HURAFELERİN YAŞATILMASI
Din dışı olan hurafeler, dinden sayılıyor. Dinin emriymiş gibi yaşatılıyor.
Bazı hurafeler var ki imanı zedeleyecek durumdadır. İman bir Kelime-i Tevhid ile kazanıldığı gibi bir sözle, bir hareketle de kaybedilebiliyor. Bakıyorsun tevbe istiğfar edip, iman tazelemeyi gerektiren hatalar yapılıyor.
Bunun sebebi de geçmişten gelen hurafelerdir. 1930’lu, 1940’lı yıllarda din öğrenmek, Kur’an öğrenmek ve ibadet etmek yasak. Ezanın aslını okumak suç. Çeşmelerdeki besmelelere tahammül edilmiyor. Kur’an gizli öğreniliyor, öğretmek suç.
Daha sonraki dönemlerde, inanabilirsin ama inancını yaşayamazsın. İnanıyorsan, eşin, anan, baban dindarsa çağdaş değilsin vazife bile yok.
28 Şubat süreci “Bin yıl sürecek” denilerek İslâm tehdit olarak gösterildi. Bazı kurumlarda dindar görevli kalmadı. On binlerce genç Hristiyan oldu. 28 Şubatçılardan bir albayın oğlu kucağındaki İncil ile intihar etti.
Dine, dindara, dinin öğretildiği kurs ve okullara baskı sonucu birtakım insanlar kilise hurafeleriyle uyutuldu, uyuşturuldu. Kilisede mum yakmak, papaza gidip derdini anlatmak, haç takmak moda oldu.
Kıbrıs’ta Rauf Denktaş Kur’an kursuna, imam-hatip okullarına ve ilahiyat fakültelerine izin vermedi. Gençler Türklükten, Müslümanlıktan ayrılıp haç takmaya başlayınca oğlu: “ Babam kaktüs yetiştirdi.” dedi. Daha sonra reisi cumhurluk yapan Mehmet Ali Talat: “Cenazelerimizi yıkayacak kimse bulamıyoruz.” diye itirafta bulundu.
Görülüyor ki din öğretilmez, öğrenilmez ise insanlar hurafe kuyruklarına giriyor. Kendini inkar ediyor. Dinini bilmediği için misyoner mantığı ile düşünmeye başlıyor. İslâm düşmanı kesiliyor. Ona göre İslâm çağdaş din değil, reform yapmak gerekir. İslâm’ın çağlar üstü din olduğunu bilmiyor. Diğer dinler gibi İslâm’da reform olmamıştır ki reforma ihtiyacı olsun, bilmiyor.
Neden kendi dilimizde ibadet etmiyoruz? Diyor. Bazı ibadetlerin gereği olmadığına inanıyor.
Dindeki geriliğimize bakmadan İslâm’ın bizi geri bıraktığını söylüyor.
Cenab-ı Allah’ı tanımadığı için tabiatı yaratıcı kabul edecek kadar ilkel düşünüyor. Bazı kişileri ve tabiatı tanrılaştırıyor. Evlerde kitapların yerini, heykeller aldı. Sıra sıra uğur getiren fiiller aldı.
Allah demiyor, “tanrı” diyor. İnanıyorsa da şirk koşarak inanıyor. (Yunus:106) Yunan Tanrıları, Roma Tanrıları, cahiliye tanrıları gibi tanrı inancına sahip.
İman esasları, İslâm’ın şartları tam bilinmeyince ibadet edenlerin bile büyük hatalar
yaptığı oluyor.
“Allah rızası için” denilerek başlayan ibadetler Allah rızası için olmuyor. Niyetlere başka şeyler karışıyor. İbadet Allah’ın emri olmaktan çıkıyor.
Beş vakit namazda: “Allah’ım, ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.” Diyen insanlarımız, yardımı, kurtuluşu kendi eserlerinde arıyor.
Zikir yaptığını söyleyen, bağırıyor, çağırıyor, yaka paça yırtıyor kendini, yerden yere vuruyor, saçını başını yoluyor, Cenab-ı Allah’ı sağır sanıyor, uzaklarda sanıyor.
Dua eden, kavli dua yapıyor, fiili duayı unutuyor. Tevbe edenin gözyaşı akmıyor, pişmanım dediği şeyden kendini alamıyor.
Kadere alın yazısı diyor, kendi sorumluluğunu unutuyor. Kendi yapıyor, kendi karar veriyor, suçu kadere atıyor. Suçlu kader mahkumu oluyor.
Tevekkül anlaşılmıyor “Tevekkel Allah” deyip yatılıyor. Çalışma yok, tedbir yok, işlerini Allah’a havale ediyor. “Bana bir şey olmaz” diyerek tehlikenin kucağına atlanıyor.
Namaz kılan bazıları değişmiyor. Oruç tutan açlık susuzluk çekiyor. Hac ibadeti hayata yansımıyor. Sadece isme isim ekleniyor. Kendisine “Hacı” demeyene kızılıyor.
Kur’an ne diyor?
-“…Dini Allah’a has kılarak (ihlas ile) kulluk et.”(Zümer:2)
-“Allah’a ibadet edin ve ona hiç bir şeyi ortak koşmayın…” (Nisa:36)
Biz ne yapıyoruz? Yapılan duadan, okunan Kur’an’dan, kılınan namazdan sonra okuduğumuz “FATİHA”yı, şunun için, şunun için, şunun için, hassaten Allah rızası için… deyip taksim ediveriyoruz. Bir şey ya Allah içindir ya da başkası içindir. Hem Allah için hem de başka şey için olmaz. Başkası içinse Allah için olmaz.
Mehmet Zaid Korkut Hazretleri ana baba hakkı adlı kitabının önsözünde şöyle der: “
Sıralayıp da Allah rızasını da ekleyivermek şirktir.”
Bir Sahab’i bir gün Peygamber (as)’a şöyle der:
-“Ya Rasûlallah, bana öyle bir amel söyle ki, bana faydası olsun, başkalarına da faydası olsun, aynı zamanda Allah da razı olsun.” Peygamber (as) şöyle cevap verir:
-“Bir şey ancak Allah için olur.” demiş ve Zümer suresinin 2. ayetini okumuştur. İmanda, amelde, günlük işlerde imanını korumak isteyen şirke düşmekten kaçınmalıdır.