MUHAMMED (AS) I SEVMEK

Peygamber (as) ı sevmek, Allah’ ı sevmektir. O’ nu sevmeyi Allah emretmiştir. Cenab-ı Allah Kur’an da şöyle buyuruyor: 

  • “Peygamber mü’ minlere kendi canlarından daha yakındır”   (Ahzab: 6)

Bu ayetten anlıyoruz ki, Allah Resulü ümmetini seven ve ümmetine düşkün bir peygamberdir. Bunun için ashabı da O’ nu çok sevmiştir. Bugün görmeden O’ na iman edenler de O’ nu çok sevmektedir. O’ nu sevmek Allah’ ın sevmesinin şartıdır. 

Kur’an’ da: “Rasulüm de ki: “Eğer Allah’ ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah’ da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” ”   (Al-i İmran: 31)  buyrulmuştur.

Bir ayette de:

  • “And olsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O’ na çok ağır gelir. O size çok düşkün, mü’ minlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.”   (Tevbe: 128)  buyrulur.

Bir ayette de peygamberden başkasını sevenin kıyamet gününde: “Yazık bana keşke falancayı dost edinmeseydim”   (Furkan: 28)  diyerek ellerini ısırıp pişman olacağı haber verilmiştir.

Sahabe, kendilerini çok seven peygamberlerini sevmede adeta yarışmışlardır. Bu konuda birkaç örnek şöyledir:

  • Mus’ab (ra) savaşta Allah Rasulünü korumak için kendini önüne atmış, kılıç darbeleriyle doğranan yarım kolları ile kendini siper etmiştir.
  • Musa peygambere dendiği gibi “Git sen savaş!” dememişlerdir.
  • Hicrette mal, mülk, eş, evlat kaygısına düşülmemiş peygamber (as) ın peşine düşülmüştür.
  • Sık sık Ashap: “Anam babam sana feda olsun ya Rasûlellah!” diyerek sevgisini izhar etmiştir. – Uhud’ da babası, kardeşi şehit düşen kadın, peygamberini merak ediyor, önüne gelene: “Allah Rasulü nasıl?” diye soruyordu. İyi olduğunu öğrenince de yüzü gülüyordu.
  • Hicret sırasında Hz. Ebu Bekir (ra) Allah Rasulü zarar görmesin diye ayağını yılan deliğine kapatıyor, yılan sokunca da Allah Rasulü uyanmasın diye ses çıkarmıyor, dişlerini sıkıyordu.
  • Minber yapılıp, peygamber (as) hutbeyi dayandığı kütükte değil de minberde okuyunca, kütük ağlamıştı.
  • Allah’ ın dinini yaymak için Çin’ e giden sahabe, Allah Rasulünü çok özleyince, görüp gelivereyim diye geri dönmüş fakat Allah Rasulü vefat ettiği için gersingeri gitmişti.

Peygamber (as) ın vefatı sırasında Hz. Ömer’ in aklı başından gitmişti. Hz. Osman şaşırmıştı. Hz. Ali’ nin dili tutulmuştu. Sahabe ne yapacağını şaşırmıştı, herkes ağlıyordu.

Sahabe O’ na sırılsıklam aşıktı. Çünkü O’ nun şefaati kendisini sevenleredir, diyorlardı. 

İslâm’ ı öğretmeleri için muallim heyeti isteyen Hüzeyl kabilesi, gönderilen 6 kişilik muallim kafilesini hunharca katletti. İçlerinden Zeyd İbn’ud-Desinne’ yi satmak için esir olarak götürmüşlerdi. Babasını öldürdüğüne karşılık olarak öldürmek için onu Sayfân İbn-i Ümeyye satın aldı. Öldürmek üzere karşısına diktiği zaman Ebû Süfyan alaylı bir tavırla sordu:

  • “Sana Allah’ ın adını vererek söylüyorum Ya Zeyd, söyle, şimdi senin yerine Muhammed’ in elimizde olup O’ nun boynunun vurulmasını ve sende ailenin yanına dönmeyi istemez miydin?”

Zeyd ona şöyle cevap verdi:

  • “Vallahi ben ailemin yanındayken Muhammed Aleyhisselâtü Vesselâm’ ın ayağına bir diken batmasına bile razı olamam!” dedi.

Ebû Süfyan, beyninden vurulmuşçasına haykırdı:

  • “Muhammed’ in ashabının Muhammed’ i sevdikleri kadar arkadaşları tarafından sevilen bir kimse görmedim.”

Bu ne güzel bir müjdedir. Peygamberin arkadaşlarından Sevban, peygamberimizi çok severdi. O’ ndan bir şey duysa en iyi şekilde yapmaya çalışırdı. Birkaç gün peygamberi göremediği için üzgündü. Peygamberimiz ona:

  • Hasta mısın? diye sormuş, o da:
  • Hayır hasta değilim, seni birkaç gün göremediğim için bu hale geldim. Ya ahirette senin makamın ayrı, benim yerim ayrı, orada da ayrılığa nasıl dayanırım? İşte beni üzen bu, deyiverdi.

Bunun üzerine peygamberimiz:

  • Ya Sevban, üzülme, kişi sevdiğiyle beraberdir. Buyurunca Sevban’ la beraber oradakilerde sevindiler. 

Hz. Aişe (ra) şöyle anlatır: 

“Ey Allah’ ın Elçisi, ben seni canımdan çok seviyorum. Seni oğlumdan da fazla seviyorum. Bazen evde otururken aklıma sen geliyorsun. O zaman ev bana dar geliyor. Hemen kalkıp yanına gelerek mübarek yüzüne bakmakla ferahlıyorum. Seni görmesem canım çıkacakmış gibi oluyor. Fakat beni bir şey düşündürüyor. Yarın ikimizde öleceğiz. Sen cennete girince diğer peygamberlerle beraber olacaksın. Ben ise daha aşağı mertebe de olacağım için seni bir daha görememekten korkuyorum.” dedi. Hz. peygamber ona herhangi bir cevap vermedi. Adam ayrılıp gitti. Daha sonra Nisâ sûresindeki: 

“Kim Allah’ a ve Rasûlüne itaat ederse, işte onlar Allah’ ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, Sıddıklar, şehitler ve Salihlerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!”   (Nisâ: 69)  mealindeki âyet nâzil oldu. Bunun üzerine Resûlüllah (sav) o adamı çağırdı ve kendisine bu âyeti okudu.

Bir gün bir adam gelmiş:

  • Kıyamet ne zaman Ey Allah’ ın elçisi? diye sormuş. Allah Rasûlü:
  • Sen kıyamet için ne hazırladın? demiş, adam:
  • Çok şeyim yok ama Allah’ ı ve Rasûlü’ nü çok seviyorum cevabını vermişti. Bunun üzerine Allah Rasûlü:
  • “Kişi sevdiği ile beraberdir” demiştir.   (Buhari, Edep:96)

Ahmet Yesevi, 63 yaşından sonra mezar gibi bir çukur kazdırıp geri kalan ömrünü o çukurda geçirmiş ve: “Allah Rasûlü’ nün yaşamadığı ömrü yaşayamam” demiştir.

Gazneli Mahmud’ un yardımcısının oğlunun adı, Muhammed imiş. Onu her defasında “Muhammed” diye çağırmış. Bir gün babasının oğlu “falanın oğlu” diye çağırmış. Bunun sebebi sorulunca da şöyle açıklamış:

“Ben ona “Muhammed” derken hep abdestli olmaya dikkat ettim. Babasının adı ile çağırdığımda abdestim yoktu.”

İnsanlık gül Muhammed’ e aşıktır. Gül sevgisi, gül adının çokluğu bundandır.

Gül, goncagül, yazgülü, gülendam, gülşah, birgül, gülbeyaz, güldane, güldalı, gülcemal, nurgül, gülnur, gülnihal, şengül, ayşegül, gülpembe…

Anadolumuzu adeta bir gül bahçesine çeviren bu isimler, edebiyat tarihçisi Nihat Sami Banarlı hocanın dikkatini çeker. Adı Güldalı olan bir kadına sorar:

  • Sizin oralarda gül bahçeleri çok olmalı. Evlerinizin bahçelerinde çok mu çiçek yetiştiriyorsunuz?
  • Hayır efendi, bizim oralarda çiçek bahçesi ne gezer. Biz toprağı “tarla” diye kullanırız.
  • Peki, gül’ e hasret duyduğunuz için mi kızlarınıza böyle güzel adlar koyuyorsunuz? Cevap:
  • “Hayır bey, bizim hasret duyduğumuz başkadır. Gül, sevgili Peygamberimizin remzidir.” olur.

Allah Rasûlü gülü severdi, gül kokusunu severdi. O, gül Muhammed idi.

Biz müslümanlar olarak O’ nu çok severiz. Sakalını kırk bohçaya sararız, kabrini ziyaret ederiz. O’ nun adını duyunca veya adını anınca elimizi kalbimize götürür, derlenir, toplanır, salevat getiririz, selam göndeririz.

Birçok konuda bazı şeyleri tekrar tekrar dinlemeyiz ama peygamber efendimizle ilgili kıssaları, ilâhileri aşkla bıkmadan usanmadan dinleriz. Hep hadislerini okuruz ezberleriz; kırk hadis, yüzbir hadis, binbir hadis toplarız. Hep O’ nun şefaatini umarız.

O’ nu çok severiz. Hatta yakınlarımızdan çok severiz. Sevmenin ölçüsünü Allah Rasûlü şöyle koymuştur:

  • “Sizden biri beni anasından babasından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe gerçek mü’min olamaz.”   (Buhari, İman:8)

Bize her iyiliği, her güzelliği O öğretmiştir. O’ nu bu bakımdan çok severiz. Sevdiğini de severiz. Sevmediğini de sevmeyiz.

“Ben peygamberi seviyorum” demek yeterli değildir. O’ nu sevmenin işareti olarak; O’ na uymak, emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmak gerekir. Her konu da sünnetine uymak gerekir. Sünnetlerini yerine getirmek, seve seve, doya doya yaşamak gerekir. O’ nun sevmediği şeylerden de uzak durmak gerekir.

Bir hadislerinde şöyle buyurur:

  • “Bana ancak mü’min muhabbet eder. Bana ancak münafık olan kimse buğz eder.”   (Seçme Hadisler: 106/58)

Peygamber (as) a uymayanlarda zarar görmüştür. Peygamberimizde bir Cuma hutbesinde özet olarak şöyle demiştir:

“Allah’ a ve Rasûlü’ ne itaat eden, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Allah’ a ve Rasûlü’ ne muhalefet eden de azgınlık ve taşkınlığa uğramış, sapıklıktan sapıklığa düşmüştür.”

Allah’ ın elçisi bir gün arkadaşlarına:

  • “İstemeyenler hariç bütün ümmetim cennete girer” der. Oradakiler:
  • Ey Allah’ ın elçisi kim istemez? derler.
  • Bana itaat eden cennete girer, itaat etmeyen ise cenneti istememiş demektir, buyururlar.

Peygamberimize uymayanlarda sıkıntıya düşmekten, felakete uğramaktan kendilerini kurtaramamışlardır. Adı mescid kuşuna çıkan Salebe’ nin Peygamberin emrine muhalefetten sonra uğradığı ceza ve acıklı sonu, ibret alınacak bir olaydır.

Daha sonra Peygamber “Ne olursa olsun benden bir haber gelmedikçe yerlerinizden ayrılmayın” diyerek yerleştirdiği okçular, müslümanlardan kaçışan düşmandan kalan ganimetleri topladığını görünce, dünyalık sevdasına düşüp ganimet toplamak için yerlerini terk ettiler. Düşman, okçuların yerlerinden ayrıldığını görünce, dönüp saldırıya geçti. İbn-i Cübeyr on kişi ile orada kalmış, şehit olmuşlardı. Müslümanlar önden ve arkadan saldırıya uğradı. Peygamberin ölüm haberi yayıldı. Müslümanlar şaşkına döndü. Bu bir ceza idi.

Peygamber (as) ın süt annesi, Sevbiye Hatun’ dur. Bu hatun, Rasûlullah’ ın düşmanı Ebû Leheb’ in cariyesi idi.

Sevbiye Hatun, Ebû Leheb’ e yeğeninin doğum müjdesini haber verince, Ebû Leheb, sırf kavmi asabiyetten dolayı bu câriyeyi âzâd etti. Bu ırkî asabiyetten meydana gelen sevinç bile, Ebû Leheb’ in Pazartesi geceleri azabını hafifletmeye yetti.

Ebû Leheb’ i ölümünden sonra bir gece rüyada gördüler ve sordular:

  • Ya Ebû Leheb, halin nasıl?
  • Cehennemdeyim; azab içindeyim!.. Ancak Pazartesi geceleri azâbım hafifletiliyor. O gecelerde parmaklarımın arasını emiyorum. Oralardan su çıkıyor, suyu içiyor serinliyorum. Çünkü Pazartesi Sevbiye koşup bana “O sabah Allah Rasûlü’ nün doğduğunu müjdelemişti; bende onu azâd etmiştim. Bunun karşılığında Allah, Pazartesi geceleri bana, azâbımı hafifletmek gibi bir ihsanda bulunuyor.” der.

Peygamber sevgisine zarar veren bazı söz ve davranışlara dikkat etmek gerekir. “O’ da bir peygamberdi” diyenler oluyor. Evet O’ da bir peygamberdi, ama peygamberler peygamberi idi. İnsanların ve peygamberlerin peygamberi idi.

“O’ da bir insandı” diyenler oluyor. Evet O’ da bir insandı, ama insanların en üstünü, en şereflisi idi.

“Muhammed kadar İsa’ ya da saygı duyarım” diyen, misyoner mantığı ile konuşanlar oluyor.

Bazıları, Peygamber (as) ın hadisleri ile, evliliği ile alay etmeye kalkıyor. “Kadınları çok seviyormuş” gibi alaysı ifadeler kullanıyor. “Peygamber sağ elle ye demiş” deyip gülerek sol elle yiyor. “Peygamber inananları ahirette kurtaracakmış bizi de kurtarsın” diyenler oluyor. Evet peygamber (as) şefaat edecek ama kendisiyle alay edenlere değil.

Peygambere düşmanlık gösterenler Allah’ ın da düşmanıdır. Sünnetsizlere ve peygamber (as) ın sünnetini hafife alanlara itibar edilmemelidir. Eğer peygamber düşmanları dinlenecek olursa, sapıklıklar insanın nefsine hoş gelmeye başlar.

Allah Kur’an’ da şöyle buyurur:

  • “Ey inananlar! Allah’ a ve peygambere karşı hainlik etmeyin.”   (Enfal: 27)
  • “Allah’ a ve peygambere başkaldıranlar şüphesiz apaçık sapmış olurlar.”   (Ahzab: 36) bugüne kadar peygamber düşmanları hep ufalmıştır.

Hz. Peygamberin şöyle bir müjdesi var: “Rab olarak Allah’ ı, din olarak İslâm’ ı, Peygamber olarak Muhammed’ i seçip beğendim, diyen kimse, Cennet’ i hak etmiştir.”  

(Nese-i Cihad: 18)

En büyük rütbe, Allah’ a kul, Muhammed Aleyhisselâm’ a ümmet olmaktır.

Veda Hutbesi’ nde Peygamberimiz: “Size iki şey bırakıyorum. Onlara sıkıca sarılırsanız, yolunuzu şaşırmazsınız; sapıklığa düşmezsiniz. Onlar, Allah’ ın kitabı Kur’an ve benim sünnetimdir.” demiştir. Ya Rabbi! Bizi peygamberimizin sünnetinden ayırma ve bizi onun şefaatinden mahrum etme. AMİN

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir