GÜZEL AHLAK

a)Ahlak nedir?

Ahlak, huy, karakter anlamına gelir. Yunus ne güzel söylemiş:

“Bir avuç toprak, suyum ben

Neyimle övüneyim işte buyum ben”

“Bir avuç toprak, biraz da suyum ben

Neyimle övüneyim işte buyum ben”

İnsan etiyle kemiğiyle insan değil, insan güzel ahlakı ile insandır. İnsanın ahlakı, iyi veya kötü tanınmasına neden olur.

Huyu ahlakı güzel, davranışları faydalı olan güzel ahlak sahibidir. Kötü huylu, karakteri bozuk, davranışları çirkin olan da kötü ahlak sahibidir. 

Aslında kimse iyi veya kötü olarak yaratılmamıştır. Herkes islam fıtratı üzere tertemiz yaratılmıştır. İyi veya kötü olması, göreceği eğitime ve terbiyeye bağlıdır. 

İnsanın iyi veya kötü olmasının bir sebebi de insanın hem iyiliğe hem de kötülüğe meyyal yaratılmasıdır. İnsan bu kabiliyetlerinden hangisini tercih eder ve gücünü o yolda kullanırsa, öyle olur. 

Kur’an’da: “Nefse ve ona bir takım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki; nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömende ziyan etmiştir.” (Şems:9-10) buyrulmuştur. 

Her şey insanın dilemesine, istemesine bağlıdır. İnancın insan ahlakı ve davranışları üzerinde olumlu etkisi unutulmamalıdır. 

b)Ahlakın kaynağı:

İslam ahlak dinidir. İman, ahlaklı olmayı gerektirir. Ahlak, ibadetten önce gelir. Çünkü kötü ahlakı olanın ibadeti kabul olmaz. 

Kur’an’da ve hadislerde ahlaklı olmak emredilmiştir. Cezadan, mükafattan, cennet ve cehennemden bahsedilmiştir. 

İyiliği, merhametli olmayı emreden, ceza ve mükafat koyan her vesile ile ahlaklı olmayı tavsiye eden, ahlak kuralları koyan dindir.

Din ahlak ve ahlaklıyı över, ahlaksızı da kınar. Ahlaklı davranana mükafat vadeder, ahlaksız olana da ceza göreceğini bildirir. Onun için ahlakın kaynağı dindir.

Dine inanan insan ahlaklı davranmaya çalışırken, inanmayanın iyi olmak için bir temeli olmaz. Bir dayanağı olmaz. Neden niçin kendini zorlasın? Mesela ahiret inancı olmayan, mükafat beklentisi olmayan niçin zekat versin, sadaka versin?

İnanç olmadan kanunlarla toplum düzenini sağlayamazsınız. Çünkü kanunlar, ahlakı emretmez, ahlaksız tesbit ederse, ceza verir.

Atalarımız: “Kork Allah’tan korkmayandan.” Allah’ı olmayanın ahlakı olmaz” demişlerdir.

J.J. Rusa: “İnanmadan da bir insanın ahlaklı ve faziletli olabileceğini zannederdim. Ne kadar yanılmışım” der. 

Kant da: “Eğer din olmasaydı, insanlar onu kendileri icat ederlerdi” demiştir.

Peygamber (as) bir hadislerinde:

-“Haya imandandır. İnanmıyorsan dilediğini yap” der. (Buhari İman:16)

C)İyi ahlak sahibi olmak:

İyi insanın en belirgin vasfı iyi ahlak sahibi olmasıdır. İyi ahlak sahibi olunca hayırlılardan olunur. Hayırlı ve faydalı işler yapılır. 

Allah Resulü (sav) bir hadislerin de şöyle buyurur:

-“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim. Ahlakınızı güzelleştiriniz. En hayırlınız, ahlakça güzel olanınızdır.” (R. Salihin:627)

Ahlakını güzelleştiren için Cenab-ı Allah’ın bir vadi var:

-Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştıran için şüphesiz cennet yegane barınaktır” (Naziat:40-41)

Ahlakı güzel olanın kul yanında da Allah katında da bir değeri vardır.

Abdulkadir Gaylani Üstün ahlak sahiplerinin on hasletini şöyle sıralamıştır:

1-Doğruya da olsa, dilini yeminden adı koymak

2-Şakada olsa, ciddi de olsa yalandan sakınmak

3-Mazereti olmadan verdiği sözü yerine getirmek

4-Mahlukata lanetten ve insanlara sıkıntı vermekten sakınmak.

5-Kendisine kötülük edilse de insanlara bedduadan kaçınmak

6-Ehl-i kıbleden birine şirk ve küfürle itham etmemek.

7-Kalpten veya dıştan bir günah işlememek, haramdan korunmak, bütün organları günahtan alıkoymak.

8-İnsanlara yük olmaktan kaçınmak.

9-Başkasında olana tamah etmemek, hased  edip o şeyin onlarda olmamasını istememek.

10-Tevazu gösterip alçak gönüllülükle derecesini yükseltmek.”

Bunların hiç biri bir Müslüman için zor değildir. Bir Allah dostu da günümüzde iman sahiplerine gözün korunmasını ve teşhircilik yapılmamasını tavsiye etmiştir. Göz korunmazsa karın güneşi gören kısmının eridiği gibi maneviyatında eriyip gideceği muhakkaktır. İnsan bunun farkında olmaz. Dışarda gözünü korumaya çalışan televizyona bakmaktan kendini alamıyor.

Bilindiği gibi dört şeye bakmak sevaptır:

-Kâbeye,

-Kur’an’a

-Ana babanın yüzüne bakmak

-Namahrem değilse güzel ahlak sahibinin yüzüne bakmak

Hz. Ali (ra) şöyle diyor:

-“Amellerin en güç olanı dört haslettir.

1-Öfkeli iken bağışlamak.

2-Muhtaç ikende cömert olmak.

3-Korktuğu veya bir menfaat umduğu kimseye karşı da doğru söylemek.

4-Kapalı veya tenha yerlerde nefsin şerrinden korunmak”

Bunlar iman ve güzel ahlak sahipleri için yapılması zor olmaz.

Modernizm ve ahlak:

Son zamanlarda ahlakta yozlaşma başladı. Aklın yozlaşması ile insan değer kaybına uğradı. Aileler ve toplum çok şey kaybetti. 

Ebucehil Kabe’nin dibinde inanma şerefine ulaşamamış ama firavunun hanımı Asiye’ye firavunun sarayında iman nasip olmuştur. İslam fıtratı üzerine yaratılan niceleri Kur’an’ın ifadesiyle “Belhüm adel” (hayvandan da aşağı) çukura razı olmaktadır. Buna sebep modernizmin sağladığı imkanlardır.

Ahlak dokumuz televizyon ve telefon vasıtasıyla bozulmuştur. Sevgili adı ile zina yayılmıştır. Aile fertleri birbirine önce yabancı sonra da düşman edilmiştir. Sporla, siyasette insanımız cinayet işleyecek kadar çıldırtılmıştır. 

Televizyondaki diziler, filimler dilimizi, inancımızı ve ahlakımızı bozmaktadır. Tek kelimeyle ahlakımız erozyona uğramıştır. Neredeyse örtünmek ve namusluluk kınanır duruma gelmiştir.

Geri dönüşe önce kendi nefsimizi ıslah sonra da çocuklarımızı hayırlı insan olarak yetiştirmekle işe başlamalıyız. Aile yuvalarımızı karakterli, namuslu kimselerle kurmalıyız. İyi ortamlarda doğrularla beraber yaşamalıyız. 

Ahlakımızı büyüklerin korkusu, kanun korkusu üzerine değil Allah korkusu üzerine kurmalıyız. 

Sosyal sorumluluk ve görevlerimizi yerine getirmeliyiz. En önemlisi de çocuklarımıza gençlerimize manevi aşılarını unutmamalıyız. Çünkü manevi değerler kayboluyor.  

Kendisinden sonraki nesli yetiştirmeyen aileler ilk darbeyi evlatları tarafından yiyor. Aileler ahlaksızlıktan çöküyor.

Sağlam toplumları da sağlam aileler oluşturuyor. Toplumlar sağlam ahlak yapısına sahipse, uzun ömürlü ve huzurlu olur. Yoksa insani, ahlaki değerlerini yitirmiş nice nice devletler, hatta imparatorluklar ayakta duramamıştır.

Bir toplumun gelişmesi ve yükselmesi, var olması ahlakı ile ölçülür. Toplumu oluşturan fertler, organları olan aileler ve en önemlisi, o toplumu yöneten idareciler ahlakla olurlarsa toplumda nazar olur, kalkınma olur, böylece uzun ömürlü olur.

