HAK NE ZAMAN NASIL DOĞAR
Kur’an’da kıyamet gününü anlatan ayetlerden anlıyoruz ki, bazıları amel defterini sağından alacak, yüzleri parlayacak, sevinecekler. Bazıları da amel defterini sol tarafından alacak, yüzü kararıp simsiyah kesilecek, üzülecekler. Biri yaptıkları işler nedeniyle cennete girecek diğeri de yaptığı kötü işler nedeniyle cehenneme gidecek.
Artık kıyamet gününde üzülmek, keşke demek kimseye fayda vermeyecektir.
Kıyamet günü hakkında verilen bilgiler. Bizi uyarmak için ve pişman olmamak içindir.
Ayet ve hadislerde yapılan uyarıların en çok haklar konusunda olduğunu görüyoruz.
Bizden önceki büyüklerimiz hak konusunda çok hassas davranırlardı. Meselâ;
- Göz hakkı kalır diye file ile alışveriş etmezlerdi.
- Kokusu duyulur diye balkonda et kızarmazlardı. Kokmuştur diye pişirdiği yemekten komşuya da verirlerdi.
- Ana babalarımız, bizim elimize bir şey verip sokağa salmazlardı.
Torunum Beyazıt anaokulunda okurken okuluna konuşmacı olarak gitmiştim. Okul dağılırken servise binmeden bir çikolata uzattım, almadı. Akşam telefon ettim ve sordum:
Dedem neden almadın? Bana;
Alsaydım serviste arkadaşlarım görür, canları isterdi. Geçen bir arkadaş serviste çubuk kraker yedi benim canım istemişti” cevabını verdi.
Bir büyük anne öksüz ve yetim olan torununun akşam ağlaya ağlaya uyuduğunu anlattı. Neden diye sordum. “Komşu balkonda tavuk kızartıp yedi. Onun kokusunu duyunca, o da istedi. Alamadım ve anlatamadım” dedi.
Çocuğa: “Niye ağladın? Dedim. Canım çok istedi, ondan” dedi.
Bakın, biz farkında olmadan kimlerin göz hakkı kalıyor ve kimlerin hakkı geçiyor! Bize zevk veren, başkalarına üzüntü veriyor.
Hak öyle bir şeydir ki, inanan insan Allah’ın kullarına ve canlı olan varlıklarına sıkıntı vermez. Düşmanda olsa, insanca davranır, şefkatle ve merhametle muamele eder. Kötü davranamaz, zulmetmez. Gayri müslim de olsa malına, canına, ırz ve namusuna zarar vermez, hakkını yemez.
Müslüman olmasa da onun bir emaneti varsa, hainlik etmez. Yoksa kıyamet gününde o da hak sahibi olarak hakkını gasb edenlerin yakasına yapışır, hakkını alır. Peygamberimiz, Hicret sırasında kendisine teslim edilen emanetleri müşriklere vermesi için Hz.
Ali’ye teslim etmiştir.
“Müslüman, malı ortaktır” “Domuzdan kıl koparmak sevaptır” diye harama kılıp giydirilip hak yemez.
Yavuz Sultan Selim, Mısır seferine giderken bir Yahudiden borç almıştı. Yahudinin öldüğü haberi üzerine vezir, paranın hazineye aktarılmasını teklif etmişti. Borcu mirasçılarına ödeyen Yavuz vezirine:
Ölene rahmet, gambaza lanet. Her hak sahibi kıyamet gününde hakkını alacaktır” demiştir. Hak gasbı hırsızlıktır. Allah kul hakkını helal etmez.
Özet olarak nelerden hak doğar kısaca göz atalım:
- Kamuya ait mala zarar vermekten
- Yalan söylemekten, sözünde durmamaktan…
- Hırsızlık yapmaktan,
- Eziyet etmek sıkıntı vermekten, hakaretten…
- Başkalarının gizli hallerini araştırmaktan, – Kaçak su, elektrik kullanmaktan, – Buluntu malın iade edilmemesinden.
- Vergi kaçırmaktan,
- Yalan ve hile ile, mahkeme kararı ile elde edilen şeyden,
- Başkasının sırasını almaktan,
- Sigortasız işçi çalıştırmaktan,
- Çalışanın emeğinin karşılığını vermemekten,
- İşverene karşı dürüst olmamaktan,
- Evlatlar arası adaletsizlikten,
- Ölenin maaşını almaktan,
- Rüşvetle menfaat temininden,
- Devletin, hakimin suçluyu affetmesinden,
- Sui zandan, iftiradan, gıybetten,
- İhtiyacı, yokken dilenmekten,
- Nazarı değenin kaçınmamasından,
- Zekat vermemekten (Zariyat:19)
- Borcunu imkanı varken geciktirmesinden, son derece kaçınılırdı.
Bunları biraz açalım. Bakalım hangi hallerde hak nasıl doğar?
- İnsanların gizli hallerini, kusurlarını araştırmak, onu başkalarına duyurmak dinimizin yasakladığı başka bir ahlaksızlıktır.
Yapacak başka bir işi olmayanlar bu işi yapar. Müslümanın müslümana karşı görevlerinden biri de mü’min kardeşinin kusurlarını örtmektir. Yayılmasına engel olmaktır.
Bir müslümanın kınanıp, ayıplanmasını önleyenin Allah’da onun ayıbını örter.
Bir hadislerinde Allah Rasulü şöyle buyurur:
-“Kim dünyada bir müslümanın kendisinin ayıbını örterse, Allah’da o kimsenin dünya ve ahirette ayıplarını örter.” (Tirmizi, birr:19)
Ayıplar örtülürse, ayıplı olanın tevbe edip düzelme fırsatı olur. Ayıplar örtülmezse onlar toplumda yayılır ve meşrulaşır. Allah’ın gazabına neden olur.
Mevlana: “Kusur örtmekte gece gibi ol!” der. Bir kimsenin bir kusurlu hali duyulduğu zaman onu araştırıp, yayma yerine, Onun bir mazeretinin olabileceği düşünülmelidir.
Peygamber (as) : “Başkasının kusurlarını Ona buna duyuranın, kusurlarını da Allah duyurur” buyurur. (Buhri Rikak:36)
Kusur araştırmada dinin koyduğu yasak çiğnenmiş olur. Ayrıca gıybet etmiş oluruz. Bir de iftiraya bulaşma tehlikesi de vardır.
* * * * *
İnsan bazen kıskançlıktan bazen de islamın ölçülerinden uzak konuşmalar yapar. Kişinin duyduğu zaman hoşlanmayacağı hallerinden bahseder. Buna gıybet (dedikodu) denir.
Burada yanıldığımız bir şey oluyor. “Benim bu söylediklerim onda yok mu, yalan mı? Deniyor. İşte gıybet o kişide var olanı konuşmaktır. Olmayanı konuşursak o iftira olur. Bir hadiste şöyle buyrulur:
“Eğer söylediğin şey onda varsa, gıybet etmiş olursun. Şayet söylediğin şey onda yoksa iftira etmiş
olursun” (Müslim, Birr:70)
Allah Kur’an’da şöyle buyurur:
-“Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül bunların hepsi ondan sorumludur.” (isra:36)
-“Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi, adet edinenlerin vay haline!” buyuruyor. (Hümeze:1-
2)
Gıybet konusunda Peygamber (as)de şöyle haber verir:
- “Büyük günahların en büyüğü bir kişinin bir müslümanın ırzına haksız yere dil uzatmasıdır.” (Seçme hadisler:256/93)
- “Peygamberimiz iki kabre işaret ederek “Bu iki kabirdekiler azap görüyor. Biri gıybet etmekten, diğeri de idrar sıçramalarına dikkat etmemekten.”
(Age:254/93)
- Hz. Aişe (ra) Hz Safiyye’nin kısa boylu olduğundan bahsedince Peygamber (as): “Öyle bir söz söyledin ki, eğer o söz denize karışsaydı, denizi kirletirdi” buyurur. (Tirmizi, kıyamet:51)
Bu ayet ve hadislere göre birilerinin ardından konuşup gıybetini yapmak, büyük günah oluyor.
Kur’an’da “ölü eti yemek” olduğu bildiriliyor.
Peygamber (as) miraç gecesi bakır tırnakları olan bir topluluğa rastlıyor. Onlar kendi yüzlerini tırnaklıyorlardı. Cebrail’e:
- Kim bunlar? Dedi. Cebrail’in cevabı:
- Bunlar insanların etlerini yiyenlerdir. Cevabını verir” (Ebu Davut, edep:40)
Gıybet etmekle bir insanın kötü tanınmasına ve bazı haklarından mahrum kalmasına neden olur. Bu bakımdan büyük hak doğar. Kıyamet günü gıybet edene gıybet ettiğinin günahları verilir. Günahları kalmayınca, gıybet edenin sevaplarını alır.
Gıybet bir hastalıktır. Zayıf insanların meşguliyetidir. Aynı zamanda ikiyüzlülüktür.
Gıybetten kaçınılmalıdır. Yapılmadığı gibi yapanlar engellenmeli, bu mümkün olmazsa, terk edilerek dinlenmemelidir.
Birileri hakkında kötü düşünmek, kötü konuşmaktan hak doğar.
Peygamberimiz (sav): “Zandan sakının Çünkü zan, yalanın ta kendisidir” der. (Müslim, Birr:28)
Zan bir tahmindir. Gerçek olabileceği gibi olmayabilir de. O zaman iftira olur. Durup dururken insanı günaha sokar. İyiliklerinin heba olmasına neden olur.
Karşı tarafında günahını yüklenir.
Hücuraf suresinde Allah bilmediğin bir şeyin ardına düşme!” diye emrediyor.
Zanla hareket edilmez. Söylenen sözün, yapılan davranışın sebebini, aslını bilemeyiz. Gülme komşuna gelir başına” derler. Peygamberimizde kim bir müslüman kardeşini kınarsa, o hal başına gelmeden ölmez” demiştir.
Bir hadislerinde de: “Bir insanın kendini ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi, iyi müslüman olduğunun delilidir” buyurur. (Tirmizi, Zühd:11)
Su-i zan, insanı bir şey kazandırmaz. Çok şey kaybettirir. Su-i zanda bulunulan, kıyamet günü hak sahibi olacak ve hakkını alacaktır.
* * * * *
Kaçınılması gereken günahlardan biri de iftiradır. İftira adam öldürmek kadar günahtır.
Cenab-ı Allah şöyle emreder:
“Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık günah yüklenmişlerdir.” (Ahzab:58)
Nur Suresinde namuslu kadına zina iftirasında bulunmanın cezasının ağır olduğu bildirilmiştir. Onların lanetli kimseler olduğu onlar için büyük azabın olduğu haber verilmiştir. (Nur:4-28)
Allah Rasulü “Ya hayır söyle, ya da sus” der (R.
Salihın:1540)
Bir hadislerin dede: “Bir müslümanın kötülenmesini isteyerek ona iftira atanı Allah kıyamet günü cehennem köprüsünde hapseder buyurmuştur. (Ebi Davut, edep: 41) Bu azap günahlardan aklanıncaya kadar devam eder.
Birinin sahip olmadığı, bir noksanlık veya kusurla anılması, itham edilmesinden hak doğar.
İftira ederek, menfaat sağlamak, karşı tarafa herhangi bir şekilde mağdur ve mahrum ederek zarara uğratmak, onu hak sahibi yapar.
Müslümana yakışan, bilmediği bir konuda konuşmamak, suizanda bulunmamak ve iftiraya uğrayanı müdafaa etmektir. Müdafaa etmezse, o da aynı suça ortak olur.
Ne diyor Allah Rasulü: “Kim kardeşinin ırzını namusunu müdafaa ederse, kıyamet günü Allah ondan ateşi uzaklaştırır. (Tirmizi, birr:20)
Dinlemek, iftira edene deste olur. Bu sebeple iftira atılan içinde, aşında ve aile hayatında zarar görür.
Ayrıca kötülüğün yayılmasına da neden olur.
* * * * *
Birilerine uygun olmayan sıfatlar yakıştırmak, lakap takmak, razı olmadığı bir şekilde çağırmak, aşağılayıcı, onur kırıcı şekilde onunla şakalaşmak, alay etmek dinimizde yasaklanan şeylerdir.
Böyle hareketler insanları üzer. Toplumda sevgi, saygı ve kardeşliği zedeler.
Cenab-ı Allah Kur’an’da bizi şöyle uyarıyor:
“Bir topluluk, diyen bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar kendilerinden daha da iyidirler. Kadınlarda kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın. Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü isimdir. Kimde tevbe edip vazgeçmezlerse, işte onlar zalimlerdir.” (Hucüraf:11)
Cenab-ı Allah’ın bu uyarılarına uymayan kul hakkına tecavüz etmiş olur.
* * * * *
İnsan yeryüzünün halifesi olarak yaratılmıştır. Her insan Allah’ın kuludur. İnsanları hor görmek beğenmemek, küçük görmek, onu ayıplayıp hakaret etmek, Allah’ın yarattığını beğenmemek olur. İnsanları incitmenin, kalbini kırmanın kötü huy olduğu bildirilmiştir.
Peygamber (as); “Hatasından dolayı birini ayıplayan kimse, o hatayı işlemeden ölmez” buyurmuştur.
(Tirmizi, kıyamet:53)
Allah Rasulü müslümanı şöyle tarif ediyor: “İnsanların elinden dilinden emin olduğu, zarar görmediği kimsedir.” (R. Salihın:1541)
* * * * *
Haset etmek, kıskanmaktır. Başkasında olan bir şeyi çekememektir. Onun mahrum olmasını istemektir. Veya kendisinde olan bir şeyin başkasında olmamasını istemektir.
İnsanın böyle düşünmesine ve karşı tarafın mahrum olmasını, isteme hakkı yoktur. Bu bencil davranıştan hak doğar.
* * * * *
İnsanın gururlanıp kibirlenmesi islam ahlakına sığmaz. Peygamber (as) mütevazi hal ve hareketleriyle müslümanlara örnek olmuştur. Bu tür kötü huyları da yasaklamıştır.
Bir hadislerinde: “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse, cennete giremez” buyurmuştur.
Kibirlenerek insanları küçük görmekten hak doğar. Çünkü herkes topraktan yaratılmıştır, gene toprağa dönecektir. İşte mezarda yatanlar. Üstünlük takvadadır. Hayırlı insan olmak, Allah’ın sevdiği kul olmaktır.
Cenaze namazı kılınırken “er kişi, niyetine” denir. Herkes sadece bir kefenle dünyadan ayrılır.
* * * * *
Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona darılmaz, küs durmaz. Küserek ilgiyi kesmek müslümana yakışmaz.
Küslüğe neden olmak fitnedir. Fitnede kötülük yapılmasına neden olur. Tabi bunun da bir vebali vardır.
Müslümanın işi fitne çıkmasına sebep olmak değil, fitneyi önlemektir.
Peygamberimiz bir hadislerinde:
- Birbirinizden nefret etmeyin. Birbirinize haset etmeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları birbirinizle kardeş olun. Bir müslümanın kardeşiyle üç günden fazla küs durması helal olmaz.” (Buhari,
Edep:62)
- İnsan bir başkası hakkında kötü duygular beslerse, gıybet de etmiş olur, iftirada atmış olur.
Yapılacak şey barışmak ve dargın olanların arasını bulup barıştırmaktır. Bu sevaplı bir iştir. İki kişinin arasını açmak ise veballi bir iştir. Bundan da hak doğar.
* * * * *
Beddua etmekten, lanet okumaktan da kul hakkı doğar. Çünkü bir insanın kötülüğü istenmez. Kötülük istemekte bir fayda yoktur, bir sevap da yoktur.
Beddua etmek, lânet okumak öyle bir şeydir ki, karşı taraf ona layık değilse beddua ve lanet geri döner.
* * * * *
İnsanların birbirlerine zarar vermemesi lazım. Allah insanları hayvanları yaratırken; ısırma, sokma, tekmeleme, süsme gibi kötü huyları insanlara vermemiş, hayvanlara vermiştir. İnsanlara güzel şeyler kalmıştır. İnsanın eti yenmez, derisi giyilmez. İnsanın güler yüzünden, tatlı dilinden başka nesi vardır?
İnsanın kötülük yoluna düşecek olur, hayvandan da daha zararlı olur. Hatta Kur’an’ın ifadesiyle “Belhüm adel” (Hayvandan da aşağı) duruma düşer.
İnsanın eşref-i mahlukat (yaratılacakların en şereflisi olabilmesi için etrafı insanın elinden dilinden ve her türlü şerrinden emin olması gerekir.
Bir kötülüğü meşrulaştırmaktan ve yalan haber yaymaktan, kötü çığır açıp kötü örnek olmaktan kul hakkı doğar.
* * * * *
İnsanlara zorluk çıkarmaktan, işlerini geciktirmekten, zora sokmaktan kul hakkı doğar. Peygamberimiz (as) şöyle diyor:
“Kolaylaştırınız güçleştirmeyiniz. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz” (Buhari, ilim:11)
Kul hakkı affedilmeyen bir haktır. Hak iadesi olmadan ve hak sahibi ile helalleşmeden affa uğramaz.
Allah Rasulü, “İnsanlara acımayan kimseye Allah merhamet etmez” buyuruyor. (Tirmizi, Birr:16)
İslam kolaylık diler, güçlük dilemez. Bir hadiste: “Sizde imam olan, namazı uzatmasın. Arkasında çocuklar ihtiyarlar ve ihtiyacı olanlar vardır” buyrulur.
(Buharı, ezan:63)
Evler yapılırken duvarlar çekilirken dikkat edilmelidir. Tel çekilirken kaldırımdan geçenler sıkıntı görmemeli. Çatı, yola veya komşunun bahçesine taşmamalıdır. Komşunun duvarına izinsiz çivi çıkılmamalıdır. Komşunun görüntüsü kapatılmamalıdır. Bir de arazi tecavüzü yapılmamalıdır.
Yıkanmamaktan dolayı beden kokusu, ağız kokusu, kokan şeyler yiyerek, insanlara eziyet verilmemelidir. Bunlardan hak doğar.
* * * * *
Evde bahçede, kedi, köpek, sığır, koyun gibi hayvan beslemekten komşu razı değil, rahatsız oluyorsa, hak doğar. Ev benim, bahçe benim denilemez.
Birde zorunlu olmadan kedi, köpek ve kuş besleniyor. Bunlara harcanan paradan fakir için hak vardır.
* * * * *
Çalışan veya emekli olan aldığı maaşı hak etmelidir. Bankamatik memuru olanların aldıkları para ve hak edilmemiş maaşta yetimlerin, öksüzlerin, dulların ve fakirlerin hakkı vardır. Çalışan, işini doğru ve tam yapmalıdır. Emekli olan hayır ve sevaplı işler işlemelidir.
Sağlıklı olduğu halde rapor alıp işe gitmeyenin aldığı maaş, hak edilmemiştir. Bu tür hak edilmeyen paralar, alana ve ev halkına olumsuz olarak yansır.
* * * * *
Bir ustanın malzemede aldatmasından işi sağlam ve vaktinde teslim etmemesinden hak doğar. Hak etmediği kısmı, diğer alın terini de telef olmasına neden olur.
İşçinin dürüst çalışmaması, işyerine zarar vermesi, hasta olmadan rapor ve izin alması ile işverenin hakkına tecavüz etmiş olur.
İşverenin, işçinin ücretini zamanında, işçinin alnının teri kurumadan tam olarak vermemesi ile de işçinin hakkına tecavüz etmiş olur. Ağlayanın hakkı gülene hiçbir şekilde yaramaz.
* * * * *
Anlaşmalı olarak boşanıp devletten para alan kadına, onu yiyen kocasına da bu para haramdır. Yetim hakkı yemiş olurlar. Çocukları da hayır etmez, harami olurlar.
Nikahın şakası olmaz. Anlaşmalı boşanma gerçek boşanma olur. Yani nikah gider.
Ölenin maaşını almaya devam ederse o para helal olmaz. Bu sahtekarlıktır. Bu haksızlık kıyamet günü ona sorulacak ve hak ettiği ceza verilecektir.
Bu yapılan iş ayrıca yalan söylemek olur.
* * * * *
Miras konusunda ayrım yapılmaz. Biri lehine veya aleyhine vasiyet edilmez. Adalet ve eşitlik gözetilir.
Anlaşmazlık olmasın hak geçmesin diye mal kağıt üzerinde taksim edilir. Eşit olup olmadığı, herkesin razı olup olmadığı sorulur. Rıza alındıktan sonra kura çekilir ve helalleşilir. O zaman hak geçmez. Bazıları diğer konularda islam ne diyor diye hiç ilgilenmediği halde bu konuda ona buna sorular soruyor.
İdare şekli islami olmadığı için kadın erkek eşit paylaşılıyor. Bu konuda isteyen, islami usullere göre taksim yapabilir.
* * * * *
Dilenmekte, dilenciliği kazanç kaynağı yapmakta hak tecavüzü vardır. Dilenciler gerçek hak sahibi olan, isteyemeyenlerin hakkını toplamaktadır. Dilencilerin kullandığı yollar yoksullara yardımı önlüyor. Mesela bir dükkanın iki kapısı olsa, birinden alıyor, ikincisine de giriyor, ısrar ediyor. Yalan söylüyor, Allah rızası için diyor.
Sürekli dilenen hak gaspı yapmış olur. Gerçek ihtiyaç sahiplerinin hakkına tecavüz etmiş olur.
Ayrıca kendisini ihtiyaç sahibi, sakat, hasta göstererek yalan söylemiş olur ki, yalan büyük günahlardandır.
“Allah rızası için” diyerek Allah’ın adını istismar etmiş olur. Halkın merhamet duygularını sömürmüş olur. Topladığı para ona helal olmaz.
El emeği olmadığı için aldığı helal olmaz. Çoğu çalışabilecek durumda veya zengin olduğundan hayalarından dolayı dilenemeyenlerin hakkını gasp etmiş olur.
Apartmanları olanlar oluyor. Özel son model arabaları, bankada bol miktarda birikimleri olanlar oluyor. Para verirken dikkatli olunmalıdır.
Peygamber (sav) buyuruyor ki,
“Dilenmekten sakınanı Allah başkalarına muhtaç olmaktan kurtarır.” (Buhari Zekat:18)
Allah Resulünün bildirdiğine göre: dilenenler kıyamet gününde Allah’ın huzuruna yüzlerinde et ve deri olmadığı halde geleceklerdir.
Peygamber (as) şöyle buyurur:
“Dilenmeye devam edenin yüzünde bir parça et kalmamış olarak Allah’ın huzuruna çıkar” (Buhari, zekat:52)
Başkasına ait, devlete ait herhangi bir şeyin çalınması hırsızlık olur. Bundan da hak doğar. O malı çalmakla insanlar zarar görür.
Çalınan mal ona da yaramaz. Ağlayanın malı gülene yaramaz denmiştir.
Hırsızlıktan, haksız kazançtan biten et, cehenneme layıktır. O vücut Allah’a itaat etmez. Ondan dünyaya gelen evlatlarda hayır etmez.
Mecellede şöyle bir hüküm var:
“Gayrin mülküne tasarrufa emretmek batıldır”
Hırsızlığa sebep olan, hırsızlık malı satın alıp satan, hırsızlığı teşvik etmiş ve devamını sağlamış olur. Onun kazancıda helal değildir.
Hazine arazisindeki mal bile ortak maldır. Ancak ihtiyacı kadar istifade ederse, hak yememiş olur.
Mesela logar kapaklarını çalanlar, satanlar oluyor. Buralarda kaza oluyor, ölüm oluyor. Bu durumda hırsız cinayete sebep olmuş olur.
* * * * *
Sahte para basmak, onu harcamak, sahte ilaç yapmak, satmak ne olursa olsun bir şeyin sahtesini yapmak, satışa sunmak büyük sahtekarlıktır, hırsızlıktır. Bundan büyük vebal ve hak doğar.
Ete, süte su katmak, halkın sağlığı ile oynamak, domuz, at eşek eti yedirmek, bozuk gıdayı piyasaya sürmek, bilerek satmak, haksız kazanç sağlamaktır. Hak sahipleri birer birer yakasına yapışıp ondan hakkını alacaktır.
* * * * *
Kaçak su, elektrik, gaz ve buna benzer şeyi kullanmak, hiçbir zaman meşru ve helal değildir. Hırsızlıktır. Akıllık veya gözü açıklık da değildir. Aptallıktır, sapıklıktır.
Bunlarla namazda olmaz diğer ibadetlerde olmaz. Kaçak kullanılan şeylerin parasını başkaları ödüyor.
Kaçak suyun, elektriğin ne abdeste, ne gusle, nede yapılan ibadete hayrı olmaz. Bu hayırsızlık ev halkına da yansır. O evde bereket de olmaz, huzurda olmaz. Bunları yapan insanlar, güzel ölümle de ölmez.
Kaçakçıyı, hırsızı ihbar etmek gerekir. İhbar, ispiyonculuk değildir. Aksine göz yuman insan suça ortak olmuş, hak yenmesine sebep olmuş olur. Yani suça ortak olur.
* * * * *
Rüşvet almak vermek ve aracı olmak büyük haksızlıktır. Bu zamanda işler böyle yürür, akıllı ol diye insanlara öğüt verenler, insanları cehenneme çağırmaktadırlar.
Rüşvet için bir bahane uydurulamaz. İnsanın nefsi ve şeytan bazılarını aldatıyor. Günah ve ahireti unutturuyor.
Rüşvetle haksızken haklı çıkanların kul yanında itibarı olsa da, Allah yanında hiçbir kıymeti yoktur.
“Mallarınızı aranızda batıl sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile haksız yere vermek için onları hakimlere rüşvet olarak vermeyin. “ (Bakara:188) diye Allah uyarıyor.
Allah Rasulü: “Rüşvet alanda verende aracılık edende ateştedir. Ateşte yanmaya en layık olan, alınan rüşvetten meydana gelen ettir” buyuruyor. (Hadis
Ans:6/434)
Rüşvetin insana ve topluma büyük zararları olduğu için doğuracağı hak da büyüktür.
* * * * *
Telif hakkı ödemeden bir eseri kopyalamak izinsiz çoğaltmak, internetten indirmek bu yolla haksız kazanç sağlamak hak yemektir.
Bir araştırma ürününü kendisine aitmiş gibi göstererek tez olarak sunmak veya kitap haline getirmek sahtekarlıktır ve hakka tecavüzdür. Ödünç kitap alıp vermemek hırsızlıktır.
Sahte beyanda bulunmak, sahte evrak düzenlemek, vergi kaçırmak, sahte rapor almak mazeret uydurup görevden kaçmak, fazla mesai saati göstererek devleti dolandırmak sahtekarlıktır. Hak etmeden alınan ücret helal değildir. Bu işlerden çok hak sahipleri olur.
Bu tür işlerle insan kendini kirletmiş olur, toplum ahlakını da bozar.
İyi çığır açmak nasıl öldükten sonra bile sevap kazandırıyorsa, kötü çığır açmak da devamlı günah gelip durmasına neden olur.
Bir günaha sebep olmak onu bizzat işlemek gibidir. Mesela; alkol satmak, uyuşturucu yapıp satmak, müstehcen elbise dikmek ve satmak, kumar aleti satmak, kumar oynatmak gibi.
* * * * *
Dinen yasak olan zararlı bir malın satışa sunulması ve ticaretinin yapılması meşru değildir.
Kanunların yasakladığı bir şeyin alınıp satılması da meşru değildir. Haksız kazanç sağlanmış olur.
Zararlı olduğu için sigaranın üretimi ve satışı helal olmaz. Bu konuda peygamberimiz on kişiyi lanetlemektedir. Alkol üretiminden, içilmesine kadar aracı olan ve içen, meşru iş yapmış olmaz. Bugün alkol insana zarar veriyor, çocuklara zarar veriyor. Yuva yıkıyor, topluma zarar veriyor. Kazalara sebep oluyor. Alkollü biri kaza yapsa ölüme sebep olsa, bunda tütünü dikenden, bu işte çalışanlara ve satanlara kadar suça iştirak etmiş olurlar. Bir insan iyiliğe sebep olsa sevap kazanır mı? Kazanır. Kötülüğe sebep olanda işlenen günahtan bir pay alır.
* * * * *
Nazarı değen, hasta olan dikkat etmelidir. Dikkat etmez karşı taraf zarar görürse hak geçer.
Hasta olan hasta olduğunu bile bile birilerine sarılıyor. Hastalık bulaştırıyor.
Nazarı değen kıskanç bir şekilde bakmamalıdır. Bakınca da, “maşallah, barekellah” demelidir. Dikkat etmeyince karşı tarafın hakkı geçeceğini unutmamalıdır.
* * * * *
Kaçak mal alıp satmaktan devletin dolayısıyla milletin hakkı doğar. Eğer alınıp satılan zararlı bir şeyse, kazanç helal olmaz, günaha girilir.
* * * * *
Buluntu bir mal bugün ortada bırakılmaz. Eskiden kaybolmuş bir malın etrafına daire çizilirdi. Üç daire olunca alınıp yetkililere teslim edilir, onlarda ilan ederdi. Sahibini bulurdu.
Bulunan mal sahiplerine teslim etmek üzere alınır sahibine ulaştırmanın yolları aranır. Üzerine hak geçsin istemeyen onu yetkililere teslim eder.
Mecellede: “Bir şeyin bulunduğu hal üzerine kalması asıldır” denir. Sahibine noksansız teslim edilir.
Sahibi çıkmazsa bir yıl beklenir. Bulan bedelini ödeyip kullanabilir. İhtiyaç sahibi ise kullanabilir.
Bugün yüklü miktarda para bulan nice ihtiyaç sahipleri, bulduğunu sahibine ulaştırırken niceleri de çalıyor, dolandırıyor. Bu kalite farkıdır.
* * * * *
Yapılacak olan iyiliğe mani olmak, devam eden bir iyiliği durdurmaktan, o iyilikten istifade edenlerin hakkı doğar.
Kur’an da hayra engel olanın cehennem ehlinden alacağı haber verilmiştir.
İyiliksever çeşme yaptırmış, biri onu tahrip etmiş, insanların diğer canlıların su içmesi engellenmiş.
Buna “sütü, sümüğü bozuk” derlerdi büyüklerimiz.
Allah Kur’an’a şöyle buyuruyor:
Meleklere inatçı kafiri, hayra bütün gücü ile engel olanı, azgın şüpheciyi cehenneme atın, Allah ile beraber başka ilah edineni şiddetli azaba atın” denir. (Kaf:23-26)
Yapılan sınavlarda kopya çekmekten kul hakkı doğar.
Sınav sorularını çalmak hırsızlıktır. Hırsızlıkla hak yenmiş, birilerinin önüne geçilmiş, başkalarının yerine menfaat temin edilmiş olur. Hakkı olmadığı halde daha layık ve hak sahibinin yerine vazife alınmış olur ki, bu ahlaka da vicdana da ve dine de uygun değildir.
Birde torpil yapılırsa, o da haksızlık olur. Müslüman, aleyhine de olsa dürüstlükten ayrılmamalıdır.
* * * * *
Pazarda çilek yeni çıkmıştı. Adamın biri “göz hakkı var” deyip bir çilek aldı ağzına attı. Ben satıcıya “Helal ediyor musun” dedim, eder miyim” cevabını verdi.
“Göz hakkı”, “Müslüman malı ortak” gibi ifadelerle komşunun malından veya başkasına ait bir şey alınıp yenmez. Göz hakkı kalır diye açıkta bir şey yenmez. Pazara içini göstermeyen torbalar kullanılırdı. Biz sokakta çocukken bir şey yemezdik.
Şimdi gösteriş var, gururlanma ve övünme var. Bizim aldığımızı alamayacak, yediğimizi yiyemeyecek insanlar var.
93 yaşında bir ihtiyardan dinlemiştim: “Su kenarında oynarken biri omuzuma dürttü. Şöyle baktım elinde bir incir vardı. Aç ağzını dedi. Açtım. Kendi ağzına atıp geçti. O zaman incir çok az bulunuyordu. Bu yaşa geldim, hala o inciri ve yapılan hareketi unutamadım” demişti.
Devlet malının kötüye kullanılmasından veya “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” deyip, domuz gibi yenilip içilmesinde hak vardır.
Okulda, camide ve bir devlet dairesinde oranın malını kullanmak, suyu ile araba yıkamak, telefon şarj etmek, düğün, mevlüt gibi işlerde ses cihazlarını kullanmak, halısını kilimini kullanmak doğru değildir. Bedeli ödenmezse, hak geçer.
Bir program dolayısıyla bir okulda yemek yedik. Okul müdürüne ücretini verdim. Yanımdaki din görevlisi “İşte biz böyle şeylere dikkat etmiyoruz” demişti.
Çocuklarım görev yaptıkları yerden ayrılırken özel işimizde kullanmış veya dikkatsiz davranıp kağıt harcamış olabiliriz” diye bir top A4 bırakmışlardır.
Birde toplu yerlere giderken nezle, fazla öksürük varsa, kokan bir şey yenildiyse gidilmemelidir.
Peygamberimizin bu konuda uyarısı var: Soğan sarımsak yiyen mescitten uzak dursun. Evinde oturup başkalarına rahatsızlık vermesin” diyor. (Buhari, ezan:160)
* * * * *
İş hayatında, günlük işlerimizde sıra atlamayı, öne geçmeyi, torpilli olmayı açıkgözlük ve akıllılık saymamak gerekir. Hak çiğnemek olur.
Trafik kurallarını ihlal, kul hakkına girer. Alkollü araba kullanmak, uykusuz trafiğe çıkmak hız sınırını aşmak, herhangi bir hata yapma hakkının mübah olmadığı bilinmelidir.
Eğer yaptığı hata sonucu ölen, intihar etmiş olur, başkasının ölümüne sebep olan cinayet işlemiş olur.
Kazalarda haksız iken herhangi bir şekilde haklı çıkmak, tazminat ödenecekse, ödememekle mağduriyetin giderilmemesinden dolayı kul hakkı doğar.
Hatalı sollamalarda kazaya sebep olmak, arabayı kurallara uygun koymamak, birilerine kaba kırıcı davranmak, kötü söz söylemek veya birilerini sıkıştırıp, taciz etmek, incitmek bunlar hep hak doğmasına sebep olan şeylerdir.
* * * * *
Söze yalan karıştırmak, aldatmak, korkutmak olmayan bir şeyi olmuş gibi göstermek, dürüstlükle bağdaşmadığı için hak doğar.
Şaka yapmakta yalan karışırsa, karşıda ki incitilirse haksızlık edilmiş olur.
* * * * *
Emanete hainlik edip korumamak hak çiğnemek olur.
Peygamber (as) şöyle buyuruyor:
“Altı konuda şu tavsiyemi tutana cennet var:
- Konuşunca yalan söylemeyen,
- Dininden taviz vermeyen,
- Emanete hıyanet etmeyen,
- Gözünü haramdan sakındıran,
- Elini ve
- Cinsel organını haramdan koruyan”
(Ahmet bin Hanbel, Müsnet V/323)
* * * * *
Sana büyü yapılmış, ben çözerim diyerek aldatmak, avuç okuyup bakla açmak, yalan söylemek, yıldızlara bakıp yalanlar söylemek, yıldızlara bakıp yalanlar sıralamak, asılsız şeyler uydurmak, gelecekle ilgili bir şeyler söylemek, planlar kurup ruh çağırmak ve ölülerden haber üretmek bunların hepsi batıldır. Aldatmadan, kişileri soymaktan başka bir şey değildir. “Bunlar haksızlık yapan hak yiyen kimselerdir. Bunlara aldanmamak gerekir.
* * * * *
İcradan mal almak her ne kadar haksızlık değilse de kaçınmak lazım.
O mal mağdur olan birinin malı, değerinden aşağı fiyatla satılacak. Biri almasa bir başkası alacak. Ama işin içinde fırsatçılık oluyor. Nede olsa mal sahibinin gözü kalır. Çünkü rızası yok, çocuklar üzülecek, ağlayacak. Ağlayanın malı gülene yaramaz.
* * * * *
Faize bulaşmak, bulaştırmak veya sebep olmak veya faize mecbur etmek, faiz özendirmek dinimizde büyük günahtır. Hak da geçer.
Tefecilik yapmak, bir verip iki almak insani de değildir, islami de değildir.
* * * * *
Kötü düşünmek, insanı kötülüğe sürükler, kötü çevre edinmesine neden olur. İnsanlar hakkında suizana neden olur.
Cenab-ı Allah kötü düşünmekten, onu işlemedikçe insanı sorumlu tutmaz ama iyi insan kötü düşünmez. İnsanlar hakkında hüsnü zanda bulunur.
Kötü düşüncenin ardından düşüncenin dillendirilmesi iftira günahına bile sokar.
Peygamberimiz (sav): “içinizden hayra davet eden bir ses duyarsanız, o meleğin davetidir, ona uyunuz. Kötülüğe çağıran bir ses duyarsanız, o şeytanın davetidir” ona uymayınız” buyurur.
* * * * *
Cenab-ı Allah insanları ayrı ayrı olarak yaratmıştır.
Irklarından, renklerinden dolayı Allah’ın kulları arasında ayrım yapmak, farklı davranmak, eşitlik ve adalet gözetmemek hak gasbı olur. İnsanların nerede, kimden ve nasıl doğacağı kendi isteğine bağlı değildir.
* * * * *
Ahlak ve maneviyat zayıflığından dolayı insanlar arasına fitne-fesat sokmak, insanlara büyük zararlar verir. Tabi bundan da hak doğar.
İnsanlara kırıcı davranmak, sövmek, hakaret etmek, kalplerini kırmak gibi davranışlardan hak doğar.
İnsanları öldürmek ise yedi büyük günahtandır. Haksız yere cinayet işlendiği zaman ölenin ve yakınlarının hakları çiğnenmiş olur.
Peygamber (as) “Sakın benden sonra birbirinizin boynunu vurarak kafirlere benzemeyiniz” buyurmuştur. (Buhari, haç:132)
* * * * *
İnsanlara karşı gururlanmaktan, gösteriş yapmaktan malı ile parası ile övünmekten, zenginlik taslamaktan hak doğar. Övünme, davranış bozukluğu ve karakter zayıflığıdır.
Gerçek zenginlik gönül zenginliğidir.
Birini küfürle, münafıklıkla suçlamak doğru olmadığı gibi faydası da olmayan bir iştir.
İman işi sırdır. Kimde olduğunu Allah bilir. Küfürle itham edilen gerçekte öyle değilse, kafir sözü söyleyene geri döner.
Atılan iftirada, söylenen yalanda hak vardır.
* * * * *
Eşini kötülemekte, aile sırlarını dışa taşımakta, yapılan saygısızlıkta dövüp sövmekte, ailenin ihtiyacını karşılamamakta, eşe ihanette hak gasbı vardır.
Mağdur olan Allah’ın huzurunda hak sahibi olur.
Peygamberimiz (as):
– “En kötü insan, ailesiyle olan mahremiyeti (gizli sırları) paylaşandır” buyurmuştur. (Müslim, nikah:
123)
* * * * *
Yönetici olmanın sorumlulukları vardır. Sorumluluklarını yerine getirmez, verdiği sözü tutmazsa sorumlu olur.
Maida suresinin 1.nci ayetinde “Ey iman edenler! Akitlerin gereğini yerine getiriniz buyruluyor.
Bir ayette de: “Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir.” Buyrulur. (İsra:34)
Yönetici verdiği sözleri yerine getirmeyince halk kıyamet günü yakasına yapışacaktır. Çünkü meydana gelen olumsuzlukların sorumlusu odur.
* * * * *
Ticaret hayatında pek çok hak hukuk geçer. Aldatma aldanma olayları çok olur. Onun için peygamber (as): Aldatan bizden değildir” demiştir. (Müslim, iman:164)
Alışverişte dürüstlük esastır. Dürüst davranılmadan kazanç helal olmaz.
Esnafın bolca kazanıp ceket yakarak, tabakların üzerinde tepinerek, alkolle, kumarla eğlenmesi, hakkı değildir. Malda sadaka, zekat gibi Allah’ın alacağı vardır. Vergi devletin hakkıdır. Diğer taraftan ihtiyaç sahiplerinin hakkı vardır. Mal benim, onu ben kazandım demenin islam da ve insanlıkta yeri yoktur.
Ticarette sahte para kullanılmasında önemli hak doğar.
Alma niyeti yokken ondan bundan tatmakta doğru değildir, hak geçer.
Çalıntı, buluntu malın alım satımı, bir malın birden fazla kişiye satılması, kusurunun gizlenmesi, överek adi malın satışı, dinen haram kılınan bir malın satışı, doğru ölçmemek, doğru tartmamak helal olmaz.
Satıcının çürük malları ön tarafa koyup eksiği tamamlamak veya ölçüyü tutturmak için iyilerini alıp, çürük olanlarını koyması ile haksızlık yapmış olur.
Farklı fiyat uygulamak, haksız rekabet fahiş fiat uygulamak, malın kusurunu gizlemek ticaret ahlakına sığmaz.
Rasulullah (as) buğday satan bir adama rastladı.
Satıcıya:
“Nasıl satıyorsun?” diye sordu.
Adam da kendince anlattı. O esnada Rasullah
(sa)’e:
“Elini onun (buğdayın) içine daldır!” diye vahy (işaret) edildi.
Allah Rasulü (sa) de elini daldırdı ve buğdayın ıslak olduğunu gördü. Bunun üzerine;
“İnsanların görmesi için ıslak olanı üst tarafına koysaydın ya! Aldatan bizden değildir.” (Müslim, iman 164) buyurdu.
Vasfı, kalitesi bilinmeyen, ortada olmayan bir malın satışı batıldır. Çünkü aldatma, aldanma çok oluyor.
Alıcının bilmediği görmediği kusuru ile malın hileli satışından da hak doğar.
Allah Kur’an da şöyle buyuruyor:
“Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru te-
razi ile tartın… (İsra :35)
Şuayp Peygamber, Medyen halkına gönderilmişti. Onlara şöyle dedi:
-Ey kavmim! Ölçü ve tartıyı adaletle yapın. İnsanlara eşyalarını eksik vermeyin, yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın.” (Hudi:85)
Mutaffifin suresi: 1-6ncı ayetlerde şöyle buyrulur:
“İnsanlardan alırken ölçüp tarttıkların da tam, satarken ölçüp tarttıklarında ise noksan yapan hilekarlara yazıklar olsun!”
Onlar düşünmezler mi, kıyamet günü hesap
vermek için diriltilecekler!”
Doğru tüccarında şehitlerle beraber haşr olunacağı bildirilmiştir.
Haksız kazanılan mal, haklı maldır. O mal yanmaya, telef olmaya layık bir maldır. Kimseye huzur vermez.
* * * * *
Borç verme ve borçlanmada da çok hassas olunmalıdır.
Peygamberimiz borcu ödeninceye kadar cenazenin namazını kıldırmazdı.
Kul hakkı ödenmeden, helalleşilmeden affa uğramaz. O haliyle de cennete giremez. Eğer alacaklı ölür veya bulunamazsa mirasçılarına ödenir. Onlarda yoksa, o para alacaklı adına ihtiyaç sahiplerine verilip, sevabı ona bağışlanır.
Borcu ödememek inkar etmek veya gizlemek büyük günahtır. “Borçlu ölünce borcuna bağlı kalır” demiştir. Peygamberimiz, bir hadislerinde de: Bir kimse, haram ve günah sayılan büyük günahlarla birlikte, ödenebilecek bir borç olduğu halde borçlu olarak öl-
mesidir. (Ebu Davut, buyü:9/3342)
Yunus bin Ubeyd şöyle demiştir:
-İnsanların mallarını çalan biri şu adamdan daha kötü değildir.
Biri vade ile mal alıyor, vadesi dolduğu halde borcunu ödemiyor. O parayı kullanarak kazanç elde ediyor. Vallahi o maldan kazandığı bir kuruş bile haramdır.”
“Ödememek niyetiyle borç alan kimsenin Allah malını telef eder.” (Buhari, istikraz:2)
-“Ödeme niyetiyle borç alanın borcunu ödemesinde Allah yardım eder.” (Nesayi, buyü:99)
“Borcunu ödeyecek durumda olanın borcunu ödememesi geciktirmesi zulümdür.” (Buhari, istikraz:12)
* * * * *
Eğitimde öğretimde öğretmenin derse hazırlıksız gelmesi, derse geç girmesi, ders zamanı boşa harcaması veya hasta olmadan rapor alarak derslerin boş geçmesinden öğrenciler zarar göreceği için öğrencilerin her birinin hakkı geçer.
Memurun veya çalışan birinin kendini işine vermemesi, aldığı maaşın helal olmamasına neden olur.
Bir de hak yönü vardır.
Şakadan olsa bir insanı korkutmak, heyecanlandırmak, üzmek doğru olmaz.
Peygamber (as)şöyle der: “Bir müslümanın bir müslümanı korkutması ve heyecanlandırması helal olmaz. (Seçme hadisler:223/45)
Kabalıkla, ahlaksızlıkla korku salmak da huzur bozucu olduğundan insanlara yapılan bir haksızlık olur.
* * * * *
Komşu hakkı hakların başında gelir. Komşu malı canı ve namusu konusunda komşusundan emin olmalıdır. Komşuya verilen rahatsızlıktan büyük hak doğar.
Komşu komşunun külüne muhtaç denirdi. Bunun için komşu komşunun sevincine de üzüntüsüne de ortak olacaktır. Peygamber (as)’ın “Cebrail komşu hakkında o kadar geldi ki, komşuyu komşuya mirasçı yapacak zannettim” ifadesi de hatırlanacak olursa, komşu hakkının ne kadar önemli olduğu anlaşılacaktır.
* * * * *
Başkalarına ait bağ bahçeye, evlere izinsiz girilmez, suyundan abdest alınıp izinsiz namaz bile kılınmaz.
Bir eve girmeden kapı uygun şeklide üç defa çalınır. Kapının tam karşısında durulmaz., cevap verilmezse geri dönülür.
Kur’an da “izin verilinceye kadar evlere girmeyin” (Nur:28)
-“Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere izin almadan, seslenip sahibine selam vermeden girmeyiniz”(Ner:27) diye emrediliyor.
* * * * *
Çevreyi kirletmekten hak doğar Umuma ait yerler kirletilmemelidir.
Umuma ait yerlerdeki ot, odun, meyve buna benzer şeylerde herkesin hakkı vardır.
Yollara tükürmek, çöp atmak, insanlara rahatsızlık vermek insanların hakkına tecavüzdür.
Peygamber (as): “Lanete uğramaktan sakının deyince:
-Kimler lanete uğrar? Diye soruluyor. O da:
-Halkın kullandığı yola, gölgeliklere ve kuytu yerlere abdest bozanlardır” buyurur.
Çevrenin kirletilmesi kul hakkından sonra hayvan hakkına kadar uzanır.
Sonuç olarak, nerede yalan, hile, zulüm, azda olsa incitme, sıkıntı ve üzüntü verme varsa orada hak vardır.