SAĞLIK – TEDAVİ

        Temizliğe dikkat etmiyoruz. Evin, etrafın temizliği konusunda ihmalkâr davranıyoruz. Düzenli yaşamak varken darmadağın yaşıyoruz.

        Temizlik olmadan ne sağlık olur, ne ibadet olur. Temizlik imanın yarısı, temizlik dinin emridir. Kalp temiz olacak, üst baş temiz olacak, beden temiz olacak, mide temiz olacak, düşünce kirliliği bile olmayacak.

        Etrafı kirletme, başkalarına sıkıntı verme alışkanlığında olanlar oluyor. Çöpü rastgele atıyor. Kirlettiği çevreyi toplamıyor. Rastgele yere, yola, oturulacak yere, suya pislik atıyor, abdest bozuyor.

        Ağız kokusu, ter kokusu, sararmış diş, kirli elbise ile insanlara rahatsızlık vermeye kimsenin hakkı yoktur.

        Allah: “Temizlenen, kurtuluşa erdi.” (Şems:9) buyuruyor.

        Peygamberimiz de: “Uzayan tırnakları kesin. Zira zararlı yaratıklar, tırnaklar içinde barınır. Tırnakları kesin ve gömün.” (Ramuz el-Ehadis:335/4)

  • “Avlularınızı ve çevrenizi temiz tutun. Lanetli iki şeyden sakının; insanların gelip geçtiği yolları ve gölgelikleri kirletmeyin.” (Müslim, Tahare:20)
  • “Allah güzeldir, güzel sever; temizdir, temizi sever. Evlerinizi ve çevrenizi temiz tutun.” (Tirmizi, Edep:41) buyurur.

İnsan atılan tükürüklerden öyle oluyor ki; önüne bakamıyor. Yere gömülmesi gereken şeyler ortalıkta dolaşıyor.

*              *              *

        İşi temizlik hastalığına götürmemek gerekir. Ekmeği, meyveyi deterjanla yıkayanlar oluyor. Bu sağlığa da zararlı, akla da zararlı.

        Bir şeyi elleyince, el tutunca, bir kapı açınca hemen elleri yıkayanlar oluyor. Bu hastalıktır.         Bir de hasta olunca tedaviden kaçan, ihmal edenler oluyor. “Bu bana Allah’tan geldi.

Allah’ım beni iyileştir,” diyenler; Allah’ın: “Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın.” (Bakara:195) emrine, peygamberimizin: “Ey Allah’ın kulları! Tedavi olun. Her derdin dermanı vardır.” (Buhari, Tıb:1) hadisine uymamış olurlar. Evet, dua etmeliyiz ama çareye başvurduktan sonra. Peygamberimizin, deveye okuyup üfleyene; “Üfürüğüne katran karıştır” dediği gibi.

        “Derde derman aramak, derdi veren Allah’a isyandır,” diyenler, ne şehittir ne gazi, pisi pisine gitti Niyazi olurlar.

        Bir de hastalık hastası olanlar oluyor. En ufak bir ağrıyı, acıyı büyüten, bir sivilceye kafa takan, bir sıyrığı büyüten, doktor doktor gezen, ilaç üstüne ilaç alan veya aldığı ilaçların çoğunu kullanmadan çöpe atan hastalık hastaları oluyor. İnlemelerinden, sızlanmalarından, şikayetlerinden yanlarına varılamıyor.

        En önemlisi de haramla tedavi olmaya çalışan zavallılar oluyor. Pis ve mikroplu şeylerle tedaviye çalışılıyor. Batıl yollarla tedavi olmaz. 

        “Denize düşen yılana sarılır,” denmiştir. Çare arayan dertli insanların önüne yanlış tedavi yollarını önerenlere ne demeli? Tavuk pisliği, köpek pisliği, idrar, inek pisliği, hayız kanı, alkol, domuz yağı tavsiye edenleri duyuyorum. Veya yatırlardan, türbelerden medet umanlar oluyor.         Eğer haramla tedavi olsaydı; Allah onu haram kılmazdı. Haramdan şifa olmaz. Haramın kendisi derttir. Bir hadiste: “Allah şifanızı haram kıldığı şeylerde yaratmamıştır,” buyrulur. (Ramuz el-Ehadis:89/6)

        Yanlış yollarla tedavi sunmak, menfaat temin etmek, bu işin şarlatanlığını yapmak, hap yap para kap denir ya bu asla helal değildir.  

*              *              *

        Çok yemek sağlığa uygun değildir. Obez nüfus artıyor. Peygamberimiz göbekli birine göbeğini işaret ederek; “Bu böyle olmamalı” demiştir. Şişmanlık hastalığın davetçisidir. 

        Çok yemek, tok iken yemek, her canın istediğini yemek, fazla protein almak insan sağlığını bozar.

        Tıka basa yiyip, geğiren birine peygamber (as): “Bırak şu geğirmeyi canım!” demiştir. 

        Çok gülmek kalbi öldürür. Peygamberimiz: “Allah üç kişiye gazap eder: tok iken yemek yiyen, çok uyku uyuyan ve sebepsiz yere gülen” buyurur. (Ramuz el-Ehadis:267/8)

        Çok ağlamak, olur olmaz şeye gözyaşı dökmek, yıllar önce kaybettiği biri için ağlamak, yas tutmak kalbi öldüren şeylerden biridir. Dünya kaybı için ağlanmaz. Allah’ın takdirine isyan edilmez. Peygamber (as):

    “Ağlayınız fakat şeytanın çığırtkanı olmaktan sakınınız. Ağlamak, elle, dille olduğu zaman şeytandandır,” buyuruyor. (Ramuz el-Ehadis:8/9)

Esneyip durmak, hapşırırken dikkatli olmamak, başkalarının üzerine hapşırmak, sesi kısmamak, ağzı, burnu kapatmamak hataları çok yapılıyor. Halbuki dikkat edilse sessizce esnenebilir, ağız kapatılabilir. 

Hapşıran kişi, hapşırdığı için şükretmiyor. Şükredene “Yerhamükellah” denmiyor. O da dense “Yehdina Yehdikümullah” demiyor. Eksik kalıyor ve dualaşma gerçekleşmiyor. 

Hapşırmayı gidermeye çalışmak hatadır. Onun yerine, kolla, mendille kapatılmak suretiyle başkalarının incitilmesi önlenmelidir. 

Esnemek konusunda peygamber (as): “Sizden biri esneyeceği zaman, gücü nispetinde onu gidermeye çalışsın.” (Buhari Edep:125) “Biriniz esnerse eliyle ağzını kapatsın ve sesini kıssın.” (B.Hadis Kül:4/7765) buyurur. 

*              *              *

        Sağlığımız açısından spor yapmasını bilmiyoruz. Spor anlayışımız yanlış. Yirmi kadar kişinin top koşturmasını spor zannediyoruz. 

        Yürüyenlere bakıyorum; erken saatlerde tin tin tin dönüşte elde bir somun… evinin önünde ki bahçe çöplük, çapalana bilir, çiçek ağaç dikilebilir. 

        Kızları soyup maç yaptırmayı, spor bayramı kutlamayı, aç kurtları seyrettirmeyi, spor olarak görüyoruz. 

        Gazetenin beşinci altıncı sayfası, takımlar, maçlar, gollerle dolu. Tv radyo yayınlarının önemli bir bölümü meşin top. 

        Teknik direktör yabancı, oyuncu yabancı, ödenen paralar astronomik, adı milli maç, milli takım!

        Saha da küfürler, argolar… Kitleleri topla uyutuyorlar. Bölücülük var, kavga var, cinayet var, yaralanma var, ortada bir top, iki kale ve yirmi iki kişi. İşte ideoloji, stattakiler bağırıyor:

“ölmeye ölmeye geldik” taşlar, şişeler, silahlar, bıçaklar ve akan kanlar, yapılan maddi tahribat. Hani spor, dostluk kardeşlikti? 

        Bir gol yüzünden yüzlerce insan ölüyor. 

        İş kaybını, zaman kaybını, para kaybını, sekiz on saat psikolojisi bozulan insanları hesaba katmazsak…

*              *              *

        Toplumun çoğu stresli, dengesi bozuk, kimyası bozuk, normal davranılmıyor. Beklenmedik şeyler söyleniyor ve yapılıyor. Kavga edilmeyecek yerde kavga ediliyor. Hatta çok gereksiz cinayetler işleniyor. 

        Topluca gerilim, heyecan, üzüntü, korku içindeyiz. Arayan mevlasını buluyor, arayan belasını buluyor.

        Paylaşma yok, güven yok, sevgi, saygı yok, cinnet geçiriyoruz. Bir gazete sayfasında veya haberlerde cinayet, cinayet, ailesini katlediyor, sevdiğini öldürüyor…

        En ufak bir bahane intihara neden oluyor…

        Hızlı yaşıyoruz, yürümüyoruz, koşturuyoruz. Sürekli çalışıyoruz ve strese giriyoruz.          Her şeyi kafaya takıyoruz, hep kendimizle meşgulüz, hep olumsuz düşünüyoruz, olumsuz yaklaşıyoruz, hep kendimize hizmet edilsin istiyoruz, başkalarını mutlu etmeyi düşünmüyoruz. Bu olumsuzluklar kafayı bozmaya yetiyor. 

        Zorlaşan hayat şartları olumsuzluklar ve stres, insanı panik atak yapıyor.

        Hüsn-ü zan beslemek varken, sui zan besliyoruz. Hep kötü düşünüyor ve kötü yönünü görüyoruz. Hakkında bilgimiz olmayan konuda karar veriyoruz. Başkalarının ayıbı ile uğraşıyor, kendi kusurlarımızı görmüyoruz. Duyduğumuz şeyin doğruluğunu araştırmıyoruz, gıybetten, iftiradan korkmuyoruz.

        Çare ne? Allah inancının, ölüm ötesi hayata inanmanın stresi yenmede büyük önemi vardır. Kul affedecek bir Allah’ın olduğuna inanırsa rahatlar, geçmişin çöplüklerini karıştırıp durmaz.

        İnanan Allah’tan gelene razı olur, isyan etmez. Dünyanın geçici ve imtihan yeri olduğunu bilir, ona göre davranır, olaylara inancı ile karşı koyar, sabreder, şükreder.

        İnanan rızkın, ecelin Allah’ın elinde olduğunu bilir. Yanlış endişe ve korkulara yer olmadığını bilir.

        İnanan her şeyde bir hayır vardır, böylesi hayırlıymış der. Allah’tan yüz çevirip, sıkıntıya düşmez. Olmayana üzülmez, eldeki olanla şımarmaz. İnançsızın elindekini kıskanmaz. Onun hayatına aldanmaz. 

        İnanan ibadetle rahatlamasını bilir. Okur hayatına virgül koyar, nokta koyar, güzel bir aile ortamı ile huzura erer. Her şeyin dolu tarafını görür, gülü bırakıp dikene sarılmaz. Ölçülü alış veriş yapar, israf etmez, sıkıntıya düşmez. Var olana şükür, olmayana da sabır gösterir.

Darılıp kırılmaz, kırıp dökmez, nefreti sevgiye çevirir. Duvar örmez, köprü kurar. 

        İnanan imrenip kıskanmaz, rahatsız olmaz. “Sizden biri kendisinden üstün olanı görünce hemen kendisinden aşağıda olana baksın ve haline şükretsin.” (Buhari Rikak:30) hadisini hatırlar.

        Öfkelenen Müslüman; “Sizden biri ayakta iken öfkelenirse, otursun. Rahatlamazsa uzanıp yatsın.” (Ebu Davut, Edep:4) “Öfke şeytandandır, şeytan ateşten yaratılmıştır. Ateş su ile söndürülür. Bunun için kızan abdest alsın.”(Age:47/84)  peygamber tavsiyelerini hatırlar.

        İnanan, üzülme hastası olmaz. İşin sevinç çıkartılacak yönüne bakar. Kendisinden üstekilere bakıp kıskanmaz, imrenmez ve üzülmez. Üzüntüyü hayatına yaymaz, karamsar olmaz, ümit var olur. Sıkıntı ne kadar büyük olursa olsun; “Beterin beteri vardır” der strese düşer mi? Düşmez. 

        İnanan neye üzülür? 

  • Boş, ibadetsiz geçen ömre,
  • Gaflete, boş ve manasız uğraşılara, 
  • Kaçırdığı güzel fırsatlara,
  • Üzüntü duymadan işlediği günaha,  Boşa giden hırsa, tamaha,  Yetiştiremediği evlada üzülür.
0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir