İMAN –KÜFÜR
İmanın kelime manası, inanmak demektir. Dinde ki manası, Peygamber (a.s)’ in Cenab-ı Allah’tan bize bildirdiği her şeyi kesin olarak kabul etmek demektir. Bu hususları kabul edip gereğini yapana Müslüman denir.
İnanılması gereken hususlara iman esasları denir. Peygamberimiz iman esaslarını şöyle ifade etmiştir:
-“İman; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine, ahret gününe, hayrı ve şerri ile kadere inanmaktır.” (Buhari, iman: 37)
İman esaslarından bazılarına inanıp bazılarına inanmamak olmaz. İman esasları bir bütündür. İman şüphe ve tereddüt kabul etmez.
İman yönünden insanlar üçe ayrılır:
- Gereği gibi inananlara Müslüman denir.
- Bir kısmını veya tamamını reddedene kâfir denir.
- İnanmadığı halde inanmış rolü oynayana da münafık denir.
Her konuda olduğu gibi iman konusunda da bilerek veya farkında olmadan veya doğru bilinmediği için bazı hata ve yanlışlıklar yapılmaktadır. Bunlardan şöyle bahsedebiliriz:
- İman-küfür iyi bilinip tanınmadığı için sık sık şirke düşülebiliyor. Dikkat edilmezse, iman da gidiyor, uzun sürede kazanılan güzel şeyler de heba olup gidiyor.
- * *
- Bazı çevrelerde inanmak önemsenmiyor, pek önemli iş değilmiş gibi görünüyor. İnanmadan da olur diyenler oluyor. Çocukların bu konuda eğitimine de dikkat edilmiyor. Hâlbuki inanmak en zaruri ihtiyaçtır. İnsana ve topluma huzur sağlar, geleceği için hazırlık yaptırır, yatırım yaptırır ve insanın kurtuluşunu sağlar. İnanç, insanı korur, aleyhine olacak işlerden alıkoyar. İnanç, insanın yüzünü kızartacak ve pişmanlık duyacağı işler yaptırmaz.
İnsan inanmayınca dağınık bir ömür geçirir. Hayatın sonunda da yaşadığına pişman olur. Kendine ve çevresine görev yapmamanın acısını ağır öder.
- * *
– “ İnandım” denildiği halde etraflıca inanılmıyor. Mesela; Allah’a inanılıyor, Allah’ın yaratmasını kabul etmiyor. “Tabiat yarattı,” diyor. Kendini bir başkasını yaratıcı kabul ediyor. “ Allah birdir,” diyor, başka tanrılar ediniyor. Peygambere inandığını söylüyor, sünnetini kabul etmiyor. Ahret var diyor; kabir azabını, cenneti, cehennemi, sorguyu inkâr edip çıkıveriyor.
Cenabı Allah bizden nasıl bir iman istiyor şöyle bir bakalım:
- İman esaslarını tümünü içine alan,
- Taklidi olmayan,
- Şüpheden, şirkten uzak,
- Sadece Allah’a kulluğu kabul eden, Bid’at ve hurafelerden uzak ,
- Amelle bütünleşen iman gerekir.
* * *
– “ İnandım” deyip inanmayanlarla olunursa, onlara şirin görünmeye çalışılırsa bu yanlış olur ve inanana yakışmaz.
Başka başka yüzle hareket etmek, değişik davranmak, konuşunca doğru konuşmamak, vaadinde durmamak, emanete ihanet etmek, İslam ahlakıyla bağdaşmaz. Allah Resulü: “
Münafığın alameti üçtür; söylediğinde yalan söyler. Vaadinde durmaz. Emanete sahip çıkmaz,” buyurur. (Ramuz el-Ehadis: 5/4)
Bir hadislerinde de: “Adam bir münafığa –Efendim derse, rabbini gazaba getirmiş olur.” (Age: 56/12) buyurur.
Cenabı Allah Kur’an’da inananları şöyle uyarıyor:
- “ Ey iman edenler! Eğer küfrü, imana tercih ediyorlarsa, babalarınız, kardeşleriniz de olsa itaat etmeyin. Sizlerden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerdir.” (Tevbe suresi: 23)
- “ Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler onların yanında izzet (güç ve şeref mi) arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet ve şeref Allah’ın yanındadır.” (Nisa suresi: 139) “ Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Bunu yaparak Allah’a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?” (Nisa suresi: 144)
Tevbe suresinde de inançsıza cenaze namazı kılınmamasını, kabri başında durulmamasını ve af dilenmemesini emrediyor. (Tevbe: 84/113)
* * *
– Önüne gelene konuşmasına ve davranışlarına bakarak “kâfir” diyenler oluyor. Bir insana açıkça söz ve davranışı ile küfrünü ilan etmediyse ona kâfir denmez. Bir insan amel de etmese, günah da işlese, hatta kâfir işi işlese de inkâr etmediği müddetçe kâfir sayılmaz. Yeter ki işlediği günahın günah olmadığını, yediği haramın haram olmadığını söylemesin.
Kâfir olmayana “kâfir” denirse o söz geri döner.
Kimseye kâfir denmemelidir. Belki imana gelir. Belki Müslüman olarak ölür. Hz. Ömer, küfür içinde değil miydi?
Kötü zandan kaçınılmalıdır. İnancımız da iyiye yorma vardır. Ona buna “ kâfir” demenin hiçbir faydası yoktur.
Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “ Kendisine kâfir denilen eğer kâfir ise, söz yerini bulmuştur. Eğer kâfir değilse, söz söyleyene döner. (R.Salihin: 1591)
- * *
Düşünce ve inanç farklılıkları ayrılık sebebi oluyor. Kınamalar, düşmanlıklar oluyor, eşitsizlik ve adaletsizliklere neden oluyor.
İnancından dolayı ibadet eden veya inancının gereğini yapanlar suçlu gibi görünüyorlar. Başka adlar takılarak en tabi haklarından mahrum ediliyor. İnsanlık bir tarafa bırakılarak insanlık suçu işleniyor.
Hâlbuki herkesin insan olarak bazı hakları vardır. İnanma, inancını yaşama hakkı vardır.
Başkalarını incitmek, olgun insan işi değildir. Kendisi ve çevresi ile barışık olmayanların işidir.
- * *
Yanlışlıklardan biri de inancını, ibadetini işine, ticaretine yansıtıp, gurur, gösteriş ve üstünlük vesilesi yapmaktır.
İnancını, hacılığını dillere dolamak, kartvizite, levhaya taşımak hatasına düşenler az değildir.
Dükkândaki besmele, koca koca levhalar icraatla uyuşmayınca istismar olmaktadır.
İnanç ve ibadet Allah ile kul arasındadır. İbadet başka maksat ile yapılınca şirk olur. O ibadetin faydası da görülmez.
- * *
İnanç ve inançsızlık da baskı ve zorlama yapmak doğru değildir.
Kur’an’da Peygamberimize, kâfirlere: “Sizin dininiz size, benim dinim bana!” demesi istenmiştir. Herkes inanıp inanmamakta serbesttir.
Baskı ve zorlamanın ters tepki yaptığı gerçeği unutulmamalıdır. Diğer yandan baskılar da baskı yapanı hep küçültmüş ve hep sevimsiz hale getirmiştir.
- * *
İnanç ve itikat bozukluğuna gereği kadar dikkat edilmiyor. Ele ne gelirse yeniyor, dile ne gelirse söyleniyor. İşimize geldiği şekilde menfaat dairesinde inanılıyor. Herkes kendine göre inanç sistemi oluşturuyor.
Bu böyle olmaz, inancın geçerli olabilmesi için:
- İman esasları noksansız kabul edilmeli,
- İnanç düzgün olmalı ve imanda sabit olunmalı,
- Ölüm korkusu sarmadan iman edilmeli,
- Allah’ın azabından korkulurken, rahmetinden ümit kesilmemeli,
- Büyük günahtan ve küfre götüren hallerden uzat durulmalı,
- Dinin emir ve yasakları inkâr edilmemeli,
- Bid’at ve hurafelerden uzak durulmalı,
- Hiçbir günah küçük görülmemeli, İnandıktan sonra gereği yerine getirilmeli, İmanda şüphe ve tereddüt olmamalıdır.
- * *
İnançsızın sevap kazanıp cennete gireceğini kabul etmek İslam’ın temel prensipleri ile bağdaşmaz. O zaman inananla inanmayanın ne farkı kalır?
“Falan şunu yapmış bunu bulmuş cennetliktir” denmez. İnançsıza yaptığı işten dolayı sevap verilmez. Cennete de giremez. Bunu Peygamberimiz:
“İman etmedikçe cennete giremezsiniz” buyuruyor. (Müslüm, İman: 93)
İnanan yaptığı işten sevap kazanırken, inanmayan dünyalık kazanır, itibarı artar, para kazanır, saygı görür, adı anılır. Bu konuda Peygamber (a.s) şöyle buyurur:
-“ Kâfir biri iyilik yapınca ona karşılık dünyalık verilir. Ama mü’mine gelince Allah onun iyiliklerini ahrete saklar. Dünyada da ona yaptığına göre rızık verir.” (Riyaz-üs’Salihin: 431)
Kur’an’da da şöyle buyrulur:
- “ Kâfir olarak ölenin yaptığı işler dünyada da ahrette de boşa gider. Onlar cehennemliktir. Orada devamlı kalırlar.” (Bakara: 217)
- “Kâfirler ahrette kendileri için ateşten başka hiçbir şeyleri olmayan kimselerdir. Dünya da yaptıkları şeylerde boşa gitmiştir. Yapmakta oldukları şeyler de boştur.” (Hud: 16)
- “ İnançsızlar, iyi iş yaptıkları halde dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir. Biz onlar için kıyamet gününde hiçbir ölçü tutmayız.” (Kehf: 104-105)
- “ Onların yaptıklarını değersiz kılarız.” (Furkan: 23)
Bu ayetlerden anlaşıldığına göre inançsıza ahret mükâfatı cennet yoktur. Allah ahret nimetlerini inananlar için hazırlamıştır.
- * *
Bazıları yalnız kendilerini cennetlik görüyor veya kendi gurubunu, cemaatini cennetlik görüyor.
Hiç kimse bu hataya düşmemelidir. Çünkü Allah’ın rahmetinden ümit kesmek kadar ümit var olmak da iman açısından tehlikeli bir iştir.
Falan cehennemliktir denemez. Belki iman nasip olacak, Müslüman olarak ölecektir.
Falanca cennetliktir denilemez, bakalım imanlı olarak ölebilecek mi? Son anına kadar imanını muhafaza edebilecek mi?
İbn-i Sina şöyle diyor: “Cennete yalnız girmek isteyen zaten cennetlik değildir.”
- * *
Çoğumuz “inandım” deyip de inanmanın gereğini yapmama hatasına düşüyoruz.
İmanı koruyan ameldir. Amel olmadan iman uzun süre korunamaz.
Kur’an’da defalarca imandan sonra Salih amel beraber zikredilmiştir.
İmandan sonra gereğini yapmayan dinden çıkmaz ama asi ve günahkâr olur.
Bir din âlimine sormuşlar: “Namaz kılmayan kâfir olur mu?” cevap vermiş: “ Olmaz ama kâfir de namaz kılmaz,” demiş.
Kur’an’da ancak imandan sonra Salih amel işleyenlerin kurtulabileceği haber verilmiştir. Bir ayette de: “Sana ölüm gelinceye kadar ibadet et.” (Hıcır: 99) emri vardır.
İnsanın nasıl yaşadığı ve kime benzediği önemlidir. Sonuç da buna bağlıdır.
- * *
Söz ve davranışlarla niyetin uyuşmadığını çok görüyoruz. Söz başka niyet başka oluyor. Bakıyorsun söz güzel ama niyet bozuk.
Niyet güzel olmadıkça hiçbir şey güzel olmaz. Atalarımız bunu: “niyet hayır akıbet hayır” şeklinde ifade etmiştir.
Cenab-ı Allah insana niyetine göre muamele edecektir. Şöyle buyurur: “Kim bir iyilik yapmaya niyetlenirde yapamazsa, ona bir iyilik yazılır. Eğer o iyiliği yaparsa on iyilik sevabı yazılır. Bu sevap yedi yüz misline kadar çıkar.” (H. H. Erdem, İlahi Hadisler: 11)
Bozuk niyetli olanın amelini Allah kabul etmez. Hayır düşüncesi ile yapılan şeyler Allah nezdinde makbul sayılır.
Peygamber (a.s) bu konuda şöyle buyurur:
- “ İnsanın niyetinden başka bir şey yoktur. Bazıları görünüşe göre hayırlı işler yapar. Hâlbuki onlar taşıdıkları niyet sebebi ile cehennemliktirler.” (İ.Canan, Hadis Ans: 16/9)
Demek ki herkesin niyetine göre amelinin karşılığı vardır.
- * *
Bir niyetle ibadetleri birleştirip bir taşla çok kuş vurmak, çok sevap kazanmak isteyen açıkgöz insanlar oluyor.
Bir niyetle ibadetleri birleştirip bir anda yapmak ne insanın içine siner ne de aklı kabul eder. Çünkü ibadetlerde niyet farzdır. Her ibadet başlı başına bir emirdir. Bunun için her ibadete ayrı bir niyet gerekir ve ayrı ayrı yerine getirilmesi icap eder. Birçok ibadet aynı anda yerine getirilemez.
Bir ara bir niyetle birkaç namazı bir anda kılanlar “içime sinmedi” diyerek vazgeçmişlerdir.
Her ibadet ayrı ayrı yerine getirilirse borç ödenmiş olur. Değilse akıllı geçinelim derken boşuna iş yapmış oluruz. Allah ibadetleri ayrı ayrı emretmiştir, ayrı ayrı yapılmasını ister. Aksi halde insan kendini aldatmış olur.