SEVİLECEK ŞEYLER
Müslüman neleri sevmelidir? – Müslüman, önce Allah’tan hem korkacak, hem de Allah’ı her şeyden çok sevecek. Allah’tan korkacak, çünkü her şeyin başı Allah korkusudur. “Kork Allah’tan korkmayandan” denmiştir.
Peygamberimiz der ki: “Bir kimse Allah’tan korkarsa, Allah ondan her şeyi korkutur. Kim de Allah’tan korkmazsa, Allah onu her şeyden korkutur.” (Ramuz el- Ehadis:
418/3)
Kur’an-da: “Ey iman edenler! Allah’tan O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.” (Al-i İmran: 102) buyrulur. Evet müslüman Allah’tan korkacak ve emirlerine muhalefetten sakınacaktır. (Bakara: 197)
Müslüman bilecek ki, şeytan Allah’a isyan ettiği için lânetlenmiştir. Müslüman için yol Kur’an yolu, sünnet yoludur. Allah’tan başka kimseden bir şey beklenmez. Çünkü veren Allah, alan Allah’tır. “Ya Rasülellah yetiş!”, “İmdat Ya Rasülellah!” demek bile yanlıştır. Ey falanca yetiş, bizi kurtar, son anda yardım et, bizi kurtar, demek şirktir. Cenab-ı Allah kıyamet gününde böyle diyenlere “Git falanca versin, seni o kurtarsın” diyecektir.
Hiçbir zaman, hiçbir yerden, hiçbir kimseden, Allah’ı bırakıp da evlat istenmez. Dilekte bulunulmaz. Kısmet açılsın istenmez. İşlerin düzelmesi istenmez. Rızık istenmez. Şifa, şefaat istenmez. Allah’tan başkasına ibadet edilmez.
Müslüman, ancak Allah’a güvenip, O’na dayanır. “Güvenirsen Hakk’a güven, murad almaz yüz çeviren” denmiştir. Kur’an-da: “Allah’a güven. Vekil olarak Allah yeter.” buyrulur. (Ahzab:3)
İslâm’da her şey Allah ve Allah rızası için olacaktır. Allah rızası için olmayan işte hayır yoktur. Cenab-ı Allah: “Deki: Şüphesiz namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir” buyuruyor. (En’am: 162) Böyle dememizi istiyor.
Müslüman, Allah’la barışık olacak, Allah’ın adını saygı ile anacak, Allah’ın emrine uyacak, yasaklarından kaçınacak, Allah’tan korkacak ve Allah’ı sevecek, kendisine bakıldığı zaman Allah’ı hatırlatacak. İşte Allah’a inanmanın, Allah’a kul olmanın belirtisi ve manası budur.
Allah’ı sevmenin alametleri de şunlardır: Allah’ı her şeyden daha çok sevmek, O’na kavuşmayı arzulamak, Allah için bir şeyler hazırlamak, dünyada huzurlu olduğu halde ahireti arzulamak, ibadet etmekten, Allah’ı zikretmekten zevk almak Allah’tan gelen her şeye razı olmak, Allah’ın talimatına uymak. Allah’ın sevdiğini sevmek ve sevmediğini de sevmemektir.
Peygamberimiz şöyle buyurur: “Üç haslet vardır; bunlar kimde bulunursa, o, imanın tadını tadar: Allah ve Rasülünü her şeyden fazla sevmek, sevdiğini Allah için sevmek, küfre girmeyi ve dönmeyi ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.” (Buhari İman: 9)
Müslüman, Allah’a kavuşmayı sevmeli, arzulamalı ve hazır olmalıdır.
“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kim Allah’a kavuşmayı severse,
Allah da ona kavuşmayı sever. Kim Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz!” Hz. Aişe radıyallahu anha: “Biz ölmekten hoşlanmayız” dedi. Aleyhisselatu vesselam:
“Kasdımız bu değil. Lâkin, mü’mine ölüm gelince, Allah’ın rızası ve ikramıyla müjdelenir. Ona, önünde (ölümden sonra kendisini bekleyen) şeyden daha sevgili bir şey yoktur. Böylece, o, Allah’a kavuşmayı sever, Allah da ona kavuşmayı sever. Kâfir ise, ölüm kendisine gelince Allah’ın azabı ve cezasıyla müjdelenir. Bu sebeple ona önünde (kendini bekleyenlerden) daha menfur bir şey yoktur. Bu sebeple Allah’a kavuşmaktan hoşlanmaz, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.” (Buhari, Rikak: 41) buyurmuştur.
Allah bizi yaratandır, rızık verendir. Biz ne zaman O’nu zikreder ve şükredersek, o Allah bizimle beraber olur. Allah’la beraber olduğumuz zamanlarda saygısızlık etmeyip, edepli davranmamız gerekir. Emrine uyulur, yasaklarından sakınılır. Her an Allah zikredilir, nimetleri düşünülüp şükredilir, Allah’ın büyüklüğü kudreti düşünülür. Her yönü ile Allah’a teslim olunursa, Allah’ın sevgili kulu olunur, kulluk defterinden silinilmez. Salihlerin arasına yazılır.
İkinci olarak müslüman, Allah’ın “Habibim” dediği Peygamber Efendimizi çok sevmelidir. Önce adını saygı ile anmalı, adını duyunca salavat getirmeli selâm göndermelidir. Daha sonra da sünnetine uymalı, onu arzulamalı ve şefaatini ummalıdır. Peygamberin ümmeti olmakla şeref duymalıdır. Çünkü sünnet, dinin ikinci kaynağıdır, hafife alınamaz. Sünnetsiz din anlaşılmaz. Sünnet, Kur’an-ın hayata geçirilmesini sağlar. Sünnet olmazsa, namaz bile kılamazsınız. Namaz kaç rekat bilemezsiniz.
Bir adam, Mutarrif bin Abdullah’a:
- Bize sadece Kur’an-dan bahsedin; hadis anlatıp durmayın, demişti.
Mutarrif, adama şu cevabı verdi:
- Biz, hadisleri Kur’an-ın yerine anlatmıyoruz. Bilâkis, hadisleri anlatmaktaki gayemiz, Kur’an-ı en iyi bilenin (yâni Hz. Peygamber’in) haber verdiklerini size nakletmektir.
Müslümanın ölçüsü, Allah Rasülünün sünneti olmalıdır. Sünneti terk, peygamber düşmanlarının işidir. Kur’an, sünnete tabi olmayı emreder:
Abdurrahman bin Yezid, birinin üzerinde, giyilmesi Efendimizce yasaklanmış bir elbise gördü. Giymemesini söyledi.
O zat:
– Bana, Allah’ın kitabından bir âyet getir, elbisemi çıkarayım, dedi.
O zaman Abdurrahman kendisine şu âyeti okudu:
“Peygamber size neyi verdi ve emretti ise onu alıp yapınız. Neden sakındırdı ise, ondan kaçınız.” (Haşr: 7)
Bu ayetin ifadesiyle, Allah Resülünün emrettiği veya nehyettiği her şey, Kur’an-ın emri ve nehyi gibi yerine getirilmesi gereken dini hükümlerdir. Sünnete muhalefeten kaçınmak gerekir.
Kur’an-da: * “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin, işlerinizi boşa çıkarmayın.” (Muhammed: 33)
- “Allah ve Rasulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Rasülüne karşı gelirse apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab: 36)
- “Ey İnananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman Allah’a ve Rasulüne uyun.” (Enfâl: 24)
- “Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa: 80)
- Peygamberimize emir koyma yetkisi verilmiştir. Nisa Sûresinin 65. ayetinde peygamberin verdiği hükmü tam olarak kabullenmedikçe, iman etmiş olmazlar, buyrulmuştur.
- “Peygamber onlara iyiliği emreder, kötülükten men eder.” (Araf: 157) buyrularak, peygambere uymamız emredilmiştir. Yani peygambere uymak, Allah’ın emridir.
Hz. Peygamber(SAV)’de şöyle demiştir:
- “Ümmetimin fesadı zamanında benim sünnetimi ayakta tutan bir kimseye şehid sevabı vardır.” (Ramuz el-Ehadis: 226/18)
- “Sünnet hududunda yapılan az amel, bid’at dairesinde yapılan çok amelden hayırlıdır.” (Age: 319/13)
- “Allah’ın ve meleklerin lâneti, sünneti öldürenleredir.” (Age: 507/5)
Sünnete ve şefaate çok muhtacız. İslâm’da sünnet ayrı Kur’an ayrı değildir. Sünnet vahiy mahsulüdür, sünneti inkâr eden küfre girer. İnsanlığa en güzel şeyleri Allah Rasülünün sünneti sunmuştur. Cahiliye insanı Peygamberin sünneti ile kurtulmuştur. Bu günde ona uyan kurtulur. Uyan Ebu Bekir(r.a) gibi kurtulur. Uymayan da Ebu Cehil gibi helâk olur.
Peygamber söylüyor: “Sünnetimi terk eden benden değildir.”diye. Peygamberin ümmetinden olmanın yolu O’na uymaktır.
Allah kimi sever? Allah, kendini seveni sever, peygamberini seveni sever. Allah ibadet, itaat edeni sever. “Sen Allah’ı seversen, Allah seni sevmez mi? Allah’a lâyık kul,
Muhammed’e lâyık ümmet olmamız lâzım ki, Cenab-ı Allah bizi sevsin.”
Allah, kendi rızasını gözeteni sever. Allah, bir kulundan razı olursa, onu sever. O zaman Allah, dünyada ve ahirette onunla beraber olur.
Allah’ın rızasını gözetmeyenin, Allah’a isyan edenin işleri ters gider. Kendi organları bile ona isyan eder. Ona itaat etmesi gerekenler de ona isyan eder.
Allah, bir kimsenin sevdiği bir malı, sevdiği bir kimseyi elinden aldığı zaman, sabreden ve isyan etmeyeni sever.
Kendisine gelen belâda olsa, nimet de olsa rıza gösterip boyun eğeni Allah sever.
Allah, sevdiği kulları seveni sever.
Allah kimi sevmez?
- Tevbe ederim, Allah beni affeder, düşüncesiyle günah işleyeni Allah sevmez. Belki ona tevbe etmek bile nasip olmaz.
- Öğrenip öğrenip de bildiğini uygulamayanı,
- Yaptığı işlerde dürüst ve samimi olmayanı,
- Allah’tan gelene sabretmeyeni,
- Allah’ın nimetlerine şükretmeyeni,
- Allah’ın taksimatına razı olmayanı,
- Ölenlerden ibret almayanı,
- Dünyaya meyledeni Allah sevmez.
Peygamberimizin buyurduğu gibi insan, “Ne kadar yaşarsa yaşasın bir gün mutlaka ölecektir. Neyi severse sevsin bir gün mutlaka ondan ayrılacaktır. Ne yaparsa yapsın onun hesabını mutlaka verecektir.” Onun için her fırsatı değerlendirmelidir. Bir Allah dostu şöyle demiş: “Ey insan! Çocukluğun oyunla geçti. Gençliğin isyanla, gafletle geçti. İhtiyarlayınca zayıf düşeceksin. Acaba sen ne zaman Allah için faydalı amel işleyeceksin?”
Kendi kendimize soralım: Allah için ne yaptık? Allah için neyi feda ettik? Bugüne kadar hep menfaatimiz için mi yaşadık? Bize yapılan nasihatlara, yazılıp çizilenlere dudak mı büktük? Allah hayatını nasıl yaşadın deyince ne cevap vereceğiz? Önemli olan budur.
Eğer kalp öldüyse, bir kimse zevkle ibadet yapamaz, günahkâr olmaktan korkmaz, ölenlerden ibret almaz ve dünyaya sevgisi artar, ölmek istemez.
Eğer bir insan ahireti unutmazsa, Allah onun dünya işlerini kolaylaştırır.
Hayat, doğumla ölüm arası değildir. Ölmekle hayat bitmez. Bu dünya hayatının bir de ahireti var. Ahireti unutmak, bütün kötülüklerin ve günahların başıdır. İnsan dünyada kalacağı kadar dünyaya gönül vermeli, ahirette yaşayacağı kadar ahirete meyletmeli ve cehenneme dayanabileceği kadar Allah’a isyan etmelidir.
Dünya hayatı geçici ve sınırlıdır. Ahiret hayatı ise sonsuzdur. Kur’an-da: “Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.” (Duhan: 38) diyor Allah. Ardından da:
“Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın, şeytan da sizi kandırmasın.” (Fatır: 5) “Dünya hayatı eğlenceden ve oyundan ibarettir. Asıl hayat ahiret hayatıdır.” (Akebut: 64) buyuruyor, bizi uyarıyor.
Dış ülkelere çalışmaya giden biri izne gelmişti. Giyimi iyi idi, belli ki biraz da cebinde parası vardı. Arabası da kahvenin önünde duruyordu. Bir yaşlı dedi ki: “Hayatını kurtardın.” Gözleri yaşardı ve dedi ki:
– Namaz yok, ibadet yok, İslâm yok. Nasıl hayat kurtarma bu?…
Gazali şöyle der: “Ey oğul! Dünya bir denizdir. İçinde bir çok insan boğulmuştur. Sende unutma denizin içindesin.”
Yusuf Has Hacip de şöyle der: “Ey Yiğit! Dünya bir gölge gibidir. Onun peşine düşersen kaçar. Sen ondan kaçarsan o senin peşinden koşar.”
Dünya hayatı, aldatıcı bir cazibeye sahiptir. Zayıf kimseleri peşinden koşturur.
Dünya hayatı, gaye değil vasıta olmalıdır. Dünya ahiretin tarlasıdır. Rezaletlerle faziletler birbirine karıştırılmamalıdır. Yoksa mal toplama sevdasına düşen Salebe gibi helâk olur.
“Dünya, oyundan oyalanmadan ibarettir.” (En’an: 32) Mal emanet, hayat sayılı günlerdir. Fırsatlarda yaz bulutu gibi çabuk gelir geçer. Su nasıl tersine akmıyorsa, kaçırılan fırsatlar bir daha geri gelmez.
İnsan gaflete düşerse, doğumdan ölüme bir kefen uğruna koşturur durur. Bunca kavga bir kefen içindir. Şair:
“Ana karnından geldik pazara,
Bir kefen aldık gidiyoruz mezara.”demiştir.
İnsan isterse boşluktan ve hiçlikten uzak bir hayat yaşayabilir. Çünkü ibret alacağı şeyler pek çoktur.
Enes bin Mâlik –radyallâhu anh- der ki:
“Yer, her gün şu on öğüt ile sana seslenir:
Ey Ademoğlu!
- Üzerimde gezinip durursun; halbuki dönüşün banadır.
- Üzerimde türlü gühah işlersin; hâlbuki içimde azap göreceksin.
- Üzerimde gülüp eğlenirsin; hâlbuki içimde ağlayacaksın.
- Üzerimde sevinirsin; hâlbuki içimde üzüleceksin.
- Üzerimde mal toplayıp durursun, hâlbuki içimde pişman olacaksın.
- Üzerimde haram yersin; hâlbuki içimde kurtlar seni yiyecek.
- Üzerimde böbürlenirsin; hâlbuki içimde hor ve hakir olacaksın.
- Üzerimde neşe ile yürüyorsun; hâlbuki içimde hüzne boğulacaksın.
- Üzerimde aydınlıkta gezinirsin; hâlbuki içimde karanlıkta kalacaksın.
- Üzerimde topluluklar içinde dolaşırsın; hâlbuki içimde tek başına kalacaksın.”
Müslüman, bu sesleri duyarak yaşamalıdır. Değilse “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir.” (Bakara: 7)
Allah bizi gözleri olup görmeyenlerden, kulakları olup duymayanlardan, aklı olup düşünmeyen gafillerden etmesin.