Allah inananların tam olarak örtünmelerini istiyor ve şöyle emrediyordu.

            ‘‘O nerden çıktı? Kur’an’da örtünme yok,’’ diyenler, bakın Allah ne diyor:

            – ‘‘Ey Ademoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek elbiseler yarattık.’’ (A’raf:26)

            – ‘‘…ziynet yerlerini el yüz müstesna açmasınlar. Başörtülerini omuzlarına indirsinler…’’ (Nur:31)

            – ‘‘…açılıp saçılıp sokağa çıkmayın.’’ (Ahzap:33)

            – ‘‘Müslüman kadınlar örtülerini sımsıkı örtsünler.’’ (Ahzap:59)

            – ‘‘Nikaha ümitleri kalmayan hayızdan, çocuktan kesilmiş kadınlar ziynet yerlerini göstermesinler.’’ (Nur:60) buyuruyor.

            Ne yazık ki son zamanlarda geri gidiş cahiliye devrine dönüş başladı.

            Örtünmek, canlılar arasında insana mahsus bir özelliktir. Allah hayvanları tüyleri ile örtmüştür.

            Bir kesim, kendine güvensizlik ve zaafları yüzünden, güzel görünme arzusuyla açılıp-saçılmaktadır.

            Kadını açmak için modacılar elinden geleni yapıyor. Müslüman Türk kadınını açmak , aileyi, ahlakı ve nesli bozmak için düşman boş durmuyor.

            Düğünler, davetler, gezmeler, açınmak ve soyunmak için bahane oluyor. Hele yaz mevsimi, oluyor günah mevsimi.

            İsteyen, istediği kadar açınma hürriyetine sahip Ama eşarp hürriyeti yok. Eşarbı beline, boynuna takmak moda başına bağladığın zaman simge, irtica alameti sayılıyor.

            Örtünmek Allah’ın emridir. Örtünen Allah’ın emri diye örtünür. Diğer dinlerde de ‘‘örtün’’ emri vardır. Meselâ; Tevrat’ta şöyle denir:

            – ‘‘Başı açık dua eden kadın başını küçük düşürür. Kadın örtünmüyorsa, saçı kesilsin. Bu, kadına ayıpsa, başını örtsün.’’ (çıkış:28/42 + Levililer:18/6)

            Bazı cahiliye alışkanlıkları devam ediyordu. İleri gelen sahabeler bilhassa Hz. Ömer rahatsızlık duyuyorlardı. Bir gün Zeynep binti Cahş, düğünde oynayıp açılmıştı. Bunun üzerine Ahzab suresinin 33. ayeti nâzil oldu. Cenabı-ı Allah ne emrediyordu:

            – ‘‘Evlerinizde oturun cahiliye devrinde olduğu gibi açılıp saçılmayın…’’

            Hazret-i Âişe’nin yanına, Şamlı kadınlardan bir grup gelmişti. Hazret-i Âişe:

            – ‘‘Sizler herhâlde, hanımları hamamlara giren (orada tesettüre dikkat etmeyen) bölgedensiniz!’’ dedi. Kadınlar; ‘‘Evet!’’ diye cevap verdiler. Hazret-i Âişe:

            – ‘‘Ama ben, Rasûlullâh’ın; ‘‘Elbisesini evinin hâricinde bir yerde çıkaran (yani tesettüre dikkat etmeyen) her kadın, mutlakâ Allah ile kendi arasındaki perdeyi yırtmış olur.’’ Buyurduğunu işittim.’’ dedi. (Ebû Dâvûd, Hammâm, 1/4010; Tirmizî, Edeb, 43/2804)

            Peygamber (as) bir gece kalkıyor: ‘‘Sübhanellah! Bu gece ne fitneler nazil oldu, Ne hazinelerde açıldı. Müslüman kadınlarını uyandırınız. Dünyada nice giyinik kadınlar vardır ki, ahirette çıplak olacaklardır.’’ (R.Salihın:1664) buyurarak ince, kısa ve açık giyinmenin örtünmek olmadığını bildirmiştir.

            Peygamber (as) çocuklar içinde şöyle buyurmuştur.

            – ‘‘Çocuğunuzun örtünmesine dikkat edin. Onu örtün zira onun avreti de büyüğün avreti gibidir.’’ (Ramuz el-Ehadis:321/6)

            Bir gün Hz. Peygamberin yanına Hz. Ebubekir’in kızı Esma, ince ve kısa bir elbise ile gelmişti. Peygamber ondan yüz çevirdi ve ‘‘Ey Esma! Kadın ergenlik çağına yaklaşınca, onun yüz ve ellerinin dışındaki yerlerini göstermesi uygun olmaz,’’ demiştir. (Ebu Davut, Libas:31)

            Çocuklar ve gençler için, bırak hevesini alsın. ‘‘O daha genç, sonra örtünür’’ demek yanlıştır. Küçükten olmazsa tam örtünme olmuyor. Çokları artık kefenle örtünüyor. Şu bir gerçek ki, küçükken utanması olmayanın büyüğünce utanması olmuyor.

            Utanma duygusu:

            İnsanda diğer canlılarda olmayan utanma duygusu vardır. Bu duygunun iffetin, namusun korunmasında büyük bir rolü vardır. Sık sık rastlanan namusluluk iddiaları ‘‘Sen kalbe bak’’ ifadeleri, namuslu olmak için yeterli değildir. Namuslu görünmek başka şey, namuslu olmak başka şeydir. Kısa eteği asılıp durmak namus riyakârlığından başka bir şey değildir.

            Rasûlullah bir gün zekât olarak toplanan koyunların yanına gitmişti. Koyunların yanında, onlara bakmak üzere ücret mukâbili tutulmuş olan bir çoban bulunuyordu. Efendimiz, çobanın orada yarı çıplak vaziyette dolaştığını görünce hemen yanına çağırdı ve:

            – ‘‘Bizim için kaç gün çalıştın, bizde ne kadar alacağın var?!’’ diye sordu.

            (Peygamber Efendimizin bu suâli üzerine) işten uzaklaştırılacağını anlayan çoban, büyük bir endişe içerisinde:

            – ‘‘Niçin yâ Rasûlâllah? Yoksa hayvanların bakımını ve gözetimini güzel yapamıyor muyum?’’ diye sordu.

            Allah Rasûlü ise, (îmandan bir şûbe olan hayâ hakkındaki hassâsiyetini şu sözleriyle ifâde etti):

            – ‘‘Hayır, ondan değil! Lâkin ben, aramızda çalışan insanların yalnız kaldıklarında bile, Allah Teâlâ’dan hayâ eden kişiler olmasını arzu ediyorum! Yalnız kaldığında Allah Teâlâ’dan

hayâ etmeyen kişinin yaptığı işi istemiyorum!’’(Bkz. Beyhakî, Şuab, X, 196/7370; Mervezî, Tâzîmü Kadri’s-Salâh, II, 836)

            Peygamber (sav): ‘‘Haya imandandır’’ (Buhari İman:2)

            – ‘‘Haya, hayır getirir’’

            – ‘‘Utanmıyorsan dilediğini yap’’ buyurur.

            İman varsa, haya vardır, utanma vardır. İman olmadan ne ar olur ne hayâ olur. Açık giyinen için eskiden ‘‘ar damarı çatlamış’’ derlerdi. Hz. Ömer’in bir sözü var: ‘‘Hayası gidenin kalbi ölür.’’

            Cenab-ı Allah hayasız olanı cezalandırır. Hayâsı olanın cezasını, ya erteler yada affeder. Hayasız olanın sıkıntılı bir hayatı olur. Her türlü kötülüğe bulaşmaktan korkmaz. Pislik her an üzerine gelir.

            Hayasız olan başkalarına hayasızlık telkin eder. Bazı sümüklü böcekler, örtülü olanlara ‘‘kara Fatma’’ diyor. Bu ne? Sen nasıl durabiliyorsun? Seni görünce bana fenalık basıyor. Biraz çağdaş olun’’ gibi aşağılayıcı sözler sarf ediliyor. Kendisine saygısı olmayanın başkalarına saygısı olmuyor.

            Açıklık çağdaşlık mı? Medenilik mi?

            Açıklığın ne medeniyetle nede çağdaşlıkla ilgisi vardır. Bilakis insanlar medenileştikçe örtünmüşlerdir. Elbise ve örtünme insanlığın en güzel buluşlarındandır.

            Kadının açık vücudunu medeniliğin ölçüsü saymak kadına hakarettir. Kadını fiziği ile, sesi ile ile cinselliği ile sermaye yapanlar. Kadının en büyük düşmanıdır.

            Medeniyet, kadının çıplak vücudundan doğmamıştır. Açıklığın, çağdaşlıkla, medenilikle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Açıklık geriye gidiştir.

            Açıklığı medenilik sayacak olursak, vücudunun ancak bir kısmını örtebilen taş devri insanının da ha medeni olduğunu kabul etmek gerekmez mi?

            Açıklık hürriyet de değildir. Edepsizliğin hürriyeti olmaz. Açıklık hürriyet değil esarettir.

            Örtünmeyi çağdışı gibi bakanlara ‘‘bu ne böyle!’’ dediğimiz zaman Dedem hoca idi, babam hacı idi, anam başını örterdi diye savunuyorlar. Dedenin hocalığı, babanın hacılığı, ninenin başını örtmesi kimseyi kurtarmaz.

            Kadın çağdaşlık adına, özgürlük adına, fitnecilere, istismarcılara kanmamalıdır. Kadının çıplak vücudu istismar ediliyor. Reklâmlar bile tiksinti veren hale gelmiştir.

            Kendisine yönelik tahriklere kapılan kadınlar, barda, pavyonda, umumhanede, fuhuş sektörünün elinde sıcak aile ortamının özlemini çekmektedirler.

            Teşhircilik kadını alçaltır:

            Kendini bilen normal bir kadın, asla vücudunu sergileyip, teşhir etmez.

            İffeti, namusu beden korur. Bedenin teşhiri seks mesajı verir: tacize, tecavüze kapı aralar. İffetsizlik çağrısı yapar.

            Sokaklarımızın açık hava plajı haline geldiğini büyüklerimiz görmüş olsaydı, şehitlerimiz görmüş olsaydı ne derlerdi biliyor musun? ‘‘Edep ya hu!’’ derlerdi.

            Teşhirciliğe soyunan ilk gün biraz irkilir, birazda utanır. Daha sonra ne irkilir ne de utanır. Öyle alışır ki, her gün daha da açınır. Açındıkça güzel olduğunu zanneder. Kendisine şehvetle bakanları hayranlıkla bakıyor zanneder.

            Teşhircilik onun için ne tuzaklar kurar onu bilemez.

            Çıplaklığın sonu bunalımdır. İffetsizliğin bedeli ağırdır.

            ÇIPLAKLIK MODASI

            Çıplaklık modası aldı yürüdü

            Yatak odasında gezer gibiyiz

            Ar, haya ufkunu duman bürüdü

            Gaflet denizinde yüzer gibiyiz

                        Caddeler, plajlar çıplakla dolu

                        Görmüyor gözümüz ne sağı ne solu

                        Çıplaklık sanki, kurtuluş yolu

                        Her an kuyumuzu kazar gibiyiz

            Soyunmuş en fazla tahsilli kızlar

            Böyle geçmeliymiş baharlar, yazlar

            Gördükçe bunları yüreğim sızlar

            Herkese açıldık, Pazar gibiyiz

                        Asrilik diyorlar bunun adına

                        Bakmazmış erkekler kıza kadına

                        Doyamadık çıplaklığın tadına

                        Kendi kendimize kızar gibiyiz

            Asrilik bumudur a iki gözüm

            Kalmadı sokağa çıkacak yüzüm

            Batmasın kimseye gerçektir sözüm

            TÜRK’ün ahlakını bozar gibiyiz

                        Ayrıldık ne yazık bir nurlu izden

                        Yabancılar daha kapalı bizden

                        Esiyor bu rüzgar hangi denizden

                        Buz üstüne yazı yazar gibiyiz

            Alırsak soyunup bu türlü hava

            Yıkılır elbette sayısız yuva

            Ayıp ne kelime, günah ne dava

            Bu sözlere dudak büker gibiyiz

                        Herkes diyor; Bu ne iş, nasıl hareket

                        Çıplaklar kampına döndü memleket

                        Felakettir billahi bunun sonu felaket

                        Bugünden yarını sezer gibiyiz.

                                               Ahmet Osman ÖNCÜ

            Kovuldu ülkeden ar, namus haya

            Asrileştik güya, uyduk modaya

            Beden açık, yüz yedi kat boya

            Surat dinsiz, tarak deli, ayna cılk

                        Kollar açık, etek dizde

                        Gençler zağar oldu izde

                        Medeniyet budur bizde

                        Güler misin ağlar mısın?

            Kiraz güzeli, karpuz güzeli, kabak güzeli, domates güzeli, hıyar güzeli ve kainat güzeli seçiyoruz derken Müslüman Türk kızını soydular, Ahlakımızı yıktılar, ailelerimizi yıktılar.

            Meşhur İngiliz Misyoner Zavimer’in şu sözlerine bakın:

            ‘‘Bir bardak içki ve bir çıplak dansözün, Muhammed’in dinine uyanlarda yapacağı tahribatı, bin top yapamaz. O halde müslümanları alkol ve fuhuş bataklığında boğmaya çalışınız’’ (7-5-96 Yenişafak)

            3. Siyon protokollerinde: Müslümanları spor, sanat, güzellik yarışmaları gibi çeşitli müsabakalara katılmaya çağıracağız’’ denmiştir.

            1920’de Afife Jale, ilk sahneye çıkarıldı. Göklere çıkardılar şöhret yaptılar. Kısa zaman sonra Bakırköy akıl hastanesinde acı çekerek öldü.

            İlk güzellik yarışması 1929’da Cumhuriyet Gazetesi tarafından düzenlendi. Feriha Tevfik birinci seçildi.

            1930’da Naside Saffet, seçildi.

            1932’de Kerime Halis Türkiye güzeli seçilip Belçika’ya gönderildi. Birinci seçildi. Juri Başkanı şöyle konuştu:

            ‘‘Sayın Juri üyeleri Bugün Avrupa, Hıristiyanlığın Zaferini kutluyoruz. İslâm artık bitmiştir. Artık Türk güzeli mayo ile aramızdadır. Ondan daha güzeli varmış, yokmuş önemli değil, onu birinci seçeceğiz. Bir zamanlar Fransa’da ki dansa müdahale eden Kanuni’nin torunu, mayo ile önümüzdedir. Türk kızını dünya güzeli olarak seçerken kadehlerimizi Avrupa’nın zaferi için kaldırıyoruz’’ (5-7-96 Yenişafak)

            Ne olur bu bir çirkinliktir. Yavrularımızı soyarak, hataların büyüğünü işlemeyelim.

            Acınmanın olumsuz etkileri:         

            Kadın, milletin anasıdır. Kadının ahlakı bozulmadan milletin ahlakı bozulmaz. Onun için millet düşmanlarının hedefi kadındır.

            Ahlakı zayıf, inancı zayıf kadın ilgi görmek için açınır. Eğer şehvet dolu bakışları iltifat sayacak olursak o zaman saldırılar. Tacizler, tecavüzler artar. Çünkü açıklık, kadına namuslu görünümü vermez. Ayrıca bütün gözlerin eşinde, kızında olmasını isteyen erkek de namuslu bir erkek değildir.

            Açıklık karşı tarafa yanlış mesajlar verir. Buda kötülüğe davettir.

            Teşhircilik, tahrik eder. Ona başka gözle bakılır. J.J.Ruso şöyle der: ‘‘Babamın saatine hayrandım. Bir gün temizlemek için içini açtığını görünce artık ona hayranlığım kalmadı. Saat gözümde basit bir alet oldu.’’ der.

            Mektuplar okunduysa, yeri çöp sepetidir.    

            Açınan bir kanının utanma duygusu azalır. Onun için yapılmaması gereken şeyler yapar.

            Açıklık, bakan ve baktıranda hafıza zayıflığına neden olur. İki tarafta da ruh sağlığını bozar. Huzur ve mutluluğu engeldir.

            Giyim karşı tarafa çok şey söyler. Giyim insanın kimliğidir. İnsanın inancının, hayat anlayışının aynasıdır.

            ‘‘çıplak geldik, çıplak gideceğiz’’ diyerek açıklığı savunanlar, kaybedecek bir şeyleri olmayanlardır.

            Sosyologlara ve psikologlara göre açıklık, rahatsızlık verici ve rahatsız edici bir durumdur.

            Dinin açıklığı yasaklayıp, örtünmeyi emretmesinde büyük hikmetler vardır.

            Giyinmek insanı korur. Kabuğun meyveyi koruduğu gibi korur. Giyim, insan fıtratına en uygun olanıdır. Kötü bakışlardan, kötü niyetlerden korur.

            Bugüne kadar müstehcen giyinen artist, dansözlerin sonu ya intihar yada kötü ölümlerle ölmüştür.

            Bugüne kadar güzel şeyler, kadının çıplak vücudundan doğmamıştır. Aksine açıklık insanı alçaktır. Basitleştirir. Peygamberin ifadesiyle: ‘‘Edepsizlik hangi şeye girerse, onu ayıplı kılar.’’

            Açıklığı sanat olarak görenlere diyorum ki. Açıklığın çirkinliğini sanat örtemez.  Sanatta güzellik vardır. Açıklıkta ilkellik vardır. Size derim ki, bir tavuğun tüylerini yolun. Önceki hali ile sonraki hali ne ise örtünmekle açınmak da odur.

            Deniliyor ki, gizli olana ilgi daha çok olur. Bu züğürt tesellisidir. Bir pencereye perde çekilmiş, panjurlar inmiş, bir pencere de açık hangisi ilgi çeker? söyleyin.

            Suç ve suçlu oranını arttırdığı için bazı ülkelerde plaj kıyafeti ile dolaşmak, yazılı başında müstehcen resimler yasaklanmıştır.

            Kendini teşhir eden kadın evlilik için güven vermez. O, herkese açık olan kapı gibidir.

            Örtü Korur:

            Güzel kadın, açınıp-saçılan kadın değildir. Açınmakla güzellik olmaz. Güzel kadın, kendini teşhir etmez. Modanın, modacının esiri olmaz.

            Örtü, kadına itibar kazandırır. Ciddi görünüm verir. Hiçbir ciddi erkek, kendini teşhir eden kadına ilgi duymaz. Çünkü açıklık güzel kadını bile çirkinleştirir. Açık kadın, göze ve nefse hoş görünüp, müşteriyi tatmin etmeyen bir pazar gibidir.

            Açınan kadının ruhunda güvensizlik vardır. Doyumsuzluk vardır. Böyle kadın, evliliği uzun süre götüremez. Sağlam karakterli nesiller yetiştiremez. Bugün açıklığın yaygın olduğu toplumlarda aile bitmiştir. Sapık ilişkiler yayılmıştır.

            Eşi, kızı açık giyinen erkeklere söylüyorum. Bir kadının acınması başkalarına güzel görünme ve başkalarını etkileme, dikkatini çekme arzusundan kaynaklanır. Bir kadının kendini teşhir etmesi, karşı tarafı gıdıklar. Aklına kötü şeyler getirir.

            İffetli kadın, kendini vitrin eşyası gibi teşhir etme ihtiyacı duymaz. Kadın örtünmelidir. Kadın anadır, eli öpülecek varlıktır. Cennet anaların ayağı altındadır. Kadın, iffetini koruduğu müddetçe mutluluk kaynağı olacaktır.

            Örtü, kadını korur. Kabuğun meyveyi koruduğu gibi korur Kabuğu soyulmuş meyvenin gıdası gider, rengi bozulur, tadı bozulur ve çürür.

            Kadın, manevi değerlerinden yoksun bırakılmamalıdır. Kadın manevi değerlere sahip olursa, kendini korur, ailesini korur, iffetini korur. Kadın zarar görürse, çok şey zarar görür.

            Cenab-ı Allah kadının zarar görmemesi için şöyle emrediyor:

            ‘‘Kadınlara elbiselerini giymelerini söyle. Bu onların tanınıp, eza edilmemeleri için daha uygundur.’’ (Ahzap:59)

            Bir genç İzmir’de kalabalık bir caddede bir kadını öpmüştü. Mahkemede: ‘‘Kendime hâkim olamadım,’’ diye ifade vermiş. ‘‘Ayıp değil mi?’’ diyen hakime ‘‘O günkü kıyafeti ile gelsin,’’ demişti. İkinci mahkemede, o günkü kıyafeti ile gelen kadına hâkim: ‘‘Ben ne diyeyim kızım,’’ diyerek genci bırakmıştı.

            Kur’an’da: ‘‘Evlerinizde oturun. Cahiliye kadınlarının kırıla döküle, süslerini göstere göstere yürüyüşü gibi yürümeyin.’’ (Ahzap:33)

            ‘‘Mü’min kadınlara, erkeklere söyle gözlerini harama bakmaktan sakındırsınlar, ırzlarını korusunlar, ziynetlerini açıp göstermesinler, başörtülerini yakaların üstünü örtecek şekilde örtsünler.’’ (Nur:30-31) buyruluyor.

