SEVİNÇ GÜNÜ RAMAZAN BAYRAMI

A- RAMAZAN BAYRAMI GÜNLERİ

            Önemli bir misafir olarak Ramazan ayı bir heyecanla karşılanıyor. Nasıl geçtiği fark edilmeden üzüntü ile veda ediliyor. İlgilenenler için çok güzel şeyler kazandırıyor. Gidişi istenmiyor ama o “gelecek sene bir daha gelirim” tesellisiyle bırakıp gidiyor.             Bir Ramazan boyunca namaz kılanlar, koşa koşa teravih namazı kılanlar, oruç ibadetinin güzelliklerine yönelenler, yüz güldüren, sevindiren zekatlar, sadakalar, sıcak çorba gören yoksullar, Ramazanın güzellikleri arasında gelip geçiyor.

            “Oruç tutun sıhhat bulun” diyen Peygamber (as)a kulak veren hastalar, bir ayda gerçekten sıhhat buluyor, sağlıklı bir ay geçiriyor.

            Ramazanı ramazan bilenlerin nefsine, ruhuna, evine, işine disiplin geliyor.             Kötü alışkanlıkları olup da diğer zamanlar kurtulamayanlar ramazanda rahatlıkla günahlardan haramlardan kurtuluveriyor.

            Ramazan ayını değerlendirenler, bir ay vesvese verip duran şeytanın şerrinden, hile ve tuzaklarından uzak kalıyor. Şeytan bağlanıyor. İnsan şeytanları bağlanıyor. Şer güçler bir köşeye siniyor. Ahlakı bozmaya, aileyi yıkmaya, insanımızı dejenere etmeye azmetmiş medya, bir ay müslüman oluyor. Namaz hocası veriyor. Kur’an meali veriyor, dua kitabı veriyor. Azda olsa müstehcenlikten uzak kalanlar oluyor. Yani onlarda bağlanıyor.

            Netice olarak; diğer aylarda olmayan güzellikler ramazanda yoğun bir şekilde kendini gösteriyor. İnananlar ramazanın gittiğine üzülürken, ramazanla pek ilgilenmeyen ve ramazanın gelmesiyle üzülenler, ramazanın gidişiyle seviniyor. Müslümanlar bir güzel ramazan geçirmenin sevinci ile bayram yaparken, onlarda ramazan gitti diye bayram yapıyor.             Bayram geliyor, ama başka üzülenlerde oluyor. Bir doktor arkadaşımız : “Gene bayram geliyor; el tutmadı, el öpmedi diye gene laf edecekler” diyor, yüz ifadeleriyle burukluk ifade ediyordu.

            Bir kesim daha var ki, onlar içinde bayramlar sıkıntılı oluyor. Kim onlar? Şekilde değil, sözde değil, özde inanmış, gerçek bir imanla iman etmiş hanım bacılarımız.

            Bayramı alışkanlık, dini gelenek olarak yaşayan babalarından, analarından baskı gelecek, inancı yaşamayan kocalarından baskı gelecek. Herkesle, her önüne gelenle şapur şupur öpüşen çevreden baskı gelecek. Bir de Ramazan Bayramını şeker bayramı olarak kutlayanlardan sıkıntı gelecek, problem olacak.

  • Örtüleriyle alay edilecek.
  • El tutmadı, el öpmedi diye kınanacaklar.
  • Karışık oturmadı diye yadırgayacaklar.
  • Bazı bacılarımız gitmek istemedikleri evlere, kişilere bayram ziyareti diye gitmek zorunda kalacaklar.
  • Kardeşlerimiz, yememeleri gereken ikramları yemek durumunda kalacaklar.             – Bazıları da bir ramazan boyu oruç tutup, namaz kıldıkları halde, dinin emrini yerine getiren bazı ailelere hatta eşine destek olan kardeşlerimize tavırlarından dolayı sitem edecekler.

            Bu durumda müslümanlar olarak bizimde bir endişemiz var :”Ramazanın getirdiklerini bayram götürecek. Aslında hepimiz zorlu bir nefis mücadelesi verdik, hepimiz bir şeyler kazandık, ama çevre meselesi, bir de bilerek inanma yerine, gelenek halinde inanma meselesi…

Bunun için gerçek inananlar bayramda da, bayramdan sonrada inançlarını devam ettirirken, bazıları müslümanlığı bir araya sığdırıverecekler. Bayramla beraber eski hayatlarına, eski alışkanlıklarına dönüverecekler.

            Bayramlar sevinç günleridir. Kimsenin kimsenin bayramını zehir etmeye, sevincine üzüntü katmaya hakkı yoktur.

            İnanan insan, karşı tarafa gösterdiği saygıyı görebilmeli, bayramı hep beraber medeni insanlar olarak birlik beraberlik içinde geçirmeliyiz.

            İlkel toplumlarda da bayramlar vardı. Afrika ülkelerinde de bayramlar var. Ama kimse bayram havasını bozmuyor. Bizde de bayramlarımızın tadının kaçmaması için ideolojilerin insan sevgisinin, millet sevgisinin önüne geçirilmemesi lâzımdır.

                                                                                      *          *          *

B- BAYRAM SONRASI HAYATIMIZ NASIL OLMALI?

            Kur’an’da : “Oruç sayılı günlerdir” (Bakara:184) buyrulmuştur. Sayılı günler çabuk geçiyor. Ömürde sayılı günlerden ibaret.

            Bir ay nefsimize hakim olduk, elimize, dilimize, her şeyimize hakim olduk, Allah’ın rızasını aradık ve bayramı hakettik. Bayramı da Allah’ın rızasına uygun geçirmemiz gerekir. Ramazanın havası bayramda ve bayramdan sonra devam etmezse, Ramazandaki emeklerimiz hebâ olur.

            Bayramla beraber bağlanan şeytanların bağları çözülecek, kapanan cehennem kapıları açılacak, bir aylık sipere çekilen şer zihniyet atağa geçecek. Bir taraftan nefsimizle bir taraftan şeytanla, bir taraftan da şer güçlerle boğuşma başlayacak. Eğer Ramazan hayatını devam ettiremezsek, onlarla nasıl baş edeceğiz?

            Ramazanda ne güzel;

  • Namaz kıldık,
  • Kur’an okuduk,
  • İçkiyi, kumarı, sigarayı bıraktık,
  • Günah, haram şeyleri terk ettik,
  • Bacılarımız örtündü,
  • Zekatlar, sadakalar verildi, yardımlar yapıldı. Bunlar bitivermemeli. Bayram alıp götürüvermemelidir. Bunlar Ramazana mahsus emirler değildir. Bir ömür boyu sorumlu olduğumuz şeylerdir.

            İbadetler, güzel alışkanlıklar, hayatımızın her anını her safhasını kapsamadıkça huzura eremeyiz, ahirette de kurtulamayız.

            Bazıları bayramı bile geçirmeden bir ramazan boyu kazandıklarını bırakıveriyor. Geriye zahmetten başka bir şey kalmıyor. Rahmet ayı oluveriyor zahmet ayı.

            Bugün bayramlar bile herkes için aynı anlamı ifade etmiyor. Bayramlarda yozlaşmadan payını aldı. Mâneviyata yapılan saldırılar, bazı kesimlerde bayramın anlamını da değiştirdi.             Bu bayramlarda tatil çoksa hava müsaitse, turistik seyahate çıkılıyor. “Kurban parası ile gezer gelirim” deniliyor. “Bayramda ona buna yapacağım harcamayı, vereceğim ikramı sahilde yerim, kayak merkezlerinde harcarım” diyenler oluyor.

            Ramazanda bayramı ile şeker bayramı arasında iki ayrı dünya vardır. İki ayrı kültür vardır.

            Gerçek manada inanmayanın, gerçek manada Ramazan hayatı yaşamayanın elbette bayram anlayışı da değişik olacaktır. Veya bir ay boyunca islâmla, müslümanla alay edercesine davrananın Ramazan bayramı kutlamaya hakkı olur mu? O neyin bayramını kutlayacak?

Ramazan bayramını, ramazanı yaşayanın kutlama hakkı vardır.

            Müslümanlar olarak bayramlarımıza sahip çıkmalıyız. Bugüne kadar “bizimdir” diye sahip çıkmadığımız her şey elimizden çıktı gitti. Hıristiyandan daha yaman yılbaşı kutlayanlar elbette bizim bayramlarımıza sahip çıkmaz.

            Bugün gençlerimiz başta olmak üzere bayramlarımızın sıcak havasına ve gerçek manasına muhtacız.

            Ramazan boyunca hayatın günahsız ve kötülüksüzde geçebileceğini gördük. Ramazanı vedâ ederken güzelliklere de veda etmeyelim. Oruç bitti, teravih bitti diye sevinenlerden olmayalım.

            Cenab-ı Allah Kuran’da şöyle uyarıyor :

  • “İpliğini eğirip büktükten sonra bırakıverip çözen kadın gibi olmayın” (Nahl:92)
  • “Ölünceye kadar Rabbine ibadet et.” (Hıcr:99)

            Peygamberimizde bir hadislerinde : “ İbadetin kabul olunanı az da olsa, devamlı olanıdır” (Buhari, İman:32) buyurmuştur.

            Mermeri delen, damlaların gücü değil, damlaların devamlılığıdır.

            Hayatın bir bölümünde Cumalar, Ramazan, Kandiller bizi kurtarmaz.             Hani adama sormuşlar :

  • “Namaz kılar mısın?”
  • “Bayramdan bayrama” demiş.
  • “İçki içer misin?” demiş.
  • “Akşamdaaannn akşama” demiş.

            Biri de camiden gelmiş, hanımına :

  • “Al hanım şu takke ve tesbihi bir yere sakla, gelecek ramazan lâzım olur, biz müslüman adamız” demiş.

            Bir vaiz bayram namazında şöyle demiş :

  • Geçen Ramazan bayramında namazdan sonra camide bir ceketin unutulduğunu fark ettik. Sahibini Cuma’ya gelir diye bekledik gelen olmadı. Ceketi bir fakire verdik. Öbür bayram sahibi çıkageldi. “Geçen bayram ceketimi unutmuşum, burada mı?” dedi. Biz onu bir fakire verdik, arayan soran olmayınca, sahibini öldü zannettik” dedik. Sizde bu bayram bir şey unutursanız,sakın öbür bayramı beklemeyin gelin alın.”

                                                                                      *          *          *

C- NASIL BAYRAM GEÇİRELİM?

            Bayramları kültürümüze uygun geçirmeliyiz. İnancımıza uygun bayram geçirmeliyiz.

Ramazanımız gibi bayramımızda güzel geçmelidir.

            Menfaatine düşkün olanlar, yanlışlıkları hayat tarzı olarak seçiyor. İslâm’ı ucuz, çıkarına göre yaşamak istiyor. “Öylede olur, böyle de olur” diyorlar. “Ne varmış bunda” diyorlar. “Falan böyle dedi” diyorlar. “Ben yaptım oldu” diyorlar.

            Diğer yandan “o ne der, bu ne der?” deyip kınanma endişesi ile Allah’ın emirlerini terk edenler oluyor.

            Herkesin bir bayramı vardır. O bayramını kendi inancına göre kutlar.

            Enes (ra) şöyle anlatıyor :

            “Allah’ın elçisi Medine’ye geldiğinde, Medine’lilerin gülüp eğlendikleri iki günleri vardı.

Allah’ın elçisi;

  • “Bu iki gün nedir?” diye sordu. Onlarda :
  • “İslâm’dan evvel sevindiğimiz günlerdir.” dediler.

            Bunun üzerine Peygamber (SAV):

  • “Allah size o iki bayram günlerine bedel, hatta onlardan daha hayırlı iki bayram günü ihsan etti. Bunlar Ramazan ve Kurban bayramlarıdır” dedi. (Ebu Davud Salat:1295)

            Şöyle anlatır :

            Bir bayram günü Peygamberimiz, oynayan çocukların yanından geçiyordu. Onlardan birinin oyuna iştirak etmediğini, bir kenarda oturup ağladığını gördü. Yırtık elbiseli bu çocuğun yanına yaklaşıp:

  • “Niçin ağlıyorsun? Sen arkadaşlarınla beraber niçin oynamıyorsun?” dedi.

            Çocuk hıçkırarak cevap verdi:

  • “Babam savaşta şehit oldu. Annem başka biriyle evlendi. Yiyecek, içecek, sığınacak bir yerim, bir şeyim yok.” Peygamberimiz, çok duygulandı ve ona :
  • “Benim baban, Aişe’nin annen, Hasan ve Hüseyin’in de kardeşlerin olmasını ister misin? deyince çocuk:
  • “Nasıl istemem, Ey Allah’ın Resûlü” dedi.

            Peygamberimiz çocuğu alıp evine götürdü. Yedirdi, içirdi, giydirdi. Bir müddet sonra çocuk sevinerek oynayan arkadaşlarının arasına katıldı.

            İşte böyle sevinemeyenleri sevindirmek, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacını gidermek hepimizin vazifesi olmalıdır.

  • Mutlaka bir fakir aile tesbit edilip ziyaret edilmelidir. Yaşlılar, kimsesizler ziyaret edilip unutulan yardımlaşma ve dayanışma canlandırılmalıdır. Bu çocuklarımıza örnek olma açısından çok önemli bir davranıştır.
  • Ramazan bayramı geceleri de gündüzleri gibi mübarektir. Gündüzleri değerlendirirken geceleri de ihya edilmelidir. Peygamberimizin haber verdiğine göre bayram geceleri yapılan dualar red olunmaz.
  • Bayram tebriği diye açık saçık resimler gönderilmez. Bu bayramın ciddiyeti ve manevi havası ile bağdaşmaz.
  • Bayramda alkol ve alkol katkılı ikramlar yapılmamalıdır. İkram edilen çukulataların likörlü olup olmadığına ve domuz katkısı olup olmadığına dikkat edilmelidir.
  • Ramazanda hatim, teravih namaz diyerek bacılarımız başlarına aldıkları örtüyü çıkarıp atıvermemelidir. Bayram diye kolu kısa, bağrı açık, eteği, bacakların üst kısımlarını gösteren elbiseler giymemelidir.

            Çocuklarımıza gençlerimize ince, dar, göbeklerini gösteren bayramlık elbiseler alınmamalıdır.

            Giyim, çok şey söyler. İyi veya kötü mesajlar verir. İnsanın inancını, kişiliğini yansıtır.

            “Müslümanım” diyen, müslüman gibi giyinmeli, müslüman gibi davranmalıdır.

Müslüman çocuğu da müslüman çocuğu gibi giyinmeli ve davranmalıdır.

  • Allah: “Ey insanlar! Çirkin yerlerini kendilerine göstermek için Adem’le Havva’nın elbiselerini soyarak, şeyten onları nasıl cennetten çıkardıysa, sakın size de bir fenalık yapmasın.” (A’raf:27) ikâzında bulunuyor.

            Örtünmek bir nevi korunmadır.

            Edep, haya duygusu ve iman, örtünmeyi gerektirir. Örtünün, islâma uygun olması gerekir.

            Allah : “Ey Peygamber! Hanımlarına kızlarına ve mü’min kadınlara söyle. Kendilerini baştan aşağı örten elbise ile örtünsünler. Böyle örtünmeleri, eziyet edilmemeleri için daha uygundur.” (Ahzab:59) buyuruyor.

            Çocukların kıyafeti de önemlidir.

  • Hz. Aişe anlatır . “Hz. Ebubekir’in kızı Esma, ince elbise ile peygamberin yanına gelmişti. Resûlullah ondan yüz çevirdi ve ona: “Ey Esma! Kadın, ergenlik çağına yaklaşınca, onun vücudunu başkalarının görmesi uygun değildir. El ve yüz hariç örtünmelisin” dedi. Onun açık halinden yüz çevirdi. “Peygamberin sizin çocuğunuzdan da yüz çevirmesini ister misiniz?”
  • Nur Sûresinde : “Mü’min kadınlara söyle gözlerini haramdan sakındırsınlar, ırzlarını korusunlar. Ziynetlerini ve ziynet yerlerini açıp göstermesinler. Ancak zaruri olan el ve yüz müstesnadır. Baş örtülerini de yakalarının üstüne omuzlarına sarkıtsınlar.” (Nur:31) buyrulmuştur.
  • Birde bayram temizliği bahanesiyle pencereye, balkona, kapı önüne çıkan bacılarımız, görünümüne dikkat etmelidir. Allah’ın emri için hiçbir şey mazeret olmaz.

            Örtü, sürekli olur. Ramazan örtüsü, mevlid örtüsü, yasin, mukabele örtüsü ile islâmın tesettür emri tamam olmaz.

                                                                                       *         *          *

D- ZİYARETLER

            Ziyaret edilen yerde ve ziyarete gelenlere karşı davranışımız nasıl olacak?             Kadın, kayınbiraderine, eniştesine, amca, dayı, hala ve teyze çocukları gibi yakın akrabalara karşı da giyiminde, konuşmasında, oturup kalkmasında dikkatli olmalıdır. Ciddiyeti asla elden bırakmamalıdır. Yabancılara karşıda daha çok dikkatli olmalıdır.

            İslâm kadını, önüne gelenin elini öpmez, kendi elini de öptürmez. Önüne gelenle yüz göz olmaz. Giyimine de dikkat eder. İmkân varsa, karışık oturmaz.

            Bu işlerde : “Kalp temiz olsun yeter, gerisi önemli değil” denemez veya “Benim kalbim temiz” diyemez. Senin kalbin temiz olsa, karşı tarafın kalbi temiz olmaz. Bu sözleri daha çok kötü niyetli, zihniyeti bozuk kimseler söylüyor. Böyle kelimelerin ardına sığınılamaz.

            Peygamberin hanımının, kızının kalbi temiz değil miydi. Allah Resûlü, gözleri görmeyen adam için “Perde arkasına geçin” diyordu. “O kör ya resûlallah” denilince : “Sizde mi körsünüz?” diyordu.

            Birde Allah’ın emirlerine uymayanın kalbi malbi temiz olmaz. Günah işleyenin, isyan edenin kalbi temiz mi olurmuş? Günah kalbi karartır.

            Karşı tarafı karalamak, kendini haklı çıkarmak için “Sen kötü düşünüyorsun, buna gerek yok.” “Senin kalbin fesat” diyen ortalığı bulandıranların kınamasından çekinilmemelidir.

            İnsanda nefis var mı? Cinsiyet duygusu var mı? Var. Öyleyse fitnecinin fitnesine aldırış edilmez.

            En önemli hususda Allah bize neyi emrettiyse, Peygamber bize neyi nasıl öğrettiyse, müslüman olarak öyle yapmak zorundayız.

            Müslümanın ölçüsü Kur’andır. Hz. Peygamberin sünnetidir.

                                                                                       *         *          *

  • KİMLERİN ZİYARETİNE GİDİLİR VE NASIL GİDİLİR?

Komşu ziyareti, akraba ziyareti ve büyüklere ziyareti dinimiz emretmiştir. Bu ziyareti yaparken ziyaretin edebini ve adabını da bildirmiştir.

Dinin emirleri yerine getirilirken, günaha girmeden, haram işlemeden yerine getirilmelidir. Eğer ziyaret edecekseniz, sevapla değilde günahla döneceksiniz, böyle dinin emri yerine getirilmez. Böyle bir ziyareti dinimiz emretmemiştir.

İnancımızda bazı hallerde günaha girme korkusu varsa, sevap terk edilir. Ben sevap kazanacağım diye taviz verilmez ve yanlış bir hareket yapılmaz.

Kimlerin ziyaretine gidilmez?

