GENÇLİK NE DURUMDA

Peyami Safa, “Gençliği ayakta olmayan cemiyet yataktadır” der.

Bugün gençliğin durumu iç açıcı değildir. Evde ana – baba şikayetçi, okulda öğretmen, idareci, sokakta normal vatandaş şikayetçi. Genç de şikayetçi, evde aradığı şefkati bulamadığından, dışarıda muhtaç olduğu ilgiyi göremediğinden yakınıyor.

Günümüz gençliği çok değişik problemlerde karşı karşıyadır. Problemlerin ağır oluşu, gençliği bunalıma itmektedir. Bir kısmı intiharda kurtuluş ararken, bir kısmı sekste, uyuşturucuda ve çılgınca davranışlarda kurtuluş aramaktadır. Gençlik kural tanımıyor, boş vermişliğin içinde, çaresiz, ümitsiz, hayaller dünyasında yaşıyor. Durumunu yakından görenler irkiliyor.

Gençliğin önemli bir kısmı mutluluğu sokaklarda, diskoteklerde arıyor, alkolde arıyor. Sabahtan akşama normal olmayan ilişkiler peşinde koşturuyor. Büyüklerine inat çılgınlıklar yapıyor, lüks zevk, lüks eğlence peşinde. Tek kelimeyle manzara tüyler ürpertici.  

İnsanı insan yapan değerlere bağlılık zayıflamıştır. Utanma, namus, saygı ve sevgi gibi meziyetler anlamını yitirmiştir. Meziyeti, erdemi, sevgiyi, ancak çocuklara ad olarak verir hale gelinmiştir. Kısaca ahlâkî, insanî ölçüler her geçen gün daha da zayıflıyor, insanımız, anlayışımız büyük yaralar alıyor.

Yeni nesil evliliğin yolunu pastanede, postanede arıyor. Sık sık düzenlenen çay partileri, doğum günü toplantıları, aile kızlarının alışık olmadığı durumlarla karşı karşıya gelmelerine neden olmaktadır. Bu durum, genci ailedeki durumla serbest eğlence hayatını kıyaslamaya götürüyor. Sonuçta genç, ailenin ilgisini baskı olarak kabul ediyor. Karşılaştığı olaylar evden soğutuyor. En ufak öğüt vermede, müdahalede çekinmeden evi terk etmekle tehdit ediyor.

Gördüğüm kadarıyla gençlik tamamen, sokağın, gazetelerin ve televizyonların hakimiyeti altına girmiştir.

Maksadım, kara bir tablo çizmek değil. Ama acı da olsa gerçeği bilmek de herkes için fayda vardır. Gencin büyüğünü, küçüğünü tanımaması, millî, insanî idealleri olmayışı, millî, dini, insanî kavram tanımaması, başıboşluğun özlemini duyması, kısaca kör ayna gibi bizi göstermemesi, hayra alâmet değildir. Yani geleceğimiz açısından endişe vericidir.

Kimse alınıp gücenmesin, iyi bir nesil yetiştirmiyoruz. TV’in gayretleri, bizim ihmâllerimiz karşısında yabancı bir gençlik yetişiyor. Genç, her an sunulan yabancı kültür kalıplarını ister istemez benimsiyor. Batının uysal bir temsilcisi haline geliyor.

Kısacası çocuklarımızı, gençliğimizi gerektiği gibi eğitemiyoruz. Koruyup yetiştiremiyoruz. Eğitim hiçbir zaman kuru bilgiler vermek A yı B yi öğretmek değildir. Okuyan, diploma sahibi olan kişi, kendi kültüründen, kendine ait şeylerden habersiz ise, veya onlara cephe almışsa bu elbette eğitim değildir.

Gençler olmadık şeylerle kendini ispata çalışıyor. Nereden bakarsan bak olumsuzluk söz konusu. İsmi yabancı, görünümü yabancı, inancı yabancı, kültürü, moda ve cinsellik kültürü. Kimlik arayışı içinde, şekil bozuk, psikolojisi bozuk, kendini, hayatını adeta çöpe atıyor. Dini, insanî ve ahlâkî değerlerden bahsedilince şaşkın şaşkın bakıyor.

Genç, kural tanımıyor. Boş vermişlik, çaresizlik, ümitsizlik içinde, hayal peşinde, başka dünyalarda yaşıyor. Farklı düşünüyor farklı davranıyor. Mutluluğu, kendini mahvedecek şeylerde ve yerlerde arıyor. Puta tapar gibi nefsine, sevdiğine tapıyor. İnsanı insan yapan değerleri kabul etmiyor. Ölçü ne? Menfaati, aile bağları çok zayıf; evi anında terk edebiliyor. Ufak bir sebepten dama çıkabiliyor.  

Bugün dünya gençliğinin ideali, düşünce tarzı ile ana – babasına uymadığı bir gerçektir. Çünkü gençleri kendi çıkarlarına uygun yöne kanalize etmeye çalışan ihmalci güçlerin yanında beynelmilel yıkıcı güçler vardır. Bu güçler, gençleri millî ideallerine, ana – babalarına, hatta kendilerine karşı ayaklandırmaktadır.  

Gençliğin ölüm ötesi bir inancı ve görüşü yoktur, dünya görüşü ise şöyle özetlenebilir:  

  • Yaşamak, güzel yaşamak, hayatın tadını çıkarmak, dilediğini yapmak,
  • Başkalarının ve yarın endişesinden uzak dertsiz yaşamak,
  • Büyüklerin öğütleri ile zehirlenmemeye (!) dikkat etmek,
  • Evlenmemek, evlense de bir kişiye bağlı kalmayıp özgürce yaşamak (!) – Aile ocağına, toplum geleneklerine bağlı kalmamak, bağımsızlığına gölge düşürmemek,
  • Düşünerek kafasını yormamak, dünyayı hayal ettiği gibi görmek, dünyanın tuzakları olarak nitelendirilen kötülüklerden korkmamak, her şeyi denemek,
  • Çalışmadan, zahmete girmeden yaşamak,
  • Mülkiyet, vatan, millet, örf, adet, ahlâk kavramlarından uzak kaygısız yaşamak, gibi tehlikeli ve bencil duygular içindedir. Ciddi ve görev yüklenecek durumda değildir. Varlık, insan gibi konularda bilgi sahibi değil. “Bilmem ki bu dünyaya ben niye geldim” boş vermişliği içinde, ciddi sorulara kafasında yer vermeyen bir düşünceye sahip. Hanımı Nasreddin Hocaya: Kime görünüp kime görünmeyeyim, diye sormuş.

Hoca:

  • Bana görünme de kime görünürsen görün, demiş.

Bugün bir çok gencin görünecek yüzü yok. Görevlerini yapmayanların bakacak yüzü yok.

Bilmem düşündük mü? Acaba suçlu hep genç mi? Ana babanın, eğitimcilerimizin, eğitim sistemimizin, yetkililerin hiç mi suçu yok?

Efendim, gençler saygısız, söz dinlemiyor, şımarık, isyankâr… gibi sözlerle gençleri suçluyoruz, şikayet ediyoruz.

Gençlik bu gibi ağır problemlerle boğuşurken, onu böyle tehlikeler yutarken seyretmek olmaz.

Genç, nehre düşmüş orada da yüzmek yasakmış.  

  • İmdat, dedikçe bekçi – Çık oradan, yüzmenin yasak olduğunu bilmiyor musun? diye bağırıyormuş. O da:  
  • Ben yüzmüyorum, boğuluyorum, deyince Bekçi:
  • O başka öyleyse, demiş gitmiş. Genç boğulmuş..

Bu haliyle gençliği kör ayna gibi bizi göstermiyor diye kendi haline bırakamayız. Çünkü geleceğimiz bu neslin yetişip yetişmemesine bağıldır. Gençliği bu hale ihmaller getirmiştir. Çocuk bunlar bırakalım dünyayı hayal ettikleri gibi görsünler. Biz gençliğimizi yaşamadık. O yaşasın devri geçmiştir.

Peki ne yapalım? Çiçek kuruyorsa, çare sudur. Genç için de çare; eğitimdir, inançtır, idealdir. O zaman ancak baygın gönüllere can gelecektir.  

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir