RUHLA İLGİLİ İNANÇ VE DÜŞÜNCELER

        İlkel insanlarda olduğu gibi günümüzde de görülmeyen şeylere karşı merak fazla.

Ruhla ilgili olan merak, tarih boyunca ölümsüzlük arzusu taşıyan insanı daha  da etkiliyor.

İlkel insanlar, kötü ruhların kötülüğünden korunmak için çok şey yapmışlardır. Mısır’da Firavunlar öldükten sonra ruhun tekrar gelmesini beklemek için bedenlerini mumyalatmışlar ve hazineleri ile gömülmüşlerdir. 

            Eski çağlarda dolaşan kötü ruhların zararından korunmak için davul çalınır, iyi ruhların yardımını görebilmek için mezarlarda mum yakılırdı.

 Ruhların geri geldiğine inanıldığı için cenaze çıkan evdeki çocuklar bağlanır, gelen ruhun alıp gitmesinden korkulurdu. Kötü ruhlara zarar vermesin diye kurbanlar kesilirdi. 

            Hint toplumunda ruh bedenden bedene geçer, Nirvana’ya ulaşırdı. Ahirete, cennete, cehenneme, sorguya inanılmazdı. 

               İnsan beden ve ruhtan ibarettir. Ruh bedenden ayrılınca ölüm olayı olur.

               Bir zaman ruh var mı, yok mu tartışmaları yapıldı. 

 Bir gün inançsız bir doktor şöyle der: “Ömrüm boyunca binlerce kadavra üzerinde otopsi yaptım. Kadavraların her noktasını kesip biçtim, fakat hiç birinde “RUH” diye bir şeye rastlamadım.” 

            Buna merhum N.F.Kısakürek şu cevabı veriyor; “Ömrüm boyunca yediğim yemekleri çatal ve bıçakla karıştırıp durdum, ama ‘lezzet’ diye bir şeye rastlamadım.”  

            Bir zaman sonra ruh çağırma, ruhun bedenden bedene geçtiği iddia edildi. Ruhun varlığı da kabul edilmiş oldu. 

            Ruh çağırma olayları aldatmacadır. Ruh bedenden ayrılınca ortalıkta dolaşmaz. Çağırıldığı zaman gelmez. Başka varlığa geçmez. Ruh bedenden ayrılınca ruhun dünya ile ilişkisi kesilir, tasarrufu da biter. (Yasin:31)  Ruh ahret alemini görünce geri dönmek ister ama gönderilmezler. (Mü’minun:99-100)  

            Eğer ruh çağırılabilseydi, çağırıldığı zaman gelseydi ve yaşayanlarla konuşabilseydi. Faili meçhul kalır mıydı? Çok sevdiği yavrularını bırakıp gidenler geri gelip hasret gidermez miydi? 

               Peygamber (as): “Ölüler duyar fakat cevap veremezler.” buyurmuş. (Müslim

Cenaiz:26)  Mezarlığa gittiğinde onlara selam vermiştir. Ruh, bedenden ayrıldıktan sonra Berzah alemine gider. Gidilme vakti gelince yaşadığı bedenle buluşur ve hesaba çekilir.

(Vakıa:47 + Yasin:12-51-52 + Rum:50)

            Falanın ruhu bizi görür, bilir, bize yardım eder demek, yardım beklemek, imdat! yetiş falan demek şirktir. Ruhlar kimseye fayda da zarar da veremez. Yardım bekleme ilkel insanlardan kalma bir âdettir. (Yasin:31)  

 İnsanlardan bir Fatiha bekleyen kabir ehlinden yardım beklemek, İslâm inancıyla asla bağdaşmaz.

            İlk devirlerde sevilen kişilerin ölümlerinden sonra onlardan yardım görebilmek için törenler düzenlenir, gösteriler yapılırdı. Onların ruhları çağrılırdı. Ölenlerden yardım beklemek ilkel bir hurafedir. Çünkü ölenin mezar taşına “Fatiha” yazılmıştır. Okunacak bir Fatiha beklemektedir. Adına yapılacak bir hayır beklemektedir. 

            Ölenin ruhunun bir bedenden başka bir bedene geçtiği inancı da doğru değildir. Bedenden ayrılan ruh, ruhlar alemine gider ve orada kıyameti bekler. Dirilişten sonra bedeni ile buluşup kendi bedeninde hesap verecektir. 

            İnançsız bazı kimseler tekrar dirilip hesap vermeyi kabul etmedikleri için bedenin çürüyüp toprak olduğunu, ruhun ise başka bir bedene geçtiğini ileri sürüyorlar. (Yasin:77-7879 + Vakıa:49-50 + Kıyamet:40)  

 Reenkarnasyon (Ruh gücü) saçma bir düşüncedir. İslâm, bu düşünceyi ilkel bulup reddeder. 

            Reenkarnasyonu reddeden ayetler şunlardır: En’am:27-28 + A’raf:553 + Fatır:37 + Mü’minun:99-100-101-104 

            Osmanlı alimlerinden Ömer Nesefi, “ Akadid” adlı eserinde şöyle der:

            -“Ölülerin ruhunun başka birine geçtiğini iddia ve buna inanmak küfürdür.” (s.211)

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir