İKTİSAT VE İSRAF
- A
Son zamanlarda okumuyoruz, çalışmıyoruz. Yatmayı, dinlenmeyi tatili çok seviyoruz. Veren el değil alan el olmak istiyoruz. Topluma bir şeyler kazandırmak değil hep toplumdan bir şeyler koparmak istiyoruz. Elimizdekini harbulup harcıyoruz. Senenin yarısını tatilde geçiriyoruz. Ondan sonra fakiriz, geriyiz diyoruz. Suçu İslam’ a ve müslüman olmamıza bağlıyoruz.
Cihana ün salmış, kıtalara hükmetmiş, dünyaya huzur vermiş insanlık öğretmiş medeniyet götürmüş, hak adalet dağıtmış bir milletin torunlarına bakın ne halde?
Evet bugün geriyiz. Bu geriliğin sebebini İslam’ a bağlamak yanlıştır. Biz imrenilen, idaresi tercih edilen ve taklit edilen durumunda iken bundan çok daha dindardık. Onlar dine bağlı olduğu için o halde idi. Ne zaman ki dini vicdanımıza, Allah’ ı camiye hapsettik, dinle bağları kopardık işte felaket o zaman başladı. Öyleyse geriliğin sebebi nedir? Dinden uzaklaşmış olmamız, dolayısıyla dinin bize sunduğu nimetlerden uzaklaşmış olmamız değil midir?
Başarısızlığı İslamileştirmek yanlıştır. Bir yabancı ilim adamı, İslam’ ı inceliyor, müslüman oluyor ve müslümanlara diyor ki: “Böyle güzel bir dinle nasıl oldu da geri kaldınız?”
Bize dinimiz çalışma demiyor, üretme demiyor, yat, uyu demiyor. Aksine çalış diyor, çalışmak ibadettir diyor, iki günü eşit olan zarardadır diyor.
Ziya paşanın ifadesiyle:
- “İslam imiş devlete payendei terakki,
Evvel yağ idi iş bu rivayet yeni çıktı.”
Akif’ te:
- “Çalış çalış dedikçe din, çalışmadın durdun,
Onun hesabına birçok yalanlar uydurdun” diyerek bir gerçeği ifade etmiştir.
Şimdi sevilmeyen, emir – yasakları yerine getirilmeyen yani önemsenmeyen bir din nasıl geri bırakır?
Geriliğin sebebi dindeki geriliktir. Neden? Çünkü Kur’an bize oku dedi, okumadık. Çalış dedi, çalışmadık. Bu kadar açık.
Çalışmadık, araştırmadık diğer milletler aya, gezegenlere çıkarken biz aşağıda kaldık. Diğer milletlerin ilim adamları icatlar keşifler yaparken bizim üniversitelerimizin üniversiteler arasında bir çalışması olmadı. Üniversiteyi yöneten biri “çalışmaları bir yana bırakalım başörtüsünü halledelim” dedi. Bir tek eseri olmayan üniversitenin yönetimine getirildi. Bize oturmak, yatmak, tatil yapmak ve eğlenmek telkin edildi. Biz senin ihtiyacını sana daha ucuza veririz, biz size yardım ederiz, biz size borç veririz dendi. Kurduğumuz fabrikaları kapattırdılar.
Bizi dini yaşamaktan çeşitli yollarla alıkoyup, dini tartıştırdılar.
Bizi asırlar boyu Haçlı Seferleri ile misyonerlerle iç çatışmalarla; mezhep, tarikat çatışmaları ile siyasi kavgalarla, ırkçılıkla meşgul ettiler.
Yerüstü yer altı zenginliklerimizi hep örtbas edip kullanılmaz hale getirdiler.
Yeryüzünde müslümanların birliğini beraberliğini ve dayanışmasını kırdılar. Kardeş olması gerekenleri düşman hale getirdiler. Birbirlerinden alışveriş bile ettirmediler. Arada fitne rüzgarları estirip, liderlerin arasındaki güveni sarstılar.
Bu halimiz dinimizden değil. Biz bu hali hak ettik. Biz dini öğrenmeyi suç saydık, yaşamayı suç saydık, şimdi de bu hale geldik. Kur’an’ da şöyle uyarıcı bir ayet var: “Bir toplumun kendilerinde bulunan iyi hali değiştirmedikçe, Allah’ ta onlara verdiği nimetini değiştirmez.” (Enfal: 53)
Değişmeyi biz istedik. Baş olacakken kuyruk olduk. Taklit edilenken taklit eden olduk. Yani yanlış yapan biz olduk. Allah bu durumu şöyle bildiriyor:
- “Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. Allah yine de hatalarınızın birçoğunu bağışlıyor.” (Şura: 30)
- “Sana gelen her iyilik Allah’ tandır. Başına gelen her kötülük ise kendindendir. Kendi yaptığının karşılığıdır.” (Nisa: 79)
Demek ki, bu duruma kendi gafletimiz ve hatakarımız sebep olmuştur. Bizi biz yapan değerlerimizin hayatımızdan sökülüp atılması olmuştur.
İnancımıza göre insanın kendi rızkını ve bakmakla sorumlu olduğu kimselerin rızkını temin etmesi için ve başkalarına el açmaması için çalışması, üzerine farzdır. Helalden kazanmak için çaba sarfedilmesi gerekir.
- Çalışmak kutsal, meşru iş yapmak şarttır.
- Tembellik yoktur, zamanı boşa geçirten oyunlar eğlenceler yasaktır.
- Alınteri dökmek esastır.
- Kul hakkı ile ibadet kabul olmaz. (Mü’minun:51)
Faydalı olmak başkasına yük olmamak esastır.
- Boş ve manasız işlerle uğraşmak yasaktır. Hayalci olunmayacaktır. Olmayacak şeyler peşinde koşulmayacaktır.
- Yapılan iş aksatılmayacaktır. Hasta olmadan hasta raporu alanın o günlerdeki geliri helal değildir. Çünkü aksayan iş vardır. Mağdur olanlar vardır. Aksayan eğitim vardır.
- İsraf, savurganlık helal değildir.
- Kumar, faizcilik, tefecilik büyük günahlardandır.
- Dilencilik, çalıp çırpmak meşru şeyler değildir.
- Geride eser bırakarak ölen için, o şey istifade edildikçe sadakai cariye olur.
- Ben yaşlandım, ben emekliyim diye çalışmayı durdurmak. Ben hacı oldum diye ölçüp biçmeyi terk etmek helal değildir.
Şimdi sormazlar mı, böyle bir din nasıl geriliğe, tembelliğe sebep olur? demezler mi?
Bir huyumuz var ki çalışmamak için bahane arıyoruz. Çoluk çocuğu okutup everen “oh!” diyor “Benim neyim var?” bahanesine sarılıyor.
Emekli olan, yatıp yangeliyor. “Ben emekliyim” diyor. İnancımızda bunlar yok. Durgun suda mikrop ürer. Çalışmayan çabuk yıpranır. Azrail, çalışanı bu adam meşgul diye bırakır, çalışmayanı boş diye götürür.
Elde sigara, elde kumanda; yat kalk, gez toz bu anlayış bizde var.
Yaşlılık bilinirse en büyük nimettir. Tam hizmet için fırsattır. Yaşlılık, hayır kurumlarına muhtaçlara yardım zamanıdır. Kur’an öğrenme zamanıdır. Geçmişte yapılamamış eksik kalmış ibadetlerin telafi zamanıdır. Bir köşeye çekilme zamanı değil, ölüme daha güzel hazırlanma zamanıdır. Geçmişin günahlarını silip süpürme zamanıdır.
Allah Kur’an’ da:
- “İnsan için ancak çalıştığı vardır.” (Necm: 39) buyurarak çalışmanın insan için önemini bildirmiştir.
Peygamber (as) da:
- “Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir şey yememiştir.” (Buhari, Büyû: 15) Demek oluyor ki dinimiz İslam, çalışmayı, üretmeyi, alınteri ile meşru biçimde kazanmayı emretmiştir. Kazandığını da meşru yerlere harcamasını, israf etmemesini emretmiştir.
- B
En ağır hastalıklarımızdan biri, lüksten israftan kaçınamamamızdır. Her şeyi israf ediyoruz. Tutumlu olamıyoruz. Zamanı bile israf ediyoruz. Tatil anlayışımız yanlış. Ne yapıyorsun diyene “vakit geçiriyorum”, “vakit öldürüyorum” diyoruz. Saniyeleri, dakikaları, saatleri, günleri, yılları değil bir koskoca ömrü telef ediyoruz. İsraf ediyoruz.
İsraf ölçüsüzlüğün, saçıp savurmanın, telef etmenin adıdır.
Bize ölçülü olmak emredilmiştir. İhtiyaç sınırı aşılmayacaktır. Kur’an’ da: Onlar ki, harcadıklarında ne israf ederler ne de cimrilik. İkisi arasında ortak bir yol tutarlar.“ (Furkan: 67) buyrulmuştur.
İnancımızda kanaatkar olmak, ihtiyaç kadarı ile yetinmek, elde olana razı olmak emredilmiştir. Hırs ve başkasının elindekine göz dikmek yasaktır. Aç gözlü, hakkına razı olmayan insanı Allah sevmez. Gönlü zengin olan insanı herkes sever.
İnsan sahip olduğunu kaybetmeden kıymetini bilirse sıkıntıya düşmez. İktisat denince cimrilik akla gelmemelidir. İsraf, helalin dışına taşan bir harcamadır. İktisat ölçülü olmaktır. İktisat edenleri dinimiz övmüştür. İnsan malını nereden kazandığından, nereye harcadığından ve nasıl ne maksatla harcadığından sorulacaktır. Allah: “O gün size verilen nimetlerin hepsinden sorguya çekileceksiniz” (Tekasür: 8) diye haber vermiştir.
Müslüman israftan ve lüksten imanı ölçüsünde kaçar. İsrafa yönelik tahrik ve teşviklere kapılmaz. Kazanç ve alım gücünü kendine göre ayarlar. Aksi halde gayri meşruluğun kapıları açılıverir. Harama giden yollar çoğalır. Sefaletin kapısı aralanır.
Peygamber (as): “İnsanın her canının çektiğini yiyip içmesi israftır” (Ramuz e’lEhadis:
131/10) diyor.
Büyüklerimize göre hayırda bile israf edilmez. Çünkü israfta hayır yoktur.
İsraf, sefalete sebep olur. İnsandaki acıma, merhamet duygularını yok eder.
Kur’an’ da şöyle buyruluyor:
- “Allah israf edenleri sevmez.” (Enam: 141)
- “Gereksiz yere saçıp savurma.” (İsra: 26)
- “Saçıp savuranlar şeytanın dostlarıdır.” (İsra: 27)
- “Eli sıkı olma. Büsbütün eli açıkta olma. Sonra kaybettiklerinin hasretini çekersin.”
(İsra: 29)
- “Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. Allah israf edenleri sevmez.” (A’raf: 31) Peygamber (as) da:
“İnsanların çoğunun aldandığı iki nimet vardır. Sıhhat ve boş vakit” (Buhari: 2162) demiştir.
Abdest alırken bile su israf edilmeyecektir.
İslam’ da insanın düşüncesine, davranışlarına ve konuşmalarına sınır vardır.
İbadetlerde bile sayı vardır, sınır vardır.
Demek ki her alanda ölçülü ve tutumlu olunacaktır.
Bu nesil pek sıkıntı görmedi. Büyükleri gibi armut ekmeği yemedi. Geven yemedi. Karnına taşda bağlamadı. “Açım” diye ağlamadı. Onun için israf ediyor. Günümüzde bilhassa ekmek israfı çok ciddi bir israftır. Beş ekmekten birinin çöpe gittiği tespit edilmiştir. Ekmeği beğenmeyenler, çöpe atanlar, yemekten sonra ekmekle ağzını silenler, bir gün o nimeti bulamayacaklarını düşünmelidir. Veya o ekmeği bulamayanların olduğunu bilmelidir. Bu gün dünyanın yarısı açlık çekiyor.
Ekmeğe nankörlük ediliyor, ayaklar altında çiğneniyor, çöp vidonlarına atılıyor. Ekmek, atılacak bir nimet değil. Ekmek kutsaldır. Daha yeniye kadar “ekmek gibi aziz ol!” denirdi. “Ekmek çarpsın” “ekmeğe el basarım” denirdi. Ekmeğe saygı duyulurdu. Eğer bir gün sıkıntıya düşer ekmek bulamazsak, bu bizim ekmeğe göstermediğimiz saygının cezasıdır.
İsraf, daha çok inançsızlıktan, eğitimsizlikten kaynaklanmaktadır.
Kötü alışkanlıklarımız nedeniyle, yayın basın organlarının teşvikiyle ve çevrenin kötü örnek olmasıyla israf ediyoruz.
Şöyle bir bakalım neleri israf ediyoruz:
- Çocukluğumuzu, gençliğimizi ve hayatımızı israf ediyoruz.
- Boş ve manasız şeylerle ömür tüketiyoruz, enerjimizi boşa harcıyoruz.
- Sabahtan akşama akşamdan sabaha kahvelerde zaman geçiriyoruz.
Allah: “Kendine yazık etmiş kimselere melekler canlarını alırken “Ne işle meşguldün?” derler.” buyuruyor. (Nisa: 97)
- Dünyanın en çok televizyon seyreden milletiyiz. En çok telefonla biz konuşuyoruz. Tatil rekoru bizde. Bir yılda neredeyse 150 gün tatil yapıyoruz.
- Batılı bir kaynaktan alınan araştırma sonucuna göre 80 yıllık insan ömrü bakın nerelerde tükeniyor:
4 yıl eğitim öğretimde,
4 yıl yemek – içmekte,
3 yıl tuvalette,
- yıl araçlarda,
- yıl sağda solda beklemede,
13 yıl işte çalışmada,
10 yıl tatilde,
4 yıl hastalıkta, 4 yıl eğlencede,
28 yıl uykuda.
- Adam rüşveti bilmez, rapor almaz, kaytarmayı bilmez, içki içmez, kumar oynamaz ama eşi kapalı diye harcanır.
- Evlatlarımızı iyi yetiştiremeyiz, topluma kazandıramayız, harcanır gider.
- Yıllarca okuturuz ama sahip çıkamayız. Başka ülkelere kaptırırız, kaybolur gider. Çok konuşuruz, boş konuşuruz, kötü konuşuruz, yalan dolan söz, yerini bulmaz.
- Dünyada kumarda, israfta, içkide ve sigarada 1.2.3.4. lüklerimiz var.
- Kısa mesafelere bile özel arabayla gidiyoruz. Bir ampul yerine beş ampul yakıyoruz.
- Bol bol su akıtıp, bol paralar ödüyoruz.
- Sağlık bakanlığının bütçesinden fazla parayı sigaraya veriyoruz.
- Kağıdı israf ediyoruz. Boş kalan çiziyor, karalıyor, resim yapıyor.
- Sık sık ders kitapları değiştiriyoruz.
- Her evde ecza dolapları dolu. Canı sıkılan ilaç yazdırıyor. Olsun olmasın yazdırıyor.
- Çeşmelerimizden su akıp duruyor. Elini yüzünü yıkayan, abdest alan, dişini fırçalayan, bulaşık yıkayan şar şar su akıtıyor. Evde iki çamaşır için makine çalışıyor.
- Normal havalarda soba kaloriferler yanıyor, pencere açılıyor.
- Telefon konuşmaları uzayıp gidiyor.
- Elektrik süpürgeleri her gün, gür gür çalışıyor.
- Her gün merdivenler balkonlar yıkanıyor. Kediye, köpeğe, kuşa, yılana, maymuna özel yemler alınıyor, veterinere götürülüyor.
- Ocağa göre, yemeğe göre tencere vurulmuyor.
- Pasta börek için fırın hergün çalışıyor.
- Günlerce radyo, televizyon gibi aletlere düğme kapatılmadığı için elektrik geliyor.
- O da yenir, bu da yenir diye sofraya sayısız yemek konuyor. İçecekler çeşit çeşit, yarısı yeniyor, yarısı yenmiyor. Ekmek kırıntıları, parça ekmekler çöpe gidiyor. Tabaklar sıyrılmıyor. Su bardağında yarım kalan sular dökülüyor. Çay bardağında çay yarım bırakılıyor.
- Devletin imkanları kötüye kullanılıyor. Lojmanlar, yazlık kışlık tesisler, makam ve servis araçları yerinde kullanılmıyor. Koca araba maydonoz almaya gidiyor. Ölüye lüks mezarlar yapılıyor.
- Hacca gidip gelen hediye dağıtmaya zorlanıyor.
- Düğünlerde israf yapılıyor. Gücün üstünde eşya, altın alınıyor, alkol tüketiliyor, silah atılıyor. Şarkıcılar, dansözler, davulcular için para saçılıyor.
- Eğlence uğruna ceketler yakılıyor, tabaklar kırılıyor, çılgınca para harcanıyor.
En çok israf ettiğimiz, boşa harcadığımız şeylerden biri de zaman. Aslında zamanın her saniyesi kıymetli, “yarın buluşalım” “yarın görüşelim” diyoruz. Yarın 24 saat. İşte bakın zamanı nasıl kullanıyoruz.
Günde 1 saat boşuna geçiren kimse 1 yılda 365 saat boşa geçirmiş oluyor. Bu saatlerin telafisi mümkün mü?
Ne yapıyorsun? Sorusuna “vakit geçiriyorum” veya “zaman öldürüyorum” deniliyor. Bu, ömür tüketmek değil mi?
İnsan bu dünyada ebedi değil. Kendisine bir ömür biçilmiştir. Onu ölçülü kullanmak veya iyi değerlendirmek gerekir. Ömrün boşa geçirilmesi pişmanlık vesilesi olacaktır.
“Vakit nakittir” yani para gibi değerlidir. Harcanıverirse elden çıkıverir. Ömrünün kıymetini bilen insanlar, onu iyi değerlendirirler. İyi şeyler yaparak “keşke”siz bir hayat yaşarlar. İslam dininin emir ve yasaklarına, vakit vakit yapılacak ibadetlere bakılırsa, hayat için bir plan bir program çizildiği görülecektir. Yani hayatta başıboş yaşanmayacak, ömür boşa geçirilmeyecektir.
Unutulmamalıdır ki her geçen gün bizi biraz daha ölüme yaklaştırır. Dün, geçen zamandır; geri gelmez. Yarına acaba ulaşabilecek miyiz bilinmez. Bizim için önemli olan içinde bulunduğumuz zamandır.
Cahilin boş vakti çoktur. Geri kalmış ülkenin tatili boldur. Gaflet içinde olanın uykusu boldur. Kendini bilen insanın boş sözü, boş vakti yoktur. Devamlı bir şeyle meşgul olur. Ben ne yapabilirim? Şimdi ne yapayım? der. Kendine bir iş, bir meşguliyet bulur. Çünkü o bilir ki hayatını her anının, her saniyesinin hesabını verecek. Boş geçirdiği zaman, kendisinden davacı olacak. Boşa harcadığı zamanlar için “keşke!” diyecek.
Bize verilen ömür sayılı günlerdir. Can, bir emanettir. Hayat bir imtihandır.
Peygamber (as):
- “Allah’ ın kulundan vazgeçmesinin belirtisi, o kulun boş şeylerle uğraşmasıdır” demiştir. Çünkü zamanı boşa harcayan, Allah’ ı terk etmiştir. Allah da onu terk etmiştir.
Bir hadislerinde de peygamber (as) şunu haber vermiştir:
- “Kıyamet günü insanoğlu ömrünü nerede harcadığından, yaptığı işleri ne niyetle yaptığından, nasıl kazanıp nereye harcadığından, vücudunu ve sağlığını nerede ve nasıl değerlendirdiğinden sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılamaz.” (Tirmizi, Kıyame: 1)
Şöyle bir düşünelim; bunların hesabını vermek kolay mı? Ver verebilirsen hesabını. Arkana bak bir şey yok, önüne bak bir şey görünmüyor. Sağda solda zaten bir şey yok. Nasıl yaşamak bu? Hayvanlar arasında başıboş bir hayvan yok. Hiçbiri kendilerine verilen ilahi iç güdüye isyan etmiyor. Onlar sorguya çekilmeyecek.
Mevlana soruyor:
- Yel, kopardığı tozdan anlaşılır. Ambarında hırsız fare yoksa, kırk yıllık ömrün buğdayı nerede?
Kur’an’ da Allah bizi şöyle uyarıyor:
- “Herkesin yöneldiği bir kıblesi vardır. Siz hayır işlerinde yarışın. Nerede olursanız olun sonunda Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.” (Bakara: 148) “Boş kaldın mı hemen başka bir işe koyul ve yalnız Rabbine yönel.” (İnşirah: 78)
- “Dikkat etmiş olsaydınız orada mutlaka cehennem ateşini görürdünüz. Sonra ahirette onu apaçık göreceksiniz. Nihayet o gün dünyada size verilen nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.” (Tekasür: 58)
Bu ayetlerle Allah dünyada yapılan her şeyin, Allah’ ın ikramlarının, ihsanlarının hesabının bir bir, iğneden ipliğe sorulacağını bildiriyor. Zerre miktarıda olsa hayrında, şerrinde karşılığının olduğunu haber veriyor. Sonra: “Ben size haber vermedim mi?” diyecek.
Mutlaka zaman kaybını önlemeliyiz. Zamanı kaybettiren şeyleri yok etmeliyiz. Ele geçen her fırsatı değerlendirmeliyiz. Hayatımızın planını yapmalıyız. Kendimize hedefler tayin etmeliyiz.
Hesap sorulacağını düşünerek faydalı işler yapmalıyız. Meşruluktan asla ayrılmamalıyız. Ölümden, ölenlerden ders almalıyız.