Günümüzün Unutulan İbadeti CİHAD
A-CİHAD NEDİR:
Cihad, güç, takad, meşakkat, uğraşmak anlamlarına gelen cehd kelimesinden gelir.
Cihad, din için, millet için, Allah için, maddi ve manevi varlığımızı korumak için yapılan mücadelenin adıdır.
Cihad, toplumu dinamik tutmanın ve toplumun değerlerini korumanın yegane yoludur.
Cihadı terk eden toplumlar, kendilerini çöküşten, sonra da yok oluştan da kurtaramazlar. Bu yüzden, cihad da hayat vardır. Toplumda ilk uyarılması gereken duygu cihad duygusu olmalıdır.toplumlar hedefsizlikten, ölülerin temsilcisi olmaktan ancak cihadla kurtarılabilir.
Yaşayabilmek, maddi ve manevi varlığımızı koruyabilmek için cihad şarttır.
Cihadın başka bir gayesi de, Allah’ın adını yüceltmek, yeryüzünde kötülük kalmayıncaya kadar kötülerle, kötülüklerle mücadele etmektir. Prof. Dr. Muhammed Hamidullah’ın ifadesiyle: “ Dünya menfaati beklemeden Allah’ın adını üstün kılmaktır.”
Bugün cihad denince, eline kılıç alıp savaşmak şeklinde anlaşılmamalıdır. Yerine ve zamanına göre cihadın şekli değişir. Ulu orta ben cihad edeceğim diye ortaya çıkılmaz. Hz. Peygamber ve Ashabı, 13 sene eziyet ve sıkıntılara katlandıktan sonra cihad izni verilmiştir.
Başka bir husus da nefisle cihadtır. İslam’ın Yüce Peygamberi: “ Gerçek mücahid, nefsiyle cihad edendir” buyurmuştur. ( Kütüb-i Site:5/988) Buna göre düşmandan önce nefisle cihad gelir. Düşmanla ve bize her vesile ile vesvese veren şeytanla cihaddan önce nefisle cihad gelir. Nefsini yenemeyen düşmanı yenemez, şeytanla baş edemez.
Cihad, Allah rızası için olan bir ibadettir. Sırf Allah rızası için yapılmayan mal can pahasına da olsa fedakarlık cihad değildir. Bunun içindir ki, gerçek Müslümanların yaptığı cihadda bencillik yoktur, gurur yoktur, menfaat düşüncesi, gasp, tecavüz, yağma, haksız yere katl görülmemiştir.
Cihad, her Müslüman’a dini bir borçtur. Her Müslüman’ın yapabileceği bir şey mutlaka vardır. El ile de, dil ile de, kalp ile de cihad yapılır. Hakikatı söylemek, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, kötülere ve kötülüklere tepki göstermek, iyiliğe arka çıkmak, tatlı söz söylemek ve İslam’ı anlatmak cihad sayılan davranışlardır. İnsanlara rahatsızlık veren ufak bir şeyi yok etmek ibadettir.
Cihad, Allah’ın dinini yeryüzüne yaymanın ve yeryüzünde fitne fesat kalmayıncaya kadar yapılacak her türlü mücadelenin adıdır.
Cihad bir saldırı hareketi değildir. Cihadı savaşla veya terörle yan yana kullanmak doğru değildir.
Cihad, insanlığı hakka davet etmektir. Hakkı yeryüzünde hakim kılma hareketidir.
Cihad, nefse ve kötü arzularına karşı mücadele etmektir.
Cenab-ı Allah şöyle buyurur:
“Allah uğrunda gereği gibi cihad ediniz.” (Hac suresi:78)
Bazıları cihadı sadece düşmanla savaşmak olarak değerlendirirken bazıları da kendi üzerlerine cihadın düşmediğini sanırlar. Cihad, her konuda, her yaşta, her Müslüman’ın görevidir.
Dinimizde ibadet malla yapılır, bedenle yapılır veya hamalla hem bedenle yapılır. Cihad da en büyük ibadetlerdendir. Kur’an’da: “İnananlar, ancak Allah’a ve Peygamber’ine inanmış sonra şüpheye düşmemiş; Allah uğrunda mallarıyla, canlarıyla cihad etmiş olanlardır. İşte onlar doğru olanlardır” (Hücurat:15) buyurulmuştur.
Mal ile cihadın gerekli olduğunu şu ayetten anlıyoruz:
“Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla savaşın. Bilseniz bu sizin için ne kadar hayırlıdır” (Tevbe:41)
Gerekirse Allah için ölümü göze alarak, yalnız Allah’tan korkarak, canla yapılan cihadın da önemi büyüktür.
Ayrıca insanların eksikliklerini tamamlamak yanlış inanç ve düşüncelerini düzeltmek, insanları İslam’ın güzelliklerine davet ederek faydalı davranışlar kazandırmak cihadın temeli teşkil eder.
İyi düşünmek, iyiliğe çığır açmak, hak sözü söylemek, doğrularla beraber olmak, dini çekinmeden yaşamak, böylece başkalarına örnek olmak, Allah’ın emirlerini ve Peygamberin sünnetini yerine getirmek ve iyi bir Müslüman olmak; inanca ve inananlara yönelik davranışlara tepki göstermek günümüzün en büyük cihadıdır. Bir hadislerinde peygamber (A.S.):
- “Zalim sultanın yanında gerçeği söylemek en büyük cihadtır”
buyurmuştur. ( K.Sitte. 1. Canan: 1-96)
B – HANGİ AMEL DAHA ÜSTÜNDÜR.
Peygamber Efendimizin dilinden en hayırlı amelin hangisi olduğuna bakalım:
Ebu Hureyra (R.A.) nakleder:
“Peygambere soruldu:
- Hangi amel daha efdaldir ?
- Allah’a ve Peygamber’e iman etmek
- Sonra hangi amel efdaldir?
- Allah yolunda cihad etmek” (Riyuz üs – Salihin: 1290)
Bu ifadelere göre Allah’a ve Resulüne imandan sonra en üstün ibadet cihadtır.
Ebu Zer (R.A.) Peygambere sorar:
- Ya Resulallah ! hangi amel daha faziletlidir?
- Allah Resulü şu cevabı verir:
- Allah’a iman etmek ve Onun yolunda çalışmaktır” (Age:1292)
- Ebu Said el-Hudri şöyle der:
- Bir adam geldi Peygamber Efendimize sordu:
- İnsanların hangisi efdaldir?
- Peygamber Efendimiz cevap verdi:
- Allah yolunda malı, canı ile mü’min kimsedir.” (Age:1294)
- Bera(RA) anlatır:
- Silahlı bir adam Peygamberimize geldi ve dedi ki:
- Ya Resulullah! Size yardımcı olarak savaşayım mı? yoksa Müslüman mı
olayım?
- Peygamber Efendimiz:
- Müslüman ol ondan sonra savaş” buyurdu.
- Adam Müslüman oldu, sonra savaşa katıldı. Kısa bir zaman sonra şehit oldu. Bunun üzerine Peygamberimiz:
- Az iş yaptı çok ecir kazandı.” Buyurdu. (Age:1315)
- Başka bir olay da şöyledir:
- Hayber Yahudilerinin çobanlığını yapan yaser, Peygamberimize şöyle der: Ben iman etsem, sonra da savaşıp ölsem şehit olur cennete gider miyim?
- Peygamberimiz ona:
- Evet cevabını vermiştir. Bunun üzerine yaser, Müslüman olmuş, savaşa başlar başlamaz da şehit düşmüştür. Bir vakit bile namaz kılamamış olan yaser’in Peygamber cenaze namazını kılmış ve:
- Allah yüzünü ve kokunu güzelleştirsin, sevabını çoğaltsın ey yaser! Demiştir.
- Unutmamamız gereken bir olay da şöyledir:
- Numan bin Beşir (RA) anlatıyor:
- “Ben Cuma günü Hz. Peygamberin mimberinin yanında otururken bir adam:
- Ben hacılara su dağıtmaktan başka faziletli bir amel bilmiyorum” dedi.
- Bir başka adam;
- Ben de Mescid-i Haram’ı tamir etmekten başka hayırlı bir amel bilmiyorum” dedi.
- Başka bir adam da söze karıştı:
- Allah yolunda cihad etmek, her ikinizin de dediğinden efdaldir” dedi.
- Bunun üzerine Hz. Ömer (RA) onları azarlayarak:
- Resullullah’ın minberinin yanında yüksek sesle konuşmayın. Namazı kıldıktan sonra ihtilaf ettiğinizin hangisinin efdal olduğunu soracağım” dedi.
- Resul-i Ekrem (AS) Efendimiz, mescide girince şu ayet nazil oldu:
- “Siz hacılara su dağıtma işiyle, mescid-i Haram’ın imanını Allah’a ve ahiret gününe iman edip Allah yolunda cihad eden kimsenin işi gibi mi tuttunuz? Bunlar Allah katında bir olmaz”.(Tevbe:19)
- Bir vesile ile sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:
- “Ben cihada denk bir amel bulamıyorum. Nasıl bulunsun ki? Mücahit yola çıktığı zaman biriniz mescide girip, ara vermeden namaz kılıp, ara vermeden oruç tutmaya takat getirebilir mi? Buna kimin gücü yeter?
- Cihadta bütün yeryüzü infak edilse yetişilemeyecek sevap vardır. Sevgili Peygamberimiz (AS) Abdullah bin Revahan’ın, bir askeri birlikle beraber sefere çıkmasını emir buyurmuştu.
- O gün Cuma günü olduğu için Hz.Abdullah, arkadaşları ile beraber yola çıkmamış, kendi kendine:
- Biraz ağır davranır. Allah’ın Resulü ile beraber Cuma namazını kılarım, sonra hızlı hareket eder onlara yetişirim” diye düşünmüştü.
- Peygamberimiz onu görünce:
- Niçin arkadaşlarınla birlikte erkenden gitmedin? Diye sordu. Abdullah şöyle cevap verdi:
- “Seninle Cuma namazını kılmak istedim, nasıl olsa onlara yetişirim diye düşündüm.” – Bunun üzerine Allah’ın Resulü şöyle buyurdu:
- Yeryüzündeki her şeyi Allah yolunda infak etmiş olsaydın yine arkadaşlarının erken çıkmalarının sevabını elde edemezdin”
- Cihad Allah’ın en çok sevdiği bir ameldir. İlahi rıza en çok bu yolla kazanılır. Bu yüzden büyüklerimiz mal servet biriktirmemiş gece yataklarında rahat yatıp uyumamıştır. Malları ile canları ile mücadele etmişler, Allah yolunda din için, millet için, vatan için şehit olmayı en yüksek rütbe bilmişlerdir.
- Sözün özü; hayat kısa bu kısa yolculukta çok şeyde kazanılabilir, çok şey de kaybedilebilir.
- Erhadı hayatımızın her anına yayarken, cihadı dar manası ile ele alıp bütün amellerden üstündür derken, diğer amelleri de küçümsememeye dikkat edilmelidir. Müslüman olmadan dinin emri olan cihad yapılamaz.
CİHAD FARZDIR
Allah Kur’an da cihadı emretmiştir. Peygamber(SAV) de cihadın her çeşidini Müslümanlara görev olarak vermiştir. Bunun için cihad farzdır. Müslümanların malını, canını, ırzını, şerefini, korumaları için farz olmuştur. Peygamber Efendimiz de İslam’ı cihadla yaymış, Müslümanları cihadla korumuştur. Peygamber Efendimizden sonra da Müslümanlar yeryüzüne Allah’ın adını cihadla yaymış, kötülükleri, cihadla yok etmeye çalışmışlardır.
Çanakkale Destanı ve Milli Mücadele, cihad ruhu ile yazılmış ve kazanılmıştır.
Cenab-ı Allah şöyle buyurur:
“Ey inanalar! Allah yolunda cihad edin ki, kurtulasınız”.(Maide:35)
“Hepiniz Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihad edin.Bilirseniz bu sizin için hayırlıdır”.(Tevbe:41)
“Savaş – hoşunuza gitmediği halde – size farz kılındı. İhtimal ki hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinizedir. Ve ihtimal ki sevdiğiniz bir şey sizin aleyhinizedir. Siz bilmezsiniz Allah bilir.” (Bakara:216)
Bu ayetlerde belirtildiği gibi cihad da hayat vardır. Cihad kurtuluş yoludur. İnananlar için hayırlıdır. Bunun için de farz kılınmıştır.
Bu konuda sevgili Peygamberimiz de şöyle buyurmuştur: “Cihada çağrıldığınız zaman, cihada koşun” (Kütüb-i Sitte:17/866)
Ebu Hüreyre (RA) Resullahın şöyle buyurduğunu haber vermiştir:
Cihada iştirak etmeden ve cihad niyeti taşımadan ölen (Müslüman) bir çeşit nifak üzere ölmüştür.”(Müslim,İmare:158)
“Siz müşriklerle mallarınız canlarınız ve dilinizle cihad edin” (Riyaz-üs-Salihin:1354)
“Sizden biriniz çirkin bir iş görürse onu eliyle değiştirsin; eğer buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin; buna da gücü yetmezse kalben nefret etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir” (Age:183)
Peygamber Efendimizin hadislerine göre cihad, gerektiğinde cihada koşmamız mallarımızla canlarımızla cihad etmemiz emredilmiş, çirkinlikleri de ellerimizle, dilimizle değiştirmemiz gücümüz yetmez, ortam müsait olmazsa, gönülden tepki göstermemiz istenmiştir. Tepki göstermeyen cihad ruhu taşımadan ölenin ise bir çeşit nifak üzere öleceği bildirilmiştir.
Batıl dinleri için misyonerler gece gündüz, en zor şartlar altında harıl harıl çalışırken “ Müslüman’ım” diyenlerin bir kenara çekilmesi, olan biteni seyretmesi ne Kur’an a ne de Peygamberin sünnetine uygundur.
Cihad kıyamete kadar devam edecektir. Rabbimiz: “Nasıl cihad etmek gerekiyorsa öyle cihad edin” (Hac:78) buyurur.
Dünya durdukça cihad durmaz.
Kanuni Sultan Süleyman: “İstersen sulh-u Salah, hazır ol cenge” demiştir.
Müslüman vebalden kurtulmak için her an hizmete hazır ve istekli olmalıdır.
CİHAD TERK EDİLMEZ
Ne demişler? Eğer barış ve huzur istersen güçlü olacaksın, kavgaya hazır olacaksın.
Atalarımız “ su uyur düşman uyumaz” derken her an düşman tehdidine karşı hazır olmuşlar, asla gaflete dalmamışlardır.
Yakın zamana kadar bir olay olsa, insanımız o olayın şokunu kolay kolay üzerinden atamaz. Mağdur olan kardeşlerinin acısını paylaşırlardı. Her konuda son derece duyarlı davranırlardı.
Günümüzde bakıyorsunuz kıyamet kopuyor. Ardı ardına birbirini kovalıyor. İnsanlara bakıyorsunuz hissiz, duyarsız, üzerlerine ölü toprağı serpilmiş sorumlu durumda olanlara bakıyorsunuz halktan kopmuş, zevk-ü sefa sürüyor.
Kötülükler almış yürümüş, insani, ahlaki ve manevi değerler unutulmuş, şahsi menfaatler ön planda. Sultan 2.Mahmut zamanının ileri gelen alimlerini toplamış ve onlara:
Dünyanın sonunun gelip gelmediğini nasıl anlarız? Diye sormuş, herkes bir şeyler söylemiş ama padişah bir türlü tatmin olmamış, sonunda yaşlı bir alim şu cevabı vermiş:
Devletlüm; halkın ağzından “neme lazım” sözü dolaşmaya başlayınca bilin ki dünyanın sonu yaklaşmıştır demiş.
Bu cevap padişahın hoşuna gitmiştir.
“Bana ne, bana dokunmayan yılan bin yaşasın” “Gemisini kurtaran kaptan” gibi egoist düşüncenin ve hayat tarzının yayılması hayra alamet değildir. Kurtuluşun değil, felaketlerin habercisidir.
Bugün ekseriyet, kurtuluşu kişilerde, siyasi partilerde ararken bir kısım da kurtuluş ümidini kaybetmiştir. Kokmayı, kokuşmayı, bozulmayı önleyecek olan tuz ise kokmuştur.
Bütün bunlara karşılık kurtuluş için diriliş hareketlerini de gözden uzak tutmamak gerekir. Bize düşen, bu hareketi hızlandırmaktır. Nuh’un gemisi kalkarken boğulacak olanların arasında kalmamaktır.
Cenab-ı Allah şöyle buyurur:
- Ey iman edenler ! Allah’tan korkun, ona bir yol arayın ve onun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide:35)
İşte kurtuluş yolu. Çaba sarf etmeden kimse kurtulamaz.
- “Fitne ortadan kalkıp, din yalnız Allah’ın oluncaya kadar, onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse bilin ki, düşmanlık ancak zalimlere karşıdır.” (Bakara:193)
- “Sizden öncekilerin başına gelenlerin benzeri, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannediyorsunuz?” (Bakara: 214)
- “Yoksa, Allah içinizde mücadele edenlerle, sabredenleri hiç belli etmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız?” (Ali İmran:142)
- “İnsanlar “inandık” deyince, denenmeden bırakılacaklarını mı sanırlar?” (Ankebut: 2)
Bu ayetlerde kısaca özetlersek cihad kurtuluş yolu olarak gösterilmiş, cihad emredilmiştir. Ayrıca yeryüzünde fitne kalmayıncaya ve Allah’ın dini yeryüzüne hakim oluncaya kadar küfür ehli ve zalimlerle uğraşmamız emredilmiştir. Dah sonra da cennete kolayca girilemeyeceği, “İnandık” demenin pek anlamı olmadığını, ancak Allah yolunda mücadele edenlerin cennete gireceği uyarısı yapılmıştır.
Sevgili peygamberimizin uyarısı da şöyle:
“Cennet size ayakkabınızın bağından daha yakındır. Cehennem de öyledir.”(Riya zül
Salihin:105)
Allah resulünün bir ikazı da şöyle:
“Sakın zulmen öldürülen birinin yanında durma! Çünkü orada hazır bulunup da onu müdafaa etmeyenin üzerine lanet yağar. Sakın mazlum olarak dövülen bir kişinin yanında durma! Çünkü orada hazır bulunup onun müdafaasını yapmayanın üzerine lanet iner.” (İhya:5/145)
Peygamber efendimizin ifadelerine göre, bizim yaşayışımıza göre cennet de cehennem de bize çok yakındır. Ona göre hareket etmeliyiz. Haksızlık ve zulüm sayılabilecek olaylar karşısında da suskun, tepkisiz kalmamalıyız. Zira üzerine lanet yağan insanın, cennete yakın olması zordur.
Eski bir Türk atasözü vardır: “Oturak olmayasuz” diye. Destanlarımıza, mitolojimize bakacak olursak pasiflik yoktur. İslam’ın emri de hareketliliktir. Dünya durmuyor, dönüyor biz durursak asla olmaz. Unutmamak gerekir ki, mikroplar durgun suda çoğalır. Eğer akan su gibi olursak, pislik tutmayız, mikroplar bünyemizde barınamaz.
Bir başka husus da düşman her zaman fırsat kollar, asla acımaz, hele zayıf ve gafil görürse tekin durmaz. Bu demektir ki, her zaman uyanık ve hazırlıklı olmalıyız. Ancak o zaman millet olarak dünya milletleri arasında varlığımızı sürdürebiliriz. M. Zahid Koktu Hz.leri de şöyle der:
“Cihad o kadar mühimdir ki, her Müslüman hatta kadın, erkek, çoluk, çocuğun buna hazırlanması gerekir. Zira bir mü’min gazalara gitmeden ve gazaya hazırlanması gerekir. Zira Mü’min gazalara gitmeden ve gazaya hazırlanmadan ölürse, o münafıklıktan bir şube, bir parça üzerine ölür ve yine bir insan gaza etmez veya gazaya giden bir Müslüman’ı teçhiz etmez veya bir gazinin evine bakmazsa, böyle olan kimsenin ansızın başına, öyle tehlikeler gelir ki, içinden bir daha çıkamaz.”
Sosyal, kültürel ve ahlaki bozulma karşısında herkese görev düşmektedir. “Ben bir şey yapamam” yok. Bugün yeryüzünde işe yaramayan hiçbir şey yok. İnsan mı işe yaramayacak ?
İçinde yaşadığımız toplumu her yönü ile saran, tehdit eden tehlikelere karşı hepimizi psikolojik, ekonomik ve kültürel mücadele bekliyor. Çünkü bizim ve toplumun huzuru, kurtuluşu verilecek mücadeleden sonra gelir.
Kendi yükümüzle beraber başkalarının da yükünü taşıdığımız, herkesten ve her şeyden sorumlu olduğumuz unutulmazsa, iki cihan saadetini hak ederiz.
E – CİHADI TERK CEZAYI GEREKTİRİR.
Bakın şair ne güzel demiş:
“Korkma düşmanda ki ateş olsa yandırma seni!
Müstakim ol hazreti Allah utandırmaz seni!”
Cihaddan kaçmak olmaz, cihadı terk etmek, helak olmaya rıza göstermek olur.
Atalarımız, sürekli Allah rızası için cihad ettiklerinden hep barış ve huzur içinde yaşamışlardır. Cihadı terk etmedikleri için düşmandan korkmamışlar aksine düşmanlarına korku vermişlerdir.
Tarihe baktığımız zaman dünyaya meyledip, cihadı terk edenler düşmanlarının korkusunu taşımış ve düşmanlarının esaretine düşmüşlerdir.
Ayrıca ölümden korkarak cihaddan kaçmak, kurtuluş yolu değil, genellikle ölümün davetçisidir. İnancımız açısından da büyük günahtır.
Fetih suresinin 12. ayetinde ölüm korkusu, malları ve aileleri yüzünden cihadtan geri kalanların hayırsız topluluk olduğu bildirilmiştir.
Mal gerçek Müslüman’larda tevhid mücadelesinin kılıcı olurken, imanı zayıf olanlar da azgınlıklarına vesile olmuştur. Bazıları da hakim olması gereken şeylere mahkum olduğu için helak olmuşlardır.
İslam’ın hayat anlayışı, pasif, korkak ve neme lazımcı bir anlayış değildir. “Allah cezasını verir” deyip kötüleri görmeyi emreder. Yok etmemizi emreder.
Endülüs’ün fethinde Tarık bin Ziyad gemileri yakmış: “Arkanız deniz, önünüz düşman” diyerek fetih olayını gerçekleştirmiştir.
Korkmanın, kaçmanın ecele faydası yoktur. Korkaklıkta zillet, cihadta şeref vardır. İnanan ancak Allah’tan korkar, ölürse de şehitlik şerefine nail olur.
Cihadtan korkanın, cihada hazırlanmayanın kalbine düşman korkusu yerleşir. Bu da büyük bir bela olup felaketlere sebep olur.
Peygamber efendimiz (AS):
“Bir insan için herhangi bir makamda hazır bulunduğunda orada hak varsa,
hak varsa, onu söylemekten başka uygun bir durum yoktur. Çünkü hakkı müdafaa etmesi, ne onun ecelini ileriye alır, ne de onun için takdir edilen bir rızktan kendisini mahrum eder.” (İhya: 5/146)
Peygamber Aleyhisselam bir gün müşriklerin Kur’an-ı dinlemelerini istedi. “Kim açıktan Kur’an okur” diye sordu. Abdullah bin Mes’ud, ortaya atıldı. Çok zayıf olduğu için arkadaşları onun gitmesini istemediler. Buna rağmen ısrar etti: Kabenin yanına gidip Rahman
Suresini okudu. Müşrikler üzerine çullanıp dövdüler. Yara bere içinde gelince Müslümanlar üzüldü.
Abdullah bin Mesut arkadaşlarına üzülmeyin Müşrikler gözüme bu kadar basit görünmemişti. İsterseniz yarın da aynı şeyi yaparım demiş.
Beşir bin Hasasiye der ki Peygambere sordum:
Sana biat edeceğim, hangi hususlarda biat edeyim?
Peygamber Aleyhisselam şöyle dedi:
Allah’tan başka tanrı olmadığına benim O’nun elçisi olduğuma şadet edeceksin, beş vakit namazını kılacaksın, zekatını vereceksin, ramazan orucunu tutacaksın, hacca gideceksin, Allah yolunda cihad edeceksin dedi. Ben:
Bunlardan zekatla, cihad benim gücümün dışındadır. Zira develerimden başka bir şeyim yok. Ailemin geçimini zor karşılıyorum. Ayrıca ben korkak bir adamım “dedim” der.
Peygamber elini tutar, kuvvetlice sarsar ve der ki:
Ey Beşir! Sadaka, zekat verilmeyecekse, savaşa gidilmeyecek ve cihad edilmeyecekse, cennete nasıl girilir?
Cihad eden cennete gider cihadı terk edende ceza görür. Peygamberimiz şöyle buyurur:
“Allah bir topluluğa azap gönderince, o topluluğun içinde bulunan (iyi-kötü) herkese isabet eder. Sonra ahirette herkes amelleri üzerine haşrolunur. İyi amellerde bulunan mükafata, kötü amellerde bulunanlar da cezaya kavuşur” (Riyaz us-Salihin:1862)
Cenab-ı Allah, Ali İmran suresinin 145. ayetinde buyurduğu gibi Allah’ın izni olmadan hiçbir nefsin ölmesi mümkün değildir.Dünya menfaatini isteyene istediği,ahiret sevabını isteyene de istediğini verilir.
Sıcağı bahane ederek cihada gitmeyenlere cehennem ateşinin daha sıcak olduğu hatırlatılmıştır. (Tevbe Suresi:81) Ayetin devamında ise “yapmadıklarının cezası olarak Allah ve Peygambere imandan sonra Allah yolunda canla, malla cihad etmek gösterilmiştir, ayetin sonunda da “bu sizin için en iyi yoldur” denmiştir.
Konumuzla ilgili Peygamber Efendimizin birkaç hadisini nakletmek istiyorum:
- “Bir kimse gaza etmezse ve bir mücahid teçhiz edip onu gazaya yollamazsa veya gazaya askere giden kimsenin aile fertlerine iyi bakmazsa daha kıyamete varmadan, o kimse bir büyük belaya uğrar. (Riyaz us-Salihin:1353)
- Peygamberimizin hanımı Zeynep(RA) anlatır:
Bir gün Peygamber yüzü sararmış halde yanıma girdi ve “yaklaşan büyük şer yüzünden insanlara yazık olacak” dedi. Ben: “içimizde iyiler olduğu halde de felaketlere uğrar mıyız?” dedim. ”fenalıklar çoğalırsa” cevabını verdi.” (Age:187)
- “İnsanlar zalimi görür de zulümlerine mani olmazsa Allah’ın bütün insanları azap etmesi pek yakındır.” (Age:187)
- “İsrailoğulları arasında bozgunculuğun nasıl başladığını Peygamberimiz şöyle anlatır:
“Biri günah işleyen birine rastlar ona: “Allah’tan kork bu işi bırak; zira bu iş sana helal değildir.” Der. Ertesi gün o kişiyi aynı durumda görür. Onunla yiyip içmek de düşüp kalkmak da sakınca görmez. Allah ta bunun üzerine kalplerini birbirine benzetti.
Siz de ya iyiliği emreder, kötülükten sakındırırsınız, zalimi zulmünden men edersiniz, yakut Allah kalplerinizi birbirinize benzetir. Sonra sizi de İsraili lanetlediği gibi lanetler.” (Age:194)
Bir de müjde veren hadis nakledelim:
“Allah yolunda ayağı tozlananlara cehennem ateşi dokunmaz.” (Age:1308)
Görülüyor ki, cihadı terk etmenin bedeli ağır olduğu gibi her konuda cihada koşmanın da sevabı büyüktür.
Cihadsızlık felakettir. Kur’an da:
- “Ey iman edenler! Siz ne oldu ki, “Allah yolunda cihada çıkın!” denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz. Dünya hayatını ahirete tercih ediyorsunuz.” (Tevbe:38) buyuruluyor.
Hz. Peygamber de:” eğer siz öküzlerin kuyruğuna yapışır hile-i şeriyeli alışveriş yapar ve cihadı da terk ederseniz üzerinize öyle bir zillet gelir ki cihada dönmedikçe ve tevbe etmedikçe bunlardan kurtulamazsınız” diye uyarır. (Ramuz:148/1)
İslam’ın hayat anlayışı, pasif bir hayat değildir. Hem kendisi hem de başkaları için yaşanacak aktif bir hayattır. Eğer bizden önceki inanalar cihadı terk etselerdi, küfür ehli, iman ehline hayat hakkı tanımazdı. Başta Peygamberler olmak üzere en azılı düşmanlara karşı koymuşlardır. Müslümanlar küfür ve zulme rıza gösterip “Allah onun cezasını nasıl olsa verir” diyerek pasifize olmamışlardır, çileli bir mücadele hayatı yaşamışlardır.
İslam’da haksızlığı görüp de susmak, zalimin zulmüne boyun eğmek günahtır. Çünkü zalime boyun eğildikçe zulüm artar. Artan zulüm karşısında Müslüman seyirci kalamaz. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
- “Zalim de olsa, mazlum da olsa kardeşinize yardım ediniz.” Ashab:
- Mazluma yardımı anladık fakat zalime nasıl yardım ederiz? Peygamber:
- Onu zulüm yapmaktan alıkoyun, ona da böyle yardım etmiş olursunuz.” buyururlar.
İyice bilelim ki, Müslüman’ım deyip de cihad etmeyen, iyilikten konuşup ta iyilik etmeyen, kötülüğü görüp de karşısına çıkmayanlar üzerine Allah’ın gazabı yakındır. Hz. Ebubekir (RA): “Bir topluluk Allah yolunda cihadı terk ederse Allah onları zelil eder.”demiştir. Zalime günah işleyene seyirci kalanların toptan helak olacağını sevgili Peygamberimiz şöyle haber vermiştir:
“İnsanlar zalimi görürüler de onun zulmetmesine mani olmazlarsa Allah’ın topyekün gazabı yakındır.Bazı insanların günah işleyip diğerlerinin de ellerinde engel olma imkanı olduğu halde bunu yapmazlarsa o toplum Allah’ın topluca vereceği cezayı hak eder” buyurmuşlardır.
1919’un Temmuzunda bir İngiliz Subayı Denizli’ye gelerek oradaki milli hareketin ileri gelenleriyle bir görüşme yapar.
İngiliz Subayı Mr. İblik, Müftü Efendi tarafından kabul edilir.Subay der ki:
“Yunanlılar İzmir’e İtilaf devletlerinin emriyle çıkmıştır. Sizin direnmeniz onlara karşı demektir. Bundan vazgeçiniz, hakkınızda iyi olmaz..” Müftü Efendi sinirli ve sert bir cevap verir.
“Bizim dinimizde “ve cahidü…” diye emir buyurur. Biz cihada mecburuz.Bu cihad kime karşı ve nerede olursa olsun mutlaktır. Biz esir olamayız. Düşmanla çarpışacağız” der.
Cihadda büyük sevap vardır. Bir hadiste:
– “İslam uğrunda başına ak düşen kimse için kıyamet gününde bu ona bir nur olur” buyrulmuştur. (B. Hadis Külliyatı: 3/6098)
Müslüman inanır ki, bütün ümitler kesilse bile Allah’tan ümit kesilmez. Güzel bir örnek vardır.
Ebrehe, Kabeyi yıkacaktır. Ama küçücük Ebabil kuşları imdada yetişir, her şeyi yerle bir ediverir.
Herkesin bir hesabı olabilir, ama Allah’ın da bir hesabı vardır.
F- CİHADDA MAKSAT NEDİR ?
Salf suresinin 8. ayetinde şöyle bildirilir:
“Ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek isterler. İnkarcılar ne kadar istemeselerde Allah nurunu (dinini) tamamlayacaktır.”
Her şeyi düzeltivermek herkesi doğru yola getirivermek inkarcıları inandırıvermek bizim elimizde ve gücümüz dahilinde olan bir şey değildir.Bize düşen, bize emredileni yapmaktır.
“Nasıl olsa Allah dinini tamamlayacaktır biz kendimize bakalım başkaları bize zarar veremez” diyerek her şeyi bırakmak tek başına kurtuluş aramak da yanlıştır.
Cennetin yolu bir tek değildir, çoktur. Sonra Allah’ın hangi amelimizden razı olacağını da bilemeyiz. Bunun için ibadet sayılan her davranışı her ameli yapmak görevimizdir.
Bir hadis de şöyle buyurulur:
“ Allah ok yüzünden üç kişiyi cennetlik eder:
- Allah rızası için oku yapanı,
- Allah yolunda oku kullanıp afanı,
- Oku afana vererek yardım edeni.” (Riyan üs-Salihin :1340)
Hizmette takva yolu seçilmelidir çünkü cihaddan maksat Allah rızasıdır. Allah’ın adını dinini yaymaktır,yeryüzünde kötülükleri yok etmektir. İnsanları kötülükten sakındırmak, insanı kurtarıp kazanmaktır. Zulmü durdurmak düşman tehlikesinden korunmaktır. Düşman tehlikesine karşı varlığımızı inancımızı savunmak, hayat hakkı elde etmektir.
İki olay nakletmek istiyorum:
Mekke’de herkesi şok eden bir olay: Mukammed’ül-Emin öldürülmüştü. On
yaşlarında Zübeyr bir kılıcı sürüyerek sokağa fırlar. Önüne Allah Resulü çıkıverdi ve
- Zübeyr nereye? Diye sordu. Şaşıran Zübeyr
- Seni öldüreni öldürmeye gidiyorum ya Resulullah! Dedi.
Peygamber Efendimiz:
- Beni öldüreni ne ile öldüreceksin? Deyince bir eliyle kaldıramadığı kılıcı iki eliyle kaldıran Zübeyr:
- “ İşte bu kılıçla” dedi.
Yemame savaşında Ammarb. Yasir, yaşlı olduğu halde kendini muaf saymamıştı.
Savaşın en şiddetli olduğu bir sırada bir ses: “Ey Müslümanlar cennetten mi kaçıyorsunuz?
Bu ses kanlar içinde olan Ammar b. Yasir’in sesi idi ve adeta ölüme koşuyordu.”
İslam davası, Allah rızası için yapılmayan hiçbir için değeri yoktur. Allah ancak kendi rızası için yapılan işleri kabul eder. Şan şöhret için riya için menfaat elde etmek için iş yapanı mükafatlandırmadığı gibi aksine rezil eder, cezalandırılır.
Peygamber Efendimiz şöyle anlatmıştır:
“Kıyamet gününde ilk önce hesaba çekilecek olanlar şunlardır:
- “Şehit olmuş kimse huzura getirilir. Allah ona olan nimetlerini anlatır ve bunların karşılığı ne yaptın ? denir. O kul:
- “Senin yolunda cihad ettim, şehit oldum” der.
Allah:
- Yalan söylüyorsun, “cesur” desinler diye savaştın, senin için de öyle denildi” der.
Sonra emir verilir, yüzü üzerine sürüklenerek cehenneme atılır.
İlim öğrenmiş, başkalarına öğretmiş, Kur’an okumuş kimsedir. Ona da kendisine verilen nimetler hatırlatılır. Ona da bu nimetlerin karşılığı ne yaptığı sorulur.
- “İlim öğrendim, başkalarına da öğrettim ve senin rızan için Kur’an okudum” der. Allah ona:
- “Sen yalan söylüyorsun. “Alim” desinler diye ilim öğrendin, öğrettin. Kur’an-ı gösteriş için okudun. İstediğin oldu…..” denir.
Emir verilir yüzü üstü sürüklenerek cehenneme atılır.
Üçüncü olarak Allah2ın kendisine bol bol nimetlendirdiği her çeşit maldan ihsan olunan biri getirilir. Kendisine bu nimetler hatırlatılır. Bunların karşılığı ne yaptığı sorulur.
- “Senin rızan için infak ettim” der.
Allah:
- “Yalan söylüyorsun sen “cömert” desinler diye bu işi yaptın. İstediğin oldu. Sana cömert dediler” buyurur.
Sonra o da yüzü üzerine sürüklenerek cehenneme atılır. “Allah rızası için olmayan işte hayır olmayacağı bildirilmiştir. (Müslim:6/152)
Sabah kalkınca o günü son gün, günün sonunda da o geceyi son gece bilip kendimize günün başında Allah rızası için ne yaptığımızı düşünmeliyiz. Bütün gayemiz Allah rızası ve Allah’ın adının yayılması olmalıdır.
Biri Peygamber Efendimize şöyle der:
- “Adam vardır mal için, kimi şöhret için, kimi cesaretini göstermek, kimi gazabından dolayı mücadele eder. Bunların hangisi Allah yolunda gayret sarf etmiş olur?”
Peygamberimiz şöyle cevap verir:
- “Allah’ın adı ve dini üstün olsun diye mücadele eden kişi, Allah yolunda mücadele etmiş olur.” (Riya zül Salihin:1348)
Nakledildiğine göre Cenab-ı Allah Yuş’a Aleyhisselam’a şöyle vahyeder:
“Kavminin iyilerini de kötülerini de helak edeceğim.”
Yuş’a Aleyhisselam:
- “Ya Rabbi şerliler tamam da, iyileri neden? Diye sorar.
Kendisine vahyedildi ki:
- “Onlar benim rızam için öfkelenmediler. Üstelik kötüleri terk etmediler, onlarla yiyip içtiler.”
Cihad, hactaki gibi görülmeyen şeytanı taşlamaya benzemez. Bilgi ister, fedakarlık ister.
Bilindiği gibi Hz. Ali (RA) öldürmek üzere olduğu hasmını, yüzüne tükürmesiyle öldürmekten vazgeçti. Sebebini soranlara:
- “Ben onu Allah için öldürecektim. O ise yüzüme tükürdü. Onu öldürmüş olsaydım şahsım için öldürmüş olacaktım.” Cevabını vererek örnek teşkil edecek davranış sergilemiştir.
Fatih Sultan Mehmet Trabzon’a giderken Sara Hatun’un:
- Bir Trabzon için bu kadar zahmete değer mi? Deyince
Fatih:
- “Allah elimize İslam’ın kılıcını vermiştir. Zahmetimiz din yolunadır. Bu zahmete katlanmazsak bize gazi demek yalan olur” cevabını vermiştir.
II. Bayezid son derece dindardı. Peygamberimizin: “Allah yolunda ayağı tozlananları, cehennem ateşi dokunmaz” hadisinden dolayı sefer sonraları elbisesindeki tozları toplamış, hayatının sonunda da kendisiyle beraber gömülmesini vasiyet etmiştir.
Milli Mücadele de analar oğullarına:
– “Bak oğlum, baban, ağabeyin şehid oldu. Eğer şu ezan susacaksa emdiğin süt haram olsun” diyerek son aile fertlerini de helalaşıp cepheye göndermişlerdir.
G – BOŞ ŞEYLERLE UĞRAŞMAK
Zaman zaman duyarız “vakit geçiriyorum.” Böyle deyip zaman öldüren anlamsız, faydasız işler yapanları sık sık görürüz. Nice eğlence vasıtaları var, zaman öldürüyor. Makam, mevki icabı deyip olmadık işler yapanlar, zaman böyle, zaman bunu gerektiriyor. Deyip ömür tüketenler, günümüzün tembel insanları…
Peygamber Efendimiz (s.a.) :
“Allah’ın kulundan vazgeçmesinin belirtisi, kulun boş şeylerle uğraşmasıdır” demiş.
Cenab-ı Allah:
“İnsanlardan özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile, mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler birbirine eşit değildir.” (Nisa:95) buyurmuştur.
Başka bir ayette de şöyle buyrulmuştur:
“Hayırlı işlere acele ediniz, iyilik hususunda yarış ederiz.” (Bakara:148)
Peygamberimiz de şunu tavsiye etmiştir:
“İyi ameller için acele ediniz; yakın zamanda karanlık geceler gibi bir takım fitneler vukua gelecektir ki, insan mü’min olarak geceler kafir olarak sabaha çıkar; mü’min olarak sabaha çıkar ve kafir olar geceler. Dünya malı mukabilinde dinini satar” (Riyaz üs Salihin:87)
İyi müslüman olmak, faydalı insan olmak hepimizin görevidir.
“Merhametten maraz doğar”, “İnsana yaranmaz”, “Ne yaparsan yap beyhudedir” deyip hizmetten kaçmak, zulme rıza gösterir derecede sabır göstermek, İslâm’i bir hayat anlayışı olamaz.
Doğru olan şudur:
“İnsanlar, ancak Allah’a Peygambere inanmış, sonra şüpheye düşmemiş; Allah uğrunda mallarıyla canlarıyla cihad etmiş olanlardır. İşte onlar doğrulardır.” (Hucurât:15)
Yangını görenle görmeyenin telaşı gibi imanı olanla olmayanın, imanı zayıf olanla kuvvetli olanın telaşı da bir olmuyor..
Sorumluluk duygusu, görev anlayışı olmayanlardan oluşan toplumlar hep çökmüştür. Başkalarının görev yapmaması, görevlerinde ihmal göstermesi, bizi asla görevimizi yapmaktan alıkoymamalıdır. Zaman zaman hele her günün sonunda o günde neler yaptığımızı, neleri yapamadığımızı düşünmeliyiz.
Tirmizi de nakledildiğine göre Ebu Hureyra (r.a.) şöyle anlatır:
“Adamın biri bir dağ yolundan geçerken bir yeşillik görür sular şırıl şırıl akmaktadır.
Şöyle düşünür:
İnsanlardan uzak şurada yaşasam” der. Peygambere gelir, düşüncesini anlatır. Peygamberin cevabı şöyle olur:
- “Onu yapma, uzlete çekilme, sizden birinizin Allah yolunda çalışması, evinde yetmiş sene nafile namaz kılmasından efdaldir. Allah’ın sizi mağfiret etmesi ve cennete koymasını isterseniz Allah yolunda cihad ediniz.” işte bize uzanan bir mesaj…
Allah’ın veli kullarından bir Nil Nehrinden ağzına su alıp telaşlı telaşlı giden bir kurbağa görür:
- Nereye böyle der? Kurbağa:
- Duydum ki, Nemrut, İbrahim Peygamberi ateşe atmış, ateşi söndürüp İbrahim Peygamberi kurtarmaya gidiyorum, der.
Bunun üzerine Veli kul, gülüyor ve diyor ki:
- Sen neredesin İbrahim Peygamberin bulunduğu yer neresi? Diyelim ki vardın, ağzındaki su ile ne kadar ateş söndüreceksin? Kurbağa :
- Bunları Allah’ın veli kulundan mı duyacaktım. Diyelim ki, yetişemedim, İbrahim Peygamberi yakacak ateşi söndüremedim, hiç olmazsa bu yolda da mı ölemem, demiş.
Uhut Savaşı’nın tam kızıştığı bir sırada Hz. Peygamber eline bir kılış alıp şöyle demiştir:
- Bu kılıcın hakkını kim verecek?
Orada bulunanların çoğu:
- Ben veririm Ya Rasûlallah! Demiş.
Hz. Peygamber bu sesleri duymamış gibi tekrar sordu:
- Bu kılıcın hakkını kim verecek?
Yine birçok ses duyuldu. Hz. Peygamber, kılıcı gene kimseye vermedi. O sırada Ebu
Dücâne sordu
- Bu kılıcın hakkı nedir?
Hz. Peygamber :
- Bu kılıcın hakkı eğilip bükülünceye kadar onu düşman üzerine çalmaktır. Ebu Dücâne: – O halde kılıcın hakkını vermek üzere ben alıyorum, dedi. Tekbir getirerek düşman içlerine daldı. Gerçekten kılıcın hakkını vermiş, eğilip bükülünceye kadar düşmanla savaşmıştır.
Bizim de varlığımızın, gücümüzün, zamanımızın ve her imkânın hakkını vermemiz lâzımdır.
Cenab-ı Allah:
“Ey İman Edenler! Sabredin, düşmanlarınıza karşı sabır yarışı yapın. Hudutlarınızda nöbet bekleyin. Allah’tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz” (Al-i İmran:200) buyurmuştur.
Sevgili Peygamberimiz de:
“Şüphesiz cennetin kapıları, kılıçların gölgesi altındadır.” (Müslim:6/146) buyurarak cennetin kolay olmadığı bildirmiştir. Cihad kolay bir iş değildir. Fedakârlık işidir. Nefsini yenen iman sahiplerin işidir. Sabırla sürekli yapılmalıdır. Zira diğer ibadetlerin kazası olur da cihadın kazası olmaz.
Cihad gençlik heyecanı ile yapılan bir iş olmadığı gibi hayatın belirli dönemlerinde belirli kişi ve kuruluşların görevi de değildir.
Peygamberimiz savaş dönüşü Ashabına hitaben şöyle buyurmuştur:
- “Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz.”
Sordular:
- “Ey Allah’ın Rasûlü, nedir büyük cihad?”
Peygamber Efendimiz şöyle buyurdular:
- “Nefis ile savaşmaktır. Mücahid, Allah itaat yolunda nefsiyle cihad edendir.”
Nefsimiz bizim en büyük düşmanımızdır. Nefsin arzularını yenemezsek her şeye yenik düşeriz. Yapmamız gerekeni yaparız. Yapmamız gerekeni ihmâl ederiz. Çalışma olmaz, düşünme olmaz, anlamsız, nefsin isteği doğrultuda hayat yaşanır. Boş zaman artar, tatiller çoğalır, hergün bayram olur.
Bir adam Peygambere:
- “Ya Rasûlallah seyahat için bana izin ver” der. Peygamber ona:
- “Ümmetimin seyahati, Allah yolunda cihada gitmektir” buyurur. (Riyaz üs Salihin)
Hayatın hiçbir devresinde Cenab-ı Allah bizi unutmazken, bizim Allah’ı ve Allah’ın bize verdiği görevleri unutmamız olmaz. Birçoklarımızda tatili her şeyi bırakmak, çılgınlıklar yapmak anlamında değerlendirmektedir. Yakınen tanıdığınız birini arıyorsunuz “Seyahate çıktı” deniyor. Seyahatin sebebini soruyorsunuz, hiç… veya yazlık da, tatilde deniyor, aylarca ortada yok…
Tatil, iş yapmama, aylarca ortadan kaybolma manasına anlaşılmamalıdır. Tatil, çalışmanın şeklini değiştirmektir. Önce şunu belirtmek gerekir ki, İslâm’da ne tali vardır ne de emeklilik. İslâm her yaşta hayatın her devresinde dinamizmi emreder. Seyahat de, dinlenmek de Allah rızasına uygun olarak gerçekleşmelidir.
Cihad haçtaki şeytan taşlamaya benzemez. Bilgi ister, sabır ister, fedakârlık ister, devamlılık ister. Sonuç ise Cenab-ı Allah’a aittir. Bize çalışmak düşer.
Cenab-ı Allah:
“Onlar, ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek isterler. Kafirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.” (Tevbe:32) buyurarak endişeye mahal olmadığını, nihai zaferin İslâm’ın olacağını vaat etmiştir.
Al-i İmran Sûresinin 139. ayetinde de:
“Gevşemeyin, üzülmeyin, inanmışsanız mutlaka en üstünsünüzdür” buyrularak zaferin, inananların olacağı müjdesi verilmiştir.
Allah’ın bu vaad ve müjdesi, bize güç kaynağı olmalı, kalbinde ve kalıbında cihad ruhu olmayanlar bile harekete geçmelidir.
Emeviler zamanında Ukbe b. Nâfi, atını denize sürer ve der ki:
– Ya Rabbi, bu deniz önümde engel olmasaydı, adını daha da ileriye götürürdüm, demiştir.
Dünyada sevabı ve faydası olmayan bir işin ahirette de faydası yoktur.
H – CİHAD SAYILAN DAVRANIŞLAR
Kur’an’da şöyle buyrulur:
- “Allah yolunda mallarınız harcayın. Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Cihad edenlere maddi manevi yardımda bulunun. Çünkü Allah iyilik yapanları ve ihsanda bulunanları sever.” (Bakara:195)
Cihad çok yönlü bir harekettir.
Bir hadiste : “Kim Allah yolunda bir harcama yaparsa, karşılığını yediyüz kat alır” buyurur. (B. Hadis Külliyatı : 3/6105)
- “Kim Allah yolunda cihad edene yardım ederse, o cihad ettiği müddetçe sevabına iştirak eder.” (İ.Canan Hadis Ans : 17/859)
Cihad, insanın sadece kılıç sallaması değildir. İnsanın nefsi için, ailesi için gösterdiği çaba cihattır. Hayırlı evlat ve iyi insan yetiştirmesi cihattır. Başkalarına muhtaç olmamak için çalışması da cihattır. (Ramuz:362/8)
Bugün ihtiyaç sahibi ailelerin ihtiyacını karşılamak da cihattır. (B. Hadis Külliyatı:3/6108)
Cihad niyeti de cihattır. Kötülüğe karşı çıkmak ve razı olmamak, hatta kalbi ile buğz etmek de yani kötüyü kötü görmek de cihattır, cihat sevabı kazandırır.
İslâm’ı güzel bir şekilde temsil etmek, dinin güzel gördüğü şeyleri tavsiye etmek, kötülükleri nehyetmek, sabır gereken yerde sabretmek cihattır.
Fitne ortamında ibadetle meşgul olup fitnelerden ve insanların şerrinden uzak kalmak da cihattır.
Bir hadislerinde Peygamber (s.a.) şöyle buyurur:
“Cihada iştirak etmeyen ya da bir gaziyi techiz etmeyen veya gazinin ailesi ve çocukların bakmayı üslenmeyenleri Allah büyük belaya uğratır.” (Ebu Davut, Cihad:17)
hayatının bir kısmını gafletle geçirenler, hayatlarının kalan kısmında daha çok
çalışmalı ve diyet ödemelidir. Ebu Cehil’in oğlu İkrime öyle yapmıştır.
Müslüman gevşemeyecektir. İnanan insan her zaman üstündür. (Al-i İmran:139) Allah nasıl olsa nurunu tamamlayacaktır. (Tevbe:32) Allah inananları hiçbir zaman terk etmemiş ve yalnız da bırakmamıştır. Gösterilen gayretlerin de mükafatını zafer olarak, saadet olarak mutlaka vermiştir. Ahiretteki mükafatı da ayrıdır.
Halife Ömer (r.a.) Kumanda Amr B. As’a gönderdiği mektupta:
“Bana gönderdiğin mektubunda Rumların çok sayıda asker topladığından bahsediyorsun. Allah, Peygamberle beraberken bize sayımızın ve ordumuzun çokluğu sebebiyle zafer kazandırmadı. Biz Peygamber (s.a.) ile birlikte savaşırken, yanımızda sadece iki atımız vardı ve biz develere de nöbetleşe biniyorduk. Uhud savaşında da peygamber (s.a.) ile birlikte idik. Yanımızda sadece Allah’ın elçisinin bindiği bir tek at vardı. Allah, düşmanlarımıza karşı bize yardım ediyor ve bizi düşmanlara galip getiriyordu” diye yazarak, endişeye mahal olmadığın belirtmiştir.
Her zaman iman, Müslümanlar için güç kaynağı olmuştur. Sayılarının silahlarının üstünlüğü ile değil, iman ve ideal üstünlüğü ile akıl almaz zaferler kazanmışlardır. İnanıyoruz ki, Allah her zaman inananlarla beraberdir. Zafer inananlarındır.
H – CİHAD ETMEDEN CENNETE GİRİLMEZ
Cihad, etmeden, cihad niyeti taşımadan ölümü güzel bir ölüm olarak görmüyor peygamberimiz.
Allah bize hiçbir zorluk yüklememiş, yapamayacağımız emretmemiştir. Onun için kimsenin mazereti olamaz. Kimse hizmetten kaçmak için bahane uyduramaz.
Bir de İslâm da yapılan bir şey Allah rızası için olmadıkça hiçbir değeri yoktur. Ahirette sevap olarak karşılığı da olmayacaktır.
Bir adam Hz. Peygamber (s.a.)’a:
- “Bir kimse Allah yolunda cihad arzu ettiği halde bir de dünyalık isterse, durumu nedir?” diye sorar:
Hz. Peygamber de :
- “Hiçbir sevap yoktur.” Diye cevap verir.
Adam aynı soruyu üç defa tekrarlar. Peygamber (s.a.) da üç defa “Ona hiçbir sevap yoktur.” Cevabını verir. (İ. Canan, Hadis Ans : 4/1042)
İstiklâl savaşından sonra köy mezarlığında dolaşan bir gazi yanındaki arkadaşına bir mezar gösterip : “Bu vurdu”, başka birin gösterip : “Bu vuruldu” diğeri içinde : “Bu hem vurdu, hem vuruldu.” Cepheye değil dağa kaçanın mezarını göstererek : “Bu leş ne vurdu, ne de vuruldu” demiştir. Cihad, her türlü endişenin, hesabın üstünde sırf Allah rızası için yapılırsa cihattır. Allah rızası için yapılmayan hiçbir amel insanı kurtarmaz. Bu konuda İslâm Tarihimizden birkaç olayı örnek olarak verelim:
Abdullah b. Zübeyr, Haccac tarafından kuşatılınca annesine:
- Herkes beni bırakıp kaçtı, düşman da teslim olmaya çağırıyor ne yapayım? Diye haber gönderir. Annesi:
- Bu işe Allah rızası için başlamış isen hak bildiğini yolda öl. Yok eğer, menfaat için başlamış isen o zaman ne yaşamanda, ne de ölmende hayır vardır” diye cevap vermiştir.
Hz. Ebubekir’in oğlu müslüman olmamıştır. Bedir savaşında baba oğul karşı karşıya geldiler. Daha sonra müslüman olan oğlu babasına:
- “Savaş boyunca karşıma geldin durdun ama kıyarak ok atıp, kılıç sıyıramadım” deyince EbuBekir (r.a.):
- “Savaş boyunca gözlerim hep seni aradı durdu ama bulamadı. Eğer bir görseydim, kafanı gövdenden ayırarak cehenneme gönderecektim.” Demiştir.
Üzerine cihad farz olup da cihad etmeyenin vay haline!
Dinimizin Allah’ın rızasını kazanmanın, cennete girmenin yollarını göstermiştir. Cenab-ı Hakk şöyle buyurur:
“Allah erkek ve kadın mü’minlere, altlarından ırmaklar akan cennetle sokmak, orada ebedi olarak bırakmak ve günahların af etmek için cihadı emretti. Bu Allah katında büyük bir kazançtır.” (Fetih Sûresi:12)
“Yoksa içinizden Allah cihad ederleri ve sabredenleri ayırt etmeden cennet gireceğiniz mi sanıyorsunuz?” (Al-i İmran Sûresi:142)
Uhut seferine çıkılacağı zaman topal olan Amr b. Cemuh atının kılıcının hazırlanmasını isteyince oğlu yaşlı ve topal olduğu için mazeretli olduğunu söyleyince Amr (r.a.) oğluna şöyle demiştir.
“Yazıklar olsun! Bedir muharebesinde cenneti kazanmama mani oldun, Uhut seferinde de mi nimetten alıkoyacaksın?”
Allah Rasûlüne sormuşlar:
- İmanda sonra en faziletli amel hangisidir? Cevap:
- Cihattır, olmuştur. (Buhari, İman:18) ve şöyle bildirmiştir.
- “Allah yolunda ayağı tozlanana cehennem ateşi değmez.” (B. Hadis Kül : 3/6091)
- “Cennet, kılıçların gölgesi altındadır” (Age:3/6095)
- “Kim Allah için, Allah yolunda, Allah’ın adını, devenin iki sağımı arasında geçen zaman kadar yer yüzüne yaymaya çalışırsa, cennet ona vacip olur.” (K.Sitte:3/990)
Buna göre cihadı terk eden cennete giremez.
SONUÇ
Cihad, günlük yapılan işler değildir. Sürekli, her zaman, her yerde ve her biçimiyle yapılmalı, topyekün bir mücadele olmalıdır. Nefsimizle, yakınlarımızla, içinde yaşadığımız toplumu saran tehlikelerle, inancımızı, milletimiz tehdit eden ideoloji ve güçlerin hepsiyle, psikolojik, ekonomik, siyasi ve kültürel her alanda yürütülmelidir. Zira mücadele bir bütün teşkil etmezse netice alınamaz.
Cihad, belirli kişilerin, belirli zümrelerin işi değildir. Ayrıca hayatın belirli dönemlerinde yapılıp diğer zamanlar terk edilemez. Yalnız ferdi kurtarma hareketi de değildir. Zira insan, kendi yükünün yanında daha nicelerinin de yükünü omuzlarında taşır. Bu bakımdan cihad, toptan, sınırsız ve kesintisiz kurtuluş hareketi değildir.
Cihadın en büyük özelliği, tavizsiz, inancını yaşamak, sabırla propaganda etmektir. İslâm tarihine bakacak olursak; Peygamberin ve ashabının def ettiklerini, yöneltilen her tehlikeye karşı ideolojik bir birlik halinde karşı koyduklarını ve ancak bu sayede zafere ulaştıkların görürüz. Taviz veren, sabır gösterilmeyen ve bir ideolojik birlik halinde olmayan hiçbir faaliyet uzun vadeli olmamış, hedefine de asla ulaşmamıştır.
Gayret… Cennet için gayret… Zillet için gayret… İnşallah muvaffak olacağız nihayet…
M. Akif’in ifadesiyle:
“ Ecdadını zannetme asırlarca uyurdu,
Nereden bulacaktın o zaman eldeki yurdu.
Üç kıtadan kaynayan izleri şahit,
Dinlenmedi birgün o nebiyi mücahit.”