TAKLİT BİZE NE KAZANDIRDI
Geçmişimize baktığımız zaman bugün olmamız gereken yerde olmadığımızı görüyoruz. Avrupa, mendil kullanmaz, tuvalet kullanmazken, Fransa’da sümük atma yarışmaları yapılırken, biz üç kıtaya hükmediyor, dünyaya medeniyet öğretiyor, insanlık öğretiyorduk.
Dünya bizi takip ediyordu. Herhangi bir durumda Türk gibi benzetmeleri yapılıyordu. Zulüm görenler Selçuklu’nun, Osmanlı’nın merhametine sığınıyordu. Yardıma muhtaç olanlar, yardım görüyordu. Atalarımızın gösterdiği insanlık, şefkat, merhamet, adalet ve hoşgörü sayesinde topluluklar, Müslüman oluyordu. Türk idaresine girmek için teklif, yabancılardan geliyordu.
Hal böyleyken, her konuda ileri iken bu hale neden düştük? Sebep aranırken doğru teşhis koyamadık. Bazı çevreler, bizi asırlarca ayakta tutan, diri tutan dinimize sırf düşmanlıkları nedeniyle suçu İslama yükledi.
Kurtuluşumuz için çareler arandı. Çare, kayıtsız şartsız batıya teslimiyette görüldü. Benliğimizi, maneviyatımızı bırakıp, domuz yemekte, alkol almakta ve Batılı gibi giyinmekte, onlar gibi yaşamakta görüldü.
CİHAN HAKİMİYETİ İDEALİMİZ VARDI
Türk milleti, İslam’dan önce İslam’dan sonra da çok güçlüydü. İnsani idealleri vardı. Yeryüzüne adalet ve huzur getireceklerdi.
Diğer Müslümanlarda huzuru, Adaleti ve insanca yaşamayı Türk hâkimiyetine görüyorlardı. Hatta Kutsal emanetler ve Kâbe’nin anahtarı Müslüman Türklere teslim edilmişti.
Selçuklu ve Osmanlı sultanlarına “Cihan Padişahı” denirdi. Doğunun, batının hakimi kabul edilirdi.
İslam’ın bayraktarlığını korunup yeryüzüne yayılma görevi Müslüman Türklere verilmişti. Allah’ın buyruğu olan “yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar” savaşılacaktı.
Askerler, “Allah yolunda ayağı tozlananlara cehennem ateşi haram kılınmıştır.” müjdesine nâil olabilmek için gayret gösteriyorlardı.
29 defa kuşatılıp fethedilemeyen İstanbul’u genç padişah Bu inançla fethetmişti.
Osmanlı padişahları çoğu zaman dünya haritası üzerinde uyur kalırdı.
Türk cihan hakimiyeti insanî temellere dayanıyordu. Gaye, insana hizmetti insanın huzuru, mutluluğu idi. Zulmün ortadan kalkması idi.
Kurtuluş, batının bataklığında aranmıştır. bu fırsatı değerlendiren batı, geçmişin intikamını almak için ne lazımsa yapmıştır.
Osmanlı’nın Gerileme döneminde bakın neler oldu. Ne fitneler Zuhur etti, kısaca göz atalım:
İkinci Mahmut kendi kıyafetini değiştirerek batılı olma Sevdasına düştü. Abdullah Cevdet, batıdan taze kan getirip Türk milletinin kanını değiştirmeyi savundu. Talat Paşa Türk bayrağındaki Hilal’in yanına Hac takıp İstanbul Sokaklarında bir grup askerle dolaşma gafletine düştü. Tanzimat Fermanı’nda din, milliyet farkı kaldırılıp, Herkese aynı haklar tanındı. Hatta gavura “gavur” demek yasaklandı. Bundan yararlanan azınlıklar “Bana gavur dedi.” diyerek ileri gelen Türkleri tedirgin etmişlerdir. Bir şikayet üzerine Galata’nın Voyvoda karakolu’nda tabur ağası sinirlenmiş, Türklere:
Söyleye söyleye dilimizde tüy bitti. Daha anlamadınız mı?
Bundan böyle gavura “gavur denmeyecek” demiştir.
Ne kazandırdı bu sevda, bu benzeşme? Osmanlı’yı bitirmiştir.
Biz böyle değildik. Batıya yöneldikten sonra taklitçilik hastalığımız bizi mahvetti.
Ziya Paşa şöyle diyordu:
“Diyar-ı küfrü Gezdim beldeler kâseneler gördüm. Dolaştım mülk-ü İslam’ı bütün viraneler gördüm.” Neden böyle oldu?
- Sebat edemedik, ideallerimizi öldürdük, Küçümsedik, imanımız zayıfladı.
- Batı’nın kokuşmuş ahlakını benimsedik, kendi ahlakımızdan olduk,
- Hoşgörüyü, Merhameti kaybettik insanlığımızdan olduk,
- Taklide başladık, benliğimizi kaybettik,
- Cemaatlere, partilere bölündük, birliğimizi, kardeşliğimizi kaybettik,
- Allah’a, peygambere, Kuran’a uymadık, inancımızdan olduk, Batıya yönelince, İslam ülkelerini hor gördük, Ümmet şuurunu kaybettik,
- Batının frengisi; pislikleri hayatımızın bir parçası haline geldi. Bu durumda ne kendimiz kalabildik ne de batılı olabildik.
TAKLİT HASTALIĞI
Taklit için şöyle demişler “Önce taklit, sonra tatbik.” Taklitle kime benzedik?
- Giyimde batıya
- Yaşayışta inançsıza Düşüncede çağdaşa!
- Eğlencede hıristiyan’a
- Aile hayatımızda krallara
- Ölümlerle, cahiliye ölümlerine
- Giysimiz ilân tahtasına
Bize şunu telkin ettiler: “Eğer maddi ve mânevi varlığınızdan sıyrılıp batılı gibi olursanız adam olursunuz!”
İslam’ı bırakıp Hristiyan olursanız, kalkınırsınız.
Örf adetlerinizi bırakırsanız, Çağdaş olursunuz, batılı gibi olursunuz!
Bize sen motor yapma, biz yaparız. Sen uçak yapma biz yaparız, sana veririz dediler. Biz uçak fabrikasını, motor yapımını, ilaç üretimini durdurduk.
Taklit, benzeşme kötü şeydir. İslam Peygamberi: “Kim kime benzerse, ondandır.” Buyurmuştur. (Ebu Davud, Libas: 4)
İnsanın kime benzediği çok önemlidir. Çünkü, şekil benzerliği, ruh benzerliğine, ahlak benzerliğine götürür.
Biz başkalaştık, kimlik kişilik bunalımına girdik. Kendimizden utanmaya başladık.
Taklit, bir müddet insanın dış görünüşünü süleyebilir ama içini boşaltır. Suyu sıkılmış limon haline getirir.
Kuran’da İslam kimliğinin muhafazası için Yahudi ve hıristiyanlara uyulmaması, sırdaş olunmaması konusunda onlarca uyarı yapılmıştır. Zarar görüleceği bildirilmiştir.
Müslümanın, Yahudi ve hıristiyanları taklit etmesi, onu aşağılar.
Kur’an’da kendinizdeki iyi hali değiştirdiğimiz için değiştirildiğimizi bildirir. (Rad: 12)
Özümüzü, ruhumuzu ve üstünlüğümüzü taklit sevdası alıp götürdü. Çirkin benzeşme kendimize güven bırakmadı.
Sürahi, bardak olmak isterse, ne olur? Parça parça olur.
Derler ki, kurbağa öküze benzemek istemiş kendisini şişirmiş, olamadın demişler. Biraz daha şişirmiş patlamış ölmüş.
Bu konuda Kur’an’da şu uyarılar vardır:
- Mü’minleri bırakıp kafirleri dost edinenler, onların yanında güç ve şeref mi arıyorlar. Bilsinler ki, izzet yalnız Allah’a aittir. Kâfirlerle beraber oturmayın. Yoksa siz de onlar gibi olursunuz. (Nisa: 139-140)
- “Müminleri bırakıp da kafirleri dost edinmeyin. Kim bunu yaparsa, onun Allah yanında hiçbir değeri yoktur.” (Al-i İmran: 28)
DİNİMİZ İSLÂM MI BİZİ GERİ BIRAKTI?
Benliğimizden kopuştan ve batıya yamandıktan sonra, geriliğimize çare arandı. Suçlu İslam ve Müslüman olmamız olduğu ilan edildi.
Biz kıtalara hakimken de Müslümandık. O zaman batı bizi takip ediyordu. Dünyanın döndüğünü söyleyen Galile’yi fırında yakarken, hastalar için ruhuna şeytan girmiş deyip Zincire vururken.
Lazımlıkları sokağa dökerken, İslam medeniyeti, batıya ilim medeniyet götürüyordu.
Ne zaman ki İslâm’la bağlarımızı kopardık, geriliğimiz o zaman başladı.
Eğer İslam’a bağlı olduğumuz dönemlerde geri olsaydık o zaman, İslam bizi geri bırakmış olabilirdi. Terk ettiğimiz İslam, nasıl olur da bizi geri bırakmış olabilir?
Bu iddaa sahiplerine Ziya Paşa şöyle diyordu:
“İslam imiş devlet payende-i Terakki
Evvel yağ idi iş bu rivayet yeni çıktı
Milleti isyan ederek her işimizde Efkâr-ı frenge tebâiyyet yeni çıktı.” Peyami Safa’nın da cevabı şöyleydi:
“Bizim din yüzünden geri kaldığımızı ileri sürenler var. Biz diğer sahalarda olduğu gibi dinde de geriyiz. Bunlar din bizi geri bıraktı, diyebilirler mi? Eğer dinde ileri, diğer sahalar da geri olsaydık, o zaman din bizi geri bıraktı, diyebilirlerdi.”
Suçu dinde bulanlar, eğer dini bilselerdi, tarihi iyi bilselerdi böyle bir saçmalıkta bulunmazlardı.
İslam ilmin, çalışmanın karşısında değildir. İslam ilim öğrenmeyi, öğretmeyi, çalışmayı, üretmeyi ibadet sayan bir dindir. Tembelliği, cahilliği men etmiştir. “İki günü eşit olan zarardadır.” Der.
Akif ne diyor:
“Çalış çalış dedikçe din, çalışmadın durdun,
Onun hesabına birçok yalanlar uydurdun.”
Batılı ilim adamları: “Rönesansı İslam’a borçluyuz” demiştir.
Avusturyalı Gazeteci İslam’ı incelemiş, Müslüman olmuş ve Muhammed adını almış. Yazdığı bir yazı da diyor ki:
“İslam alemini inceledim şu neticeye vardım: İslam aleminin gittikçe bozulması ve zayıflaması, sonrasında çöküntüye uğramasının en büyük sebebi, Müslümanların dinlerine kayıtsız kalmalarıdır. Daha önce tam müslüman oldukları dönemlerde daima yükseltmişlerdir. İslam’ı ihmal başlayınca aşağılara düşmüşlerdir.”
Doğru Fatih döneminde koyu Müslümandık. 4. Murat: “Verin, verin. Rus çarına da verin, Leh kralına da” dediği zamanlarda Müslümandık.
HIRİSTİYAN OLMAMAMIZ MI BİZİ GERİ BIRAKTI
Tevfik Rüştü mecliste:
“Dinimiz Teşkilat-ı Esasiye de apaçık yazılmalıdır.” Demiş. Kendisine:
Teşkilat-ı Esasiye de dinimiz apaçık yazılıdır. Sen hangi dini yazdıracaksın? Hıristiyanlığı mı? Denince:
Mahmut Esat söz almış:
“Evet çünkü İslam terakkiye manidir. Bu dinle işler yürümez.” demiştir.
“İslam, yat uyu, çalışma mı demişti. Mesele İslam düşmanlığıdır. İslam, veren el olmayı emrederken, çalış, çalışmak ibadettir.” Derken. Bunlar neredeydi? Hayır! İslam işlerine gelmiyor, menfaatlerine dokunuyordu. Nefislerinin pis arzularını yasaklıyordu da ondan…
İslamı kabul etmeyen Türkler nasıl Türklüklerini kaybettiyse,
İslam’ı yok ederek Türklüğü yok etme oyunudur bu.
Kuran’da hangi ayet, peygamberin hangi hadisi ilerlemeye mânidir.
İslam’ı inceleyen bir batılı ilim adamı :
“Söyleyin Allah aşkına, böyle bir din ile nasıl geri kaldınız?” diye Müslüman ilim adamına bir soru sormuştur.
İslam çalışmadan, emek sarf etmeden, alın teri dökmeden kazancı, kumarı haram kılmıştır.
Hırsızlığı büyük günahlardan saymıştır.
Dinlenmeyi başkalarının sırtından geçinmeyi yasaklamıştır.
Ahiret için dünyayı terki, doğru bulmaz.
Cuma suresinde “namazdan sonra hemen yeryüzüne dağılın” buyurulur.
Nemil suresinde “gündüzü, çalışırsınız diye aydınlık kıldık” buyurulur.
Kasas suresinde “dünyadaki payını unutma!” emri vardır.
Kur’an’da “İki günü eşit olan zarardadır.” “Kimse kendi elinin emeğinden daha hayırlısını yemez.” Buyurulur.
Tembellik İslam da yasaktır. Hz Ömer oturan insanları görür:
Siz kimsiniz? Der.
Mütevekkil (Tevekkül eden)’leriz” derler.
Siz mütevekkil değil başkalarının yardımı ile geçinen müteekkil kimselersiniz. Demiş onları dağıtmıştır.
Peygamber (a.s.) dilenen birine ip satın alıvermiş git dağdan odun getir sat demiştir.
İslam bir lokma, bir hırka dini değildir. Bunlar bir kaç örnektir.
Hal böyleyken dış güçler bizi,
- Eğlenceli ve alkole kumara alıştırdılar
- Çok uyumayı, çok yemeği ve bol bol israf etmeyi alıştırdılar Lüzumsuz işler, boş manasız şeyleri hayatın bir parçası yaptılar.
- Kafamızdan geleceği, ideali sildiler.
- İnan ama yaşama dediler.
- Bizi kökümüzden kopardılar. Osmanlı’ya bizi düşman ettiler.
- Bol tatil ve ilkokul kitaplarında biz “uyu uyu yat uyu!” diye okula başladık.
- İcat keşifleri hep yabancılar yaptı, dediler. Siz bilmezsiniz, siz yapamazsınız. Biz size veririz, dediler.
Dışa bağımlı hale getirdiler.
- Bizi borçlandırdılar sonrada akıl hocalığı yaptılar.
- Fetih ve zaferlerle dolu geçmişimizden bizi kopardılar.
- Bizi mezhep, tarikat, din ayrılığı ile bölük börcük ettiler.
- Bize şehircilik, özenti, taklit hastalığı bulaştırdılar. Çocuklarımızı yalnız büyümesin diye köpek, kedi, kuş beslettiler.
- Asılsız tartışma konuları icat ettiler.
Hızır yaşıyor mu, yaşamıyor mu?
Mezarlıktaki ağacın meyvesi yenir mi?
Müslüman fırında çalışmaz.
İlaç yapmak, kullanmak, derdi veren Allah’a isyan olur.
Altın erkeğe haram, bu işte çalışmak da haram bunun gibi yararları kaşıdılar durdular.
Müslüman mısın, Türk müsün? Önce Müslüman mısın, Türk müsün? diye gençleri tartıştırdılar, çarpıştırdılar.
Cennetteki meyvenin tadı nasıl?
Cennette kaç yaşında olacaksın?
Şüpheli bir şey sağ elle mi sol elle mi yenir?
Kayseri, Konya alimlerini Sübhane Rabbike mi, Sübhane
Rabbina mı? Denecek yıllarca tartıştırdılar ciltlerle kitap yazdırttılar.
İşte bizi böyle şeylerle uyuttular, oyaladılar. Bize boğuşmayı didişmeyi öğrettiler ki, kendileri ile uğraşmayalım diye.
Rabbim, uyanmamızı, kendimize gelmemizi sağla, bize güç ver. İslam’ın son kalesi olan ve dünya müslümanların ümidi olan devletimize, milletimize zeval verme.