SEVGİLİLER SEVGİLİSİ MUHAMMED ALEYHİSSELAM
Allah’a hamd, Resulüne salavat, Âline ashabına ve inananlara selam olsun.
‘‘Rab olarak Allah’ı, din olarak İslam’ı, peygamber olarak Muhammed’i seçtim, iman ettim’’ diyenlere selâm olsun.
Allah’a şükür Cenab-ı Allah bizi Muhammed ümmetinden yarattı. Bize O’nu rahmet, önder ve yol gösterici olarak yarattı.
Hayat, Muhammed (as) ile güzeldir. Onsuz hayat cahiliye devri hayattır.
Cenab-ı Allah sevgililer sevgilisi Muhammed (as)’ın sünnetinden ve şefaatinden bizleri ayırmasın.
Müslüman, Muhammed (as)’a, inandığı, uyduğu, sevdiği ve andığı ölçüde müslümandır.
Muhammed (as), Resuller Resulüdür. Hatemül-Enbiya dır. Rasül-üs-sekaleyn dir. Alemlere rahmettir. Yer yüzünde onun kadar sevilen başka bir insan yoktur.
Yahudiler ve Hıristiyanlar peygamberlerinin hiç bir şeyine sahip değildir. Hatta peygamberlerinin Yahudiler mezarının nerede olduğunu bile bilmezler.
Şuna dikkat edelim; sevgimiz, ilgimiz kutlu doğumla sınırlı olmamalıdır. Bir gülle geçiştirilmemelidir.
Muhammed (as) Gelmezden önce, insanlık ne haldeydi.
O devrin adı, cahiliye devri idi. Sanki dünyanın zifiri karanlık gecesi idi. İnsan, puta tapıyordu. Birbirini yiyordu. En iğrenç şeyler zevk kaynağı idi.
Vahşet, ahlaksızlık, zulüm yer yüzüne yayılmıştı.
İnsan, leş yiyor, kendi evladını kuma gömüyor. Helvadan hamurdan put yapıyor ona tapınıyor ve acıkınca da yiyordu.
Bütün insanlık kurtarıcı bekliyordu ki. Cenab-ı Allah Muhammed (as)’ı âlemlere rahmet olarak gönderdi.
Allah Resûlünün Dünyaya teşrifleri:
İnsanlar her kötülüğü kendi elleriyle yapıyordu. ‘‘Yer yüzünde kötülük, karada denizde yayılmıştı.’’ (Rum:41)
Hak, haklının değil, güçlünündü. Analarından hür doğan insanlar köle olmuşlardı. Pazarlarda alınır satılırdı. Böyle bir ortamda Rabiulevvel Ayının 12. gecesi, 571 yılı, sabaha karşı güneş doğar gibi Alemlere rahmet olarak Muhammed (as) dünyaya teşrif etti.
Akif o anı şöyle anlatmıştır:
‘‘On dört asır evvel yine böyle bir geceydi.
Kumdan ayın on dördü bir öksüz çıkıverdi.
Lâkin, o ne hüsrandı ki, hissetmedi gözler.
Kaç bin senedir halbuki bekleşmedelerdi.’’
Dedesi o’na ‘‘Muhammed’’ adını verdi.
– ‘‘Nereden buldun bu adı’’ dediler. O şu cevabı verdi:
– ‘‘Umarım yerdekiler ve göktekiler O’nu hayırla yâd edecektir.’’
Hz. Muhammed (as)’ın geleceği biliniyor ve bekleniyordu. İsa (as): ‘‘Ahmet adında bir peygamberi müjdeleyici olarak geldim’’ demişti. (Saff:6)
Muhammed (as)’ın gelişi, bütün insanlık için bir lütuf olmuştur.
Muhammed (as)’ın peygamber oluşu:
Bir Ramazan ayında ibadet için Hira mağarasına çıkmıştı. Cebrail (as) Ona geldi: ‘‘Seni yaratan Rabbinin adı ile oku!’’ dedi. Muhammed (as):
– ‘‘Ben okumak bilmem’’ cevabını verdi. Bu ilk vahiydi.
Hz. Hatice’ye geldi. ‘‘Beni ört dedi’’ tirtir titriyordu. Hz. Hatice onu örttü. Cenab-ı Allah O’na: ‘‘Ey örtüye bürünen kalk!’’ buyurdu. Zaman yatacak zaman değildi.
O, peygamberlerin sonuncusuydu. (Ahzab:40)
O, bütün insanlara peygamber olarak gönderilmiştir. O’nun peygamberliği 23 yıl sürdü. O’nun getirdiği hükümler kıyamete kadar devam edecektir. O, kıyamet peygamberidir.
O’na çok şey söylediler ama yalancı diyemediler. O’nu gören: ‘‘Bu yüz yalan söyleyemez’’ diyordu. Düşmanları O’na ‘‘Muhammedül-Emin’’ demiştir. Ebucehil’e:
– ‘‘Muhammed yalan söyledi mi?’’ demişler oda:
– ‘‘Vallahi o hiç yalan söylemedi’’ cevabını vermiştir.
Peygamberimizden önce peygamberliğe özenenler olmuştur. Kendisi: ‘‘Otuza yakın yalancı peygamber çıkmadan Kıyamet kopmaz’’ buyurmuştur. (Siret Ans:6/357)
Bugüne kadar kayıtlara göre 25 kadar yalancı peygamber gelmiştir.
Abbasiler zamanında biri peygamberim der. Cazip şeyler söyler. Halife haber alır üzerine gelir. Yalancı, haber alır. Adamlarına: ‘‘askerler gelince ellerinizi yere koyun eşek gibi anırın’’ der. Halife gelir: ‘‘Kim o yalancı?’’ der. Adam ortaya çıkar. Ona sen bilmez misinki, son peygamber Muhammed (as) dır. Adam der ki: ‘‘O insan insanların peygamberiydi, ben bunların peygamberiyim’’ der., dört ayaklı anıranları gösterir.
Peygamber (as)’a suikastlar yapılmıştır:
Yahudi Lebid Bin A’sam’a paralar verdiler peygamber (as)’a büyü yaparak öldürmek istediler. Lebid, peygamber (as) dan elde ettiği saçlarla büyü yaptı ve kuyuya attı.
Peygamber (as) çok hastalandı. Yiyip içemiyordu. Yatağa düştü. Peygamberimize:
– Ya Rasûlallah bu büyüğü yapanı teşhir etseniz rezil etseniz’’ dediler. Peygamberimiz: ‘‘Allah bana şifa verir. Ben insanlar arasında şerri yaymak ve onlara kötülük etmek istemem’’ buyurdu. (Buhari Edep:56)
Cenab-ı Allah, Felâk Nâs sûrelerini indirdi. Hz. Ali (ra) ile bunları okuyarak büyüden kurtuldu. Lebide zarar verme gücü varken ona zarar vermedi.
X X X
Hicret için Mekke’den ayrılacağı gece bir hain plân daha kuruldu. Her guruptan bir güçlü kuvvetli kişi seçildi, evi basıldı. Yatağında öldürecekler kimin öldürdüğü belli olmayacaktı. Peygamber (as) Hz. Ali’ye yatağına yatmasını söyleyip, aralarından Yâsin sûresini okuyarak çekip gitti.
X X X
Ebu Süfyan, Allah Resûlünü öldürecek kiralık kâtil aradığını ilân etti. Vahşi bir adam Medine’ye geldi. Peygamberimizi sordu. Ona doğru gelirken peygamberimiz onu tanıdı. Bu adam kötü niyetle geliyor dedi. Bedevi suikastçı, peygamberimizin üzerine atladı. Ashap ona mani oldu.
Peygamberimiz geliş sebebini sordu. Oda gerçeği anlattı. Peygamberimiz onu serbest bıraktı oda Müslüman oldu.
Yahudi kadın O’na ikram ettiği oğlağı zehirlemiş, peygamberi öldürmek istemişti.
X X X
Hicret sırasında peygamber (as)’ı öldürene büyük ödüller kondu. Süreka güçlü bir pehlivandı. Peygamberimize yetişti. Kılıcını sallayacağı sırada birkaç defa atı kumlara saplandı. Mesajı alan Süreka, müslüman olup geri göndü ve gelenleri de yanlış yönlendirdi.
X X X
Peygamber (as) öç alma yoluna gitmemiştir. Affederdi. O kimleri affetmemişti ki, Ebucehilin oğlu İkrime’yi , Vahşi’yi, Hindi, kendisine eziyet edenleri bile affetmişti. Çünkü Cenab-ı Allah Ona:
– Sen af yolunu tut. İyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.’’ (A’raf:199) diye vahyetmişti.
O, rahmet peygamberiydi…
Allah Resûlü için ne dediler?
Muhammed (as)’ı gören, O’nu tanıyan, O’nu övmekten kendini alamamıştır.
Annesi Amine, ölürken: ‘‘Ne mutlu bana ki böyle bir evlat bırakıyorum’’ demiştir.
Dedesi, Muhammed adını koyunca: ‘‘O’nu gökte Hakk, yerde halk övecektir’’ demiştir.
Başta Hakk: ‘‘Habibim’’ diyerek O’nu övmüştür.
‘‘Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım’’ buyurmuştur.
Ebu Cehil: ‘‘Sen asla yalan söylemedin ey Muhammed.’’
Tolstoy: ‘‘Hz. Muhammed, hürmet ve saygıya fazlasıyla lâyıktır.’’
Lamartin: ‘‘İnsan büyüklüğü hangi ölçü ile ölçülürse ölçülsün. Hz. Muhammed’den daha büyük bir insan bulunmaz.’’
– ‘‘Hiç kimse Hz. Muhammed’den daha ileri adım atamaz.’’ – Goethe
∞ ∞ ∞
– ‘‘Hz. Muhammed Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinde milyonlarca insan yürüyor. Benim senin adın silinir; fakat sonsuza kadar O, ölümsüzdür.’’ – M. Kemal
∞ ∞ ∞
– ‘‘Hz. Muhammed’in çağdaşları O’nda hiçbir ahlaki kusur görmediler.’’ – M. Watt
∞ ∞ ∞
– ‘‘Ey Muhammed! Huzurunuzda kemal-i hürmetle eğiliyorum.’’ – Bismark
Bunlara sadece bir kaç örnektir.
Peygamber (as) insanlığa neler sundu?
Dünyada en büyük inkılâpçı Muhammed (as) dır. 23 yılda insanlığa çok şey sunmuştur.
– Cahiliye devrini kapatmış insanlığa yep yeni ufuklar açmıştır.
– İnsanı alçaltan bütün kötülüklere karşı çıkmıştır.
– ‘‘Muhammedül-Emin’’ adını alarak insanlara doğruyu güzeli öğretmiştir. ‘‘Aldatan bizden değildir.’’ demiştir.
– İnancından davasından asla taviz vermemiş, ‘‘Güneşi sağ elime ayı sol elime verseler, vallahi davamdan vazgeçmem’’ demiştir.
– Köleliği kaldırmış; eşitlik, adalet anlayışını yerleştirmiş ‘‘Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur’’ buyurmuştur.
– Puta tapmayı kaldırıp, tevhit inancını yerleştirmiştir. Hıristiyan alemi hâlâ teslis ile oyalanmaktadır.
– Egoizmi yıkmış ‘‘İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok faydalı olandır’’ anlayışını yaymıştır. ‘‘Kendisi için istediğini başkası için istemedikçe hakiki mü’min olamazsınız’’ buyurmuştur.
– Cehalete karşı çıkmış, suffa okulunu açmıştır.
– İnsanları, puta tapmaktan, leş yemekten, fuhuş yapmaktan, çocuklarını öldürmekten, zayıfı ezmekten, kan dökmekten, hayasızlıktan, ahlaksızlıktan men etmiştir.
– Onun tebliğinin özü ‘‘Müslüman ol kurtul.’’ İdi. Tebliğini kabul etmenin şartları şunlardı:
– Allah’a ortak koşmayacaksın.
– Haksız yere öldürmeyeceksin.
– Zina etmeyeceksin – iftira atmayacaksın.
– Hırsızlık yapmayacaksın’’ olmuştur.
– Bana uyacaksın.’’ diye şart koşmuştur.
– Temiz yiyip, temiz yaşamayı öğretmiştir.
– Bugün hala geçerliliğini koruyan sağlık kurallarını ortaya koymuştur.
– Kardeşliği o öğretti. Ahlakı, insanlığı o öğretti. Bugün insanlık neye sahipse hep O’nun eseridir.
Muhammed (as)’ın ahlakı nasıldı?
Cenab-ı Allah O’na: ‘‘Şüphesiz ki sen muazzam bir ahlak üzeresin’’ buyurmuştur. (Kalem:4)
Kendiside: ‘‘Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim’’ demiştir.
Hz. Aişe (ra) ise: ‘‘O’nun ahlakı Kur’an idi’’ demiştir.
Hz. Ali (ra) da: ‘‘Allah Resûlü her zaman güler yüzlü idi. Yumuşak huyluydu. Katı kalpli, kavgacı, kusur bulucu değildi. Üç şeyden uzak dururdu: Ağız kavgası, boş boğazlık ve laubalilik yapmazdı. Üç husustan sakınırdı: ‘‘Kimseyi kötülemez, kınamaz ve kimsenin ayıbını aramazdı. Gerekirse konuşurdu. Her ihtiyaç sahibine yardımcı olurdu. Güzel konuşmayanları dinlemezdi.’’ (Hadis Ans:5/401)
Allah Resûlü kimseye yük olmazdı. Kırıcı davranmazdı. Kur’an da: ‘‘Eğersen, kaba ve katı olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi.’’ buyrulur. (Al-i İmran:159)
Onun bir adı da ‘‘Muhammedül-Emin’’ di.
Onu gören: ‘‘Bu yüz yalan söylemez’’ derdi.
Kur’an da: ‘‘And olsun O çok şefkatli ve merhametlidir.’’ (Tevbe:128) buyurarak O’nun ahlakını Cenab-ı Allah övmüştür.
Allah Resûlünün hayat ölçüleri nelerdi?
Allah Resûlünün hayat ölçülerini şöyle özetleyebiliriz:
– Doğruluk, doğru sözlülük,
– Emaneti korumak,
– Hakka riayet,
– Sözünde durmak,
– İnsanlarla iyi geçinmek,
– Misafire ikram etmek,
– Komşu hakkını gözetmek,
– Hayâ etmek,
– Sır saklamak,
– Gizli halleri araştırmamak,
– İnsanları rencide etmemek,
Allah Resûlü:
– Övgüden hoşlanmazdı.
– Kendini üstün görmezdi.
– Sade hayat sürerdi.
– Az yer, içerdi.
– İstişare etmeye önem verirdi.
– Temizliğe dikkat ederdi.
– Selâmlaşmaya önem verirdi.
– Herkesle iyi geçinirdi.
Allah Resûlünün konuşma tarzı neydi?
– Allah Resûlü tatlı dilli güler yüzlü idi. Onu dinleyen, bir daha dinlemek istemiştir.
– O’nun konuşması bıtkınlık vermezdi.
– Kimseyle münakaşa etmez, lânet etmez, beddua etmezdi. Kaba kırıcı konuşmazdı.
– Tane tane konuşur, bazı sözleri tekrar ederdi.
– İhtiyaç varsa konuşurdu, lüzumsuz konuşmazdı.
– Az konuşur, doğru konuşur, öz konuşurdu.
– Konuşurken Allah’ın adını anarak başlar, anarak bitirirdi.
– Gıybet etmediği gibi, edene de mani olurdu. Gıybeti edileni de müdafaa ederdi.
– Yapmadığını söylemez, söylediğini de yerine getirirdi.
– Kimsenin hatasını yüzüne vurmazdı.
– Asla yalan söylememiştir.
– Kendini üç şeyden alıkoymuştur; çekişmek, çok konuşmak ve boş konuşmak.
– Kimseye bağırıp çağırmamıştır.
– Emrederek konuşmazdı.
– Tane tane konuşurdu.
– Hiç bir zaman kahkaha ile gülmemiştir. Gülümserdi.
– Konuşurken ‘‘Efendim’’ demeyi sevmezdi. ‘‘İnsan bir münafığa ‘‘efendim’’ derse, Rabbini gazaba getirmiş olur’’ derdi. (Ramuz el-Ehadis:56/13)
Allah Resûlünün çocuk sevgisi çok büyüktü.
Allah Resûlünün hayatında önce insan vardır. O’nun bütün gayreti insan için olmuştur. Şöyle buyurmuştur:
– ‘‘İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.’’
– İnsan hayatı kutsaldır. Kız çocuklarının gömülmesini ve öldürmeyi, intihar etmeyi yasaklamıştır.
– Çocuklara güzel isim verilmesini ve helâl gıda ile beslenmesini, güzel terbiye edilmesini, istemiştir.
– Kız çocuklarının horlanmasını istememiş: ‘‘üç kızı olup da onlara güzel muamele eden, iyi terbiye eden, cennete girecektir’’ buyurmuştur. (Tirmizi Birr:13)
– Çocukların başını okşar onlarla şakalaşırdı.
– Kızı Fatma yanına gelince, ayağa kalkar, alnından öperdi.
– Çocuklar için ‘‘konuşmaya başladıklarında onlara Lailahe illallah’ı öğretin buyururdu. (Ramuz el-Ehadis:33/3)
– Çocuklarınızın avretine riayet edin ve onu örtün. Zira onun avreti de büyüğün avreti gibidir. Allah vücudunu açana rahmet gözü ile bakmaz.’’ (Age:321/6) derdi.
Enes (ra): ‘‘on yıl Allah Resûlüne hizmet etmiş ve: ‘‘Bana öf demedi. Yapmadığımı niçin yapmadın, yaptığımı da neden böyle yaptın demedi’’ demiştir.
Peygamber (as) bir çocuğa rastlasa ona selâm verir, onun hatırını sorardı. Onlara ikramda bulunurdu.
– Ana babalara, Allah Resûlü çocukları arasında ayrım yapmamasını, eşit davranmasını sıkı sıkı tembih ederdi.
Bir bayram sabahı Medine’de ümmeti ile bayramlaşan Peygamberimiz bir köşede ağlamakta olan küçük bir kız çocuğu görmüş.
Elbisesi yamalı, ayakkabıları yırtık bu kız çocuğu elleriyle yüzünü kapatmış bir şekilde ağlıyormuş. Peygamberimiz bu küçük çocuğu o halde görünce dayanamamış ve sormuş:
‘‘Yavrucuğum bugün bayram. Bu mutlu günde neden ağlıyorsun?’’
Çocuk içini çekerek soruyu soranın kim olduğunu bilmeden cevap vermiş:
‘‘Babam geçen bayram bizimleydi. Ama şehit olduğu için artık bizimle değil. Onu çok özlüyorum. İnsan böyle yetim kalınca elbette ağlar.’’
Peygamberimiz, küçük kızın sözlerine çok üzülmüş. Küçük kızın başını okşayarak şöyle demiş:
‘‘Gözlerinin yaşını sil yavrucuğum. Ben baban, Fatıma ablan, Ayşe de annen olsun ister misin?’’ Küçük kız bu sözleri duyunca yavaşça başını kaldırmış ve karşısında Peygamberimiz’i görünce çok şaşırmış. Bir o kadar da sevinmiş. Başını ‘‘evet’’ anlamında sallamış ve Peygamber Efendimiz’in elini tutarak yürümeye başlamış.
Eve geldiklerinde Hz. Fatıma ve Hz. Ayşe de bu küçük kızı çok sevmişler. Güzel ve yeni elbiseler giydirmişler. Saçlarını taramışlar. Karnını doyurup bayram harçlığı vermişler. Sonra da oynasın diye sokağa göndermişler. Çocuklar bu küçük yetim kızı yeni elbiseler içinde, mutlu bir şekilde görünce çok şaşırmışlar ve sormuşlar:
‘‘Ne oldu sana böyle?’’
Küçük yetim kız cevap vermiş:
‘‘Benim de bir babam var artık! Hem öyle bir baba ki; eşsiz, benzersiz. Böyle babası olan sevilmez mi? Şefkatli Ayşe annem var benim. Beni seven, elbiseler giydirene Fatma ablam var. Böyle ailesi olan sevinmez mi? Bu yüzden çok mutluyum.’’
Peygamberimiz, bir gün çarşıya çıkmış. Evine dönerken bir kenarda ağlayan bir kız çocuğuna rastlamış. Ona neden ağladığını sormuş. Çocuk ağlayarak cevap vermiş:
‘‘Ya Rasulallah. Ben bir hizmetçiyim. Ev sahibim bana iki dirhem verip alışverişe göndermişti. Fakat ben parayı kaybettim.’’
Sevgili Peygamberimiz cebindeki iki dirhemi hemen küçük kıza vermiş. Ama küçük kız hala ağlıyormuş.
Peygamberimiz bunun nedenini sorunca aldığı cevap şu olmuş:
‘‘Geç kaldığım için bana kızmalarından korkuyorum.’’
Gül kokulu Efendimiz kızın elini tutmuş ve onu hizmetçilik yaptığı eve götürmüş. Kapıya gelince ‘‘Esselamü aleyküm’’ diyerek selam vermiş. Hiç ses çıkmamış.
Peygamberimiz üçüncü defa selam verdiğinde ‘‘Aleyküm selam’’ diyerek selama karşılık verenler olmuş. Peygamber Efendimiz.
‘‘Verdiğim birinci ve ikinci selamı duymadınız mı?’’ diye sormuş.
Evin reisi ‘‘Duyduk Ya Rasulallah! Fakat bize verdiğiniz selamları artırmanızı ve güzel sesinizi biraz daha fazla duymayı istediğimiz için birinci ve ikinci selamınıza karşılık vermedik.’’ demiş.
Peygamberimizi evlerine buyur etmişler ve ‘‘Ya Rasulallah! Buraya ziyaretinize ne vesile oldu?’’ diye sormuşlar.
Peygamberimiz olan biteni anlatıp, küçük kızın endişesi yüzünden geldiğini söyleyince, evin reisi: ‘‘Canım yolunda feda olsun ey Allah’ın Peygamberi! Madem ki, bizim bu hizmetçi kızımız sizin buralara gelmenize vesile oldu, Artık bizim hizmetçimiz değil, kızımızdır.’’ demiş.
el-Vadîn anlatıyor: Bir adam Rasûlallah (as)’a geldi ve şunları aktardı: ‘‘Ya Rasûlallah!
Biz cahiliye ehlinden iken putlara tapar, çocuklarımızı öldürürdük. Benim bir kız çocuğum vardı. Ona seslendiğim zaman sevinçle yanıma gelir neşelenirdi. Yine bir gün yanıma çağırdım o da geldi. Evimin yakınında kendimize ait bir kuyu vardı, oraya götürdüm ve kızımı kendi elimle kuyuya attım… Yavrucağızım benim ardımdan ‘‘babacığım! babacığım!’’ diye bağırıyordu… Allah Rasûlü bu olayı dinlerken ağlıyordu.
Bedevilerden bir grup Peygamber’e gelmişlerdi; Siz çocuklarınızı öper misiniz diye sordular. Hz. Peygamber evet deyince onlar Vallahi bir öpmeyiz dediler. Bunun üzerine Resûlallah Allah sizin gönlünüzden merhameti söküp almışsa ben ne yapabilirim buyurdu. (İbn Mace, Edeb:3655)
Bir gün Peygamberimiz’e Habeşistan Kralı Necaşi’den hediye olarak çok değerli bir altın yüzük gelmiş. Sevgili Peygamberimiz de bu yüzüğü Ümame adındaki kız torununa hediye etmiş. Ümame bu hediyeye çok sevinmiş ve bu yüzüğü değerli ve güzel bir hediye olarak saklamış.
Allah Resûlünün hayvanlara davranışı nasıldı?
Allah Resûlü: ‘‘Merhamet etmeyen, merhamet olunmaz’’ buyurmuştur.
Hayvana eziyeti, aç susuz bırakmayı, dövmeyi, fazla yük yüklemeyi, dövüştürmeyi, zararsız olanları öldürmeyi, yasaklamıştır.
Cenab-ı Allah’ın kul hakkı ile hayvan hakkını af etmeyeceğinin önemle üzerinde durmuştur.
Bir kaç örnek verelim:
– Bir gün Ashabına.
– Size cennetlik birini göstereyim mi? demiş, Onlarda:
– Evet’’ demişlerdi.
– Şu gelen adam, bir köpek susuzluktan ölecekti ayakkabısı ile kuyudan su alıp onu ölümden kurtardı’’ dedi.
– Bir kadın kedisini aç susuz bırakmıştır. O yüzden cehenneme gideceğini haber verdi.
– Adam, koyunu yere yatırmış, ayağı ile boynuna basmış. Koyun ona bakarken bıçağı bilemeye başlamış. Ona peygamber (as):
– ‘‘Bıçağı daha önce bilesen olmaz mıydı. Hayvanı iki defa öldürüyorsun! demiştir.
– Peygamber (as) sabah çökmüş bir deve gördü. Akşam üstü onu ayrı vaziyette gördü.
– Bu devenin sahibi kim? diye sordu.
Sahibi bulunamadı.
Peygamberimiz öfkelendi ver
– Derdini anlatamayan bu hayvanları aç susuz bırakarak, haksızlık etmekten Allah’tan korkunuz’’ buyurdu.
– Bir deve Peygamber (as)’ı görünce inlemeye başladı gözlerinden yaşlar aktı. Peygamberimiz onu okşadı ve;
– Bu devenin sahibi kim? dedi. Bir genç:
– Benim’’ dedi. Peygamber (as) ona:
– Bu hayvana kötü davranmaktan, fazla yük yüklemekten dolayı Allah’tan korkmuyor musun? Bu hayvanı Aç susuz bırakmışsın, çok yormuşsun! Diyerek azarlamıştır.
Allah Resûlü, Mekke’nin fethine on bin askerle giderken, yol kenarında yavrulamış bir köpek görüyor. Orada çiğnemesinler diye birkaç kişiyi görevlendiriyor. Ordu zarar vermeden geçiyor.
Allah Resûlü sevgisi, merhameti sadece insanlara değil, bütün canlılara şamildir. Hatta bitkilere ağaçlara kadar uzanmıştır.
Hz. Muhammed (as) En büyük insandır:
O’da bir insandı diyenler oluyor Evet O’da bir insandı ama insanların en büyüğü idi, insanların en üstünü idi.
Cenab-ı Allah O’na: ‘‘Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım’’ buyurmuştur. Yani âlemler O’nun yüzü suyu hürmetine yaratılmıştı.
Yer yüzünde onun kadar sevilen bir başka insan olmamıştır. Allah O’nu bütün insanlığa, kıyamet peygamberi olarak göndermiştir.
Kelime-i Şehadette Cenab-ı Allah’ın adı ile beraber anılır.
Cenab-ı Allah O’na: ‘‘Sen en büyük ahlak üzeresin’’ diye övmüştür. (Kalem:4)
Ahzab sûresi 56’da ‘‘O’na salavat getirin. Tam bir teslimiyetle selâm verin’’ diye emredilmiştir.
Muhammed sûresi 33 de O’na itaat etmeyenin amelinin boşa gideceği bildirilmiştir.
Cenab-ı Allah, O’nu övmüş ve ‘‘Habibim’’ demiştir.
Peygamber (as), Hem Nebi, hem de Rasüldür. Rasülüs-sekaleyn (cin ve insin peygamberi) dir.
O’nun peygamberliği, kıyamete kadardır. O’na şefaat hakkı verilmiştir.
Allah Resûlü, rahmet peygamberidir.
Kıyamet gününde diğer peygamberler ‘‘nefsî-nefsî’’ derken O, ‘‘ümmetî-ümmetî’’ diyecektir. Hesap, sorgu O’nun dilemesiyle başlayacaktır.
Allah Resûlü en büyük muallimdir.
Bugün insanlık neye sahipse, bunu Allah Resûlüne borçludur. Cenab-ı Allah örnek, önder ve rehber olarak insanlığa göndermiştir.
Allah Resûlü, önce ashabını terbiye edip yetiştirmiştir. Tebliğciler, öğreticiler yetiştirmek için Suffayı açmıştır. Daha sonra cahiliye insanını eğitmiş, terbiye etmiş, ‘’Yesrip’’ adı ile anılan şehri ‘‘Medine’’ yani medeniyet şehri haline getirmiştir.
O’nun terbiye metodunun esaslarından bazıları şunlardır:
– Söylediğini, yapın dediğini bizzat yapmış ve yaşamıştır.
– İhtiyaca göre ve gerektiğinde gerekli olanı öğretmiştir.
– Yanlışı düzeltme, eksiği tamamlama ve doğruyu yerleştirme sırasını takip etmiştir.
– Söyleme yap’’ diyerek örnek olmuştur.
– Yerli yersiz konuşarak insanları bıktırmamıştır.
– Karşısındaki kişinin durumuna göre hareket etmiş, onun anlayabileceği şekilde konuşmuştur.
– İkna etme yoluna gitmiştir.
– Soru sorarak öğretme yoluna gitmiştir.
– Örnekler vererek anlatmıştır.
– Tatlı dil, güler yüzle davranmıştır.
– İşi zora sokarak değil, kolaylaştırarak ifade etmiştir.
– Konuları önemine göre ele almıştır. Konuları eksik bırakmadan anlatmıştır.
– Karşısındakini asla küçümsememiş, mahcup etmemiştir.
– Sorulan soruyu mutlaka cevaplandırmıştır.
– Yeri ve zamanı olmayan yerlerde susma yoluna gitmiştir.
– Tekrarlama metodunu kullanmıştır.
– Söylediklerinin unutulmaması için konuyu dağıtmamıştır. Bazen de söyleyeceklerini madde madde söylemiştir.
– Emrederken, yasak koyarken kesin konuşmuştur.
– Kur’an’da olduğu gibi geçmiş olay ve toplumlardan örnekler vermiştir.
– Bazen cennetle müjdelemiş, bazen de cehennemle korkutmuştur.
– Düzeltme yaparken isim vermemiş, kimseyi rencide etmemiştir.
– Öğrenmenin bilmenin faziletlerini anlatmıştır. Okumayı teşvik etmiştir.
Allah Resûlünün ibadet hayatı nasıldı?
Kendisine Allah’ın kulu denmesinden hoşlanmış ve Allah’a kulluk görevini hiç ihmal etmemiştir. Terk etmemiş, unutmamış ve eksik yapmamıştır.
– ‘‘Neden bu kadar ibadet ediyorsunuz, Allah sizin günahlarınızı bağışlamıştır.’’ diyenlere:
– Rabbime şükreden bir kulda mı olmayayım? demiştir.
– İbadetin şeklinin, kalıbının bozulmaması için: ‘‘Beni nasıl namaz kılar görürseniz, sizde öyle namaz kılın’’ derdi.
– Çok dua eder, çok şükreder, çok tövbe ederdi.
– Pazartesi, Perşembe günleri oruç tutardı.
– Kur’an dinlemeyi çok severdi.
– Teheccüt, Evvabın, kuşluk namazlarını ihmâl etmezdi.
– İbadette temizliğe ve fıkıh bilgisine çok önem vermiştir.
– Çoğu zaman ibadetini gizli yapmış: ‘‘Elimden gelse, amelimi Kiramen Katibinden gizlerdim’’ demiştir.
– O’nun ibadeti devamlı idi. ‘‘Amelin makbulü, azda olsa devamlı olanıdır’’ derdi.
– Peygamber (as) kızına: ‘‘Kızım peygamber kızıyım diye güvenme!’’ demiştir.
Sabah Hz. Fatıma’nın kapısını çalar kalkmıyor musunuz!’’ der, namaza kaldırırdı.
– Allah Resûlü namazı, ilk vaktinde kılardı. ‘‘Nerede olursanız olun. Allah’a kulluğu güzel yapın’’ derdi. O’nun son sözü; ‘‘namaza dikkat, namaza dikkat’’ olmuştur.
Allah Resûlünün günlük hayatından örnekler:
– Yeme içmelerinde; asla yemek seçmezdi.
– Yemek bulamadığı zaman bile Allah’a şükretmiştir.
– Besmelesiz iş yapmamış, besmelesiz yiyip içmemiştir.
– Hep sağ eliyle yiyip içmiştir. Önce ve sonra ellerini ağzını yıkamıştır.
– Yemeyi sıcak yemez, üflemedi. Önünden yerdi.
– Suyu üç solukta, oturarak içerdi ve şükrederdi.
– Tıka basa yemezdi. Doymadan kalkardı.
– Sofrada çok çeşit yemek bulunmazdı. İki öğün yerdi. Lokmaları küçük tutardı.
– Hiçbir şeyi israf etmezdi. Helâlden yer içerdi.
– Altın gümüş kaplardan yiyip içmezdi.
– Bir yere dayanarak yiyip, içmezdi.
– Sadece zemzem’i ayakta içmiştir.
– Giyinirken sağdan başlardı.
– Temiz giyinirdi. Beyaz elbise tavsiye ederdi.
– İpekli giymez altın yüzük takmazdı.
– Sapsarı kıpkırmızı elbiseden hoşlanmazdı.
– Güzel kokuyu severdi.
– Gurura kibire sebep olacak giyinmekten men ederdi. Vefat ettiği gün, biri yamalı, diğeri sert kumaştan iki elbisesi vardı.
– Hayvan derisinden elbise giymeyi men ederdi.
– Çıkardığı elbiseyi besmele ile dürer koyardı.
– Allah Resûlü, rahat yataklarda yatmamıştır.
– Yatarken okurda yatardı.
– Sağ tarafına yatardı. Yüzü koyun yatmaktan men ederdi.
– Yatarken sağ elini sağ yanağının altına koyardı.
– Düzenli yatar düzenli kalkardı.
– Tedbirli yatardı. Kapıyı kapatır, ateşi söndürürdü.
– Abdestli yatardı.
– Çok uyumazdı.
Sabahları evinden çıkarken şöyle derdi:
– ‘‘İlâhi doğru yoldan sapmaktan ve saptırılmaktan, kanmaktan ve kandırılmaktan, haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan, saygısızlık etmekten ve saygısızlık edilmekten sana sığınırım.’’
Resûallah çevreci idi.
– O çevresiyle hep barışık yaşamıştır.
– Evini, mescidi ve çevresini hep temiz tutmuştur.
– Suyu, havayı, toprağı korumuştur.
– Mekke, Medine çevresini harem bölge ilân etmiş burada bitkinin, hayvanların, ağaçların, avlanmasını, öldürülmesini yasaklamıştır.
– Herkesin kapısının önünü temizlemesini istemiştir.
– Suya, ağaç, gölgeliklerine pislenmemesi için talimat vermiştir.
Bir hadislerinde ‘‘temizlik imandandır’’ buyurmuştur.
– Ağaç dikmenin, yetiştirmenin sevabından bahsetmiştir.
Allah Resûlüne karşı görevlerimiz nelerdir?
Allah Resûlü yeryüzünün en çok sevilen insanıdır. Adını duyup da derlenip toparlanıp elini kalbine götürüp salavat getirmeyen azdır.
Çocuklarına Muhammed, Mustafa, Ahmed, Mahmud, Mehmed, koyulması ona olan sevginin nişanıdır. Kızlarına Gül, Gülistan, Gülizar, Gülayşe, Gülsüm gibi gül ve gülden müştak isimler koyulması, Anadolu’nun gül bahçesi haline getirilmesi Allah Resûlüne olan sevgi dendir.
Kur’an’da: ‘‘Peygamber mü’minlere kendi canlarından daha yakındır.’’ (Ahzab:6) buyrulmuştur.
Ashabı onu asla yalnız bırakmamıştır. O ne derse yapmış, O’ndan ayrılmamış, O’nunla savaşa katılmış, O’nunla hicret etmiştir. Hatta hicret edebilmek için bütün malından vazgeçmiştir. Sevdiklerinden vazgeçmiştir. O’nun ayağına bir diken batmasına razı olmamış. kendi canını feda etmiştir.
Savaş sonrası eşini, babasını, kardeşini ve oğlunu sormamış, analar: ‘‘Allah Resûlü Nasıl? demişler. O’nu sormuşlardır.
Hz. Sevban Allah Resûlünün birkaç günlük ayrılığına tahammül edemeyip sararmış solmuştur. Dönüşte Allah Resûlü:
– Hasta mısın? diye sormuş, oda:
– Hayır, senin ayrılığından cevabını vermiştir.
Allah Resûlü اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أحَبَّ = kişi sevdiği ile beraberdir. buyurmuş ve Nisa 69. ayeti nazil olmuştur.
Ashabı ona çok bağlıydı.
Cenab-ı Allah O’nu sevmiş: ‘‘Habibim’’ demiş ve bize de O’nu sevmemizi emretmiştir.
Bugün bir sakal-ı şerif merasimi yapılsa, izdiham oluyor gözyaşlarıyla salavatlar getirilerek, öpüp öpüp baş tacı yapılıyor.
Peygamber (as) ümmetini çok sevmiştir. İnananların sıkıntısı ona çok ağır gelirdi. (Tevbe:128)
Kur’an’da: ‘‘Resûlüm deki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın’’ (Ali İmran:31) buyrulmuştur.
Sünnet ve Sünnete bağlılık:
Hz. Peygamberin söz, iş ve sükutlarına sünnet denir. Sünnet Kur’an dan sonra ikinci kaynaktır. Çünkü sünnet de vahye dayanır.
Kur’an’da ‘‘O kendiliğinden konuşmaz. O’nun konuşması vahiy iledir’’ buyrulur. (Necm:3-4)
– ‘‘Peygamber size ne getirdiyse alınız neyi yasak ettiyse ondan kaçınınız.’’ (Haşr:7) diye emredilmiştir.
Son zamanlarda misyoner mantığı ile konuşanlar oluyor:
– Peygamberin vazifesi bitmiştir.
– O’na uymak şirktir.
– O, Arapların peygamberidir.
– ‘‘Farz borcu olan sünnet kılmaz.’’ gibi sözlerle Ümmeti Muhammed’i peygamberinden koparma gayretleridir.
– Bize Kur’an yeter deniliyor. Peygamberimiz (sav) Kur’an-ı tebliğ ve açıklayıcı olarak gönderilmiştir. Sünnet, Kur’an’ın tefsiridir. Sünnetsiz Kur’an anlaşılmaz ve yaşanmaz. Kur’an namaz kıl’’ der. Nasıl, ne zaman, ne kadar bunu sünnet açıklar.
Peygamberi devreden çıkarma oyunu oynanıyor. Peygamber (as)’ın emir koyma yetkisi vardır. Yırtıcı hayvan etinin haramlığı, Neseple haram olanın sütle de haram kılınması, eşek etinin haramlığı sünnetle olmuştur.
Sünnetsiz din olmaz. Peygamberlerinin sünnetini terk edenler, kutsal kitaplarını bile koruyamamışlardır. Mutezile: ‘‘bize Kur’an yeter’’ demiş, sapıtmıştır. Sünneti itibar etmeyenler oyuna gelmiş, sapıtmıştır.
Tesbihin ipi kopsa, ne olur? Tesbih 99 parça olur. Sürü çobansız bırakılsa ne olur? Sürü dağılır, kurta, kuşa yem olur.
Peygamber (as)’a uysaydı, Ebu Cehil, Ebu Leheb belki Aşare-i mubeşşereden olurdu.
– Salebe peygamber (as)’a bağlı kalsaydı, peygamber (as) ona yazık oldu Salebeye demezdi.
– Sol elle yiyene peygamber (as) ‘‘sağ elinle ye!’’ deyince: ‘‘yiyemiyorum’’ demişti. ‘‘yiyemez ol’’ denilince adam bir daha sağ elini kullanamamıştır.
Süfyan-ı sevr-i camiden çıkarken sol ayakkabısını giymiş bir ses ‘‘öküz’’=(sevr) demişti. düştü bayıldı, adı öküz kaldı. Neden bayıldın? dediler: ‘‘bir sünneti terkle adım öküz oldu’’ dedi.
Peygambere uymayı, Cenab-ı Allah bir çok ayette emretmiştir. Birkaç örnek:
– ‘‘Resûle itaat eden Allah’a itaat etmiş olur.’’ (Nisa:80)
– ‘‘Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Allah yüz çeviren kafirleri sevmez.’’ (Al-i İmran:32)
– Allah’a ve Resûlüne itaat edin, amellerinizi boşa çıkarmayın’’ (Muhammed:33)
Peygamberimizde: ‘‘Bana uyan cennete gider, bana uymayan cehenneme gider.’’ Buyurmuştur. (R.Saliın:158)
Sünnetsizlik Allah’a isyan, Muhammed (as)’a muhalefettir. Sünnetsizlik, çıkmaz sokaktır. Sünneti terk edeni Allah da terk eder, peygamberde. Çünkü; müslüman, sünnetlerden de sorumludur.
M.Akif: Her sabah camide birini ağlar görür, nedir bu hal! der. Adamı ben orduda komutandım. Babam, kardeşim şehit oldu. çiftlik ev yalnız kaldı. Padişah Vahdettin’den izin istedim vermedi. Israr ettim git öyleyse dedi. Ayrıldım o gece rüyamda Muhammed (as) orduyu teftiş ediyordu. Benim takım gelince bunların komutanı nerde dedi? dedi. Padişahımız: ‘’O bizden azlini istedi, bizde azlettik’’ dedi. Peygamber (as): onu bizde azlettik’’ dedi. o günden beri ben hep böyle ağlıyorum der ve ilave eder: Allah Resûlü birini azlettiyse onun hali yaman olur’’ der.
Peygambersiz olmaz:
Peygamber (as)’a uymayanlar küfür bataklığında boğulan Ebu Cehil, Ebu Lehep gibi helâk olacaklardır. Ebu Talip bile peygambere uymadı, kurtulamadı. Ömer, O’na uydu Cennetle müjdelendi.
Kelime-i Tevhidi, Kelime-i Şehadeti, Muhammed(as)’sız getirebilir miyiz? O’nsuz cennete girebilir miyiz?
Mescid kuşu iken Salebe peygamberden uzaklaştı. İslam’dan da uzaklaştı.
Sünnetsiz İslam, müsteşriklerin, misyonerlerin ve İslam düşmanlarının tavsiyesidir. O’nlara göre;
– Hadislere güvenilmez.
– Hadisler uydurmadır.
– Hadisler yeniden gözden geçirilmelidir. İddialarıyla İslam’a zarar vermek istemektedirler.
Salavat ve şefaat:
Ku’an’da: ‘‘Allah, melekleri peygambere salavat getirirler. Ey iman edenler! Sizde salavat getirin ve gönülden teslim olun.’’ (Ahzab:56) emri vardır.
Peygamberin adı anılınca ona salavat getirmeyenin burnu sürtülsün’’ diyen Cebrail’e peygamberimiz ‘‘Amin’’ demiştir. (R.Salihin:1429)
Bir hadiste: ‘‘Ahirette Müslümanlar dan bana en yakın olanı, üzerime en çok salavat getirenidir.’’ (Tirmizi Vitir:21)
Bil hassa Cuma günleri çokça salavat getirmemiz istenmiştir.
Salavat getirmek, kişinin derecesini yükseltir. Peygamber (as)’a yaklaştırır ve peygamber (as)’ın şefaatine nâil olmaya neden olur.
‘‘Allahümme Salli ala Muhammed’’ diyen salevat getirmiş olur.
‘‘Essalatü vesselam-ü aleyke Ya Resûllah’’ diyende O’na selâm vermiş olur.
Peygamber (as)’ın şefaati haktır. Allah O’na şefaat etme hakkı vermiştir. O’nun şefaati, şefaatini uman sünnetini ayakta tutan ve şefaati hak edenleredir.
Peygamberimiz: ‘‘Ümmetimden bir çok kişiye şefaat edeceğim. Bazı kimseleri de zebaniler alıp götürecek. Ben: Allah’ım! Zebanilerin götürdükleri benim ümmetim dendir.’’ diyeceğim. Bana denilecek ki: ‘‘Senden sonra onların ne gibi bid’at işlediklerini bilmiyorsun’’ (Hadis Ans:17/398)
Allah Resûlü unutmayalım alemlere rahmet rahmet olarak gönderilmiştir. Kimlere rahmet olacaktır: Onu gönülden seven. O’na uyan, sünnetine sarılan, salavat getiren, selam göndere, emanetlerine sahip, çıkanlara rahmet olacak, şefaat edecektir.
Allah Resûlü Veda hutbesinde peygamberliğinin sonuna geldiğini îma etmişti. ‘‘Dininizi tamamladım’’ ayeti de inince, Tebliğ ettim mi? deyip ‘‘evet’’ cevabını alınca, mezarlığa gitti selâm verdi: ‘‘Yakında bizde aranızda olacağız inşallah’’ dedi.
Mescide geldi, helalleşti: ‘‘Namazı Ebu Bekir kıldırsın’’ dedi.
7 dirhem parası vardı, sadaka olarak dağıttı.
Vefat edince;
Hz. Ebu Bekir (ra): ‘‘ölümünde hayatın gibi güzel’’ dedi, kendini tutamadı.
Hz. Ali (ra), dona kaldı.
Hz. Osman’ın dili tutuldu.
Hz. Ömer (ra), ölümünü kabullenemedi.
63 yaşındaydı. Hz. Ali (ra) yıkadı. Hz. Ebubekir (ra) namazı kıldırdı.
En son bize ne söyledi biliyor musunuz?
– ‘‘Namaza namaz’a dikkat edin. Elinizin altındakilere iyi muamele edin!’’ dedi.
Allah Resûlü mal olarak miras bırakmadı. Hurmalıklarını Müslümanlara vakfetti.
Onun bize mirası; ilim, edep, Kur’an ve sünnettir.
‘‘Size iki şey bırakıyorum onlara sarıldıkça yolunuzu sapıtmazsınız. Onlar: Kur’an ve sünnetimdir.’’ demiştir. Onun ifadesiyle sözlerin en güzeli, Allah’ın kelamı, yolların en güzeli Muhammed’in yoludur.’’
Essalatü vessalemü aleyke ya Resûlalah!
Essalatü vessalemü aleyke ya Habib Allah!
Essalatü vessalemü aleyke ya Seyyidel evveline vel’ahirin.
Velhamdülillahi Rabbil alemin.
…………………………
………………..
……….
…