MÜSLÜMAN VEREN EL OLMALIDIR

a. Müslüman merhamet sahibidir.

Canlılar arasında acıma duygusu yalnız insanda vardır. Bu da bazı duyguları ve hisleri aşabilen insanlarda mevcuttur. Merhameti din emreder. Hadisler de:

  • “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” (Buhari, Edep: 18)
  • “İnsanlara acımayana Allah acımaz.” (Tirmizi Birr: 16) buyrularak merhametli olmak teşvik edilmiştir. Acımak daha çok Müslüman’ın vasfıdır. İnançsız veya inancın zayıf olduğu kesimde “Acıma, acınacak hale düşersin” “Merhametten maraz doğar” gibi sözler, levhalar görülür. Bu insanlar menfaatine düşkündür, acımasızdır.

Kur’an-da: “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz, o da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed: 7) buyrularak ancak yardım edene yardım edileceği haber verilmiştir.

Adamın biri zengin ama cimri. Bir ihtiyaç sahibi gelip:

  • Bana bir ayran içir, demiş. O da:
  • Bana niye geldin git su iç, demiş. O adam:
  • Çok su içtim, canım ayran istedi, cevabını verince:
  • Git gene su iç, deyip savmak istemiş. Fakat adam ısrarcı. Bir ayran içirip kovmuş.

O gece rüyasında cennete gitmiş. Burada her şey var diye düşünüp, meleklerden bir şeyler istemiş, sadece bir bardak ayran getirmişler. Başka şeyler istemiş, melekler:

  • Burada her şey bulunmaz. Buradaki şeyleri herkes kendi getirir. Sen buraya sadece bir bardak ayran göndermişsin, başka bir şey yok, demişler.

Hani ne demişler: “Ne verirsen elinle, o gider seninle.”

Müslüman’ın eli, gönlü açık olur. Mevlana’nın dediği gibi:

  • “Allah yolunda ekmek verirsen, sana ekmek; can verecek olursan, sana can verirler.”

Herkes evinin önünü temizlerse ne olur? Bütün şehir temiz olur. Herkes mahallesindeki muhtaçlara sahip çıkarsa ihtiyaç sahibi kalmaz.

Bu konuda her yaşta herkesin yapabileceği bir şey mutlaka vardır. Bizim işimize yaramayan şey, mutlaka bir başkasının işine yarayacaktır. Bizim için eski olan, başkası için yeni olabilir. 

b. Müslüman alnının teri ve elinin emeği ile geçinir.

Müslüman’ın kendisinin ve elinin altındakilerin rızkını temin etmek için çalışması üzerine farzdır.

İhtiyaçlarını temin için başkalarına muhtaç olmamak için çaba sarf etmesi ve helalden kazanması üzerine vaciptir.

İnancımız da meşru iş yapmak, alın teri dökmek ibadettir. Çalışırken sırf dünya için çalışılmaz. Çalışmanın yanında Allah’ın rızası unutulmaz. Onun razı olacağı şekilde çalışılır. Ayrıca Allah’ın taksimine de razı olunur.

Çalışırken günaha girmeden çalışılır ve hak hukuka dikkat edilir. İnsani ve kulluk görevleri terk edilerek yapılan çalışmada Allah’ın rızası olmadığından ibadet sevabı da olmaz. 

Müslüman’ın hedefi, hesabı verilmeyecek mal kazanmak kulun ve Allah’ın hakkı ayrılmadan mal toplamak olamaz. Mescit kuşu salabe, mal hırsı yüzünden helak olmuştur.

c. Çalışmak kutsaldır:

İnancımızda çalışmak, alın teri dökmek kutsaldır. Çalışmayan, başkalarının sırtından geçinen muteber insan değildir.

“Durgun suda mikrop ürer” denmiştir. Çalışılmayınca kötülükler artar; hırsızlık, rüşvet yayılır. Hayalcilik ve bedavacılık duygusu hakim olur. Haram helal ölçüsü kaybolur.

Süfyan –ı Sevri şöyle demiştir:

  • “Ekmeğini nereden temin ettiğine bak, öyle ye! Ondan sonra da istediğin safta namazını kıl.”

Hz. Peygamber (as): “Midesinde haram bulunan kulun Allah dua ve namazını kabul etmez” buyurmuştur.

Kur’an-da şöyle emrediliyor: 

  • “Temiz ve helal şeylerden yiyin; güzel amel ve hareketlerde bulunun.” (Müminun: 51)

Bir ayette de: “İnsana kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.” (Necm: 39) buyrulur.

Cenab -ı Allah bile boş durmuyor, devamlı yaratıyor. Peygamberimiz boş oturana selam vermemiştir. Atalarımız da: “Boş duranı Allah sevmez” demiştir.

Peygamber (as):

  • “İki günü eşit olan zarardadır.”
  • “Ümmetim için en çok korktuğum şey; çok yemek, çok uyumak ve tembelliktir.” – “Fakirlik neredeyse küfür olayazdı.” Buyurmuştur.

Çalışmanın hedefi; ihtiyaçtan kurtulmak, rızkını helalden temin etmek ve başkalarına faydalı olmaktır.

Arıların ve karıncaların arasında aç yoktur. Sebebi de bencilliğin yerine paylaşmanın olmasıdır.

Peygamberimiz devamlı çalışmıştır. Evinde bile boş durmamıştır. Evinin işlerini yapmıştır. Tembelliği şer olarak görmüş; “Tembelliğin şerrinden sana sığınırım” diyerek Allah’a dua etmiştir.

Müslüman, tevekkülü yanlış anlamamalıdır. Tevekkül her türlü çalışmayı yaptıktan sonra, her tedbirini aldıktan sonra neticeyi Allah’a havale edip, Allah’a dayanıp, güvenmektir. Mevlana şöyle diyor:

  • “Gel tevekkül et, çalışmak üzere hep,

     Önce tohum ek, sonra kıl Hakk’tan talep”.

d. Dilenmek helal değildir:

İslam’da dilenme yok, dilencilik yok. İhtiyaç giderme var. Sadaka var, zekat var.

Dilenmeyi alışkanlık, dilenciliği meslek haline getirmek ve bu yolla bir şeyler istemek helal değil. Hele ihtiyacı olmadan el açmak, kapı kapı dolaşmak hiç helal değil. 

Bu konuda peygamberimiz şöyle demiştir:

  • “Ömrünü dilenmekle geçiren kimse, kıyamet günü yüzünün etleri soyulmuş olarak gelir” buyurur. (Buhari, II/130 + R. Salihin: 532)

Peygamberimiz dilenen birine ip alıvermiş ve ona: “Bir kimsenin sırtında odun taşıması, kapı kapı dolaşmasından hayırlıdır” demiştir.

İhtiyacından dolayı ancak ihtiyacı kadar istemenin bir sakıncası yoktur. Biri peygambere gelerek:

  • İhtiyaç sahibiyim, ihtiyacımı isteyebilir miyim? der.
  • “İstemen gerekiyorsa, iste” cevabını verir.

Dilencilikte var da yok deniyorsa, yalan vardır. Sakatlık olmadığı halde sakat gibi görünme varsa, istismar vardır. İhtiyaçtan fazlası isteniyorsa, ihtiyaç sahiplerinin hakkını yeme vardır. Dilenmek devamlı oluyorsa, toplananlar helal değildir.

Bazen dilencilerin üzerinden çıkan miktar, banka cüzdanı, evi olması, holding hisseleri insanı şaşırtıyor.

İhtiyacı olmayan dilenciye zekat, sadaka verileceği zaman dikkatli olunmalıdır. Kötü alışkanlıkları varsa verilmemelidir. Çünkü yerini bulmadığından kabul olmaz.

Peygamber (as) buyurur ki:

  • “Malına mal katmak isteyen, ateşten kıvılcım istemiş olur. Kıyamet gününde kızgın taşlar kucaklayarak gelir. Kim dilencilik kapısını açarsa, Allah da ona bir ihtiyaç kapısı açar.” (B. H. Külliyatı 2/35)

Bir hadislerinde de:

  • “Kapı kapı dolaşan fakir değildir. Asıl fakir, ihtiyacı olduğu halde istemeyendir” demiştir. (Buhari, Zekat: 53)

Hayırlar Kur’an-a göre, kazanç için dolaşmayan fakirler için olacaktır. Onlar iffetlerinden dolayı isteyemezler, onlar yüzsüzlük etmezler denmiştir. (Bakara: 273)

İşin kötüsü yalanla, acındırarak, yalvararak hele “Allah rızası için” diyerek sokak sokak, kapı kapı dilenmektir. Böyleleri için peygamberimiz: “İnsanların en şerlisi, “Allah rızası için” diyerek dilenen ve istediği verilmeyendir.”  Buyurur. (Hadis Ans, İ. Canan:

13/413)

Eğer yardım yapılacaksa, ihtiyaç sahibi olup olmadığı araştırılmalıdır. Her gelene vermek dilencilerin sayısını arttırır.

İhtiyaç sahibi olana doyurucu yardım yapılmalı veya ona bir meşguliyet kazandırılmalı ki dilenmesin. Hani ne derler: “Her gün balık yedireceğine, balık tutmasını öğret.”

Eğer bir şey verilecekse, onur kırmadan verilmelidir. Kur’an-da: “Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir” buyurmuştur. (Bakara: 263) Yani kaşıkla verip sapı ile göz çıkarılmaz. Rencide etmeden, ağlatıp sızlatmadan yardım edilmelidir.

İhtiyaç sahibi “Allah rızası için” deyip el açtıysa, onu geri çevirmemek gerekir. Bir hadiste:

– “Yoksul, yalan söylemezse, yani gerçekten ihtiyaç sahibi ise, onu geri çeviren iflah olmaz” diye bildirilmiştir. (B. Hadis Kül: 2/36)

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir