GÜNAHLAR

  • A  

Düzgün, prensipli ve dengeli bir günlük hayatımız yok. Planlı yaşamayı değil düzensiz yaşıyoruz. Bir hedef, gaye gütmüyoruz. Harammış, günahmış çokların umrunda değil.

  •                     
    •  

            Peygamber (as) bugünlere işaretle şöyle buyurmuştur:

  • “Öyle bir zaman gelecek ki, kişi kazandığının ve yediğinin helalden mi, haramdan mı olduğuna dikkat etmeyecek.” (Buhari, Büyü: 7)
  • “Öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki, sizden biri emronulduğu şeylerin onda birini terk etse helak olur. Sonra öyle bir zaman gelecek ki, sizden kim emrolunduğu şeyin onda birini yapsa kurtulur.” (Tirmizi, Fiten: 79)  
  • “İnsanların dünyaca en bahtiyarını, adi oğlu adiler teşkil etmedikçe kıyamet kopmaz.” (Tirmizi, Fiten: 37)

 “Öyle bir zaman gelecek ki, insanların okudukları boğazlarından aşağı geçmeyecek.” “Öyle bir zaman gelecekki, bütün insanlar faize bulaşacak. Ondan sakınanlar bile tozundan kurtulamayacak.” (Nesai, Büyü: 2)

  • “Yaklaşan fitne nedeniyle vay insanların haline. İnsanlar Müslüman olarak sabahlarlar da akşam kafir oluverir. İnsanlar dinlerini küçük dünya menfaati karşılığı değiştiriverirler. İşte böyle bir zamanda dinlerini muhafaza edenler ellerinde kor ateşi tutanlar gibidirler.”

(Müsned: 2/390) + (Müslim, iman: 186)

  • “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o zaman da mü’minin kalbi tuzun suda eridiği gibi eriyecek!” Oradakiler: “Niçin eriyecek?” deyince: “Kötülükleri görüpde onları değiştirmeye güç yetiremediği için” buyurmuştur, Allah Rasulü:

 İyi olmak da kötü olmak da, iyi yaşamak da kötü yaşamak da insanın elindedir. Hasta insanların bazı hastalıklarını şöyle sıralayabiliriz.

  • Ağaca, oturduğu koltuğa yeni atılan betona ismini veya birşeyler yazmak.
  • Ele geçirdiği kağıdı, gazeteyi karalamak, anlamsız şeyler yapmak.
  • Yeyip içtiği şeyin artığını yerlere atmak.
  • Duvara tekme atmak, ayak izini bırakmak.
  • İnsanların karşısında ağzını, burnunu karıştırmak.
  • “Cep telefonunuzu kapatınız” yazısına inat telefonla konuşmak.
  • Tuvalete, bahçe duvarlarına yazılar yazmak.
  • Ünlüler karşısında el sallama, alkışlama, el öpme hastalığı.
  • Birilerinin arkasında durup poz verme fotoğraf veya kameraya çekilme.
  • Yalan söyleme “atıyorum” deyip atıp tutma.
  • Yeşil ışıkta geçme yerine kırmızı ışıkta geçme. Lamba yanar yanmaz kornaya basma, ona buna laf atma.
  • Bayram sabahı silah atma, düğünde, takım galibiyetinde magandalık yapma.
  • Hep övünme, gururlanma, onu bunu hakir görme.
  • Üzerimize vazife olmayan işlere karışma.
  • Cıvıklık, sululuklar yapma vb…

Allah on kişide şu hastalıkların bulunmasını istemez.

  • Zenginde cimrilik hastalığının,
  • Fakirde gururun,
  • Alimde aç gözlülüğün,
  • Kadında hayasızlığın,
  • İhtiyarda dünya arzusunun,
  • Gençte tembelliğin,
  • Yöneticide adaletsizliğin, zulmün,
  • Askerde korkaklığın,
  • İbadet edende ameline güvenip, kendini beğenmenin,          Cenneti kazanmak isteyende riyave gösterişin.”
    •                    

Kaybetmemek için her günü iyi değerlendirmek ve muhasebesini akşam iyi yapmak zorundayız yoksa doludolu geçmemiş gün, kaybedilmiş gündür. Bir gün her nekadar belirli saatlersede, istenirse bir güne pek çok şey sığdırılabilir. Mesela; gün boyu dikkatli yaşar, kendi yararına işler yapar, akşamda sorar: Bugün nasıl bir gün geçirdim? Helalden mi yiyip içtim haramdan mı, yoksa şüpheli şeylerden mi? Bugün herhangi birine yardım mı ettim veya yük mü oldum? Eziyet mi verdim? Bugün ibadet sayılan davranışlardan hangilerini yaptım? hangi ibadet borçlarımı ödedim? Bugün ölüm ne kadar aklıma geldi? Ahiret için neler yaptım? Bugün Kiramen Katibin melekleri amel defterime neler yazdı? Bugün kârda mıyım, zararda mı? Bugün birisine bir şey öğrettim mi? Başkalarına iyi örnek mi oldum kötü örnek mi? Bugün Allah’ın razı olacağı ne gibi bir amelim oldu? gibi sorulara cevap arayabiliriz. Bulursak ne ala. Hiç cevabını alırsak yazık o güne…

  •                    

Allah’ın Kur’an’ da koyduğu hayat ölçüleri var. Peygamberin koyup yaşadığı mutluluk ve huzur kaynağı prensipler var. Büyüklerimizin tecrübelerle bize aktardığı altın kurallar var, bunları yaşayıp yaşatabiliriz. 

Bu altın kurallardan birkaç tane örnek verelim:

  • Bakarken baktığını gör.
  • Geldiğinde boşluk dolduran değil, gittiğinde yeri doldurulamayan ol.
  • Dedikodulara inanıp karar verme.
  • Yavaş konuş, hızlı düşün.
  • Hata yaptığını fark edersen, hemen onu düzeltmeye bak.
  • Kızmaya hakkın vardır ama zalimce davranmaya hakkın yoktur.
  • Bir işle meşgul olurken hiddetlenme, öfkene mani ol. Eğer gazaba gelirsen dilsiz gibi davran.
  • Yardım ederken acele et ve çabuk ver, cezalandırma.
  • Ne kadar güzel olursa olsun, söz tekrar edilince usanç verir.
  • Düşünmeden konuşan, nişan almadan ateş eden avcı gibidir.
  • Neden söyledim diye pişman olmaktansa ne söyleyeyim diye düşünmek daha iyidir.
  • Bilgisize görgüsüze olma kul, ara tara başına çare bul.
  • Bazen sağır, bazen dilsiz, bazende kör ol.
    •                    

Cenabı Allah cinleri ve insanları ibadet etsinler diye yaratmıştır. İnsan için ibadetlerde büyük faydalar vardır. Onun için ibadet hayatımız olmalıdır. İnsan ancak ibadetleri karşılığında yardım görür ve ibadetle huzur bulur. Kul Allah’ ı anmakta gevşeklik gösterir ve Allah’ ı unutursa, Allah da onu kulluk defterinden siler, atar. O zaman dünyası zindan olur, ahiret hayatını da kaybeder. Ayrıca insanın iyi bir insan olmasında ibadetlerin önemli bir rolü vardır. 

  •                    

Ölümden pek hoşlanılmaz, kimse ölmek istemez ama herkes birgün mutlaka ölümü tadacaktır. Hayatının hesabını Allah’ a iğneden ipliğe verecektir. Onun için fırsat varken işimizi sağlam yapmak, dünya ahiret dengesini bozmamak gerekir.

Peygamber (as): “Akşama ulaştığında sabahı gözetme, sabaha ulaştığında da akşamı bekleme. Sağlıklı anlarında hastalık için, hayatın boyuncada ölümün için tedbir al.” buyurmuştur. (Buhari, Rikak: 3)

Cennetlik olmak, kabir azabından, ahiretin dehşetinden kurtulmak kolay olmayacaktır.

İnsan hangi yola düşerse o yolun sonuna varır. Orasıda ya cennet yada cehennemdir.

  • B  

Günahlardan yeterince kaçmıyoruz. Günahları pek tanımıyoruz. Günaha düşerim, günahkar olurum endişesi pek yok. Günahın yansımasından ve cezasından korkulduğu pek söylenemez. Günahlar küçük görülüyor, bazıları günahla övünüyor, işltediği günahı teşhir ediyor. Ve kötü örnek oluyor. Günahlardan sonra tevbe etmek pek düşünülmüyor. Yapılan tevbeler ise tevbeye muhtaç oluyor.

  •                     
    •  

Dikkat edilmezse günaha düşülür. Günahtan kaçmayana toplumda iyi gözle bakılmaz, hakkında iyi şeyler söylenmez. Günah işlenmeye devam edilirse kötü, günahkar psikolojisinden kurtulamayız., her zaman suçlu ve kirli kompleksine düşeriz.

Eğer şüpheli şeylerden kaçılmaz, günah küçük görülürse “Küçüktü önemsemedik, büyüdü baş edemedik” olur.

Günah işlemek için kılıf aranmamalıdır. O zaman da günah büyür, göreceğimiz ceza da artar.

Hz. Ömer (ra): “Utanma duygusu azalanın, günaha düşme endişesiyle, şüpheli şeylerden uzak durma titizliği kaybolur ve kalbi ölür.” demiştir.

Günaha girilmiş, hata yapılmış olabilir. Önemli olan günahta ısrar etmemektir. Geç kalınırsa “geçti, geçti” derler. Geç kalma halini Allah Kur’an’ da şöyle  haber veriyor:          “Ölüm sancıları içinde kişi vaktin gelip çattığını anlar. Artık geç kalınmış bir pişmanlık içerisinde yolculuk alemlerin Rabbınadır.” (Kıyamet: 30)

Şunu bilmeliyiz ki cehennemde ki ateşi insan dünyadan götürür. Hemde kendi elleriyle, dayanamayacağı kadar sırtlanır götürür. Şöyle anlatırlar: Harun Reşit, Behlül Dana’yı perişan bir halde görür, aralarında şöyle bir konuşma geçer:

  • Nereden böyle?
  • Cehennemden.
  • Ne işin vardı orada?
  • Ateş almaya gittim.
  • Alabildin mi?
  • Hayır. Burada ateş olmaz, herkes kendi ateşini kendisi getirir “dediler” der.

Kurtuluş için haram ve günah olduğunu bildiğimiz bir şeyi hemen terk etmeliyiz. O şeyde kazancımız, menfaatimiz olsa bile tereddüt etmemeliyiz. Günaha girmek için bahane uydurmamalıyız. Günahkarların sonunu, iyi düşünmeliyiz ve sevaplı işler yapmaya çalışmalıyız. Çünkü iyilikler kötülükleri götürür. Unutmayalım ki şeytan günahtan günaha sokmak için çalışır, Allah’ ın affına güvendirir. Tevbe etmek isteyincede “Bu kadar günahınla

Allah seni affetmez” der. Allah’ ın rahmetinden ümit kestirir. En sonda “Ben nefsime, şeytana uydum, böyle olacağını ne bileyim?” dedirtir.

Haramla, günahla iyi olunmaz, ibadet de edilmez. Kurtulmak için iyi olmak lazım, iyi olmak için de günahlardan kurtulmak lazım, günahlardan kurtulunca ibadet etmek lazım. Peygamber (as): “Kim gülerek günah işlerse, ağlayarak cehenneme gider” demiştir. (Ramuz e’lEhadis: 400/4) 

Günaha düşmekten korkmalıyız, bunun için:

  • İyi niyetli olmalıyız. İç günahı terk edersek, dış günahlar kendiliğinden kaybolur. 
  • Her günümüzü günahsız geçirmeye çalışmalıyız.
  • Yenilene, içilene, kazanılana çok dikkat etmeliyiz.
  • Nefsin ve şeytanın arzularına uymamalıyız.
  • Küçük hataları ve şüpheli şeyleri terk etmeliyiz. Küçümsemenin günahı büyüttüğünü bilmeliyiz. Günah işlemişsek hemen tevbe etmeliyiz. (ALi İmran: 135)  Günahın açığını da gizlisinide terk etmeliyiz. (Nisa: 31 + En’am: 120)
  • Allah’ ı görüyormuş gibi yaşamalıyız. Devamlı gözetlendiğimizi, hakkımızda iyi kötü her şeyin yazılıp tespit edildiğini yapılanların hesabının verileceğini, her günahın bir cezası olduğunu bilmeliyiz ve şu üç kelimeyi zaman zaman tekrarlamalıyız: “Allah biliyor, görüyor ve soracak.”
  • Zaman hangi zaman, herkes öyle, insan günahsız olmaz, budamı günah olur, Allah affeder, daha var, daha gençsin telkinlerine asla aldırış etmemeliyiz.
  • Hiçbir hatayı, hiçbir günahı küçük görmemeliyiz. Bir hadiste: “Kendini günahlardan korumayanı Allah korumaz” (Ramuz e’lEhadis: 446/12) buyrulmuştur.
  • Günahların evimize, işimize ve amelimize yansıdığını asla unutmamalıyız. Peygamber (as) şöyle buyurur:
  • “Adam işlediği günahlar yüzünden rızkından mahrum olur.” (Ramuz e’lEhadis: 98/7)
  • “Bir kimse haram mal ile hacca giderse, “Lebbeyk Allahümme lebbeyk” deyince Allah ona: sana lebbeyk yok, haccın kabul değildir.” der. (Age: 418/6)
  • “Kul günah işlediğinde kalbinde siyah bir nokta oluşur. Eğer tevbe etmezse o leke büyür ve kalbini karartır.” (Age: 26/9)
  • “Haram yiyenin harami evladı olur” derler.

 Bir zamanlar iffetli bir kadın hergün süt alırmış, birgün sütçü kapının aralığından uzanan kadının elini şehvetle tutmuş, süt kabını sütçünün başına çarpan kadın, akşam ağlayarak beyine:          Söyle bakalım bugün ne gibi bir iş yaptın ki, başıma böyle bir şey geldi demiş.

Adamın cevabı enterasan:

  • Allah affetsin bugün bilezik alan kadının elini isteyerek tutmuştum.” olmuştur.
  • İşlenen günahlar başkalarına anlatılmamalı, teşhir edilmemeli henem pişman olup tevbe edilmelidir. Eğer kul hakkı varsa, hak iade edilip helalleşilmelidir.
  • Bilinmelidir ki günah, manevi kirlenmedir, insanın kalbini karartır, her iyi duyguyu öldürür ve utanma duygusunu köreltir. “Eğer göz günah işlenmişse, onu su ile yıkayamazsın. Onun kirini gidecek olan ancak gözyaşıdır.” der Mevlana.

Her günaha tevbe gerekir. Yalnız günahı terk etmeden, pişman olmadan tevbe olmaz. Allah dönülmeyecek tevbe etmemizi istiyor. (Tahrim: 8) + (Furkan: 7071)

Tevbe yapılacağı veya yapıldığı zamanda ümitsiz olmamamız gerektiği bildiriliyor. (Hıcır: 5556 + Zümer: 53)

Peygamberimizin haber verdiğine göre son derece kaçınılması gereken günahlar şunlardır.

  1. Allah’a ortak koşmak,
  2. Ana babaya isyan etmek,
  3. Haksız yere birini öldürmek,
  4. Namuslu kadına iftira etmek,
  5. Zina yapmak,
  6. Yetim malı yemek,
  7. Haram ve günahta ısrar etmek,
  8. Faiz yemek,
  9. Hırsızlık yapmak,
  10. İçki içmek,
  11. Büyü yapmak,
  12. Yalan şahitliği yapmak,
  13. Yalan yere yemin etmek. (Buhari, Vesaya: 1172)
  • C  

Haramı helali ayıklama düşüncemiz yok. “Haram helal ver Allah’ ım kulun durmaz yer Allah’ ım” deyip, gelsinde nasıl gelirse gelsin düşüncesi yaygın. İyibir avukat, iyibir savunma ve rüşvetle bizim olmayan birim olsun isteniyor.

  •                     
    •  

Bir Yahudi Peygamber (as)’a geliyor, onu sınamak istiyor. Elindekini gösterip: “Bu benim rızkım mıdır?” diyor

“Rızkındır” dese elindekini atacak, “Rızkın değildir” dese yiyecek, peygamberi güya mahçup edecek.

Allah’ın elçisi yahudiye şöyle cevap verir:

  • “Yersen rızkındır.”

Kedi eniğini yiyeceği zaman itip kakıp toza toprağa bulaştırıp fareye benzetir, yermiş. Onun gibi kılıfına uydurup ne bulursak kabul ediyoruz.

Bir İslam büyüğü şöyle diyor: “Kişinin dindarlığı, yediğinin içtiğinin helalliği nisbetindedir.” İnançlı kimse midesine haram girsin istemez. Başkasının hakkı kendisinin olsun istemez çünkü bir vücuda haram girerse, beden ve bedendeki organlar asi olur. Evlat, eş asi olur, akıl asi olur. Vücut yanmaya razı olmuştur artık. Davete icabet etmez direnir ibadette dikleşir.

Allah Kur’an’ da “Ey iman edenler! Birbirinizin malını meşru olmayan yollarla yemeyin”

(Nisa: 29)

  • “Temiz şeylerden yiyin salih amel işleyin” (Mü’minun: 51)
  • “Verdiğimiz rızıktan helal olandan yiyin” (Bakara: 172) diye emretmiştir.

Kulun haramı helalmiş gibi kabul etme yetkisi yoktur. Başkalarının o günahı işlemesi, onu meşrulaştırmaz. Şartlar, zaman, mekan haramı helalleştirmez. Miktarda bahane edilemez.

Bir şeyin adını değiştirmek de onun haramlığını gidermez. Kur’an da ve sünnette kesin haram kılınanı fetvada helalleştiremez. Allah’ın ve peygamberinin haram olduğunu bildirdiği bir şeyi değiştirme hakkımız yoktur. Kur’an’da:

  • “Yoksa onların Allah’ın izin vermediği bir dini getiren ortakları mı var? Eğer erteleme sözü olmasaydı, derhal haklarında hüküm verilirdi. Şüphesiz zalimlere can yakıcı bir azap vardır.” (Şura: 21) buyrulmuştur.

Peygamber (as) da:

  • “Allah’ın haram kıldığı kıyamete kadar haramdır.” (Ramuz e’lEhadis: 495/8) demiştir.

Haram yenilip içilemeyeceği gibi kullanılamaz da. Onunla tedavi de olunamaz. Mesela;

  • Şişmelerde inek pisliği,
  • Sarılıkta idrar,
  • İyi olsun, geçmiş olsun, işimiz düzelsin düşüncesiyle hayız kanı, domuz yağı,
  • Sağlık için alkol,
  • Türbelerden medet umma, adak adama, çaput bağlama vb…

Eğer haramda bir fayda olsaydı, Allah onu zaten haram kılmazdı. Haram kılmasına sebep zararlı oluşudur.

Peygamberimiz bu konuda:

  • “Haramla tedavi olmayın” (Ramuz e’lEhadis: 87/3)
  • “Haramdan şifa olmaz. O deva değil derttir.” (Müslim Eşribe: 12)
  • “İçki deva değil derttir.” (Hadis Ans: 11/54) buyurarak bizi uyarmıştır.
    •                    

Diğer bazı haramları da şöyle sıralayabiliriz:

  • Yalan söylemek, hile yapmak: Yalanla hile ile kazanç, felaket sebebi olur. Peygamberlerimiz: gerçeği gizleyerek yapılan alışverişin bereketini, hayrını Allah yok eder” demiştir. (Buhari Büyü: 26)

Atalarımız: “Hile ile iş gören mihnet ile can verir” der. Dürüst olunmalı, helal kazanç duyarlılığımız olmalıdır. Alırken yermek satarken övmek ticari ahlaka sığmaz. Aldatmak aslında aldanmaktır. Aldatan kendini aldatır.

Kur’an’ da: Ölçtüğünüzde tam ölçün, doğru terazi ile tartın. Bu hem daha hayırlıdır, hem de netice itibariyle daha güzeldir. (İsra: 35) diye emretmiştir.

Peygamberimiz (as) de “Verdiğiniz sözde durun, kimseyi aldatmayın. Aldatan bizden değildir demiştir. (Müslim, iman: 164)

Kur’an:

  • “Dosdoğru ol” (Hud: 112)
  • “Doğrularla beraber ol” (Tevbe: 119) diye emrediyor.

“Hadislerde de şöle bildirilmiştir. Yalan ve yemin kazancın bereketini giderir.” (Müsned: 11/235)

  • “Güvenilir doğru tüccar, peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle ve salihlerle beraber haşrolunacaktır.” (Tirmizi, Buyü: 4)
    •                    

Faiz yemek ve faizli muamele:

Faiz kazanç değildir, kâr da değildir. Faiz felaket ve ceza sebebidir.

Faiz büyük günahlardandır. Hatta imansız gitmeye bile sebep olabilir. Peygamber (as) faiz yiyene, yedirene lanet etmiştir. (Ramuz e’lEhadis: 4/6)

Peygamberimiz veda hutbesinde: “Faizin her çeşidi ayağımın altındadır” demiştir.

Faiz parası hayretmez, onunla hayır yapılmaz, yapılsa sevap beklenmez . onunla ibadet edilmez.

Dinimizde helal olan faiz yoktur. Her yerde, her zaman ve ne miktarda olursa olsun haramdır.

Faize hak karıştığı, ticarete, çalışmaya ve yatırıma mani olduğu için faizde alın teri olmadığı için ayrıca yardımlaşmayı ortadan kaldırdığı için haram kılınmıştır.

Peygamberimiz: “İnsan yediğinden ibarettir” demiştir. Bir aile tanırım ibadetlerini tam yapan, gece namazlarına kalkan, faizli bir miras gelir ve şu itirafta bulunmuştu: “Ailecek gece namazına kalkamaz olduk. Çocuklar bize itaat etmez oldu. Yaptığımız ibadetten, işten zevk almaz olduk”

Malik Bin Dinar bir hasta ziyaretine gider. Ölüm anı gelince bir türlü Kelimei Şaadet getiremez. Bir ara döner der ki: “Önümde ateşten dağ var. Dediğini demek istiyorum, o anda ateş üzerime geliyor.” der. 

Malik Bin Dinar sorar: “Bu ne işle meşgul olurdu?”

         “Ölçü ve tartıda hile yapar ve faiz yerdi” cevabını alır.

Kur’an’ da (Rum: 39, Ali İmran: 130, Nisa: 160161, Bakara: 275279) faiz kesin olarak yasaklanmış, faiz yiyenlerin kabirlerinden şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetlerinden kalktığı gibi kalkacakları bildirilmiştir.

Başkasının hakkına tecavüz:

Allah kul hakkı ile hayvan hakkını bağışlamayacağını bildirmiştir. Hele yalanla, yeminle veya zorla hak gasbı yapıldıysa bu apaçık bir zulümdür. Zalimin hasmı da Allah’ tır.

Bir de kamuyu ilgilendiren hak vardır. Haksız yere devleti dolandırmak, hak etmeden ilaç almak, maaş almak, kamu malını kötüye kullanmak, kaçak elektrik, su kullanmak milletin hakkına gasptır.

Bir cenazenin namazını kıldırmadan peygamberimiz onun borcunun olup olmadığını sorar, borcu varsa ödeninceye kadar namazını kıldırmazdı.

“Hakkını helal et, helal olsun” demekle hak helal olmaz. Hak iade edildikten sonra helalleşme olur.

Peygambe (as) şöyle uyarıyor:          “Bir kimsenin hakkını gasp edip vermeyen, kıyamet günü karşısında beni bulacaktır. (Buhari Büyu: 106)

  • “Bir kimse haksız olarak başkasının bir karış toprağına tecavüz ederse, o yerin yedi katı o kimsenin boynuna geçirilecektir.” (Riyaz üsSalihın: 204)
  • “Bir kimse yemin ederek, bir müslümanın hakkını gasp ederse Allah o kimseye cehennemi vacip kılar ve cenneti haram kılar. (Age: 212)
    •                         

Kumar oynamak ve oynatmak

Haksız para kazanmak amacına yönelik çirkin bir iştir. Allah’ ın ifadesiyle şeytan işi pisliktir. (Maida: 90)

Kumar, helal kazanma, doğru dürüst olma düşüncesini yok eder. Toplumda fitneye ve düşmanlığa sebep olur. İnsanın şeref ve haysiyetini yok eder. Yuvaları söndürür.

Şans oyunları, bahis olan oyunlar, alın teri olmayan her kazanç kumardır.

Kur’an’ da Allah kumarın büyük günah olduğunu bildirmiştir. (Bakara: 219)

  • “Ey iman edenler! İçki, kumar, putlar, fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?” (Maida: 9091) buyurmuştur.

Necip Fazıl’ın ifadesiyle: “Kumar oynayanlar Allah’a inandığını söyler. Ama Allah’a inanan kumar oynamaz.”

  •                         

Zina etmek:

Her türlü nikahsız ilişki zinadır. Dilin müstehcenliği, gözün hain bakışı, elle temas hepsi zinadır. Resimdeki müstehcenlik, dudağın öpüşü zinadır. Her iffetsizlik zina hükmündedir.

Allah Kur’an’ da; “Zinaya yaklaşmayın. Zira o bir hayasızlıktır. Ve çok kötü bir yoldur.” (İsra: 32) demiştir.

Umeyme (ra) şöyle anlatıyor: “Bir grup Medineli kadın Müslüman olduk, peygambere gelerek: “Ey Allah’ ın elçisi! Allah’ a ortak koşmayacağımıza, hırsızlık yapmayacağımıza, zina etmeyeceğimize, çocuklarımızı öldürmeyeceğimize, iftira etmeyeceğimize, ve sana itaat edeceğimize söz veriyoruz.” dedik. Bize: “gücünüzün yettiği kadar ve elinizden geldiği kadar” dedi. Biz: “Elini uzatta sana bi’at edelim ya Resulullah” dedik. Hz. Peygamber bize: “Ben kadınlarla tokalaşmam” dedi.” (Tirmizi Siyer: 37) buyurdu.

Gözünde adabı vardır. Göz kalbin aynasıdır. Kalp temizse bakış güzel olur. Göz iyi bakarsa kalbe leke düşmez. Kur’an’ da “Allah gözlerin hain bakışını bilir.” (Mü’min: 19)

“Resulüm! Mü’min erkeklere gözlerini harama dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle” (Nur: 30)

“Mü’min kadınlara da söyle gözlerini harama bakmaktan korusunlar, namus ve iffetlerini korusunlar” (Nur: 31) diye emretmiştir.

Geçmişte fuhuş yayılan toplumları Allah cezalandırmıştır. Pompe halkı taş kesilmiştir. Nuh kavmi sularda boğulmuştur. Hz. Ebu Bekir (ra): “İçinde fuhuş yayılan bir kavme Allah umumi ceza verir” demiştir.

Zina yüzün nurunu alır, rızkı daraltır. Allah’ ın gazabını çeker. AIDS gibi, frengi ve bel soğukluğu gibi hastalıklar yayılır. Yuvalar yıkılır, nesil bozulur.

Bir hadislerinde peygamberimiz: “Bir kimse zina ederken Müslüman olarak zina etmez” demiştir.

Domuz her şeyi ile haram kılınmıştır:

Kur’an’ da domuz haram kılınmıştır. (Bakara: 172173, Maida: 34, En’am: 145)

Peygamberimizin bildirdiğine göre Adem peygamberden bu yana Allah leşi, domuzu ve Allah’ tan başkası için kesilen hayvanı haram kılmıştır.

Domuz zararlı bir hayvandır. Ondan şifa olmaz, gıda da olmaz. Domuz pistir, her türlü pisliği yer. Domuz eti E vitaminini öldürür. Domuzdan tirişim geçer, veba bulaşır. Cilt hastalıkları geçer, saç dökülmesine neden olur. Vücudun yapısını bozar. Ayrıca cinnet ve körlük gibi hastalıklara neden olur.

Protein değeri en düşük et domuz etidir:

  • Sığır: 18,11
  • Dana: 18,86
  • Koyun: 16,27
  • Tavşan: 22,05
  • Tavuk: 18,46
  • Ördek: 21,53
  • Domuz: 14:43 „dür

150 kg domuzun 75 kg’si yağdır. Yani domuzun besleyici değeri yoktur. Domuzdan yapılacak organ nakli ve hücre nakli de dinen caiz değildir.

İhtiyaç dışı köpek beslemek de uygun görülmemiştir. İnsan yaratılış gayesine uygun olarak yaşamalıdır. İnsan yüce bir varlıktır, üstün bir gaye için yaratılmıştır. Köpeğe hizmet ve kulluk için yaratılmamıştır.

Hiç unutmam yıllarca köpek besleyen, onu gezdirmekle vakit geçiren birini köpek gibi hırlayarak öldürüne şahit oldum.

Hiçbir ihtiyaç sahibine ilgi duyulmayıp, köpek sevilir, köpek beslenirse, buna ne vicdan razı olur ne Allah razı olur.

Kuduz köpek bir insanı ısırıyor, ölüyor, köpek öldürülüyor. Köpek sevenler köpek leşinin başında yas tutuyor, slogan atıyor, yürüyüş yapıyor. Ama cenaze evine baş sağlığına gidilmiyor. Bu nasıl sevgi Allah’ ım!

Peygamber(as): “Allah bir kulunu terk ettiyse, o kul boş şeylerle uğraşır.” demiştir.

Bir insan yetiştirilirse insana rahmet okur ve rahmet olur. Ya köpek ne olur?

Bugün sağlık açısından da köpek beslemek uygun değildir. Köpek necistir. Ondan bir çok hastalık geçer.

Atalarımız: “İtle yatan bitle kalkar.” “Köpekle yatan havlayarak kalkar.” demiştir. İyice dikkat ederseniz uzun süre köpek besleyende insan sevgisi kalmaz, o kişinin yüz görünüşüne köpeğinin görünüşü yansır. 

Bir hususda köpek bulunan eve melekler gelmez.

Rüşvet alıp vermek haram kılınmıştır:

Daha çok rüşvet meşru olmayan bir konuda menfaat sağlamak için verilir.

Rüşvet, toplum düzenini bozan ahlaksızca bir davranıştır. Adalete manidir.

Allah Kur’an’ da rüşveti yasaklamıştır. (Bakara:188. Nisa:29)

Peygamberimiz de: “Rüşvet alan da veren de cehennemdedir.” buyurmuştur. (Ebu Davut, Akdiye:4) Ara buluculuk yapan da aynı durumdadır.

Rüşvet alan, o işi yapmak zorundadır. Rüşvet hak gaspıdır. Rüşvetle elde edilen hiçbir menfaat helal değildir. Haram yiyen ve yedirenin mayası bozulur. Kendi organları kendine isyan eder. Rüşvet insanın çocuklarına da yansır yani onlar da acı çeker.

Ayrıca hediye adı altında alınan da rüşvettir. Çünkü o görevde bulunmasa, o hediye ona gelir mi? Gelmez. 

  •                         

Çağın yasaklanan hastalıklarından biri de ırkçılıktır:

İnsanların neticede anası da birdir, babası da birdir. Herkesi Allah yaratmıştır. Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. Yunus: “Yaradılanı severiz, yaradandan ötürü” demiş.

Irkçılık; ayrımcılık ve düşmanlık  sebebidir. Peygamberimiz soy sop ile övünmeyi cahiliye adeti kabul eder. Bir hadiste: “ırkçılık uğruna ölen de öldüren de cennetlik değildir.” der.(Ebu Davut. Edep:121) der.

Nuh peygamber inanmayan oğlu için: “Ya Rabbi! O da benim ailemdendir.” Deyince,

Cenabı Allah: “ Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir.” cevabını vermiştir. (Hud:4546)

Peygamber(as) ın ifadesiyle: “insanların en hayırlısı, en üstünü, insanlara en çok faydalı olandır.”

  •                         

ġeytana uymak, şeytani işler yapmak yasaklanmıştır:

Şeytanın insanın düşmanı olduğu, sapıtmaya, aldatmaya yeminli olduğu bildirilimiştir. Bunu unutuyoruz, onunla olmaktan kendimizi alıkoyamıyoruz. “şeytan diyor ki” diye başlayıp onun telkinlerine kanıp tuzağına düşüyoruz.

“Euzubillehimineşşeytanirracim” diyoruz, manasını bilmiyoruz. Hacda şeytan taşlayan kendisi şeytandan uzaklaşmıyor. 

Allah: “şeytanın ardına düşmeyin” diyor. (En’am:142) şeytana kapı aralanıyor, şeytan davet ediliyor. Kendisine göz kırpılınca şeytan koşup geliyor. Ne kadar haram, günah varsa güzel, cazip gösteriyor.

Allah bizi uyarıyor: “şeytan sizin için düşmandır. Siz de onu düşman bilin.” (Fatır:6)

Şeytanın zara vermesinden kurtulmak için ,iyi bir kul olmak lazım. Şeytandan Allah’ a sığınmak lazım.(Fussılaf:36, Nahl:98) Önemli olan da namazla Allah’ tan yardım istemek lazımdır. Peygamber(as): “Namaz şeytanın yüzünü karartır. Sadaka belini kırar. Allah için birini sevmek ve Salih amel kökünü kazır. Bunları yaparsanız, şeytan sizden uzak olur.” Buyurarak şeytandan kurtulmanın yolunu göstermiştir. Zaten şeytan en çok amel etmeyenlere musallat olur. İbadetlere devam edenin yanında barınamaz.

 D  

Kimlik çatışması yaşanıyor. Kimlik aranıyor, kimlik bunalımı yaşanıyor. İslam’ ı tanımayanlar İslam kimliğini reddediyor İslam’ ı doğru anlayamayan, İslam’ ı yaşayamıyor İslam’ ı temsil edemiyor, kendi dinine düşman oluyor. Kafasına göre din arayanlar oluyor. Bunların hepsi manevi haklarımızdır.

  •                         
  •  

Kimlik kazanamamış şahsiyet bulamamış kimseler her zaman problem oluyor. Kendine de etrafına da zarar veriyor. Bunlar şuursuzluktan, idealsizlikten ve tutarsızlıktan kurtulamıyor. Müslümanım diyorlar ama müslüman gibi yaşamıyorlar. Yozlaşmanın örneğini teşkil ediyorlar.

Topluma baktığımız zaman hacı, hoca olan dedesiyle babasıyla müslümanlığını ispata çalışanlar oluyor. Hacıoğlu, Müftüoğlu adları neyi ispatlar. Dedemizin babamızın Müslümanlığı asla bizi kurtarmaz.

İslam kimliği imanla, amelle bütünleşen kimliktir.

Etrafın, bilhassa medyanın “Kendin olma, başkası ol” baskısı altındayız. Zaman oluyor Müslümanım demekten, bazen de Müslüman deyiverirler endişesi taşıyor ve çekiniyoruz.

Kur’an’ da: “Yapmadığını söylemek Allah katında büyük öfkeye sebep olur” (Saff:3) buyruluyor.

Peygamber(as) da: “insanların en fenası birine ayrı diğerine ayrı görünendir. Bunlar iki yüzlü kimselerdir.” (Seçme Hadisler:101/49)

         “Dünyada iki yüzlü olanlar, ahirette iki yüzlü olduğu halde haşrolunacaklardır.” (Age:102/50) diye haber vermiştir.

Gerçek İslam kimliği için islamı doğru öğrenmek doğru anlamak ve doğru yaşamak gerekir. İmanı taklidi olan, itikadı düzgün olmayan “bana göre” diyen Kur’ani hayat yaşamadan sünnete itibar etmeyenden, dinin emir ve yasaklarını yerine getirmeyenden din öğrenilmez.

Din doğru yerden ve doğru kaynaktan öğrenilirse, ancak ozaman gerçek İslam kimliğine sahip olabiliriz.

İslam; daraldığı, bunaldığı ve korktuğu zaman insan için sığınaktır, güç kaynağıdır. İnsanı zindeleştirir, aşırı yıpranmayı önler. İnsana şifa ve ümit verir. İslam, insanın şerefini namusunu korur. İnsanı kötülüklerden alıkoyar, insanın hayatına anlam verir.

J.J.Russo şöyle der: “inanmadan da insanın faziletli olabileceğini zannederdim, ne kadar yanılmışım!”

Bir zamanların sosyalist yazarı Afet Ilgaz: “Huzur ve saadet arayanlar islamı öğrenmeli ve yaşamalıdırlar. Beşeri sistemlerin insanları mutlu etmediği ortaya çıkmıştır.” diye yazmıştır.

İslam kolaylık dinidir. İslam peygamberi: “Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz “demiştir.

Yalnız yapan eden çok olsun diye din sulandırılmamalıdır.

İslam insan yararınadır. Onu istesek de zorlaştıramayız. Bugün islama karşı olanlar geçmişte olduğu gibi islamı benimsese, yaşaması lazım. Yaşamaya kalksa, alışkanlıklarından vazgeçmesi lazım; içki içmemesi, kumar oynamaması, zina etmemesi, şeytan, nefsin arzularını terk etmesi lazım. Hak hukuk gözetip doğru dürüst yaşaması lazım. Bunları yapamadığına göre islamın karşısında olacaktır. Ona göre inanan; gerici, dinci, kökten dinci olacaktır.

Bugüne kadar İslam’ a ve müslümana yapılan ithamlar, itiraflar, zulüm ve haksızlıklar yer yüzünde başka bir dine yapılmamıştır. İslam’ ı kabullenemeyenlerde çıldırtacak şekilde İslam korkusu vardır. Ebu Cehil, Ebu Leheb’ ler de aynı hastalığa tutulmuş ve İslam’ a, müslümanlığa neler dememişlerdi? Neler yapmamışlardı? 

Müslümanların sayısının artması, islamın yayılması, camilerin, kur’an kurslarının sayısının artması, küçük çocukların başını örtmesi, ilahi okuması bazı çevrelerde büyük rahatsızlıklara neden oluyor, bu da şeytanın çok hoşuna gidiyor.

Din ve dindar düşmanlığı, ruh sağlığı bozuk, Ebu Cehil ve Ebu Leheb’in gerekçelerine sahip kimselerin işi oluyor. Dinden dindardan değil, dinsizden, Allahsızdan korkmak lazım. Atalarımız: “Allah’ ı olmayanın ahlakı olmaz; kork Allah’ tan korkmayandan” demişlerdir. İnançsızlık nasipsizliktir ve bir insan için en büyük kayıptır.

Din, toplumun ve insanin huzuru, sağlığı için su kadar, ekmek kadar gereklidir.

Sircon Lobuk şöyle diyor: “din hayta bir ölçü, gelecekte bir hami, felaket anında bir teselli kaynağı, tehlike anında bir sığınak kederli anda bir dayanaktır.”

Din düşmanların dünyadaki rahatsızlıkları gibi ahirette de rahatsız olacaklarını Peygamber (as) şöyle haber veriyor: 

“Ahirette cehennem ehline uyuzluk musallat olur. Kemikleri görününceye kadar kaşınırlar. Birbirine: “bu uyuzluk bize neden musallat oldu?” derler. Onlara:

“Dünyada ehli imana eza’nız (verdiğiniz sıkıntı) yüzünden” denilir. (Ramuze’l Ehadis: 510/8) buyurarak din, dindar düşmanlığının cezasını haber veriyor.

İslam’ a zarar verebilmek için Türk Müslümanlığı, Kur’an Müslümanlığı, ılımlı İslam, Türkçe namaz, Türkçe ibadet, dinde reform, Rönesans vs. gibi sözlerle ortaya çıkılıyor.

Din, nefsimizi okşasın istiyoruz. İstediğimiz gibi yaşayalım Müslüman kalalım ve Müslüman muamelesi ile gömülelim istiyoruz. Ardından da cennete girelim istiyoruz. Din, ezan, cami düşmanlığı yapıyoruz. Ama cenazemizin hangi camiden kalkacağını vasiyet etmekten geri kalmıyoruz.

Her vesileyle dini tartışıyoruz. Herkes din hakkında konuşabiliyor. Din bir filozofun görüşü mü ki tartışalım? 

Dinde zorlama yoktur. Ya aynen kabul edersiniz ya da onu inananlara bırakırsınız. 

Dini tahrif etmek isteyenler “ılımlı” diyor, “modern” diyor, “reform” diyor. Dinin ılımlısı, moderni, reforma tabi tutulanı olmaz. Din deforme olmamıştır ki reform olsun. Dinin Türkçesi, Türk Müslümanlığı da olmaz. Allah islamı nasıl indirdiyse din odur. Ama yeni bir din icad edilmek isteniyorda o başka.

Bazıları “sen farzlara bak” diyor. Din farzlardan ibaret değildir. Farzları anlaşılır hale getiren, yaşanır hale getiren sünnetler vardır. Cenabı Allah Kur’an’ da şöyle uyarıyor: “Allah’ ı ve peygamberini ayırmak isteyenler “Bir kısmına iman ederiz, bir kısmına inanmayız” diyenler iman ile küfür arasında bir yol tutmuşlardır.” buyuruyor. (Nisa: 150)

Bu gayretleri pergamber (as) da şöyle haber vermiştir: “Bir zaman gelecek, bir grup ümmetimi sünetimden ayırıp başka yollara götürmeye çalışacaklardır.” (Müslim: 1847)

Zamana göre, şartlara göre Allah’ ın dini değişmez. İslam kıyamete kadar baki, son dindir. Din bana göre sana göre değil Kur’an’ a göre ve peygambere göredir. Dinden çıkarmalar yapacak, ilaveler yapacak Allah ‘ın ortakları yoktur. (Şura: 21)

Dinde hüküm Allah’ın’dır. Emir ve yasak koyma yetkisi Allah’ın’ dır. Kur’an Allah kelamıdır. Değişmez, ibadetler Allah’ın emridir değiştirilemez. Değiştirilirse ibadet olmaktan çıkar.

Dine bizim müdahele yetkimiz yoktur.

İslamı diğer dinlerle karıştırırsak bu tür saçmalıklar devam edecektir.

Neden oluyor bunlar? Bütün dünyada İslam yükselen bir değer her tarafta İslam rüzgarı esiyor. Müslüman olarak doğanların sayısı artıyor. Müslümanlar daha çok şuurlanıyor. Batıda bir şeye kızan Müslüman oluyor, doğan çocuklar (Muhammed) adını alıyor. Dinlerinin tatmin etmediği kimseler ve araştırıp inceleyenlere alternetif İslam dini oluyor. Her türlü çirkefin içinde boğulmak üzere olanlar, Müslümanları daha mutlu ve daha huzurlu görüyor. Ve islamı seçiyorlar da ondan.

İslam’ a yapılan saldırılar, iftiralar hiçbir dine yapılmamasına rağmen tek yayılan din islamdır. İşte telaşın sebebi bu korkudur. İslama zarar veremeyenlerin bir gayreti de İslamı diğer dinler seviyesine çekmek; o da din bu da din. Onu da Allah göndermiş bunu da. Dinler arasında ve peygamberler arasında ayırım yapamayız. Ona da uysak olur, buna da uysak olur şeklindedir.

Bizim başka dinlere ve peygamberlere bakışımız; Yahudilik, hristiyanlık gibi dinler ve

Musa, İsa peygamberler bunların yanında Kur’an’da adları geçen 25 peygamber gelmiştir. Tevrat, Zebur, İncil muhafaza edilemeyip bozulduğu için Allah’ ın gönderdiği Yahudilik, hristiyanlık bozulduğu için Allah son din olarak islamı, son peygamber olarak da Hz.

Muhammed (as) ı göndermiştir. Başka bir din ve başka bir peygamber gelmeyecektir. Şu anda hak olan ve bozulmamış din İslam dinidir. İslam’ dan sonra diğer dinlerin hükmü kalmamıştır.

Allah bizden İslamdan başka din istemiyor.

Dinler bir tutulamaz. Dinleri bir tutmak daha önceki dinlerin kaldırılmadığı anlamına gelir. İslam anlayışında dinler arası birlik olmaz. Davet olur, tebliğ olur. Peygamberimiz (sav) dinler arası birlik yapmamış, diyalog kurmamış, tebliğ yapmıştır. Mektuplar yazarak davetlerde bulunmuştur. Ayrıca heyetler göndermiştir.

Bugün Hristiyanlık şirk içinde bozulmuş bir dindir. Kur’an bize şöyle hitap ediyor:

  • “Allah nezdinde hak din İslam’dır.” (ALi İmram: 19)
  • “Sizin için İslamı beğenip seçtim.” (Maida: 3)
  • “Kim İslamdan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden böyle bir din asla kabul edilmeyecek ve o ahirette ziyan edenlerden olacaktır.” (ALi İmran: 85)

Rab olarak Allah’ ı, din olarak İslam’ ı, peygamber olarak Muhammed (sav) ı seçtim beğendim diyene ne mutlu.

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir