SENDE BİRGÜN YAŞLANACAKSIN
İnsan neslinin devamı, insanlığın eğitimi, şeref ve haysiyetin korunması için Allah, nikahı evliliği farz kılınmıştır. Kadın-erkek tarih boyunca Allah’ın emri doğrultusunda bir araya gelerek insanlığın devamını sağlamıştır. Kendilerinden sonraki nesillerin bireylerini dünyaya getiren çiftler, “ana” ve “baba” gibi ulvi, saygı gerektiren ve sorumluluk gibi kutsal görevleri gerekli kılan ünvanlar almışlardır.
Canlılar arasında en geç gelişen, hayata intibakları, eğitimleri en zor olan insandır. Bunun için zahmeti de en fazla olanıdır. Çocuk dünyaya geldikten sonra her bakımdan uzun süre anaya babaya muhtaçtır. Çocuk dünyaya getiren her ana baba hayatları boyunca evlatları için çalışıp çırpınacaktır. Evlatları ne kadar büyükse büyüsün her dönemde derdi bitmeyecektir. Bir zaman sonra evladının derdine birde torun derdi eklenecektir.
a) Yakın Tarihe Kadar:
Yakın tarihe kadar bazı istisnalar çıkarılırsa, ana babanın evlat ve görev anlayışı değişmediği halde, evladın “ana-baba” ve görev anlayışı büyük değişiklikler göstermiştir. Mesela bazı toplumlarda ihtiyar ana baba, tarlaya, oduna gidemediği, iş yapma gücünü kaybettiği zaman yaşama hakkını da kaybederdi. Ana baba yaşlanınca merhametsizce evladı onu evden kovar veya kendi eliyle öldürürdü. Bu aynı zamanda evlatlık görevi sayılırdı. İhtiyar anababasını vahşi hayvanların pençesine bırakmak veya onları öldürmekle evlat görevini yapmış olurdu. Bunu evlat yapmayacak olursa ihtiyar ana baba kendisi bu işin yapılmasını evladından isteyebilirdi.
Ana-babanın evden kovulma veya öldürülmesine diğer bir neden de genç kadın büyük ananın, genç erkekte büyük babanın yerine geçebilmek ve mirasa konabilmek arzusundan doğuyordu.
Eğer baba ölür de ana geriye kalacak olursa o da babanın bir malı olarak miras telakki edilirdi. Bu durumda kadın, kocasına bağlılığını ispatlayabilmek için kendini öldürür ya da o evin işlerini gören hizmetçi olarak hayatını sürdürebilirdi. İş yapamaz hale gelince de öldürülürdü. Bu durumu yasaklayan bir emir. bir kural yoktu. Kimse tarafından da kınanmazdı.
Oynayan çocuğun dedesini küfe ile atmaya götüren babasına:
“Baba dedemi at ama küfeyi atma, bir gün bana da lazım olur” demesi, bu durumun bir gelenek halinde devam ettiğini göstermesi bakımından ilginç bir örnektir.
Anasını sırtına alıp ormana atmaya giderken vahşi hayvanların sesini duyunca ağaca tırmanan oğluna ananın: “Yavrum biraz daha yükseğe çık. Bu hayvanları iyi tanırım, sana bir şey olmasın” demiş olması zaman zaman nakledilen örnekler arasındadır.
Burada iftiharla kaybetmek gerekirdi. Türk kültüründe insanın kutsal sayılması nedeniyle her zaman büyükler, yaşlılar “ata” olarak saygı görmüş, diğer toplumlarda görüldüğü gibi kötü muameleye maruz kalmamışlardır.
b) Ana Baba Evladını Zahmetle Dünyaya Getirip Eziyetle
Yetiştirir:
Ana çocuğunu dünyaya getirmeden çeşitli eziyet ve zahmetlere katlanır. Aylarca karnında taşır. Dünyaya getirirken acı çeker, hayatını tehlikeye atar, onu büyük zahmetlerle dünyaya getirir. Bu durum Kur’an’da:
“Biz insanı anasını babasını tavsiye ettik. Anası onu zahmet çekerek karnında taşımıştır.” (Lokman Suresi: 14)
“Biz insana anasına babasına iyilik etmesini tavsiye ettik.
Anası onu zahmetle taşıdı. Zahmetle dünyaya getirdi.” (Ahkaf suresi: 15) buyurularak ifade edilmiştir.
Peygamberimiz (s.a.v.)’in de cennetin kadınların ayağı altında değil, anaların ayağı altında olduğunu bildirmiş olması, ananın çektiği zahmetler yüzündendir.
Gerçekten ana çocuğunu zahmetle dünyaya getirdikten sonra yıllarca bağrına basarak uykusunu istirahatini terkederek emziriyor. Büyümesi için nice sıkıntılara katlanıyor, yemiyor, yediriyor, giymiyor, giydiriyor, tek kelimeyle fedakârlığın en güzel örneklerini veriyor. Hayatın en verimli yıllarını saçlarını ağarıncaya kadar ömrünü yavrusu için harcıyor. Kendinden çok evladını düşünüyor. Evladının yemesi içmesi ve sağlıklı büyümesi, ana için en büyük sevinç ve neşe kaynağı oluyor. Evladının hastalanması veya acı çekmesi halinde ise ana yıkılıyor. Bunun için atalarımız: “Ana gibi yar olmaz” “Ağlarsa anam ağlar, kalanı yalan ağlar” gibi anlamlı sözler söylemişlerdir.
Bir evlat, kendisini nice eziyete zahmetlere katlanarak büyüten ana-babası için “ne biçim anam babam var” dememelidir. “Ben nasıl bir evladım” demeli ve evlatlık görevini yapıp yapmadığına bakmalıdır. Şairin dediği gibi:
“Ana başa taç imiş, her derde ilaç imiş,
Evlat pir olsa da bir anaya muhtaç imiş.”
Ana kadar değilse de bir babanın evladı üzerinde hakkı ve emeği inkar edilmeyecek kadar çoktur. Bazılarının iddia ettiği gibi hakkı bir tohumdan ibaret değildir.
Baba, yıllarca evinin ve çocuğunun ihtiyacını karşılamak için çırpınır durur. Evladını yedirip içirmek ve meslek sahibi yapmak için işini çalışmasını kendisi için zevk ve mutluluk sayar. Çocuğunu sağlıklı yetiştirip, eğitebilmek için hayatın bütün sıkıntı ve acılarına katlanır. Evladı hangi yaş ve meslek sahibi olursa olsun babanın evladına olan babalık duygusu ve ilgisi kesilmez.
Bu şartlar altında büyüyen evlat, o hale nasıl geldiğini hiç düşünmez. İhtiyarlık yıllarında kendine muhtaç olan ana-babasına onların yaptığını yapamaz. Bu böyle devam edip gider. Hiçbir evlat, ana babasının kendisine yaptığını ana-babasına yapmamıştır.
Şöyle anlatırlar:
Bir genç annesinin sözünü dinlememişti. Kadının gönlü yandı. Oğlu yola giderecek kuvvetli de yoktu; gidip çocukluk beşiğini getirdi. Önüne koydu ve şöyle dedi:
“Ey insafsız ve eski halini unutan çocuğum, hep ağlardın. Küçük ve acizdin. Senin için geceleri uyumazdım. Şu beşikte yatarken hiçbir şey yapamazdın üzerine konan sineği bile kovamazdın. Artık büyüdün, güçlendin. Bir gün de öleceksin. Orada bir karıncayı bile kovamayacaksın; böcekler yer gider seni.” deyip evvelini sonunu hatırlattı.
c)Dinimizin Anne Baba Hakkına Verdiği Önem:
İslam’dan önce hiçbir insanın hakkına riayet edilmediği gibi ana babanın da hakkına riayet edilmiyordu. Hatta ana baba, en büyük haksızlığı, zulmü dünyaya getirip kendi eliyle büyüttüğü evladından görüyordu. Ana baba evladını öldürdüğü gibi evlat da anababasını acımadan öldürebiliyordu. Baba ölünce, ana miras kalıyordu. Anasıyla evlenenler, anasını hizmetçi olarak kullananlar olurdu.
İslam dini evlatlara kötü davranılmasını onların öldürülmelerini yasaklayıp iyi bir şekilde yetiştirilmelerine emrettiği gibi evlatlara da ana babalarına iyilik etmelerini, tatlı söz söylemelerini hatta onlara “öf” bile dememelerini emretmiştir.
Yüce Allah şöyle buyurur:
“Rabbin kesin olarak kendisinden başkasına tapmamamızı ve ana ve babaya iyilik etmenizi emretmiştir. Eğer ana babadan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlayacak olursa sakın onlara “öf” deme, onları azarlama, onlara güzel ve tatlı sözler söyle. (İsra Suresi: 23)
“Onlara acıyarak tevazu kanadını (yerlere kadar) indir ve Ya Rab onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse, sen de kendilerini öylece merhamet et” de. (İsra Suresi: 24)
Sevgili Peygamberimiz de bu konuda çok hassas davranmış ana babaya ikramda bulunmasını, sevip saymaya, hizmet etmeye en layık kimselerin ana baba olduğunu, ana babanın rızasını kazanmanın en sevimli amellerden biri olduğunu haber vermiştir.
Bu konuda şunları söylemiştir;
“Allah Anaya babaya asi olmanızı, vermeniz icab eden şeyi vermemenizi, hakkınız olmayan şeyi ise istemenizi, kız çocuklarını canlı canlı görmenizi haram kıldı. Ve sizin için dedikoduyu ve çok soru sormayı, bir de israf etmeyi hoş görmez.” (Buhari)
“Hiç bir evlat babasına olan borcunu ödeyemez. Meğer ki, babası başkasının kölesi olup da onu satın alarak azat etmiş olsun.”
(Müslim)
Buhari ve Müslimin rivayet ettiğine göre: Peygamberimize:
Allah katında en sevgili amel hangisidir? Diye sorulmuş, Peygamber Efendimiz:
Vaktinde kılınan namaz, cevabını vermiştir.
Namazdan sonra en sevgili amel hangisidir? Sorusuna da:
Anaya babaya iyilik etmektir. Cevabını vermiştir. Sonra hangisidir? Sorusuna da: Allah yolunda cihaddır buyurmuşlardır.
Ebu Hureyra (r.a.) şöyle anlatır:
Allah’ın rasûlü’ne bir kimse geldi ve:
Benim insanlar içinde hizmet etmeme, sevip saymama en layık kimdir? Diye sordu.
Allah’ın elçisi: Anandır buyurdu. O zat:
Sonra kimdir? Dedi.
Sonra anandır. Sonra kimdir?
Sonra anandır şeklinde üç defa aynı cevabı aldı. O zat tekrar:
Sonraki kimdir? Deyince.
Allah’ın Resulü:
Sonra babandır buyurdu. (Müslim)
Bir gün Hz. Peygamberin hanımı Esma’nın anası yanına gelmişti. Anası iman etmemiş olduğundan Esma peygambere:
Ey Allah’ın elçisi Anam müşrik olarak bana geldi. Onunla görüşeyim mi? diye sordu. Peygamberimiz hiç tereddüt etmeden:
Ananla görüş. O seni dünyaya getiren ve üzerinde hakkı olan anandır. Buyurdu.
Yine bir gün yeni Müslüman olanlardan bir zat peygambere gelerek savaşa iştirak etmek istediğini bildirdi. Peygamber ona:
Anan var mı? diye sordu.
Evet var cevabını verince. Öyle ise ona hizmet et. Zira Cennet anaların ayağı altındadır. Buyurdular.
Anaya babaya iyilik ve İhsan’da bulunmak evlat üzerine farzdır. Bunun için hiçbir evlat, İslam inancına ters düşmeyen her konuda ana ve babasına itaatsizlik etmemelidir.
d)Ana Ve Babaya İtaatsizlik Cezası:
Peygamber Efendimiz, anne babasının rızasını kazanmayanın amellerinin boşa gideceğini, bu yüzden cennete giremeyeceğini, Allah’ın rızasını ana babanın rızasını kazanmakla mümkün olacağını haber vermiş, ana babasına asi olanlara beddua ederek, asi evladın Allah’ın rahmetinden uzak kalacağını bildirmiştir.
Câbir bin semüre (r.a.)’nın anlattığına göre:
“Allah’ın resulü minbere çıktı, üç defa “amin” dedi. Sonra da bize:
Bana Cebrail geldi: “Ya Muhammed ana-babasının ihtiyarlığına yetişip de rızalarını kazanmayıp cehenneme giren kimse Allah’ın rahmetinden uzak kalsın” dedi ve benim de “amin” dememi istedi. Ben de amin dedim. Ramazan ayına yetiştiği halde günahı bağışlanmayarak cehenneme açılan kimse, Allah’ın rahmetinden uzak kalsın dedi. Ben de amin dedim. Yanında senin ismin anılıp da salevât getirmeyip sonra da cehenneme giren kimseyi Allah rahmetinden uzak kılsın dedi. Ben de amin dedim. Buyurmuşlardır.” Müslimin diğer bir rivayetinee göre Peygamberimiz:
“Burnu toprağa sürtülsün! Burnu toprağa sürtülsün! Burnu toprağa sürtülsün! diye beddua etmiştir.
Ey Allah’ın elçisi kimin burnu toprağa sürtülsün delinince:
Ana babasına veya ikisinden birine yetişip de onlara iyilik yaparak cennete giremeyen kimsenin buyurmuşlardır.
Tirmizî’nin naklettiği bir hadislerinde de peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:
Allah’ın rızası anne ve babanın rızasındadır. Allahın gazabı da ana ve babanın gazabındadır.
Kendisine büyük günahların neler olduğu sorulunca Peygamberimiz:
Allah’a şirk koşmak, ana babaya asi olmak, haksız yere adam öldürmek, yalan yere yemin etmektir. Buyurmuşlardır. Hz Sevban /r.a.)’dan rivayet edilen bir hadiste: Üç şey vardır ki, bunlar ile yapılan amelin faydası olmaz:
Allah’a şirk koşmak, ana babaya asi olmak, Savaş Meydanı’ndan kaçmak olduğu bildirilmiştir.
İbni Ömer (r.a.) rivayet etmiştir. Peygamberimiz şöyle buyurur:
Üç kişi vardır ki, kıyamet günü Allah onlara rahmet nazarıyla bakmaz:
Ana ve babasına asi evlat, devamlı içki içen ayyaş, verdiğini başa kakan kimse.
Üç kişi de vardır ki, cennete giremez:
Ana-babasına asi evlat, karısını başkasına teslim eden deyyus, kendisini erkeklere benzeyen kadın.
Bir gün Peygamberimize ölüm döşeğinde yatan bir gencin la ilahe illallah diyemediğini haber verdiler. Allah’ın elçisi namaz kılıp kılmadığını sordu. Kılardı dediler. Peygamberimiz, gencin hayatta isyan ettiği bir annesin olduğunu öğrenince onu çağırttı ve şöyle dedi:
Şuraya bir ateş yakarak oğlunu yakmak istesek müsaade eder misin? Deyince kadın, rıza göstermeyeceğini bildirdi. Bunun üzerine Peygamberimiz: O halde oğlunu cehennem ateşinden kurtarmak için hakkını ona helal et buyurdu.
Kadın hakkını helal ettiğini bildirince Peygamberimiz gence şehadet getirmesini emretti. Gencin rahatlıkla şahadet getirmesi üzerine Resul-i Ekrem (s.a.v.):
Allah’a hamdolsun ki benim vasıtam ile bu genci cehennem ateşinden kurtardı. Buyurmuşlardır.
Aşağıdaki hadislerde de ana babaya iyilik etmenin İzzet ve ikramda bulunmanın insanın ömrünü uzatacağı, rızkının artmasına vesile olacağı ve öldükten sonra da cennete girmesine sebep olacağı bildirilmiştir.
Enes Bin Malik Allah’ın elçisinin:
Rızkının çoğalmasını ve ömrünün uzamasını isteyen anababasına ihsan ve ikramda bulunsun, akrabalarını ziyaret etsin buyurduğunu rivayet eder.
Hz.Sevban (r.a.) Peygamberimizin:
Kişi işlediği günahtan dolayı rızıktan mahrum olur (geçim darlığına uğrar) Mukadder olan musibeti ancak durdurur. Ömrü Ancak ona ana baba itaat ve güzel ahlak uzatır dediğini rivayet etmiştir.
Ebu Hureyra (r.a) Peygamberimizin şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Üç Dua vardır; bunların kabul olmayacağını da şüphe yoktur:
Mazlumun duası, misafirin duası, ana-babanın evladı için yaptığı dua.”
Bir adam Peygamberimize sordu:
Ana babanın çocukları üzerindeki hakkı nedir? Peygamberimiz:
Onlar senin ya cennetin yada cehennem indir buyurdular.
Ana babaya itaatsizlik, ancak İslam’ın prensiplerine uygun olmayan konularda bir mazeret olabilir. Lokman suresinin onbeşinci ayetinde ana baba Allah’ın rızasına uygun olmayan bir şey için zorlarsa kendilerine itaat edilmemesini emretmekle beraber gene de onlarla iyi geçirilmesi tavsiye edilmiştir. Bu da gösteriyor ki, ne olursa olsun ana baba terk edilmeyecektir. Her zaman gönülleri alınacak ve kendileriyle iyi geçinilecektir.
Her evlat şunu iyi bilmelidir ki, kimse ana babasına etmediğini evladından göremeyecektir. Yani ana-babasına ne ettiyse evladından da onu görecektir.
Peygamberimiz bir hadislerinde ana babaya isyanın cezasının dünyada görüleceğini: “Allah günahlardan dilediğinin cezasını kıyamet gününe tehir eder. Yalnız ana babaya yapılan isyanın cezasını ölmeden önce dünyada da verecektir” buyurarak haber vermiştir.
Bir başka hadislerinde de:
Başkalarının kadınlarına iffetli ve namuslu davranın ki, sizin hanımlarınız da iffetli ve namuslu olsunlar. Ana babanıza iyilik edin ki, çocuklarınız da size karşı itaatkar davransınlar ve iyilik etsinler buyurarak insanın başkalarına ve ana-babasına ne ettiyse aynıyla mukabele göreceğini haber vermiştir.
Ana babaya karşı evlatlık görevini sözle değil, yalnız bayramlarda el öpmekle değil, ana-babanın çektiği sıkıntı ve eziyeti düşünerek yapmalıyız. Kutadgu Bilig’de: “Ana-babanı hoşnut eyle: onlara hizmet et; bu hizmet karşılığı birçok fayda elde edeceksin” denilmiştir.
Bir babanın evlatları babalarına kötü davranmışlar ve kolundan tutup dışarı atmak için kapıya kadar sürüklemişlerdi. Baba evlatlarına yüksek sesle haykırdı ve şöyle dedi:
“Yeter zalimler! Yeter! Ben de babamı buraya kadar sürüklemiştim.”
e)Bugünkü Durum:
Ana-babanın yıllarca çektikleri çileye ve sarf ettikleri emeğe karşılık bir evladın ana babasına aynı derecede iyilikte bulunması hem dini hem de insani görevdir. Daha fazlasını yapması ile ise evlatlık görevidir.
Ne yazık ki günümüz insanı, çeşitli nedenlerle kendisini var eden ana-babasını unutuyor. Civcivin içinden çıktığı yumurtanın kabuğuna ihtiyaç duymadığı gibi, ana-babasına ihtiyaç duymuyor. Kendine yeter hale gelince ana babasına dönüp bakmıyor. Kendisini rahat ve bolluk içinde yaşarken ana-babasını geçim sıkıntısı içinde iken onları terk ediyor, hor görerek itip kakıyor.
Günümüzde yaşlılık kusur sayılıyor. Evladı için kendini feda eden, evladını canı kadar seven yaşlı ana babaya canın çıksın deniliyor. Durum ilkel toplumlardan pek de farklı değil. Evladı için gece uyumamış, gündüz istirahatini terk etmiş nice ana-babalar, bizzat evlatları tarafından kimsesizler yurduna gönderiliyor.
Başkalarının yanında babasını tanımayanların, adreslerini anababalarından gizleyenlerin, ana baba olmaya pek niyetleri yok gibi. Nöbetin bir gün kendilerine geleceğini hiç düşünmüyorlar.
f)Ana Babamıza Karşı Görevlerimiz:
İnsan, dünyaya geldiği andan itibaren her bakımdan ana ve babasının ilgisine muhtaçtır. Ana baba da yavrusunun sağlıklı bir şekilde büyüme ve hayata intibak edilmesi için elinden geleni esirgemez. Yıllarca ana ve babalık görevini kusursuz bir şekilde sürdürerek evladının hem acısını hem sevincini paylaşır.
Ana-babanın bu fedakarlıklarına karşılık evladın da ana babasına karşı evlatlık görevleri vardır.
Bu konuda Peygamber Efendimiz ana babaya karşı görevlerin neler olduğunu ve bu görevlerin nasıl yerine getirileceğini şöyle ifade etmiştir:
Abdullah Bin Amr şöyle anlatır:
Resulü Ekrem (s.a.v.)’e bir adam geldi ve şöyle sordu:
Ya Resulallah yurdumu terk ederek sizin emrinize girmeye geldim, anamı babamı da ağlayarak bıraktım.
Resulü Ekrem:
Öyleyse onlara dön de ağlattığın gibi onları güldür buyurdu.
Başka bir günde Rasûlü Ekrem’e biri gelerek: Ya Resulallah büyük bir günah işledim benim için tevbe var mıdır? diye sorunca: Peygamber Efendimiz ona: Anan hayatta mıdır? diye sorar. O kişide:
Hayatta değildir? diye cevap verince, Allah’ın elçisi tekrar sorar:
Teyzen var mıdır? Evet cevabına karşılık:
Ona saygılı ol buyurur. Ebu Davud’un rivayetine göre Yemen’den bir adam memleketini terk ederek Peygamber Efendimize gelir, savaşa katılmak istediğini söyler. Peygamber Efendimiz kendisine:
Yemen’de kimsen var mı? Anam babam var. Sana müsaade ettiler mi?
Hayır.
Öyleyse onlara dön, müsaade iste. Müsaade ederlerse savaşa katıl. Etmezlerse onların yanında kal onlara hizmet et. Buyurdu.
Peygamberimizin hadislerinden anlaşıldığına göre ana baba hakkını riayet edilecek ve hizmette kusur edilmeyecektir. Kuranı Kerim’de Cenabı Allah:
“Ana babaya, yoksullara, yetimlere iyilik yapın.”(Bakara Suresi 83)
“Allah’a ibadet edin. Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anababaya, öksüzlere, yoksullara, yakın ve uzak komşulara, yolcuya, elinizin altında bulunanlara iyilik edin. Allah gururlanan insanları sevmez.” (Nisa suresi 36)
“Biz insana ana ve babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Eğer onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan hiçbir bir şeyi sana ortak koşman için zorlarlarsa bu hususta onlara itaat etme.” (Ankebut Suresi 8) Buyurarak Anaya babaya onların yakınlarına ve ihtiyaç sahiplerine iyilik etmemizi kendisine hiçbir şekilde ortak koşmamamızı emretmiştir. Ayrıca ana-babaya itaatsizliğin ancak inançsızlık ve Allah’a Ortak koşma konusundaki isteklerine karşı olabileceğini bildirmiştir.
Ana babaya karşı evlatlık görevin sadece onlar hayattayken değil ölümlerinden sonra da devam etmelidir. Onların kemiklerini sızlatacak davranışlardan ve amel defterlerine kötü şeyler yazdırmaktan kaçınılmalıdır.
Hayırlı evlat, sağlıklarında terk etmediği gibi ölümlerinden sonra da ana-babasını unutmaz. Mezarlarını ziyaret eder, onlar için mevlit Kur’an hayır ve hasenatta bulunur. Onları yakınları ve dostları ile de ilişkiyi kesmez.
Ebu Davud’un naklettiğine göre Peygamberimiz:
“Beni Seleme kabilesinden bir adam geldi de: Ya Rasulallah, ana babamın ölümlerinden sonra onlara yapabileceğim bir iyilik var mı? diye sordu. Resul Ekrem: “evet, onlar çin mağfiret dilemek, vasiyetlerini ve taahhütlerini yerine getirmek, onların yakınlarını ziyaret etmek ve onların dostlarına ikramda bulunmaktır.” Buyurdu.
Maalesef günümüzde birçok evlat, ana babasına hürmet etmek, saygı göstermek, görev yapmak şöyle dursun, son insani görevlerini bile yapamaz durumundadır. Bir evlat düşünün ki, ana babasının cenaze namazını kılamaz, cenazeye çelenkle katılıp, başkaları namazı kılarken köşe taşı gibi bir kenarda bekleyip sonra da cenazenin ardından yürüyen, ölümlerinden sonra ana babasını hiç hatırlamayan, hayatta kaldığı müddetçe ana-babasının azabını arttıran evlat, evlat değildir.
Ana-babası hayattayken yılda bir gün Anneler Günü, bir günde babalar günü ilan edilerek sadece o günlerde ellerini öpüp hediye sunmakla veya mektup gönderip, telgraf çekerek telefon açarak günah çıkarmakla evlatlık vazifesinin bittiğini zanneden, ana-babasına yılda yalnız bir gün ayırabilenlerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Kediden, köpekten ana babaya evde yer kalmıyor.
Zannederim böyle giderse bugünkü nesil, ana baba olduğu zaman çocuklarının kendilerini hatırlaması için anneler, babalar günü de kafi gelmeyecek mutlaka ana babaya saygı günü ilan edilecektir.
Rabb’im evladına ihmal eden anne babalardan, ana-babasını ihmal eden, bu yüzden azap görenlerden etmesin.
g)Anneler Günü:
Her yıl mayıs ayının ikinci pazar günü belirli çevrelerde Anneler Günü olarak ilan edilerek kutlanmaktadır.
Anneler Günü ilk defa 1906 yılında Amerika’da ilan edilmiştir. Bizde de 1956 yılından bu yana kutlanmaktadır.
Ancak yılın 365 gününün sadece bir gününü anneleri için ayırabilenler, bugün de annelerini ve annelik hakkını hatırlamakta, bir evlat olarak annelerini mutlu edebilmek için hediyeler sunmaktadırlar.
Açıkça ifade etmek gerekirse toplumumuza yabancılaşmış kimselerin ilan edip, kutladığı anneler günü yabancı bir adet olarak kabul görmemiştir. Denilebilir. Ancak belirli bir kesim, yılda bir defa hatırlayabildiği annesine hediyeler sunmaktadır. Eğer ana, analık yapmamış ise, evlat iyi bir insan olarak yetiştirilmemişse bir gün olarak ilan edilen “Anneler Günü” ve o gün de verilen hediyeler neyin ifadesi olabilir. Anneler Günü bugünkü kutlanan anlamıyla bir sene boyunca ihmal edilmiş anaya karşı 365 günün bir gününde hatırlayarak, günah çıkartma hareketinden ifade ettiği anlamdan başka bir şey değildir. Zaten bugün batıda ilan edilirken analığı unutulmuş kadının şerefini kurtarma hareketi olarak ilan edilmiştir.
1956 dan bu yana bizde de Anneler Günü’nde analık ve kadın hakları üzerine nutuklar çekilir, sütunlar dolusu yazılar yazılır, her gün çıplak resimlerle kadın ticareti yapan gazeteler sayfalar ayırır. Yani kadın açıkça istismar edilir. Vitrinler süslenir ihtiyaç olmayan hediyelerin alınıp sunulması için reklamlar yapılır. Aslında yalnız bu işin karlı ticaretini yapanlar kazanır.
Hürriyet, hak iddialarıyla kadının yuvasından, analıktan koparılması için senenin diğer bütün günlerinde kadınlığa, analığa düşman olanların, kadınlara verebildikleri tek şey, anneler günü adı ile sadece bir gündür.
Anneler Günü’nün analarımızdan ve insanımızın lehine olmadığı açıktır. Çünkü Müslüman Türk toplumunda anaların günü bir yılın sadece bir günü değildir. Allah’ın her günü anaların günüdür. Her gün, günün her saatinde ana hatırlanır, ananın hakkına riayet edilir, Evlatlık görevi her an yerine getirilir. Anaya isyan Allah’a isyan sayılır.
Din, örf-adet ve geleneklerimize göre ters düşen “Anneler Günü” batı kültürünün bir parçasıdır. Kendisini bize kabul ettirmesinden sonra, bizim için ana ve evlatlarının birbirine olan vazgeçilmez görevlerini kısıtlamak, maddileştirmek gibi bir felaket hazırlamıştır. Fedakarlık, sevgi, saygı yerini ferdiyetçiliğe ve para ile alınan bir paket içinde sunulan hediyeye bırakmıştır.
Belki Anneler Günü evladını fazlalık kabul eden, çocuk bakıcısına, kreşe, anaokulu’na teslim edip kurtulan, köpeğini çocuğundan daha çok ilgi duyan analar için geçerli olabilir.
Anneler Günü, analığını layıkıyla yerine getirememiş annelerin anılarını unutmuş, kendilerini dünyaya getiren eziyet ve kahırla büyüten kadına evlatlık görevlerini yerine getirmeyenlerin bir arayışıdır.
Türk toplumunda anaya verilen değer, bir güne sığdırılamayacak kadar büyüktür.
“Ana başa taç imiş, her derde ilaç imiş,
Evlat pir olsa da, bir anaya muhtaç imiş.”
“Ağlarsa anam ağlar, kalanı yalan ağlar…”
“Ana gibi yar olmaz.”
“Cennet, anaların ayağı altındadır.” gibi sözler ana ve analığa ne ölçüde değer verildiğinin ifadesidir.
Gerçek şudur ki, ana evlâdını dünyaya getirip büyütürken sadece bir gün fedakarlık göstermemiştir. Eğer böyle olsaydı ancak o zaman bir günde hakkı ödenebilir, o gün elinin öpülmesi, bir hediyenin sunulmasıyla anaya hak ettiği, layık olduğu değer verilmiş olabilirdi.
Sonuç olarak, anneler günü ile kadına bir şey verilmiş değildir. Aksine ananın her an beklediği ilgiyi saygıyı senede bir güne indirilmiştir.