            Örtü nasıl olmalıdır?

            Kadın, modacının öngördüğü şekli değil, kadınlık onuruna yakışanı tercih etmelidir. Allah’ın emrine kulak vermelidir.

            Bir kötülüğü meşrulaştıran o yolda kötü çığır açan, açtığı çığırda gidenlerin vebalini de yüklenir. Onun için kötü örnek olunmamalıdır. Maymunvari taklitten kaçınılmalıdır.

            – Örtü, bütün vücudu örtmelidir. Allah: ‘‘Cahiliye devrinde olduğu gibi açılıp saçılmayın.’’ (Ahzab: 33)

            – ‘‘Habibim, hanımlarına, kızlarına ve müslüman kadınlarına söyle dışarıya çıktıkları zaman dış örtülerini üzerlerine alsınlar. Bu onların tanınmaması ve incitilmemesi için en uygun olanıdır…’’ (Ahzab:59)

            – Elbise, dikkat çekici ve çok süslü olmamalıdır.

            – Elbise, vücut hatlarını belli etmemelidir.

            ‘‘Mü’min kadınlar ziynetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini yakalarının üzerine kadar örtsünler’’ (Nur:31) buyrulur. Yani saç, boyun, kulak ver gerdan görünmeyecektir.

            – Elbise, ince kısa olmamalıdır.

            – Gurur elbisesi olmamalıdır.

            – Temiz helâlden kazanılmış olmalıdır.

            – İffetsizlik mesajı vermemelidir.

            – Üzerinde kötülüğü akla getiren kötü resim ve yazılar bulunmamalıdır. Öyle elbiseler oluyor ki, ‘‘Kahrolsun’’,‘‘ölüm’’,‘‘sadece bir gece’’,‘‘Şeytan’’,‘‘Beni takip et.’’,‘‘Beni öp’’, ‘‘Bana dokun’’ manalarına gelen yazılar oluyor. Kocaman resimler oluyor.

            – Karşı cinsin elbisesine benzememelidir. Elbisenin, insanın kişiliği duygu ve düşünceleri üzerinde büyük etkisi olur. Kadınla erkeği ilk bakışta birbirinden ayıran özellik, giyimleridir.

            Ciddi bir insan, karşı cinse benzeme arzusu taşımaz. Karşı cince benzeme çabası çirkindir.

            Yaşlı bir kadın uzun saçlı kız görünümlü gence:

            – ‘‘Kızım’’ der.

            – ‘‘Ben kız değilim’’ cevabını verir. Yaşlı kadın:

            – ‘‘Pek de erken evlenmişsin’’ deyince genç:

            – ‘‘Ben evli değilim’’ der. Nine:

            – ‘‘Vah vah genç yaşta dul mu kaldın’’ diyerek üzüntüsünü belirtir.

            Bilhassa çocukların yetiştirilmesinde giyimlerine, terbiyelerine çok dikkat edilmeli. Kız, kız gibi, oğlan, erkek gibi yetiştirilmelidir. Uzun saçlı, küpeli erkek olmaz.

            Peygamber (as) şöyle buyurur:

            – ‘‘Kadına benzeyen erkeğe benzeyen kadına Allah lanet etsin.’’ (R.Salihın:1663)

            – ‘‘Allah üç kişiye rahmet nazarı ile bakmaz:

            1- Ana babasına isyan eden evlada,

            2- Eşini kıskanmayan kocaya,

            3- Erkeklere benzeyen kadına, kadına benzeyen erkeğe’’ (Ahmet ibn Hanbel:11/134)

            Başörtüsü

            Başörtüsü, inanan kadının dinî sembolüdür. Allah şöyle emrediyor.

            – ‘‘Mü’min kadınlar ziynetlerini, (Ziynet taktığı yerlerini) teşhir etmesinler. Baş örtülerini yakalarının üzerine kadar örtsünler.’’ (Nur:31)

            Bugüne kadar incilin emrini yerine getirdi diye cezalandırılan hiçbir hıristiyan yoktur. fakat inancı gereği başını örttü diye görevine son verilen, eşi görevden alınan, okuma hakkı elinden alınan, en tabi haklarından mahrum edilen hakaret edilen, mağdur edilen, sağlık hizmeti bile alamayan bir çok müslüman kadını vardır.

            Yasaklarla kadının inancı, onuru çiğnenmiştir. Yasak yüzünden kızlarımız dış ülkelere okumaya gitmişlerdir.

            ‘‘Haydi kızlar okula’’ kampanyası devam ederken, Doğu ve güney doğuda kapılar çalınınca, aşiret liderleri: ‘‘Siz baş örtüsü yasağını kaldırın, bizde kızlarımızı okula gönderelim’’ cevabını vermişlerdir.

            Baş örtüsü yasağı hiçbir yerde yokken laikliğe aykırı denilerek, laikliğe aykırı bir şekilde zorlamalar yapılmıştır.

            Başı açık olan bir kadını örtünmeye zorlamak ne kadar kanunsuz ve ahlaksızca bir iş ise, başı örtülü bir kadını da başını açması için zorlamak o kadar kanunsuz ve o kadar ahlaksızlıktır. İnanç ve hayat tarzına dayatma olmaz.

            Hiç unutmadığım şeyler var. Kızlarımızın okul kaplarındaki ağlamaları, 65 yaşında yazar Afet Ilgaz’ın Türk Müziği konserine alınmaması, başı örtülü diye yaşlı bir kadının hastaneye alınmaması, öldükten sonra peruklu fotoğrafının hali… Süleyman Demirel’in: ‘‘Baş örtülüler Arabistana’’ demesi, koskoca rektörlerin dersleri bırakıp baş örtüsü ile uğraşmaları… Seçimden seçime bazı partilerin çarşaf açılımı yapıp, çarşafı ayaklarına dolamaları. Okulda birinci geldiği halde sahneye çağrılmayan, ödülü verilmeyen başarılı kızlarımız, başı örtülü diye kütüphane kapısında ağlayan yavrularımız… aklımdan hiç çıkmıyor.

            Merve Kavakcı’nın TBM Meclisinden utanç veren kinle kovulması, bu milletin hafızasında taptaze durmaktadır.

            Şair ‘‘Alma Mazlumun ahını çıkar aheste aheste’’ demiştir.

            Hiçbir zulüm ebedi değildir.

            Bu zulümler neye yaramıştır. Soruyorum. Zulme karşı durmayıp ‘‘okuyacaklarsa, açıversinler’’ diyenler, gencecik kızlarımıza zulmedenler söyleyin ne kazandınız?

            Bir hadis var: ‘‘Güçsüzün incitilmesinden dolayı hakkını alamadığı toplum yücelemez.’’ (İbni Mace Sadakat:17) Zamanında alınamayan haklar bir gün mutlaka alınacaktır.

            İslâm tarihinde ilk savaş baş örtüsü yüzünden çıkmıştır. Olay söyle olmuştur:

            – Bir müslüman kadını bazı şeyler satmak ve almak için yahudilerin pazarına gitmiştir.

Malını satar ve bir yahudinin kuyumcu dükkanına alışveriş için girer. Orada yahudi kuyumcu kadının baş örtüsünü çekip alır ve yırtar. Kadın feryat eder. Oradan geçmekte olan bir müslüman kuyumcuyu öldürür. Oradaki yahudilerde o müslümanı öldürür. Bunu duyan peygamberimiz. O yahudileri yakalatır ve Medine’den sürüp çıkarır.

            Milli mücadelemizde, baş örtüsüne el uzatan Fransız askerine Sütçü İmamın sıktığı kurşunla başlamıştır.

            İnsanlık ayıbı olarak devam ede gelen bu zulmün bitmesi dileklerimle…

            Mehmet Akif diyor ki:

            Kızımın iffeti batmakta rezilin gözüne,

            Acırım tükrüğe billahi, tükürsem yüzüne!’’

            Arif Nihat Asya da şöyle haykırıyor:

            Ne demekmiş yasak!

            İşiniz mi kalmadı yapacak!

            Ne diye karışırsınız saçımıza başımıza!

                        Siz bizden değilsiniz. Tanımıyoruz hiçbirinizi.

                        Çekin başımızdan ellerinizi.

            Ninemizin başında taşıdığı hatırasıdır bu.

            Dediniz: çıkacak başınızdan örtünüz!

            Alın öyleyse, onunla yüzünüzü örtünüz!

Rabbim, bize iffetli nesiller nasip etsin. Ar, haya duygularımızı almasın.

Allah’ın selamı üzerinize olsun.

…………………………

………………..

……….

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir