KABİR HAYATI
Şu sahip olduğumuz hayat bize emanet olarak verilmiştir. Ne yapıp, yapmayacağımız konusunda imtihana çekiliriz.
Cenab-ı Allah; “Dünya hayatı oyundan eğlenceden ibarettir” Hadid: 20) buyuruyor.
Çocuğumuzun ideali bu dünyadan tok gitmek. Hele gençlerin:
“Hızlı yaşa genç öl, cenazen yakışıklı olsun” dan başka bir şey değil Her şey hayat için, hayat niçin onu düşünmüyoruz. Hayatın gayesini, dünyadan zevk alma, kam alma olarak görüyoruz.
Bir nefes daha fazla alabilmek için çırpınıyoruz. Yiyip içelim yaşayalım kazanalım da nasıl olursa olsun, nereden olursa olsun, aldırış etmiyoruz.
Ömrün en kıymetli sermaye olduğunu, iyi harcamamız icap ettiğini, kötüye kullanmamamız gerektiğini aklımıza getiremiyoruz.
Hayatı iyi yönü ile yaşamakta, kötü yönüyle yaşamak da bizim elimizdedir. İnsanların ne kadar yaşadığı önemli değil, hayatta neler yaptığı önemlidir. İnsan dolu dolu yaşamalı, ömür sermayesini boşuna harcamamalıdır.
Hayatı iyi yönü ile yaşamayanlar için yaşadıkları hayat, pişmanlık vesilesi olacaktır. İyi işler yapmayan kendine yazık etmiş olacaktır.
İyilik yapma fırsatı olup da, iyilik yapmayan mes’uldur. İnsan kötülük yapma, kötü olma fırsatını her zaman elde eder. Ama iyi olma ve iyilik yapma fırsatını zor elde eder.
Şair: Hatırında mı doğduğun zaman;
“Herkes gülendi sen ağlayan;
Öyle bir ömür geçir ki sen
Herkes ağlayan, sen gülen ol” demiş
Bir çokları dünyaya ve ahirete faydası olmayan şeylerle uğraşıyor. Hz peygamber:
Allah’ın kulundan vazgeçmesinin alameti o kulun boş şeylerle uğraşmasıdır” demiştir.
Hayatı, şuurlu ve gayesine uygun yaşamak lazım unutmayalım. Cehennem azabı sadece inanmayanlara değildir.
Bazılarına sorduğumuz zaman, bütün arzusunun, iyi yaşamak ve sonunda da iyi bir cenaze töreni, sonrada “ölümü ne yaparlarsa yapsınlar, isterse çöplüye atsınlar, isterse kadavra olarak kullansınlar, isteyen istediği organı alsın” oluyor.
Hayatı basit yaşayan ölümü ölüm ötesini basit görüyor.. o kadar basit değil.
Ölümü ve ahireti hatırlamak hazırlık yapmayı sağlayacaktır. Günahlardan kaçınmayı sağlayacaktır.
Boynuzsuz koyunun, boynuzlu koyundan hak alacağını düşünen hak hukuken riayet edecektir. Ölümün yok olmak olmadığını bilen, daha düzgün bir hayat yaşayacak, kirlenmeyecek ve kirletilmeyecektir. Allah’a ve ahirete inanan, dünyanın sıkıntı ve üzüntülerine fazla ehemmiyet vermeyecektir.
Ölümü bilmeyen,hayatı bilmez, yaşamayı bilmez, ahireti düşünmez.
Hayat gelip geçici. Doğumla ölüm arası bir çizgi. Bazıları için düşünülmeyecek kadar kısa, hayaller gerçekleşmeden, planlar bitmeden son durak kabir…
KABİR HAYATI
İnsan ölüp kabre konulduğu andan itibaren kabir hayatı başlamıştır. Kabir hayatı, dünya hayatı ile ahiret hayatı arasında bir bekleme yeridir. Bu bekleyiş kıyamete kadar devam edecektir.
İnsanın bedeni kabirde çürür, toprağa karışır. Bu asla dönmektir. Ruh ise bedenden ayrılır, ölmez. Hani lambanın kırılıp elektriğin kırılmadığı gibi.
Münker ve Nekir sorgu meleğidir. İnsanları sorguya çeker.durumuna göre kabir bazıları için istirahat yeridir. Bazıları içinde azap yeridir.
Kabre konulana şu sorular sorulacak:
-Rabbin kim?
-Peygamberin kim?
-Dinin ne?
Bu soruları düzgün yaşayanlar doğru cevaplayacak kabirleri geniş, cennet bahçelerinden bir bahçe olacak. Doğru dürüst yaşamayanlar soruların cevaplarını veremeyecek, kabirleri daralacak, kemikleri birbirine geçecek ve kabir cehennem çukurlarından bir çukur olacak kabri genişleyen cennetteki yerini görüp duracak
cennetten kabrine kokular gelecek. Kabri daralanda cehennemdeki yerini görecek, oradan kabrine pis kokular gelecek. Kur’an’da: “Onlar sabah akşam ateşe sokulurlar” buyruluyor.( mü’min:46) Bir ayette’de:
“Geceleyin secde ederek ve kıyam durarak ibadet eden, ahiretten çekinen ve Rabbinin rahmetini dinleyen kimse, inkarcı gibi midir?” (Zümer: 9) buyrularak da kabirde insanların bir olmayacağı haber verilmiştir.
Kabir hayatı ruhla ilgilidir. Azap bedene değil ruhadır. Hz Ömer (ra) açıkta bir kafası görür. Onun toprağa gömülmesini ister, ve bu bedenlere toprak zarar vermez. Kıyamet gününe kadar nimet veya azap görecek olan ruhlardır” der.
Ölünün kabirde selam verenden, ziyaret edip Fatiha okuyandan haberi olacağını peygamberimiz haber vermiştir.
Ölümden sonra kabir azabının olacağı ayet ve hadislerle sabittir. Aklen de insan yaptıklarını karşılığını görecektir. İnsanın ölümünden sonra Münker, Nekir adlı melekler sual soracaktır. Peygamberimizin bir hadisine göre kabir iyiler için cennet bahçelerinden bir bahçe,kötüler için de bir azabın tadılacağı cehennem çukurlarından bir çukur olacaktır. İnançsız kimse “ölmüştür, ölü idrak edemez. Et kemik yığını olan ceset acı duymaz” diyerek kabir azabını inkar etmektedirler. Şunu ifade edelim ki. Azap cesette değil, ruhta olacaktır. Diyelim ki, uyuyan bir insanın yanında oturuyoruz. Uyuyan rüya görüyor diyelim. Onun gördüklerinden nasıl haberimiz olmazsa, onun gördüğünü göremez, duyduğu sevinç ve üzüntüyü hissedemesek kabirde azap görenin halinden haberdar olamayız. Rüya göreni vahşi hayvanlar soksa, ısırsa, kovalarsa duyduğu ıstıraptan uyandığı zaman vücudunda nasıl iz yoksa ve acı canında olmuşsa, kabir azabı da tende değil candadır.
Safa tepesinde İslam Peygamberleri orada toplananlara şöyle demiştir: “Şu dağın ardında size doğru ilerleyen bir ordu var desem bana inanır mısınız?” oradakiler:” Biz senden şimdiye kadar yalan işitmedik” demeleri üzerine Peygamberimiz:” O halde önünüzden ölümden sonra korkunç bir azabın olduğunu size haber veriyorum” demiştir.
Peygamberimiz: “Ölü kabre konulunca kabir ana: Ey Ademoğlu, yazıklar olsun sana ne diye beni düşünmedin?” der, demiştir.
Hazır olmak hazır gitmek lazım. Dünyadaki hiçbir şeye güvenmemek gerekir. Çünkü oraya lüks arabalarla gidilmiyor.
Şair: “Yoklansın kafası mezarda her ölenin,
Farkı var mı bakalım hükümdarla kölenin” diyor. Yunus da:
“Gidenleri görmez misin?
Yer altına girmez misin?
Hak katına varmaz mısın?
Nice olur halin ey gafil!” diyor.
Bir ilçeye atanan kaymakam, ileri gelenleri ziyaret etmek ister. Birkaç yere girdikten sonra bir hoca bir hoca efendiden de bahsederler. “Ona da gidelim” der
Kaymakam kapıdan girer girmez dışarı çıkar. Oda dar ve karanlıktır. Hoca efendi seslenir:
-Gel kardeşim gel, daha dar ve daha karanlık yere girmeyecek misin?