İnançsızlığın sebebi nedir?
İnançsızlık, ister istemez düşmanlığa dönüşüyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında bir grup inançsız kesim İslam dışı isteklerde bulundu. Hatta İslam bizi geri bıraktı, Hıristiyanlığa geçelim bile dediler. Daha sonar yıllarca şeflik döneminde İslam’a ve İslami değerlere düşmanlık devam etti. Baş örtüsünü bile tahammül edemediler.
Bütün bunlar Batı kültürünün etki ve din kabul etmeyen Masonluğun talepleriydi. Küfür tek millettir. Kimin ekmeği yenirse onun davulu çalınır derler. Yabancı ideolojilere kul köle olmuş olanlar, milletine de, vatanınada dinine kültürüne de çabucak ihanet ederler.
Genellikle ihanetin kökü dışarda olur. Dışardan beslenmedikten sonra hiçbir faaliyet başarıya ulaşamaz.
Aslında din düşmanlığının kaynağı Batıdır, Batı da başlamıştır. Aydın kesim kilisenin saçmalıklarına ve papazların ahlak dışı davranışlarına karşı isyan etmiştir. Biz de hep Batıyı ölçü alanlarda dine din adamına düşman oldular. Batı insanının karşı olduğu cennet bileti satan, vaftiz, aforoz gibi akıl almaz işler ve kilisenin baskısıydı bizdekiler bunu göremediler. “Kahrolsun şeriat” diye sokağa döküldüler.
Bizim insanımızı İslam’dan uzaklaştıran ve İslam’la olan bağını koparan Batı olmuştur. Batı, kendisini medeni bizi barbar, istilacı, gerici olarak ilan etti, kurtuluşu batının çöplüğünde, çirkefliğinde ve modasında gösterdi bizi öz kaynaklarımızdan kopardı.
Ülkemizde misyoner faaliyetlerine büyük önem verildi, vakıflar kuruldu. Yemlediklerini destekledi ve önemli mevkilere gelmesini sağladı.
Batı da İslam’ı inceleyen ve kendi dinleriyle mukayese edenler, İslam’ı tercih edenler artınca Batı korktu. Cami, ezan, Müslüman düşmanlığı başladı iftira ve çamur atmaya yöneldi.
Volter’i kilise aforoz etmişti. Peygamberimizi karalayan bir eser yazınca papa “Kıymetli evladım” diye başlayan bir mektup yazdı ve aforozu kaldırdı.
Kiliseye asırlarca Müslüman Türkün gücü karşısında ezilen Batı İslam düşmanı nesiller yetiştirdi. İslam’ın yasakladığı kumar, içki zina ve ahlaksızlıklar teşvik edildi. Kafaları karıştıran, şüphe uyandıran sözler ve tartışma konuları icat etti. Hurafe ve bid’atlar icat etti. Alevi sünni, kürt ve Türk ayrımını körükledi. İhtilallerin arkasında durdu. Boş durmadı ne lazımsa yaptı.
Bizdeki düşmanlığın asıl sebebi, ta başta İslam peygamberine ve İslam’a neden karşı çıkıldıysa bugün de aynı sebepler geçerlidir. Mesela: Ebu Talip İslam’ı beğenmediği için değil “Kureyş kadınları ne der? deyip guruna yedirememişti.
Salebe, dünyevileşmişti.
Ebu Cehil, Ebu Lehep işine gelmediği için düşman olmuşlardı.
Menfaatlerine uymadığı için bazılarında İslam korkusu olmuştu, peygamber (as)ı engellemeye çalıştılar, akla gelmedik tekliflerde bulundular; Müslüman olanlara zulmettiler.
Bunlar İslam’ı yaşayışı ile alışkanlıkları bağdaştıramadı. Günümüz içinde aynı şey söylene bilir.
Bir de putlarından, kendilerinin icat ettiği Tanrılarından vazgeçemediler.
En önemli sebep cahillik, bilmemezlik olmuştur. “İnsan bilmediğinin düşmanıdır” derler. Ömer bin Hattap: “Eşeğim Müslüman olsa, ben olmam” diyordu. Ne zaman Kur’an ayetleri ile karşılaştı o zaman eşeği Müslüman olmadı ama kendisi Müslüman oldu.
Dinin emirleri nefsine menfaatine ters düşenler, İslam’la barışamıyor. Peygamber(as) zamanında Gassan emiri Müslüman olmuştu. Kabe’yi tavaf ederken bir bedevi eteğine basınca ona bir tokat atmıştı. Bedevi davacı oldu. Krala özür dilemediyi ya da bedevinin kendisine bir tokat atması gerektiği söylendi. Düşüneyim deyip gizlice kaçtı “Bir Kralla bir bedevi bir mi olacak!” dedi.
İnsanımızı tek taraflı yetiştiriyoruz. Bazı ünvanlar kazandırıyoruz. Maddi imkanlar kazandırıyoruz ama dinden hiç bahsetmiyoruz. Einstein şöyle diyor: “Dinsiz ilim kör, ilimsizdin topaldır.” İnsan tek taraflı yetişince, dine ait bilgisi olmayınca, dine karşı kör ve sağır oluyor.
Bir de dini yanlış anlayanlar, yanlış yaşayanlar. Kötü örnek oluyor, dine zarar veriyor, başkalarını dinden soğutuyor.
Bazılarını da insanları Allah ve Peygamberle aldatanlar oluyor ki, dine en büyük zararı veriyorlar.
Bir tehlikede din istismarcılarına kanmak, onlara destek olmak ve sapıklıklara karşı sessiz kalmaktır. Allah dinini koruyacağını bildiriyor deyip mücadeleyi terk etmekte büyük vebal vardır.
Bir hususda Müslümanların İslam’ı temsil etmemeleridir.
Kısacası din düşmanlarını tanımak, onlara karşı uyanık olmak, onların değirmenine su taşımamak zorundayız.
Allah onlar hakkında bizi şöyle uyarıyor:
“İnkarcıların refah içerisinde diyar diyar dolaşması sakın seni aldatmasın. O azıcık bir menfaattir. Sonra onların varacakları yer cehennemdir” (Al-i İmran:196-197)
**
“Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Halbuki kafirler hoşlanmasalarda Allah nurunu tamamlayacaktır.” (Tövbe:32)
**
“Mü’minler mü”minleri bırakıp da kafirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun Allah yanında hiçbir değeri yoktur.” (Al-i İmran.28)
**
“Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar varya senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.” (En’am:159)
**
“Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de perde çekilmiştir. Ve onlar için büyük azap vardır” (Bakara:7)
**
“Onların kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte olduklarını yalanlar sebebiyle de onlar için elim bir azap vardır.” (Bakara:10)
**
“Şu muhakkak ki, imanı verip inkarı alanlar Allah’a hiçbir zarar veremezler. Onlar için elim bir azap vardır.” (Al’i İmran:177)
**
Hz. Aişe (ra)şöyle demiştir:
“Allah Rasulü 6 kişiye lanet etti:
1-Allah’ın kitabını tahrif edene,
2-Allah’ın kaderini yalanlayana
3-Allah’ın haram kıldığını helal sayana
4-Halka zulmedene
5-Allah’ın zelil kıldığını aziz, aziz kıldığını zelil kılana
6-Sünnetimi terk edene “Büyük hadis külliyatı:4/8050
Sonuç olarak;
Bizim bugün varlık sebebimiz İslam dinidir. Tarihte Müslüman olmayan Türkler Hıristiyanlaşmış, sonra da Türklüklerini kaybetmişlerdir.
Dine saldırıların arttığı dönem yaşıyoruz. Bizim yapmak zorunda olduğumuz, İslam’ın etrafında kenetlenmek ve İslam’ı temsil ederek, İslam davasını savunmaktır. Onu tebliğ etmektir.
Eski S.S.B. lideri Gorbaçov’un eşi 1992’de bir kitap yazmıştı. “İşte ideallerim” adını verdiği kitabında Kur’an’ı okuduktan sonra düşünmeye başladığını ve o zaman dinin hayatta yeri olduğunu anladığını yazmıştır. En önemlisi de “Toplumların dinden uzaklaştırılması çok sakıncalıdır. Tüm ekosistemin ve insanlığın ayakta kalabilmesi için dinlerin taşıdığı değerlerin harekete geçirilmesi lazımdır” demiştir. (5.12.1992 gazeteler)