KALBİN HASTALIKLARI

  • A  

ġefkatten, merhametten, sevgiden ve saygıdan yoksun, sorumsuz, acımasız,

menfaatçi, neme lazımcı, şuursuz ve şükürsüz,kalbinde iyi duygulara yer olmayan, nefsine boyun eğmiş, şehvetperest, stresli, bunalımlı, çılgın bir nesil kartopu gibi gün geçtikçe büyümekte.

Kalpler kararmış, katılaşmış, vicdanlar kaybolmuş. Allah korkusu yerine kul korkusu, ilahi adalet yerine kanun korkusu yer almış. Verilen sözlerin, senet ve çeklerin hiç kıymeti yok. Her yer hastalıklı kimselerle dolu.

Rahata alışılmış, başkalarının ağrısı, acısı ve feryadı duyulmuyor. Bize hiçbir şey dokunmasın istiyoruz. Ahiretsiz bir dünya hayatı yaşıyoruz.

  •                     
    •  

Kalp, iyiyede kötüyede yataklık eder. Kalp merkezdir. Bir kap gibi kalaylanmazsa, cilalanmazsa önce kararır, sonrada çürür.

  • İnsanda itikat düzgünlüğü olmazsa,
  • Helal lokma yemezse,
  • Meşru iş yapmazsa,
  • İyi duygular geliştirilip beslenmezse,
  • Kalp ibadetlerle süslenmez, cilalanmazsa,          Kalplerden Allah korkusu sökülüp atılırsa,
  • Kalplerde Allah sevgisi, peygamber sevgisi olmazsa,
  • İnsan Allah’ tan razı olmazsa, Allah da ondan razı olmazsa,
  • Kalp günahtan ürpermez ve günaha devam edilirse, kalp önce mühürlenir, sonra kararır, sonrada ölür.

 Kalp bizim en hayati organımızdır. Onu diri tutmak, canlı tutmak başta gelen görevimizdir. Kalbin hastalanması, bizim için durması gibi bir şeydir. Her türlü iyiliğin ve hayrın sonu demektir.

Peygamber (as) şöyle buyuruyor: “Kalbi dürüst olmadıkça, kulun imanı doğru olmaz. Dil doğru olmadıkça, kalbi doğru olmaz.” (İbni Hanbel: 111/198)

Allah Kur’an’ da şöyle dua etmemizi istiyor:

“Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi bir daha dinden ayırma!”

(Ali İmran: 8)

Peygamber efendimiz (sav) şöyle dua etmiştir:  “Ey kalpleri halden hale çeviren Allah’ ım! Kalbimi dininden ayırma!” (Tirmizi, Kader:

7)

Uyuşukluk, pısırıklık ve tepkisizlik kalbin en kötü hastalıklarındandır. 

Kalp Allah’ tan razı olmalı; kalbimiz içinde Allah’ ın muhafaza etmezi istenmelidir. Biz Allah’ tan razı olmalıyız ki, Allah da bizden, bizim kulluğumuzdan razı olmalı.

Allah’ ın hoşnutluğu ve koruması, kalbin bozulmamasını ve sapmamasını sağlar. Allah’ a teslimiyeti tam olanın kalbinde hastalık olmaz. Uyuşukluk, nemelazımcılık olmaz.

Kalbinde hastalık olmayan kimse duyarlı olur. Kardeşinin kötü halinden dolayı üzülür, ona yardımcı olur ve kötülüğe mani olmaya çalışır.

Bilir ki, güzel söz sadakadır, öğüt vermek sadakadır. İnsanları kötülükten alıkoymak üzerine farzdır. Çünkü Allah Kur’an’ da: “Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir” buyurur. (A’raf: 199)

Başka bir ayette de: “O mü’minler ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek; namazı kılarlar, zekatı verirler, iyiliği emrederler ve kötülükten men ederler.” (Hac: 41) buyrulmuştur.

Peygamber (as) da: “İyiliği emretmeyen, kötülükten men etmeyen bizden değildir.” (Seçme Hadisler: 218/35) demiştir.

İnancımızda “bana ne” yoktur. “Her koyun kendi bacağından asılır” anlayışı yoktur. “Gemisini kurtaran kaptan” düşüncesi yoktur. “Tek başına kurtuluş” “Yalnız cennete girme” arzusu yoktur.

Eğer kötülükten men edilmeyecek olursa, her bir kötülük kural haline gelecektir. Hayat tarzı haline gelecektir. Allah Kur’an’ da iyiliği emreden, kötülükten men eden bir topluluğun bulunmasını emrediyor. (ALi İmran: 104) Böyle bir topluluk bulunmaz ve görev yapılmazsa, toplumda herkes sorumlu duruma düşecektir. 

Asr suresine göre; başkalarına hak tavsiye edilecek, sabır tavsiye edilecektir.

Enfal suresinde de Allah şöyle uyarmıştır: “Kafirler birbirlerinin yardımcılarıdır. Eğer siz Allah’ ın emirlerini yerine getirmezseniz yeryüzünde fitne çıkar ve büyük bir bozgun olur.”

(Ayet: 73)

Allah Rasulü bir hadislerinde şöyle buyurur:

         “Sizden kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin; ona gücü yetmezse diliyle onun kötülüğünü söylesin; buna da gücü yetmezse kalbiyle onu buğzetsin; bu ise imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, İman: 78)

Bu hadise göre kötülükle, inançsızlıkla elimizden geldiği kadar mücadele edilecektir. Her türlü imkan ve fırsat değerlendirilecektir.

Peygamber (as): “Din nasihattir” demiştir. Kur’an’ da da: “Öğüt fayda verir” (Zariyat: 55) buyrulmuştur.

İnsanın insana öğüt vermesi, kötülükten alıkoyması ve iyiliği hakim kılması farz olan bir görevdir. İnsanın bildiği güzel şeyleri başkalarına öğretmesi sadakadır. Allah Kur’an’ da: “İyilik hususunda birbirinizle yardımlaşın” diye emrediyor.

Sadece söyleyici değil iyi örnek olunmalıdır. Söylenen önce yapılmalıdır. Kur’an’ da: “İyiliği emredip kendinizi unutur musunuz?” (Bakara: 44) diye uyarı yapılmıştır.

Bir uyarı da: “Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz” (Saf: 2) şeklindedir.

Peygamberimiz (sav) Miraç’ tan sonra şöyle anlatmıştır: 

         “Miraç gecesi bir topluluğa uğradım, dudakları ateşten bir makasla kırpılıyordu. Kim olduklarını sordum. Cebrail (as): “Bunlar dünyada başkalarına iyilik yapmalarını söyleyip kendileri yapmayan kimselerdir” cevabını verdi” der. (Ramuz elEhadis: 392/13)

Bu konuda peygamberimiz (sav) Hz. Ali’ ye şöyle demiştir: “Ya Ali, senin vasıtanla bir kişinin doğru yola gelmesi, senin için dünyalara bedeldir”

Bir hadislerinde de: “Başkalarını doğruluğa çağıran kimseye kendisine uyanların sevabı kadar sevap verir. Onların sevabından da bir şey eksilmez. Başkalarını sapıklığa çağıran kimseye de kendisine uyanların günahı gibi günah verilir. Ona uyanların günahından da bir şey eksilmez.” buyrulmuştur. (R. Salihın: 173)

Bunlar, sevap kazanmak isteyenler için güzel müjdelerdir.

Sağlıklı ve inançlı bir insanın kötülüğe ve kötülere tepki göstermesi lazımdır. Tepkinin anlamı: “Tasvip etmiyorum” demektir. Tepki insanı vebalden de kurtarır, sevapta kazandırır.

Kötülüğe ilgisiz kalmak, “bana ne” demek, seyretmek olmaz. “Görmedim, duymadım, bilmiyorum” bu kalbin hastalığıdır. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” sözü hastalıklı bir sözdür.

Haksızlık karşısında susmak, kötülüğe fırsat vermek ve destek olmaktır. Kötülüğe göz yummak veya destek olmak o kötülüğü işlemek gibidir.

Bugün malımıza, canımıza ve menfaatimize dokunuyorsa tepki gösteriyoruz. Değilse “Nemelazım” hastalığımız tutuyor. Kör, sağır ve dilsiz oluveriyoruz, ondan sonra bahaneler ardı ardına geliyor “Bir benimle mi olacak?” “Biz çok çalıştık, birazda başkaları çalışsın.” Böylece sanki sorumlu değilmişiz gibi kötülüğe hayat hakkı tanıyoruz. 

Gayreti, çalışmayı bahaneler uydurarak bir tarafa bırakanlar için Kur’an’ da şöyle anlatılıyor:

“Kendilerine yazık eden kimselere melekler, canlarını alırken: “Ne işte idiniz?” dediler. Bunlar: “Biz yeryüzünde çaresizdik” diye cevap verdiler. Meleklerde: “Allah’ ın yeri geniş değil miydi? Başka bir yere gitseydiniz ya!” dediler. İşte onların barınağı cehennemdir. Orası ne kötü bir gidiş yeridir.”

“Erkekler, kadınlar ve çocuklardan gerçekten çaresiz ve aciz olup hiçbir çareye gücü yetmeyenler, hiçbir yol bulamayanlar müstesnadır.”

“Umulur ki bunları Allah affeder; Allah çok affedicidir.” (Nisa: 979899)

Korumamız, müdafa etmemiz gereken değerlerimiz var. Onlar saldırıya uğrarken seyretmek olmaz. Alo 154, Alo 155, Alo 444 1 178 RTÜK hattı gibi ücretsiz hatlar var. Bunları kullanmazsak huzurlu yaşayamayız. Bugün tepki göstermediğimiz kötülük, yarın bizi veya sevdiklerimizi bulacak ve zarar verecektir. Hani “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” gibi. Bin yıl zarar görmeden nasıl korunabiliriz? Allah uyarıyor: 

  • “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.” (Fussılat: 34)

Tepkisizlik, helak sebebidir. Geçmişte kötülüğe karşı çıkmayanlar helak olmuştur. Nuh peygamberin kavmi helak olacağı zaman “Ya Rabbi! Aralarında iyiler de var!” deyince “Onlar kötülüğe karşı çıkmadılar” uyarısı yapılmıştır.

Bunca ilahî ikaz ve uyarılara kulak tıkayamayız. Hiçbir zaman gemisini kurtaran kaptan değildir.

İnsan kendini aciz görmemelidir. “Ben yalnız ne yapabilirim?” dememelidir. Bir insan çok şey yapar. Yeter ki istesin. Mesela; parayı Lidyalılar buldu denir. Parayı Lidyalılar bulmamıştır; bir tek Lidyalı bulmuştur. Fatih Sultan Mehmet çok şey yapmıştır. O da bir insandır.

Cenabı Allah hayatımızın sonunda herkese soracak:

  • “Şunlar, şunlar olurken sen neredeydin? Ne yapıyordun?”          “Korktum, çekindim” cevabına karşı:
  • “Benden korkman gerekmez miydi?” diyecek.

O zaman ne cevap vermeyi düşünüyoruz acaba?…

İsrailoğullarının bozulma sebebini peygamber (as) şöyle anlatır:

  • “İsrailoğulları günaha daldılar. İleri gelenleri, ilim adamları günah işlememelerini öğütlediler. Günah işleyenler günahtan vazgeçmediler. Bu defa onlarda günah işleyenlere katıldılar, onlarla beraber günaha daldılar. Günahkarları terk etmediler, onlarla beraber yaşamaya başladılar. Allah hepsinin kalbini birbirine benzetti, kalplerini kararttı. Onlara lanet etti, maymun ve domuz olun dedi.”

Bunları dedikten sonra yere oturuyor ve:

  • “Allah’ a yemin olsun ki, insanları doğru yola davet etmediğiniz müddetçe size kurtulmak yoktur.” diyerek sözünü tamamlıyor.

İçinde bulunduğumuz durumu Mehmet Akif şöyle ifade etmiştir:

“ “Bana ne” dedikçe bozuldu çarkın,

İşgale uğradı evinle barkın.

Yeter yattığınız ayağa kalkın,

Dermanınız mı yok, ölü müsünüz?”

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir