ÖLÜM OLAYI
(Hepimiz Ahiret Yolcusuyuz)
Yolcuyuz yolcu Ana karnından geldik pazara bir kefen aldık gidiyoruz mezara. Bu dünyada seferiyiz. Ahiret yolcusuyuz.
Herkes ölecek her canlı ölümü tadacak. Ölümü bu dünyadan ayrılış değil, ebediyete yolculuk görmeliyiz. Onun için bu hayatı güzelleştirmeliyiz ki, ölümümüz güzel olsun.
Ne diyor Allah Resûlü:
– ‘‘Dikkatli olun, cennete götüren ameller engelli, sarp yol gibi meşakkatlidir. Cehenneme götüren ameller ise düz yol gibi kolaydır.’’
Çoklarımızın dünya ile ilgili işlerimiz çok iyi, ahirete yönelik işlerimiz ise çok zayıf. ‘‘Allah’’ demeye vakit bile olmuyor.
Ölenler, mezara koyup geldiğimiz yakınlarımız bize ders olmuyor.
Şimdi biz konuşuyoruz. Ölüm susuyor. Yakında ölüm konuşacak biz susacağız. Ölüm dünya ile olan bağımızı bıçak gibi kesecek.
Ölüm, uyanıştır. Ölüm, ebedileşmektir. Dünya hayatı bir rüyadır. İnsan ölümle uykudan uyanır. Rüya işte o zaman biter.
Bu dünyaya gelen kalıyor mu? giden geliyor mu? Herkes orada memnun olduğu için mi gelmiyor. Yoksa, bırakılmıyor mu?
Şair ne diyor:
– ‘‘Kimseler geldi, neler istediler,
Hepside dünyayı bırakıp gittiler.
Sen hiç gitmeyeceksin değil mi?
Ya işte! O gidenlerde senin gibiydiler.’’
Hiç ölen bir insanı gördünüz mü? Aç gözleri kapanmış, düşük çenesi bağlanmış, dünyada işi bitmiş, suyu sıkılmış limon gibi vücudu sararmış. Dünyaya sığmayan önce tabuda ardından da iki metrelik kapısı penceresi olmayan mezara razı. Eli ayağı bağlı teslim alınmış.
Cebrail (as) peygamber efendimizi şöyle uyarmıştır:
– ‘‘Ya Muhammed! Dilediğin kadar yaşa bir gün öleceksin. İstediğini sev bir gün ondan ayrılacaksın. Dilediğini yap. Onun hesabını mutlaka vereceksin.’’ (Ramuz el-Ehadis:331/9)
Vakti saati gelince her canlı ölümü tadacak.
‘‘Çile şairimiz Necip Fazıl Kısakürek’in de içinde bulunduğu bir uçak, Yeşilköy Havaalanı’ndan kalktıktan kısa bir zaman sonra arızalanır ve geri döner.
Havaalanındakiler merakla, ‘‘Ne oldu, nasıl oldu?’’ diye sorarlar.
Şâirin cevabı her zamanki gibi hem teslimiyetçi hem de hikmetlidir.
‘‘Ahirete kabul etmediler, geri döndük!’’
Cenab-ı Allah da bizi şöyle uyarıyor:
– ‘‘Her canlı ölümü tadacak.’’ (Ankebut:57)
– ‘‘Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır. Sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile.’’ (Nisa:78)
Firavun ölmemek için sağlam kaleler yaptırdı. Orada yaşıyordu. Ecel gelince anahtar deliğinden giren bir sinek, burnundan girip beynine yerleşti.
Bir mezarlığın kapısında şu mısralar vardı:
– ‘‘Çıkmışsa ilahi emir bahane bol,
Toprakta başlar toprakta biter bu yol.
Necip Fazıl da:
– ‘‘Minarede “ölü var!” diye bir acı salâ…
Er kişi niyetine saf saf namaz… Ne âlâ!
Böyledir de ölüme kimse inanmaz hâlâ!
Ne tabutu taşıyan, ne de toprağı kazan…
Ömür kısa, ömür sayılı günler. Her atılan adım insanı ölüme götürecek mezar taşına ‘‘Doğdu öldü’’ yazılacak ömür bu iki kelime arası hayat.
Yola çıkış ana rahmi, son durak mezar. Bu yolculuğun dünya kısmı. Bu dünyadan maddi sadece kefen, manevi günah-sevap yolcunun götürebileceği eşyası da bu.
İnsanın bu dünyada nasıl ne kadar yaşadığı önemli değil, neler yaptığı önemlidir.
İnsan, son anda şeytanla bir daha karşılaşacak. Bu son karşılaşmada onunla iman kavgası yapacak. Yanıp kavrulduğu anda bir bardak suyu uzatıp: ‘‘Ver imanını al suyu’’ diyerek, kurtuluş vaad edecek. Bazıları imanını kaptıracak, bazıları defol bir bardak su ile benimi kandıracaksın diyecek.
Yıkanıp dünya kirinden arınınca yolculuk musalla taşına. Kılınan namazdan sonra yolculuk mezara. Orada dünya dostlarından da ayrıldıktan sonra kabir hayatı başlayacak. Ruh ise Berzah aleminde yerini alacak.
Eğer yolculuk için hazırlık yapıldıysa, kabir hayatı güzel geçer. Hazırlıksız gidildiyse kabir azabı başlar.
Ölümün Şekli Zamanı Önemli mi?
Her insan için bir ömür biçilmiştir. O an gelince ölüm olayı olur. Hiç bir ölüm ani olmaz veya vakitsiz öldü, daha gençti denmez. Ölüm ne zaman olursa olsun, ne şekilde olursa olsun, Azrail’in son gelişidir.
Ecel ne öne alınır nede geri bırakılır. Kimse kimseye ömürde veremez.
Kişinin ölüm zamanı da önemli değildir. Cuma günü öldü. Kadir gecesinde öldü. Ne mübarek insanmış. İyi de tanınmazdı ama Allah’ın sevgili kuluymuş denmez.
Ömür ne zaman biterse, insan o zaman emaneti teslim eder.
Ölümün zamanının şeklinin tartışılması yerine hayatı dolu dolu yaşamak, ahiret hazırlığı yapmaktır. Boşmu gitti, dolumu gitti, önemli olan budur. İmanlımı gitti imansız mı gitti mesele budur.
Birde cenaze merasiminin kalabalık olup olmaması, mezar toprağının artıp artmaması, insanları meşgul ediyor.
Falanın yanına yakınına gömüldü, konuşmaları oluyor.
Bu durumlara göre cennetlik, cehennemlik yorumları yapılıyor, Bunlar yanlış.
Ayrıca acı çekerek, sıkıntılı ölümü de kötüye yorumlamamak gerekir.
Abdul Kadir Geylani Hazretleri son anda biraz sıkıntı çeker. kötüye yorumlayanlar olur. Talebelerinden biride bu duruma çok üzülmüştür.
Bir gece hocasını rüyasında görür ve sorar:
– Hocam son andaki sıkıntın neydi? Hocası:
– Azıcık bir günahım varmış melekler: ‘‘Biraz sıkıntı verelim de ondan da kurtulsun’’ dediler. Cevabını verir.
Ömer bin Abdülaziz hocasını son anından yüzünü kıbleye çevirmek ister. Hocası ona:
– Ben hayatımda yüzümü kıbleye çevirmediysem ölürken veya mezarda yüzümü kıbleye çevirseniz bana ne faydası olur? der.
Ölüm istenir mi? Arzu edilir mi?
Ölüm arzulanmaz. Ne olursa olsun insan yaşamanın yollarını aramalıdır.
Bir kötülüğe bulaşmış ise düzelip tövbe etmek yoluna gitmelidir. Eğer iyi bir hayat yaşıyorsa iyiliklerini arttırmalıdır.
Hayatta her şey bir imtihandır. Hayatın acılarına katlanamayıp hayatına son veren, büyük suç işlemiş olur. Başkalarına da kötü örnek olmuş olur. Yani kötü çığır açmış olur.
Canı Allah verir Allah alır.
Adam canından bezmiş sırtındaki yükü indirip derki: ‘‘Ya Rabbi canımı al artık’’ Azrail’i karşısında görünce de: ‘‘Yükümü kaldırmada yardım et de gideyim’’ der.
Ölümü arzulamak İslam inancına göre suçtur. Cenab-ı Allah Kur’an’da: ‘‘Ölümü temenni etmeyeniz’’ buyurur.
Peygamber (as) da:
– ‘‘Sizden biriniz ölümü temenni etmesin zira ölünce ameli kesilir. Mü’minin yaşaması hayrını arttırır.’’ (R.Salihın:587)
– ‘‘Sizden biri hastalığından dolayı ölümü istemesin. Şöyle desin: ‘‘Allah’ım, yaşamam benim için hayırlı ise beni yaşat. Ölmek benim için hayırlı ise beni öldür.’’ (V.Zuhayli İslam Fıkhı Ans:3/13)
Ölüm istenmez. Allah’tan hayırlı ömür istenir. İnsan ölümü istese de vakti saati gelmediyse ölmez. (A’raf:34 + Münafıkın:11)
Önemli bir husus da ecel onun bunun elinde aranmamalıdır. Falan beni öldürecek’’ veya Falan beni ölümden kurtardı’’ demek yanlış olur.
Kur’an’da: ‘‘Hiç kimse yoktur ki; ölümü Allah’ın iznine bağlı olmasın. Ölüm belli bir süreye göre yazılmıştır.’’ (Al-i İmran:145) buyrulur.
‘‘Şöyle olsaydı, ölmezdi’’ demek doğru değildir. Birde birileri için ölünü göreyim, geber bedduası İslam inancıyla bağdaşmaz.
İnsan nasıl olsa eninde sonunda ölecek ölümü temenni değil, hayatı güzelleştirmek gaye olmalı.
Temelin arkadaşı ölecek biraz teselli et demişler.
– ‘‘Hiç üzülme nasıl olsa öleceksin’’ demiş.
Ölüm Yok Olmak Değildir:
Kimse sorulmaz demesin. Kimse yaptığım yanıma kâr kalır diye düşünmesin. Hiç bir şey gizli kalmayacak.
Ölüm yok olmak değil, ölüm uykudan uyanmaktır. Yalan dünyadan gerçek hayata geçiştir.
Ölüm, ruha değil bedenedir. İnsanın ölümü uykudan uyanmak atılan danenin çıkışı, son bahardan sonra diriliş gibidir.
Öldükten sonra her şeyin biteceğini zannedenler ‘‘Ben öldükten sonra beni çöplüğe atıversinler’’ diyor.
Kur’an’da: öldükten sonra elbette dirileceksiniz’’ buyuruyor. Başlangıçta yoktan var eden Allah öldükten sonra elbette diriltilecektir.’’ (Hud:7)
– ‘‘Hanginizin daha güzel iş yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattık.’’ (Mülk:12)
Öldükten sonra hayvanlar bile diriltilecek, haklarını aldıktan sonra, boynuzsuz koyun boynuzlu koyundan hakkını aldıktan sonra yok olacaklar.
Yok olmak olsaydı. Hayatın, iyilik yapmanın iyi olmanın ne anlamı kalırdı?
Cenab-ı Allah diyor ki: Öyle bir günden sakının ki, o gün Allah’a döndürüleceksiniz. Sonra herkese kazandığı tastamam verilecek.’’ (Bakara:281)
Ölenin dünya ile ilişkisi tamamen bitmez:
Ölen için matem tutmak, ölümünden sonra isyan derecesine varan hareket etmek, yanlış şeyler söylemek doğru değildir.
Ölen için sabır gösterilir. Allah’ın hükmüne rıza gösterilir.
Taşkınlıklar ölene de zarar verir. Aşırı övgülerde azap görmesine neden olur. Melekler: ‘‘Ya sen demek böyle miydin’’ deyip azap eder.
Bir hadiste:
– ‘‘Ölü kendisi için ağlandığı ve feryat edildiği müddetçe azap olunur.’’ (R.Salihin:1680)
– ‘‘Hepimiz Allah içiniz. Allah’a dönücüyüz’’ dememiz emredilmiştir.
Ölenin ardından kötü şeyler söylemek de doğru değildir. Ölen hayırla yâd edilmelidir. Rahmet dilenmelidir.
Peygamberimiz zamanında bir cenaze geçerken aleyhinde konuşulur. Peygamberimiz (sav) ‘‘vacip oldu’’ der. Başka bir cenaze geçerken lehinde konuşulur. Peygamberimiz ‘‘vacip oldu’’ der. ‘‘Ne vacip oldu ya Rasulallah!’’ derler. Birine cennet birine de cehennem vacip oldu’’ der. (R.Salihın:954)
– Ölüye sövmeyin, ayıplarını söylemeyin’’ (Age:1595) buyurur.
Öleni Allah teslim almıştır. O’nu Allah’a havale etmek en doğrusudur. Ardından konuşup gıybetini yapmak, günahını almak yanlıştır.
Ölenin ardından iyilik de ulaşır. Kötülük de ulaşır.
Ölüm anı yapılacak işler:
Hz. Yusuf (as) şöyle dua etmiştir:
– ‘‘Rabbim, beni müslüman olarak canımı al ve beni salihler arasına kat’’ (Yusuf:101)
Her Müslüman’ın görevi imanla çene kapamak olmalıdır. Yanındakilerin de o anda şehadet getirmek tevhid getirmek ve onun da getirmesini sağlamak görevidir.
Peygamber (as):
– ‘Son sözü ‘‘Lâ ilâhe illallah’’ olan cennete girer.’’ (Müslim Cenaiz:2)
– ‘‘Ölüm halinde bulunana ‘‘Lâ ilâhe illallah’’ demeyi tavsiye edin.’’ (R.Salihın:922) diye tavsiyede bulunmuştur.
– Ölüm döşeğinde iken yanında taşkınlık yapılmamalıdır.
– Ziyaretler sıkıcı olmamalı, ölenden ölümden bahsedilmemelidir.
– Ölene borçları sorulmalı,
– Vasiyeti öğrenilmeli,
– Ölenin gözü kapatılır, çenesi bağlanır, elleri, ayakları toplanır.
– Son anlarında su verilir, dudakları ıslatılır.
– Cenazeyi defnetmek, mü’minin mü’mine görevidir.
– Cenazeyi bekletmek, çok uzaklara götürmek hoş görülmemiştir.
– Ölen için dua edilir, Yâsin okunur.
– Ölen için bid’atlar dan kaçınılmalıdır. 7. 40. 52. Gün diye bir şey yoktur.
– Mevlid okutmak dinin bir emri değildir.
Cenazenin üzerine Kur’an koymak, nutuk söylemek, fotoğraf dağıtmak, bando çalmak, çelenk göndermek, tekbir girmek, slogan atmak, korna çalmak, ağıtlar yapmak, ölüden bir parça alı koymak gibi şeyler bid’attır.
– Alkışla cenaze kaldırılmaz.
Cenaze gömüldükten sonra
– Ölenin vasiyeti varsa yerine getirilir.
– Kula borçları varsa ödenir, helallaşılır.
Peygamber (as) ölenin kul hakkı borcu varsa ödenmeden namazını kıldırmazdı.
– Oruç borcu varsa, yemin keffareti varsa, ödenir. Adak borcu varsa ödenir.
– Onun namına hayır yapılır.
– Kur’an okunur dua edilir.
– Ölü helvası diye bir şey yoktur.
– Kemiklerini sızlatacak, azabına neden olacak işler yapılmamalı, bilakis hayrına vesile olacak işler yapılmalıdır.
– Zaman zaman kabri ziyaret edilmelidir.
– İslam’da devir ıskat yoktur. Bir miktar paranın ‘‘kabultü veheptü’’ diyerek elden ele dolaştırılması ile borç ödenmez.
Zekat vermediyse ödenir.
Oruç borcu varsa, fidye verilir.
Yemin keffareti varsa fidye verilir.
Adak borcu varsa ödenir.
Namaz borcu ancak son anlarında kılamadığı borçlar ödenir. (Namazın fidyesi yoktur.)
Ölen için Ne okunur, ona ulaşır mı?
Okumanın, dua etmenin hayır yapıp bağışlamanın belirli zamanı yoktur. Ne yapılacaksa biran önce yapılmalı, varsa kabir azabı azaltılmalı veya kaldırılmalıdır.
Kabirde azap varsa 7. 40. 52. gün veya yıl dönümü beklenir mi? Kabir de ateş varsa, biran önce söndürülmelidir.
– Ölen için Yâsin, hatim, Fatiha okunup bağışlanır.
– Günahlarının affı için dua edilir.
– Hayır hasenat yapıp ruhuna bağışlanır.
– Borcu varsa ödenir.
– Keffaretleri adağı varsa yerine getirilir.
Peygamber (as) şöyle bildirir:
– ‘‘Ademoğlu ölünce ameli kesilir. Ancak üç şey hariç:
– Devam eden sadaka,
– Faydalanılan ilim,
– Dua eden hayırlı evlat’’ (R.Salihin:953)
Kur’an’da: ‘‘İyilikler kötülükleri yok eder.’’ (Hud:114) buyrulmuştur.
Cenaze namazı, dualar hep ölüye ulaşır yapılan iyilik de, kötülük de ölüye ulaşır. Bir kötülük başlattıysa, kötülüğe sebep olduysa, onun günahı da ölene ulaşır durur.
Mezar taşına ‘‘Fatiha’’ yazılır ki, gören Fatiha okusun da o mezardaki istifade etsin.
Peygamber (as) ‘‘ölülerinize Yâsin okuyun’’ ‘‘Ölene Yâsin okunursa azabı hafifler’’ buyurmuştur.
Cenab-ı Allah: şöyle dua etmemizi istemiştir.
– ‘‘Rabbim, bizi ve bizden önceki iman sahiplerini bağışla!’’ (Haşr:10)
Bir ayette de peygamber (as)’a salavat getirmemiz isteniyor. (Ahzab:56)
Bu ayet ve hadislere göre ölenin ardından yapılanlar ona ulaşır.
Dünyada herkes için yazıcı melekler var. Bunlar iyi kötü ne varsa amel defterine yazıyorlar. Hesap günü açılacak, sağdan alanlar olacak soldan alanlar olacak.
Hayırlı, sevaplı işler yapanların amel defteri kapanmayacak. İstenirse öldükten sonrada sevap kazanmanın yolları vardır.
Enes bin Mâlik (r.a.) dan rivâyet olundu: “Yedi şey vardır ki onu yapanlar öldükten sonrada sevap alırlar.
1- Bir mescid yaptıran kimse; İçinde namaz kılındığı müddetçe sevap kazanır.
2- Bir su akıtan kimse; Oradan su aktığı ve insanlar içtiği müddetçe sevap kazanır.
3- Bir Mushafi güzelce yazan kimse, o Mushaf okunduğu müddetçe sevap kazanır.
4- Suyundan istifade etmek için bir kuyu kazdıran, o kuyu durduğu müddetçe sevap kazanır.
5- Bir ağaç diken kimse, meyvesinden insanlar ve hayvanlar yediği müddetçe sevap kazanır.
6- Bir ilim öğrenip onu öğreten de sevap elde eder.
7- Öldükten sonra kendisine istiğfar ve duâ eden bir evlat bırakan kimse de sevap kazanır.
Evlat, babası kendisine Kur’ân-ı Kerîm ve ilim öğretmiş salih bir evlat olursa, çocuğun sevabından hiçbir şey eksilmeksizin sevabın bir misli anne ve babasına da verilir. Şayet baba evladına Kur’ân-ı Kerîm öğretmez, bilakis kötü şeyleri öğretirce, çocuğun günahından hiçbir şey eksilmeden günahın bir misli babasına da yazılır.
Rabbim güzel ölümlerle ölmek nasip etsin.
Son anda şeytanın tuzağına düşmekten de korusun inşallah.
…………………………
………………..
……….
…