KAĞIT VE MATBAANIN İCADI
Kağıt ve matbaa, insanlık tarihinin en önemli icad ve keşiflerindendir. Biz matbaanın XV. Yüzyılda Gutenberg tarafından icat edildiğini sanırız. İlim ve kültürün insanlık alemine yayılışında en büyük rolü oynayan matbaa, Gutenberg tarafından icad edilmemiştir.” Denilince de her şeyin icadını başkalarına mal eden zihniyet, kağıt ve matbaanın Çinlilerce bilindiğini ve kullanıldığını iddia etmektedir.
Medeni bir millet olan Türk’ün tarihine ve Türk’lerden bahseden kaynaklara göz atılınca, “kağıt”, matbaa”, “harf”, “yazmak” gibi kelimelerin kullanıldığı görülmektedir. Bu demek oluyor ki, kağıt ve matbaa gibi insalık fikriyatını değiştiren iki mühim icat, insanlık alemine Türkler tarafından hediye edilen nimetlerden iki tanesidir. Bunun için Türk’lere ne kadar teşekkür edilse azdır.
Matbaayı bulma ve icat etme şerefi, Gutenberg’e ait değildir. Gutenberg’in bulduğu matbaa değildir. Onun yaptığı tek şey, daha çabuk aşınan tahtadan harflerin yerine madeni harfler kullanmak olmuştur.
Gutenberg’in durumu, bir doktorun dişi çekip yerine madeni diş taktıktan sonra “ben adam yarattım” demesi kadar gülünçtür.
Gerçek, üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin kendini kolay kolay saçmalığa terk edemez. Gutenberg, her şey gibi tekamül edecek olan matbaaya sadece basit bir katkıda bulunmaktan ileri gidememiştir. Bu bakımdan “matbaanın mucidi Gutenberg veya Coster olmayıp onlar ancak geliştiricilerdir.” (1)
“Türklerin matbaaya hizmetleri çok, hem de pek çok eskidir. Bu hususta toplu bir malumat verebilmek için size İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Profesörü Helmuth Bosserti’in ikinci Türk Tarih Kongresine tevdi ettiği “Tab San’atının Keşfi” adlı tezinin başlangıcını buraya aynen naklediyorum :
“Matbaanın keşfi adeta Amerika’nın keşfine benzer. Amerika’yı Kolomb’un keşfettiğini herkes bilir. Fakat Kolomb’un bir kıt’ayı bulmasından asırlarca evvel Norveçlilerin ve Şarki Asya’lıların şimali Amerikaya geldikleri çok daha az kimseler tarafından malumdur. Tıpkı bunun gibi bir çok kimseler Gutenberg’in matbaanın ilk verimlerini 1450 tarihine doğru beşeriyete armağan ettiği zehabındadırlar.” (2) Gutenberg’ten önce matbaa yok muydu ? Bilinmiyor muydu ? XV. Asırda Gutenberg’in dehası ile mi meydana çıktı ? Evet, Avrupa’da matbaa bilinmiyordu. Avrupa matbaayı 1455’te Gutenberg’in madeni harflerle, Mainz kasabasında İncil’i bastıktan sonra tanımıştır.
Halbuki tarihi kaynaklar tetkik edilince görülecektir ki, “Baskı yolu ile ilk kitap meydana getirmek usulü Uygur Türk’lerinde vardı. Bugüne kadar gelen Uygurca malzemenin mühim bir kısmı blok-basma denilen bir şekilde vücuda getirilmiştir… Avrupa’da ise, modern baskı tekniğinin başlangıcı olan müteharrik harflerle kitap basma işi, yani matbaanın icadı XV. asrın ortalarındadır. Almanya’nın Mainz şehrinde Johann Gutenberg tarafından 1440 yıllarında madeni harfler dökülerek ilk baskı denemelerine girişilmiş ve 1450-1455 yılları arasında da ilk kitap basılmıştır. Kağıt yapma tekniğinin doğudan batıya gelmesi gibi, baskı tekniğinin de Avrupa’ya Almanya içlerine kadar giren Altınordu kuvvetlerinin beraberlerinde basılı kitap getirmeleriyle geldiği fikri vardır.” (3)
İstanbul’ da ilk matbaanın 1727 tarihinde kurulmuş olması, Türk’lerin matbaayı bilmediğini ve bunu Avrupa’dan öğrendiğini ortaya koymaz. Medeni bir topluluk olan Uygur Türklerinde basım işi ve matbaa Avrupa’dan çok daha önce biliniyordu. “Yazma eserler, kağıt üzerine el ile yazılmış olduğu gibi bütün bir sahife klişe halinde hazırlanarak basılmış eserlerde vardır. Demek oluyor ki, Uygur Türkleri matbaayı Avrupa’dan çok evvel biliyorlardı. Daha sonra, ayrıca ağaçlardan ayrı ayrı harfler de kullanarak bunlarla kitap tab etmeyi tecrübe etmişlerdir. Yapılan araştırmalar neticesinde bu harfler de bulunmuştur.” (4) Bundan başka “Uygurlar, kağıttan peçete ve tuvalet kağıdı yapıyorlardı. Avrupa’dan asırlarca önce kağıdı tanıyan Uygurlar 751’de kağıt yapmasını Araplara da öğretmişlerdir. Semerkand’dan kağıt sanayi, bütün İslam dünyasına yayılmıştır. XI. Asırda Sicilya ve İspanya Müslümanları yoluyla kağıt Avrupa’ya da girmiştir. Uygurlar matbaa da kullanmışlardır…” (5)
Kağıt ve matbaa gibi iki büyük keşif de bir çok şeyler gibi ne Çinlilere ne de Avrupa’lılara aittir. İkisi de ihtilafsız Türk’lere aittir. Çinlilere ait olduğu sanılan tabı san’atının keşfi şerefi doğrudan doğruya Türklere aittir.” (6)
F.Kartır : “Matbaa Türk’lerin icadıdır” derken, Paris İslam Enstitüsü Profesörü Risler de : “Kumaşların üzerine tahta kalıplarla desen basma usulünü haçlılar Müslümanlardan öğrenmişlerdir. Bu bilginin Avrupa’da matbaacılığın teşekkülüne amil olduğu muhakkaktır” demiştir.”
Avrupa’da taassubun hüküm sürdüğü, cehaletin karabulutlar gibi ufukları kararttığı devirlerden asırlarca önce Orhun Abidelerini dikmişler, basım işi ile uğraşmışlar, kütüphaneleri kitaplarla doldurmuşlar ve bugün bile Avrupa’nın sıtayişle bahsettiği kültür merkezleri kurmuşlardır. “Renkli duvar resimleri ile süslü salonlarla ilk olarak Uygur ülkesinde renkli duvar resimleri ile süslü salonlarla ilk olarak Uygur ülkesinde gerçek çehresini kazanan minyatür tezyinatlı eserlerle güzel ve hususi surette ciltlenmiş kitaplar dolu kütüphanelerle donatılmış Kara Hoço, Bişbalık, Bezeklik, Toyok, Murtluk, Yarkent gibi Uygur şehirlerinde çeşitli münasebetleri tanzim eden resmi müesseseler, noterler, gümrükçüler ve türlü mahkemeler faaliyet halinde idi.
Bunları tesbit eden Uygurca yazılmış 130 kadar sandık vesika Avrupa müzelerinde tetkike açık tutulmaktadır. Yine eski Uygur kültür merkezlerinde ele geçen başka bir malzeme var ki, bundan matbaanın aslında bir Türk eseri olduğu anlaşılmıştır. Biz ve bütün medeni dünya Avrupa kültürünün cihana yayılmasında başlıca rol oynayan matbaanın XV. yüzyılda Gutenberg tarafından ortaya konulduğunu sanırız. Halbuki matbaanın ibtidai şekli Uygurlar tarafından tesis edilmiştir. Basım san’atı tarihi ile uğraşan bilgin Carter’ın tesbit ettiğine göre en eski matbaa harfleri Uygur dilindedir. Ve Türkçedir. Matbaanın daha önce Çinlilerce malum bulunduğu yolundaki fikiler doğru değildir. Çünkü silabik karakter taşıyan Çincenin o zamanlarda matbaaya tatbik edilmeyeceği ilgililerce açıklanmıştır. Buna karşılık 14 harften ibaret Uygur Türk alfabesi ile basım tekniğine giriş çok kolay olmuştur. Turfan, İdikut şehirlerinin bulunduğu tarım bölgesindeki araştırmalarda meydana çıkan sert ağaçtan mamül müteharrik hafler, Uygurlar’da matbaanın varlığını ortaya koymuş ve bu kazılardan sonradır ki, basım san’atının Avrupa’ya Uygurlardan intikal ettiği nokta-i nazarı kuvvetlenmiştir.
Esasen Türk’lerde yazı, Batı Türklerinin dilince mevcut “bitiğ” (harf,kitap) ve “ir”
(yazmak) kelimelerinin de gösterdiği gibi çok eskiden de vardı. Daha o zamanlarda çeşitli Türk boyları arasında taammüm ettiği anlaşılan Türk yazısının en muhtelem abideleri, bilindiği gibi 726-732-735 yıllarından kalma Orhun Kitabeleridir…”(7)
Matbaa ile beraber Avrupa’dan çok önce “Türk’ler Uygur hanedanı devrinde kağıt kullanmışlardır.” (8) Çünkü kaynak eserlerdeki kayıtlara göre “Uygurların kitapları kağıt üzerine yazılıp basılıyordu. Bu Çin kağıdından farklıdır. Uygurların kendi kağıt imalatları olduğu bir gerçektir.” (9) Uygur Türkleri tarafından bilinen kağıt, Avrupa’ya Makro Polo tarafından tanıtılmıştır. Bu da İslam medeniyetinin İspanya’da kurmuş olduğu kağıt imalathanelerinden sonra olmuştur. Samih Nafiz Tansu : “Matbaa ve kağıtçılığın Avrupa’da inkişafı, İslam medeniyetinin İspanya’daki kağıt imalathaneleri ile sıkı bir şekilde münaseveti vardır. Avrupa’nın karanlığını, cehaletin sislerini dağıtan Endülüs’deki İslam medeniyeti, şüphe yok ki, matbaa ve kağıt fikrine hizmet etmiştir. Velhasıl şatoların, sarayların duvarlarına tevcih edilen bu kağıt tomarlarından mürekkep gülleler, hakikatlerinden daha müessir olmuş, feodaliteyi ve onunla beraber orta çağı yıkmıştır.” (10) diyerek kağıt ve matbaanın Avrupa’ya Müslümanlar tarafından kurtuluş devası olarak sunulduğunu belirtmiştir.
Avrupa, Müslümanlar tarafından kağıt ve matbaanın Avrupa’ya sokulması ile yavaş yavaş uyanmaya başlamıştır. Avrupa’nın uyanışında ve Rönesans’ın gerçekleşmesinde “İslamiyet’in Avrupa’ya getirdiği en hayırlı nimetlerden biri de kağıt olduğunda hiç şüphe yoktur.” (11) “Kağıdı Müslümanlar icat etmişlerdir. Eğer İslam, kitap, barut, pusula gibi mirasları elinin altında bulundurmasaydı bizim Rönesans’ın nasıl bir şey olacağını göz önüne getirmeliyiz… Tarihten Müslümanları silerseniz, ilmi Rönesans’ımız yüzyıllarca geri kalmış olur.” (12) Matbaa, Batı’nın değil, Türk-İslam medeniyetinin meyvelerinden biridir. Bir çok hususlarda olduğu gibi bu hususta da Batı’ ya ve J.Gutenberg’e verilebilecek en ufak bir şeref payesi yoktur.
- Prof. Dr. Laszlo Rosanyı, Tarihte Türklük Sh.112,1971 Ankara
- Selim Nüzhet Gerçek, Türk Matbaacılığı Sh.10,C.1, 1939 İst.
- Doç. Dr. Ali F. Karamanlıoğlu, Türk Kültürü Dergisi,Sayı:100,Sh.63.
- Hüseyin Namık Orkun, Türk Tarihi,C.1 Sh.164,1946 Ankara.
- Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi, Cilt 12, Sh.262
- Selim nüzhet Gerçek, Türk Matbaacılığı C.1,Sh.16,1939 İst.
- Doç. Dr. İbrahim Kafesoğlu-Türk Yurdu Dergisi
- Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi C.1 Sh.158
- Oktay Aslanapa, Türk Sanatı C.1 Sh.9
- Samih Nafiz Tansu, Tarihte Yeni ve Yakın Zamanlar, Sh.181-182
- Prof. Jacgues Risler, La civilisation arabe,Sh.170
- Prof. E.F. Gauiter Mouers en coutumes des Musulman,Sh.249-250,Paris1955