ON BİR AYIN SULTANI RAMAZAN AYI
a) Ramazan Ayının Önemi:
“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delili olarak Kur’an’ın indirildiği aydır..” (Bakara:185)
Ramazan ayının Türk toplum hayatında müstesna bir yeri vardır. Müslüman Türk milleti, ramazan ayını yılda bir defa gelen önemli bir misafir olarak kabul eder. Hazırlık, karşılama ve uğurlama buna göre yapılır.
Ramazan ayı en faziletli bir aydır. Başı rahmet, ortası mağrifet, sonu da ateşten, azaptan kurtuluştur.
Ramazan ayı, seksen kusur senelik ibadeti içine alan bir aydır. Bir çok insan bu ayda uyanır, değişir, isteyen kötü alışkanlıklardan kurtulur.
Ramazan ayı, benliğimizde, evimizde ve toplum hayatımızda silinmez etkiler bırakır. Ayın bitmesi ile de burukluk olur, üzüntülü ifadeler kullanılır.
Ramazan bitince, bir ay bağlanan şeytan bırakıl-mıştır. Zaafları olan insanlar hatadan hataya sürüklene-cektir.
Ramazan ayı, ibadet ayıdır, hayır ayıdır, sevgi, şefkat ayıdır.
Ramazan ayı Müslümanlara verilen bir lütuftur, ihsandır. Hatta bir fırsattır. Bolluk bereketi ile de bütün insanlar için bulunmaz nimettir.
Gördüğü iltifat yüzünden olacak ki her sene on gün önce gelir.
Ramazan Ayının üstün oluşunun sebebi nedir?
- Kur’an’ı Kerim ramazan ayında inmiştir.
- Bin aydan daha hayırlı olan kadir gecesi bu ayda gizlidir.
- Oruç ramazan ayında farz kılınmıştır.
- Bu ayda günahlar affedilir, şeytanlar bağlanır ve sevap boldur. 5- Cehennem kapıları kapanır, cennet kapıları açılır.
* * *
b) Ramazan Ayı On Bir Ayın Sultanıdır
Ramazan ayı herkesi ilgilendiren ve etkileyen bir aydır. Bir çok güzel iş bu ayda yapılır.
Bu yüzden ayların efendisi ve sultanı kabul edilmiştir.
Her ay güzeldir. Ancak Ramazan ayı başka güzeldir. Her ayda ibadet, hayır yapılır.
Ancak ramazan ayındaki yapılanlar başkadır.
Ramazan ayı, bir barıştır, huzuru arayıştır, paslanan gönülleri nurla cilalayıştır. Ramazan, sabrı öğreten, nimetin sahibini hatırlatan, nefsi terbiye edip insanı yücelten af ve mağfiret ayıdır.
Ramazanın, orucun, zekâtın, sadakalarının fayda-ları düşünülürse, bunun Allah’ın bir lütfu ve ihsanı olduğu görülecektir.
Ramazan ayının içinde tutulan orucun, yapılan ibadetlerin yerini diğer aylarda yapılan hiçbir şey onun yerini tutmaz.
Ramazan, gerçekten onbir ayın sultanıdır. Rama-zan yaklaşırken peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur.
- “Ey müslümanlar, Büyük ve mübârek bir ayın gölgesi üzerine düştü. Bu, içinde bin aydan daha hayırlı olan KADİR GECESİ”nin bulunduğu bir aydır.”
- “Bu ay, Allah Teâlâ’nın, gündüzlerinde orucu farz; gecelerinde terâvihi nâfile ibâdet kıldığı (mübârek) bir aydır.”
- “Bu ayda kim bir hayır işlerse, başka zamanlara bir farzı yerine getiren kimse gibi sevap kazanır. Bir farzı edâ eden de, başka aylarda yetmiş farzı yerine getirmiş gibi sevap alır.”
- “Bu ay, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı da cennettir.”
- “Bu ay, ihsan, yardım ve eşitlik ayıdır.”
- “Bu ay, mü’minin rızkının arttığı bir aydır.”
- “Kim bir oruçluyu iftar ettirirse, bu onun günahları-nın bağışlanmasına ve cehennemden kurtulmasına sebep olur. İftar ettirdiği müslümanın aldığı sevaptan bir şey eksilmeksizin onun kazandığı kadar da ayrıca sevap kazanır.”
Ramazan ayı sadece cami cemaatine has değil, herkese şamil bir aydır. Herkes ister istemez bu ayın fayz ve bereketinden istifade eder. Bunun için Peygamberimiz şöyle demiştir: “Ümmetim ramazanın faziletini bilmiş olsalardı, bütün senenin ramazan olmasını temenni ederlerdi.”
Böyle mübarek zamanlarda kendisine yönelenler için Cenab-ı Allah, bir kutsi hadiste şöyle buyurmuştur :
- “Bana bir karış yaklaşana, ben bir arşın yaklaşırım. Bana bir arşın yaklaşana ben bir kulaç yaklaşırım, bana yürüyerek gelse, ben ona koşarak gelirim.Şirk koşup küfretmeyen kimse, yeryüzünü dolduracak kadar büyük günahla bana yönelse, ben onun günahını bağışlarım.”
Allah’a ve hesap gününe inanan Rabbine yönelir-se, Rabbimiz onu bağışlayacağını bildirmiştir. Ramazan ayını da fırsat olarak vermiştir.
Yaşlılar bugünlere bakıp eskiye dönüyor, içlerini çekiyor : “Ah!” diyor. “Neydi o eski Ramazanlar” demekten kendini alıkoyamıyor.
Herkes bilir ki, bunun bir faydası yok. Önemli olan, eski günlerde herkes iyi olabilirdi.
Şimdi, böyle bir ortamda iyi olmak ve kendisini kurtarabilmektir.
Bu ayda kulluğunda, ibadetinde devamlı olan Allah’ın kulları için şeytanlar bağlanacak, onlara vesvese veremiyecek, fitleyemiyecek. Ama imanı, itikadı ve ibadetleri biraz zayıf olanlar için boş durmayacak. Onlara yaklaşacak diyecek ki:
- Açlık, susuzluk çekeceksin…
- Sen sigara içmeden nasıl duracaksın?…
- Sen hastasın, şekerin var, tansiyonun var. Şuran ağrıyor…
- Sen çalışıyorsun, işin çok, oruç tutmaya ve namaz kılmaya vaktin olmaz…
- İbadetler için daha var. Gençsin, yaşlanınca, emekli olunca yaparsın… – Oruç sağlık içindir. Senin sağlığın yerinde… – Allah’ın senin orucuna ihtiyacı mı var?..
- Sen dürüstsün, kalbin temiz, ibadet etmene gerek yok diyecek, sana bahaneler uyduracak, vazgeçir-meye çalışacak.
Bütün bunlara karşı sen ne demelisin?
- Orucu, beni yaratan, yaşatan öldürecek ve hesap soracak olan Rabbim emretmiştir.
Tutmam lâzım.
- Ben müslümanım. Oruç, müslüman olmanın şart-larındandır. Değilse, nasıl müslüman olunur?
- Orucun bana vereceği maddi ve manevi faydaları pek çoktur. Onlardan mahrum kalmayı göze alamam.
- Allah insana yapamıyacağını emretmemiştir. İnsan vücudunuda ibadetlere meyyal ve muhtaç yaratmış-tır.
- Orucun sevabı boldur. Oruç kabirde, sıratta ve mahşerde şefaat edecektir. “Benim kurtuluşumu sağlaya-cak böyle yılda bir, aylık ibadeti terk edemem” diyeceksin, kesin tavır sergileyeceksin. Gevşek davranmayacaksın, şeytanı ümitlendirmeyeceksin. Senin tavrın karşısında şeytan senden ümidini kesecek. Onu zincire vuracaksın.
Cebrail (as): “Ramazan’a ulaşıpta kurtulmayanın burnu sürtülsün.” diyor.
Peygamberimiz (as) da: “AMİN” diyor.
Bir meleğin Ramazan ayı boyunca: “Ey hayır işleyen Allah’a dön. Ey şer işleyen kötülüklerden ayrıl.” dediğini haber veriyor Peygamberimiz.
Ramazan ayı boyunca Cenab-ı Allah: “Yok mu tövbe eden, tövbesini kabul edeyim.
Yok mu af dileyen, onu affedeyim.” der. Kendisinden bir şey isteyenede “Buyur kulum!” der.
* * *
c) Ramazan Ayı Değişim Ayıdır:
Ramazan ayı diğer aylardan çok farklı bir aydır. Ramazanın gelmesiyle her kesimde değişiklikler olur.
- 11 Ay din tanımayanlar bile bir başka olur. Ramazan hediyeleri, ramazan ilâveleri, ramazan özel proğramları ile yayın basın organları da değişir.
- Toplumda suç oranları hissedilir şekilde azalır.
- Yoksullar öksüzler ve yetimlerin bu ayda biraz yüzü güler.
- Kötüler, kötü işlerden biraz elini çeker, hayıra, sevaba yönelirler.
- Bencil duygular kırılır, yumuşar ve merhamet ön plâna çıkar. Ramazanın feyzinden istifade etmek isteyen, günahları terk edip sevaplı işlere yönelir.
- “Kul hakkı yiyenin, namazı, duası kabul olmaz.” deyip insanlar daha dürüst davranmaya çalışır.
- Peygamber : “Nice oruç tutanlar vardır ki, yanları-na açlık ve susuzluktan başka bir şey kalmaz” buyurduğu için yalandan, günahtan uzak kalma gayretleri görülür.
Bir hadiste de: “Oruçlu, kötü söz söylemesin, cahiller gibi davranmasın” buyrulduğu için insanlarda daha güzel davranışlar kendini gösterir. Sevgi, saygı ve dayanışma duyguları öne çıkar.
- Ramazanda namaz kılanların sayısı artar. Teravih namazları ilgi ile takip edilir. Diğer yandan oruçlar tutulur, zekâtlar verilir, sadaka dağıtılır. Böylece ihtiyaç sahipleri hatırlanmış olur.
- Bazı kötü alışkanlıklar bırakılır, daha güzel ve daha disiplinli yaşanır. Böylece huzur ortamı oluşur.
- Ramazan ayı, cömertlik ayı olarak kendini gösterir. Ahiret için sevap kazanmak için yarış yapılır. İftar ettirmek için harcamalar yapılır.
İnancımıza göre “cennet cömertlerin yeridir” ihtiyaç sahibine verilen Allah’a verilmiş olur.
- Bu ayda insanlar daha dikkatli olurlar. İyilikler, güzellikler daha çok akla gelir. Böylece ramazan ayı ibadet ayı, sevap ayı, hayır ayı olup çıkar. Onbir ayın kiri bir ayda temizlenir. Ramazanın olumlu havası devam ettirilirse, insanın kurtuluşu gerçekleştirilmiş olur.
İnsanı kurtaracak olan amelidir. Peygamber (as) şöyle buyurur:
“ Dün gece rüyamda birinizi azap melekleri kuşattı; abdesti gelip onu kurtardı.
Birini kabir sıkıyordu; namazı gelip kurtardı.
Biri susuzluktan çatlayacaktı; orucu gelip kurtardı.
Birine şeytan musallat olacaktı; zikir gelip onu kurtardı.
Biri zulüm görüyordu; Haccı, umresi onu kurtardı.
Biri yanıma gelmek istiyor gelemiyordu; gusül abdesti onu kurtardı.
Biri ateşten korunmaya çalışıyordu; sadakası gelip kurtardı.
Birini zebaniler götürecekti; emribilmağruf nehyianilmünker kurtardı.
Biri ateşe atılacaktı; gözyaşı ve Allah korkusu gelip onu kurtardı.
Sırat köprüsünden düşe kalka gideni; salavatları gelip kurtardı.
Cennetin kapısına kadar gelip kapı kapanıvereni; kelime-i şehadet kurtardı.” (Ramuz el-Ehadis: 147/8)
Şeytan insana devamlı tuzak kurar. Suçu şeytana atmak insanı kurtarmaz. Çünkü Allah: “Şeytana uymayın, şeytanın peşine düşmeyin, sakın şeytan sizi aldatmasın.” diye uyarmıştır. (Yasin: 60 Bakara: 168,169,208 Nur: 21 Lokman:33 Fatır:6) Şeytan insanı hep kötülüğe davet eder. Peygamberimiz:
– “İçinden şerre davet eden bir ses duyuyorsan sakın ona uyma, Allah’a sığın.” der. (Tirmizi, Tefsir:2)
İmanı kuvvetli, ameli devamlı olan şeytanın tuzağına düşmez.
* * *
d) Nasıl Bir Ramazan Ayı Geçirelim, Neler Yapalım:
Ramazan, hayırlı şeylere vesile olmalıdır. Ramazanın feyz ve bereketinden istifade etmek için elden gelen gayret gösterilmelidir. Son ramazanmış gibi değerlendirilmelidir. İbadetin her çeşidi yapılmalı bol sevap almanın ve ramazanın sonunda kurtulmanın çaresine bakılmalıdır.
Çocukların oruca ve namazlara olan meylinden yararlanarak çocuklar ibadetlere alıştırılmalıdır. Ancak o zaman büyüyünce ibadet edebilirler. Hiçbir zaman çocuk oruç tutarsa zayıf düşmez, namaz kılarsa, derslerinden kalmaz. Aksine daha başarılı olur. Anababa çocuklarına dinini öğretmek ve yaşatmakla sorumludur.
Yakın zamana kadar ramazanları karagöz seyrettirerek geçirttiler. N. Fazıl’ın ifadesiyle; “Karagöz seyri değil,
Gözyaşı dökme ayı;
Bilinmezi bilirler,
Bilseler ağlamayı…” Bu kaçıncı ramazan, Daha kaç tane kaldı?
Renk uçuk, nakış silik,
Ocak sönük… Ne kaldı?
Gelecek ramazana yetişip yetişmeyeceğimizi bilemeyiz. Öyleyse, son fırsatmış gibi değerlendirmeliyiz. Ramazan sonundada aynı hayatı, aynı kulluğu devam ettirmeliyiz.
Ramazan bitti diye ibadetlerde bitirivermemelidir. Allah’ın nimetlerine şükür ve kulluğumuzun devamlı olması gerekir.
Şunu iyibilelim ki, ibadetlerimize Allah’ın ihtiyacı yok, bizim ihtiyacımız vardır.
Dünyayı kazanırken ahireti unutmak olmaz. Onbir ay dünyaya bir ay ahirete ayrılırsa, haksızlık olur.
Ramazanda ne kadar müslümansak, ramazandan sonra da aynı şekilde müslüman olmalıyız. Müslümanlık mevsimlik bir heves değildir. Kur’an’da: “Sana ölüm gelinceye kadar rabbına ibadet et” buyrulmuştur. (Hıcır:99)
Peygamberimiz de: “İbadetin makbul olanı azda olsa devamlı olanıdır” buyurmuştur.
Adam bayram namazından gelmiş hanımına: “Al şunları” deyip takke tesbihi uzatmış” gelecek ramazan lâzım olur. Biz müslümanız hanım!” demiş.
Müslüman anlayışımız böyle olmamalıdır.
Ramazan müslümanı olanı, kulluğunu sadece ramazan ayına tahsis edeni, ramazan çıkar çıkmaz, bayram namazı ile “Allah’a ısmarladık, namaz, cami hoşçakal!” diyeni, müslümanlığını ramazanın sonrasına taşımayanı Allah sevmez. Allah’ın ona bir vadide yoktur.
Ramazan, değişim ayı olmalı, kendimize gelme ayı olmalı, islama yönelme ayı olmalı, tek kelimeyle kurtuluş ayı olmalıdır.
İçi boş bir Müslümanlık, dindarlık yaşanmamalıdır. Müslümanım diyen Ramazan ayını dolu dolu yaşamalı, İslam dışı hayata, cahiliye devrinin kötülüklerine meyletmemelidir. Bir insan Ramazan ayı geldi ve oruç tutmadıysa, ezanın davetine kulak asmadıysa, Kur’an’ın davetine uymadıysa, Peygamberin sünnetine sarılmadıysa, beş vakit yüzünü kıbleye çevirmediyse, kabirde yüzü ne tarafa çevrilirse çevrilsin fark etmez.
Peygamberimizin Ramazan ayı hayatına bakacak olursak; Peygamberimiz iftarıyla, sahuruyla oruca çok büyük önem verirdi. Diğer ibadetlerini de arttırırdı. Nafile ibadetlere önem verirdi. Teravih namazını devamlı kılardı. Ramazan ayının son günlerinde mescitte itikafa çekilir, ibadetlerini iyice arttırırdı.
Bu ay bir fırsat, kurtulmak isteyenin kurtulacağı bir ay. Onun için elbirlik kurtulmanın yollarını aramamız lazım. Eğer mazeretimiz nedeniyle veya inancı nedeniyle oruç tutmayan ve ibadet alışkanlığı olmayanlar, oruç tutanlara saygılı olmalıdır. Açlıktan alay eder gibi yiyip içmemelidir. Çünkü saygılı olmak, insan olmanın ve medeni olmanın gereğidir.
“İbadet de, kabahat da gizlidir” derler. Tutanlarda oruç tutmayanlara karşı kaba, kırıcı, utandırıcı olmamalı, cezalandırıcı olmamalıdır. Yani onlarda saygılı olmalıdır. Cenab-ı Allah bile isyan edenlere rızıkda veriyor, ömürde veriyor. Onların günahını yüzüne vurmuyor.
Ramazan ayında herkes görevini yapmalıdır. Kimse “Benim kalbim temiz, benim ibadete ihtiyacım yok” dememelidir. “Allah’ın benim ibadetime ihtiyacımı var?” diyerek, ibadeti terk edenler veya ibadet etmemesini buna bağlayanlar oluyor. Bu son derece tehlikeli bir ifadedir. Kimsenin ibadeti terk etme hakkı yoktur. Çünkü ibadet etmek her kula farzdır.
Ramazanı ailecek hep beraber geçirmeye çalışmalıyız. Ramazanda çocuklar ibadete alıştırılmalıdır. Bu vesile ile çocuklara islâmi kimlik kazandırmalıyız. Hiç olmazsa, oruç tutanlara saygılı olmalarını sağlamalıyız. Ramazanı fırsat bilerek güzel öğütler vererek, güzel ahlâk sahibi olmalarını sağlamalıyız. İyi olmanın güzelliklerini ve faydalarını anlatmalıyız.
Gücü olup da ramazanı yaşayamamak cezadır. Allah’ın okulunu terk ettiğini gösterir.
Musa Peygambere biri gelir isyankârdır. –“Hani benim cezam?” der. Cenab-ı Allah vahyeder. “Biz ondan ibadet etmenin zevkini alma-dık mı? Bundan daha büyük ceza mı olur?” Evet ibadet edememek cezadır.
Mevlana anlatır. Efendi ile hizmetli yolda giderlerken ezan okunur. Hizmetli “hemen namazımı kılıp gelivereyim” diye izin ister. Herkes camiden çıkar, o çıkmaz. Bakar ki içerde duruyor. Çağırır. Nihayet çıkar. Neden çıkmadın? der. Cevap olarak: “Bırakmadılar” der. Kim bırakmadı? Sorusuna da “seni içeriye bırakmayan beni de dışarı bırakmadı” diye cevap verir.
Oruç tutan, namaz kılan ve hayırlı işler yapan kendi yararına yapmış olur. Kılmayan, tutmayan ve hayırlı iş işlemeyen de kendi aleyhine yapmamış olur.
Af isteyen, şefaat isteyen, cennet isteyen, gevşek davranmayacak, hak edecek, cennet bedava değil, ucuza değil.
“Oruçlunun duası red olunmaz” diyor Peygamberimiz. (Hadis Ans:1/555) Onun için oruçlu duayı elden, dilden bırakmacak.
“Oruçlu çirkin söz söylemesin. Şayet biri çatarsa “Ben oruçluyum” desin buyuruyor.
(R.S. 1245) Efendimiz.
Peygamberimiz bir kadın için “yemek getirin yesin!” der. Kadın oruçlu olduğunu söyler. Peygam-berimiz: “Sen diline sahip değilsin, gıybet ediyorsun” der.
- “Gıybet ederek insan eti yiyenler, oruç tutmuş olmazlar.”
- “Kim yalan söylemeyi ve yalanla iş yapmayı bırakmazsa o kimsenin yemesini içmesini bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur” diyor Allah Rasûlü.
Demek ki oruç bütün organlarla tutulacaktır.
* * *
e) Oruç Her Dinde Vardır:
Oruç; semavi ve bazı beşeri dinlerde ortak ibadettir. “Ey iman edenler! Oruç sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” ayetinin ifade ettiği mana budur.
Eski Hint dinlerinde; belli gün ve bayramlarda “Tezkiyeyi nefs” için oruç tutulduğu bilinmektedir.
Brahmanizm’de; her ayın 11 ve 12. günlerinde oruç tutulmuştur. Oruç konusunda katı hükümler getiril-miş, hasta ve yaşlılar bile oruç tutmaya zorlanmıştır.
Eski Çin dinlerinden Taoizm’de; Oruç sağlığı koruduğu ve ölümü geciktirdiği için önemli sayılmıştır.
Eski İran dinlerinde; dini bayram günlerinde oruç tutulmuştur.
Eski Kureyş’te islamiyetten önce; Recebül Esam, Şehr-i Muder ve Aşure Günü’nde oruç tutulduğu tesbit edilmiştir.
Yahudilikte; genellikle bela anında, Allah’ın kendilerine gazab edeceğine inandıklarında ve kıtlık zamanla-rında oruç tutulmuştur. Yahudilikte önemli sayılan bir oruç çeşidi de kefaret orucudur.
Hristiyanlık’ta; oruç, genellikle dünya nimetlerinden uzaklaşma ve bu vesile ile perhiz yapmak için tutulmuştur. Perhizden maksat nefsi terbiyedir.
Birer hak din olarak Yahudilik ve Hristiyanlıkta Ramazan ayı’nda oruç mevcutken, bu dinlerin asli hüviyetlerinin bozulmaya başlamasından sonra Ramazan orucun zamanı ve gün sayısı papazların ve hahamların arzularına göre değiştirilmiştir.
Bugün müslüman olsun olmasın araştıran, yazan ve konuşan ilim adamlarının oruç ve diğer ibadetlerle ilgili övgülerini herkes okumuştur.
Birkaç yabancı ilim adamının ifadesini nakledelim:
- “Tansiyon düşüklüğü gibi istisnalar hariç, hiçbir hastalık yoktur ki, orucun faydası olmasın
veya tamamıyle iyileştirmesin. Oruç bıçağa lüzum duymadan yapılan
ameliyattır.” Dr. Otto Buchirger
- “Oruç; vücudun senelerce depo ettiği zehirleri ve pislikleri dışarıya atmanın en tabii yoludur.”
