KUTSAL GÜN VE GECELER NEDEN KUTLANIR?
Son zamanlarda bazı dikkat çekmek isteyen kimseler: “Kandillerin kutlanması diye bir şey yoktur. Peygamber bu geceleri kutlamamıştır.” diyor.
Bir insan bir şeyi söylerken, yaparken, niçin, neden sorularının cevabını iyi düşünmelidir. Hayra mı, şerre mi sebep olduğunu iyi hesap etmelidir.
Bu iddia sahipleri mübarek zamanları diğerlerinden ayırt edemeyen, nasipsiz kimselerdir. Dikkat çekme arzusu ile hareket ederler.
Kandillerle ilgili ayetler vardır. Sureler vardır. Miraç, Kadir, Berat kandillerinden bahseden ayetler, hadisler vardır. Peygamber (as) mübarek geceleri değerlendirmiş, Müslümanların da değerlendirmeleri için teşvik etmiştir. “Şe gece şu duayı okuyun” demiştir. “Kim inanarak Kadir gecesini ihya ederse geçmiş günahları bağışlanır.” , “Kadir gecesinden mahrum olan, büyük bir şeyden mahrum olur.” buyurmuştur.
Cenab-ı Allah zaman içinde kıymetli zamanlar halk etmiş, bazı zamanları diğer zamanlardan üstün kılmıştır. Yani kullarına kurtuluş fırsatı vermiş, bu zamanlarda yapılan ibadetlerin de diğer zamanlarda yapılan ibadetlerden farklı değerlendirileceğini bildirmiştir.
Mesela Cuma günü diğer günlerden üstündür. Hele bir saat vardır ki; o saat diğer saatlerden üstündür. O saatte edilen dua ret olunmaz. Cuma önemli bir gündür, Müslümanların bayramıdır.
Aşure günü farklı bir gündür. Allah’ın lütuf ve ihsanının bol olduğu gündür. Birçok önemli olay olmuştur. Feyz ve bereketinden biz neden istifade etmeyelim?
Aylar içinde üç aylar, mübarek aylardır. Bu aylardan yapılan ibadetler diğer aylardan daha sevaptır. Ramazan ayı ayların sultanıdır. Şeytanların bağlandığı bir aydır. Bu ayda cennet kapıları sonuna kadar açılır.
Bayram günleri mübarek günlerdir. Neşe ve sevinç günleridir.
Hıristiyanlar İsa peygamberin doğumunu günlerce kutlarken, alemlere rahmet olarak gönderilen peygamber (as)’ın dünyaya teşrif ettiği Mevlid kandilini Müslümanlar neden kutlamasın?
İhsanın, ikramın bol olduğu af gecesi, rahmet gecesi Regaip kandilini, kurtuluş gecesi, her işin tayin ve takdir edildiği Berat kandilini neden ihya etmeyelim?
Peygamberimizin Cenab-ı Allah’ın huzuruna kabul edildiği Miraç kandilini, bize miraç hediyeleri gönderilmesini neden ihmal edelim?
Bin aydan daha hayırlı, 93 yıllık ömre bedel, hakkında sure olan, Kur’an-ı Kerim’in indirildiği, bizim için büyük bir fırsat olan Kadir gecesini kutlayıp , değerlendirmemek için nasipsizlerden olmak lazım.
Mübarek gün ve geceleri kutlamak başka kutlamalara benzemez. Başka kutlamalarda insanın birçok kaybı olabilir. Ama kandiller kutlanırken insanın kurtuluşuna, yücelişine yani hayrına vesile olur.
Sadece mübarek gün ve gecelerin değerlendirilmesi yeterli değildir. Şu gece, şunu, şu kadar yaparsa iş tamamdır anlayışı yanlıştır. Az ateşle yemek pişmez. Yapılan ibadet tam ve devamlı olmalı. O zaman zevk verir. O zaman fayda verir.
Cenab-ı Allah şöyle emrediyor:
– “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine itaat et.” (Hıcır: 99)
Bir ayette de: “Eğirdiği ipliği büktükten sonra bakıveren kadın gibi olmayın.” buyurur.
(Nahl: 92)
Peygamberimiz de: “Allah’ın en çok sevdiği amel, devamlı olan ameldir.” (Riyaz üsSalihin: 152) bir Müslüman’a da: ”Falan gibi olma. O geceleri ibadet ederken, gece ibadetini bırakıverdi.” demişti. (Age: 154)
Hesabı verilebilecek hayat yaşamak, yapılanların hesabının nasıl verileceğini iyi düşünmek gerekir. Kime hizmet, kime kulluk yapıldığı çok iyi düşünülmelidir. Adam sokaklarda gururla köpek gezdiriyor, köpek dur deyince duruyor. Bazen köpek öne geçiyor, köpek adamı gezdiriyor. Allah o kişiyi bunun için yaratmadı. Adam ceylanı vuracak, ceylan durmuş ve: “Allah seni beni vurmak için mi yarattı? Başka işin gücün yok mu senin?” demiş.
Hayatın en verimli kısmını boş ve manasız şeylerle geçirmiş birine: “Haydi Cuma namazına gidelim.” dedim, Ağlamaya bağladı ve: “Bende cumaya gidecek hal mi kaldı.” dedi.
Hayatın iki ezan arası olduğunu bilmemiz lazım. Dünya hayatı geçicidir. Dünyadan yalnız kefen insanın. ”Şuyum var, buyum var…” diyen insanlara bakın, hiçbir şey alamadan mezara girdiler.
Peygamber (as) haber veriyor:
– “Allah cehennemde azabı en hafif olana soracak: “Dünyada her şey senin olsaydı, bu azaptan kurtulmak için onları verir miydin? O da: “Evet” diyecek. Allah ona:
“Ben senden onların çok azını istemiştim.” diyecek. (Ramuz el-Ehadis: 94/5)
Kendimizi dünyaya kaptırmışız, gidiyoruz. Nereye gidiyıruz? Önemsemediğimiz ahirete. Kabre gireceğiz, kabir: “Bana ne getirdin?” diye soracak. Allah’a hayatımızın her anının hesabını vereceğiz. Hani hazırlık? Allah: “Ben hep seninleydim, ya sen kiminleydin?” diye soracak. Cevap olarak ne diyeceğiz? Sanki Allah bize hiçbir şey emretmemiş, “Kulum ye, iç, gel.” demiş.
İşim çok, vaktim yok. Sanki Allah namazı emretmemiş. Filmlerden, dizilerden, gezmekten vakit mi var? Adamın camiye dirisi değil, ölüsü geliyor. Nasıl hayat bu?
Hayvanların hayatından ne fark var?
İbadet edebilmek Allah’ın lütfu, ihsanı ve hidayetidir. İbadet edememek ise büyük bir cezadır. Cehennem azabının habercisidir.
Dünyada ve ahirette huzur bulabilmek için ibadete ihtiyacımız var.
Bir kutsi hadiste:
- Bana ibadet et ki; seni ihtiyaçtan kurtarayım, vücuduna rahatlık vereyim. Bana ibadet etmezsen, seni ihtiyaç içinde bırakırım. Vücuduna zahmet veririm, kalbine
sıkıntı bırakırım.” buyuruyor. (H. H. Erdem 40 K. Hadis:20) Kur’an’da da:
- “Kim beni anmaktan (ibadet etmekten) yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve onu kıyamet gününde kör olarak diriltiriz.” (Taha: 124) buyrulmuştur.
İbadetin azaltılması ve ibadetim terki şeytanın tuzağıdır. Şeytana esir olan, Allah’a yönelemez.