ÖMÜR KISADIR

            Ömür, sayılı günlerdir. Sayılı günler çabuk geçer. Bir ifadeyle ömür, göz açıp kapamaktır. Yani insan doğar ve ölür. Öğleyin kalkan cenaze, geride kalanlara: “Sizde ikindiden sonra gelirsiniz” dermiş. İkindi kalkan cenaze de : “Sizde yarın gelirsiniz” dermiş.

           Şairin ifadesiyle de :

            – “Ana rahminden geldik pazara,  

                Bir kefen aldık gidiyoruz mezara!”  

            Nuh (as), 900 yıl yaşamış. Son sözü şu olmuş : “Dünyayı bir han buldum. Bir kapısından girdim diğerinden çıkıyorum.”

            Kabristandaki mezar taşlarına bir bakın: “Doğdu – öldü” yazılıdır. Arada sadece bir çizgi vardır. İşte hayat bu. Bu çizgi, ömrün kısalığını ne güzel anlatıyor…

            Ölüm beklenmedik bir anda geliverir. Ölen biri için: “Genç yaşta öldü zavallı” diyorlardı. Halbuki yapacak ne çok işim vardı. Gerçekten de bir çok işim yarım kalmıştı. Mesela oğluma iyi bir iş kuramamış, araba ile renkli televizyonun taksitlerini bitirmemiştim. Büyük bir firma kurup dostlarımı o firmada toplamak da, hayal olmuştu. Önümüzdeki kış için odun kömür de almamıştım.  

            Birden kulaklarımı, çınlatan sesle irkildim. Sanki mikrofonla söylenen bu ses, beynimin en ücra köşelerinde yankılanıyor ve :

            “Geçti artık geçti” diyordu. İçimden: “Keşke geçmemiş olsaydı!” diyordum. Nerden başıma gelmişti o kaza bilmem ki? Halbuki ne kadar da iyi araba kullanırdım.

            Olup bitenleri hatırlamaya çalışırken, dostlarımın çevremi sardığını ve üzerimi örtmek için tabutun kapağını kaldırdıklarını fark ettim. Avazım çıktığı kadar bağırmak ve çırpınmak istediğim anda ne kımıldayabiliyor, ne de bir ses çıkarabiliyordum. Biraz sonra da koyu bir karanlık içinde kalmış ve gözlerimi, tabutun tahtaları arasından sızan ışığa çevirmiştim. Dehşet içinde :     “Aman Allah’ım, dedim. Ne olacak şimdi halim?”

            Durup dururken bir sel bir deprem, bir hortum, afet felaket bir kaza yakalayıverir. Bazı kavimlerin helak’ını Kur’an da Allah şöyle haber veriyor :

            “Nitekim, vuku kaçınılmaz olan korkunç ses yakalayıverdi onları! Kendilerini hemen sel süprüntülerine çevirdik! Zalimler topluluğunun canı cehenneme!” (El Müminun : 41)

            “Zulmedenleri, o korkunç ses yakaladı ve yurtlarında diz üstü çöke kaldılar…” (Hud :

67)  

            “Onları, sabaha çıkarlarken o korkunç ses yakaladı…” (El-Hicr : 83)

            “(Ve) kazanmakta oldukları şeyler, onlardan, hiçbir zararı savmadı.” (El-Hicr : 84)

            “Benim azabım ve uyarmam nasılmış!..” (El-Kamer : 30)

“Biz onların üzerine korkunç ses gönderdik. Hemen, hayvan ağılına giren kuru ot gibi oluverdiler…” (El-Kamer : 31)

            “Bunun üzerinde onları, o (gürültülü) sarsıntı yakaladı da yurtlarında diz üstü dona kaldılar…” (El – A’raf : 78)  

            İşte ömür bu kadar kısa. Bir deniz kabarıyor 300 bin kişi ölüyor. Ölüm herkese bu kadar yakındır.

            Bu durumda gündüz ensemizde gece de yastığımızın altında bizi bekleyen ölümü unutmamak gerekir.

            Peygamber (as) şöyle der :

            -“Zevkleri bıçak gibi kesen ölümü unutmayalım.”

            – “Ölümü çokça hatırlayalım.”(Tirmizi, Zühal: 4)

            Ölümden ölenlerden ders alınmalıdır. Hani ne demişler :  

               “Dost istersen Allah yeter,

                Arkadaş istersen Kur’an yeter,

                Mal istersen kanaat yeter,

                Düşman istersen nefis yeter,

                Öğüt istersen ölüm yeter.”

Ölümden ölenlerden ibret alan insan hazırlığını güzel yapar, hayatın sonunda yaşadığına pişman olmaz. İbret olmayan dünyaya geldiğinde yaşadığına, mal mülk sahibi olduğuna pişman olur. Geri dönmek ve adam gibi yaşamak istediğini bildirir ama aldığı cevap : “Şimdimi aklın başına geldi? Düşünmek için sana mühlet verilmedi mi?” olur.

            Ana karnındaki çocuk gibi bazıları da ahiretten habersiz yaşıyor. Ağaçtaki meyveler gibi kimi olgunluktan kimi kurtlanmaktan yere düşüyor. İnsanın evveli bir damla su, sonu da toprak.

            Hz. Ömer (ra) Peygamber (as)’a :  

  • “Bana öğüt ver, nasihat et” demiş.

            Cevap :  

-“Ölüm sana öğüt ve nasihat olarak kafidir” olmuş. Ömer (ra) ölümü hatırlatması için adam tutmuş. Bir zaman sonra adama ücretini verip “Bana öleceksin!” demene gerek kalmadı. Bak saçıma, sakalıma ak düştü artık” demiş.

            Abdullah bin Amr bin As anlatıyor : “Ben Medine’de ahşap evimi tamir için çamurlamakla meşguldüm.

            Resulallah (sav) bana uğradı ve :

  • Bu da ne ey Abdullah? buyurdu.

            Ben :

  • Evim tamiriyle meşgulüm, dedim.  

            Allah Resulü bana :  

  • Ölümün gelmesi, bu evin yıkılmasından daha çabuktur, buyurdu. (Ebu DavutTirmizi)

            Allah Resulü bir sohbette buyurdu :  

  • Demir paslandığı gibi, kalplar de paslanır.

            Bir sahabe tarafından soruldu :

  • Kalplerin pasını giderecek, parlatacak cila nedir ya Resulallah?

            Allah Resulü cevaben :

  • O, Kur’anı okumak ve ölümü düşünmektir, buyurdu.

            Ömür insana bir emanet olarak verilmiştir. Kıymeti bilinmelidir. Ne zaman bizden alınacağı bilinmez…

            Ah, ölümün insana uzak olmadığını bir bilebilsek…

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir