HAKLAR BOYNA DOLANACAK
Müslüman doğru insan demektir. İslam, dürüstlüğü emreder. Kendi aleyhine de olsa zarar göreceğini de bilse, müslüman doğruluktan ayrılmayacaktır. Özü sözü doğru olacaktır.
Önce yapmadığını söylemeyecektir. Bu bir hastalıktır. Söz verip de sözünü yerine getirmemek, inançsızlık ve şahsiyetsizlik işidir.
Cenab-ı Allah Kur’an da şöyle uyarıyor:
- Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? (Saff:2)
- Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz. Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.(Saff:3)
Yapmadığımızı başkalarına söylemekten hak doğar.
Vaad edip vadini yerine getirmemekten söz verip sözünü yerine getirmemekten hak doğar. Yaparım, ederim, gelirim… deniyor söze sadık kalan olmuyor. Sebepsiz anlaşmalar bozuluyor, borç alıyor ödemiyor. Eskiden söz senetti. Şimdi senetlere bile itibar edilmiyor.
Allah: “Ey iman edenler sözleşmelerin anlaşmaların gereğini yerine getirin” (Maida:1) diye emrediyor.
Peygamberimiz (Sav)”Bir şey söylediğinde onu mutlaka yapardı.
İsrail oğullarından ilim öğrenip, ilmin faydasını görmeyen için Allah Musa Peygambere şöyle vahy etmiştir: “O kuluma de ki: Şu üç şeyi yapmadıkça öğrendiğin ilim sana fayda vermez.
- Dünyayı sevme. Dünya, ebedi kalınacak yer değildir.
- Şeytanla arkadaşlık yapma, o arkadaş olamaz. 3- Kimseye sıkıntı verme. Zira o yakışıksız bir davranıştır.”
Bildiği ile amel etmeyen için Cuma suresinin son ayetleri şöyle nazma çevrilmiştir: -“Ne kadar âlim olursan ol, Amel etmedikçe bil ki cahilsin.
Sırtı kitap yüklü bir eşek, Sen de buna mümasilsin.
İnsan sözüne sadık kalmazsa, karşı tarafa sıkıntı vermiş olur. O zaman kul hakkı doğar. Peygamber (as) şöyle bir tavsiyede bulunuyor: “münakaşa etme, şakalaşma. Söz verip de sözünden dönme!” (Tirmizi, birr:58)
Yalan söylemek büyük günahlardan sayılmıştır. Çünkü yalan, hakkı ve adaleti gölgeler. Hele yalan şahitliği mümine asla yakışmaz. Allah Kur’an da müminin vasıflarını sayarken “onlar yalana şahitlik etmez-
ler” buyurur. (Furkan:72)
Peygamberimiz (sav) bir hadislerinde:
- “Doğruluktan ayrılmayın. Çünkü doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de cennete götürür, yalandan kaçının zira yalan, insanı kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür.” (İbn-i Mace, mukaddime:7) diye tavsiye etmiştir.
- Yalan söyleyen, yalan yere yemin eden hem günahına girmiş olur. Hem de hak ihlal etmiş olur.
- Yalandan hak doğar halk arasında yalan haber yaymaktan, korku yaymaktan fitneye sebep olmaktan, karışıklığa neden olmaktan, bazı insanları mağdur ve mahrum etmekten hak doğar.
Yalan belge almak (otobüs kartı, yeşil kart, kimlik kartı gibi) kaçak su, elektrik, gaz kullanmaktan kul hakkı doğar. Ayrıca hak gasb edenle beraber, hak gasbına sebep olmak, vasıta olmak veya göz yummak da aynı şekilde hak yemiş olur.
Kul hakkının hesabını vermek çok zordur. Bir meczup, cenaze kabre konulup sıra telkine gelince, hocayı kolundan tutup:- Sen dur! Telkini ben vereceğim” diyerek şunları söyler: “Eğer yalan söylemediysen, haram yemediysen, itikadını bozmadıysan, hiç korkma!” der.
Vara yoğa yemin etmek diğer bir hastalığımızdır. İki kelimeden biri yemin oluyor. Bu güvensizlik işaretidir; doğru kimse yemin etmez. Yemin, yalanı desteklemek için edilir. İnsan yaptığı yeminden sorumludur.
Karşı tarafın yemin olarak anladığı her söz yemin sayılır. Değişik şekilde yemin edip de kimse kendini aldatmasın. Peygamber (as) ne diyor: “İnandım” de, sonrada dosdoğru ol!” (Müslim, iman:162) Bir hadislerinde de şöyle buyurur:
-“Kim bir müslümanın hakkını yemin ederek ele geçirirse, Allah ona Cehennemi vacip kılar. Cenneti de haram kılar. Oradakilerden biri:
- Az bir şey olsa da mı? Deyince Allah Resûlü:
- Misvak ağacından bir çubuk da olsa” (R. Salihin:214) cevabını verir.
Bir insanın malına, canına, ırzına, zararı dokunan, onu inciten birini yöneticinin veya mahkemenin af etmesinden hak doğar. Bir müslümanı zulmen öldüreni affetmek yetkisi ancak öldürülenin yakınlarına aittir. Başkasının affetme yetkisi yoktur. Affederse, bundan hak doğar.
Peygamber (as) zamanında soylu bir kadın hırsızlık yapmıştı. O kadar çok insan devreye girmişti ki, Allah Rasulü o kadını kul hakkına tecavüz ettiği için affetmemiştir.
Yönetici adil olacak, kanun adamı adil davranacak. Hizmeti aksatırsa, eksik yaparsa, hak adalet ve eşitliği gözetmezse, haksız olanı haklı çıkarırsa, hak gasbına sebep olmuş olur.
Bir kişinin mirasçıları veya bazılarını mirastan mahrum etme hakkı yoktur. (Yalnız mal sahibini öldüren mirasçı, mirastan mahrum edilir) mal sahibi evladını mirastan mahrum etmek için vasiyet edemez. Eşitliği adaleti gözetmeyecek olursa, bu kul hakkına girer, hak yemiş olur. Atalarımız: “ölüm hak, miras helal demişlerdir.
Zulüm en büyük haksızlıktır. Allah Kur’an da sakın dengeyi bozmayın. Ölçüyü adaletle tutun ve eksik tartmayın.” (Rahman 7-9) buyuruyor. Adalet terazisi şaşarsa, her şeyin düzeni bozulur. Onun için hak gözetilecek ve adil davranılacaktır. Yoksa haksız davranılmış olunur.
İnsan zulme uğramak istemediği gibi zulüm de yapmayacaktır.
Şair:
Alma mazlumun ahını,
Çıkar aheste aheste” demiştir.
Mazlumun ahı yerde kalmaz. “Zalimin zulmü varsa, mazlumun Allah’ı vardır” denmiştir. Allah’ın isimlerinden biri de “Zuntikam”dır. Mazlumun intikamını alır.
Peygamberimizin ifadesine göre: “rahmet zalimlerden çekilip alınır.” (Seçme hadisler 222/42)
“Bir müslümana zarar verene Allah’da zarar verir, meşakkat verene Allah’da meşakket verir” (Tirmizi, birr:27)
Dünyada çekilen sıkıntılar, eza, cefa ahirette bazı günahlara kefaret olduğu halde zalimin zulmünden dolayı çektiği cezalar hiçbir günahına kefaret olmaz.
Bir de Cenab-ı Allah’ın reddetmediği dualardan biri de mazlumun duasıdır. Onun için mazlumun duasını almaktan kaçınılmalıdır.
Birilerini inancından, ırkından dolayı bazı haklarından mahrum etmek, Cenab-ı Allah’ın gayretine dokunur. O ayrım yapanı mutlaka cezalandırır.
Kur’an: “Zulmedenlere meyletmeyin. Sonra size de ateş dokunur” (Hud:113) buyrularak zalimden yana değil, mazlumdan yana olmamız emrediliyor.
Haksızlığa uğrayanların hakkını aramak, haksızlığa uğrayanların yanında olmak için peygamberimiz genç yaşta Hılf’ul;Fudula üye olmuştur. Bir hıristiyanın hakkını gasb eden Ebu Cehil’in kapısını çalmış, ondan hıristiyanın hakkını almıştır.
Durum ne olursa olsun, müslüman hakkı söyleyecektir. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.
Peygamberimiz (as): “Bir konuda zalime ve zulme yardımcı olan kimse, kuşkusuz Allah’ın gazabına uğrar” buyurmuştur. (Ebu Davut Kada: 14) Bir hadislerinde de:
“Zalime ve zulme yardımcı olan kimse kuşkusuz
Allah’ın gazabına uğrar.” (Tirmizi Tefrirul;Kur’an:14) Bir hadislerinde de:
-“İnsanlar zalimi görürde zulmune mani olmazlarsa, Allah’ın onları genel bir azaba uğratması yakındır.” (Tirmizi tefrir’ul –Kur’an:5) buyurmuştur.
Kur’an da cezalandırılan kavimler için: “Onlar birbirlerini kötülükten men etmediler.” Buyrulur.
(Maida :79)
Demek ki, mazlumun hakkı savunulmayınca, zalimin zulmune kaşı çıkılmayınca ve haklının, hak sahibinin tarafında olunmayınca sorumluluk doğar.
Bir önemli hak da arazi hakkıdır. Nedense günümüz insanı mülkü çok seviyor, bu konuda snır tanımıyor. Daha önceki toprak altında yatanları düşünmeden hak gasb ediyor.
Bilmiyor ki, gasb ettiği arazi 7 kat boynuna geçirilerek hesap meydanına gelecek.
Allah Kur’an da: “Her insanın amelini boynuna dolayıp, insan için kıyamet gününde açılmış olarak önüne konulacak bir kitap çıkarırız” buyuruyor. ‘İsra:13)
Peygamberimiz de şöyle buyuruyor.:
– Kim bir karış miktarı bir yere zulümle sahip olursa, o yer 7 kat altıyla boynuna dolanır. (Buhari, Mezalım:13)
Bir de insanları küçük görmek, onlara üstünlük taslamakla da hak geçer. Peygamberimiz soru sormak için gelen bir kadının titrediğini görünce ona: “Sakin ol! Ben Kureyşli kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum” demiş onu sakinleştirmiştir.
Başka bir zamanda: “Ashabım, başkalarının krallarına yaptığını bana yapmayın” buyurmuştur.
Öldürülen bir insanın öldüren üzerinde büyük hakkı vardır. Çünkü hayat hakkı kutsaldır. Her kesin yaşama hakkı vardır. Bu hak elinden alınmış olur. Canı veren Allah’dır. Alacak olan da Allah’tır.
Peygamber (sav): “Kıyamet gününde ilk görülecek dava kan davasıdır. Haksız yere kıyılan canların davasıdır” buyurur. (Buhari, Diyat:1) öldüren haklı da olsa, islamda zarara zararla mukabele yoktur.
Bir hadiste de: “Haklı bir sebep olmadan insanların canlarını kıymayınız” buyrularak kız çocuklarının öldürülmesini yasaklamıştır.
Cenab-ı Allah’da: Haklı bir sebep olmayınca Allah’ın muharrem kıldığı cana kıymayın” diye emretmiştir. (İsra:33)
Bir ayette de: “Kim haksız yere bir cana kıyarsa, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir canı kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur” buyrulur. (Maida:32)
Haklı bir sebep: Savaş olur. Kutsal olan şeyleri, ırzı namusu müdafaa hali olur. Birde zarar misli ile giderilir. Haddi aşmak olmaz. (Mahkeme kararı ile idam olur)
Bakara suresi: 178-179 ayetlerine göre kısas uygulanır.
Hata ile ölüme sebep olan diyet öder. (Nisan:92) Bilirkişi tarafından takdir edilecek olan kan parası alınıp, mağdur olanın çocuk çoluğuna, bakmak zorunda olduğu ana babasına harcanır.
Mesele ne olursa olsun ufak tefek anlaşmazlıklar nedeniyle veya ideolojik nedenlerle birinin canına kıymakla büyük hak doğar.
Birde intihar eden, eşi, evlatları, bakıma muhtaç ana basası mağdur olacağı için onlara haksızlık etmiş olur. İkinci husus, Allah’ın verdiği canı ancak Allah alır, Allah’ın hakkına tecavüz etmiş olur.
Engelli veya çok yaşlı, kişilerin öldürülmesi de cinayettir.
İstenmeyen çocuğun geçerli bir mazeret olmadan düşürülmesi ve kürtaj yolu ile alınması cinayettir. Çocuk, kıyamet gününde “Benim suçum neydi” diye kendisini öldürenin yakasına yapışacak, hesap soracaktır.