İnancı, ahlâkı zayıf olan, toplumca iyi tanınmayanın ziyaretine gidilmez.

  • Meşru iş yapmayanın ziyaretine gidilmez. İkramı yenmez.
    • Gidilen yerde islâmî bir anlayış ve yaşayış yoksa, karışık oturulacak, tokalaşılacaksa, el tutmadı, el öpmedi diye kınama olacaksa, “Buna, haremlik selamlık” denilerek islâm ve müslümanlar rencide edilecekse, o yere gidilmez. Çünkü o yerde sevap olmaz.
    • Gidilen yerde islâmî kimliğe, islâmi sembollere, eşarba, mantoya dil uzatılacaksa, bunlara karşı olan, ardımızdan konuşacak biri ise, onada gidilmez.
    • Bir yerde gıybet edilecekse, oraya da gidilmez.
    • Gidilen yerin çoluk çocuğu, eşimize, çocuklarımıza kötü örnek olacaksa, yanlış etkileyecekse, imrendirecek, bizim tarafımızda alçaklık kompleksi meydana getirecekse, böyle bir aileye de gidilmemesinde fayda vardır.
    • Kazancı geliri haramdan olan, yaşayışına dikkat etmeyen kimselere gidilmez.
    • Dinin olmadığı yerde dostluk, akrabalık, hak olmaz.
    • Ziyarette sevap vardır. Ziyaret sünnettir. Ama bazı ziyaretlere gitmemek sevaptır ve gitmemek sünnettir.

Hiçbir günah küçük görülmemelidir. Küçük görülen her günah büyür gider. Dinimizde şüpheli şeylerden bile kaçınmak esastır.

                                                                                       *         *          *

  • KİMLERİN İKRAMI YENİR, KİMLERİN İKRAMI YENMEZ?

Müslüman, herkesle iyi geçinmeli uyum içinde olmalı. Ama inancından taviz vermeden yaşamalıdır.

Herhangi bir davette günahlar işlenecekse, gitmek sakıncalı ise, o davet nazik bir şekilde red edilir. Münasip dille mazeret beyan edilir. Uygunsa, kibarca ikaz edilir.

Dinimiz her zaman iyi ortamlarda iyi kimselerle olmamızı, doğrularla yaşamamızı emrediyor. Peygamberimiz dünyada beraber olduklarımızla ahirette de beraber olunacağını beyanla : “Kişi sevdiği ile beraber olacaktır” buyurarak uyarmıştır.

İnancımıza göre itikadı düzgün olanların yemeği yenilecektir. Meşru yollardan kazananın ikramı alınacaktır. Şüpheli şeylerden de ateşten kaçıldığı gibi kaçılacaktır. (Bak:

Riyaz üs-Salihın : 1/365)

Kimin hangi ikramı yenmez?

– Geliri kazancı kesin olarak haramdan olanın ikramı yenmez.

  1. Fıkhi ölçüye göre; bir kimsenin kazancının ve malının yarıdan fazlası haramsa, o kimsenin ikramı yenmez, içilmez, alınmaz ve sofrasına oturulmaz.
  2. Kazancının yarıdan fazlası helal olanın mecbur kalındıysa, ilişkilerin zedelenmemesi için ikramı yenebilir, alınabilir. Bunu yerken de helâl olan kısmına niyet edilir : ”İnşallah bana helâl kısmı nasip olur” denilir.
  3. Kazancının ne kadarı helâl ne kadarı haram bilinmiyorsa, bilgi eksikliği lehte kullanılır, iyi zanda bulunulur. Çoğu helâldir denir, onun ikramı yenir, içilir ve alınır. O kişinin hayrı ve ıslahı için dua edilir.
  4. Birinin kazancı şüpheli ise, lehte düşünülür. Şüphe ile, zanla amel edilmez. İkramı yenir. Çünkü şüphe ile haramlık kesinleşmez.
  5. Alkol içilen yerlerde davete gidilmez. İçki sofrasına oturulmaz. Peygamberimiz: “Sakın içki bulunan sofraya oturmayınız” buyurmuştur. (Tirmizi Edep:43) Kur’anda : “Doğrularla beraber olunuz” buyrulmuştur. (Tevbe:119) İçki sofrasında “mezeleri kurtarıyorum” denmez.

Demek oluyor ki; her davet edilen yere apar topar gidilmez. Araştırılır, gidilmesi gereken yere gidilir, gidilme-mesi gereken yere de gidilmez tepki gösterilir.

  • Efendim davete icabet sünnettir, ama bazı davete gitmemek sünnettir.

Komşunun davetine gidilir, komşu hakkı vardır. Doğru ama Allah’ın hakkına riayet etmeyen, adam gibi yaşamayan komşunun hakkı mı olur.

  • Faizden, kumardan, fuhuştan, alkolden, hırsızlıktan, kaçakçılıktan ve bunun gibi meşru olmayan yollardan kazanç sağlayanın ikramı yenmez, içilmez ve alınmaz. Büyücülükten, falcılıktan kazananın ikramını bilmeyerek yiyen Hz. Ebu Bekir (ra) durumu öğrenince parmağını boğazına sokmuş istifra etmiştir. Ardından da “Kusamadığım kısmı için beni affet Allah’ım” demiştir.
  • Günah işleyen, pişmanlık duymayan, günahta ısrar edenin ve inançsızın, islâm ve müslüman düşmanlığı yapanın davetine, ziyaretine gidilip ikramı yenmez.
  • Dilenmeyen yoksulun daveti, bu fakirdir diyerek reddedilmez. Kalbi kırılmaz. Onun ikramı haramdan olmadıkça yenir.

                                                                                      *          *          *

G- BAYRAM DİYE TOKALAŞILABİLİR Mİ?

İslâm’da üzerlerine nikah düşen yabancı iki cinsin tokalaşması, birbirine dokunması, hatta bakması uygun görülmemiştir.

Hz. Peygamber Hz. Aişe’nin ifadesiyle, yabancı bir kadının elini tutmamıştır. “Onun eli hiçbir yabancı kadının eline dokunmadı” demiştir.

Peygamber (as) kadınlardan biat alırken “Sen bizim elimizi tutmadın ya” denince “Ben kadınların elini tutmam” cevabını vermiştir.

İslâm büyüklerinden, itikadı düzgün olanlardan hiçbir kimse karşı cinse el öptürmemiştir. Hatta küçük kız çocuklarına bile alışmasınlar diye el vermemişlerdir.

Bir hadislerinde peygamberimiz (as) şöyle buyurmuştur :

  • “Namahrem elini tutan eline kor ateş almış olur.”
  • “Sizden birinin başına demirden bir şişin batırılması, kendisine helâl olmayan bir kimsenin dokunmasından daha hayırlıdır.” (Bekir Topaloğlu, İslâm’da Kadın : 185)

Her organın bir günahı ve zinası vardır. Elin zinası, dokunmanın haram olduğu kimseye dokunmaktır.

“El öpmekle dudak aşınmaz” sözü doğru değildir. Dudak aşınmasa da kişilik aşınır, inanç aşınır.

Bir insan, anasının, babasının, büyükanne, büyükbabasının, hürmeten çok yaşlı bir kimsenin, uygunsa ilminden istifade ettiği hocasının hala, teyze, amca, dayı gibi yakınların elini öpebilir. Bir erkeğin nefsi ölmediği için yaşlıda olsa dikkatli olunmalıdır.

İnancından dolayı el öpmeyen ve elini vermeyen, kınanamaz. İnanca saygılı olunmalıdır.

Bazıları elini öptürmedi, elimi öpmedi diye kızıyor. “Beni pismi buldun?”,”Beni yok mu sayıyorsun?” gibi ifadelerle karşı tarafı sindirmeye çalışanlar oluyor.

El öper, öpmez. Bunlar inanç meselesidir. Bu, kadını aşağılamak da değildir. Bilakis saygı duymaktır.

İslâm’ın bu yasağı, günaha, harama düşmemek için bir tedbirdir. İslâm, kadını korumak için böyle bir tedbir almıştır. Kadına kötü niyetli kimselerin el uzatmasını önlemek için alınan tedbirlerden biridir.

İslâm dini zinayı yasaklamış ve ona götüren bakmayı, dokunmayı, öpmeyi, yalnız kalmayı, müstehcen konuşmayı ve dinlemeyi yasaklamıştır.

İslâma göre;

Bir müslüman nikâh düşen kimsenin elini tutamaz, öpemez.

  • Kız, eniştesinin elini öpemez, ona sarılamaz.
  • Kayınoğlan, yengesinin elini öpemez, ona sarılamaz.

Biri peygamberimize geliyor ve diyor ki:

  • “Bizden biri başkasının önünde eğilebilir mi?” – “Hayır!” der peygamberimiz. O adam tekrar sorar:
  • “Elini öpebilir mi?”
  • “Hayır!”
  • “Musafaha edebilir mi?”
  • “Evet” der peygamberimiz. (R. Salihın:2/892)

Musafaha cinslerin kendi aralarında olması halinde günahlarının bağışlanacağı müjdesi vardır.

Kadınla erkeğin selâmlaşması ve bayramlaşması nasıl olmalıdır?

Selâm, Allah’ın emri peygamberin sünnetidir. Müslümanlar arasında dualaşmadır.

Kadın-erkek selâmlaşılacaktır. Eğer günaha girme ihtimali varsa, selâm ve bayramlaşma terk edilir.

Selâmda öncelik erkeğindir. Erkek selâm verir. Eğer kadın genç ise, selâmı içinden alır.

Kadının önce selâm vermesi caiz değildir. Ancak erkek yakını ise veya çok yaşlı ise ancak o zaman verebilir.

Neden böyle? Yanlış anlaşılmaması, kötü düşünülmemesi ve fitneye sebep olunmaması için.

                                                                                       *         *          *

H- BAYRAMDA KADIN NE ÖLÇÜDE SÜSLENEBİLİR?

Kadın evli ise, ancak eşi için süslenir ve sevap kazanır. Kadın başkası için süslenirse, bu ona günah kazandırır.

Günaha girmek istemeyen kadın;

  • Kokular sürünerek, ses çıkaran ayakkabılarla dışarıya çıkamaz.
  • Dar, ince, açık giyinemez.
  • Erkek kuaföre saç yaptıramaz.
  • Necis şeylerden yapılmış kozmetik kullanamaz.
  • Dövme yaptıramaz.
  • Gereksiz estetik ameliyat yaptıramaz.
  • Dişlerini seyrelttiremez.

İslâm’da bir kural vardır: “Günaha ve harama götüren şeyde günah ve haramdır” yani bir şeyin hayra mı, şerre mi sebep olduğu önemlidir.

  • Gençlerin dikkat etmesi gereken bir husus da;

Nişan ve söz, nikâh yerine geçmez. Yani sözlüler ve nişanlılar, evliler gibi davranamazlar.

Peygamberimizin bir hadisi var: “Yabancı bir kadın ve bir erkek beraber olunca, üçüncüsü şeytan olur” buyurarak evlilik dışı beraberliğin doğuracağı tehlikeye işaret etmiştir.

Burada anababalara büyük görev düşüyor. Rus yazarı Tolstoy’a kızı:”erkek arkadaşımla çıkmak için izin verir misin? der. “Tolstoy : “Hayır!” der.

Kızın erkek arkadaşı gelir, izin ister.  O da “hayır” cevabını alır.

Gençler: “Bize güvenmiyor musunuz?” derler. Baba:

  • İkinize de güveniyorum, ama ikiniz beraber olunca, ikinize de güvenmiyorum” cevabını verir.

Tedbir alınmazsa, gençlerin kaçınamadığı günahlar olacaktır.

Bayram, hıristiyanların yılbaşı kutlamaları gibi kayıplara neden olmamalıdır. Bayram, ramazan boyunca kazanılanları alıp götürmemelidir. Bayram diye çılgınlıklar yapılmamalıdır. Bayram, dinî ve insanî görevlerin yapılması ve sevinçlerin paylaşılması olarak anlaşılmalıdır.

  • Bayramlarda hediyeleşme geleneği canlı tutulmalıdır. Çocuklar, vermeye ve hediye almaya alıştırılmalıdır. Atadan ne görürse, çocuklar ilerde aynısını yapacaktır.
  • Her müslümana tebliğ, irşat ve iyiliği emretme kötülükten sakındırma görevi farzdır.

Bayram münasebetiyle bu görevler uygun bir şekilde yapılmalıdır.

Daha çok örnek olunmalı, iyi çığır açılmalıdır. Peygamberimiz : “söyleme yap” buyurmuştur. Bu yol daha etkili olacaktır.

  • Bayram sabahı silah atmak uygun değildir. Bu ilkel insanlardan kalma bir adettir.

Adam bir fakire yardım etmiyor, dakikalarca mermi harcıyor.

Adam, bayram namazına gelmiyor, balkonda, damda silah atıyor. Bayram kutluyor.

Parasını insan doğru dürüst harcamazsa, şeytan onun parasını israf ettirecektir.

  • Arefe günü onun bunun sözüne bakıp, bayram diye oruç bozulmamalıdır.

Müslümanların bir ve beraber sevinmelerini istemeyenlere fırsat verilmemelidir.

  • Bayramda ikramlara verende dikkat etmeli, alanda dikkat etmelidir. Her ikram yenmemelidir. Sağlığımız açısından ölçülü yiyip içilmelidir.

                                                                                       *         *          *

I- BAYRAM SABAHI NELER YAPILMALIDIR?

  • Sabah namazına kalkıp boy abdesti almalıyız.
  • Güzel ve temiz bir şekilde giyinmeliyiz.
  • Güzel koku sürünmeliyiz.
  • Fitremiz verilmediyse, bayram namazından önce onu vermeliyiz.
  • Camiye giderken Allah’ı zikrederek, içimizden tekbir getirerek gitmeliyiz. – Oruç tutmak haram olduğu için sabah birkaç lokma atıştırmak sünnettir.
  • Cami çıkışında, eve dönüşte önümüze gelenlerle bayramlaşmalıyız. Eve gelince çoluk çocukla bayramlaşmalıyız.
  • Bayram boyu konu komşu ile hısım akraba ile bayramlaşmayı ihmal etmemeliyiz.
  • Bayram günlerinde şahsi sıkıntı ve üzüntülerimizle çevremizdekilerin bayram neşesini kaçırmamalıyız.
  • Bayram boyunca çocukların ihtiyaç sahiplerinin sevindirilmesine önem vermeliyiz.
  • Ziyaretlerde günaha girmeden sevap kazanmanın yollarını aramalıyız. Bir Ramazan kazandıklarımızı boşa çıkarmamalıyız.
  • Ramazanda mazeret nedeniyle tutulamayan oruçlar, diğer ramazana kalmadan tutulmalıdır. Çünkü bir görüşe göre diğer ramazana kadar tutulmayan oruç için hem kaza, hem de keffaret gerekir.
  • Bayramlarda şehir dışına, eğlence merkezlerine kaçmak gibi alışkanlıklar, inancımızla ve kültürümüzle bağdaşmaz. Yarın çocuklarımızda aynı şeyi yapacak ve anababasından bile kaçacaktır.
  • Bayram, elbirlik kutlanmalıdır. “Oruç tutmadı, bayram kutluyor” denmemeli, kırgınlıklara sebep olunma-malıdır.

Şu veya bu sebeple bayramın tadını kaçıracak davranışlardan sakınılmalıdır. Herkes birbirine saygılı olmalıdır. Görevimiz insanları kaybetmek değil, kazanmaktır. Cehenneme adam sokmak değil, cennete adam kazandırmaktır.

  • İki bayram arası nikâh kıymanın uğursuz olduğu doğru değildir. Dinimizde böyle bir şey yoktur. Bilakis peygamberimiz iki bayram arasında nikâh kıymıştır.

İki bayram arası kıyılacak nikâhın hiçbir mahsuru olmadığı gibi aksine daha uygun ve daha mübarek olur. Manevi bir yönü olur.

  • En önemli bir hususda ölmüşlerimiz unutulmamasıdır.
  • Böyle mübarek gün ve gecelerde ölmüşlerimiz bizden dua bekliyor. Hayır hasenat bekliyor. Fatiha, yasin ve Kur’an okunsun, ruhlarına bağışlansın istiyorlar. Kabirleri ziyaret edilsin istiyorlar.
  • Kabirlere kucak kucak mersin götürmek yanlıştır. Ölenlere hiçbir fayda vermez. Çevrenin kirlenmesinden başka bir işe yaramaz. Onun beklediği ot değil, kuru ziyaret değil, hayır hasenattır, Kur’an okunması ve dua edilmesidir.
  • Bir de hanım bacılarımız ölmüşlerine eziyet verecek, kemiklerini sızlatacak şekilde açıksaçık kabir ziyareti yapmamalıdır.

Kabir ziyareti imkanı olmayanlar, bulundukları yerden okur, sadaka verir sevabını bağışlar.

Kabir ziyaretine gidenler bid’at işlememeye ve şirke düşmemeye de dikkat etmelidir.

  • *         *

İ- KABİR ZİYARETİ

Arefe ve bayramda kabir ziyareti gelenek haline gelmiş, köylerimizde senenin diğer zamanlarında ziyaret edilmeyen kabirler, arefe günü ziyaret edilir. Bir kucak mersin olmadan da gidilmez. Kabirde bir şey okumaz, ama o mersini götürür.

Kabir ziyareti, her zaman yapılmalıdır. Hz. Peygamber: “Kabirleri ziyaret ediniz. Çünkü size ahireti hatırlatır.” buyurur. Kadın erkek, imkanı olan ölmüşlerini ziyaret etmelidir. Kadınlar giyimine, davranışlarına dikkat etmeli ağlayıp sızlayarak taşkınlıklar yapmamalıdır.

Kabir ziyaretinde şu hususlara dikkat edilmelidir:

  • Abdestli gidilmeli (kadın hayızlı gidebilir).
  • Varılınca selâm verilmeli, “ey kabir ehli size selâm olsun” denmelidir.
  • Dua edilip Kur’an okunmalı.
  • Ölümü düşünerek, ölenlerden ders almalı,
  • Mezarlar çiğnenmemeli, üzerine oturulmamalı,
  • Mezara türbeye para, eşya bırakılmamalı, orada namaz kılınmamalıdır.
  • Mezardan medet beklenmemeli, şifa beklenmemeli, kabirden bir şey istenmediği gibi, ona şikayet de edilmemelidir. Ziyaretin gayesi ölüye duadır. O, fatiha bekliyor, hayır bekliyor.

Ondan istenmeye kalkılmaz.

  • Mezara mum yakmak, çaput bağlamak günahtır.
  • Birde mezar başında ağlayıp sızlanmaz.
  • Ölü için kurban kesilmez, adaklar kabristanda kesilmez.
  • Ölüye saygı duruşu yapılmaz.
  • Mezarın tavaf edilir gibi etrafında dönülmez.
  • Mezarın taşı toprağı öpülmez.
  • Kabirde, türbede namaz kılınmaz. Peygamberimiz: “Kabirlere saygılı olun, üzerlerine oturmayın, onlara karşı namaz kılmayın” demiştir. (Prof. Dr. V. Zuhayli, İslâm Fıkhı Ans: 3/77)

-“Allah’ın lâneti yahudi ve hıristiyanların üzerine olsun. Çünkü onlar peygamberlerinin kabirlerini mescid yaptılar” buyurmuştur. (Buhari Cenaiz:60) Kabir başında Kur’an okunur mu?

Kadın olsun erkek olsun mezarın başında Kur’an okuyabilir. Başkaları okuyacaksa kadın, içinden okur. Mezarlıkta Kur’an okutularak ücret ödenmez, alınmaz.

Kur’an’ın evde okunup ölenlerin ruhuna bağışlanması daha uygun olur.

Ücretle Kur’an okunur ve okutulur mu?

Kur’an’da Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor:

  • “Ayetlerimi az bir paha ile satmayın” (Bakara:41)
  • Onu az bir paha ile değişenler yok mu? İşte onların yiyip de karınlarına doldurdukları ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz ve onları temize çıkarmaz. Orada onlara can yakıcı bir azab vardır.” (Bakara:174)

Bu ayetlere göre yasin için, hatim için pazarlık olmaz. Para ile hatim, yasin satın alınmaz. Al şu parayı yasin okuyuver, hatim indiriver denmez. Yasin okuyan, Kur’an okuyan da para istemez. Ama yakıt, elektrik gibi masraf karşılığı verilip alınabilir.

  • *         *

J- RAMAZAN BİTİNCE DİNÎ HAYAT BİTECEK Mİ?

Bir ay camiler doldu taştı. Oruçlar tutuldu, namazlar kılındı. Zekatlar, sadakalar verildi. İbadetlerin her çeşidi yapıldı. Sevaplar peşinde koşuldu. Kötülüklerden uzak kalındı, iyi alışkanlıklar kazanıldı. Şimdi Ramazan bitiyor. Ramazan bitti diye dinî hayatımız devam mı edecek, sona mı erecek?

İbadetler sadece Ramazana mahsus değildir. Bunu böyle anlar böyle yaşarsak, ramazandaki ameller de boşa gider. Çünkü islâm bir bütündür. Bir öğrencinin sınıf geçebilmesi için bütün derslerden başarılı olması lâzımdır. O zaman sınıf geçer, o zaman diploma alır. Amellerimiz tamam olmazsa, sıratı geçemeyiz, cennete giremeyiz.

Resûllûllah (a.s)’e : Ya Resûllûllah! Hangi bibadet Allah Teâlaya çok sevimlidir? Diye sorulmuştu. O da: “Az olsa bile, devamlı olanıdır.” diye buyurdu. (Buhari İman:32) Cenab-ı Allah Kur’an’da: “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et” diyor.

  • Bir ayette de: “Ailene namazı emret, kendinde ona salbırla devam et” buyuruyor. Sırf ramazan, Kadir gecesi ve bu zamanlarda yapılan ibadetler insanı kurtarmaz.

Ramazanda birşeyler yapıpta Ramazan sonrası eskiye dönüvermek akıllı insan işi değildir. İnandım diyen bunu yapamaz. 

Allah’ımız bizi şöyle uyarıyor:

  • “İpliğini sağlamca büktükten sonra çözüp bozan (kadın) gibi olmayın”

Allah yanında uzun ömürde makbul değil. İnsanın ne kadar yayadığıda önemli değil, ne yaptığı önemlidir…

Ramazan’ın verdiği huzuru, sağladığı güzellikleri her zaman sahip olmak istiyorsak, ramazanı devam ettirmemiz lazım.

Cebrail: “Ramazan’a ulaşıpta kurtulamayana yazıklar olsun, burnu sürtülsün” diyor.

Peygamberimizde bu söze “Amin” demiştir.

Ramazan, ebediyyen kurtuluşumuza vesile olmalıdır. Yoksa hayatımız, pişmanlık vesilesi olacaktır. Öldükten sonra: “Keşke bu hayatı yaşamasaydım” demek ne kadar acıdır.

Rabbim hiçbirimizi bu duruma düşürmesin.

Kur’an’da:

“Ey iman edenler! Allah’tan nasıl korkulması gerekiyorsa öyle korkun ve ancak müslüman olarak can verin” (Ali İmran :102) buyurarak Rabbimiz nasıl bir hayat yaşamamız gerektiğini bildirmiştir.

İbadet edememenin sebepleri nelerdir?

1-Bilmemek, öğrenmemiş ve öğretilmemiş olmak.

2-İman zayıflığı.

3-Haram yeyip içmek.

4-Cezalandırılmış, kulluktan azad edilmiş, kulluk defterinden silinmiş olmak.

5-İsyankâr olmak.

6-Şeytan hakimiyetine girmek, tuzağına düşmüş olmak.

7-İbadet, nasip işidir. Nasipsizlik ve Allah’ın hidayetinden mahrum olmak.

İbadet etmeyen biri Musa Peygambere: “Ben ibadet etmiyorum, hani benim cezam?” demiş.

Şöyle vahyolunmuş:

  • “Biz ondan ibadet etmenin zevkini almadık mı? Bundan daha büyük ceza mı olur?”  Şimdi soralım : -Ramazan bize ne kazandırdı?…
  • Evveli rahmet, ortası mağrifet ve sonu kurtuluş olan ramazan ayı, kurtuluşumuzu sağladı mı?
  • Bu ayda kazandığımız güzellikleri devam ettirebilecekmiyiz?
  • Fakir, fukara ve ihtiyaç sahiplerine gene ilgi duyabilecek miyiz?
  • Bugünden sonra Kur’an’a, namaza ilgi aynen devam edecek mi?
  • Bundan sonra da günahlardan uzak kalışımız sürecek mi?
  • Ramazanda olduğu gibi gene çocuklarımıza ilgi duyabilecek miyiz?
  • Meylimiz hayır yönde mi, şer yönde mi olacak?

Biz istersek her günümüzü Cuma, her gecemizi Kadir, her ayımızı ramazan yapabiliriz.

                                                                                       *         *          *

K- BAYRAM HANGİ GÜNDÜR?

Ramazanın başında telefonlar, fakslar çalışıyor, fısıltılar dolaşıyor, şek günü Ramazan girdi diye oruç tutturanlar oluyor.

Ramazanın sonunda aynı şeyler oluyor arefe günü bayram ilân ediliyor. Bayram günü oruç tutmak haram diye oruç bozdurtuluyor.

Ona buna bakıp oruç bozmak, kasdi oruç bozmaya girer. Cezası 61 gün oruç tutmaktır.

Başkalarının orucunun bozulmasına sebep olmak veballi bir iştir.

İslâm’da fitne çıkarmak günahtır.

Eğer din işlerimizden sorumlu olanlara uyarsak, birşeyi yanlış yapsak da bizim ibadetimiz tam olur. Kendi kafamıza göre iş yaparsak o zaman yanlışın vebâli bize ait olur.

Ayın, hangi yıl, hangi gün, hangi saat ve hangi dakikalarda tutulacağı tesbit edilip takvimlere kadar yazılabiliyorsa, ayın hangi gün doğacağı neden bilinmesin?

Geçmişte oruç bozdurup, sonra da özür dilemeler oldu. Özür dilemek yeterli mi?

İslâm aleminin aynı anda bayram yapmalarını istemeyenlerin oyununa gelinmemelidir.

                                                                                       *         *          *

L- ŞEVVAL AYINDA ALTI GÜN ORUÇ

Ramazan bayramından hemen sonra 6 gün şevval orucu vardır ki, peygamberimiz bu oruçları tutmuş ve tutmamızı tavsiye etmiştir.

Ve şöyle demiştir:

“Ramazan orucunu tutup da, şevvaldende altı gün oruç tutan kimse, bütün sene oruç tutmuş gibi sevap kazanır. Bir kimse her sene böyle yaparsa bütün ömrünü oruçlu geçirmiş gibi sevap kazanır” (R. Salihin 2/510) Bu nasıl olur?

Cenab-ı Allah: “Kim iyi bir amel işlerse, ona bunun on katı ecir vardır” (E’nam:160) buyurmuştur.

Bire on verildiğine göre, 30 gün Ramazan orucu, bire ondan eder 300 gün, 6 günde eder 60 gün, etti 360 gün olur mu? Neden olmasın Cenab-ı Allah bire on deyip, vad ederken, Hz. Peygamber: ”6 gün şevval orucu tutan, bütün seneyi oruçlu geçirmiş olur” derken neden olmasın. Allah yalan söylemez peygamber yalan söylemez. (Ramazanın 1. günü ve kurban bayramı oruç tutmak haramdır.)

Gelelim bu oruçları nasıl tutacağımıza:

  • Peşpeşe tutabiliriz. Zorunluluk yoktur. Çünkü peş peşe mecburiyeti keffaret oruçlarında şarttır.
  • Şevval ayı içerisinde istetdiğimiz günlerde tutabiliriz.
  • Pazartesi ve Perşembe günleri tutabiliriz. Böylece hem bir sünneti de işlemiş oluruz.

Eğer, kaza borcumuz varsa, kaza oruca niyetleniriz ve peygamberin hadisinide düşünerek Allah’tan şevval ayı orucunun sevabını da ümit ederiz. “Ver Rabbim” deriz.

  • Kaza tutarken şevval ayı içinde tutmamız bize o sevabı da kazandırır.
  • Hanım bacıların özürlü günlerin orucunu tutmak için güzel bir fırsattır.

Cenab-ı Allah her ihlaslı yapılan, iyi niyet taşıyan amelin sevabını bol bol verir, inşallah.

Ne güzel, Ramazan orucuna 6 gün daha bayramdan sonra oruç ilâve edeceğiz, bütün seneyi oruçlu geçirmiş olacağız.

Hz. Peygamber ne diyor: “Kıyamet gününde kulun farz amellerine bakılır, kurtuluşu için yeterli değilse, vaciplere, onlarda yeterli değilse sünnetlere bakılır, onlarda yetmiyorsa nafilelere bakılır, eksiklik onlarla tamamlanır” diyor.

Cenab-ı Allah ne diyor?

“Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşır” diyor.

Şevval oruçlarının önemini anlatan bir olay nakledelim. Şöyle anlatılmıştır: Süfyam Sevri anlatıyor:

  • Ben Mekke-i Mükerreme’de üç sene oturdum. Mekkelilerden bir kimse her gün Harem-i şerife gelir, tavaf eder, namaz kılar ve sonra bana selam verip giderdi. Ben bu kimse ile tanıştım. Bir gün o kimse beni yanına çağırdı. Bana dedi ki:
  • Ben öldüğüm vakitte kendi elinle beni yıka, namazımı kıl ve defneyle. O gece beni terk etmeyip kabrimde gecele. Münker Nekir sual ettiği anda bana Tevhid’i telkin ed! dedi.

            Ben de o kimsenin istediklerini yapmayı kabul ettim. Bana emrettiğinin aynını yaptım:

Karinde geceledim. O gece uyku ile uyanıklık arasında iken:

  • Ya Süfyan! Beni korumaya ve senin telkinine ihtiyaç kalmadı, diye bir ses işittim.

            O zaman:

            – Ne sebeple bu lütfa eriştin, diye sordum,

            Bana cevap olarak: -Ramazan-ı Şerif’in orucunu tutup, şevvallden de altı gün daha

oruç tutmam sebebiyle dedi.                                                                                                                                              

            Farzlar, vacipler Allah’ın emridir, borcumuzdur. Sünnet, peygamber (as)ın istediğidir. Bizi O’na yaklaştırır ve şefaatini kazandırır. Bizi Allah’a yaklaştıracak, kurtuluşumuzu sağlayacak amellerde nafile ibadetlerimizdir.

                                                                                       *         *          *

M- SONUÇ

            Ramazan bitince bağlanan şeytanlar bırakılacak, bir ay bağlanmanın acısını çıkarmak için tuzaklar kuracak. Dikkat edelim bu tuzaklara düşmeyelim.

            Bayramda “Bayramın mübarek olsun”, “Hayırlı bayramlar” diyeceğiz. Fakat önce kendimiz mübarek ve hayırlı insan ve iyi müslüman olmaya çalışmalıyız. Ramazan havasını ve Ramazanda kazandıklarımızı devam ettirmeliyiz. Ramazanı veda edelim ama ibadetlere veda etmeyelim. Ramazanda teravih kılan, oruç tutan çocuklarımızı da unutmayalım. Yani ibadet ve çocuklar, bu iki şey ya cennetimiz olacak yada cehennemimiz olacak. Kıyamet günü bu iki şey karşımıza çıkacak.

            Bir hadislerinde Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor:

            “Kadir gecesi gelince melekler Allah’ı zikreden her kula Allah’tan rahmet dileyip dua ederler. Ramazan bayramı oluncada Allah meleklere der ki: ”Ey meleklerim! İşine bağlı işçinin mükafatı nedir?” Melekler:

  • “Ey Allah’ım! Onun mükafatı, ücretinin eksiksiz verilmesidir” derler. Allah’ta meleklere:
  • “Benim kullarım emrettiğim şeyleri yaptılar, sonra bana dua ettiler, onların dualarını kabul edeceğim” der.

            Allah kullarına da şöyle der:

  • “Sizi bağışladım, kötülüklerinizi de iyiliğe çevirdim”

(Müslüman Şahsiyeti s .342)

            Ramazanda kurtuluşunu sağlayan bir müslüman, bayram sonrası eski alışkanlıklarına, eski hayatına dönmemelidir ki, ebedi kurtuluşunu sağlamış olsun.

            Cenab-ı Allah ibadeti kabul olan kullarından etsin. İnananlara da hayırlı bayramlar göstersin.

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir