Sahabe Allah Rasûlüne nasıl bağlıydı?
Peygamber (as) ın peygamberliğine inananlar O’na gönülden bağlandılar, O’nu çok sevdiler, güçlerinin üstünde ki, gayretle sünnetine sarıldılar. O’na bağlılıkları yüzünden büyük sıkıntılara uğradılar, eza cefa çektiler. Bu uğurda mallarını, mülklerini terk ettiler.
Hz. Ali (ra) hicret sırasında Allah Rasûlü’nün ölümü göze alarak yatağına yatmaktan çekinmedi. O’nun şöyle bir sözü vardır: “Biz O’nu malımızdan çocuklarımızdan, ana babamızdan ve susayanın suyu sevmesinden daha çok severdik.”
Hubab (ra) ın çok alacağı vardı. Onlardan vazgeçti, peygamberden vazgeçmedi.
Ebu Dücane (ra) Uhut Savaşında peygamber (as) ın önüne gerildi, oklara hedef oldu.
Allah’ın elçisi, Bedir Savaşı için Muhacirlerin ve Ensarın fikrini öğrenmek ister. Ensardan Mikdad (ra):
- “Biz Musa peygamberin kavminin söylediği gibi “Sen ve Harun gidin, savaşın, biz burada oturacağız” diyenlerden değiliz. Biz senin sağında, solunda, önünde, arkanda düşmanla çarpışırız.” derken, Sa’d İbn-i Muaz da:
- “Ey Allah’ın Elçisi! Biz sana inandık. Bize getirdiğin Kur’an’ın hak olduğuna şehadet ettik. Nasıl dilersen öyle yap. Sen bize denizi gösterip dalsan, biz de seninle beraber dalarız. Bir tekimiz bile geri dönmez.” der.
Adl ve Karre kabilelerinden birkaç kişi gelerek (yalandan) dini, Kur’an’ı öğretmeleri için peygamberden birkaç kişi isterler. Peygamberimiz Asım b. Sabit’in başkanlığında altı kişi gönderir. Racî denilen yere geldiklerinde saldırı olayı olur. Üçü orada şehit olur, diğerleri ise dağa çıkarlar. Teslim oldukları takdirde öldürmeyeceklerini söylemeleri üzerine onlarda teslim olur. Teslim olur olmaz ellerini bağlarlar. Yolda biri ellerini çözerek kaçarken şehit edilir. Geriye Hubeyb ile Zeyd adlarında iki kişi kalır. Zeyd’i Bedir’de babası öldürülen biri intikam almak için satın alır. Öldüreceği zaman Kureyş’in ulularını çağırır.
Ebu Süfyan, Zeyd’e sorar:
- Senin yerine Muhammed’in öldürülmesini ister miydin?
Zeyd şu cevabı verir:
- Değil benim yerime öldürülmesi, ezâ veren bir dikenin O’na batmasını bile istemezdim.
Hubeyb de arkadaşının şehit edilmesinden sonra Bedir’de öldürülenlerin yerine işkence ile öldürüldü. Yalan söyleyip canlarını kurtarmayı düşünmediler. Ebu Süfyan, bu olaydan sonra: “Arkadaşlarının Muhammed’i sevdiği kadar başka birinin sevildiğini görmedim.” demiştir.
Mekkeliler beni Haşim’e “Muhammed’i bize teslim ediniz, sizi memnun ederiz.” demişlerdi. Reddettiler. Kureyş, bütün ilişkiyi kesti, bu uğurda her türlü ezâ ve cefâya katlandılar. İmam-ı Azam, peygamberin mezarının bulunduğu yere ayağını uzatmıştır. İmam-ı Şafi, Medine’de atına binmemiştir.
Hz. Ömer (ra): “Bizim hiçbir şeyi bilmezken Allah bize Muhammed (as) ı peygamber olarak gönderdi. Biz Muhammed (as) ı neyi nasıl yaparken görmüşsek, onu öyle yaparız” demiştir. Bir gün Hacer’ul-es ved-i öpmüş:
- “Sen bir taşsın ne faydan nede zararın dokunur. Ama peygamber seni öptüğü için öpüyorum” demiştir.
Abdullah b. Amr, kıpkırmızı bir elbise giyer. Peygamber: “Bu ne böyle?” der. Derhal eve gider çıkarır, yakar.
- Bir sahabi yüksekçe ev yapar. Mescidden yüksektir. Peygamber: “Bunu kim yaptı?” der. Derhal katını yıkar.
- Hacer b. Vâil, saç uzatmıştır. Peygamber: “Zübâb, zübâb=kötü, kötü” der. Hemen gidip kestirir.
- Hz. Ömer (ra) oğlu Abdullah’a darıldı. Sebebi, peygamberin bir hadisi için tereddüt etmişti. Fikrinden vazgeçinceye kadar onunla konuşmadı.
- Bir sahabenin yeğeni, faydasız bir oyun oynuyordu. Ona: “Peygamber bu oyunu yasakladı.” diyerek uyarmış, oynamaya devam edince de onunla konuşmamıştır.
- Bir sahabe de altın yüzük takmıştı. Peygamberimiz: “Bunu size yasaklamadım mı?” deyip çıkarıp attı. Peygamber ayrılınca getirirler, “Al bozdurur bir ihtiyacını görürsün” dediler.
O: “Vallahi Allah Rasûlü’nün attığını almam” dedi.
Muhammed (as) ın ümmeti, İsrailoğullarının Musa peygambere dediği gibi: “Sen ve
Rabbin gidin savaşın. Biz burada oturacağız” demedi. “Ölümü göster de ölelim ey Allah’ın elçisi” dediler.
Muhammed (as): “Allah içkiyi yasakladı” dedi herkes evlerine koştu içki küplerini döktü, sokaklardan içki seli aktı.
Peygamber (as) ı dinleyen ve O’nun bir hadisini duyan derhal itaat eder gereğini yerine getirirdi. Allah Rasûlü ne yaptıysa onu aynen yaparlardı. Hayatlarını sünnete göre ayarlarlardı. Her işlerinde sünnet ölçü olurdu. Ölümün pençesinde bile sünnete titizlikle uyarlardı. “Anam, babam, malım, canım sana fedâ olsun ya Rasûlüllah!” derlerdi. Rasûlüllah’ın kılına zarar gelmesin diye canlarını vermeye, mallarını fedâ etmeye razı olurlardı. Savaşta vücutlarını Allah Rasûlü’ne siper ederlerdi. Allah Rasûlü bir şeyi sevse onlarda severdi. Bir şeyden uzak dursa onlarda uzak dururlardı.
Peygamberin arkadaşları Allah Rasûlü’ne gönülden, iman bağı ile bağlıydılar. Bu bağlılık O’na ümmet olmanın ve şefaatine nail olmanın gereği idi.
Hiçbir peygambere Muhammed (as) kadar itaat edilmemiştir. Hiçbir insan O’nun kadar sevilmemiştir. “Sen öl de ölelim. Anamız babamız sana feda olsun, canımız sana feda olsun ya Rasûlallah!” demişlerdir.