KİRLİ BASIN YAYINA TEPKİ GÖSTERMEK
Amerika’da görev yapan Ayşe Göktürk bir gazetede yayınlanan makalesinde: “Her türlü rezaletin kol gezdiği New York şehrinde Türk gazetelerini Amerikalı tanıdıklara, bu bizim gazetemizdir, diye göstermekten çekiniyorum. Çünkü Amerikan gazeteleri yazı ile dolu açık saçık poza rastlayamazsınız. Gazete edepli bir organ. Halk böyle istiyormuş. Birkaç sene önce İrlandalı bir yayımcı, müstehcen resimlere yer veren bir gazete çıkarmayı denemiş. Halktan büyük tepki görmüş. Daha doğrusu satılmamış, alan olmamış…
Peki ya, Türkiye’deki vatandaşlarımız, çocuklar, gençler! Gazetelerden memnunsalar diyecek bir şey yok ama değilseler satın almasınlar” diye yazmış.
Bugün dilencinin beğenmediği paraya gazete satılıyor. Birçokları da bunu alıyor. Ucuz diye gazete alınmaz.
Gücünü insanımıza, inancımıza karşı kullanan yayın organı desteklenmez, gücüne güç katılmaz. Gösterilecek her çeşit tepki ibadettir.
İnsanımız üzerinde yıkım yapan güçler, maalesef bizim tarafımızdan bilerek veya bilmeyerek destek görmektedir.
Bu sorumsuzluğa, ilgisizliğe son verilmesi lâzımdır. Çünkü gemi batırılıyor, biz aldırmıyoruz. Halbuki içinde biz de varız.
Düşman cesur, düşman atılgan; biz pısırık. Bu olmaz. Tepki gösterme, tavır koyma, iman ölçüsünde olur. Elle, dille yapamadığımızı en azından kalben buğzetmek her inandım diyenin görevidir.
Umursamazlık, tepkisiz toplum haline gelişimiz bize çok şey kaybettirmiştir. Her birimiz Müslümanız diyoruz, aldığımıza, okuduğumuza, seyrettiğimize bakmıyoruz.
Büyüklerimiz, insanımızın inancı, idealleri üzerinde tahribat yapan yıkımı hedef alan basın yayın organlarının alımını satımını, seyredilmesini, destek olmak, gücüne güç katmak olacağından hoş görmemiştir.
Nasıl yayın, nasıl basın istediğini kaç kişi söyleyerek, yazarak, telefon ederek, en önemlisi de satın almamak suretiyle bildirmiştir.?
Olumsuzluğa tepkinin ardından, olumlu olanı da alarak, destek vererek, iyi çığır açmak da hepimizin görevidir.
Yıkıcı, bozucu her şeye karşı insanımızı korumak, başta devletin görevidir. Devlet, insanımızı içkiden, fuhuştan, kumardan koruyacağı gibi ahlâksızlıktan ve müstehcenlikten de korumak görevidir.
Devlet, sağlığa zararlı gıda maddeleri ile nasıl mücadele ediyorsa, ahlâk bozucu yayınlarla da mücadele etmelidir. Bugüne kadar devletin her konuda insanımızı ne ölçüde koruduğu herkesçe bilinen bir husus.
Şair; Mert çıkmazsa meydana
Nâmert çıkar merdâne, demiş devlet ortaya çıkmıyorsa, birileri ortaya çıkar. İyi niyetli ise sonuç iyi olur. Ama kötü niyetli ise kötü olur.
Tepki gösterecek çok şeye bakıyoruz. Çok şey seyrediyoruz, sonuçta tepkisiz kalıyoruz. Bu tepkisizlik de bizi o şeye yaklaştırıyor, ısındırıyor ve alıştırıyor.
İnsanın kendini ırzını, namusunu, yavrusunu savunma ve koruma görevi, önce kendisinindir. Her şeyden önce uzun zaman televizyon seyretmek, kanaldan kanala gezmek ve seviyesiz her programı seyretmek zorunda değiliz. İlk tepki, seyretmemekle gösterilebilir.
TV ekranına esir olursa tepki gösteremeyiz. Bugün televizyonlarda en çok kullanılan kelimelerden biri “Lanet olsun” kelimesidir. Bizde kendi diliyle, televizyonun yıkıcı yayınlarını lânetlemeliyiz. Yoksa kızıp köpürmenin, sövmenin siğmenin bir faydası olmaz. Atalarımız: “Keskin sirkenin küpüne zararı olur” demişlerdir. Bir güzel söz de; “Sövmekle şeytanın sayısı artar.”
Rahatsız olan insanımız bir şey yapmıyor. Bugün şikayet mercileri var. Şikayetçi oluyoruz ama şikayet etmiyoruz. Şikayetçi olan, tepki gösteren, hep başkaları oluyor. Telefon ediyor, faks çekiyor, sokakta yürüyor ve davacı oluyor. Böylece icraat makamlarının ve kamunun ibresi o tarafa kayıyor. Dikkatler oraya çevriliyor.
Müstehcenlik böyle devam ederse gelecek nesil, ihmalimizi lânetleyecektir. Onun için bu yozlaştırmaya mutlaka karşı çıkılmalıdır.
Televizyon kuruluş ve yayınları kanununun 4. maddesine göre; bu milletin değerlerine, aile yapısına, gençlerin her yönü ile korunmasına millî çıkarlar esasına uygun yayın yapması gereken televizyonlar, aksine yayın yapıyor. Ne yazık ki, tepki görmüyor.
Özel hatlarla cinsel eğitim adı altında yanlış mesajlar veriyor. Çocuklar şehvetten şaşı olmuş, sokakta öpüşüyor, kaldırımda tatmin oluyor. Hani nerede çocuklarını çok sevdiğini söyleyen ana babalar…
Uyanalım, uyanmazsak bizi uyaracaklar. Uslu oturan çocuktan, ağlayan çocuk daha çok ilgi görür. Bazı kesimler hem vurur, hem de bağırır. “Ne vuruyorsun?” der.
Çocuk tepki göstermezse elindeki oyuncağını da, yiyeceğini de kaptırır.
Kadın tepki göstermezse, ırzına geçerler. Sokakta çantasını kaldırıp vuracağı bilinirse, kadına laf atan olmaz. Bu hal, kadına namuslu yaşama ve namuslu kalma hakkını kazandırır.
Kötülere ve kötülüğe karşı çıkmayanın akıbeti, helak olmaktır. Hayat hakkı verdiği kötülük, ona aynı hakkı vermeyecektir.
Geçen bir gazetede: “ABD’de “Temiz TV kampanyası” başlığının altında şunlar yazılı idi: Amerika’da sabrı taşan halk, şiddet ve seks filmlerini oynatan TV kanallarını boykot çağrısı yaptı. ABD vatandaşları, ahlâk dışı TV yayını istemiyor” haberi yer alıyordu.
Amerikan halkı bile gençleri ve aileleri korumak için harekete geçerken, öfkesini kampanya ile dile getirirken susmak, her şeyi sineye çekmek, tepkisiz kalmak bize yakışır mı Allah aşkına? Neme lazımcılık, pasiflik ve uyuşukluk, Müslüman’ın vasfı olamaz.
Unutmayalım hep savunmada kalan kaybeder, tepki gösteren hükmeder.
Hz. Ömer (r.a) Allah’a: “Zındıkların atılganlığından, Müslümanların uyuşukluğundan sana sığınırım Rabbim!” diye dua etmiştir.
Yavrumuz, elden ve evden çıktıktan sonra feryat etmenin, birilerine namus davası açmanın kime ne faydası olur?
Yunan’ın Aydın ilini işgal ettiği günler, bir köyden geçen çete reisi, çeşmeye yanaşır, su dolduran kadın hiç çekilmez, çete reisi sorar:
- Ne zamandan beri kadınlar, erkeklerden çekinmez oldu?
Kadının biri şöyle cevap verir:
- Vatan işgal altında, köyün erkekleri Yunanla savaşıyor. Burada benim gibi kadınlar, senin gibi kadın kılıklı erkekler kaldı, der.
Bizi biz yapan ahlâkımızı kültürümüzü, kaybetmeden, yavrularımıza sahip çıkalım.
Bugüne kadar hangimiz tepki gösterdik?
Bunun için neler yapabiliriz?
- Her şeyden önce inancımıza kültürümüze uygun yaşayarak çocuklara ve gençlere iyi örnek, iyi model olmalıyız.
- İnancımızı bütün güzellikleri ile hayatımızın her kesimine yansıtarak “İşte İslâm”, “İşte Müslüman” dedirtmeliyiz.
- Evimizin en güzel odasına, en güzel köşesine yerleştirdiğimiz şer kutusundan emir – komuta yetkisini mutlaka almalıyız. Çocuklarımıza rehberliği biz yapmalıyız.
- Televizyonun karşısına geçip esir alınma yerine, açmasını kapatmasını bilerek onu biz esir almalıyız. Unutmayalım ki, bir kutuya mahkum değiliz. Bizi onun yönlendirmesine müsaade etmemeliyiz. Şöyle bir olay oluyor:
q 100’lük Habibe Nine, oğlunun yeni aldığı televizyonun nasıl bir şey olduğunu
merak ettiği için gelip karşısına oturdu.
Az sonra televizyon açıldı. Ekranda bir erkek spiker belirdi. Habibe nine spikerin kendisine baktığını sanıp sırtını döndü. Birkaç dakika sonra göz ucuyla yandan baktı, spiker hala bakıyordu. Çok sinirlendi. Oğluna çıkıştı. Oğlum! Şu getirdiğin adama haddini bildirsene durmadan bana bakıyor, sırtımı döndüm nafile hala bakıyor. Ne utanmaz adammış, hiç namahreme bakılır mı oğlum, diyor.
Hiçbir şey yapamazsak kapatabiliriz.
- TV konusunda önce ana babalar uyarılmalıdır. Seyredeceklerse, çocuklar belirli
zamanlarda, bilinçli seyrettirilmelidir. Çocuklar çabuk etkilenirler, televizyonun şiddetinden müstehcenliğinden ve uyuşturmasından korunmalıdır. Müstehcen dergiler ve gazetelerden uzak tutulmalıdır.
- Allah’a şükür bugün olumlu mesajlar veren televizyonlar ve radyolar var. Bunlar
desteklenmeli, bunlar seyredilip, dinlenmelidir. Radyo ve televizyonlarımız, böyle radyo ve televizyonlara ayarlı olmalıdır.
- İstenmeyen yayınlara, seviyesiz programlara gereken tepki gösterilmelidir.
- Sohbete, okuyamaya, düşünmeye, üretim ve araştırma gibi faydalı işlere
yönelinmeli ve yöneltilmelidir.
- Zaman zaman bazı medya patronlarına da nasıl yayın istediğimizi, çeşitli yollarla iletmeliyiz. Medyanın görevinin sadece kötü haber, müstehcen yayın ve yabancılaştırma olmadığını hatırlatmalıyız. Bu millet bizim, bu vatan hepimizin, zarar verdiğiniz insan bizim insanımız, batırmak istediğiniz gemi de sizde varsınız, demeliyiz.
- Unutmayalım başkasına, başkasının çocuklarına zarar veren insan, iflah olmaz.
Çocukları da hayır etmez. Atalarımız “Ev yıkanın olur hanesi viran” demişlerdir.
- Medya sahipleri ve program yapanlar da, bizi her şeyimizle yok etmek isteyen
düşmanlarımıza çirkin yayınları ve müstehcenlik silahı ile yardımcı olmasınlar kaleyi içten fethetmesinler.
- Medyanın haber alma, program yapma metodu yanlıştır. Medyanın insanın
üzerine gitmeye, zorla konuşturmaya, söylenen bir sözü saptırmaya, inançlarla düşüncelerle alay etmeye hakkı yoktur. İnsanın değil medyanın karşısında, mahkemede bile konuşmama hakkı vardır.
Sonuç olarak; televizyonların olumsuz yönlerini göz önüne getirirsek diyebiliriz ki, televizyonlu odadan televizyonsuz odaya gitmez hicrettir. Bu bizim selametimiz ve saadetimiz için geçerlidir.