ÖNDERİM REHBERİM MUHAMMED MUSTAFA (SAV)

Konuya Birgivi vasiyetnamesinden bir bölümle başlayalım:

-“… Ehl-i sünnet ve’l-cemaat Müslümanları, çeşitlilik içinde bir birlik teşkil ederler. Bu çeşitlilik geniş bir rahmet, büyük bir zenginliktir. Sünni Müslümanlar esasta bir ve beraber olup, teferruata ait bazı tâli hususlarda bir takım tariklere, cemaatlere, meşreplere ayrılmışlardır. Bu hali tabi karşılamak gerekir. Bu çeşitlilik bizim için bir rahmettir. Çeşitlilik bir vazife taksimi hizmette yarışma demektir. Meşrep ve cemaat taassubuna kapılarak diğerlerine cephe almak, düşmanlık etmek büyük bir hıyanet ve cinayet olur. Öyleyse, çeşitli cemaatlerin mensupları, şu veya bu efendinin bağlıları birbirini hep din kardeşi bilmeli, herhangi bir sürtüşme olmaksızın hizmetler yürütülmeli, cemaatler birbirleriyle irtibat halinde olmalıdır.

İslam ümmeti için çok zararlı bir hususta bazılarının “Bana göre”, “Benim reyime göre” “Benim görüşüm şöyledir” şeklinde şahsi fikir beyanında bulunmasıdır…” (İman-Birgivi vasiyetnamesi, Kadızade şerhinden)

***

İnsanoğlu yaratıldıktan sonra doğru yolu göstermesi için peygamber olarak önderler rehberler gönderilmiştir. 

Peygamberler Allah’ın kulları arasından seçtiği, Allah’tan aldıkları emir ve yasakları insanlara bildiren kimselerdir.

Kur’an’da: “Geçmiş her topluluk için mutlaka bir uyarıcı, peygamber gönderilmiştir”(Fatır:24) buyrulmuştur. 

Bunlardan bir kısmı  Nebi, bir kısmı Resuldür. Bizim peygamberimiz Hatemül enbiya ve hem Nebi hem de Resuldür. 

İnsanlara ve önder rehber olarak gönderilen peygamber şu vasıfları taşır:

1-Güvenilir emin olmak, 

2-Doğru olmak

3-Zeki, uyanık olmak

4-Günahsız olmak

5-Allah’tan aldığı vahiyi aynen bildirmek. 

Görevleri şunlardır:

1-İnsanları Allah’ın dinine davet etmek. 

2-Yanlışlara karşı insanları uyarmak.

3-Allah’a kulluğu öğretmek, 

4-İnsanlara yol göstermek örnek olmak, rehberlik yapmaktır. 

Kur’an’da Cenab-ı Allah şöyle buyurur:

-“Peygamber onlara iyiliği emreder, kötülükten men eder. Onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar.” (A’raf:157) buyurmuştur. 

****

Peygamber (as) dünyaya geldikleri zaman, dedesi akika kurbanı olarak bir koç kurban etti. Sordular:

-Torununa ne ad verdin?

Abdulmuttalip:

-“Muhammed adını verdim” dedi. (Muhammed, övülen, övgüye layık anlamına geliyordu)

Tekrar sordular:

Neden bildiğimiz bir ad değil de bu adı verdin?

Şu cevabı aldılar:

-İstedim ki O’nu gökte Allah yeryüzünde insanlar övsün”.

Annesi Emine hayatının son anında şunları mırıldandı:  -“Hiç üzülmüyorum. İnsanlığa en hayırlı evlat bırakıyorum”

Cenab-ı Allah:

-“Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım” 

-“Ey Muhammed! Biz seni şahit, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik” (Ahzab:45)

-“Allah’ın izniyle bir davetçi, nur saçan bir kandil olarak gönderdik” (Ahzab:46) buyurmuştur. 

Peygamberimiz (sav) insanların en hayırlısı, insanların en üstünü ve alemlerin efendisidir. 

BENİM ÖNDERİM RAHMET PEYGAMBERİDİR:

O, bütün insanlığa son peygamber olarak gönderilmiştir. O’nu peygamber olarak gönderen Allah:”

-“Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. (Sebe:28)

-“Resulüm! Biz seni  alemlere ancak rahmet gönderdik” (Enbiya:107) buyurmuştur. 

BENİM REHBERİM ÜMMETİME DÜŞKÜNDÜ:

O, hayatı boyunca insanlığın dünya ve ahiret saadeti için çalışmıştır. Her an ümmeti için uyarılarda ve tavsiyelerde bulunmuştur. 

Onun ümmetine olan düşkünlüğü Allah şöyle ifade etmiştir:

-“And olsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatli ve çok merhametlidir. (Tövbe:128)

BENİM REHBERİMDE BİR BEŞERDİ:

O olağanüstü bir insan değil, bizim gibi bir, beşerdi. Hep ashabın arasında yaşadı. 

Hatasız kusursuz değildi. Kusursuzluk Allah’a mahsustur. Peygamberlerin zelle denilen hataları olmuştur. Kendisi şöyle ifade etmişti:

-“İnsanlar hata eder. Günah işler, günah işleyenlerin en hayırlısı çok tövbe edendir” (Tirmizi kıyamet:48)

Hz. Aişe (ra) O’nu şöyle tanıtmıştır:

-O herkes gibi bir insandı. Elbisesini temizler, koyununu sağar ve kendi ihtiyaçlarını kendisi görürdü. “ (A.İbni Hanbel:6/256)

Cenab-ı Allah şöyle demesini istemişti:

-“De ki: Ben yalnızca sizin gibi bir beşerim. Bana sadece İlâhımızın tek olduğu vahyolunuyor. Her kim

Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın” (Kehf:110)

BENİM ÖNDERİM MÜTEVAZİ İDİ:

Rabbim O na: “Muhakkak ki sen yüce ahlak üzeresin”  (Kalem:4) buyurmuştu.

O da: “Beni Rabbim terbiye etti. Terbiyemi güzel etti” demişti. 

Haya sahibiydi. “Haya hayır getirir. Hayası olmayanın imanı yoktur” buyurmuştu.

O, kimseye elini öptürmemişti. Kadınlar biat alırken bile hiçbir kadının eli eline değmemiştir. 

Kendisine bir gün bir kadın soru sormaya gelmiş ve titriyordu. Onu şöyle sakinleştirdi: -“Korkma! Ben kral değilim. Ben güneşte kurutulmuş et yiyen bir Kureyşli kadının oğluyum” (İbn-i Mace Et’ime:30)

Bir gün Hz. Aişe validemize şöyle demiştir:

-Melek bana kral peygamber mi, kul peygamber mi olmak istersin? Diye sordu. Ben

-Kul peygamber olmak isterim” dedim. 

Peygamberimiz kendisine “efendi” densin istemezdi. “Kul Muhammed” denmesinden hoşlanırdı. 

O, hiçbir zaman karşısında el pençe durulsun istemedi. Hiçbir zaman hükümdar peygamber olmadı. 

Yemek hazırlanıyordu. Sen otur Ya Resulullah! Dediler; O, bende odun toplayayım” dedi, odun topladı.  

BENİM ÖNDERİM VAHYEDİLENE GÖRE HAREKET ETMİŞTİR:

O, keyfine göre hareket etmemiş, arzusuna göre konuşmamıştır. Onun davranışı, konuşması vahye göredir. Kur’an’da şöyle bildirilir. 

-Ana olsun ki Muhammed sapmadı, batıla inanmadı. O, arzusuna göre konuşmaz. Onun bildirdikleri vahyedilenden başkası değildir” (Necm 3-4)

O, Kur’an’la hükmetmiş, onunla uyarmıştır. Kur’an’a sımsıkı sarılmış, günde 70 kez tövbe istiğfara devam etmiş, ayakları şişinceye kadar namaz kılmış, ramazan dışında da sık sık oruç tutmuş yani ibadete ara vermemiştir. 

Peygamberde olsa ibadet mükellefiyeti kimseden kalkmaz. 

Şeytan Abdulkadir Ceylani’ye:

-Ey kulum, sen kemale erdin senden ibadet mecburiyetini kaldırdım. Senin ibadet etmene gerek kalmadı” der. Abdulkadir Hz.leri bu çağrıya karşılık:

– Ey İblis! Benim için böyle tuzak kurup beni sapıtamazsın” der. 

Şeytan

-Beni nasıl tanıdın? Diye sorar:

Cevap:

İnsanların en çok ibadet edeni Allah’ın Resulü idi. Allah ibadet mükellefiyetini ve mecburiyetini ondan kaldırmamış, benden mi kaldıracak” olmuş. 

Rabbim ona şöyle buyurdu:

-De ki: Allah’ın hazineleri benim yanındadır” demiyorum. Ben gaybıda bilmem. Size ben meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyarım…” (En’am:50) -O, yalnız Rabbinden gelene uymuştur. 

O’nun kitabı Kur’an’dı. Ne öğrettiyse Kur’an’la öğretti. Kur’an’da:

-“Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen dosdoğru yoldasın. Doğrusu Kur’an sana ve kavmine bir öğüttür. İleri de ondan sorumlu tutulacaksınız.” (Zuhruf:43-44)

BENİM REHBERİM HEP HOŞ GÖRÜLÜ İDİ:

O’nun davranışının özü hoşgörü idi. Kaba ve kırıcı olmamıştır. Yapılmayan bir şey için niye yapmadınız dememiş. Kimseyi azarlamamıştır. 

Bir hadislerin de: Kolaylaştırınız güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz” buyurmuştur. 

Peygamber (as) hep af yolunu tutmuştur. Çünkü Allah O’na:

-“Sen af yoluna tut. İyiliği emret. Kötülükten sakındır, cahillerden yüzçevir.” (A’raf:199) diye emretmişti. 

Peygamber (as) kendisini Medine’den sürüp çıkaranları af etmiştir. 

Hz.Hamzayı şehit eden Vahşi’yi ve Hindi af etmişti. 

Yemeğine zehir koyan Yahudi kadını af etmiştir. 

Mekke’nin fethinden sonra genel af ilan etmiştir. O, af peygamberidir. 

Allah Resulü kimsenin ayıbını araştırmamış, ayıplarını insanların yüzüne vurmamıştır. Şöyle buyurmuştur. 

-“Müslüman kardeşinin ayıbını örtenin Allah’da ahirette ayıbını örter” (R. Salihın:231)

-“Bir kimse, birini ayıbından dolayı kınarsa, o ayıbı işlemeden ölmez” (Tirmizi, kıyamet:53)

O’nun merhameti şefkati yalnız ümmetine değil, bütün mahlukata karşı idi. Müslüman olmayanlar hatta hayvanlara bile hoşgörülü ve merhametli davranmıştır. 

Rabbi O’nun için: “O çok şefkatli ve merhametlidir”^(Tövbe: 128) buyurmuştur. 

BENİM ÖNDERİM ÖRNEK BİR İNSANDI:

O, her konuda insanlığa örnek olmuş bir peygamberdi. Düşmanları O’na “güvenilir Muhammed” anlamına gelen “Muhammed Ü’L-emin” adını vermişti. Cenab-ı Allah: “O sizin için güzel bir örnektir” buyurmuştur. (Ahzab:21)

Ahlak yönü ile en güzel ahlaka sahipti. O, hak yemedi, hak aradı. Genç yaşta haksızlığa uğrayanlara yardım kuruluşu olan Hılfu’l-fudula üye oldu. Hristiyan’ın malını gasp eden Abu Cehil’in kapısını yumruklayıp, o hakkı sahibine iade etmiştir. Taciz edilen bir kadını savunmuş, onu kurtarmıştır. 

Allah Resulü insanlara hep yumuşak davranmıştır. Ve “İnsanlara yumuşak davranmayan, hayırdan mahrum olur” buyurmuştur. (İbn-i Mace, edep:9)

Asla kızmazdı. Zina etmek için izin isteyen gence: 

-Bu işin ananla, halanla, teyzenle yapılmasını ister misin? Demiş. 

Genç:

-Hayır istemem Ya Resulullah deyince:

-Öyleyse sende zina etme” demiş. O genç için “Allah’ım, bu genci bağışla” diye dua etmiştir. 

Herkese ayni şekilde adil davranmıştır. Hırsızlık yapan itibarlı bir kadının affı için gelenlere:

-Sizden önce helak olan toplumların belirli kimseler suç işleyince cezalandırmadıkları için helak olduğunu belirterek, kızım Fatma dahi olsa cezalandırırım” cevabını vermiştir. (Buhari, enbiye:54)

ALLAH RESULÜNDE  GURUR KİBİR YOKTU:

Peygamber (as) mütevazi bir hayat yaşamıştır. Kur’an ahlakının nasıl yaşandığını bizzat yaşamıştır. Örnek olmuştur. 

Kendisinin bir beşer olduğunu her zaman ifade etmiştir. Kendisine gösterilen sevgi ve iltifata bakıp gururlanmamıştır. Aşırı bir şekilde övülsün istememiştir. Ben ancak Allah’ın kuluyum demiştir. Kendisi için haddi aşan söz ve davranışları düzeltmiştir. 

Kendisine Ekber (büyük) Gavs (sığınak) gibi ifadeler kullanılmasını asla müsaade etmemiştir. O, hep Allah’a sığınmış, Allah’a güvenip dayanmış, Allah’tan yardım beklemiştir. Kula sığınmamış Kuldan yardım beklememiştir. Hicret esnasında Allah’a sığınarak evden çıkmış, mağarada Allah bize yeter demiştir. 

BENİM ÖNDERİM ANCAK ALLAH’TAN YARDIM İSTEMİŞTİR:

Yardım Allah’tandır. Yardım edecek ancak Cenab-ı Allah’tır. 

Fatiha Suresini okurken: “Allah’ım, ancak sana kulluk eder, ancak senden yardım dileriz” deyip dururken kuldan yardım istemek anlamsızdır. 

Allah’ın bize emri: “Yardım, ancak ve yalnız Allah’tan’dır. (Al-i İmran:126) buyrulmuş, yalnız Allah’tan yardım istenmesidir.

Bir kimse Allah’ın sevgili kulu da olsa, son anda imanlı gitmeyi sağlayamaz. Kabirde, sıratta ve mahşer yerinde insana yardım etmesi beklenemez. Beklenirse şirke düşülmüş olur. 

Ölmüş bir insanın ruhundan yardım istenemez. Ancak Allah’ın sevgili kulları dua ederken vesile kılınabilir. (Maida:35) Vesile kılmakta (Falan kulunun yüzü suyu hürmetine) demekte şirk tehlikesi yoktur. 

Vesile illa bir kul olmayabilir. Allah’tan korkmak, emirlerine dört elle sarılmak, yasaklarından kaçınmakta duanın kabulüne, günahların affına sebep olabilir. 

Kur’an’ın emri şu:

-“Deki: Ben ancak Rabbime yalvarırım ve O’na kimseyi ortak koşmam” (Cinn:20)

BENİM ÖNDERİM, ALLAH’IN İZNİYLE ŞEFAAT EDECEKTİR:

 “Tek şefaat dilenilecek, O Muhammed Mustafa dır. 

Peşi sıra gidilecek. 

Yol Muhammed Mustafa’dır”

O, Allah’ın izniyle kendisini seven, sünnetini ihya edenlere şefaat hakkına sahiptir. 

Peygamber (as): “Kıyamet günü peygamberlerin önünde şefaat etmeye yetkili olacağım” demiştir. (Hadis Ans:12/194)

Bir hadislerinde de:

-“Her peygamberin ümmeti için yaptığı bir dua vardır. Ben duamı kıyamet gününde ümmetime şefaat için sakladım” buyurmuştur. (Müslim, iman:34)

Bu dua ümmetinin kıyamet gününde kurtuluşuna vesile olacak duadır. Allah’a yakınlığı ölçüde mü’minler bu dua ile kurtulacaklardır. 

Cenab-ı Allah şöyle buyurmuştu: “De ki: Ben Allah’ın dilediğinden başka kendime her hangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim” (A’raf:188)

BENİM ÖNDERİM, KURTARMA VADİNDE BULUNMAMIŞTIR:

O, şifa Allah’tandır” derdi. Kimseye şifa vadetme miştir. 

Tövbeleri kabul edecek olan Cenab-ı Allah’tır. Günahların affı için Cenab-ı Allah’a yalvarılır. Çünkü bağışlayacak olan Allah’tır. Hiçbir mü’min Allah Rasulünden tövbe almamıştır. 

Birgün kızı Fatma’ya şöyle demiştir:

-Kızım, Peygamber kızıyım diye güvenme!” Herkes ölürken, kabirde, sıratta ve mahşerde ameline göre muamele görecektir. Hesabını kendisi verecektir”. 

Kul ölünce dünya ile ilgisi kesilir. Dünya ile ilgili tasarrufu biter. Kimse geride kalanlarla öldükten sonra bir tasarrufta bulunamaz. 

İslâmda papazların vaftiz aforoz yetkisi gibi bir yetkisi yoktur. Bir kimsenin imanlı gitmesini ancak Cenab-ı Allah sağlar. Peygamberimiz bile son anda şeytanın aldatmasından Allah’a sığınmıştır. 

Kendimize gelelim; Nuh peygamber, oğlunu kurtaramamıştır. 

Lût peygamber eşini kurtaramamıştır. 

İbrahim peygamber babası Azeri kurtaramamıştır. 

Peygamber (as) amcası, hamisi Ebû Talib’i kurtaramamıştır. 

Kıyamet günü peygamberler “Nefsî, nefsî” diyerek kendilerini kurtarmaya çalışacaklardır. 

Allah rahmet etsin merhum hocamın eline kapanan birine hocam elini öptürmedi. Adam: “Hocam, son anda ve kıyamette bana yardım eder misin? Deyince, hocam sinirlendi.” Defol! Beni de günaha sokma!” diyerek ondan uzaklaştı. 

Rabbim şöyle uyarmıştır:

-“Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez. Günahı ağır gelen kimse, taşımak için başkasını çağırsa, bu çağırdığı akrabası da olsa, onun yükünden bir şey yüklenmez.” (Fatır:18)

BENİM ÖNDERİM, REHBERİM DÜNYA VE DÜNYA MALINA DÜŞKÜN DEĞİLDİ:

Dünya malına aşırı değer verenlere: “Dinarın, dirhemin, kadifenin ve işlemeli  elbiselerin  kulu olana yazıklar olsun. Böyle bir kişiye bir şey verilirse, memnun olur, verilmezse hoşnut olmaz” diyerek kınamıştır. (Buhari, cihad:70)

O, ihtiyaç fazlası bir şey istemez, mütevazi bir hayat yaşardı. Ölünce geriye hiçbir miras bırakmamıştı. Sahip olduğu bazı şeyleri sadaka olarak vasiyet etmişti. 

Rahat yataklarda yatmadı. Hz. Aişe bir gün ona rahat bir yatak hazırlamıştı. O gün teheccüte kalkmadı. Hz. Aişe’ye:

-Yatağımı eski haline getir” dedi. 

O dünya ve ahiret dengesini Kur’an bir peygamberdi. Dünya için ahireti, ahiret için dünyayı terk etmeyi hoş görmezdi. “Dünya ahiretin tarlasıdır” derdi. 

Birilerinin ana babasını, çocuklarını ve dünya işlerini terk ederek kendisinin hizmetine girmesini asla kabul etmezdi. 

BENİM ÖNDERİM DAVASINDAN ASLA TAVİZ VERMEDİ:

Davasından vazgeçmesi için yapılan bütün teklifleri reddetti: “Güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler vallahi davamdan vazgeçmem” cevabını verdi. 

Bazı şeylerden mahrum bıraktılar, ilişkiyi kestiler, öldürmek istediler, eziyet ettiler, gene en ufak taviz vermedi. Her defasında Allah’a güvenip O’na dayandı. Allah bizimle beraberdir. Allah bize yeter” diyerek Müslümanlara güç veriyordu. 

Savaşlarda ön saflarda yer aldı. İslam davasını her şartlar altında savundu. Parça parça edilen Yasir ailesi, kızgın kumların üstünde işkence gören Bilal, ayağına diken batmasına razı olmam deyip canını veren Müslümanlar cesareti, fedakarlığı ondan öğrenmişlerdi. 

BENİM ÖNDERİM ÇÖZÜM PEYGAMBERİ İDİ:

Peygamberliğinden önce de anlaşmazlıklara hakem olmuştu. Kâbenin tamirinde Haceru’lesvedi koymakta büyük bir savaşı önlemiştir. Çocuğunun rengi kendisine benzemeyen babayı ikna edip göndermişti. O insanların problemlerini çözmek için gönderilmişti. 

O, herkesin anlayabileceği dilde konuşmuş herkes ondan istifade etmiştir. 

BENİM ÖNDERİM REHBERİM GAYBI BİLMEZDİ:

O’nun bilgisi kendisine gelen vahiyden başkası değildi. Gaipten bir şey sorulsa, Allah bilir derdi. 

Cenab-ı Allah O’na şöyle vahyetmişti:

-“De ki: Ben size Allah’ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. “ (En’am:50)

Cenab-ı Allah O’na ne vahyettiyse. O onu bilirdi. 

BENİM ÖNDERİM HİÇ YALAN SÖYLEMEMİŞTİR:

O, dürüstlüğüyle doğruluğu ile herkese örnek olmuştur. Herkes O’na güvenmiş ve düşmanları bile O’nu takdir edip övmüştür. 

O’na deli dediler ama yalancı diyemediler. Habeş Kralı Ebu Süfyana:

-Muhammed hiç yalan söyledi mi? diye sorunca:

-Hayır O’nun yalan söylediğini biz görmedik cevabını vermişti. 

Ebu Cehile sordular:

-Muhammed hiç yalan söyledi mi?

-O hiç yalan söylemedi” cevabını verdi. 

Allah Resulü ne dediyse, ne vaad ettiyse, hep yerine getirmiştir. Söylediğini önce kendisi yapmıştır. Yapmadığı bir şeyi de yaptım dememiştir. 

Doğruluk, dürüstlük O’nun en belirgin vasfıydı. O’nun adı “Güvenilir Muhammed” idi. 

O’nun mucizeleri Cenabı Allah’ın izniyledir. 

Ben uzaktan görürüm, bilirim deyip Müslümanları aldatmamıştır. İnsanların yaptığını, yapacağını Cenab-ı Allah’tan başkası bilemez. (Bakara 255)

-“ De ki: Göklerde ve yerde Allah’tan başka kimse gaybı bilmez” (Neml:65)

Peygamber (S.A.V) Efendimiz “Biri gaipten haber verir de, diğeri ona inanırsa bana indirilen Kur’an’ı “inkar etmiş olur” demiştir. Bir başka hadislerinde de: “Gelecekten haber veren kimseye varıp bir şeyler soran ve onun dediğini tastik eden kimsenin kırk gün namazı kabul olmaz” Riyazüs Salihin: 1701) denilmiştir. 

Kimseye ben size şahdamarınızdan daha yakınım da dememiştir. İnsana şah damarından daha yakın olan Cenab-ı Allah’tır. Kur’an’da:

-“ Nerede olursanız olun Allah sizinle beraberdir. Yaptıklarımızı bilir” (Hadid:4)

– “And olsun insana biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız” (Kaf:16) buyurmuştur. 

BENİM ÖNDERİM MÜSLÜMANLARI KARDEŞ İLAN ETMİŞTİR

Müslümanlar arasında ayrım yapmamış. Ayni Allah’a inananları kardeş ilan etmiştir. 

İnsanların tarağın dişleri gibi eşit olduklarını bildirmiştir, kuvvetlinin zayıfı ezmesini müsaade  etmemiştir. Soylu diye bir sınıf tanımamıştır. 

O, Ensar Muhacir kardeşliğini gerçekleştirmiştir. Sen, ben, sözleri cahiliye adetidir. 

Allah Resulü öksüz, yetim dostu olmuştur. Yetimlerin başını okşamış yetimleri ve fakirleri doyurmuştur.  Fakirlere kol kanat gerenlere cennette müjdelenmiştir. 

Bir hadislerinde:

-“Müslümanlardan kim bir yetimin ihtiyaçlarını üstlenir, sahiplenirse. Allah Onu mutlaka cennetine koyar. Ancak af edilmeyecek bir günah işlemiş ise o başka” (Tirmizi, birr:14) buyurmuştur. 

BENİM ÖNDERİM İLERİNDE İSTİŞARE EDERDİ:

O, dünya işlerinde istişareyi, elden bırakmamıştır. O’na bunu Allah emretmişti. “İş hakkında onlara danış istişare et” (Ali İmran 159)

“Dünya işlerini siz benden daha iyi bilirsiniz” demiş, yapacağı işler konusunda Ashab-ı ile istişare etmiştir. Uygun gördüğü fikir ve görüşlere itibar etmiştir. Mesela hendek savaşın da etrafa hendek kazılması, Selman-ı Farisinin fikridir. 

Allah O’na:

-“Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir” (En’am:159)

-“Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan olmayın. “Bunlardan her fırka kendilerinde olan ile böbürlenmektedir” (Rum:32)

BENİM ÖNDERİM, REHBERİM ASIRILIĞI SEVMEZDİ

O, her türlü aşırılığı, taşkınlığı, ölçüsüz davranmayı hoş görmemiş, orta yolu tavsiye etmiştir. 

Aşırılık insanın düşüncesinde hareketlerinde, harcamasında, cimrilikte, kıskançlıkta olabilir. 

Cenab-ı Allah Kur’an’da:

-“De ki: Ey ehli hitap: Dininizde haksız yere haddi aşmayın. Daha önce sapan birçoklarını saptıran ve yolun doğrusundan uzaklaşan bir topluma uymayın” (Maida:77) buyurarak mü’minleri uyarmıştır. 

Dinde de aşırılık hoş görülmemiştir. Peygamber (as) dinde aşırı davranmayı, dini zorlaştırmak demek olacağından yasaklamıştır. İbadetlerde bile sayı vardır belirli ölçü konmuştur. 

Peygamber (as) her gün oruç tutmak isteyen, geceleri namaz kılmak isteyen birini bu arzusunun doğru olmadığını belirtmiştir. 

BENİM ÖNDERİM, HİÇBİR ŞEYİ KÖTÜYE YORMAZDI

O, olayları hatta rüyalarını bile iyiye yorardı. 

Kötü şeylerden bahsedenlere “bana olumsuz şeylerden bahsetmeyin” derdi. Moral bozacak kötülüğü akla getirecek ve üzüntü verecek söz söylemez, söyleyenleri de sustururdu. 

Bir hadislerinde:

-“Sizden biriniz kendisinden üstün olana bakmasın. Kendinden aşağıda olana bakıp, haline şükretsin” buyurmuştur. (Buhari, rikak:30)

Bir gün iyice zayıflamış bir hastaya ziyarete gitmişti. Adam rahatsızlığından dolayı:

-Allah’ın ahirette vereceği cezayı dünya da vermesini istiyorum” demişti. 

Peygamber (as):

-Allah’ım, dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver, cehennem ateşinden koru” de demiştir. 

Bir hadislerinde de: “Ya hayır söyle ya da sus” buyurmuştur. 

BENİM ÖNDERİM İNSANLARI ÖZEL HİZMETİNDE KULLANMAZDI

Görev verdiği insanların hiçbirine yapamayacağı, ağır sorumluluk vermemiştir. İşin kolay olanını tercih etmiştir. 

“Kolaylaştırınız güçleştirmeyiniz. Müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz” buyurmuştur. 

O, kimseyi küçük görmemiştir. Elini öpmek isteyen birine: “Bu, başkalarının krallarına yaptığı iştir. Ben kral değilim” demiş, elini öptürmemiştir. 

Karşısında birilerinin ayakta dikilmesini, ayrılırken geri geri gitmesini hoş karşılamamıştır. 

Bir gün pazardan ihtiyaçlarını almış eve dönerken, elinden yükünü almak isteyene yükünü vermemiş ve:” Herkes kendi yükünü taşımalıdır” demiştir. 

Bizans elçisi gelmişti. Yükseklerde kasılan birini göremeyince

-Efendiniz nerede? Diye sorunca:

Ashabına su dağıtmakta olan Allah’ın elçisi: “Efendi hizmet edendir” cevabını vermişti.

Bir gün saygısından önünde yere kapanan birine: “Kalk! Sen Müslüman değil misin? Allah’tan başkasına secde edilmez” demiştir. 

Allah’ın elçisi kendisine gösterilen iltifattan hoşlanmamış, kendisine hizmet ettirmemiş, O, ümmetine hizmet etmiştir. 

O, artığı, kapışılan kral değildir. Yediği içtiği artığında şifa aranan bir kimse olmamıştır. 

BENİM ÖNDERİM ÜMMETİNE DEĞER VEREN BİR PEYGAMBERDİR

Kur’an’da: “And olsun, size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır gelir. O, size çok düşkün mü’minlere karşı çok şefkatlidir. Merhametlidir” (Tövbe:128)

O, ümmetine düşkündü ümmeti de O’na düşkündü. O’nu hiç yalnız bırakmamışlar. Sözünü dinlememezlik etmemişlerdi. 

Savaş sonrası yollara düşerler babası, eşim, oğlum nasıl demez. “Muhammed” nasıl derler, malından, canından, her şeyinden çok severlerdi. 

Kendi canı karşılığı ayağına diken batsın istememişlerdir. 

Denilebilir ki O’nun sevildiği kadar başka bir insan başka bir peygamber sevilmemiştir. Saçının sakalının bir tek telini yere düşürmemişlerdir. Adı anılsa, elini kalbine götürüp salavat getirmeyen çok az insan vardır. 

Bir yere ayrılsa Hz. Sevkan gibi özlerler. Yollara düşerlerdi. Canlarından çok sevdikleri peygamberin ölümü ile şok oldular kendini kaybedenler oldu, bayılanlar oldu. 

Daha sonra çocuklarına Muhammed adını vererek, sünnetine bağlılıkları ile ona olan sevgi devam etmiştir. 

Peygamberin hicretinden sonra Medine’ye gelen Ebusüfyani kızı Allah Resulünün minderine oturtmamıştır. 

Peygamberin attığı altın yüzük için al diye teklif edenlere vallahi Allah Resulünün attığını almam” diyen O’nun ashabı vardı. 

Kimse şeytanın oyununa gelip sahtea titreme ve çığlık atma yoluna gitmemiş, sevgisini Allah Resulüne bağlılığı ile isbat etmiştir. 

Hiçbir sahabi ondan uzak iken “O’ bizi görür halimizi bilir” dememiştir. Ve O’na rabıta kurmamıştır. 

SAHAB: O’NU CANINDAN ÇOK SEVMİŞ AMA PUTLAŞTIRMAMIŞTIR

Mezarına, sakalına ve hırkasına göz yaşları ile mü’minler ziyaret etmektedir. Bu sırada hiçbir taşkınlık görülmez. 

Çin’e gönderdiği tebliğci O’nu özlemiş, görmek için döndüğünde vefatını öğrenince O’na olan bağlılığı onu tekrar geri götürmüştür. 

Gazneli Mahmud, abdestsiz peygamberin adını ağzına almamış, Ahmet Yesevi  63 yaşından sonraki ömrünü mezarda geçirmiş Ebu Hanife 7 adımdan fazla yaklaşmamış. İmam-ı Şafi Medine’de ata binmemiş, Osmanlı rahatsız olmasın diye demir yoluna keçe döşemiş. Yaman Dede son nefesini verirken kendisine can gelmiş “Niçin geldin Ya Resululleh!” diyerek ruhunu teslim etmiş, Yavuz Sultan Selim, hutbede hakimü’l Hanameyn diyen imama: “Hadimü’l-Harameyn” diye seslenmiş, ama hiçbir zaman putlaştırılmamıştır. Putlaştırma, beşeri bir hastalıktır. 

Yusuf Sûresi 106da “İnsanların çoğu ancak Allah’a ortak koşarak inanır” buyrulur. 

İslam da teslis kabul edilemez, Kul ile rabıta sünnette yoktur. 

Kesin teslimiyet kula olursa ve rabıta sonradan çıkmış bid’attır. Kesin teslimiyet ancak Allah’a ve Resulüne olur. 

Allah Resulü; “Bir şeyi aşırı sevmek insanı kör ve sağır yapar. “(Ebu Davut, edep:126)dır. 

Saygıda, övgüde, hizmette ve sevgide ölçü olmazsa şirke kapı açılır.

Peygamber (as) şöyle buyuruyor:

-“İnsanların kendisi için ayakta dikilmesini isteyip, memnun olan kimse cehennemdeki yerini hazırlasın” (Tirmizi edep:47)

– Hristiyanların Meryemoğlu İsa’yı övmekte aşırı gittikleri gibi siz de beni övmekte aşırılık göstermeyin. Ben Allah’ın kuluyum. Onun için bana Allah’ın kulu ve Resulü deyin” (Buhari, enbiya:48)

Sevgi, bağlılık ve itaat varsa vardır. Sözde sevgi yalan olur.

Kur’an’da: “Kim Resule itaat ederse, muhakkak ki Allah’a itaat etmiş olur” buyrulur. (Nisa:80)

KİM KİME UYARSA ONUNLA BERABER HESABA ÇEKİLECEKTİR

Peygamber (as) şöyle buyurmuştur:

-“Kişi sevdiği ile beraberdir” Kim kimi sever, kim kiminle olursa, kıyamet gününde onunla beraber çağrılacak, beraber hesaba çekileceklerdir. 

Kur’an’da şöyle bildirilmiştir:

-“Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, Sıddıklar, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” (Nisa:69) -“Firavun kıyamet gününde kavminin önüne düşecek ve onları ateşe götürecektir. Varacakları yer ne kötü yerdir” (Hud:98) buyrulur. 

BENİM ÖNDERİM, SON PEYGAMBERDİR:

Ondan başka Peygamber gelmeyecektir. O, peygamberlerin sonuncusudur. Ahir zaman peygamberidir. Nebilik, Resullük ve peygamberlik iddiasında bulunan olursa, o yalanca peygamberdir. 

Allah Resulü: “Ben son peygamberim, benden başka peygamber gelmeyecektir” (siret Ans:6/355)

-“O peygamberlerin sonuncusudur” (Ahzab:40)

-“Allah’a yalan iftira edenden yahut kendisine bir şey vahyolunmadığı halde. 

-Bana vahyolundu.  –diyenden, bir de Allah’ın indirdiği ayetler gibi bende indireceğim diyen kimseden daha zalim kim olabilir? (En’am:93) buyrulmuştur. 

Vahiy peygamber (as)ın vefatı ile sona ermiştir. Hatta sahabe peygamberin ölümünden çok vahyin kesildiğine ağlamıştır. 

Allah Resulü son anlarında:

-“Size iki şey bırakıyorum. Onlara uyarsanız yolunuzu sapıtmazsınız. Onlar Allah’ın kitabı Kur’an ve benim sünnetimdir” buyurarak bize iki emanet bıraktığını bildirmiştir. (Muvatta, kader:2)

İnancımızda kula kulluk, kula dinin hükümlerine ait konularda itaat olmaz. İtaat Allah’a ve Resulüne olur.

Musa (as)ın mucize karşısında firavunun adamları aciz kaldı ve Musa (as)a iman etmişlerdi. Bunu gören Firavun kızarak:

-“Demek ben izin vermeden O’na inandınız öyle mi? diye çıkışmıştı. Şöyle bağırdı: “Elinizi ayağınızı çaprazlama keseceğim, sonra hepinizi ağaç dallarına aşacağım” (A’raf:123-124)

Bir olayda peygamber (as) bir sefere çıkılırken bir sahabiyi sorumlu tayin etti ve O’na itaat edilmesini istedi. Bir meseleden dolayı sorumlu kılınan sahabi kızdı:

-Allah Resulü bana itaat etmenizi istemedi mi? dedi. Sahabiler.

  • Evet dediler.
  • Derhal odun toplayın, ateş yakın dedi. Öyle yaptılar. Sorumlu olan:

-Ateşe girin emrini verdi. Sahabilerden bir kısmı ateşe girmek üzere iken, bir kısmı da onları engelledi. 

  • Biz ateşe girmemek, ondan korunmamız için Allah Resulüne tabi olduk. Şimdi ateşye girmemiz olur mu dediler.”

Bu olayı duyan Allah Resulü (sav):

-O bir kısım kişi ateşe girseydi kıyamete kadar oradan çıkmazlardı. İtaat islamın ölçülerine göre olur” buyurdular. 

-Kur’an’da Müslümanların bir araya gelerek: Allah’tan başkasına tapmayalım. O’na ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın” demelerini istiyor. (Al-i imran:64)

Kur’an’da bilginlerini öne çıkardıkları için sapıtmaları kınanmıştır. (Tevbe:31)

İnancımızda kula itaat, teslimiyet Allah’a isyan kabul edilmiştir.  

Kur’an’a ve sünnete bakmadan bir kişi ne söylerse söylesin doğru kabul etmek, O, ne derse biz onu bilir onu yaparız demek O’nu Rab kabul etmektir. (Bak: Elmalı Hamdi Yazır, Hak Din: Kur’an Dili, Tevbe:31)

Allah Resulüne Cenab-ı Allah ne vahyettiyse, Allah Resulü bize ne getirdiyse, din o dur. Ondan başkası sapıklıktır. 

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir