HAKKIN YANSIMASI OLUR MU?
İnsanın yaptıkları aşına, işine ailesine yansır.
Peygamber (as): “İnsan, yediğinden ibarettir” buyurmuştur. Atalarımız: “Haram yiyenin harami evladı olur” demişlerdir.
Bir insan başkasının hakkına tecavüz ederse, evladı ona itaat etmez, organları itaat etmez. Kendisi de Allah’a itaat etmez, itaat ediyor gibi görünse de yaptıkları ona fayda vermez.
Peygamber (as) şöyle buyurmuştur:
– “Bir lokma haram yiyenin, 40 gün namazı ve duası kabul olmaz. Haramın biriktirdiği et, cehenneme layıktır” (R. Salihın:1883) üzerinde hak bulunan insan mutlu ve huzurlu yaşayamaz, hayırlı iş yapamaz, hayırlı evlat yetiştiremez.
Yansıma olayına atalarımız bakın ne güzel ifade etmiştir.
-“Dede koruk yemiş, torunun dişi uyuşmuş.
-“Haram yiyenin harami evladı olur”
-“İyi ağaç, iyi meyve verir. Kötü ağaç kötü meyve verir.”
Hak kimseye yanamaz. “Ağlayanın malı gülene yaramaz” denmiştir. Hak miras malı olarak gelse bile iflah etmez. Hayra vesile olmaz “Haydan gelen huya gider” derler. Haklı mal telef olur. Olmasa da ilaç gibi, gıda gibi olmaz, zehir gibi olur.
Atalarımız: “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste” demişlerdir.
Allah, kimsenin hakkını kimsede bırakmaz. Bir zalime bir zalimi musallat eder. Şair;
“Allah tokatının sedası yoktur.
Vurduğu zaman devası yoktur” demiştir.
Kul hakkına tecavüz edenler yatak yorgan yırtarlar, rahat yataklarında güzel ölümle ölmezler. Ahiret azabı da işin başında başlar.
Kul hakkı hassasiyeti olmayanın kalbi kararır, merhameti olmaz.
Günaha dalan inkarcı kimseler için Kur’an da şöyle buyrulur:
-“Onların işlemekte olduklarını kötülükler yüzünden kalpleri kirlenmiştir.” (Mutaffifin:14)
A’raf Sûresinin 100.üncü ayetinde de: “Biz onların kalplerin mühürleriz” buyrulur.
Bazı insanların neden gerçekleri göremediği, neden acımasız, merhametsiz oldukları bu ayetlerden anlaşılmaktadır.
Bazı şeyler kula uyarı olur. Bazı şeylerde ceza olur.
Peygamber (as) şöyle buyurmuştur:
– “Günah kalbi karartır. Her günah kalpte siyah bir nokta oluşturur. Günah terk edilip tevbe edilmezse, bütün kalbi karartır.” (Ramuz’u-l Ehadis:26/9) Bir hadislerinde de:
-“Kul işlediği günah yüzünden rızkından mahrum olur.” (Age:28/9)
İyide olsa kötü de olsa bir şey, mutlaka bir şey karşılığıdır. Kimseye haksızlık edilmez: Meselâ; Peygamberlerinin uyarılarına dikkate almayan toplulukları, işledikleri günahlar yüzünden Allah cezalandırmıştır. Bazı toplumları da huzurlu, mutlu bir şekilde yaşatmıştır.
Behlül Dânâ bir gün Harun Reşid’den bir vazife ister. Harun Reşid da ona çarşı-pazar ağalığını (denetimini) verir.
Behlül hemen işe koyulur. İlk olarak bir fırtına gider. Birkaç ekmek tartar. Hepsi normal ağırlığından noksan gelir. Fırıncıya dönüp:
-“Hayatından memnun musun, geçinebiliyor musun, çoluk-çocuğun ağız tadıyla yaşayıp gidiyor mu?” diye sorar.
Fırıncı ise bütün sorulara menfi cevap verir. Hayatta memnun olduğu bir şey yoktur.
Behlül bir şey demeden ayrılır ve bir başka fırına geçer. Orada da birkaç ekmek tartar ve görür ki bütün ekmekler normal gramajından fazla geliyor. Aynı soruları bu fırın sahibine de sorar ve bütün sorulara müspet cevap alır. Yani fırıncı gayet huzurludur.
Bundan sonra başka bir yere uğramadan doğru Harun Reşid’in huzuruna çıkıp başka bir vazife ister.
Harun Reşid:
- “Behlül, daha yeni vazife verdik sana, ne çabuk bıktın?” deyince Behlül şu îzahî yapar:
- “Efendim, çarşı-pazarın ağası varmış. Benden önce ekmekleri de tartmış, vicdanları da. Buna göre herkes zaten hesabını ödeyip duruyor. Kimi yaptığı işte hak-hukuk gözetmediğinden fıskı-fücur içinde. Bundan dolayı huzursuz, bereketsiz. Kimi de yaptığı işi Salih amel gibi yaptığından huzurlu, mutlu, bereketli. Bana ihtiyaç kalmamış…”
Tarih boyunca görülmüştür ki, Allah haram yiyen, halka zulmeden ordulara güçlü olmalarına rağmen zafer nasip etmemiştir.
Yavuz Sultan Selim, Mısır seferine giderken halkın bağ ve bahçelerinden geçtikten sonra mola vermiş ve askerlerin bir şey koparıp koparmadığını araştırdıktan sonra şöyle demiştir.
- Askerlerim! Eğer halkın bağ ve bahçelerinden bir armut, bir elma, bir çiklim üzüm koparmış olsaydınız vallahi Mısır seferinden vazgeçecektim. Çünkü haram yiyen askere Allah zafer nasip etmez.”
- Osmanlı orduları, mecburen kopardıkları üzüm salkımlarının yerine değerinden çok para çıkınları asmış ve zaferden zafere koşmuştur.
Yansıma ev halkına da yansır. Bir aile vardı, ibadetlerini aksatmazlardı. Hatta gece namazlarına kalkarlardı. Çocukları hafızlığa çalışırdı. Ne oldu da ne oldu? Aile gece namazlarına kalkamaz oldu. Çocuk hafızlık çalışmasını bıraktı. Araştırdım bir şeyler olmuş, faize bulaşmışlar.
Bugün birçok yuva yıkılıyor, aile içi cinayet işleniyor. Bunlar araştırıldığı zaman altında bir günahın yattığı görülecektir.
Günahın aileye nasıl yansıdığını gösteren iki olay nakledeyim:
Bir kadın her gün kapıdan süt alır. Bir gün sütçü kadının elini tutmuştur. Kadın, akşam eve gelen sarraf eşine sert bir şekilde: Söyle bugün ne halt işledin de sütçü benim elimi tuttu? Demiştir. Sarraf bilezik alan kadının elini iyi niyetle tutmamıştır.
Haram insanın mayasını bozar. Şöyle anlatılır. İstanbul’un bir semtine adı verilen Şeyh Vefa’nın bir oğlu vardır. En büyük zevki şişle sucuların tulumlarını delip arabadan fışkırmasını seyreder. Şeyh Vefa Hazretlerine sucular şikayetçi olurlar.
Şeyh Vefâ, hayret eder. Bu çocuğu haramda yedirmedim ama neden? Diye düşünür. Hanımına sorar, cevap bulamazlar.
Gece hanım dürter; Bey ben bir şey hatırladım” der ve anlatır; “Ben hamile iken komşumuza gitmiştim. Komşum mutfağa gidince masada duran portakala elimdeki örgü şişini batırıp emdim…”
İşte tulumlara batırılan şiş o şiştir.
Buna göre yapılan haksızlığın, çiğnenen hakkın, işlenen günahın ve yapılan zulmün, daha dünyada cezasının görülmeye başlanacağı unutulmamalıdır.
İnsanımız Allah’tan değil, kuldan çekinirse, mahkeme-i kübradan değil, dünyadaki mahkemeden korktuğu müddetçe günahın, haksızlığın ve zulmün önü alınamayacaktır.