Halka görevini yapmayan, onlara zulmetmiş olur

İnsan insana, görevli halka, aile reisi ev halkına, yönetici, idaresi altındakilerin işlerin görmek ve onlara hizmet etmekle görevlidirler.

Peygamberimiz şöyle buyurur:”Allah bir kimseyi insanların herhangi bir işini görmeye memur ederde o kimse Müslümanların eksik ve gediklerine karşı kapısını kapatır, kulak asmazsa, Allah da kıyamet gününde onun ihtiyacına bakmaz.” (R. Salihîn:2/77)

Anladığımız kadarıyla Firavun zalimdi; ama mert zalimlerdendi. Zulmünü gizleme gereği duymaz, bir şeylerin arkasına saklanma ihtiyacı hissetmezdi. Ne yapacaksa açıkça söyle; mertçe icra ederdi.

  • Ben bu zulmü yapmayı istemiyorum; ama kanunlar bunu emrettiği için mecburum.. filan demişti. Böylesine bir saklanma gereği duymamıştı.

Açıkça ve mertçe emrini vermişti bir gün zulüm destekçilerine:

  • Bugünden itibaren Mısır’ı mahalle mahalle dolaşacaksınız, hamile kadınların listesini yazıp doğum günleriyle birlikte önüme koyacaksınız…

Zulüm tatbikçileri anlamadılar, niyetini de sorma gereği duydular.

  • Niçin hamile kadınları ve doğum günlerini tespit edip de getireceğiz size efendimiz?

Mertçe anlattı Firavun mantığını:

  • Ben kahinlerden dinledim. Bugünlerde doğacak bir oğlan çocuğu büyüdükten sonra benim makamımı elimden alacak, yönetimim sona erdirecekmiş.

Efendimiz sizin makamınızı elinizden alacak olanın hangi çocuk olduğun nasıl bileceğiz?

  • Bilmenize gerek yoktur. Doğacak çocukların hepsi de potansiyel tehlikedir. Hepsinin de suça iştirak ihtimali söz konusudur. Öyle ise hiçbirini de hayatta bırakmayacak, hepsini de doğar doğmaz öldüreceksiniz. Potansiyel suçlu yaşatmak istemiyorum ülkede…

Şimdi biraz daha beriye hicretin yetmişinci senelerine doğru geliyoruz. Tarihte zulmüyle şöhret yapmış Haccac-ı Zalim, birçok insanın boynunu vurmuş; mancınıkla

Kâbe’yi taşa tutup Beytullah’ı bile yıkmış, kalan az sayıdaki ashabın da hayatlarını zehir etmişti.

İşte bu adama bir gün şöyle dediler:

  • Sen Hazreti Ömer’in adaletini, halkına karşı takındığını müşfik tavrını biliyorsun. ne olur, biraz da ona benze. Onun gibi ol! O, halkının ayağına bir taş değmesinden bile teessüre kapılıyor; bir sene de olsa, helallik diliyordu.

Haccac’ın bu isteğe tarihi cevabı şöyle oldu:

  • Doğru söylüyorsunuz! Fakat Ömer’in zamanında Ebu Zerr gibi hak vardı. Siz

Ebu Zerr gibi halk olun, ben de Ömer gibi idareci olayım, Siz Ebu Zerr gibi halk olmadıkça benden de Ömer gibi idareci olmamı isteyemezsiniz.

Ne dersiniz bu tarihi olaya? Tarih tekerrürden mi ibaret yoksa?

Biz Ebu Zerr gibi olmadıkça başımızdakiler de Ömer gibi olmayacaklar. Haccac gibi mi kalacaklar?  

Biraz da bizim düşünmemiz mi gerek?

Nasılsanız öyle idare olunursunuz.” hadisini unutmayalım. Layık olmak lazım…

Hz. Ömer bir hac mevsiminde halkı topladı ve:  

“Ey insanlar! Ben valilerimi size zulmetsinler ve malınızı alsınlar diye göndermedim. Onları, aranızda zulme mani olsunlar, ganimetler adâletli bölüştürsünler diye gönderdim. İçinizden, haksız muâmeleye maruz kalan varsa kalksın” buyurdular.

Bunun üzerine sadece bir kişi kalktı ve

“Ey mü’minlerin emiri! Filan vâli bana yüz kırbaç vurdu” dedi. Hz. Ömer (r.a.) sordu: “Ona niçin vurdun” Sonra da şikâyetçiye: “Kalk ona kısas yap (yani attığı kadar kırbaç vur.)Bunun üzerine Amr b. Âs söz istedi ve  

“Ey mü’minlerin emiri! Sen böyle hareket edersen, insanların çoğu şikâyetçi olacaktır.

Bir zaman sonra âdet olur ve senden sonrakiler de böyle yapar” diyerek itirazda bulundu. Hz. Ömer:

“Rasûlüllah (s.a.s.) kendisine bile şayet hakkı olan varsa kısas yapılmasına izin verdiği halde, ben kısas yaptırmayayım mı?” diye sordu. Amr:

“Bırak da onun rızasını alalım” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.):

“Haydi onu razı edin. İki yüz dinar fidye verin, her kırbaç iki dinar” dedi.

Hz. Ebu Ber (r.a.) da:

“İçinizde en zayıfınız, benim indimde hakkını alıncaya kadar en kuvvetlidir.” Demiştir.

Zulümle devlet bile ayakta durmaz.

Kanuni Sultan Süleyman, devleti zirve noktasına getirdiği bir zamanda büyük alimlerden Yahya Efendi’ye sorar:

  • Bir devlet hangi hallerde çöker:
  • “Sultanım, Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlık şayi olsa, işitilenler ne nemelazım, deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa, gizleseler, fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryadı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlarda sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlâl de böylece mukadder hale gelir…”

Derler ki dünya dört şeyle ayakta durur:

  1. Alimlerin ilmi,
  2. Salihlerin ibadeti,
  3. Cömertlerin sahaveti,
  4. Devlet adamının adaleti.

1509 yılında ki müthiş depremden sonra padişah 2.Bayezid devlet yöneticilerini şöyle hitap eder:

“Ey vezirlerim, kadılarım, subaşılarım, ağalarım, beylerim!… Şu felâketi görüyorsunuz, Ben; bunda, siz kulların zalimlikle zulüm yaptığınız

intibaını alıyorum…

Ayağınızı den atın!.

Vazifenizi adaletle yapın!..

Kimseye zulmetmeyin!..

Bu Cenab-ı Hakk’ın bize bir ikâzıdır.

Size bildiriyorum ki, zulüm irtikap edeni hâl ederim.”

Nisâ 168. ayetinde Cenab-ı Allah zalimleri affetmeyeceğini ifade ediyor.

Hz peygamberde, zulmederek ölen için “Allah ona cennetin kokusunu haram kılar” buyurmuştur. (Tecrid-i Sarih:2177)

Zulüm, hayatın tadını değiştirir. Zulüm, insanın yapısını bozar. Zulüm, Allah’ın nimetlerinin bile tadını değiştirir.

İslâm’da, kimseye eziyet yoktur. Bir hadislerinde peygamberimiz: “Komşuya eziyet eden bana eziyet etmiş olur” buyurur. (Ramuz:395/7)

Bir başka hadislerinde de: “Hiçbir şekilde hayvana eziyet vermeyin.” Buyurur.

(K.Sitte:14/125) Kurban edilecek hayvan eziyet edilmeden kesilmelidir. Hayvan, hedef seçilmemeli,     aç        susuz   bırakılmamalı,            fazla    yük yüklenmemeli,           dövülmemeli, dövüştürülmemeli, ateşte yakıp, suda boğulmamalıdır.

Peygamberimiz: “Merhamet etmeyen merhamet edilmez.” Demiştir. Hayvan ahirette insandan hakkını alacak ve ondan sonra toprak olacaktır.

İnsana zulüm ise en kötüsüdür. Allah Kur’an’da :

  1. “Adil olunuz, takvaya en yakın olan budur.” (Miada:18)
  2. “İnsanların arasında hakim ve hakem olduğunuz zaman adaletle hüküm veriniz.”

(Nisâ:58)

  • “Allah adaleti emreder.” (Nâhl:90)
  • “Bir topluluğa olan kininiz sizi adalesizliğe sevk etmesin.”

İnsanın hak ve hürriyetinin kısıtlanması, elinden alınması zulümdür. Düşünceye, inanca baskı da zulümdür.

Zulümlerin başında Allah’a isyan geliyor. Bir kutsi hadiste: “Kim geçici nimeti, kısa hayatı ve devamsız bir zevki severse, kendine zulmetmiş, Rabbına isyan etmiş, ahireti unutmuş ve dünyası da onu aldatmıştır.” (40 Kutsi Hadis H.H.Erdem, S.11)

Kur’an’da şu ayetleri zikredebiliriz:

  • “Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir. Bilin ki Allah’ın lâneti zalimlerin üzerinedir.” (Hûd:18)
  • “Allah’ın ayetlerinden yüz çevirenden daha zalim kim olabilir. Muhakkak ki biz, günahkârlarda lâyık oldukları cezayı veririz.” (Secde:22)
  • “yalan sözlerle Allah’a iftira edenden veya onun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Şüphe yok ki zalimler kurtuluşa eremezler.” (En’âm:21)

Peygambere muhalefette insanın nefsine yaptığı zulümdür. Kur’an’da: “O gün zalim kimse pişmanlıktan ellerini ısırıp şöyle der: Keşke peygamberle birlikte bir yol tutsaydım. Yazık bana! Keşke Batıl yolun yolcusu, falancayı dost edinmeseydim!” diyeceği haber veriliyor. (Furkan:26-27)

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir