TEMİZLİK

Temizlik, sağlık ve sıhhat için ilk şarttır. Sağlık ve sıhhat ise hayat için en gerekli şeydir. Kanuni Sultan Süleyman :

“Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.”

Derken sıhhatin insan için önemini belirtmiştir.

            İnsanlığa ve medeniyete ayak uydurmakta geciken Avrupa, daha düne kadar yıkanmayı bilmiyor, temizliği dine aykırı buluyordu. En önemlisi tuvalet yoktu.             Batı yıkanmayı haçlı seferlerinden dönen muharip askerlerin dönüşlerine kadar reddediyordu. Ne kendileri yıkanır, nede elbiselerini yıkarlardı. Giyilen elbise, eskiyip giyilmez hale gelinceye kadar sırttan çıkarılmazdı. Haçlı saldırıları sırasında Türklere esir düşen askerlerin kokularına Türkler tahammül edemedikleri için onları yıkanmaya mecbur tutmuşlardı.

            Hıristiyanlığın Kutsal kitabı İncil’de : “Yıkanmamış ellerle yemek insanı kirletmez” (1) denilmektedir.

            “Tanrının emirlerine itaat ederek yaşamaya önem veren Hıristiyan sofular, ortaçağın ilk devirlerinde yıkanmazlardı. Azizelerden Elisabeth yıkanma zevkinden öylesine kaçınıyordu ki, kokmaya başlamış, etrafındakiler bu kokuya dayanamaz hale gelince onu yıkanmaya zorlamışlardı. Kadıncağız su ile temasa gelir gelmez fırlayıp kaçtı. İşlediği günahtan dolayı tevbe ve istiğfara başladı.” (2)

            “Rahipler beden temizliğini ruh temizliğine aykırı sayıyor ve vücutlarını yıkamaktan çekiniyorlardı. Onların nazarında insanların en müttekisi temizlikten en uzak olan, necaset ve kötülüklere en çok giren kimseydi. Rahip Ethines der ki : “Rahip Antoni ömrü boyunca ayaklarını yıkama günahını irtikab etmemiştir. Rahip Abraham’ın yüzüne veya ayağına elli sene su değmemiştir. “İskenderiye Rahibi bir müddet sonra pişman olarak der ki : “Yazıklar olsun ! Bir zamanlar yüzün yıkanmasını haram addederdik. Şimdi ise haramlara giriyoruz.”

(3)

            “XVI. Yüzyılın en ünlü heykelcisi Michalengelo’ya babası bir mektubunda şöyle yazıyordu : “Yıkanmaktan sakın. Her tülü hastalık sudan gelir. Gerekirse adam tut, kirlerini kazıt ama, sakın yıkanma ! “

            XVII.XVIII. yüzyıl Fransasında insanlar yalnız doğup vaftiz edildikleri zaman suya girerlerdi. Kadınlar, erkekler ağır kokular sürerek kir kokularını örtmeye çalışırlardı.” (4)             “18. yüzyılın sonlarında Versailles’i basan ihtilalciler Kraliçe Marie Antoinette’in banyosunu görünce, Kraliçeye “Bu lüzumsuz ve kimsenin kullanmadığı lüksten dolayı lanet etmiş ve çok şaşırmışlar, banyoya girerek eğlenmişlerdir.” (5)

            XVIII. yüzyılın alimlerinden J.J. Ruso saatlerce lazımlık üzerinde oturma adetindeydi. Bu halde edebi münakaşalar yaptığı ve misafirlerini lazımlık üzerinde karşıladığı olurdu. Bu durum o günün Fransa’sında ayıp sayılmazdı.

“J.J. Rousseau saatlerce lazımlıka otururdu. Orlean Dükü etrafında hizmetkarları, lazımlığa kurulmuş Noailles Dükünü o vaziyette kabul etmişti.” (6)

“İnsan, sokaklarda ancak ortadan yürürse başına bir şey dökülmesinden masum kalırdı. Her an bir pencere açılır, “Gare Leau” ihtarını işitmemiş olmak bedbahtlığına uğrayan şahıs bir oturak, yahut kirli bir kova muhteviyatını başından aşağı giyerdi.” (7)

Sokakları kirleten, herkesi rahatsız eden pis kokular karşısında yetkililer Paris’te halkın evlerde lağım çukurları açılmasını, lazımlıkları pencerelerden sokaklara dökmemesi kararını aldılar. Fakat bu karara uyan olmadı. Halk eski alışkanlıklarından kurtulamıyor, lazımlıkları sokaklara döküyordu. “1780’de halkın protestosu üzerine polis, oturak vesair kapların pencerelerden sokağa dökülmesini yasak etti.” (8)

“Türkler haklı olarak temizliğimiz konusunda bizi tenkit ediyorlar. İspanya’da (hiçbir erkek ve kadın ömründe iki defadan fazla yıkanmamıştır” (9)

            Avrupa’da olduğu gibi Türklerde de durum aynı değildir. Türkler temizliği çok seven bir millettir. Tarih boyunca kendisi temiz, elbisesi temiz, oturduğu yer temiz olarak yaşamışlardır. Türklerde “aslan yatağından belli olur” atasözü meşhurdur.             Türklerin hayatında temizlik hayat anlayışları ve dinleri icabı mühim yer işgal ederdi. “Avrupa’nın ancak XVIII. Yüzyılda yıkanmaya alışmasına karşılık Bizanslı Priscos’un da dikkatini çektiği gibi V. Yüzyılda Attila’nın ordugahında hamamlar mevcuttu.” (10)

            “Türkler öteden beri temiz bir millettir. İslamlığın temizliğe ait hükümlerini de büyük titizlikle benimsediler. İstanbul’u aldıktan sonra binlerce hamam yaptılar. Her evde hamam bulunduğu gibi, Mesela XVII. Yüzyılda yalnız İstanbul’da 168 çarşı hamamı vardı. Türk hamamları XVIII. Yüzyıldan beri Batı’ya örnek olmuş, onlara yıkanmayı, temizliği öğretmiştir.” (11)

            “Yıkanma kültürünün, Batı’ya nazaran Doğu’da daha eski olduğunu unutmamalıdır. Türk kültürünün bu hususta da Batıya tesir yaptığına hayret edilmemelidir.” (12)

            “Türklerin yaşama tarzlarında çok temiz oldukları, temizlik ve ibadet hususunda çok titiz davrandıkları bir gerçektir. Yıkanırken kullandıkları suyun vücutlarının kirlerini temizlediği gibi günahlarını da alıp götürdüğüne inanırlar.” (13)

            1554-1562 yıllarında Türkiye’de Avusturya Sefiri olarak vazife gören Ogier Ghiselin De Busbecg, bir dostuna yazdığı 1 Haziran 1560 tarihli mektubunda şöyle demiştir. :             “Türkler vücut temizliğine çok dikkat ederler. Kirli, pis olanlardan tiksinirler, vücut pisliği onların nazarında ruhun pisliğinden daha fenadır. Bundan dolayı sık sık yıkanırlar. Türkler temizliği çok severler. Kire tahammül edemezler. Sofradan kalkar kalkmaz ellerini ağızlarını yıkarlar.”

D’Ohsson da Türklerden şöyle bahseder :

            “Yemeklerin başında ve sonunda dinin emrettiği şekilde kısa bir dua okunur. Sofraya hiçbir zaman eller yıkanmadan oturulmaz. Sofradan kalkınca da sakal ve bıyık mutlaka sabun köpüğü ile temizlenir.” (14)

“Türkiye’de hiçbir kimse evde yere tükürmediği gibi, sokakta da tükürmez. Bu iş için mendil kullanır; evlerde ise bir sehpaya yahut koridorlarda bir köşeye konan fayans veya porselen hokkalar bu işi görür.(15)

            1655 tarihinde İstanbul’a gelen Jean de Thevenot : “Türkler çok yaşıyorlar, az hastalanıyorlar. Zannediyorum ki, bu muhteşem sıhhatinin sebebi Türklerin yıkanmayı, temizliği çok sevmeleridir. Türkler sık sık yıkanırlar ve mutedil yer içerler. Hem miktarı hem de çeşidi az yemek yerler, ekseri de asla şarap içmezler. Beden hareketlerine de ehemmiyet verirler.”             “Türkler çok yıkanıyorlar, bundan ötürüdür ki, hem temiz hem de sıhhatlidirler. Şehirlerde birçok hamamlar var. Hatta en sefil ve bakımsız bir kasabada bile hiç olmazsa bir hamam bulunur.” (16) Dedikten sonra Türk hamamlarını tasvir etmekte ve buralarda hırsızlık denilen şeyin hiç görülmediğinden söz etmekte, “Edep yerlerinin görünmesi Türklerde en büyük ahlaksızlık sayılır” demektedir.

            Yakın zamana kadar yıkanma, temizlik gibi insan sağlığı için gerekli olan hususların bilinmediği Avrupa’da mendil de bilinmiyordu.

            “XVIII. yüzyılda bile mendil kullanmak, kibarlar arasında lüzumlu sayılmıyordu.

Mareşal Turenne’in (1611-1675) hazır bulunduğu bir mecliste yüksek rütbeli bir asilzade olan Hauterive De L’Aubespine yemek esnasında bir parmağıyla burun deliğini kapayarak öbür delikteki sümüğü ok hızıyla şömineye püskürtüverdi. Bir tabanca sesine benzeyen infilak karşısında Ravigny, hazırunun pek hoşuna giden bu cümleleri kullandı. “Azizim yaralanmadınız ya.” (17)

            “Avrupa’ya en geç ve en güç girebilen şey olan mendildir. Fransız Mondandon, Alman Von le Coq, Rus Bartold vesaire gibi alimler burun mendilinin Avrupa’ya ancak XVI. Asırda Venedik yolu ile intikal edebildiğine müttefiktirler. Orta asya Türklerinin mendil kullandıkları Türkistan fresklerinden başka Kaşgarlı Mahmud’un kaydı ile ve XI. Asırda Anadolu’ya yerleşip bugünkü Türkiye devletini kuran Oğuz Türklerinin de mendilsiz olmadıkları selçuknamelerle sabit olduğu halde, bu kadar basit ve zaruri bir şeyin Anadolu’dan Avrupa’ya tam beş asırda, yani İstanbul’un fethinden bir asır kadar sonra geçebilmiş olması pek şaşılmayacak bir şey olmasa gerek ! “ (18)

            Mendil Türkler tarafından çok önce kullanılmış ve Avrupa mendil kullanmayı Türklerden öğrenmiştir. “Kaşgarlı Mahmud’un belirttiği üzere Türkler burun temizlemek için cepte ipek bir kumaş parçası (mendil) taşıyor ve buna”Ulatu” adını veriyorlardı. Nitekim Kaşgarlı Türklerin ütü yapmayı bildiklerini ve bizzat bu kelimeyi kullandıklarını söyler. Avrupalılar mendil kullanmayı XV. asırda Türklerden öğrenmişlerdi.” (19)

            Türklerin dini İslam, temizlik dinidir. İslam Dini her şeyden önce insan sağlığının ve sıhhatinin korunmasını esas almıştır. İslam’ın en güzel kurallarından biri temizliktir. Hatta temizlik, dinimizce imanın yarısı sayılmıştır. Çünkü Allah nimetlerinin en güzeli olan sıhhati kulunda görmek ister. İnsanın her türlü sorumluluğunu yerine getirebilmesi için sıhhatli olması şarttır. Bunun için İslam, geleceğin insanının bile muhtaç olduğu kurallar koymuştur. Mesela; namaz kılmak, kur’an okumak, camiye girmek için abdest almak, taharet, etek ve koltuk altı tıraşı olmak, yemeklerden evvel ve sonra elleri, ağzı yıkamak, gusletmek, sünnet olmak, misvak kullanmak gibi Allah’ın emirleri ve Peygamberin öğütleri bu kurallardan bazılarıdır.

Bu konuda Allah’ın bazı buyrukları şunlardır :

            “Allah temizleri ve temizlenenleri sever.” (Tevbe : 108)

            “Allah hem çok tevbe edenleri sever, hem de çok temizlenenleri sever.” (Bakara : 222)

            “Muhakkak ki O Kur’an çok şerefli bir Kur’andır. Onu tam bir surette temizlenmiş olanlardan başkası el süremez.” (Vakıa : 77-79)

            “Ey iman edenler, namaza kalktığını zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi ve başlarınıza meshedip, her iki topuğa kadar ayaklarınızı yıkayınız. Eğer cünüp iseniz boy abdesti alınız.” (Maide : 6)

            “Giydiğin elbiseni her çeşit pislikten temiz tut.” (Müddessir : 4)

            İslam Peygamberinin bazı öğütleri de :

            “Size gelmesi ihtimali olan tehlikelere karşı koruyucu tedbirler alınız”

            “Temizlik imandandır”

            “Temizliğe devam ediniz ömrünüz uzun olsun.”

            “Suyun kasesi bin altına olsa da yıkanma imkanınız varsa her gün yıkanınız.”

            “Yemeğin bereketi evvel ve sonra elleri, ağzı yıkamaktadır.”

            “Hoşlanmadığım üç şey vardır : Cimrilik, Tembellik ve pislik.”

            “Evlerinizin önünü ve çevrenizi temiz tutunuz.”

            “Eğer ümmetime güçlük olmasaydı her namaz vaktinde misvak (diş fırçası kullanmayı emrederdim.”

            “Sararmış diş ve kokmuş ağızla yanıma gelmeyiniz.”

            “Misvak kullanmaya devam ediniz, onda on haslet vardır:

  1. Ağzı temizler,
  2. Rabbi razı eder,
  3. Melekleri ferahlandırır,
  4. Gözü canlandırır,
  5. Dişleri temizleyip beyazlatır,
  6. Diş etlerini kuvvetlendirir,
  7. Diş aralarında akalan artıkları temizler,
  8. Yemeği hazmettirir,
  9. Balgamı keser,
  10. Meleklerin hazır olmalarına sebep olur, namazın ecrini artırır ve şeytan o kimseden uzaklaşır.”

            “Sünnet olunuz, çocuklarınızı sünnet ettiriniz.”

            İman kadar sağlık konularına da önem veren İslam Dini, Müslümanların bu kurallara uymasını ve erkeklerin sağlıkları için sünnet olmalarını emretmiştir.

            Tıp otoritelerinin bugün sağlık tedbiri olarak nitelendirdiği İslam’ın sünnet olma emri sağlık ve temizlik sembolüdür. 12 Temmuz 1972 tarihinde Prof. W. Kiessling : “Kanseri önlemek için bütün Alman çocuklarını Müslümanlar gibi sünnet ettirmeliyiz” demiştir. İşte İslam’ın bazı kişilerce çocuklara acı vermek olarak değerlendirilen bir emrinin on dört asır sonra Batılı bir profesör tarafından sitayişkar ifadesi…

  1. İncil, Matta, Bab:15/20
  2. Ahmet Gürkan, İslam Kültürünün Garbı Medenileştirmesi, S.69
  3. Abul Hasan Ali NEdevi, Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti,

S.135,        Tercüme: İ.Düzen, M.Topuz

  • Hayat Ansiklopedisi, “Hamam” Maddesi
  • Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, C.11,S.274
  • Gürkan, Age.71
  • Age.S.70
  • Age.S.71
  • Manuel Serrano Y.Sanz,Türkiye’nin Dört Yılı, S.175, (1000Temel Eser)
  • Doç. Dr. İbrahim Kafesoğlu, türk yurdu Dergisi
  • Hayat Ansiklopedisi, “Hamam” Maddesi
  • Prof. Gaze Feher, Türk Kültürünün Avrupaya Tesiri,S.317
  • Rıcaut (İngiliz Elçilik Katibi), Türklerin siyasi Düsturları,S.317
  • D’Ohsson, 18 Yüzyıl Türkiyesinde Örf ve Adetler,S.32, (1001 Temel Eser)
  • Age.S.64-65
  • İstanbul ve Türkiye,S.28-29, Çev.Reşad Ekrem Koçu
  • Gürkan,Age.S.67
  • İsmail Hami Danişmend, Türklük Meseleleri, S.99
  • Prof. Dr. Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi,C.1,S.113
0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir