İBADETLERİ KİME YAPIYORUZ?

İbadetlere “Allah rızası için” diyerek başlarken, ibadetler sırf Allah’a ve Allah rızası için olmuyor. Niyetlere başka şeyler karışıyor.

İbadetler Allah’ın emirleri ve istekleridir. İbadet Allah emrettiği için yapılır. Başka maksatla ibadet olmaz. Allah’tan başkasına da ibadet yapılmaz. 

Her gün kılınan beş vakit namazın her rekâtında: “Allah’ım ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz,” diyen bir insanın Allah’tan başkası için, başka maksatla ibadet etmesi ve başkasından yardım, kurtuluş beklemesi, Allah’la kendi arasına vasıta sokması yanlıştır. 

Bir insan için en büyük saadet, Cenab-ı Allah’a layıkıyla kulluk yapabilmektir. Çünkü bu hal ona Allah’ın lütuf ve ihsanıdır. 

İmanı, itikadı düzgün olan bir kul, Allah’tan başkasına ilgi duymaz ve kendisine yapılacak bir sapıklığa müsaade etmez. 

Allah Kur’an’da: “Dini Allah’a has kılarak, ihlâsla amel et.” (Zümer:2) buyurur.

Müslüman azizdir, izzet sahibidir. Allah’tan başkasının önünde eğilmez. Allah’tan başkasına secde etmez. 

Peygamber (as) kendisine aşırı ilgi gösterenlere: “Ben Allah’ın kulu ve elçisiyim,” demiş, kendisine yapılabilecek hiçbir taşkınlığa müsaade etmemiştir. Karşısında heyecanlanan kadına: “Ben Kureyş’li, kuru ekmek yiyen kadının oğluyum,” demiş, sakinleşmesini istemiştir.

Peygamberimiz Müslüman’ın her önüne gelene “Efendim” demesini yasaklamıştır. (R.Salihin:1725)

Bir hadislerinde de: “İnsanların kendisi için ayakta durmalarından memnun olan kimse cehennemdeki yerini hazırlasın,” buyurmuştur. (Tirmizi, Adap:47)

Kula kulluk olmaz. Allah’tan başkasına “gavs” diyerek sığınılmaz.

Osmanlı padişahları, kendilerine aşırı ilgi gösterilmesini istememiş: “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var,” dedirtmişlerdir. 

*              *              *

Yapılan ibadetleri gizlemekten hoşlanılmıyor. Aksine başkaları görsün isteniyor. Riya ve gösterişten sakınılmıyor. Bir çıkar için yapılıyor. Böyle yapılınca amelin, yapılan güzel işin sevabı kalmıyor.

        Kur’an’da: “Onlar ki dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir. Hâlbuki onlar güzel işler yaptıklarını zannederler,” buyrulur. (Kehf:104)

        Peygamber (as) da şöyle bildirmiştir: 

  • “Gösteriş için savaşan, malı harcayan ve Kur’an okuyan kimseler kıyamet gününde sürüklenerek cehenneme atılacaklardır.” (Buhari, Ezan:36)

Riya ve gösteriş için iş yapana Allah kıyamet gününde:

  • “Yaptığını kimin için yaptıysan, git mükâfatını o versin,” diye huzurundan kovacağını bildirmiştir.

Namaza gösteriş karıştıranlara: “Yazıklar olsun o namaz kılanlara!” buyrulmuştur. (Maûn Suresi)

İbadetlere riya karıştırmak, ibadetten çıkar beklemek, başkaları görsün istemek şirktir. Münafıklıktır. (Nisa:142)

Peygamberimiz ibadetleri gizli yapmak için çalışmış ve: “Eğer amelimi Kiramen Katibin’den gizlemek elimden gelse, gizlerdim,” demiştir. 

Eğer niyette başkalarını hayırlı hizmete çekmek, başkalarının da yapması için teşvik etmek varsa ve bunun için yapılan iş açıktan söylenip yapıldıysa gösterişe girmez inşallah.

*              *              *

        Cenab-ı Allah’a inanıldığı söyleniyor; Yaratan, yaşatan, öldüren ve dirilterek hesap soracak olan Allah deniliyor ama kulluğun gereği yapılmıyor.

        İlk yaratılışta Cenab-ı Allah: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sordu. Hep beraber: “Evet, sen bizim Rabbimizsin,” dedik. Ama hani ahde vefa? Nerede bunun gereği?

        Peygamberimiz bile hep korku ile ümit arasında yaşamış, kulluğu asla terk etmemiş, Allah’a olan sorumluluklarında asla gevşeklik göstermemiştir. Daima kul Muhammed olarak yaşamıştır. Kendisine “Allah’ın kulu” denmesini istemiştir. Hiç kimsenin kınamasına da aldırış etmemiş, şöyle buyurmuştur: “Sizin Allah’ın emrini yerine getirmekten hiçbir kınayanın kınaması alıkoymasın.” (İbn-i Mace, Hudud:3)

        Allah soracak: “Kulum, ben hep seninleydim, ya sen kiminleydin?” diyecek. Ne cevap vereceğiz?

Hasan Can, Yavuz Sultan Selim’e son anında: “Allah’la olma zamanıdır padişahım!” deyince; “Ya bizi şimdiye kadar kiminle bilirdin?” cevabını almıştır. 

        Ya biz kiminleyiz? Hayatımızın kaç saatini, ayını, yılını Allah’a sunabileceğiz?

*              *              *

        Bir ara Allah’a yöneliyor, ibadet ediliyor, oruç tutuluyor, iş bayramla bitiyor. Ne güzel namaz kılınıyor, arkası gelmiyor. Birkaç Cuma’ya gidiliyor, bahane çok, arkası gelmiyor.

        Allah’a teslimiyet tam olmalı. Kulluk da devamlı olmalıdır. İbadetten, kulluktan asla taviz verilmemelidir. Çünkü Cenab-ı Allah’ın ihsanı, ikramı devamlıdır. Allah bizden ölünceye kadar kulluk istiyor. “İpliği büküp de koyuveren kadın gibi olmayın,” diyor. 

        Allah’ın nimetlerine hamd ve şükür en güzel ibadetle ve kulluğun devamı ile olur.

        Peygamber (as): “Falan kimse gibi olmayın; o, gece ibadetini yaparken bırakıverdi.” (R.Salihin:154)

 “Allah katında ibadetlerin en sevimlisi, az da olsa devamlı olanıdır.” (Buhari, İman:31) buyurur.

*              *              *

        İbadet etmemek için bahane aranıyor. “Kalbim temiz, ibadete ihtiyacım yok,” deniliyor. “İbadet etmesek de olur, Allah’ın ibadete mi ihtiyacı var?” deniyor. Çalışmak da ibadettir. “Ben çalışıyorum” deniyor, ibadet zor geliyor. İbadetsiz bir hayat yaşamak için, şeytanı şaşırtan bahaneler ileri sürülüyor.

        Peygamberlerin, cennetle müjdelenenlerin kalpleri temiz değil miydi de ibadeti asla bırakmadılar? Allah ibadeti, kendisinin ihtiyacı olduğu için değil, kulun ihtiyacı olduğu için emretmiştir. Çalışandan ibadet sorumluluğu kalkmaz. İbadet etmeme konusunda bunların hiçbiri mazeret olamaz. 

        Besmelesiz, meşru olmayan, hak hukuk gözetilmeyen iş yapmak nasıl ibadet olur?

        İbadet olan çalışma, ibadetler arasındaki çalışmadır. Böyle uydurma sebeplerle ibadet etmeyenlerin hesabı çok çetin olacaktır. Keşke demeleri, pişmanlıkları fayda vermeyecektir.  

*              *              *

Öyle bir hayat anlayışı var ki; daha şimdiden keşkelerle dolu. Suç işleyip hapse girenin keşkeleri ona fayda vermediği gibi. Düzelme olmuyor, ders alınmıyor. Keşke… Keşke… Ne faydası var?

        Güzel yaşayan, yararlı işler yapanların hayatları ve işleri pişmanlık vesilesi olmaz. “Keşke bu hayatı yaşamasaydım.”, “Keşke toprak olsaydım,” denmez. 

        İnsan dünyaya ağlaya ağlaya gelir. Ağlaya ağlaya gitmeyecek bir hayat yaşaması elindedir. O fırsat ona verilmiştir. 

        İnsan öyle bir hayat yaşamalıdır ki; ardından rahmetle anılsın. Yoksa lanetle anılmak da vardır. 

        Mevlana insanlar için şöyle demiştir: “Nice insanlar gördüm; üzerlerinde elbise yok. Nice elbiseler gördüm; içlerinde insan yok.”

        Kur’an’da yararlı iş yapmayanların cezalandırıldığı haberleri vardır. Şöyle bildirilir:

  • “Onlardan her birini günahı sebebiyle cezalandırdık, kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik. Kimini korkunç bir ses yakaladı. Kimini yerin dibine geçirdik. Kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, onlar kendilerine zulmediyorlardı.” (Ankebut:10)
  • “Günahın, isyanın cezası dünyada da verilir. Bu, dünyadaki karşılığıdır. İnsanların başına gelenlerin, yaptıklarının karşılığı olduğu bildirilmiştir.” (Şura:30)

*              *              *

        Bazen alakası olmayan insanlar şehit ilan ediliyor. Şehitlik makamı, şehitlik rütbesi yakıştırılıyor.

        Bir insana rastgele şehit denmez. Savaş sırasında birkaç Müslüman peygamber (as)’a geliyor:

  • “Hanzala şehit oldu,” diyor. Peygamberimiz onlara:
  • “Hayır, Hanzala şehit olmadı. O, bana cesur desinler diye savaşıyordu.” Cevabını vermiştir.  Şehitlik, inanca göre, niyete göredir. Şehitliği istemeyen, şehit olma arzusunu

taşımayan kimse dünya şehidi olur.

Bazı şehit sevabı olan işler vardır. Onlara dikkat etmek lazım. Mesela; güzel yaşayan, güzel işler yapan, şehit olma arzusu taşıyana şehit sevabı verilir. Bir hadiste: “Şehitliği gönülden arzulayan, şehit olmasa bile, o sevaba nail olur,” buyrulur. (Müslim, İmare:156)

Abdestli bulunup abdestli ölen, ilim yolunda ölen, beş vakit namazı düzenli kılarak ömrünü tamamlayan, Allah yolunda öldürülene şehit sevabı vardır.

Allah’a ve Resulüne itaat edene şehit sevabı vardır. Kur’an’da: “Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu, peygamberler, sıdıklar, şehidiler ve Salih kimselerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır.”  (Nisa:69) buyrulur.

Peygamber (as) da: “Ortalık bozulduğu zaman bana itaat edene, sünnetimi yaşayana şehit sevabı vardır. Cennete girer.” (Buhari, İltizam:2)

Diğer hadislerinde de şöyle buyurur:

  • “Doğru sözlü, kendine güvenilir satıcı ahrette peygamberler ve şehitlerle beraber olacaktır.” (Tirmizi, Büyü:4)
  • “Allah yolunda şehit olmayı gönülden isteyen kimse, şehit olmasa dahi şehitlik sevabı verilir.” (R.Salihin:1327)

*              *              *

        Kurbanda bir sürü tereddütler oluyor. Kurbanın parasını versek olmaz mı? Tavuk kessek, hindi kessek olmaz mı? Şokla kessek nasıl olur? Borç bularak kesilir mi? Namaz öncesi kesilse olur mu? Kilo ile kurban alınır mı? Hayvanın her şeyi yenir mi? Derisi kesene verilir mi? Kadın kurban kesebilir mi? Hacda kestirmeyip, burada kurban kesilse olmaz mı? …          Bunlara sırasıyla cevap verelim: kurban kes emri ile Allah’ın emri yerine getirilecektir. Venhar (kan akıt) emri de kan akıtılarak yerine getirilmiş olacaktır. Kurbanın parası verilecek olursa sadaka verilmiş olur. Kurban borcu ödenmez. 

        Her hayvan kurban olmaz. Koyun, keçi, sığır, deve ve mandadan kurban olur. Tavuk, hindi işi sulandırmaktır. 

        Kurbanın makine ile kesilmesi caiz değildir. İnançlı bir kimse “Allahü Ekber Bismillah” diyerek kesmelidir. Şok verme halinde ölüme sebep olmaması gerekir. 

        Kurban, faiz, kumar parası, meşru olmayan yollarla elde edilen para ile kesilmez. Kredi çekildiyse faize bulaşmamak gerekir. 

        Kurban, bayram namazından sonra kesilir, önce kesilen kurban olmaz. 

        Kilo ile kurban satın alınır. Aldandım, aldatıldım düşüncesi olmaz. Hak geçmemiş olur. 

        Kurban, mübarek diye her şeyi yenmeye kalkınmaz. Kurbanın kanı, midesindekiler, cinsel organları, hayâları, kıkırdakları, derisi, bezeleri, idrar torbası, ödü atılır.         Kurbanın derisi, kurbandan ayrı değildir. Satılamaz, kesme ücreti olarak verilemez. Hayır kurumlarının dışında bir yere verilemez.

        Kadın da ehilse, Allah’ın adını anarak kurban kesebilir. Kadının kestiği yenmez sözü doğru değildir. 

        Hacda kesilen kurbanlar telef oluyor. “Orada değil de memlekette kesilsin,” denmemelidir. Memlekette kesilen kurban, vacip olan zenginlik kurbanıdır. Hacda kesilen kurban da, hac nasip eden Allah’a şükür kurbanıdır. Bu iki kurban birbirine karıştırılmamalıdır. Kıran ve Temettu haccı yapan mutlaka kurban kesmelidir. 

  • *              *

        Kurban karşıtı olanlar, “Kurban, hayvan katliamıdır,” diyorlar. Kurban kesilmesine karşı çıkıyorlar.

Köpek severler, yılbaşında hindileri kızartıp yiyenler, körpe kuzuları meze yapanlar, iş kurbana gelince karşı çıkıyorlar.

Kurban Allah’ın sosyal boyutlu bir emridir. Küçük, zayıf, sakat kesilmez. Keserken acı çektirilmez. 

Tarım Bakanlığının açıklamasına göre kurbanda kesilen hayvan sayısı %10„dur. Yıl boyu kasapların kestiği hayvan sayısı %90’dır. Fırtına koparmanın, fitne çıkarmanın, “Kanlı bayram” demenin, hayvan katliamı ilan etmenin bir manası yoktur. Bunlar kasıtlı yapılan din düşmanlığıdır. 

  • *              *

        Adak borcu olan, kurbanda, adakla kurbanı bir olarak kesiveriyor.

        Adak ve kurban birbiriyle karıştırılmamalıdır.

        Kur’an’da Allah adakların yerine getirilmesini emrediyor. (Hacc:29)

        Adak, durup dururken insanın borçlanmasıdır. Allah’a söz vermesidir. Yerine getirilmesi de vaciptir. Adak yerine getirilince sevaplı bir iş yapılmış olmaz. 

Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyurur:

 “Adak olmayacak şeyin olmasına sebep olmaz. Yani kaderi değiştiremez. Böylece cimriden bir şey çıkmış olur.” (Ramuz el-Ehadis:109/10)

*              *              *

        Akika kurbanı da bayramda kesilen kurbanla karıştırılmamalıdır. Bayramda kurban kesen, akika kurbanı da kesmiş olmaz.  

        Sağlıklı bir çocuk verdiği için Allah’a şükür kurbanı kesilir. Buna akika kurbanı denir. Bu sünnettir. Peygamber (as) da kesmiştir. 

        Akika kurbanı adak gibi değildir. Kesen etinden yiyebilir. “Eğer çocuğum sağ salim doğarsa kurban keseceğim,” demişse adak olur.          Şunu da ilave edelim ki; kişi için kurban kesilmez. Ölmüşler için de kurban kesilmez, ancak sevabı bağışlanır. Hacılar için, devlet adamı için, hoca için kurban kesilmez. Kesilirse şirktir. O hayvanın eti de leş hükmündedir, yenmez.

        Kabirlerde yatan için de kurban kesilmez. Kurban ancak Allah için kesilir, Allah rızası için kesilir. 

*              *              *

        Bayramların adını, anlamını değiştirir, bayramın ruhu ile bağdaşmayan yanlışlıklar yapar hale geldik.

        Ramazan bayramına şeker bayramı, kurban bayramına da et bayramı, kanlı bayram deniyor. Kurban parası ile turistik yerlere gidiliyor. Eş, dost, akraba, ana baba unutuluyor. 

        Kaynaşma, dayanışma, yardımlaşma unutuluyor. Herkes kendi hayatını yaşıyor. Bayramların tadı kaçıyor. Eski bayramların özlemini çekiyoruz. 

Tabi bayramlar değişmedi, değişen insanımız.

  • İhtiyaç sahipleri gözetilmiyor.
  • Ölmüşler unutuluyor, kabirler ziyaret edilmiyor. 
  • Yakınlar hatırlanmıyor.
  • İkram ve hediyeleşme bir tarafa bırakılıyor.
  • Çocuklara bayramın sıcak havası anlatılmıyor.
  • Yapmacık, yozlaşmaya yönelik öpen öpene, sarılan sarılana bayramlar kutlanıyor. Ziyaretlerde sınırlar aşılıyor.
  • Mezarlık ziyareti yapanlar, kucak kucak çevreyi kirletmekten başka bir işe yaramayan mersinlerle gidiyor. Ziyaret adabı bilinmiyor, okuma bilinmiyor, gezip geliniyor. İbret aldığı, ders çıkardığı da yok. Bulursa “Taze Yasin!” satın alıyor. 
  • Adam bayram namazına gitmiyor, anlamsız bir şekilde cahiliye adetlerinden olan silah atma yarışı yapıyor.

Gençler, çocuklar bayram namazına götürülmüyor. Bayram diye kızlarımız, hanımlarımız, bacılarımız açılıp saçılıyorlar. Sevap günah birbirine karışıyor. 

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir