HURAFE NEDİR? KAYNAĞI VE YAYILIŞI

Hurafe, İslâm’da yeri olmayan şeydir. Hurafe kelimesinin kullanılışı şöyle olmuştur:  

            Rasûlullah (s.a) bir gece hanımlarına bir hâdise  anlatmıştı. Onlardan birisi: -Ya Rasûlullah! Bu hikaye Hurafe’nin anlattıkları gibi oldu, dedi. 

            Allah’ın Rasûlü:

-Hurafe’nin ne olduğunu biliyor musunuz? Hurafe Uzre kabilesinden bir adamdı. Cahiliye döneminde cinler onu esir ettiler. Uzun müddet onların içinde kaldı. Daha sonra onu insanlar alemine geri gönderdiler. Cinler arasında gördüğü acâip şeyleri insanlara anlatırdı. Bu sebeple insanların duydukları acâip garip şeyler. (Hanbel, VI.157)

 Hurafenin kaynağı çok eskilere dayanır. Denilebilir ki, hurafelerin hemen hepsi dış kaynaklıdır.

            İslâm hurafeyi reddeder. Eski batıl dinler ve batıl inançlar hurafenin kaynağını teşkil eder. Eski dinlerden İslâm’a geçenler, eski inançlarının bir kısmı ile beraber Müslüman olmuş ve o alışkanlıklarından vazgeçememişlerdir.

            Meselâ, cahiliye devrinin birçok inanç ve âdetinin hâlâ yaşatıldığı açıkça görülür. Türbelerde kandil yakma âdeti Fenikelilerden gelen bir âdettir. Büyücülük, falcılık Mısır ve Asurlulardan bize geçmiştir. 

            Araplar hastalıkların sebebini kötü ruhlar olarak biliyordu. Onlar, hastalara muska yaptırırlardı. Hastalar iyileşmeleri için putlara kurban sunar ve yalvarırdı. Hasta olmamak için de üzerlerinde havyan kemikleri taşırlardı. Şeytandan korunmak için putlara adakta bulunurlardı. Hastalıklar için ruh çağrılır ve hastalıklar kovulurdu. Hastalara kurşun dökerlerdi.

            Prof. Dr. Asaf Ataseven şöyle diyor:

            “ Araplar, beraberinde bir tavşan kemiği taşıdıkları takdirde hastalıklardan korunacaklarına inanırlardı; yılan sokmuş bir kimseyi zehir vücutta yayılmasın diye uyutmazlar, üzerine ziller takarlardı. Korkmuş bir kadının yüreğinin soğuduğuna inanarak sıcak su içirirlerdi. Çocukların çıkan dişlerini güneşe doğru attıkları takdirde yeni dişlerinin muntazam çıkacağına inanırlardı. Şaşıları değirmen taşına baktırarak tedavi yoluna giderlerdi. Yaraları kızgın demirle dağlarlardı. Vebadan korunmak için merkep gibi anırırlardı. Hastalıkları kahinlere gösterirler, sihir yaparlar, tapınaklarda putlara kurban keserlerdi. Hastaların içine giren şeytanı bu şekilde çıkaracaklarına inanırlardı.” (Diyanet Dergisi, Özel Sayı:4/95)

            Tevhitten ayrılanlar, Kur’an ve hadise itibar etmeyenlere hurafeler sarılmışlar ve onarlı yaşatmışlardır. 

            Din eğitiminin yasak olduğu 1950 yılları öncesi dönemlerde hurafeler üremiş ve üretilmiştir. Denize düşen yılana sarılır hesabı dinini öğrenemeyen halk hurafeleri gerçek zannederek onlara sarılmışlardır. 

  Bugünde yanlış bilgi, yanlış kaynak ve kötü örnekler halkın yakasını bırakmamaktadır.

            Hurafelerin yaşama ve yayılma imkanını bulmasının nedenleri vardır. Bunlardan bazıları: 

  • Bilmemezlik 
  • İnanç zayıflığı, dini kolay ve ucuz yaşama isteği
  • İnsanımızın zaaflarından yararlanılması
  • Menfaat
  • Sevap kazanma arzusu
  • Çare arama 
  • Misyoner oyunları gibi nedenler hurafelerin yaşamasına neden olmaktadır.

            Bazı çevrelerde hurafeler öyle itibar görüyor ki, karşı çıkanlar suçlanıyor. Çünkü hurafenin yayılma özelliği vardır. Mikrop gibi bulaşır, bulaşıcı hastalık gibi yayılır. 

            Diyorum ki, etrafınıza konu komşuya: “Ben gece şurada ışık gördüm nur indi, burada yatır var.” deyin, mum yakın ertesi gün orada mumların sayısının arttığını görürsünüz. Bir ağaca çaput bağlayın, ertesi gün bakın çaputlar çoğalmıştır. Adamın biri “Ben şeyhim “ desin. En kısa zamanda etrafında adamlar görecektir. 

            Toplumda bazıları insanları yanlış şeylerle uğraştırıyor. Kendisine bağlananlarında helâk olmasına neden oluyor. Övülmek, saygı görmek onları kör ve sağır yapıyor. 

            Peygamber (sav) buyuruyor ki: “Kötü çığır açanlar, kıyamete kadar ona uyanların günahı kadar günah alırlar.” Riyazü’s-Salihın:170

  • Ümmetimin sonunda size, ne ecdadımızın ne de sizin duymadığınız haberleri nakleden kişiler olacak, onlardan sakının, onlardan uzak durun” buyurarak bizi uyarmıştır. (Müslim 1. Cilt, sayfa 9)

            Cenab-ı Allah Kur’an’da: “ Dinleri fırka fırka ayırarak parçalayanlar var ya!.. Senin onlarla hiçbir alakan yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. (En’am:159) buyurarak dinde yalan uyduranların acıklı halini haber vermiştir.  

 Unutmayalım günümüzde tehlikeler ve tuzaklar çok. En önemli mesele de itikad düzgünlüğüdür. 

 Tehlikenin büyüklüğü de şeytan insanları aldatmak ve sapıtmak için Cenab-ı Allah’ın huzurunda yemin etmiştir.  

 Bir önemli hususta taklit ve özentiden korunmaktır. Sahabeden Ebu Said  el Hudri şöyle nakleder:

            -Allah Rasûlü buyurdu ki: “ Sizden öncekilerin izlerini şüphesiz karış karış, arşın arşın takip edeceksiniz. Onlar bir kertenkele deliğine girmiş olsalar, sizde arkalarından gireceksiniz.

            Dedik ki: ” Onlar Yahudi ya da Hristiyanlar mı? 

            Bize: “ Ya kimler olacak?” buyurdu.    

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir