KİŞİLERLE İLGİLİ ŞİRK
Şirk konusundan bahsedince bazılarının işine gelmiyor. Tepki gösteriyor,
karalıyor, iftira bile atmaktan korkmuyor.
Allah’la kul arasına kimse sokulmamalıdır. Cenab-ı Allah kullarını yaratmış, onları başıboş bırakmayıp peygamberler göndermiş, emir ve yasaklarını tebliğ görevi vermiş, kendisine kulluk görevlerini yapsınlar diye.
Peygamber (AS)dün sonra da kulların Allah’ı sevmesi ve kulluk görevlerini yapmaları için din büyüklerimiz bu görevi sürdürmüşlerdir.
Hz. Peygambere vahiy getiren Cebrail „as) nasıl kul ile Allah arasına girmemiş ise, peygamberimiz ve dini tebliğ edenlerde Allah’la kul arasına girmiş olmaz.
Mektup taşıyan postacı, mektubu gönderenle alıcı arasına nasıl girmiyor, vasıta görevi yapıyorsa, dini tebliğ edenler de vasıtadır, vesile olan kimselerdir. Onları vesile kılan da Cenab-ı Allah’tır.
Dini tebliğ edenleri dinlemek, onlardan din öğrenmek, insanın görevidir. Ne imanına, ne de itikadına zarar verir.
Peygamber (AS) Hz. Ali(RA)a şöyle demiştir :
-“Ya Ali, senin vasıtanla birinin hidayete erişmesi, senin için dünyalara bedeldir” demek ki, bu hayırlı bir hizmettir.
Bugün öğretmenin öğrencilere bilgi vermesi ve yol göstermesi, araya girmek değildir.
Zaten kendisini bilen bir insanın usulü, adab-ı bırakarak, haddi aşarak, Allah ile kul arasına girmek İslam’da yoktur. Bu ifade Hıristiyanlık için geçerlidir. Kul ile Allah arasına papazlar girer. Günahı itiraf ettirir, vaftiz ederek günah bağışlar, cennet koyar, istemediğini de aforoz edip cehenneme koyar.
a) İslam’da kula kulluk olmaz. Kula sığınılmaz. Kuldan herhangi bir
beklenti olmaz.
Peygamber (AS)ın ifadesine göre Müslüman her önüne gelene “Efendim” demeyecektir. (R.Salihin : 3/1725) Kişiler yol gösterici olabilir, öğretici olabilir, ama önder ve rehber Hz. Muhammed (sav)dir. O herkesin peygamberi, hepimizin rehberi ve önderidir. “O öldü sen falana uy” demek yanlıştır. O ahir zaman peygamberidir. O’nun rehberliği ve önderliği kıyamete kadardır. O’na uymayan zelil olur.
Hz. peygamber (as) hayatı boyunca insanlardan farklı bir davranış beklememiştir. Kendisine hizmet edilsin istememiştir. Ashabına ikramda bulunmuş, “Efendiniz nerede?” diyen yabancı elçiye “Efendi hizmet edendir” cevabını vermiştir. Mescid yapılırken bir işçi gibi çalışmıştır. Yemek hazırlanırken “bende odun toplayayım” demiş, odun toplamıştır. Abdest alırken eline ayağına su döktürmemiştir. Kendisi için ayağa kalkılmasını istememiş “başkalarının krallarına yaptığını bana yapmayın” demiştir.
Allah Resulü kendisine aşırı ilgi gösteren birine :
– Ben Allah’ın kulu ve elçisiyim. Demiştir.
Birgünde huzuruna çıkıp heyecanlanan kadına :
-“Niye heyecanlanıyorsun? Ben Kureyşli kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum” cevabını vermiş, onu sakinleştirmiştir.
Bir hadislerinde de : “insanların kendileri için ayakta dikilmelerinden memnun olan kimse, cehennemdeki yerini hazırlasın” buyurmuştur. ( Tirmizi, Adap : 47 ) Bakın bunlar ne güzel örneklerdir.
Kur’an-ı Kerim de şöyle bir uyarı var : “Yahudiler Allah’ı bırakıp bilginleri olan hahamlarını, Hıristiyanlar da rahiplerini ve Meryem oğlu İsa’yı Rabler edindiler. Halbuki onlara tek ilaha kulluk etmeleri emrolundu. Ondan başka tanrı yoktur. O, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır.”(Tevbe:31)
Bu ayete göre tek kulluk edilecek Allah’tır. Allah’tan başkasına Müslüman meyletmeyecektir.
Peygamber efendimizin çok anlamlı bir sözü şöyle naklediliyor : “Din adamları, onlara bazı şeyleri helal kılıyorlar, onlar da o şeyi artık helal görüyorlardı. Bazı şeyleri de haram kılıyorlardı. Onlarda o şeyleri artık kendilerine haram sayıyorlardı.” (İbn-i
Kesir:2/ 348 )
Allah’tan ve Resulünden başka emir ve yasak koyma yetkisi kimseye verilmemiştir. Yahudilerin ve Hıristiyanların düştüğü yanlış yola düşülmemelidir. b) Kişiye teslimiyetin ölçüsü :
Sevgili peygamberimiz (as) : “Ben kral peygamber olmakla, kul peygamber olmam arasında serbest bırakıldım, kul peygamber olmayı tercih ettim” buyurmuştur. (B. Hadis Kul. 5/139)
Kul acizdir. Herkes önce kendini kurtarmak durumundadır. Diğer peygamberler bile “Nefsi, nefsi “diyerek kıyamet gününde kaçışacaklardır. Peygamber (AS) dan dua isteyeceklerdir.
Bir kişi için “falanca son anda yardım eder, imanla gitmemizi sağlar, kıyamette de kurtarır” demek şirke görür.
Rahmetli H. Salih Tarıbuyruğu Hoca Efendi çok muhterem biri idi. İhtiyardı biri ona elini öpüp :
-Son anda ve kıyamette bana yardım et hocam! demişti. Hoca öyle bir tepki gösterdi ki :
- Defol ! beni de günaha sokma, git tövbe et demişti.
-“Falanca günahları affettirir, sıratta koltuğunun altına alıp geçirir, kıyamette şefaat eder.” yanlış olur.
- “ Sen gel, ihvan sana sevaplarından verir kurtarır” ( Bak. Lokman :33)
-“ Sen zaman zaman halini falana arz et, o Allah’a arz eder” gibi ifadeler şirk kokan ifadelerdir. Risale-i Kuşeyri de şöyle denmektedir :
“Kişinin havada uçacak kadar kerametlerle donatıldığını görseniz dahi, buna kanmayın. Siz onun Allah’ın emirlerini ve yasakları karşısındaki tavrına, hududu koruyup korumadığına, şeriati uygulayıp uygulamadığına bakın” ( Risale-i Kuşeyri : 1 / 103 )
Beyazıd-ı Bistamiye “bir kişiyi öyle överler ki, gelin gidip görelim” der. Karşıdan onun kıble tarafına tükürdüğünü görünce döner ve “Peygamber (AS) a saygısı olmayanın manevi değeri mi olur!”der.
Kayıtsız şartsız teslimiyet kişilere olmaz. Yüce Allah’a olur ve Allah’ın emriyle peygamber (as)a olur.
İnancımız da masum insan yani günahsız düşüncesi yoktur. Atalarımız :”Duvara dayanma yıkılır, insana güvenme ölür” demişlerdir. İnsan, kişiye bel bağlarsa, ortada kalır. Kıyamet gününde kendisine falana git, seni o kurtarsın denilir.
Hz. Peygamber (AS) ın vefatında bir panik bir şaşkınlık oldu. Ne dediğinin farkında olmayanlar oldu. Bu arada Hz. Ebu Bekir (RA) yüksek sesle : “Kim Muhammet (as)a tapıyorsa, bilsin ki o, ölmüştür. Kimde Allah’a tapıyorsa, Allan bakidir” deyip ortalığı yatıştırmıştır.
İlim irfan sahibi kişilere, bir hastanın doktora yaklaşması gibi yaklaşılır. Dünya işleri için istişare edilir. Ahiret işleri içinde sorulur, dinlenir ve öğrenilir. Hayır duası alınır. Tavsiye ve öğütleri dinlenilir.
c) Kişiye Saygıda Ölçü :
Değişik maksatlarla insanların karşısına çıkanlar olduğu gibi, çıkarılanlarda oluyır. Hatta hatalarını, kerametlerini gizlemek için yaptığını veya Allah’tan izin alarak hata yaptığını söyleyebiliyor.
Kendini bilen haddini bilir; fazla ilgiden, elinin öpülmesinden, övgüden rahatsız olur. Karşısında divan durulsun istemez. Çünkü peygamber „as)ın “insanların kendileri için ayakta dikilmelerinden memnun olan cehennemdeki yerini hazırlasın” ( Tirmizi, Adap : 47 ) hadisini bilir.
Bir insana saygıda sevgide aşırı gitmemek lazım. Peygamberimiz :” Bana başkalarının krallarına yaptığını yapmayın” demiştir.
Birde resim taşıma ve resme saygı oluyor. Bu da yanlıştır. Her şeyden önce bir resim karşı cinse haramdır. O resme bakamaz, taşıyamaz, asla resme bakarak ibadet edemez, şirktir.
Bu konudaki hüküm şudur :
“ Bir alim, bir şeyhin resmini tazim için, himmet bekleyerek taşımak, öpmek caiz değildir. Yardım Allah’tan beklenir. Böyle yapmak batıl dinlerdeki resim ve heykele tapmaya benzer. Eğer resi, sadece bir hatıra için taşınabilir.” ( Doç. Dr. Ahmet
Gürtaş- Günümüzün Meselelerine Fetvalar. S. 116 )
Bu konuda Halil Güneç hoca efendi de, M. Esad hoca efendi de aynı fetvayı vermiştir.
d) Kişiyi Övgüde Ölçü :
İslam’a göre aşırı övgüde yergide yasaktır. İslam büyükleri kendini bilmezlerin aşırı övgülerinden hep rahatsız olmuşlardır. Övgü, cahil insanın nefsini okşar.
Peygamber (AS) : Beni övmeyin. Ben ancak bir kulum. Bana sadece Allah’ın kili ve Resulü deyin” buyurmuştur. ( Buhari Enbiya : 48 )
Bir İslam büyüğü “sık sık elimi öpüp durmayın çok tevbe etmek durumunda kalıyorum” derdi, elini öptürmezdi.
Allah’ın sıfatlarından olan bazı sıfatlar ve özellikler kişiler için kullanılmamalıdır.
Mesela; Gavs (sığınılan), Gavs-ı Azam, Gavs-ı Ekber ( büyük sınak ) denmez. Çünkü tek sığınılan yüce Allah’tır. Denirse, şirk koşulmuş olur. Ekber, Azam sıfatları yüce Allah’a mahsustur.
Bu konuda Halil Günenç Hoca Efendi şöyle der :
-“Kişilerin makam ve derecelerini iyi bilen Allah’tır. Onlar için falan zat kutb-ı zamandır veya Gavsdır. Falan halimizi bilir, kalbimizden geçeni bilir” demek asla caiz değildir. Bunun kişinin durumuna göre şirk olduğunu söyleyenler vardır.
“Falanın ruhu hazırdır, bilir” demek küfre götürür. Hz. Peygamber bile vahiy gelmezse, cevap veremezdi. Kur’an Onun gaybı bilmediğini bildirir. (A’raf:188)
(Günümüz Meselelerine Fetvalar 1/99-100)
Kimseye abartılı davranılmamalı, kimse uçurulmamalıdır. Herkesin beşer ve beşer olmanın zaafları içinde olduğu unutulmamalıdır.
e) Kişiyi Vesile Kılmak :
Hidayet, kurtuluş kişiden, kuldan istenmez. Yardım Allah’tandır. Allah’tan başkasından bir şey istenmez, beklenmez.
Fatiha suresinde :” Allah’ım ancak sana kulluk eder, ancak senden yardım isteriz2 deriz. Bu yardım, sağda olsa, ölmüş de olsa asla bir kuldan beklenmez.
Kur’an’da : “ Allah’a yaklaşmak için vasıta arayın” (Maida : 35) buyruluyor. Mesela; ilaç iyileşmek için vasıtadır. Doktor vasıtadır. Doktor vesiledir. Diyelim ki; dua vesiledir. “ Ya Rabbi! Hidayet ver “ deriz, duayı vesile kılarız. Dua ederken; Kur’an aşkına, peygamber aşkına, salih kimselerin, veli kullarının hürmetine….”deriz. ama “imdat” diyerek kimse çağrılmaz. Arapların şefaatçi olsun diye putlara yöneldiği gibi her hangi bir kula yönelinmez.
Biri Hz. Peygambere gelir :
-“Ya Resulallah gözlerim kapandı benim için dua et” der. Hz. Peygamber ona :
-Abdest al, iki rekat namaz kıl sonra:”Allah’ım! Peygamberim Muhammet (S.A.V.) ile sana tevessül ediyorum. Ey Muhammet ( S.A.V.)gözlerim açılması için senin şefaatçi olmanı istiyorum. Onun hakkımdaki şefaatini kabul buyur” de. “Bir ihtiyacın olunca da hep aynısını yap” demiştir. Adam aynısını yapmış gözleri
açılmıştır. ( Tirmizi Davat : 49 )
Yani peygamberden istenmeyecek, peygamber vesile kılınacaktır.
f) Kişinin Elini Öpmek :
Nikah düşen kimseler birbirine dokunamaz, elini öpemez. Yaşlı bir kadının eli öpülebilir ama erkek ne kadar yaşlı olursa olsun erkeklik duygusu ölmediği için bir kadın elini öpemez. Peygamberin eli hiçbir yabancı kadın eline değmemiştir. Dinde el öpmek, saygı ifadesi de değildir. Dinin emri de değildir. ( Prof. Dr. Faruk Beşer,
Hanımlara Özel Fetvalar : 1/77-83 )
Peygamber (as)a biat alan kadınlar : “Bizim elimizi tutmadın” deyince: “ Ben kadınların elini tutmam” cevabını vermiştir. (Halil Günenç, G. M. Fetvalar: 2 / 164 )
Her organın bir zinası olduğu bildirilmiştir. Yabancı insanların dokunması da zinadır. Bu konuda kendisinden din öğrenilen kişi, herkesten çok daha hassas olmalıdır. Kim olursa olsun, kadınlara el öptürmekte sakınca görünmüyorsa, itikat düzgünlüğü yok denektir. Öpende öptürende günaha girer. Helal saymanın ise boyutu farklıdır.
g) Kul günahsız olur mu ?
Kul hatasız olmaz. Herhangi bir kimseyi hatasız kabul etmek, büyük hatadır. Hatasız tek Cenab-ı Allahtır. Bir insanın yazdığı kitabı kusursuz kabul etmek de tehlikelidir. Kusursuzluk Allah’a mahsustur. Kur’an hatasızdır. Atalarımız : “düşmez kalkmaz bir Allah” demişlerdir.
Bir hadiste “her insan hata eder, hata yapanların en hayırlısı, tevbe edendir” (Tirmizi Kıyamet : 49 ) buyrulmuştur.
Peygamberlerin bile “Zelle” denilen hataları olmuştur. Bu insan olmanın zaafıdır.
Sevdiğimiz bir kimseyi günahsız, hatasız görmek İslam itikadına uymaz. İtikad düzgünlüğü, kerametten üstündür.
Bir insanın günah işlemesinde keramette aranmaz, hikmet de aranmaz.
h) Kul şefaat eder mi ?
Cenab-ı Allah’ın şefaat hakkı ve izin verdiği kimseler dinimizde bildirilmiştir.
Peygamber (as) cenab-ı Allah’ın izin verdiği kimselere şefaat edecektir.
Salih kimseler, Rabbim izin verirse insanın hidayetine vesile olurlar.
Kimsenin şahsına iltica olunmaz. Kula iltica şirktir. Kula “yetiş, kurtar” denmez. “imdat” denilerek yardım istenmez.
Enbiya suresinin 255 ayetinde “ Allah’ın razı olduğu kimseden başkasına şefaat yoktur” buyrulmuştur.
Peygamber (as) kızına şöyle demiştir :
-“ Peygamber kızıyım diye güvenme” demiş bize mesaj vermiştir. Peygamberimiz amcası Ebu Talibi, İbrahim peygamber babası Azeri, Nuh oğlunu, Lut hanımını kurtaramamıştır.
İyilik de kötülük de Allah’ın yaratması ile olur. Kul Allah’ın izni olmadan bir şey yapamaz. Almak, vermek, yok etmek Allah’a mahsustur. Kulda bu vasıfları görmek
şirktir.
i) Kuldan yardım beklemek
Yardım, Allah’tandır. Allah’tan beklenilen, kuldan beklenmez. Allah’tan istenilen kuldan istenmez.
İbrahim (as), Nemrut tarafından ateşe atılınca yanmadı. Ateşe atıldığında ona Cebrail (as) gelip :
- Sana yardım edeyim mi? Deyince İbrahim (as) :
- Hayır, ben Allah’tan isterim, dedi. “Allah bana yeter” dedi.
İslam büyükleri şöyle der : “ Eğer İbrahim (as)ın Cebrail’den bir beklentisi olsaydı, ateş onu yakardı.”
Kur’an’da : “ Yardım ancak Allah’tandır” (Al-i İmran : 126 )
Yusuf peygamber, zindanda arkadaşından yardım istedi ve zindan da çok kaldı.
İ. Birgüvi Hazretleri şöyle der : “ Medet ya Resulallah !” demek tehlikelidir. Demek ki, Allah bırakılıp peygamberden bile yardım istemek şirktir.
“Falanın sayesinde işimiz oldu “ denmez.
Bir insanın son anda imanlı gidip gitmemesi de Cenab-ı Allah’ın lütfuna, ihsanına bağlıdır. Kurtuluş ve hidayet ancak Allah’tandır. Rabbı dilerse, kul kurtulur. “Allah sonumuzu hayretsin”, “Allah’ım iman Kur’an nasip et demek bundandır. Papazların kendilerinde gördüğü vaftiz, aforoz yetkisi kimsede yoktur. Zaman zaman dışardan birileri geliyor. Bunlar Moan tarikatı temsilcileri oluyor veya Hintli Mataji gibi kimseler oluyor. Veya Seyyid adı ile dolaştırılan kimseler oluyor. Veya şifa dağıttığı söylenen kimseler oluyor. Böyle kişilere inanmak ve onlardan şifa beklemek, İslam inancıyla asla bağdaşmaz.
24.04.2002 tarihinde İstanbul’a Hintli Mataji geldi. Gazetelerden öğrendiğimize göre; salon ağzına kadar dolu. Ne istiyorlar ?
- Rahatlamak, şifa bulmak.
- Ondan çıkan ilahi enerji ile buluşmak.
- Ona secde edip boşalmak. – Ayağını yıkadığı su ile şifa bulmak
- İlahi aydınlanma.. bu beklentilerin her biri şirke götüren davranışlardır. j-) İnsan, insanı uzaktan görür mü ?
“ Falan bizi görür, halimizi bilir, bizden haberdar olur demek tevhid inancına aykırıdır. İirktir. Çünkü gaybı Allah bilir, gizlilikleri ancak Allah görür. Ancak her yerde Allah hazır ve nazırdır. Gaybı peygamber bile Allah’ın bildirdiği kadardır. “kimse Allah’ın bildiğinden başka bir şey bilemez” (Bakara : 255)
Halil Günenç Hoca Efendi bu konuda şöyle der.
- Bir kimse “falan gaybı biliyor”, “ Kalbimizden geçenleri bilir veya falanın ruhu hazır olup, halimize vakıftır” derse küfre girer. ( G:M. Fetvalar 1 / 43 + 99 )
- Gaybın bilgisi, geleceğin bilgisi Allah’a aittir. Kur’an da “Gökler de ve yerde gaybı Allah’tan başka kimse bilemez” (Neml : 65 ) Araf suresinin 88. ayetin de de :
- “Deki : Ben Allah’ın dilediğinden başka kendi kendime ne bir menfaati kazanmaya, ne de bir zararı defetmeye sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim, elbette daha çok hayır yapardım ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı” buyrularak peygamber (AS)ın bile gaybı bilmediği ifade edilmiştir.
Peygambere vahiy gelir, Salih kullara ilham yolu ile bilgi gelir. Bunun dışında kimse bir şey bilemez.
“Gaybı biliyor, biliyorum” ifadeleri yanlıştır. Gaybı medyum da bilemez. Bilselerdi bu kadar faili meçhul var, bu kadar yeraltında hazine var, onu bilirler, bulurlardı. Piyangoda en büyük ikramı kazanırlardı.
Bir zamanlar medyum Memiş, medyum Keto ile televizyon programındalar. Memiş, Keto’ya bir tokat attı ve dedi ki: “sen medyum olsaydın benim sana tokat atacağımı bilirdin!”….
Peygamber (AS) : Ben gaybı bilmem” (Enam: 50) derken gaybı başka kim bilebilir? Peygamberimizin bazı şeyler hakkında bir şeyler söylemesi, mucizedir.
Peygamber (SAV) Efendimiz “ biri gaibden haber verir de, diğeri ona inanırsa bana indirilen Kuran’ı inkar etmiş olur” demiştir. Bir başka hadislerinde de : “ Gelecekten haber veren kimseye varıp bir şeyler soran ve onun dediğini tasdik eden kimsenin kırk gün namazı kabul olmaz” ( Riyazüs Salihin:1701 ) denilmiştir.
Büyüklerimiz bir şey ifade ettikten sonra veya bir tahminde bulunduktan sonra (Allahü a’lem) Allah doğrusunu bilir demişlerdir.
Gaybı bildiğini iddia veya başkasının gaybı bildiğini iddia veya gaybı bildiğini söyleyene inanmak şirktir.
Fala bakmak, baktırmak da söylenilenlere inanmak da şirktir.
k) Kul dünyada Allah’ı görür mü ? Musa (as) Allah’ı görmek istedi. Rabbı ona “sen beni asla göremezsin” dedi.
Kul Allah’ı dünya gözü ile göremeyeceği gibi Allah, kul da tecelli etmez, Allah’ın sıfatları kula yansımaz. Böyle söylemek ve inanmak şirktir.
Kur’an’da : O’na gözler erişemez (En’am : 103 ) buyrularak Allah’ın görülemeyeceği bildirilmiştir. Çünkü Cenab’ı Allah şekli ve maddi bir varlık değildir. İnsanın gözü Allah’ı görmeye müsait değildir.
Bir hadiste : “ Allah’ı görmek hiçbir kimseye mümkün ve muvafık değildir” (Hadis Ans. 17 / 1328 J. Canan) buyrulmuştur.
Rüyada Allah’ı gördüm diyen ona bir yer ve şekil izafe etmiş olur. Halbuki Allah şekilden, mekandan münezzehtir.
Ömer Nesefi : “Rüyada Allah’ı gördüğü iddiasında bulunan kimse puta tapandan daha şerlidir”(Akaid :90) L) Kul şifa verir mi ?
İifa Allah’tandır. Kabirlerde, türbelerde insanlarda şifa aranmaz. Derdi veren Allah dermanı da verir.
Peygamber (as) bir tabibe şöyle demiştir:
-Sen sadece hasta ile ilgilenensin tabip Allah’tır. (Ebi Davut, Tereccüt : 18 ) Tabib bir vasıta ve vesiledir.
İnsanın artığından şifa olmaz. Yediği yemekte, içtiği suda şifa aramamalıdır.
Allah’la kul arasına girende şirke düşer, katanda şirke düşer.
Ölmüş kimseden de bir şey beklenmez. Ölen, geride kalanlardan haberdar olur. Fakat geriye gelemez. Ne kendi gelir, ne de ruhu gelir. Dünyada kalanlara herhangi bir müdahalesi de olmaz. Fayda da veremez, zararda veremez. O, yapılacak küçük bir hayra ve okunacak bir fatihaya muhtaçtır.
Ölenin ruhu berzah alemine, cesedi kabre gider, dünya ile ilgili kesilir, dünyada herhangi bir icraatı olamaz. Aksini düşünmek şirk olur.
m) Kişiye kurban kesmek :
Kurban yalnız Cenab-ı Allah için kesilir. Kevser suresinde “Rabbın için kurban kes” buyrularak, kurbanın ancak Allah için kesileceği ifade edilmiştir.
Allah’tan başkasına kurban kesmek şirktir. O hayvan leş hükmündedir, eti de yenmez.
Maida suresinin 3. Ayetinde Allah’tan başkasına kurban kesilmesinin haram olduğu bildirilmiştir.
Hayatta olan kişiye de, ölmüş olan kişiye de kurban kesilmez. Kesilen hayvanın kanı oraya buraya sürülmez.
Allah için kurban, bir ibadettir. Kurban kişi için kesilirse, ibadet kula yapılmış olur ki şirktir.
Hac’tan dönene, doğan çocuğa, gelen siyasi veya bir salih kula kurban kesilmez. Yani kişinin zatı için kurban kesilmez, ancak Allah için, Allah rızası için kesilir.
Hem kişi için hem de Allah için de kesilmez. Allah için yapılan, kula da yapılırsa, işte ortak koşma bu olur.