Bir toplumun selameti için aranan bazı vasıflar gerekir mesela bir kaçı şöyle:

Doğruluk:

Cenab-ı Allah Kur’an’da şöyle emretmiştir: -“Emrolunduğun gibi doğru ol!” (Hud:112)

Bir başka ayetle de:

-“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun” (Tövbe:119) diye emretmiştir.

Mü’minin en belirgin vasıflarından biri doğru olması ve doğrularla beraber olmasıdır. Ayrıca Müslüman doğru konuşacaktır. Allah “Doğru söz söyleyin!” (ahzab:70) diye emretmiştir. Yalan konuşmak Müslümana yakışmaz.

Kur’an’da Müslümanın doğru olabilmesi içinde şöyle dua etmemizi tavsiye etmiştir:

“Bizi doğru yola ilet!” (Fatiha:6) Doğru kimseler de cennetle müjdelenmiştir. (fussılat:30-32)

Doğru insan her zaman mutlu ve vicdan rahatlığı içinde olur. Takdir edilir sevilir, sayılır. Bu hali başkalarının hidayetine de sebep olur.

İmam-ı Azam Ebu Hanife şöyle bir olay anlatır:

Okumak için Bağdat’a giderken annem 40 dinar verdi ve bana “Doğruluktan hiç ayrılma” diye de öğüt verdi. 

Yolda eşkıyalar kervanı soydular bana dediler ki:

-Senin neyin var çocuk dediler

-40 dinarım var dedim. Eşkıya başı bana:

-Neden yalan söylemedin? Diye sordu.

-Anneme her zaman doğru söyleyeceğime söz verdim” dedim.

Eşkiyaların başı arkadaşlarına alınanları geri vermelerini söyledi. Nedenini sordular O:

-Bende Allah’a söz vermiştim. Ben neden doğru davranmayayım” dedi.

Eşkiyalar aldıklarını geri verdi ve tövbe ettiler. 

-Benim dürüst davranmam onları etkiledi, O adamı daha sonra Kabe’de ağlarken gördüm.”

İnsanı doğru kılan güzel ahlakı ve boş manasız şeylerle uğraşmamasıdır.

Mevlâna anlatır; Adamın biri insan nasıl bozulur? Diye krala sorar. Kral bu soru karşısında kızgın görünür ve adamın sırtına bir tulum zeytin yağı yükler, ardına da iki silahlı adam koyar ve onlara:

Eğer bu adam, bir damla yağ dökecek olursa kafasını uçurun. Alın bu adamı çarşıyı dolaştırın gelin der.

Adam sorduğuna sormuşuna pişman olur. Kan ter içinde adam dolaşır gelir. Kral sorar:

-Döktü mü?

-Hayır efendim.

Adama döner:

-Söyle bakalım çarşı da ne var ne yok? Kimler ne yapıyor?

Adam:

-“Aman efendim beni bağışlayanı ben kimseyi görmedim. Ne yapıyorlar, ne ediyorlar farkın da değilim. Ben bütün dikkatimle tulumu dökmemeye çalıştım” deyince kral sorusunun cevabını şöyle verir:

-Şimdi bozulmamanın çaresini buldun işte. Allah’a da fıçıya baktığın gibi bak, o zaman seni hiçbir şey bozamaz.”

Sevgili peygamberimiz hayatı boyunca doğruluktan ayrılmamış ve Muhammedü’l-emin (güvenilir Muhammed) adını almıştır.

Onun getirdiği din de doğruluk dinidir. İmanla doğruluk arasında sıkı bir bağ vardır. Peygamber (as): “Bir kişinin kalbinde imanla küfür, doğrulukla yalancılık, emanetle hıyanet bir arada bulunmaz” buyurmuştur. (İBn Hanbel:11/349)

İnsan, iyi kimselerle iyi ortamlarla olursa ve güvenilir kimseleri örnek alırsa Salihlerden ve sadıklardan olur.

Ashab-ı Kehf’in köpeği, o iman eden gençlerle olmayı tercih etmiştir. O yüzden gençlerle beraber anılır.

Sahabilerden Cerir bin Abdullah at satın almak için çarşıya gider orada bir atı beğenir. Fiyatını sorar satıcı 500 dirhem der. Cerir (ra) 600 dirhem hatta daha fazla verebileceğini söyler. Ve dediği fiyattan alır. Kendisine 

-Niye 500 dirheme alabilecekken fiyat yükselttin, daha fazla fiyatla aldın? Derler.

Cerir (ra)

-Biz alışverişte ve diğer konularda hile yapmayacağımız konusunda Allah’ın Rasulüne söz verdik” der.

Allah Resulü bir hadislerinde şöyle buyurur:

-“En hayırlınız, kendisinden hayır umulan ve şerrinden emin olunandır. En şerliniz ise kendisinden hayır beklenilmeyen ve kendisinden korkulandır.” (Tirmizi Fitan 26)

Ahde vefa:

Vefa, sözünde durmak, verdiği sözü yerine getirmek, borcuna sadık olmak, iyileri iyilikleri unutmamak, üzerinde hakkı olanlarla ilgiyi kesmemek anlamlarına gelir. Bu vasıflara sahip olanlara da vefalı denir.

Vefanın zıddı nankörlük, hainliktir. 

En büyük vefakarlık kendisini yaratan yaşatan ve lütuf ihsanlarda bulunan Cenab-ı Allah’a karşı gösterilecek vefadır. Nankörlüğün en kötüsü de kulluğu unutmaktır. Böyleleri için Cenab-ı Allah: “Allah katında varlıkların en kötüsü gerçeği örten nankör kimseler ve inkarcılardır. Bunlar iman etmezler” buyrulur. (Enfal:55)

Hz. Hatice’nin ölümünden uzun bir zaman sonra peygamberimiz Hz. Aişe’nin yanında ondan söz eder ve övücü sözler söyler.

Hz. Aişe (ra): Ya Resulullah Allah sana yaşlı kadının yerine daha gencini vermiştir. Onu hala unutmuyorsun” deyince Peygamber (as):

“Herkes beni inkar edip karşıma çıktığı zaman Hatice bana inandı. Sen doğru söylüyorsun asla çekinme dedi ve servetini önüme serdi. Bana bunların hepsi geçicidir üzülme ilerde bu güçlükleri kolaylıklar takip edecektir” dedi bana destek oldu. İşte ben onu bu fedakarlıkları için unutmuyorum” der. 

Vefalı davranmanın bir örneğini daha böyle vermiştir. Allah Resulü:

Cenab-ı Allah:

-“Bana verdiğiniz sözü yerine getirin!” (En’am:152)

Sözünde durmak verdiği sözü yerine getirmek islam ahlakının gereğidir. 

Doğruların vasıflarını sıralarken Kur’an’da “Doğru olanlar, anlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirirler” buyrulur. (Bakara:177)

Mü’minlerin vasıflarından bahsedilirken de “O mü’minler ki, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler” buyrulur. (Mü’minun:8)

Bütün bunlara rağmen günümüzde sözünü unutma, yerine getirmeme konusunda mazeret üretme korkunç bir hal almıştır. Senetler bile geçersiz hale gelmiştir.

Yalan ve hile:

Doğru söylememek, asılsız iş yapmak, aldatmak yanıltmak inancımızda büyük günahlardan sayılmaktadır. 

Bunlar ayrıca büyük ahlaksızlıktır. Toplumda güveni sarsar, iyi duyguları yok eder.

Yalanın hilenin olduğu yerde huzur olmaz geçim olmaz. Dini duygular zayıflar.

Peygamber (as) hile yapan satıcıya: “Bizi aldatan bizden değildir” demiştir. 

Yalan, genellikle insanın edepsizliğini, ahlaksızlığını veya herhangi bir açığını örtmek, bir de başkasına haksızlık yapmak için söylenir. 

Bir hadislerinde peygamber (as): “Yalan kötülüğe, kötülük cehenneme götürür. İnsan yalancılık yapa yapa sonunda Allah katında yalancılardan yazılır.” (Buhari, edep:69) dermiştir. 

Yalan öyle bir kötü seydir ki, kul hakkına tecavüz gibi, iftira gibi, gıybet gibi, fitne gibi büyük günahlara da sebep olur. Bu sebeple yalanın şakası bile olmaz.

Peygamberimiz: “Yalandan kaçının, ciddi de olsa şaka da olsa yalan söylemek Müslümana yakışmaz.” (İbni Mace, sünnet:7) buyurmuştur. 

Bir hadislerinde de: “İnsanları güldürmek için yalan söyleyen kimselere yazıklar olsun” buyurmuştur. (Ebu Davut, edep:80)

Bir uyarısı da şöyle olmuştur:

-“Yalan yemin ile bir Müslümanın hakkını alan kimseye Allah cenneti haram cehennemi vacip kılar”:

deyince oradakiler:

-Az bir şey olsa damı? Der. Allah Resulü: bir ağacın bir küçük çubuğu dahi olsa” cevabını vermiştir. (Müslim İman:218)

Cenab-ı Allah:

-“Yalan sözden sakının” (Hac:30)

-“Yalancı için elem verici bir azap vardır” (Bahara:10)

-“İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın” (Kaf:18) Onun için insan atıp tutmamalı, yerine getiremeyeceği şeyi vadetmemeli hile ile asla iş yapmamalıdır. 

İslam alimlerinden Hatim-i Esam şöyle der: 

-“Dört şeyi dört şeysiz iddia edenin iddiası yalandır:

1-Allah’ı sevdiğini iddia eden, fakat yasaklarından uzak durmayanın Allah’ı sevdiği iddiası yalandır.

2-Peygamberleri sevdiğini iddia eden, fakat fakir ve yoksulu sevmeyenin iddiası yalandır.

3-Cenneti sevdiğini iddia eden, fakat sadaka vermeyenin iddiası yalandır.

4-Cehennemden korktuğunu iddia eden fakat günahlardan uzak durmayanın iddiası yalandır.

Yalan, kanser gibidir. Söyleyeni yer bitirir. Yalanla hiçbir yere varılamaz son bahar gibi yeşeren ümitleri sol durur. 

Hased:

Hased, kıskanmak, çekememek, kendinde olanın başkasında olmasını istememek, başkasında olanın telef olmasını istemektir. 

Hased edilen şey yüce Allah’ın ihsanıdır. Ayrıca çalışma, gayret sonucu elde edilmiştir. Onun için hased anlamsızdır.

Peygamber (as); “Ateşin odunu yakıp bitirdiği gibi hased de güzel amelleri yiyip bitirir” buyurmuştur. (Ebu Davut, edep:44)

Hased, kazandıran değil kaybettirendir. Hased, ancak yardımı cömertliği bol olan ve ilmi ile başkalarına faydalı olan kimseye yapılırsa, kazandırır. 

Felak Suresinde hased eden şerli bir kimse olduğu ve şerrinden Allah’a sığınmak gerektiği bildirilmektedir. 

Peygamber (as): “Hased edici için rahatlık yoktur” buyurmuştur.

Yeryüzünde ilk cinayet, ilk günah hased yüzünden Kabil, Habili öldürmüştür. Şeytan da Adem (as)a hased etti, O’na secde etmedi, cennetten hased yüzünden çıkarılıp lanetlendi.

Hased de düşmanlık vardır. Allah’ın taksimafına razı olmamak vardır. Nimetin yok olmasını isteyen gayr-i ahlaki bir durum vardır. Hale razı olmamak vardır. İnsani ilişkilerin zedelenmesine neden olur. İnsanın itibarını düşürür.

Gurur kibir:

Gurur, kendinde olanla böbürlenme, kibir de başkalarını küçük görme hastalığıdır. 

Allah gururlanan ve kibirlenenleri sevmez. Kur’an’da: “Doğrusu Allah böbürlenerek küstahça davrananları sevmez.” (Nisa:36)buyurmuştur.

-“O’na kulluk yapmaktan vazgeçecek kadar gurura kapılanlar ve küstahça böbürlenenleri Allah kıyamet günü toparlayacaktır. (Nisa:172)

Peygamber (as): Ashabına:

-Size cehennemlikleri haber vereyim mi? der. Onlar kaba, katı kalpli insanlara iyiliği dokunmayan kibirli kimselerdir” (Buhari edep:61)

-“Kalbinde zerre kadar kibir bulunan, cennete giremez.” (Müslim iman:149)

-“Kişinin sözü ile ameli tartılır. Sözü amelinden ağır gelirse, ameli kabul olmaz” (Ramuzu’lehadis:379/11)

-“Dünyada yükselen bir şeyi alçaltmak, Allah’ın değişmez kanunudur” (Buhari Cihad:59) buyurmuştur.

İnsanın böbürlenmesi Allah’a karşı büyüklük taslamasıdır. Halbuki  Allah insani bir damla sudan yaratmış, sonunu da toprağa döndürecektir.

Olgun mü’min gururlanmaz. Boş kelleler dik durur. İçinde dane olanlar ise eğiktir. Osmanlı padişahları “Gururlanma padişahım senden büyük Allah var!” dedirtirlerdi. Övgüden hoşlanmazlardı. 

Allah Kur’an’da mütevazi kulları için: “Rahmanın kulları yer yüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kullardır” (Furkan:63) buyurur. 

Kibir, günahların anasıdır. Peygamber (as): Kendisine kul peygamber denmesinden hoşlanırdı. Soru sormak için gelen kadın biraz çekingen davranınca “Sakın ol, ben kureyşli kuru ekmek yiyen kadının oğluyum” deyip onu sakinleştirmiştir. 

İnsanı gurura şevk eden şeyler:

-Mal, evlat: Bunlar emanet ve imtihan konusudur.

-Güzellik solan şeydir.

-Makam: Emanet, geçici olan şeydir.

-Soy sop: Soyu ile övünmek cahiliye adetidir. 

-İlim amel: Gururlanacak şey değildir. 

Kur’an’da bu konuda rabbimiz bize:

-“Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme yeryüzünde böbürlenerek yürüme, zira Allah kendini beğenmiş övünüp duranları asla sevmez, yürüyüşünde tabi ol, sesini alçalt unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir” (Lokman:18-19) diye emretmiştir. 

-“Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma çünkü sen ne yeri yaratabilir, ne de dağlarla boy ölçüşebilirsin” (İsra:37)

-Allah büyüklük taslayanları asla sevmez.” (Nahl:23) diye de uyarmıştır.

Gıybet:

Peygamber (as)a Ashabına sorar:

-Gıybet nedir? Bilir misiniz?

-Allah’ın elçisi daha iyi bilir” derler. Bunun üzerine:

-Gıybet Müslüman kardeşini hoşlanmayacağı şekilde anmaktır” buyurur. (Ebu Davud edep:35)

Cenab-ı Allah Kur’an’da:

-“Ey iman edenler zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz o halde Allah’tan korkun Allah, tövbeyi kabul edendir” (Hucunat:12) buyurarak gıybeti ölü kardeşinin etini yemek kadar kötü olduğunu bildirmiştir. 

Biri Hz. Osman (ra)ın yanına gelir. Biraz önce de birinin gıybetini yapmıştır. Hz. Osman ona 

-Tükür demiş o da tükürünce ağzından et parçası çıkmıştır.

Gıybet edenin ağzının kokusundan melekler rahatsız olur.

Cabir (ra) anlatır. Allah Rasulü ile beraberdik pis bir koku yayıldı. Bunun üzerine Allah Resulü:”

-Bu kokunun ne olduğunu biliyor musunuz? Diye sordu ve “Bu mü’minlerin gıybetini yapanların kokusudur” buyurdu. 

Bizim bu kokuları hissetmeyişimizin sebebi duyarlılıklarımızı kaybetmiş olmamızdandır. 

Bir sahabi Peygamber (as)a:

-Bana bir dua öğret Ya Resulullahdır. Peygamber ona şöyle dua etmesini söyledi. 

-Ey Rabbim, kulağımın şerrinden, gözünün şerrinden, dilimin şerrinden, kalbimin şerrinden tenasül uzvumun şerrinden sana sığınırım”

Bir hadiste Müslüman nasıl tarif edilmişti.

-“İnsanların elinden dilinden emin olduğu kimsedir” buyurmuştu (R. Salihin:1541)

Bir hocadan ders almaya başlayan biri, oradaki bir arkadaşını çekiştirmeye başlayınca yanındaki arkadaşı ona kızarak:

-Sen hiç savaşa katıldın mı? der.

-Katılmadım” deyince ona:

-Kafir senin şerrinden emin oluyor ama Müslüman senin dilinden kurtulamıyor” der.

Mevlana: “Allah birinin perdesini yırtmak isteyince onu iyileri yermeye meylettirir” demiştir.

Peygamberimizin torunu Hüseyin (ra) birinin gıybetini yaptığını işitir. Bir tepsi hurma ile kapısını çalar. Kapıyı açan “Bu nedir diye sorar. Hz. Hüseyin:

-Bunu sana getirdim. Hakkımda kötü şeyler konuşarak iyiliklerini bana hediye ettiğini öğrendim. Bu iyiliğin karşılıksız kalmasın diye bunları sana getirdim” der. 

Ayıp örtmenin karşılığı kıyamet gününde ayıplarının örtülmesidir. Bir hadiste: “Kim Müslüman kardeşinin ayıplarını örterse, Allah da kıyamet günü onun ayıbını örter” buyurmuştur. (Müslim, zikir:38)

Gıybet yapmak kadar gıybete sebep olmak da veballi bir iştir. Gıybet olayında gıybet edende gıybeti edilende gıybete sebep olanda gıybeti dinleyen de zarar görür. 

Bir Allah dostunun sohbetinde biri baştaki yöneticiyi kötüler Allah dostu:

-Eyvah orucumuz bozuldu” der oradakiler:

-Siz gıybet etmediniz ki, derler. Allah dostu:

-Evet gıybet etmedik fakat dinledik” der. 

Dinlemekte de gıybet günahı vardır. Gıybet edilince tavrımız ne olmalıdır” 

-Uyarılmalıdır.

-Dinlenmemelidir.

-O kişi terk edilmelidir.

Peygamber (as) şöyle buyurur:

-“Bir kimse kardeşinin ırz ve şerefini çekiştirene karşı onu savunursa, Allah onu kıyamet günü cehennemden uzaklaştırır” (Tirmizi birr:20)

Gıybetin caiz olduğu yerler:

-Fitneyi önlemek,

-Yıkılacak yuvayı kurtarmak,

-Dargınları barıştırmak,

-Bir insanı kötülükten alıkoymak,

-Zulmü önlemek,

-Birilerinin ders almasını sağlamak için, tabi bunlar isim zikir etmeden, karşı tarafa zarar vermeden yapılmalıdır.

Gıybetin tövbesi nasıl olur?

-Önce pişmanlık ve gıybeti terk,

-Bir miktar sadaka,

-Karşı taraftan durumu açıkladıktan sonra özür ve helalleşme;

-Duyanlara gerçeği anlatma,

-Allah’tan af dilemekle olur.

Gıybet, ağır bir suç onun için korunmaya çalışılırsa hataya düşülmez.

İnsan hata aramak yerine kendi hatasını ararsa gıybetten korunmuş olur. Zaten insan birinin hatasını arar onu ayıplarsa, aynısı basına gelir. Peygamber (as)

-“Hatasından dolayı bir insanı ayıplayan kimse, o günahı işlemeden ölmez” buyurur. (Tirmizi Kıyamet:53)

Kendi hatasını aramak nefse zor gelir. Onun için suçu hep başkalarında arar. Halbuki insan kendi kusurlarını araştırsa, başkalarının halleriyle uğraşacak vakti olmaz.

Alay etmek de mü’mine yakışmaz Kur’an’da: 

-“İnsanları dili ile çekiştiren kaş ve gözü ile işaret yapıp alay edenlerin vay haline! (Hümeze:1) buyrulur. 

Bir büyük günah daha iftira:

Başkalarını iftira eden sadece günaha girmiş, karşı tarafa zarar vermiş olmaz, kendi onuruna haysiyetine de zarar vermiş olur. 

İnanan mü’min iftiradan uzak durur. Kur’an’da: “Yalanı ancak Allah’ın ayetlerine inanmayanlar uydurur” (Nahl:105) denmiştir. 

Mü’min kendi namus ve şerefini koruduğu kadar Müslüman kardeşlerinin namus ve şerefinden de sorumludur” inancımızda insana zarar vermemek vaciptir. Şerefli insan, başkalarının şeref ve onuru ile oynamaz. 

Başkalarına iftira atıp itibarını zedeleyen dünyada ve ahiretti. Bunun cezasını çekecektir. 

İftira, kişinin yapmadığı bir işi ona yapmış gibi isnat etmektir. Buna kusur arama girer, dedikodu girer, yalan girer. İftira bunun için çok yönlü bir günahtır. En önemlisi de kul hakkına girmesidir. 

İftiraya inanmak, önce araştırmak da inancımızda yasaklanmıştır. İftiracı dinlenmeyecektir. İftiraya uğrayanda savunulacaktır. 

Kur’an-ı kerim de Cenab-ı Allah iftira ile ilgili şöyle buyuruyor:

-“Mü’min erkeklere mü’min kadınlara yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir” (Ahzab:58)

-“Kim bilerek veya istemeyerek bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, muhakkak ki büyük bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.” (Nisa:112)

-“Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, ispat için dört şahit getiremeyenlere 80 sopa vurun ve onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin, onlar tamamen günah kardırlar” (Nur:4)

-“Namuslu, kötülüklerden habersiz mü’min kadınlara zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Yapmış olduklarına dilleri, elleri, ayaklarının aleyhlerinde şahitlik edeceği gün onlar için çok büyük bir azap vardır.” (Nur:23-24)

İftira atmanın tövbesi, telafisi şöyle olur: İftira büyük günahlardandır, tövbe gerekir. 

-İftira eden kişi, önce iftirayı terk eder, pişman olur.

-Kul hakkına tecavüz ettiği için durumu açıklar, helallik ister.

-İftirayı duyanlara gerçeği açıklar.

-Bir miktar sadaka verir. Tövbe istiğfar edip Allah’ın affını umar.

-Eğer kişi öldüyse yakınları ile helalleşir, hayır, hasenatta bulunur ölenin ruhuna bağışlar.

Görülüyor ki iftira atmanın dünyada  sıkıntısı vardır. Ahirette büyük bir azabı vardır. Dikkat edilecek husus, insanları incitmemek ve günah olduğu bildirilen davranışlardan kaçınmaktır. Kur’an’da en çok kullanılan kelimeler hayır ve şer kelimeleridir. Peygamber (as) şöyle buyurur: “Hayırlınız kendisinden hayır beklenilen ve kötülüğünden emin olunandır. Şerlimiz ise kendisinden hayır beklenmeyen ve kötülüğünden de emin olunmayandır” (Tirmizi, fiten:76)

Müslümana yakışan hoş görüşüdür:

Muhammed ümmetine en güzel örnek, Allah Resulüdür O’nun ahlakı ile ahlaklanırsak, ne kırarız nede kırılırız. Ne üzeriz ne de üzülürüz. 

Mevlana ne güzel söylemiş:

-“Şefkat ve merhamette güneş gibi ol! Başkalarının kusurunu örtmekte gece gibi ol. Cömertlikte ve yardım etmekte akarsu gibi ol. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol. Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol. Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol”.

Cenab-ı Allah, inansın inanmasın, iyi olsun olmasın merhametiyle muamele eder. Cezalandırıvermez, rızkını kesivermez, hatasını yüzüne vuruvermez. Eğer suçluların hatalarını yüzüne vuruverseydi, kimsenin yüzüne bakılmazdı. 

Kur’an’da: “Kim af edip, arayı düzeltirse onun mükafatı Allah’a aittir” (Sura:40) buyrulur. 

Nefsi aşmak, af edici olmak kolay değildir. Bu iman sahiplerinin işidir. Af etmek Allah’ın affına sebep olur. Dua almaya vesiledir. 

Hoş görülü olmak kalbinden kin ve nefreti siler, merhamet şefkat duygularını ön plana çıkarır. Af etmek insanı yüceltir, sevgi ve saygı kazanmasına sebep olur. 

Rabbimizin bize emri şu:

-“Sen af yolunu tut! İyiliği emret ve cahillerden yüz çevir” (A’raf:199)

İnsanları bağışlamak, hoş görmek, onların da hoş görülü olmasına ve düzelmesine neden olacaktır.

Öfke, şiddet doğurur. Çocuğun, evlilikte eşin, iş hayatında birinin hoşgörüsüz davranılması, kabalığa şiddete neden olur. 

Kur’an’da Cenab-ı Allah bize şunu tavsiye ediyor: 

-“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussılet:34)

Peygamber (as) Mekke’de kötü davrananları, Mekke’den kovanları, Müslümanları eziyet ve zulmedenleri Mekke’nin Müslümanları eziyet ve zulmedenleri Mekke’nin fethinde af etmiştir. Bu davranış onların kolaylıkla islama girmelerini sağlamıştır. 

İnanan insana güzel ahlak yaraşır. Aileye topluma ahlak gerekir. Çürüme olursa koca çınar çürüyüp devrilir. Geçmiş kavimleri, imparatorlukları ahlaksızlık yıkmıştır.

Bizi, ailemizi ve milletimizi bu çürümeden korumak ve kurtarmak için imanlı, ahlaklı ve namuslu nesiller yetiştirmek zorundayız. 

Allah bu millete böyle bir nesil yetiştirmek nasip etsin, inşallah.

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir