KUL HAKKI
Allah şöyle buyurur:
“Ana’ya babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya elinizin altında bulunan kimselere iyilik edin.” (Nisa:36)
Zariyat, 19:”Mallarında, muhtaç ve yoksullar için hak vardır.”
Rum, 38:”Sen akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah’ın rızasını
isteyenler için bu, en iyisidir. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”
Makbul olan bir hac, günahları af ettirir. Ama kul hakkı müstesna. Şehitlik mertebesine yükselmek, bütün günahları affettirir. Ama kul hakkı müstesna.
Kul hakkının bulunduğu evde, ibadet olmaz. Kul hakkı ile oruç tutulmaz. Kul hakkı yendiyse dua, namaz kabul olmaz.
Kula borç, vaktinde tam olarak ödenmelidir. Hz. Peygamber: “Özürsüz olarak burcu geciktirmek zulümdür.”
“Kim fakir borçluya kolaylık gösterirse Allah da ona, dünyada da ahirette de kolaylık gösterir” demiştir.
Kul hakkı o kadar önemlidir ki, Allah’ın af etmem dediği bir haktır. Şehidin, hacca gidenin bütün günahlarını Allah af ediyor da kul hakkını af etmiyor.
Kafirde olsa kul hakkına riayet esastır. Hz. Peygamber, Hicret sırasında müşriklerin bütün emanetlerini sahiplerine verilmek üzer teslim etmiş de yola ondan sonra çıkmıştır.
Müslümanın Müslüman üzerinde beş temel hakkı vardır:
- Selâmlaşmak,
- Davetine icabet (meşru olan) etmek,
- Nasihat isteyene nasihat etmek,
- Aksırana “Elhamdülillah” derse “Yerhamukellah” demek.
- Hakta olunca ziyaretine gitmek, öldüğünde de cenazesine katılmak.
- Müslüman müslümana üç günden fazla dargın durmayacaktır. Düşmanlık yapmayacaktır.
- Kur’an’da: “Kim bir can öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir canı kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibidir.” (Miada:32) buyrulur.
Bir kutsi hadiste Allahü Teala şöyle buyurur: “Kıyamet gününde, Ben hastalandım da beni ziyaret etmedin” denilecek. Kul:
- “Seni nasıl ziyaret edebilirdim Allah’ım!” diyecek.
- Falan kulum hastalandı onu da ziyaret etmedin. Eğer onu ziyaret etseydin, beni ziyaret etmiş gibi olurdun. (R.Salihın:2/261) denilecek.
Yunus : “Bir eskice verdin ise” “Bir yudum su verdin ise, yarın onda karşı gele” diyor.
Kim o5lursa olsun, Allah’ın kullarına iyi muamele edilecektir, zarar verilmediği gibi, korunacaktır. Bilki sen, başkasını korursan, Allah da seni korur, senin yakınlarını korur.
Kur’an’da : “Haksız yere yetim malı yiyenler, karınlarına ateş tıkınmış olurlar.”
(Nisa:10)
- “Sakın öksüzü hor tutma” (Duha:9)
- “Dini yalanlayanı gördün mü? İşte o, yetimi itip kakar, yoksulu doyurmaya yanaşmaz.” (Mâun Sûresi) buyrulmuştur.
Hz. Peygamber : “Evlerin en hayırlısı içinde kendisine iyilik yapılan evdir. Evlerin en kötüsü, içinde yetime kötülük yapılan evdir.” (İhya:4/558)
Hz. Allah : “Yetimin hakkını verin. Temizi pis olanla değişmeyin. Onların mallarını, kendi mallarınıza katarak kendi malınızmış gibi yemeyin. Çünkü bu büyük bir günahtır.” (Nisa:2) buyurur.
Hz. Peygamber : “Kıyamet gününde haklar ehline o derece ödenecektir ki, boynuzlu koyun süstüğü boynuzsuz koyunla kısas olunacaktır.” (Ramuz:345/10) şeklinde ifade etmiştir.
Hak bakımından;
- Buluntu malın sahibi aranır. Bir yıl bekletilir. Sahibi bulunamaz ise fakir fukaraya dağıtılır.
- Alacaklar ve borçlar mutlaka yazılır, yakınlara da söylenir.
- Bir de vasiyet mutlaka hazır olmalı, cebte bulunmalıdır.
Allah, Davud peygambere şöyle vahyetmiştir:
- “Ey Davut! Yetime, merhametli bir baba gibi ol, dul kalmış fakir kadınlara şefkatli ol. Bil ki sen, başkalarına nasıl muamele edersen, bende sana öyle muamele ederim.”
Hz. Peygamber : “Kıyamet günü bir kısım insanlar, kabirlerinden ağızlarından ateş saçarak kalkarlar” der. Sahabe: “Kimdir onlar?” diye sorar:
- “Yetim malı, kul hakkı yiyenlerdir” buyurur.
Miracda bir kısım insanlar gördüm, dudakları deve dudağı gibi idi, ağızlarına ateş tıkılıyordu. “Kimdir bunlar” dedim. “Haksız yere, zulmen hak yiyenlerdir” dediler, diye anlatmıştır.
Hak yiyen iflah olmaz. Hak yiyenin, haccı, namazı, orucu kabul olmaz. “Bir lokma haram yiyenin kırk gün duası kabul olmaz.” Onda biri haram olan elbise ile namaz kılınmaz. Haram ve hak karışan iftar, sahur, sofraları ile oruç tutulmaz. Haramdan kazanılan mal da, ahlı maldır, o da yaramaz.
Şair: “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste” demiştir. O mal kimseye fayda
vermez.
Adam, süte su katarmış birgün sürüyü sel almış götürmüş. Biri :“Süte katılan sular sel oldu…” demiş.
Atalarımız :“Haram yiyen adamın hârâmı evladı olur” diyerek haramla beslenen vücudun hayır etmeyeceğini ifade etmişlerdir.
Göz hakkı da çok önemlidir.
Annelerimiz, bizim elimize bir şey verip sokağa salmazdı. Bize file kullandırmadılar. Komşunun tarlasına giren ineğin üç günü sütünü yere sağdılar. Bayat yumurtayı pazara götürmediler.
Şimdi ne hak kaldı, ne hukuk. İnsanların en tabii hakları gasp ediliyor. Okuma hakkı
elinde alınıyor, hayatı söndürülüyor, aldıran yok.
Kısaca şunu söylemek istiyorum. Allah’ın inanan kullarıyla uğraşanlar, Allah’ı karşılarına almış olurlar.
Bende etki yapan bir olay şöyle:
90 yaşında bir adam, bana bir incir uzattı: “Aç ağzını” deyip ağzına atıverdi. Ben ağzımı açıp kalmıştım, çocuktum, ağladım. “Bunu unutamıyorum” demişti. Şimdi herşey meydanda, alanda seyrediyor, alamayanda. Çarşı pazardan alınanlar gizlenmiyor, göz hakkı hiç düşünülmüyor.
Ecdadımız kapalı torbalarla alışveriş yapardı, çocuklarının ellerine envai çeşit yiyecekler verip, sokağa salmadı.
Bağ bahçesinde göz hakkı komşu hakkı der, verirdi.
Bir şey yerken göz hakkı kalır diye ya gizli yer, ya da bölerdi, verirdi.
Balkonda, kırda et kızartarak göz hakkını üzerine geçirmezlerdi.
Abudülhamid Han, hizmet edeni ya sofraya oturturmuş ya da odadan çıkmasını istermiş.
Vahdettin, yurt dışına gitmek zorunda bırakılınca hazırlanırken, yardımcıları bir miktar para almasını söyleyin kabul etmemiş, şöyle demiştir. “Teneşir tahtası ile kabir arasındaki mesafeyi bilirim.”