Dr. Hellmut Lutaner
- “Oruç ile açlık grevi arasındaki fark, insanın niyetidir. Oruç istekli bir harekettir. Açlık grevi ise, öfke ve sinirlilikten ileri gelir. Bilindiği gibi öfke ve sinirlilik hallerinde mide asidi ise acıkmaya sebep olmaktadır. Dolayısıyla oruçlu kişi açlık hissetmezken, açlık grevindeki kişi büyük bir açlıkla karşı karşıyadır.”
Dr. Helga Bühler
- Ben oruç konusunda yazı yazabilmek için bir ay oruç tuttum. Haslıkların önlenmesi için, oruç tavsiye eden doktorların sayısı her geçen gün artıyor. Şu anda Batı Almanya’da hemen hemen her hastalığı tedavi ettiği gibi, fazla kiloların da sağlıklı bir şekilde atılmasını sağlar.” Joseph’s Scheppach
Peygamberimiz boşuna dememiştir:
- “Oruç tutun sıhhat bulasınız” diye.
* * *
f) Oruç İbadeti
Ramazanı karşılamak için ramazandan önce iki gün oruç tutmak mekruhtur. Buna göre daha önce oruç tutmayan ramazana iki gün kala oruç tutmayacaktır.
Bir insan üç ayları tutuyorsa veya Pazartesi-Perşembe oruç tutan da o günlere rastlarsa, bu kimseler oruç tutabilirler.
Bir kimse ayı gördüm düşüncesiyle ramazan zannederek oruç tutarsa, onun orucu, o gün ramazansa, ramazan orucu olur. Ramazan değilse, nafile oruç olur, sevap kazanır.
Şüphe ile ramazan girmiş olabilir düşüncesiyle ramazan öncesi iki günde oruç tutmak doğru değildir. (İslâm ilm. 420 H.Döndüren)
Peygamber (SAV) ramazana ilâve yapılır endişesiyle:“Ramazanı oruçla karşılamayın” buyurmuştur. (Buhari Savm:5)
Şüphe ile amel edilmez. “Ramazansa, oruç tutmaya niyet ettim” denmez. Niyette açıklık ve kesinlik şarttır.
Her ibadetin mutlaka bir hikmeti vardır. Hikmetinin yanında o ibadeti yapana maddi ve manevi yararlarda vardır. Faydasız, anlamsız Allah’ın hiçbir emri yoktur.
Kur’an’da “Allah’ın ve Rasûlünün hayat verici davetlerine uyunuz” buyrulmuştur.
İslâm’da yapılıpta zarar görülecek bir emir de yoktur.
Oruçda hikmeti bol olan ibadetlerden biridir. Peygamberimiz: “Herşeyin zekatı vardır.
Bedenin zekatı da oruçtur” buyurmuştur. (İ. Canan Hadis Ans:17/551)
Bir hadiste de: “Oruç tutunuz sıhhat bulasınız” buyrulmuştur. (Buhari Savm:2) İncil’de Allah İsa peygambere şöyle vahyetmiştir:
– “Ey İsa! İsrailoğullarına şunu haber ver ki, benim rızam için oruç tutan kimsenin vücuduna sıhhat veririm, onun ecrini de arttırırım.” (Tıbb-ı Nebevi Ans. 2/505)
Oruç hayat veren bir ibadettir. Kur’an’da “Sizin için güçlüğe rağmen oruç tutmanız daha hayırlıdır” denmiştir.
İnsanın günahtan korunmasında ibadetlerin bilhassa orucun büyük faydaları vardır.
Peygamberimiz şöyle buyurur:
“Oruç kalkandır” (Buhari Savm:2)
“Evlenmeye güç yetiremeyen oruç tutsun. Çünkü oruç, şehveti kırar” (Age:10).
Almanya’da işveren, bir işçimize: “oruç oruç diyorsunuz ne faydası var orucun? Demiş işçimiz de demiş ki: “Sen neden her yıl fabrikayı bakıma sokuyorsun?” Alman, “doğru söylüyorsun” demiş ve susmuş.
Oruca Allah’ın değil insanın ihtiyacı vardır. İnsanın yararına olduğu için emredilmiştir. Bazılarının iddia ettiği gibi oruç tutmak insana eziyet ve zulüm değildir. Zulüm olan, oruç tutması gerekirken tutmayıp da mazeret beyan edeceğim diye yalan söylemektir. Eğer kasten tutmuyorsa, ona da cezayı hak ettiği için zulümdür.
Allah’la kul arasındaki perde, oruçla kalkar. Çünkü oruç, insanı Allah’a en güzel bir şekilde yaklaştıran ibadet-tir.
Oruç tutan Allah’ın nimetlerini daha güzel anlar ve Allah’a şükrü artar. Yiyecekleri israf etmekten kaçınır. Oruçlu, devamlı ibadet halinde olduğundan günah işlemekten, haramdan kaçınır ve korunur. Bir de oruç insanın nefsinin arzularını kırar, insanı itaatkâr bir kul yapar. Oruç, insanı kötü alışkanlıklardan alıkor ve onlardan kurtulmasını sağlar.
Oruç, açlık değildir. Mânevi terbiyedir. İnsanda güzel duyguların gelişmesine neden olur.
Peygamberimiz şöyle buyurur:
“Bir kimse oruçlu iken yalanı ve yalan işleri terk etmezse, onun yiyip içmesini bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur” (R. Salihın s. 419) Buna göre oruç, oruç gibi tutulacaktır.
Oruçlu her organı ile oruç tutacaktır. Göz harama bakmayacak, dil yalan söylemiyecektir. Kulak dinen yasak olan şeyleri dinlemiyecektir. El harama uzanmayacak, ayak günaha adım atmayacak yani bütün beden oruç tutacaktır.
Stresli bir ortamda insan vücudunun oruca ve diğer ibadetlere son derece ihtiyacı vardır.
Oruç, sinir ve sindirim sisteminin düzelmesini sağlar.
Oruç, insanın bedenine hakimiyetini sağlar, insana güç verir, görevini yapmanın huzurunu tatdırır.
Bugün bir tek karaciğer konuşsa insana: “Oruç tutarak bana hayat verdin” diyecektir.
Mide konuşsa, beden konuşsa : “Oruç tuttunda ne iyi ettin” diyecektir.
Oruç, onbir ay çalışan başta midenin ve bütün organların dinlenmesini sağlıyor. Başta kalp ve karaciğer kendini toparlayıp biyolojik dengeyi yeniden kurmasını sağlıyor. Kalp, onbir aylık midenin baskısından kurtularak dinlenme imkânı buluyor.
ABD’de Ulusal Sağlık Enstitüsünce yapılan açıklamaya göre iki günde bir oruç, ömrü uzatıyor, beyin sinir hücrelerinin ölmesi önleniyor. (01-05-2003 Yeni Asya) şeklinde olmuştur.
Oruç ibadeti, başka bir ibadete benzemez. Bakara Sûresi’nin 183. ayetinde “günahtan sakınanız ve zarar görmekten korunasınız diye oruç farz kılındı” buyruluyor.
Oruç insana nefsini ve şeytanı yenebilecek bir güç kazandırır. İnsanı sağlıklı bir bedenle açlığa susuzluğa alıştırır ve sabırlı yapar. İhtiyaç sahiplerini düşündürür. İnsanlara ve hayata bakış açısını değiştirir.
Oruç tutanın hafızası kuvvetli olur. Kalbi yumuşak olur, ibadetlerden zevk alır. Gaflet halinden kurtulur. İbadetleri seve seve yapar.
Bütün bunlara rağmen, perhiz niyetiyle ve insana sağlayacağı maddi faydalar göz önüne alınarak oruç tutulmaz. Oruç fazla kiloları atmak için tedavi metodu değildir.
Peygamber: “Oruç tutun sıhhat bulun” demiş, ben oruç tutup sağlıklı olacağım denmez. Oruç, sırf Allah rızası için tutulur, Allah’ın emri olduğu için tutulur, diğer faydaları da ardından gelir. Muhammed bin el-Haris (ra) der ki: “Beş zümreye beş şeyi sordum, hepsi de aynı cevabı verdiler:
- Tabiplere devaların en şifalısını sual ettim: “Açlıktır ve az yemektir.” dediler.
- Hikmet ehillerine: “Allah’a ibadette en fazla yardımcı olan nedir?” diye sual ettim. “Açlıktır ve az yemektir.” dediler.
- Zahidlere, “Zühde en fazla kuvvet kazandıran nedri?” diye sual ettim. “Açlıktır ve az yemektir.” dediler.
- Alimlere: “İlim hıfzında en fazla yardımcı şey nedir?” diye sual ettim. “Açlıktır ve az yemektir.” dediler.
- Sultanlara: “Her vakit dikkatli bulunmanın çaresi ve engüzel, en lezzetli taam nedir?” diye sual ettim. “Açlıktır ve az yemektir.” dediler.” der.
Görülüyor ki oruç, dengi olmayan bir ibadettir. Çok faydalı, çok yönlüdür.
* * *
g) Oruçlu İken Nasıl Davranılmalı, Nelere dikkat Edilmelidir?
Herkes aynı orucu tutmaz. Oruç çeşit çeşittir. Hani hac dönüşü bazıları hac defterine yazılır, bazıları tüccar defterine yazılır, bazıları da turist defterine yazılır ya işte oruç da niyete göre farklıdır.
Nice oruç tutanlar vardır, akşam yanlarına açlık susuzluktan başka bir şey kalmaz.
- Bazıları oruç tutar, akşam haramla oruç açar.
- Bazıları oruç tutar, ama günahlardan kendini alıkoyamaz.
- Bazıları oruç tutar itikadı düzgün değildir.
- Bazıları da oruç tutar; her organı oruç tutar.
Oruç, Allah’ın emrettiği ve peygamberin tuttuğu şekilde tutulmazsa Allah’a yükselmez, Allah onun orucunu kabul etmez ve sevap vermez.
Dikkat edilirse oruç, insanı kötülüklerden alıkor.
Müslüman, diğer zamanlarda uymak zorunda olduğu kurallara, terk etmek zorunda olduğu yasaklara, oruçluyken de uyacak, yeme içmeden uzak kaldığı gibi diğer organlarını da koruyacaktır.
Oruç tutmayanlar tutanlara saygılı olacak tutanlar da tutmayanlara bir şey demiyecek. Sevap da günah da herkesin kendine aittir. Oruç tutmayan mahçup edilmemelidir. Rencide edecek sözlerden, davranışlardan kaçınılmalıdır. Çünkü neden tutmadığı, tutamadığı bilinemez. Kasten hiçbir mazereti olmadığı halde tutmayanın üzerine gidilirse, onu inkâra sürüklemekten başka bir iş yapılmamış olur. Kur’an’daki : “Senin dinin sana, benim dinim bana” ayeti unutulmamalıdır.
Ramazan ayını müslümanlar olarak rahmet ayı kurtuluş ayı ve yardım ayı olarak görmeliyiz. Nimetin sahibini daha çok hatırlayıp daha çok şükretmeliyiz.
Ebu Hureyra (ra) şöyle anlatır:
Birgün Allah Rasûlüne dedim ki:
- “Bana hayırlı bir amel tavsiye et.” Bana:
- “Oruç tut. Çünkü orucun dengi yoktur” buyurdu ve üç defa tekrarladı. (Nesâi : c.4-s.181) Birgün Peygamberimiz şöyle diyor:
“Cenab-ı Allah buyurdu ki: Ademoğlunun her ameli kendisinindir. Yalnız oruç müstesna. O, benim içindir. Onun mükafatı da bana aittir. Oruç ateşe karşı siperdir. Sizden biri oruçlu iken kötü söz söylemesin. Kavga etmesin. Şayet biri ona söver veya çatar çekişirse, ona cevap olarak: “Ben oruçluyum” desin. (R. Salihın Hadis No:1245)
“Oruçlu bir kimse yalan ve yalancılıkla iş yapmayı terk etmezse yemeyi içmeyi bırakıp aç durmasın” (Age:1246)
“Sizden biri oruçlu iken cahillik edip kötü söz söylemesin, sövüp saymasın.” (Buhari
Savm:2)
“Herşeyin bir zekatı vardır. Bedenin zekatıda oruçtur.” (Ramuz el Ehadis:350/5)
Evet oruç tutulacak ama rastgele değil. Alışkanlık olarak da değil. Yüce Allah’ın emri olarak tutulacaktır.
Ebu’l-Buhteri (ra) anlatıyor:
“Medine’de çenesi düşük, gıybetçi bir kadın vardı.
Bir gün Resûlüllah (s.a.v.)’ın evine geldi. Allah Resûlü, ev halkına:
- Ona yemek getirin, dedi. Kadın:
- Ben oruçluyum, dedi. Allah Resûlü:
- Sen oruçlu değilsin, dedi. Akıllı kadın, Allah Rasûlü’nün bu sözüyle yaptığı gıybetleri kastettiğini anla-dı. Bu sebeple ertesi gün diline biraz sahip olmaya çalıştı. Ve akşama doğru, tekrak Allah Resûlü’ne uğradı. Allah Resûlü yine:
- Ona yemek getirin, dedi. Kadın:
- Ben oruçluyum, karşılığını verdi. Allah Resûlü:
- Sen oruçlu değilsin, buyurdu. Kadın, 3. gün, kesin niyet etti. Hiç konuşmadı, kimseyi gıybet etmedi. Akşama doğru Allah Resûlü’ne uğradı. Allah Resûlü, bu sefer ona şu müjdeli haberi verdi:
- İşte bugün gerçekten oruçlusun…”
İşte bunun gibi birçokları yemezler, içmezler, oruç tuttuklarını zannederler
“oruçluyum” derler. Ama oruç tutmuş olmazlar. Oruç sevabıda alamazlar. İşledikleri günahlar ibadetlerinin kabul olmamasına neden olur.
Bir zamanlar iki arkadaş İstanbul’a gezmeye gitmiş. Dönüşlerinde biri: “İstanbul camiler şehri, evliyalar yatağı, ne güzel insanlar var” demiş. Diğeri: “İstanbul eğlence merkezi her türlü zevk sefa yeri” demiş. Taşınan niyet çok önemli. Kim ne niyet taşır ve ne niyetle ibadet ederse, alacağı da göreceği de odur.
Niyet, ibadet niyeti olmalıdır. İbadet bizim kulluk borcumuzdur.
Oruç tutan sahur ve iftara önem vermelidir.
Sahur, oruç tutmak için kalkındığı zamandır. Sahura kalmak sünnettir. Peygambirimiz:
“Bizim orucumuzla başkalarının orucu arasındaki fark sahura kalkmaktır” buyurmuştur. (R.
Salihın 2/1237) Bir hadislerin de de:
“Sahura kalkın, onda bereket vardır.” (Age: 1234)
Oruca başlama zamanına çok dikkat edilmelidir. Orucun başladığı ana imsak vakti denir. İmsak saatinden sonra yenilip içilmez. Orucun ezanla başladığı söylentisi de yanlıştır. Takvimde ve imsakiyede belirtilen dakikadan itibaren oruç başlar, akşam ezanının okunmasıyla sona erer. Orucun bozulduğu zamana ve orucu bozma vaktine de iftar denir.
Peygamberimiz yemeğe tuz ile başlamamızı öneriyor. Tıb ilim adamları da tuzun mikrop kırıcı olduğunu, ağızdaki mikropların mideye inmesinin önlendiğini ifade ediyor.
Peygamberimiz: “Oruçlu için iki rahatlatıcı zaman vardır: Birisi, iftar ettiği an, diğeri de rabbine kavuştuğu andır.” (Buhari Tevhid: 35) buyurmuştur. İftar vakti, sevinç vaktidir.
Bir hadislerinde de peygmberimiz iftar vaktinde yapılan duaların redolunmayacağını bildirmiştir.
Diğer bir hadislerinde de: “Oruçluyu iftar ettirmek insanın günahların bağışlanmasına sebep olur ve oruç tutma sevabı kazandırır” buyurmuştur.
Gün boyunca yenilip içilmediği için iftarda haliyle susanır ve acıkılır. O anda birden suya ve yemeğe yüklenmek ve çok yemek zararlıdır. Önce bir miktar yiyecekle oruç bozulup, akşam namazı kılındıktan sonra yemeğe devam edilirse, daha sağlıklı olur. Orucu açtıktan sonra on dakika sonra yemek yenirse daha iyi olur.
Oruç tutan orucun sevabını azaltan veya orucu boşa çıkaran davranışlardan kaçınmalıdır.
Oruç nasıl emredildiyse öyle tutulmalıdır.
Bazılarının orucu borç ödemekten öteye gitmez. Bazıları da aç susuz kalır, tuttuğu oruç oruç olmaz. Ne borç ödenir ne de sevap kazanılır. Bazıları da sırf Allah için oruç tutar, borcunu ödemekle beraber büyük sevap kazanır.
Sevaplı oruç nasıl tutulur?
- Orucun sevabına inanarak riya ve gösterişten uzak,
- Bütün organlarla,
- Helal lokma ile,
- Yalandan, çirkin sözden, gıybetten, iftiradan uzak,
- Bid’at ve hurafelerden uzak,
- Hak hukuka riayet edilerek,
- Alışkanlık olarak,
- Diğer ibadetlerle desteklenerek tutulan oruç sevaplı oruç olur inşallah.
* * *
h) Açıktan Oruç Yenir mi?
Ramazanda oruç tutmayan ve mazereti nedeniyle tutmayan kimseler, ramazanı oruç tutanları asla unutmamalıdır.
Cenab-ı Allah: “Günahı gizleyin” buyurmuştur.
Peygamberimizde : “Kim günahı gizlerse, Allah’da kıyamet gününde onun günahını gizler, cezalandırmaz.” diyor. İbadet nasıl gizli ise, kabahat da gizli olmalıdır.
Bazılarının dediği gibi: “Allah’ın bildiğini kuldan ne diye saklıyayım” demek yanlıştır. Açıktan günah işlemek başkalarına kötü örnek olmak, günaha teşvik etmekle günahı gizlemek bir değildir.
Günahı gizleyenle, günah işlemekten çekinmeyen, açıktan günah işleyen, Allah yanında bir değildir.
“Ramazan geliyor açık yiyip içemeyeceğiz” diye üzülmek günahtır. Kahvecinin, lokantacının kazancımız azalacak diye düşünmeside günahtır. Çünkü Allah: “Hayırda yardımlaşın, günahta kötülükte yardımlaşmayın” buyurmuştur.
Peygamberimiz de: “Bir iyiliğe sebep olan onu bizzat işlemiş gibidir. Bir kötülüğe sebep olanda onu bizzat işlemiş gibidir” demiştir.
Buna göre; bizim yaptığımız iş hayramı sebep oluyor, şerremi sebep oluyor, önemli olan budur.
Ancak gar, garaj gibi seferi insanların gelip geçtiği veya müslümanlardan başkalarınında yaşadığı, turistlerin gelip geçtiği yerlerde satış yapmak sakıncalı değildir.
Ramazana, oruca ve oruçluya saygılı olmak, Allah’a saygılı olmaktır.
Ramazanda açıktan yiyip içen, oğlunu azarlayıp terbiye eden mecusinin Allah tarafından affedildiği nakledilir.
Mazereti olan oruç tutamayan da açıktan yiyip içmemelidir. O gün rahatsızlanan hayızlı kadının da açıktan yiyip içmesi yanlıştır. Fitneye ve başkalarının günaha girmesine neden olur. Hastalanan hanım bacımız akşama kadar yiyip içmez; oruca, oruçluya saygılı davranır ve sevap kazanır.
* * *
I) Oruç Tutamayan Ne Yapar?
Ramazan orucunu mazereti nedeniyle tutamayan, Ramazan sonrası orucunu kaza eder.
Eğer tutmayacak kadar ihtiyarsa, hastanın iyileşme ümidi yoksa veya oruç tutmasına mani bir hastalığı varsa o kimse fidye verir. Fidye veremeyecek kadar fakir olan ise Cenab-ı allah’a dua eder ve affını ister.
Fidye o yılın fıtır sadakası kadardır. İmkanı bol olan fiyatı durumuna göre artırabilir.
Kasten oruç bozan 60+1 gün peş peşe oruç tutar.
Bilmeden oruç bozan 1 gün orucunu kaza eder. Orucunu nasıl olsa bozuldu deyip yer içerse 60+1 gün oruç tutar.
Kimler oruç tutmaz? Buluğ çağına gelmeyen, tutamayacak kadar ihtiyar olan, ay hali olan, lohusa dönemindeki kadın oruç tutmaz.
Emzikli, hamile, seferi olan sonra kaza etmek şartı ile oruç tutmayabilir.
Günah işlemek orucu bozar mı? Bazı davranışlar vardır ki insanı günaha sokar, bazıları sevapları götürür, bazıları amele zarar verir, bazı günahlar da imanı götürüp, küfre sokar. Bir hadiste: “Nice oruç tutanlar vardır ki; yanlarına açlık ve susuzluktan başka bir şey kalmaz.” buyrulur.
Ramazan ayını rahat geçireyim diye rapor alan hak edilmemiş, başkalarının hakkı olan bir para ile ibadet edilmeye kalkışılması uygun olmaz.
Hasta olan oruç tutabilecekse oruç tutar. Kullanması gereken ilaçları iftardan sonra alır. Ağızdan alınan ilaçlar orucu bozar. Deri altına, kasa, damara enjekte edilen ilaçlar orucu bozar. İmam-ı Muhammed’e ve Yusuf’a göre ilaç ağız ve burundan girmedikçe orucu bozmaz. Hz. Ayşe (ra)’ın bir ölçüsü vardır. Vücudun içerisine giren her şey orucu bozar, vücuttan çıkanlar ise orucu bozmaz.
Hangi hallerde Ramazan orucu ertelenebilir?
- Hastalık halinde,
- Yolculuk durumunda,
- Hamilelik, emzikli olma durumunda,
- Yaşlılık durumunda,
- Açlık, susuzluk durumunda hayati tehlike varsa,
- Adet gören, çocuk doğuran kadın oruç tutmaz. İyi olduğu zaman kaza eder.
* * *
i) Teravih Namazı
Teravih namazı, ramazan ayının sünnetidir. Oruç tutan da tutmayan da kılar. Kadına da erkeğe de sünnet-i müekkerettir. Cemaatle kılmak sünnettir. Ayrıca tek başına da kılınabilir. Yatsı namazı ile vitir namazı arası 20 rekât olarak kılınır. İki veya dört rekatta bir selâm verilir. Her selamdan sonra bir müddet oturmak sünnettir. Bu arada salavat-ı şerife getirilir.
Teravih, adı üzerinde rahatlama namazıdır. Akşam yemeği üzerine kılınacak ve rahatlanacaktır. Ayrıca teravih, ağır ağır, rahat rahat manasına gelirki, teravih namazı ağır ağır kılınacaktır. 20 rekat diye tadil-i erkan terk edilmeyecektir. Eğer namaz kılanlar rukûda, secdede yetişemezlerse namaz kılmış olmazlar.
Teravih, orucun değil ramazanın sünnetidir. Oruç tutsun tutmasın her müslüman kadın erkeğe teravih namazı kılmak sünnettir. Çoluk çocuk kılınmalıdır.
Teravih namazının gelecek kaza ve belâlara da engel olduğu nakledilir. Kaza ve belâya hak edildiyse rabbım belki teravih namazı hürmetine affediverir.
Şöyle nakledilir:
“Günahlarından dolayı bir yer halkı için Allah meleklerine falan yere gidin o yer halkını zelzele ile cezalandırın” buyurur. Melekler o yer halkını teravih namazı kılar bulurlar ve dönüp gelirler. Cenab-ı Allah’ın : “Ne yaptınız?” sorusuna melekler:
- “Ya Rabbi teravih namazı kılıyorlardı, cezalandır-maya gönlümüz elvermedi” derler. Cenab-ı Allah melek-lere:
- “Sizin acıyıp merhamet ettiğiniz kullarımdan belâ ve musibeti kaldırıyorum” der, affettiğini bildirir.
Teravih namazı ile ilgili Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Kim teravihin sevabına inanarak ve sevabını Allah’tan bekliyerek kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır” (Buhari Teravih:1)
“Allah ramazan orucunu farz kıldı. Bende size teravih namazını bırakıyorum, sünnet kılıyorum” buyurmuş, başta kendisi kılmıştır. Fakat farz olurda, birçokları onu kılamaz endişesiyle toplu halde kıldırmamıştır. (Age:2)
Teravih, ramazan dışında kılınmaz. Çünkü ramazanın sünnetidir. Hz. Ömer zamanına kadar müslümanlar, teravih namazını evlerde kıldılar, mescidte kıldılar. Bir gün Hz. Ömer mescidte müslümanları dağınık halde teravih kıldıklarını görünce; teravihin cemaatle kılınırsa daha iyi olacağını ictihad etmiş ve ondan sonra teravih namazı 20 rekat olarak cemaatle kılınmaya başlanmıştır.
Efendim peygamber zamanında 20 rekat değildi ve cemaatle kılınmıyordu, bid’attır. “Ben kılmam” denilemez. Bunun gibi başka uygulamalarda vardır. Hz. Ömer (ra) burada kendiliğinden bir şey uydurup, koymamıştır. Hz. Peygamberin farz olur endişesi ile kıldırmadığı, fakat kılmaya devam ettiği, müslümanların da kıldığı bir sünneti ihya etmiş, daha düzgün bir şekilde derli toplu kılınmasını sağlamıştır.
Teravihe başında yetişemeyen kimse, kılamadığı rekatları daha sonra kılar sonrada vitiri kendi başına kılar. Ama vitir namazını imamla kılıp teravihten kalan kısmını sonra tamamlamasıda uygundur.
Camiye teravihe yetişen kimse imama uyar, yatsıyı daha sonra kılar.
Kalabalık oluşu nedeniyle ve bayanlarında iştiraki ile kapalı yerlerden, ayrı bölümlerden imama uyulamaz.
Kadınların teravihe katılmaları ne zaman uygun olur?
Teravih namazı kadına da sünnettir. Eğer yol emniyeti varsa, caminin durumu müsaitse, giriş çıkış uygunsa camide ayrı bölümde kadın sessizce gelir, imama uyar ve namazını kılar.
Kadın, kokular sürünerek, uyduruk elbise ve örtü ile, çorapsız halde, ses çıkaran ayakkabılarla camiye gidemez. Kadınların çocuklarını camiye getirmeleri de uygun değildir.
Böyle durumlarda kadın evinde namaz kılarsa daha çok sevap kazanacaktır.
Kadınların teravihte erkekleri görmesi mi gerekir, görmemesi mi gerekir?
Bu tartışma “kapalı yerlerden imama uyulamaz, bir açıklık olması gerekir” hükmünden kaynaklanmaktadır. Yoksa camide kadın erkeği görmeyecek, erkek kadını görmeyecek.
Kadının görmesi şarttır diye kadın, erkekleri görmeye çalışmayacaktır.
Camide zaman zaman: “Hanımlar biraz yavaş!” uyarılarını duyuyoruz. Kadın, camide sesinin erkekler tarafından duyulmaması için gayret gösterecektir.
Teravih namazı yerine kaza namazı mı kılınır?
Kaza namazı borcu olan teravih kılarsa, kabul olmaz diyen kafa karıştıranlar oluyor.
Hemen şunu ifade edelim ki bu, sünnet düşmanlarının bir oyunudur.
Teravih, her sene coşkulu bir şekilde, peygamberin sünnetine duyulan saygı, sevgi ve hürmetle kılınıyor. Müslümanlar diğer namazları kılmasalar bile teravihin sevap ve faziletine inanarak teravihe özel bir önem veriyor.
Kaza borcu olan nafile kılamaz mı? Neden kılmasın? Nafile kılan onun sevabını alır. Cenab-ı Allah: “Kulum bana nafilelerle yaklaşır” buyurmuştur. Peki kaza borcu olan sünnet kılamaz mı? Niye kılmasın? İnsanın üzerine sünnet de borçtur. Sünnet kılan, sünnet borcunu ödemiş ve sünnet sevabı almış olur. Kılmayanın üzerinde sünnet borcu kalır.
Sünneti terk eden, peygamberi inciritir. Peygamberin şefaatinden mahrum olur.
Sünneti terk, peygamberi terktir. Sünneti terk eden peygamberden uzaklaşmış olur. Peygamberde ondan uzaklaşmış olur. Peygamberin havzı başına yanaşamaz, sancağı altında toplanamaz. Hayatında sünnete yer vermeyene buralarda yer kalmaz.
Teravih namazı müekket bir sünnettir. Yani peygamber (sav) terk etmemiştir. Müslümanlara farz olmasından endişe ettiği bir namazdır. Ayrıca teravih kılanların günahlarının bağışlanacağını haber vermiştir. Teravih namazı yüzünden kaza belâdan kurtulunacağı müjdesi de vardır.
Samimi, peygamberini seven hiçbir müslüman teravih namazını terk edemez. Ona buna bakıp bırakıveriyorsa, meseleyi bilmiyor ve sünnetin dindeki yerini bilmiyordur.
Birde hem teravihe hemde kaza namazına niyetlenin diyenler oluyor. Bu da asla doğru değildir. Emredenleri ayrı, vakitleri ayrı, kılınışları ayrı olan iki namaz aynı anda nasıl beraber kılınabilir?
Bir husus da hiçbir mezhepte böyle bir şey yoktur. Peygamberin ve sahabenin hayatında böyle bir şey görülmemiştir. Sonra her ibadette niyet şarttır. Ve her namaz başlı başına bir ibadettir. Her ibadetin kendine göre niyeti vardır. Niyet, kesin, açık olacaktır. Birden fazla ibadet bir anda yapmadan, kılmadan, yapılmış ve kılınmış olur mu? Böyle bir kolaylık olsaydı peygamberimiz haber vermez miydi? Kılıkırk yaran mezhepler, fıkıhcılar bahsetmez miydi?
Sözün özü: Sünnetin terki ve çift niyet dinde yoktur. Yapan yanlış yapmış olur.
Sünneti işlemenin sevabı vardır. Sünneti terkinde cezası vardır. Sevaptan mahrum olmayı ve cezayı göze alan, bir de peygamber şefaatinden mahrum olmayı göze alan terk edebilir.
Peygamberi sevmenin, O’nunda bizi sevmesinin belirtisi, peygambere tabi olmak ve sünnetine uymaktır. Peygamberlerine uymayanları Allah hep cezalandırmıştır.
Teravih namazının bir çok faydaları vardır :
1-Hz. Peygamberin sünneti yerine getirilmiş ve sünnet sevabı kazanılmış olur. En önemlisi, sünnet borcu ödenmiş olur.
2-Oruçlu geçirilen günün ardından Allah’ın huzuruna çıkma ve secdeye varma bahtiyarlığına erişilmiş olur.
3-Adı üstünde rahatlama namazıdır. Yenilenin, içilenin hazmı sağlanmış olur.
4-Müslümanların bir araya gelip kaynaşması ve edilen vaazlarla bilgi edinilmesi sağlanır.
5-Ramazandan sonrası içinde namaz ve ibadet alışkanlığı kazandırır.
Yalnız teravihin alel acele kıldırılıp zevkinin kaçırılmamasına dikkat edilmelidir. Çabuk kıldıran değil, güzel kıldıran cami tercih edilmelidir. Kur’an’da : “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, namazlarını ciddiye almazlar.” (Mâun:4-5) buyrulmuştur.
Peygamber efendimiz secdesi, rükûsu, gıraati tam olmayan namazların eski bir bohça gibi dürülüp sahibinin yüzüne çarpılacağı ve kendisine: “Al bu senin önem vermediğin namazların” denileceğihi haber vermiştir.
Kimse jet imam lakabı almaya özenmesin. Jet imamdan ve camisinden de teravih sevabı almak isteyenlerde kaçınsın.
Teravih namazını bütün mezhepler kabul etmiştir. Hanefilere göre Teravih müekket sünnettir. Bütün ilmihal kitaplarında da yer alır.
* * *
j- Fıtır Sadakası, Zekat:
Zekât ramazan ayı içinde verilir diye bir şart yoktur. Zekat verilecek malın üzerinden bir yıl geçmesi hangi güne rastlıyorsa o zaman verilir. Ramazan ayında verilince daha çok sevap vardır, diye Ramazan ayına bekletiliyor. Ramazan dışında da verilir.
Zekat kameri aya göre verilir. Yani 365 gün yerine 355 gün esas alınır.
Zekat, ancak yerini bulması için bekletilir, değilse hemen vermekte yarar vardır.
Ramazanda ihtiyaç sahiplerine ulaşan çok oluyor. Ramazan dışında da verilirse ihtiyaç giderir ki, oda sevaptır. Zekâtı ramazan ibadeti olarak düşünmemek gerekir.
Fıtır sadakası ise, ramazan ayı içerisinde verilir. Bu sadaka vaciptir. Kazayı belâyı def eden bir ibadettir.
Bir de normal sadaka vardır. Oda her zaman her ayda verilir.
Fıtır sadakasını nisab miktarı mala sahip olan herkes verir. Mükellef olan kişi, himayesi altında bulunan eşin ve çocuklarının fitresini de verir.
İhtiyaç sahiplerine verilir. Kötü yolda harcayacak olanlara verilmez. Hayır kurumlarına, kurum ve kuruluşlara bir de bakmaz zorunda olduğu kimselere verilmez.
Bir fitre bölünmez. Tek kişiye verilir.
Fıtır sadakasının miktarını Diyanet işleri belirler. Esas miktar, kişinin varlığı ve kurduğu sofraya göre belirlenir.
* * *
- Şevval Orucu:
Şevval ayında 6 gün oruç tutmak çok sevaptır. Cenab-ı Allah bire on verdiğine göre 30 gün Ramazan orucu, 6 gün Şevval orucu, bayramlarda tutulmaz. Buna göre bir yılın tamamı oruçlu geçirilmiş olur.
Ramazanda özrü nedeniyle 6 gün oruç tutamayan kişi Şevval ayında tutacağı 6 gün için oruç tutar ve kaza orucuna niyet ederse inşallah şevval orucunu da tutmuş olur. Çünkü o ay içerisinde 6 günü oruçlu geçirmiştir. Onun sevabını da alır, borcunu da ödemiş olur.
* * *
- İtikaf İbadeti:
Peygamberimiz (sav) Ramazanın son on gününde itikafa girer, Ramazanı öyle değerlendirirdi. Kadir gecesi için de: “Ramazan ayının son on günü içerisinde arayın.” diye buyurmuştur.
İtikaf; bir şeyden ayrılmamak ve o şey üzere devam etmek demektir. Dini terim olarak da yalnızlığa çekilip, namazları camide cemaatle kılıp, sadece ibadet etmek demektir. İtikaf Kur’an’da 187. ayette geçer. İtikaf peygamberimizin işlediği ve tavsiye ettiği bir sünnettir.
Eğer bir yerleşim biriminde bir kişi bu sünneti işlerse diğer Müslümanlar sorumluluktan kurtulur…
İtikafa giren, kaza namazı borcu varsa onu ödemeli, yoksa nafile namazları kılmalıdır. Kur’an okumalı, dua etmeli, zikretmeli, tövbe, istiğfar etmeli, dünya işlerinden uzak durmalıdır.
* * *
m) Sonuç:
Peygamberimiz: “Mü’min öldüğünde namazı baş ucunda, sadakası sağında, orucu göğsünde olur” buyurmuştur.
Birgün Cebrail gelmiş: “Ramazana ulaşıp da kurtulamayanın burnu sürtülsün” demiş.
Peygamberimiz de: “Amin” demiştir.
Ramazan ayı cehennem kapılarının kapanıp, cennet kapılarının açıldığı ve şeytanın bağlandığı bir aydır.
Ramazanın kurtuluş için bize verilen bir fırsat olduğunu unutmamalıyız. Böyle fırsatları kaçıranlar hep helâk olmuştur. Dünya fitnesine kapılmış ve şeytanın tuzağına düşmüşlerdir.
Ramazan ayı ibadet ayıdır, tevbe ayıdır, değişim ayıdır, cömertlik ayıdır. İhtiyaç sahiplerini gözetme ayıdır.
İhtiyacı olmayanlara verilen iftar yemeğinde sevap yoktur. Zenginlerin çağrılıp, fakirlerin çağrılmadığı sofralarda riya vardır, gösteriş vardır. Allah rızası yoktur.
“O bana yemek verdi, bende ona vereyim” yarışında hayır düşüncesi yoktur.
Lüks otellerin, lüks lokantaların kasalarını dolduran iftar davetleri israftır. İsrafta İslâm’da büyük günahlardandır.
Bir hadiste : “yemeğini itikadı düzgün olanlar yesin” buyrulurken rabbımızda:
“Doğrularla beraber olun” buyurmuştur.
Bazı iftar sofralarına oruç tutmayanların çağrıldığı, bazılarında da alkol alındığı söyleniyor. Böyle sofralar lânetli sofralardır. Peygamberimiz : “Sakın içki bulunan sofraya oturmayın” diye uyarmıştır.
Ramazanı müslümana yakışır biçimde geçirmeliyiz. Orucu oruç gibi tutmalıyız, teravihi ve namazları “Beni nasıl namaz kılar gördüyseniz öyle kılın” diyen peygamberimiz (sav) gibi kılmalıyız.
Ramazanda ibadetin her çeşidini yapmalıyız. Çünkü Rabbimizin hangi amelimizi kabul edeceğini ve hangi işimize sevap vereceğini bilemeyiz.
Bir de Ramazan ayının gelişini, gidişini, bayram gününü tartışmalı hale getirmekten kaçınmalıyız.