İslam düşmanlığının kökü dışarıdadır
Bugüne kadar Hıristiyan alemi İslam’ı karalamak için elinden geleni yapmıştır. Hedef hep İslam olmuş, İslami değerler olmuştur. İslam’ı, Kuran’ı ve İslam Peygamberini küçük düşürebilmek için ne lazımsa yapılmıştır. Filmler çevrilmiş, piyesler oynatılmış, kitaplar yazdırılmıştır. Olmadık itiraflar atılmıştır.Son zamanlarda Batı’da bazı basın ve ilim adamları, bunu “İslam’a haksızlık ettik” şeklinde itiraf etmiştir.
Batı, içimizden İslam’a cephe alanlara da her vesileyle resmi ve gayri resmi ödüller vermiştir, belirli yerlere getirerek, belirli görevler vermiştir.
Bir de din düşmanlığı bize Batı’dan gelmiştir. Batı insanı çağa, dünya ve insanlık anlayışına uymayan deforme olmuş Hıristiyanlığa cephe almış, hatta savaş açmış, bizim aydınımızda bir zamanlar bakmış,Batı din düşmanlığı yapıyor, o da yapmış. Batı, Hıristiyanlığın koyduğu baskıya düşman, o ise İslam’a düşman. Dinleri birbirinden ayıramamıştır.
Batı, batı diyenler, ölçüyü hep Batı’nın çöplüğünde aramış, alınması gerekeni değil de alınmaması gerekeni almıştır. Batı’nın kiliseye,dine, İncil’e dil uzatmadığını, devlet adamlarının İncil’e el basarak yemin ettiğini görememiştir. Parasının üzerine “God We trust (Tanrıya güveniyoruz) yazmasını anlayamamıştır. Müspet şeylerini değil, olumsuz yönlerini almıştır.
Dış güçler dini malzeme olarak kullandı. Din ile milletimizi böldü. İnanan, inanmayan, çağdaş olan olmayan, ilerici olan gerici olan gibi ifadeleri hep bölmek,parçalamak için kullandı. Biz bu tehlikeyi millet olarak göremedik ve tedbir alamadık.
Bazılarımızın dinle ,dini değerlerle kavgası sürüp gitmektedir. En ufak bir olay bahane edilerek, dine, dindara ne şekilde zarar verilebileceği hesaplanmaktadır. İnanç ve dini değerler saldırı konusu oluyor. İslami semboller hedef seçiliyor.
Bu konuda devlet laikliğini tarafsızlığını bir tarafa bırakıyor halka dinini nasıl yaşaması konusunda baskı yapıyor ve yönlendirmeye çalışıyor. Verdiği talimata uymayanı cezalandırıyor. Yetkilerini elinden alıyor, ekmeğini elinden alıyor. Dinin kurallarını devlet değil Allah koyar. Dinde inançta özgürlük vardır. Dinde zorlama, dinde baskı olmaz.
Amerika’da, kişiden inançlarıyla çelişen şeyleri yapmasının istenemeyeceği, Temsilciler Meclisinde büyük çoğunlukla kabul edilmiştir.
Başkan Clinton, inanç özgürlüğünü ihlal eden ülkelere ekonomik ve diplomatik baskı uygulanmasını öngören kanunu onaylamıştır.
Amerikan ordusundaki 13 bin Müslüman asker ve subayın inancına gösterilen saygı gereği haç bulunan amblemine Hilali de ilave etmiştir.
Milenyum’a girerken bir de bize bakın…
İnancını özgür biçimde yaşamak, bizim insanımızın da hakkıdır. Bizim insanımız da bu hakkı bekliyor.
Artık biz de baskının, düşmanlığın çağdaş bir anlayış olmadığını anlamalıyız. Bilmeliyiz ki, baskı ters tepki meydana getirir. İnsanımızı istenmeyen noktaya getirebilir. Bu durumdan istifade etmek isteyen kimseler çıkabilir. Devlet millet bütünleşmesi sağlanamaz.
Din düşmanlığı çerçevesi içerisinde aldatma ,yanıltma ve saptırma gibi olaylar oluyor. Bilhassa gençlere yanlış yönlendirmeler olabiliyor. Buna fırsat verilmemelidir.
Dinini öğrenmek isteyen gençlere de bu imkan verilmelidir. En doğru bir şekilde kimden ve nasıl öğrenecekse bu sağlanmalıdır. Atatürk’ü de din düşmanıymış gibi göstermek isteyenlere fırsat verilmediği gibi, O’nu öcü haline getirip O’nunla inananların üstüne gitmek isteyenlere de müsaade edilmemelidir. Atatürk “gazi” gibi dini bir unvan taşır.Meclisin açılışını cuma gününe rastlatmış, hatimlerle, dualarla, tekbirlerle, kurbanlar keserek yapmıştır. Onun ifadesiyle: “Türk milleti daha dindar olmalıdır. Yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır. “Laiklik konusunda da şu ifadeyi kullanmıştır: “Laik hükümet tabirinden dinsizlik manasını çıkarmaya yeltenen fesatçılara fırsat vermemek lazımdır.”