KUTLU DOĞUM

A- MEVLİD KANDİLİ

(Allah Resulünün dünyaya teşrif ettiği gece)  Mevlid; doğum demektir.

Mevlid deyince akla, Hz. Muhammed (as)’ın doğumu gelir. Peygamberimizin doğumunu anlatan manzum eserlere de mevlid denmiştir.

Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd, Muhammed (as)’a salat Aline ve Ashabına selam olsun.

                                                                                      *          *          *

A- GÜL MUHAMMED

            Gül, Peygamber (as)’ın remzidir. O’nu temsil eder. Bugüne kadar O’na olan sevgiden dolayı O sevgililer sevgilisi gül ile anlatılmaya çalışılmıştır. 

 Anadolu toprakları, bahçeler, balkonlar gül bahçesine çevrilmiş, O’na Gül Muhammed adını vermişlerdir.

            Gül koklanırken, gülün kokusu içe çekilirken Muhammed (as) koklanmıştır. 

            Kutlu doğumlarda gül heyecanı yaşanıyor. Gül alınıp gül dağıtılıyor.

            İnsanımız Gül Muhammed’e aşıktır. Gül adının çokluğu bundandır. Çocuklara hep Gül, Gülizar, Goncagül, Gülden, Gülen, Gülşah, Birgül, Gülbeyaz, Gülnur, Nurgül, Gülnihal, Şengül, Ayşegül, Gülpembe (…) gibi adlar verilir.

            Bu isimlerin çokluğu Nihat Sami Banarlı’nın dikkatini çeker, adı Gül olan bir kadına sorar:

  • “Sizin oralarda gül bahçesi çok olmalı. Evlerinizde, bahçelerinizde çok mu çiçek yetişrtiriyorsunuz?”
  • “Hayır efendi, bizim oralarda çiçek bahçesi ne gezer. Biz toprağı “tarla” diye kullanırız.”
  • “Peki, güle hasret duyduğunuz için mi kızlarınıza böyle güzel adlar koyuyorsunuz?” Kız cevap olarak:
  • “Hayır bey; bizim hasret duyduğumuz başkadır. Gül, sevgili Peygamberimizin remzidir.” der.

Biz Müslümanlar gülü ve Gül Muhammed’i çok severiz. Sakalını kırk bohçaya sararız. Medine’yi özleriz. O’nun adını duyunca, adını anınca elimizi kalbimize götürüp derlenir, toplanır, O’na salavat getiririz, selam göndeririz. 

                                                                                      *          *          *

B- DURUM NASILDI?

            Muhammed (as) doğduğu zaman insanlar insanca yaşamıyordu. Kur’an’ın ifadesine göre: “İnsanların kendi elleriyle işledikleri günahlar yüzünden fesat, karada ve denizde

yayılmıştı.” (Rum: 41) “Apaçık sapıklık içindeydiler.” (Al-i İmran: 165)     Her türlü kötülük yaygındı ve açıkça yapılıyordu. 

            Devir cahiliye devri idi. Ana babalar kendi çocuklarını hiç acımadan toprağa gömüyorlardı.

           İnsanlar, elleriyle yaptıklarını tanrı edinmiş, ona tapıyorlar, ona yalvarıyorlardı. 

            Her türlü ahlaksızlık diz boyu idi. Kuvvetliler zayıfları köle ediniyordu. 

           İnsanlar kurtarıcı bekliyordu. Şairin ifadesiyle:

            “On dört asır evvel yine böyle bir geceydi.

            Kumdan ayın on dördü bir öksüz çıkıverdi.         Lakin o ne hüsrandı ki, hissetmedi gözler.

            Kaç bin senedir halbuki bekleşmedelerdi.”

                                                                                      *          *          *

B- GELECEĞİ ÖNCEDEN MÜJDELENMİŞTİ

            Allah Resulüne peygamberlik su ile toprak arasında iken verilmişti. İbrahim peygamber hayırlı bir ümmet ve onları temizleyecek bir peygamber için dua etmişti. (Bakara:

128-129)

 Peygamberimiz: “Ben dedem İbrahim’in duası, İsa’nın müjdesi ve anam Amine’nin rüyasıyım.” demişti.

 İsa peygamber: “Benden sonra gelecek peygamberi size müjdeliyorum, adı Ahmet.” demişti. (Sad: 6)

            Doğmadan annesi Amine rüya görmüş: “Sen insanların en hayırlısına hamilesin. O’na Muhammed adını koy.” denmişti.

 Kur’an’da: “O kimseler ki, Tevrat ve İncil’de vasıfları yazılı buldukları ümmi peygamber olan Resule uyarlar.” (Araf: 157) buyrularak Tevrat’ta ve İncil’de Peygamber (as)’ın geleceği haber verilmiştir. 

            Rahip Nestura, Ebu Talip’e: “Bu çocuk peygamberlerin sonuncusudur.” demiştir.         Suk-ı Ukaz da Kus bin Said’e: “Allah’ın peygamberinin gelmesi yakındır. O’na inanana ne mutlu. Vay O’na isyan ve muhalefet edene…” sözleri ortalıkta dolaşıyordu.             İlk vahiy geldiğinde Varaka: “Sen bu ümmetin peygamberi olacaksın.” demişti.

                                                                                      *          *          *

  • DÜNYAYA TEŞRİFLERİ:

            Yıl 571 de Fil olayından 50 gün sonra, alemlere rahmet için gönderilen insanlığın efendisi dünyaya geldi. 

 Cenab-ı Allah: “Biz seni alemlere rahmet olarak gönderdik.” buyurur. (Enbiya: 107)  O’nun gelişi ile birçok şey değişmiştir. Sütü kesilen hayvanlardan tekrar süt gelmiştir. O’nunla beraber rahmet yağmıştır, bereket yağmıştır. O, çorak toprağa inen rahmet olmuştur. 

            Daha çocukken süt annesi Halime’nin evinde kocası: “Halime! Bu çocuk uğurlu geldi, hayvanların sütü arttı, eve bereket geldi.” diyordu.

            O gece putlar devrilmiş, Mecusi’lerin bin yıldan beri yanan ateşi sönmüş, Kisra’nın sarayı yıkılmış, Sava gölü kurumuştu. 

            Peygamberimiz göbeği kesik ve sünnetli olarak doğmuştur. 

   Peygamberimizin dedesi Abdülmüttalip, torununun şerefine büyük bir ziyafet verdi.

Kureyşliler:

  • “Torununa ne ad verdin?” dediler.
    • “Muhammed adını verdim.” dedi. Kureyşliler:
    • “Atalarımızın arasında bu adı taşıyan yok. Senin maksadın ne?” dediler. 

Bunun üzerine Abdülmüttalip şu cevabı verdi:

  • “Ümit ederim ki; O’nu gökte Hak, yerde halk methedecektir.”

                                                                                      *          *          *

  • MUHAMMED (as) KİMDİR?

           Soyu: Haşimoğulları

         Adı: Muhammed, Ahmet, Mahmut, Mustafa, Habib, Ebu’l Kasım, Mühammed’ül Emin

            Babası: Abdullah

Annesi: Amine

Dedesi: Abdülmuttalip

Süt Annesi: Halime

Çocukları: Kasım, Abdullah, İbrahim, Zeynep, Rukiye, Ümmügülsüm, Fatıma’dır. 

Kendi dilinden: 

“Rabbim benim on ismim var:

  • Ben Muhammed’im,
    • Ben Ahmed’im,
    • Ben Mahmud’um, (övülen)
    • Ben Mahiyim, (Benimle Allah, inkarcıları mahvedecektir)
    • Ben Haşir’im, (Allah kullarını benim izimde toplayacaktır)
    • Ben rahmet peygamberiyim,
    • Ben tövbe peygamberiyim,
    • Ben kahramanlık peygamberiyim,
    • Ben mukaffiyim, (insanları Allah’ın yoluna yöneltirim) v Ben insanlığı kemale erdirenim.” demiştir. (Müslim Fazail: 126) O, dünyanın en büyük ve en çok sevilen, itaat edilen insanıdır.

Genç yaşta Hılful Fudul’a (haksızlığa uğrayanların hakkını arayan oluşum) üye olmuştur.

Hristiyan’ın hakkını gasp ettiği için Ebu Cehil’in kapısını yumruklamış, Hristiyan’ın hakkını almıştır.

                                                                                      *          *          *

  • KUL MUHAMMED

            Muhammed (as) kendine hizmet edilmesini, ayağa kalkılarak elinin öpülmesini, yükünün başkaları tarafından taşınmasını istememiştir. 

  • “Başkalarının krallarına yaptığını bana yapmayın.”
    • “Ben Kureyş’li kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum.” demiştir.

Ashap yemek hazırlarken “Ben de odun toplayayım” demiştir. 

Ashabına hizmet ederken Bizans elçisi gelmiş, üstünlük taslayan birini göremeyince:

  • “Efendiniz kim?” demişti. Peygamber  (as) da ona:
    • “Esseyyidü hadimukum (Efendi hizmet edendir)” cevabını vermiştir. 

Bir hadislerinde: “Başkalarının kendisi için ayağa kalkmasını isteyen ve hoşlanan cehennemdeki yerini hazırlasın.” buyurmuştur.

Peygamberimiz (sav)’e Cebrail (as) gelmiş:

  • “Ya Resulellah, hükümdar peygamber mi olmak istersin, kul peygamber mi?” diye sormuş, cevap:
    • “Kul peygamber.” olmuştur.  O hep kendisine Allah’ın kulu denmesinden hoşlanmıştır.

                                                                                       *         *          *

  • ALLAH’A TESLİMİYETİ

            Rasûlallah (sav) Allah’ a iman ve kulluk konusunda hiçbir zaman ihmal ve gevşeklik göstermemiştir. O’ nun Allah’ a her zaman teslimiyeti tam olmuştur.

Abdullah bin Abbas (ra) şöyle anlatır:

– “Ben Allah Rasûlü ile beraberdim, bana: “Sana bazı şeyler öğreteyim” dedi ve devam etti: – Sen Allah’ ın emir ve yasaklarını koru ki, Allah da seni korusun. Sen Allah’ ın emir ve yasaklarına riayet et ki, O’ nun yardımını göresin. Bir şey istediğinde yalnız Allah’ tan iste.

Şunu bil ki sana yardım konusunda herkes bir araya gelse, Allah’ ın senin için takdir ettiğinden başkasını veremezler. Sana zarar verme maksadıyla insanların hepsi bir araya gelse, Allah’ ın takdirinden başkasını yapamazlar.”   (Tirmizi Kıyame: 5)

O’nun Allah’a kulluğu devamlı idi. Kulluğunu en güzel şekilde yapardı. “Elimden gelse, amelimi Kiramen Katibin’den gizlerdim.” demiştir.

Bu teslimiyeti O’na Allah’ın sevgisini kazandırmıştır. Allah; Peygambere bağlılığı kendisine bağlılık, O’na itaati kendisine itaat, O’nu sevmeyi kendisini sevmek kabul etmiştir.

O’na “Habibim” (sevdiğim) demiştir. (Al-i İmran: 131)

Kelime-i şehadette, tevhitte adını adı ile birlikte zikretmiş, miraçta vasıtasız konuşmuş, Adem’in duasını onun aşkına kabul etmiş, O’na emir koyma yetkisi vermiş ve O’na salavat getirdiğini bildirmiştir.  (Ahzab: 56)

Allah O’nu yüceltmiştir. O hem Resul, hem Nebidir. Peygamberlerin sonuncusu ve Resul üs-Sekaleyn’dir. (cin ve insanların peygamberi) bütün insanlığa son peygamber olarak gönderilmiştir. 

Peygamberimize şefaat etme hakkı verilmiştir.

Bügün dünyada O’nun kadar sevilen insan yoktur. Bazı Avrupa ülkelerinde çocuklara peygamberimizin adı verilmektedir. İngiltere’de Corc adından sonra en çok Muhammed adının verildiği tespit edilmiştir. 

                                                                                      *          *          *

  • BİZE NİÇİN GÖNDERİLMİŞTİR?

           Bunun cevabını Kur’an’da arayalım:

  • “And olsun ki, Resulallah sizin için Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” (Ahzab: 21)
    • “Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.” (Ahzab: 46)
    • “Deki: Ben sadece uyarıcıyım.” (Ahkaf: 9)
    • “Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bilmezler.” (Sebe: 28)
    • “Rasulüm, biz seni alemlere ancak rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya: 107)

Peygamberimiz (sav) Allah’ın emir ve yasaklarını bize bildirmek, örnek, rehber, müjdeleyici, uyarıcı, aydınlatıcı ve alemlere rahmet olarak göndermiştir. 

Bir hadislerinde: “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” buyurur. (Seçme Hadisler: 10/2)

                                                                                      *          *          *

  • NEDEN BAZILARI İNANMAMIŞLARDI?
  • O’na inanmayanlar akıllarının almadığından, beğenmediklerinden değil, bilmediklerinden ve menfaatlerine uymadığından dolayı inanmadı.
    • Hz. Ömer: “Eşeğim Müslüman olsa ben olmam” diyordu, ne zaman hakikati gördü, iman etmek zorunda kaldı.
    • İslam onların zevk aldığı çirkinlikleri yasaklıyordu. Kadını, erkeği, köleyi, efendiyi bir tutuyordu. Puta, şeytana değil, Allah’a kulluğu emrediyordu. Haksız geliri yasaklıyordu. Bu onların işine gelmiyordu.
    • Bugün de İslam’ı benimsemeyenler, menfaatlerine dokunduğu ve alışkanlıklarını reddettiği için İslam’a evet demiyor.
    • Herkes kendisinin veya soyundan birinin peygamberliğini bekliyordu.
    • Geçmişinden veya mevkiinden vazgeçemiyor,
    • İtibarını, menfaatini kaybetmekten korkuyor,
    • İslam’ın adalet, eşitlik ve kardeşlik prensiplerini benimseyemiyor,
    • Peygamberimizin ayın yarılması, ağacın konuşması ve taşların şehadet getirmesi gibi mucizeleri gördükleri halde gene de inanmayanlar oldu.
    • En önemli sebep; iman hidayet işidir. Hidayet nasip olmayanlar küfür bataklığında boğulup gittiler.

                                                                                      *          *          *

I- İNANANLARIN TESLİMİYETİ

            Peygamber (as) ümmetine çok düşkündü. Ümmeti de O’na çok düşkündü. O peygamber ki; ümmetinden ayrı bir hayat yaşamamış, ümmetiyle her şeyi paylaşmıştır.  Zayıflarla devamlı ilgilenir, hasta olanları ziyaret ederdi. Üç gün birini görmezse onu sorardı. Seyahate gittiyse onun için dua eder, hasta ise ziyaretine giderdi. Herkesin kurtulmasını isterdi. “Müslüman ol, kurtul!” derdi. 

Muhammed (as) ın ümmetine düşkünlüğünü Cenab-ı Allah Kur’an’ da şöyle bildirmiştir:

  • “And olsun size öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O’ na çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.”   (Tevbe: 128) Kıyamet gününde bile diğer peygamberler “Nefsî, nefsî” deyip kaçarken, Muhammed (as): “Ümmetî, ümmetî” diyerek müslümanları dileyecek, onlara şefaat edecektir.

Ümmetine olan düşkünlüğünü kendisi de şöyle ifade etmiştir:

  • “Ben ve siz aynen şuna benzeriz: Ateş yakan ve ateşine pervane ve çekirgeler düşmeye başlayınca onları kurtarmaya çalışan kimse gibi ben sizi ateşe düşmekten korumak için ellerinizden tutuyorum. Halbuki siz benim elimden kurtulmaya

çalışıyorsunuz.”   (Riyan’üs-Salihın: 163)

           Ashabın Peygamberini sevdiği kadar yeryüzünde başka bir insan sevilmemiştir.

Sahabe, kendilerini çok seven peygamberlerini sevmede adeta yarışmışlardır. Bu konuda birkaç örnek şöyledir:

  • Mus’ab (ra) savaşta Allah Rasulünü korumak için kendini önüne atmış, kılıç darbeleriyle doğranan yarım kolları ile kendini siper etmiştir.
  • Musa peygambere dendiği gibi “Git sen savaş!” dememişlerdir.
  • Hicrette mal, mülk, eş, evlat kaygısına düşülmemiş peygamber (as) ın peşine düşülmüştür.
  • Sık sık Ashap: “Anam babam sana feda olsun ya Rasûlellah!” diyerek sevgisini izhar etmiştir.
  • Uhud’ da babası, kardeşi şehit düşen kadın, peygamberini merak ediyor, önüne gelene: “Allah Rasulü nasıl?” diye soruyordu. İyi olduğunu öğrenince de yüzü gülüyordu. – Hicret sırasında Hz. Ebu Bekir (ra) Allah Rasulü zarar görmesin diye ayağını yılan deliğine kapatıyor, yılan sokunca da Allah Rasulü uyanmasın diye ses çıkarmıyor, dişlerini sıkıyordu.
  • Minber yapılıp, peygamber (as) hutbeyi dayandığı kütükte değil de minberde okuyunca, kütük ağlamıştı.
  • Allah’ ın dinini yaymak için Çin’ e giden sahabe, Allah Rasulünü çok özleyince, görüp gelivereyim diye geri dönmüş fakat Allah Rasulü vefat ettiği için gersingeri gitmişti.

Peygamber (as) ın vefatı sırasında Hz. Ömer’ in aklı başından gitmişti. Hz. Osman şaşırmıştı. Hz. Ali’ nin dili tutulmuştu. Sahabe ne yapacağını şaşırmıştı, herkes ağlıyordu.       Sahabe: “Anam babam sana feda olsun Ya Resulallah!” diyor, canlarını feda ediyorlardı.

Adl ve Karre kabilelerinden birkaç kişi gelerek (yalandan) dini, Kur’an’ı öğretmeleri için peygamberden birkaç kişi isterler. Peygamberimiz Asım b. Sabit’in başkanlığında altı kişi gönderir. Racî denilen yere geldiklerinde saldırı olayı olur. Üçü orada şehit olur, diğerleri ise dağa çıkarlar. Teslim oldukları takdirde öldürmeyeceklerini söylemeleri üzerine onlarda teslim olur. Teslim olur olmaz ellerini bağlarlar. Yolda biri ellerini çözerek kaçarken şehit edilir. Geriye Hubeyb ile Zeyd adlarında iki kişi kalır. Zeyd’i Bedir’de babası öldürülen biri intikam almak için satın alır. Öldüreceği zaman Kureyş’in ulularını çağırır. Ebu Süfyan, Zeyd’e sorar:

  • Senin yerine Muhammed’in öldürülmesini ister miydin? Zeyd şu cevabı verir:
  • Değil benim yerime öldürülmesi, ezâ veren bir dikenin O’na batmasını bile istemezdim.

Hz. Ömer (ra): “Bizim hiçbir şeyi bilmezken Allah bize Muhammed (as) ı peygamber olarak gönderdi. Biz Muhammed (as) ı neyi nasıl yaparken görmüşsek, onu öyle yaparız” demiştir. Bir gün Hacer’ul-es ved-i öpmüş:

  • “Sen bir taşsın ne faydan nede zararın dokunur. Ama peygamber seni öptüğü için öpüyorum” demiştir.
  • Abdullah b. Amr, kıpkırmızı bir elbise giyer. Peygamber: “Bu ne böyle?” der. Derhal eve gider çıkarır, yakar.
  • Bir sahabi yüksekçe ev yapar. Mescidden yüksektir. Peygamber: “Bunu kim yaptı?” der. Derhal katını yıkar.
  • Hacer b. Vâil, saç uzatmıştır. Peygamber: “Zübâb, zübâb=kötü, kötü” der. Hemen gidip kestirir.
  • Hz. Ömer (ra) oğlu Abdullah’a darıldı. Sebebi, peygamberin bir hadisi için tereddüt etmişti. Fikrinden vazgeçinceye kadar onunla konuşmadı.

            İmam-ı Azam ayağını Mescid-i Nebeviye doğru uzatmamış, İmam-ı Şafi, Medine’de atına binmemiş, Ahmet Yesevi 63 yaşından sonra bu ömrü Peygamberim yaşamadı diye hayatının kalanını çukur kazıp orada geçirmiştir.

            Osmanlı büyükleri, Mekke ve Medine’ye büyük hizmetler yapmışlardır. Oralardan gelen zarfları abdestsiz açmamışlardı. Allah Resulü gürültüden rahatsız olmasın diye demir yolu yapılırken taşlar keçe üstünde kırılmış, demirlerin altına keçe konmuştur.

            Bu ne sevgi Allah’ım. Yahudiler peygamberlerinin hiçbir şeylerine sahip değil.

Hristiyanlar da öyle.

Sevbiye Hatun, Ebû Leheb’e yeğeninin doğum müjdesini haber verince, Ebû Leheb, sırf kavmî asabiyetten dolayı bu câriyeyi âzâd etti. Bu ırkî asabiyetten meydana gelen sevinç bile, Ebû Leheb’in Pazartesi geceleri azabını hafifletmeye yetti.

Ebû Leheb’i ölümünden sonra bir gece rüyada gördüler ve sordular:

  • Yâ Ebû Leheb, halin nasıl?
  • Cehennemdeyim; azab içindeyim!.. Ancak Pazartesi geceleri azâbım hafifletiliyor. O gecelerde parmaklarımın arasını emiyorum. Oralardan su çıkıyor, suyu içiyor ve serinliyorum. Çünkü, Pazartesi günü Sevbiye koşup bana “O sabah Allah Rasûlünün doğduğunu” müjdelemişti; ben de onu âzâd etmiştim. Bunun karşılığında Allah, Pazartesi geceleri bana, azâbımı hafifletmek gibi bir ihsanda bulunuyor.”

Peygamberin yoluna dikenler koymuş, peygambere ağır ve kötü sözler söylemiş, Tebbet sûresinde “Ebu Leheb’in iki eli kurusun” denilerek beddua edilen, Ebu Leheb için bir anlık sevincinden dolayı, Rabbim Pazartesi günleri azabını hafifletirse ya her an peygamberi seven, onun yolunda yürüyen kimseler için ne yapacak acaba?..

  • *         *

İ- ŞEFAAT PEYGAMBERİ

            Allah’ın izin verdiği kimselere Allah Resulü şefaat edecektir. Onun şefaatinden

başkasının şefaati fayda vermeyecektir. (Taha: 109 Müdessir: 48)

            Peygamberimizin şefaati, inananlara ve umanlara olacaktır.

Peygamber (as) şöyle buyurur:

  • “Rabbim beni ümmetimin yarısının cennete girmesi veya şefaat arasında serbest bıraktı. Ben şefaati seçtim”   (Ramuz el-Ehadis: 123/2)
  • “Kıyamet gününde peygamberlerin önünde şefaat etmeye yetkili olacağım.”   (İ.

Canan, Hadis Ans: 12/194)

Peygamberlerin “nefsi, nefsi” diyerek kaçışacakları kıyamet gününde peygamberimiz (as) ümmetine şefaat edecektir.

  • “Ben Rabbimden ümmetim için şefaat diledim. Onu bana verdi. Bu şirk koşmayan her mü’mine nasip olacaktır.”   (Age: 145/6)
  • “Ümmetimden pek çok kimseyi şefaatimle ateşten kurtaracağım. Bazı kimseleri de zebaniler alıp gidecek. Ben: “Allah’ım, zebanilerin alıp götürdükleri benim ümmetimdendir” diyeceğim. Cenab-ı Allah bana: “Senden sonra onların neler neler ihtas ettiğini, bid’at işlediğini biliyor musun?” diyecek.”   (İ.Canan Hadis Ans: 17/398)

Demek ki başta şirk koşan, bid’at işleyen, insanlara zulmeden, tevbe etmediği takdirde şefaatten mahrum olacaktır.

  • *         *

J- PEYGAMBERE UYMADAN KURTULUŞ OLMAZ

            Sünnet ayrı, Kur’an ayrı değildir. Sünnetsiz hadissiz Kur’an Müslümanlığı olmaz. “Bize Kur’an yeter” diyene Kur’an yetmez. 

            “Müslümanım” demenin manası uymaktır. Peygambersiz din olmaz.

            Peygambere uyanlar asr-ı saadet yaşamış, uymayanlar helak olmuştur. Bugün İslam dünyasının perişan halinin sebebi sünnetten uzaklaşmasıdır.

            Ebu Cehil, Ebu Leheb’ler peygambere uymadı, helak oldu. Amcası Ebu Talipi peygamberi himaye ettiği halde ona uymadı, kurtulamadı.

  • Kisra, Peygamberin mektubunu yırttı. Peygamber : “Parça parça ol.”dedi.O sırada Kisra’nın oğlu babasını parçalayıp öldürdü.
  • Peygamber, sol eliyle yiyene “Sağ elinle ye”dedi.

Gururundan   “yiyemiyorum”  deyince, “yiyemez ol” dedi. O kişi bir daha sağ elini kullana- madı.

  • Bir zad önce sol ayakkabısını giymişti. Kendisine hafiften bir ses “öküz” dedi. Bir sünneti terk ettim, adım öküze çıktı deyip, düşüp bayıldı.
  • Beyazıd-ı Bistamiye bir kişiyi çok övmüşlerdi ;gidip görmek istedi. Onun Kıble tarafı- na tükürdüğünü gördü.O’na saygısı olmayanla   tanışmadan döndü.
  • Mescid kuşu Salebe , Peygambere uymayı bıraktı. Cenaze namazı bile kılınmadı.Kim Peygambere uymazsa helâk olur.

Cenab-ı Allah Kur’ anda şöyle buyurur.

-“Her insan  topluluğunu önderleri ile beraber  çağıracağımız o günde kimlerin amel defteri sağından verilirse, onlar en küçük bir haksızlığa uğramamış olarak amel defterlerini okuyacaktır.” (İsra:71) Bir ayette de:

  • “Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne düşecek ve onları ateşe götürecektir. Varacakları yer ne kötüdür.” (Hud: 98)

            Cenab-ı Allah Peygamberine uymamızı emrediyor:

  • “Kim Allah’a ve Rasûlüne itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütûflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salih kişilerle beraberdirler. Bunlar ne güzel arkadaştır. (Nisa Sûresi:69)

“Kim Rasûl’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.”   (Nisâ: 80)

  • “Rasulüm! De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah’ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.”   (Al-i İmrân: 31)
  • “De ki: Allah’a ve Rasulüne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.”   (Al-i İmran: 32)
  • “Allah ve Rasulü bir işe hüküm verdiği zaman inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Rasulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”   (Ahzab: 36)
  • “Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün Eyvah bize! Keşke Allah’a itaat etseydik, peygambere itaat etseydik derler.”   (Azab: 66)
  • “O gün zalim kimse pişmanlıktan ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o peygamberle birlikte bir yol tutsaydım!”   (Furkan: 27)
  • “Allah Rasulü size ne verirse onu alın. Sizi neden men ederse ondan sakının.” (Haşr:

7)

  • “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın.” (Muhammed: 33)

            Peygamber  (as) da kendisine uymamızı istiyor ve şöyle diyor:

  • “Sünnetime yapışan kimse, cennete girer.”   (Siret Ansiklopedisi: 6/79)
  • “Bana itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. Bana isyan edende Allah’a isyan etmiş olur.”   (İ, Canan Hadis Ans: 16/457)
  • “Bütün ümmetim cennete girecektir. Yalnız istemeyenler müstesna” – Kim istemez ya Rasûlüllah! denilince:
  • “Bana itaat eden cennete girer. Bana uymayanda cenneti istememiş demektir.” buyurur.   (Riyaz üs-Salihın: 158)
  • “Ortalığın ahlakı bozulduğu bir zamanda benim sünnetimle amel eden, sünnetimden ayrılmayan kimseye yüz şehit sevabı vardır.”   (A. Hamdi Akseki, İslâm: 32)

Bu hadislere göre inandım diyen bir kimse, peygamberine uyacaktır. Uymazsa şefaatinden mahrum olacak ve cennete girmeyecektir.

Peygamber (as) ın ifadesiyle: “Sözlerin en güzeli Allah’ın kelamı, yolların en güzeli Muhammed (as) ın yoludur.”   (Buhari, Edep: 122)

            “Allah Rasulünün hayat verici davetlerine uyunuz.”

Peygamberimiz(SAV): “Ortalık bozulduğu zaman bir sünnetimi ihya edene yüz şehid sevabı vardır” buyurmuştur.

Sünnetimi canlı tutan beni seviyor demektir. Kim beni severse, cennette benimle beraberdir. (Tirmizi, ilim: 16) buyurur.

Peygambere uymayanlar, “Kıyamet günü pişmanlıktan ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o peygamberle birlikte yol tutsaydım. Yazık bana! Keşke falancayı dinlemeseydim, onu dost edinmeseydim.” (Furkan: 27-28) diyeceği bildirilmiştir.

Uymayana da soruluyor: “Nereye gidiyorsunuz?” diye.

–   “İnsanlar kendilerine bi’at ettiklerinde (Müslüman olup İslam’ı benimsediklerinde) onlara “elimden geldiği kadar” sözünü söylettirirdi.” (Ramuz el-Ehadis: 528/3)

                                                                                      *          *          *

K- SÜNNETİN CANLI TUTULMASI

            Sünnetin dinimizde yeri ve önemi büyüktür. Sünnet, Kur’an’dan sonra ikinci kaynaktır. Sünnet ayrı Kur’an ayrı değildir. Sünnet Kur’an’ın açıklanmasıdır. Kur’an’ı yaşanır hale getirmesi için gereklidir. Sünnet olmasa, ibadetleri nasıl, ne zaman, ne kadar yapacağımızı bilemeyiz. Orucun zamanını, ne kadar tutulacağını, nasıl tutulacağını, kimden öğrenecektik?

Diyelim ki, öğle namazını nasıl kılacaktık? Zekatı ne zaman verecektik?

            “Sünnet olmasaydı Kur’an anlaşılmazdı.” diyor İmam-ı Azam Ebu Hanife

            Cenab-ı Allah ne diyor: “Peygamber size ne getirdiyse onu alın, sizi neden men ederse ondan kaçının.” (Haşr: 7)

            Sahabe dini peygamber (as) ‘dan öğrenmiş, o bilgiler bize kadar gelmiştir.

            Bizim dini yaşayabilmemiz için sünnete sarılmamız ve onu canlı tutmamız şarttır. Allah Rasulü: “Benim sünnetimi canlı tutan beni seviyor demektir. Beni seven de cennette benimle beraber olacaktır.” buyurur. (İbn-i Mace, Mukaddime: 15)

  • “Sünnet hududunda yapılan az ameli bid’at dairesinde yapılan çok amelden hayırlıdır.” (Ramuz El-Ehadis: 319/13)
  • “Sünnetime azı dişinizle sımsıkı yapışır gibi yapışınız.” (Ebu Davut, Sünnet: 5)
  • “Sünnetimi beğenmeyen benden değildir.” (Buhari, Nikah:1)
  • “Kim benim sünnetimden yüz çevirirse, o benim yolumu terk etmiştir. Benden

(ümmetimden) değildir.” (Buhari, Nikah: 1)

  • “Ümmetimin fesada uğradığı bir zamanda kim sünnetime sarılırsa yüz şehit sevabı vardır.” (B. Hadis Kül. 1/45)
  • “Size uyduğunuz takdirde benden sonra asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum;

Allah’ın kitabı Kur’an ve sünnetim.” (Tirmizi, Menakıp: 77)

Sünnet , vahiy mahsulüdür. Allah: “O, kendiliğinden konuşmaz, O’nun konuşması vahiy iledir.” buyurur.  (Necm: 3-4) 

Peygamberimiz: “Bana vahyedilen kadar daha vahyedildi.” demiştir. 

Sünneti hafife almak, Allah’a isyandır. İnkar ise küfre götürür. Sünnet olmazsa ümmet olunmaz. Cenab-ı Allah: “Allah’a ve Rasulüne uyun, amellerinizi boşa çıkarmayın.” buyuruyor. (Muhammed: 33)

Yunus: “Sana uymayan, gider imansız.” der. 

                                                                                      *          *          *

  • PEYGAMBERE EMİR KOYMA YETKİSİ VERİLMİŞTİR

            Cenab-ı Allah: “O peygamber iyiliği emreder, fenalığı yasaklar. Temiz olan şeyleri helal kılar, temiz olmayanları haram kılar.” (A’raf:157)

  • “Verdiğin hükme rıza göstermedikçe, iman etmiş sayılmazlar.” (Nisa: 65) buyrulur. 

Peygamber (as): “Beni nasıl namaz kılar görürseniz öyle namaz kılınız.”

  • “Benim haram kıldığım, tıpkı Allah’ın haram kıldığı gibidir.” (Tirmizi İlim: 60) buyurur. 

Sünnetle sabit haramlar ve helaller vardır:

  • Yırtıcı ve köpek dişli hayvanların, eşeğin etinin haram oluşu gibi…
    • Kısas ve recm cezalarındaki uygulamalar,
    • Kafirin müslümana mirasçı olamayacağı,
    • Varise vasiyetin olmayacağı,
    • Katilin öldürdüğüne mirasçı olamayacağı gibi.

Bunlar birkaç örnektir. Allah Rasûlü’nün haram kıldığı Allah’ın haram kıldığı gibidir.

Kur’an’da şöyle buyrulur:

  • “Allah Rasûlü’nün haram kıldığını haram saymayanla savaşın.”   (Tevbe :29)
    • “Allah ve Rasûlü hüküm verdiği zaman, inanan erkek ve kadın için, kendi işlerinden dolayı Allah ve Rasûlü’nün hükmüne aykırı olanı seçme hakkı yoktur. Kim Allah ve Rasûlü’ne isyan ederse, muhakkak ki açıkça sapıklık içindedir.”   (Ahzab: 36)

                                                                                      *          *          *

  • HADİS PEYGAMBER SÖZÜDÜR

            Hadis denilince basit bir söz gibi anlayan ve görenler oluyor. 

            Hadis, Peygamber (sav)’in kendiliğinden söylediği sözler değildir. Hadisler vahye dayanır.

            Dinde en büyük tehlike; dinin ikinci kaynağı olan hadisin terki ile başlar. Hadisi devreden çıkarırsak, geriye anlaşılamayan Kur’an ve İslam kalır.

            Hadisler Kur’an’la karışmaması için bir ara yazılması yasaklanmış, bu tehlike kalkınca hadisler şahitleriyle tespit edilmiştir. Bu tespit yapılırken muhaddisler kılı kırk yarmışlar, güvenilmeyenlerin sözüne itibar etmemişlerdir.  

            Kaynak gösterilmeden, hadis diye kasıtlı olarak uydurulan birkaç söz, hadislere gölge düşürmemeli, herhangi bir güvensizlik vermemelidir. İslam ve peygamber düşmanlarının oyununa gelinmemelidir. 

            Allah Rasulü: “Benim hakkımda yalan uyduran cehennemdeki yerini hazırlasın.” demiştir. (Buhari, İlim:38)

            Hadislere önem verenler için ise şöyle buyurmuştur:

  • “Benim sözümü işitip ezberleyen ve onu başkalarına tebliğ edenlerin Allah yüzünü ak etsin.” (H.H.Erdem İlahi Hadisler)
  • “Kim din işlerine ait 40 hadis ezberlerse, yazarsa, başkalarına naklederse Allah onu fahihler ve alimlerle haşreder. Ben de kıyamet gününde ona şefaatçi ve lehinde şahit olurum.” (Age)
  • “Kim ümmetime ya bir sünnet ifası veya bit’atın izalesi için bir hadis ulaştırırsa, onun makamı cennettir.” (Ramuz el-Ehadis: 398/13)
  • “Kim ölümünden sonra geriye kırk hadis bırakırsa, o kimse cennette benim arkadaşımdır.” (Age:412/8)

“Kim kendisine fayda veren iki hadis bile öğrenir, onları başkasına da öğretir ve onlardan faydalanırsa, bu kendisi için 60 yıllık (nafile) ibadetten hayırlıdır.” (Age:413/4)

  • “Kim haramı helali bilinsin diye Allah’ın rızasını umarak 40 hadis öğretirse, Allah kıyamet gününde onu alim olarak haşreder.” (Age:413/10)
  • “Bir kimse, Allah’ın kendisine mağfiret etmesi ümidi ile benden 40 hadis yazsa, Allah ona hem rahmet eder hem de şehitler mertebesi verir.” (Age:440/12)

                                                                                      *          *          *

  • SÜNNETİN TERKİ

            Sünnetin terki, O’na uyun diyen Allah’a isyan olur. Sünneti terk eden peygamberden, sonrada İslami hayattan uzaklaşır gider. Dinden uzaklaşmak sünnetin terki ile başlar,  sünnete uyulmazsa insan sapıtır.

 Peygamberimiz: “Sünneti terk ederseniz, sapıttınız gitti demektir.” der. (Müslim, Mesacid: 257)

  • “Sünnetimden yüz çeviren, benim yolumu terk etmiş olur.” (Buhair, Nikah: 1) Veda hutbesinde: “Kur’an ve sünnetime uyarsanız; sapıtmazsınız.” demiştir.

Bir Cuma hutbesinde de: “Allah ve Resulüne itaat eden doğru yolu bulmuştur.

Muhalefet eden de sapıklıktan sapıklığa düşmüştür.” der.

Sünnetin terkindeki amaç İslama ve Müslümanlara zarar vermektir. Ümmeti Muhammed’e zarar vermektir.

Peygamber (as) ve sünneti devreden çıkarılırsa, boşluk meydana gelir. İpi kopan tespih 99 parça olur. Çoban sürüden uzaklaştırılırsa, sürü dağılır ve sürüye kurt girer.

Yahudiler ve Hristiyanlar peygamberlerini terk ettikten sonra dinleri bozulmuştur.

Bugünleri âdeta gören peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur:

  • “Her amelin bir coşkusu, her coşkununda bir gevşemesi vardır. Kimin coşkusu sünnetimden yana olursa, o mutlaka kurtulmuştur. Kiminde istek ve arzusu, rağbeti sünnet dışına yönelik olursa, o helak olmuştur.”   (Tirmizi, Kıyamet: 21)
    • “Benim emrettiğim veya yasakladığım bir konu kendisine iletildiğinde, sakın sizden birinizi koltuğuna yaslanmış olarak: “Biz onu bunu bilmeyiz. Allah’ın kitabında ne görürsek ona uyarız, o kadar” dediğini duymayayım.”   (Tirmizi, İlim: 10)

Dinin kaynağının Kur’an olduğu görüşüyle sünneti hafife alanlar çıkmıştır. Nitekim İmran b. Husayn’ın bulunduğu bir mecliste adamın biri: “Bana Kur’an’da bulunmayan şeylerden bahsetmeyin.” deyince O: “Sen ahmak mısın be adam? Öğle namazının dört rekat farzını Kur’an’da bulabilir misin?” diye çıkışmıştır. Allah Rasûlü: “Beni nasıl namaz kılıyor görüyorsanız öyle namaz kılın!”   (Buhari, Ezan: 18)  buyurarak sünnet uygulamasına dikkat çekmiştir.

  • “Bize Kur’an yeter.” diyenler, “Hiçbir şeyi eksik bırakmadık.”   (nahl: 89) ayetini, delil gösteriyorlar. Evet Kur’an’da her şey var ama özü var. İzahı gerekir. Bir de vahiy sadece Kur’an’dan ibaret değil ki, “sünnete gerek yok” densin. Bu ayet, “Dünyayı dengede tutan hiçbir şeyi eksik bırakmadık” anlamındadır.

            Allah resulü şunu haber vermiştir:

  • “Bir topluluk gelir ve sünneti öldürürler ve dinin temizliğini bozacak şeyleri sokarlar. Allah’ın, meleklerin ve bütün lanet edicilerin laneti onların üzerine olsun.” der. (Ramuz el-Ehadis: 507/5)

“Bir zaman gelecek bir grup benim sünnetimden başka yollara götürecek ve başka yollara tabi olacaklar.” (Müslim: 1847)

Bu ortamda peygamber (as)’ın bize tavsiyesi de şudur:

  • “Benden sonra yaşayanlar çok ihtilaf görecektir. İşte o zaman sünnetime uyun. Ona tutunun, hem de azı dişinizle ısırır gibi tututnun.” (Ramuz el-Ehadis: 157/5)
    • “Sünnet hududunda yapılan az amel bid’at dairesinde yapılan çok amelden hayırlıdır.” (age: 319/13)

                                                                                      *          *          *

  • PEYGAMBER DÜŞMANLIK

            İslam’ın durumunu ve yücelişi diğer din sahiplerini ve dinsizleri kıskandırmakta ve düşmanlığa sevk etmektedir. 

 Avrupada o derece ki; fanatiklerin saldırıları birçok Hristiyanın Müslüman olmasına neden olmaktadır. 

 Allah: “Peygamberi incitenler, eziyet edenler için mutlaka elem verici bir azap vardır.” buyurur. (Tevbe:61)

 Peygamber (as)’a karşı çıkan Ebu Lehep için Tebbet suresi inmiş: “Ebu Lehep’in iki eli kurusun. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O, alevli bir ateşte yanacaktır.” buyrulmuştur. 

Çizilen karikatürler, domuzun üzerine “Muhammed” yazılması gibi hareket ve hakaretler her gün birçok ülkede müslüman olanların sayısını arttırıyor.

Salman Rüşti ve Tesilime Nesrin gibi İslam düşmanlarının ifadeleri ve iftiraları, İslam’ ı inceleyenlerin sayısını arttırmıştır.

Daha önce aforoz edilen Volter’ in İslâm peygamberini hakaret içeren piyes yazdıktan sonra “Evladım Volter” diye kapılarını açan kilisenin tahriki de artık bir işe yaramıyor.

Kilisenin yalan ve yanlışlıklarını gören halk kiliseden uzaklaşıyor.

            Bizdeki peygamber düşmanları bakın ne diyor:

               –    Peygamber (as)’ın yalan söylediğini iddia ediyorlar.

O asla yalan söylememiştir. Dürüstlüğünden dolayı O’na düşmanları “Güvenilir Muhammed” demek olan Muhammed-ü’L-emin” adını vermişlerdir.  O’nun özü, sözü doğru idi. O’nu gören: “Bu yüz yalan söylemez” diyordu. O’nun sözünden döndüğü hiç görülmemiştir. 

Allah O’na: “Biz seni en güzel ahlak üzere yarattık.” buyurmuştur. (Kalem: 4)

Ebu Cehil O’na: “Ya Muhammed! Ben sana yalancısın demiyorum, ama şu getirdiğin dine inanmıyorum.” demiştir.

Vahiy gelince Muhammed (as) Safa tepesine çıkmış: “Size şu tepenin ardında düşman var, saldıracaklar desem bana inanır mısınız?” demişti. O’na:

  • “Evet inanırız. Sen bugüne kadar asla yalan söylemedin.” demişlerdi.

Peygamber (as) Bizans Kralı Herakliyüs’e mektup gönderip İslam’a davet etmişti. O sırada Müslüman olmayan Ebu Süfyan Bizans’ta idi. Ona sorular sordu. O da cevap verdi:

  • “Muhammed size ne diyor?”
  • “Namazı, doğruluğu, iffetli olmayı, sözünde durmayı ve emanete riayet etmeyi emrediyor.”
  • “Hiç sözünde durmadığı oldu mu? –      “Hayır.”

“Kur’an’ı O yazdı diyorlar. Halbuki Peygamber (as) kimseden ders almamıştır. O’nun hocası Cebrail’dir. O ümmidir. Yani okuma yazma bilmez.” Cenab-ı Allah O’na şöyle vahyetti:

  • “Sen bundan önce ne yazı okur, ne de elinle yazardın. Öyle olsaydı batıla uyanlar kuşku duyarlardı.” (Ankebut: 48)
  • “Bütün dinler aynıdır. Muhammed yeni bir şey getirmemiştir diyorlar. Burada İslam’ı bilmediklerini ortaya koyuyorlar. 
  • Muhammed Allah’la kul arasına giremez, şirktir diyorlar. O’nu kulları ile kendisi arasına Cenab-ı Allah koymuştur. 
  • Bize Kur’an yeter, sünnete gerek yoktur diyorlar. Dini anlaşılmaz ve yaşanmaz hale getirmek istiyorlar. 
  • Sünnet namazlarını kılmak şirktir diyorlar. Halbuki peygamberimizin sünnetine uymayı Allah emrediyor. 
  • Peygamberin vazifesi bitmiştir diyorlar.  Peygamberimiz (sav) ahir zaman peygamberidir. O’nun hükmü kıyamete kadar geçerlidir. 
  • İki sevgi bir arada olmaz diyorlar. Peygamberimizi Allah sevmiş: “Habibim” demiş ve bize de sevin, O’na uyun, O’na salavat getirin diye emretmiştir. 
  • Muhammed kadınları sevmezdi diyorlar. Kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesini yasaklayan peygamberimizdir. 

“İlim öğrenmek kadına da erkeğe de farzdır. Kadınları uğursuz saymayın. Onları dövmeyin. En hayırlınız kadınlarına hayırlı olanınızdır.” der Peygamber (as).

  • Muhammed’e uymak kula kulluktur.
  • Namaz Allah’ın emrettiği kadardır. 
  • İbadet kendi dilimizde olmalıdır gibi şeyler…

Kim bunlar Allah aşkına? Bunlar Kur’an’a bağlı, İslam’ı yaşayan insanlar değil ilgi çekmek isteyen İslam düşmanı kimselerdir.

Bu sapıklıkların kaynağı ne biliyor musunuz? Sünneti terktir. Asla bunlara itibar edilmemelidir. İtibar edilirse fitnenin tuzağına düşülmüş olur.

                                                                                      *          *          *

Ö- O ŞEFKAT VE MERHAMET PEYGAMBERİDİR

            “Merhametten maraz doğar”, “Acıma, acınacak hale gelirsin”, “İyilik ettiğinin şerrinden sakının” düşüncelerinin hakim olduğu bir dönemde şefkat ve merhamet peygamberine cahiliye devrindeki kadar ihtiyacımız var. 

            Allah: “Hibibim biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.”  (Enbiya: 107) der.         O kendilerine düşmanlık edenlerden intikam almamıştır. “Ben lanetçi olarak değil rahmet olarak gönderildim.” demiştir. (Müslim Birr: 87) O vahşileri, Hintleri bile affetmiş, kendisini Taif’te kanlar içinde bırakanlar için: “Allah’ım onları affet, çünkü onlar bilmiyorlar.” demiştir.

            Bugün vahşi bir hayat yaşanıyor, acımasızlık, merhametsizlik hakim. Canilik, cinayet alışılmış bir hayat tarzı oldu. Neden? Maneviyat ve merhamet noksanlığındandır. Merhametsizliği insan sağlığı ve mutluluğu üzerinde olumsuz etkilerine karşı şefkat ve merhamet duygularının büyük ölçüde faydalı olduğu bir gerçektir. 

            “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” Buyuran peygamber (as) insanlığa hep güzel şeyler sunmuştur. 

Kur’an’da: “and olsun size öyle bir peygamber gelmiştir ki; sizin sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır gelir. O size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.” (Tevbe: 128)

O’nun merhameti, hayvanlara bile şamildir. Hayvanı keserken eziyet vereni, hayvanları döveni, ağır yük yükleyeni, aç susuz bırakanı azarlamıştır. Yola yavrulayan köpeğin yavrularının çiğnenmemesi için başına nöbetçi koymuştur. 

                                                                                      *          *          *

P- PEYGAMBER (as) NELER SUNDU?

 Peygamber (as) her konuda insanlığa ışık olmuştur. Öncü olmuş, yol göstermiştir. Mucizeler göstermiştir. 

  • Allah resulü, insanlığı eliyle yaptığı putlara tapma alçaklığından kurtarmış, tek Allah inancını sunmuştur. 
  • Kur’an gibi ilahi bir kitabı sunmuştur. 
  • Köleliği kaldırmış, adaleti eşitliği getirmiştir. “İnsanlar bir tarağın dişleri gibi eşittir.”  demiştir.
  • İnsanın canının, malının, namusunun kutsal olduğunu ilan etmiştir. 
  • İnsana doğrudan ve dolaylı olarak zarar veren her şeyi yasaklamış, faydalı olan şeyleri de emretmiştir.
  • İnsanlık sevgiyi, saygıyı, acımayı, hoşgörmeyi, affetmeyi ondan öğrenmiştir. 
  • Faydalı olma, zarar vermeme anlayışını O yerleştirmiştir. “En hayırlınız, en çok faydalı olanınızdır.” demiştir. 
  • Kız çocuklarının öldürülmesini yasaklamış, onları iyi yetiştirene cennet vaat etmiştir. 
  • Namuslu, dürüst olmanın örneklerini vermiştir.
  • Hayvanlara, ağaçlara kadar nasıl davranılması gerektiğini öğretmiştir.
  • İlk anayasayı hazırlamış, hak hukuk hatırlatmıştır.
  • Şu dünyada ne kadar güzellik varsa O’nun eseridir.

                                                                                      *          *          *

R- SON GÜNLERİ

            Veda hutbesinde: “Ey insanlar! Beni iyi dinleyin, belki bu yıldan sonra  burada bir daha buluşamayacağız.” diyordu. 

            Ordaki Müslümanlara sordu:

  • “Allah’ın dinini size tebliğ ettim mi?” –           “Evet” dediler.
  • “Şahit ol Ya Rab! Şahit ol Ya Rab! Şahit ol Ya Rab!” dedi.

Bunlar veda mesajı idi. Ağlaşmalar oldu. 

Rahatsızlanınca mezarlığa gitti. Selam verdi, “Yakında biz de aranızda olacağız inşallah” dedi.

Malvarlığını Müslümanlar için vakfetti. 7 dirhem parasını sadaka verdi. “Namazı Ebu Bekir kıldırsın” dedi. 

Kur’an’ı ve sünneti bize miras bıraktı. “Size iki şey bırakıyorum, onlara uydukça yolunuzu sapıtmazsınız. Onlar Kur’an ve sünnetimdir.” dedi.

Emaneti teslim edip, rabbine kavuştuğu an, Ebu Bekir (ra) peygamberin yüzüne bakıp:

“Ölümün de hayatın gibi güzel.” Dedi, kendini tutamadı. 

Hz. Ali’nin dili tutuldu, donakaldı. Hz. Osman da konuşamıyordu. 

Hz. Ömer deliye dönmüştü. “Kim öldü derse boynunu vururum.” dedi, kılıcını çekti.

Hz. Ebubekir: “Kim O’na tapıyorsa bilsin ki O; Allah’ın rahmetine kavuşmuştur. Kim de Allah’a tapıyorsa, O Allah bakidir.” Diyor, ortalığı yatıştırıyordu. 

63 yaşında idi. Hz. Ali yıkadı, Hz. Ebubekir namazını kıldırdı.

Son sözleri: “Namaza, namaza ve elinizin altındakilere dikkat edin.” oldu.

Essalatü vesselamü aleyke YA RESULALLAH!..

Essalatü vesselamü aleyke YA HABİBULLAH!..

Essalatü vesselamü aleyke YA SEYYİD EL EVVELİNE VEL AHİRİN VELHAMDÜLİLLAHİ RABBİL ALEMİN!..

                                                                                      *          *          *

  • ALLAH RESULÜNE KARŞI GÖREVLERİMİZ

            Allah Resulü şu konularda söz alarak insanları ümmetliğe kabul etmiştir: 

  • Allah’a şirk koşmayacaksın. 
    • Hırsızlık etmeyeceksin.
    • Zina yapmayacaksın.
    • Çocukları öldürmeyeceksin.
    • Başkalarına iftira etmeyeceksin.
    • Bana itaat edeceksin. (Ramuz el-Ehadis:6/3)

Ayrıca verdikleri sözü yerine getirmeleri konusunda “Elimden geldiğin kadar” sözünü söylettirirdi. (Age: 528/3)

Ümmet olmanın, ümmet kalmanın şartları bunlar. Biz de elimizden geldiği kadar günahlardan, haramlardan kaçınmalıyız.

            Veda hutbesinde de: “Size iki şey bırakıyorum. Onlara uyarsanız sapıtmazsınız. Onlar Allah’ın kitabı Kur’an ve sünnetimdir.” demiştir. Bize iki emanet, iki miras bırakmıştır. Onlara sahip çıkmak, uymak görevimizdir. 

  • Peygamberi sevmek ve sevdirmek, O’nu tanıtmak görevimizdir. –      Her işimizde O’nu örnek almak, rehber edinmek görevimizdir. 
    • O’nu anarken saygıyla anmak, Efendimiz, sav, as, Hz. demeliyiz.
    • Adını duyunca, anınca O’nun üzerine salavat getirmeliyiz. O’na selam göndermeliyiz.
    • O’nun şefaatini ummalıyız. Şefaatine layık olmaya çalışmalıyız.
    • O’nun hadislerini okumalıyız, öğrenmeliyiz ve başkalarına öğretmeliyiz.
    • Allah Resulünün yapın dediklerini hayatımıza taşımalıyız. Yapmayın dediklerine de asla hayatımızda yer vermemeliyiz.
    • Evlerde peygamberimizi hatırlatacak levhalar ve hadis kitapları bulundurmalıyız.
    • Başkalarının sözü ile değil, hadislerle konuşmalıyız. Peygamberimiz ne diyor, önemli olan odur. 
    • İmkanı olanlar hac, umre yapıp kabrini ziyaret etmelidir.
    • Peygamberimizin sünnetlerine, hadislerine ve kendisine yönelik her türlü hakaret ve saldırıya tepki göstermeliyiz.

                                                                                      *          *          *

Ş- MEVLİD KANDİLİNDE NELER YAPILMALI

  • Bu gece Kur’an okumalıyız.
    • Bolca Allah’ı zikretmeliyiz.
    • Çokça namaz kılmalıyız. Tespih namazı kılmalıyız. En az bir günlük kaza namazı kılmalıyız.
    • Bu gece farklı bir gecedir. Geçmişin günahlarına pişmanlık duyup tövbe etmeliyiz.

Dua ve tövbelerde Allah Resulünü vesile kılmalıyız. 

  • Peygamberimizin şefaatini istemeliyiz.
    • Bizden önceki Müslümanların affı için, şuanda zulüm görenlerin, sıkıntı çekenlerin de kurtuluşu için dua etmeliyiz.
    • Gençlerimizin, çocuklarımızın ıslahı için hayırlı insan olması için Rabbimize yalvarmalıyız. Bu geceyi değerlendirirken onları da ibadetlerimizin içine çekmeliyiz. Beraberce geceyi değerlendirmeliyiz. Onlara güzel kitaplar hediye etmeliyiz. Arkanızdan Fatihalar, yasinler, okuyacak, dualar edecek, sadakai cariye olacak evlatlar yetiştirmeliyiz. Çünkü kurtuluşumuz da helakımız da onlar olacaktır. 
    • Peygamber (as)’ı anma programlarına katılmalıyız. Bu geceyi boş, televizyon başında değil, Allah Resulü evimize teşrif edecekmiş gibi geçirmeliyiz. O’nun görmesini istemeyeceğimiz şeylerden uzak durmalıyız.
    • Böyle geceler önümüzde duraklardır. Durup kendimizi hesaba çekmeliyiz. Allah’ın ve Resulünün razı olacağı bizden istediği hayatı mı yoksa nefsin ve şeytanın istediği hayatı mı yaşıyoruz buna bakmalıyız. Hesaba çekilmeden, “eyvah” demeden Allah demeliyiz.
    • Dil ve levha Müslümanlığından kendimizi kurtarmalıyız. Kaç yılımızı, kaç ayımızı, kaç günümüzü, kaç saatimizi, kaç dakikamızı Allah ve Resulü için yaşadık düşünmeliyiz. Ölmekten korkmayacak hale gelmeliyiz.
    • Mahşer gününde Allah Resulü bizi tanıyacak hale gelmek için çalışmalıyız.
    • Allah Resulü bizim için nasıl bir lütuf ise bu gecede bizim arınmamız ve kurtulmamız için de bir lütuftur. Onun için bu gecenin kıymetini bilmeliyiz. 
    • İsa peygamberin doğum günü olan yılbaşını coşku ile, çılgınca kutlayanla, insanlığın kurtuluşu için gönderilen Muhammed (as)’ın doğduğu gece, mevlid kandilidir bu gece…
    • Bu gece bol bol salavat getirmeliyiz, selam göndermeliyiz. “Essalatü vesselamü aleyke Ya Resulallah!” demeliyiz. 

Peygamberimiz (sav):

  • “Üzerime salavat getirin, selam gönderin, o bana ulaşır.” (Ebu Davut Salavat: 201) – “Şefaatimi hak kazananlar benim üzerime çok salavat getirenlerdir.” (R. Salihin: 1427)
    • Kıyamet günü bana en yakın olanalr üzerime en çok salavat getirenlerdir.” (Tirmizi, Vitir: 21)
    • Kim bana salavat getirirse, Allah ona on misli mağfireti ile karşılık verir.” (Müslim, Salat: 70) buyurur.

Salavatın en kısaları: “Allahümme salli ala Muhammed” ve “Sallellahü aleyhi vesselam” dir.

Peygamber (sav)’e salavat getirmeyi Cenab-ı Allah emretmiştir. Şöyle buyurur:

  • Allah ve melekleri peygambere çok salavat getirirler. Ey Müslümanlar! Siz de O’na slavat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.” (Ahzab: 56) Bu gece nasıl dua edelim:

Allah’a hamd, Peygambere salattan sonra:

  • Allah’ım bilerek veya bilmeyerek işlediğim günahlarımı bağışla.
    • Ya Rabbi! Beni, çocuklarımı, eşimi, anamı, babamı Peygamber Efendimize layık ümmet eyle. Sen bizden razı ol, o da bizden razı olsun.
    • Bizi peygamberimizin yolundan sünnetinden ayırma ve bizi şefaatinden mahrum etme.
    • Kıyamet gününde peygamberimizin peşi sıra giden havzı kevserinden içen ve şefaatinden istifade edenlerden eyle.
    • Allah’ım, bize Peygamber (as)’ı gönderdiğin ve bizim O’nun ümmeti olmayı nasip ettiğin için sana hamd-ü senalar olsun.
    • Allah’ım, biz peygamberimize gerektiği gibi bir ümmet olamadık; nefsimize uyduk, dünyaya meylettik, şeytanın telkinlerine kulak astık, Peygamberimizin reddettiklerine dört elle sarıldık, lüks hayat yaşadık, sünneti terk ve ihmal ettik.

“Ümmeti, Ümmeti” diyecek Peygamberimizin aşkına bizi affet.

  • Allah’ım, bizi, ana babamızı ve Müslüman kardeşlerimizi bağışla, merhametinle muamele et.
    • Peygamberimize, O’nun sünnetine karşı olanlara hidayet nasip eyle.
    • Rabbim, bu geceyi bizim için, milletimiz için ve insanlık için hayırlara vesile kıl.

                                                                                      *          *          *

  • SONUÇ

            Gelmiş geçmiş en büyük insan Muhammed (as)’dır. İnsanların en şereflisidir. Başka peygamberlere vermediği özellikleri Rabbim O’na vermiştir. O’nu alemlere rahmet olarak göndermiştir. Alemleri O’nun yüzü suyu hürmetine yaratmıştır. İnsanlar hangi ölçüde ölçülürse ölçülsün Muhammed (as)’dan daha büyük bir kimse bulunamaz. 

            Yeryüzünde O, en çok sevilendir. O’nun kadar sevilen başka bir insan gösterilemez. En çok itaat edilip, uğrunda fedakarlık yapılan da O’dur. O hiç unutulmamıştır. Emanetleri olduğu gibi korunmaktadır.

            Kıyamet günü hesap O’nun duasıyla başlayacaktır. “Ümmeti, Ümmeti” diyerek ümmetine şefaat edecektir. O’nun şefaat etmediği cennete giremeyecektir. Allah peygamberimizin şefaatinden mahrum etmesin. 

            O bize şu müjdeyi vermiştir:

–    “Rab olarak Allah’ı, din olarak İslam’ı, peygamber olarak Muhammed’i seçip beğendim diyen kimse cenneti hak etmiştir.” (Nese-i, Cihad:18)

Allah yolundan, sünnetinden ayırmasın, şefaatinden mahrum etmesin. AMİN.

~~~~~~~~~~~~~

~~~~~~~~~

~~~~~

~

BİR GÜN PEYGAMBER EFENDİMİZ ZİYARETİMİZE GELSE

Eğer bir gün 

Peygamber efendimiz, ziyaretimize gelse 

Yalnızca birkaç günlüğüne 

Aniden çalsa kapınızı 

Merak ediyorum neler yapacağınızı 

Biliyorum ama, böylesine Şerefli bir konuğa 

Açacağınız en güzel odanızı 

Ona sunacağınız tüm yemeklerin en iyisi olacağını 

Ve inandırmaya çalışacağınız, onu evinizde görüyor olmaktan 

Mutluluk duyacağınızı 

                                                                              ∞        ∞        ∞

Fakat söyleyin bana 

Efendimiz evinize doğru gelirken gördüğünüzde  Onu kapıda mı karşılayacaksınız? 

Yoksa içeriye almadan önce 

Aceleyle bazı gazeteler, dergileri çarçabuk saklayıp, Yerine Kur’an-ı mı koyacaksınız? 

Peki, hala Amerikan filmlerini mi seyredeceksiniz televizyonda? 

Ya da kapatmaya mı koşacaksınız, O size kızmadan önce 

Belki de kim bilir ağzınızdan hiç çıkmamış olmasını dilerdiniz 

Hatırlayabildiğiniz en son çirkin kelimenin

                                                                              ∞        ∞        ∞

Peki ya dünyalık müziğinizi, kasetlerinizi de saklayacak mısınız? 

Ve bunun yerine ortalığa  Kitaplığınızın raflarında tozlanmış 

Hadis kitaplarını mı çıkaracaksınız? 

Hemen içeriye girmesine izin verecek misiniz? 

Yoksa telaşla ne yapayım diyerek sağa sola mı koşturacaksınız? 

                                                                              ∞        ∞        ∞

Merak ediyorum eğer “Peygamber efendimiz 

Birkaç günlüğüne sizinle birlikte yaşasa”  Yapmaya devam edecek misiniz? 

Her zaman yaptığınız şeyleri 

Ailenizdeki sohbetler eski halini koruyacak mı? 

Yine her yemekten sonra dua etmeyi zor mu bulacaksınız?  Hiç yüzünüzü asmadan, oflayıp puflamadan her vakit  Namazınızı kılacak mısınız? 

Peki ya mırıldanacak mısınız? Her zaman söylediğiniz şarkıları 

Ve okuyacak mısınız her zaman okuduğunuz kitapları 

Peki bilmesine izin verecek misiniz; Aklınızın ve ruhunuzun beslediği şeyleri  Yoksa hiç bilmemesini mi isterdiniz? 

Şöyle diyelim ya da: Gideceğiniz her yere götürebilecek misiniz Peygamberi de? 

Yoksa birkaç günlüğüne değişecek mi planlarınız? 

Tanıştırmaktan onur duyacak mısınız, en yakın arkadaşlarınızı ONUNLA? 

Yoksa hiç karşılaşmamalarını mı umardınız, Peygamberin ziyareti bitene dek birbirleriyle? 

                                                                              ∞        ∞        ∞

Şimdi söyleyin açık yüreklilikle, Onun kalmasını ister misiniz sizinle? 

Yoksa rahat bir nefes mi alacaksınız; Peygamberin ziyareti bittiğinde? 

Gerçekten bilmek ilgi çekici olabilir değil mi? Bilmek ve Düşünmek 

Eğer bir gün Peygamber efendimiz ziyaretinize gelse Yapacağınız Şeyleri…

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir