GAYRİ MÜSLİMLERLE İLİŞKİLERİMİZ NASIL OLMALIDIR

            Dünya daraldı. Farklı kültürden, farklı medeniyetten ve farklı inançtan insanlar bir arada yaşamak durumundalar. Aynı yerde çalışıyorlar, ticarî, ahlakî, insanî ilişkiler kuruyorlar. Bu durumda bazı problemleri yaşamak zorunda kalıyorlar. Hak doğuyor, alışveriş oluyor, evlilik yapılıyor. Bazen ilişkilerin sınırı çizilemiyor. İnancımıza, kültürümüze uygun davranılamıyor. Günaha girenlerimiz oluyor.

            Bazılarımız dini Allah’ın emrettiği şekilde değil de ortama göre veya menfaatine uyduğu şekliyle algılıyor. Yaşayış dine uyduruluyor. Din, yaşayışa uydurulmaya çalışılıyor. Tabii bu durumda çok şey kaybediliyor.

            Adam hıristiyanmış yahudi olmak istemiş yahudiliğe giriş yok. O ırki bir din. Müslüman olmak istemiş, Müslümanlar kötü maksat taşıdığından şüphelenmiş, yüz vermemişler. Adam: ‘‘İsa-Musa-Muhammed arasında kaldım’’ demiş. Onun gibi bazı yapılan işler inanca sığmıyor. Kiminle olduğumuz kimden yana olduğumuz belli olmuyor.

            Biz şuursuz bir hayat yaşarken, dost bildiklerimiz bizi arkadan hançerliyor. İslam’a, peygamber (as)’a saldırılıyor.

            Kendimiz değil de başkası olma sevdasındayız. Taklit, özenti hastalığına tutulmuşuz. Durum bu…

            Peygamber (as): ‘‘Kişi sevdiği, beraber olduğu kimse ile beraberdir. O’nunla beraber haşrolunacaktır.’’ buyurmuştur. Bu çok önemli…

            İnancımıza göre; bir müslümanla bir başkasına bakışımız aynı olamaz. Başkasını müslümana tercih edemeyiz. Başkasına gösterdiğimiz ilgiyi müslüman dan esirgeyemeyiz. müslümanı bırakıp da başkasına şirin görünmeye kalkar, onun yanında izzet ve şeref aramaya çalışırsak, bu hareketimizden Cenab-ı Allah asla razı olmaz.

            Gayri Müslim kimdir?

            Gayr-i müslim Müslüman olmayan, imanın şartlarını, İslam’ın şartlarını ret edendir.

            Gayr-i müslim, daha çok Müslümanlığı benimsememiş, Yahudi ve Hıristiyanlara da denir. Ayrıca bunlara ehl-i kitab da denir. Tek kelimeyle gayr-i müslim, İslam’ın dışında ve karşısında olan demektir.

            GAYR-İ MÜSLİMLE İLİŞKİ NASIL OLMALIDIR

            Kur’an’da ve hadislerde nasıl hayat süreceğimiz, kimleri dost edineceğimiz, insanlarla ilişkilerimizin nasıl olacağı bize bildirilmiştir.

            İslam bizi şirkten, küfürden, ahlaksızlıktan ve her türlü kötü ortamlardan uzak durmayı emreder. Ayrıca batıl dinlerde, yabancı düşünce ve ideolojilerden, yabancı âdetlerden men eder, uyarır.

            Sevgili peygamberiz (sav) İsrail oğullarının bozulmasını şöyle anlatır: ‘‘İsrail oğullarından biri, günah işleyen birine rastladı. Ona şöyle dedi.

            – Allah’tan kork. Yapmakta olduğun bu işi bırak. Zira bu sana helal değildir.’’

            Ertesi gün yine aynı adamla aynı şekilde karşılaştır. Onunla yiyip içmekte, oturup kalkmakta bir sakınca görmedi. Allah da onların kalplerini birbirine benzetti. Böylece hepsi Allah’ın lânetine uğradılar.’’

            Bu konuda bize Cenab-ı Allah bakın ne emrediyor:

            – ‘‘Mü’minleri bırakıp kafirleri dost edinme’’ (Al-i İmran:28)

            – ‘‘Müslümanlardan başkasını dost edinme’’ (Age:118)

            – ‘‘İman etmedikçe müşrik kadınla evlenmeyin!’’ (Bakara:221)

            – ‘‘Ey Müslümanlar, Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin!’’ (Maida:51)

            – ‘‘Ey Habibim! Her türlü mûcizeyi göstersen de onlara senin kıblene dönmezler. Sende onların kıblesine dönecek değilsin.’’ (Bakara:145)

            Peygamber (as) da diyor ki:

            – ‘‘İnançsızların müşriklerin ateşi ile aydınlanmayın.’’ (Nese-i Zinet:51) (Bunun bir bedeli olur.)

– ‘‘Kim kime benzerse, oda onlardandır.’’ (Ebu Davut Libas:4)

Kalıplar benzerse, kalplerde benzer. Şekil benzerliği, iç benzerliğe götürür. Artık başkalaşma olur.

İnancımıza göre, inançsıza yardımcı olunmaz, destek verilmez. Dost olunmaz. Evlenilmez. Taviz verilmez. Kâfire ‘‘efendim’’ denmez. Önünde eğilinmez. Eli öpülmez. Rahmetli denmez. Hazretleri denmez. Onun emri, buyruğu altına girilmez. Onun yanında izzet aranmaz. O zaman inançsızın hâkimiyeti öne çıkar.

Gayri müslimle meşru ticaret yapılabilir. Kazancı meşru ikramı alınabilir. İslam’a ısındırabilmek için ikramda bulunulabilir. Allah Resûlü, kalplerini İslam’a ısındırabilmek için inanmayanlara pay ayırmıştır.

Gayri müslimin ‘‘gavur’’ diyerek malına, canına zarar verilmez. Yalan söylenmez, aldatılmaz. Kul hakkı bütün insanlar için geçerlidir. Onun emaneti varsa iade edilir.. Hz. Peygamber, hicret sırasında müşriklerin emanetlerini bir bir geri vermiştir. ‘‘Domuzdan kıl koparmak sevaptır’’ sözü yanlıştır.

Hak sahibi ölmüş olsa bile hak mirasçısına verilecektir. Yavuz Sultan Selim, Mısır seferinde Yahudi den aldığı borcu mirasçılarına ödemiştir. ‘‘Ödemesek’’ diyen yeniçeri ağasına: ‘‘Ölene rahmet, gabbaza lânet’’ demiştir. Zira kıyamet gününden her hak sahibi hakkını alacaktır.

            Gayri müslim tamamen terk edilmez. Ona yaklaşmak için yol aranır. Tebliğ için yaklaşılır. İnsan olarak saygılı davranılır. Ona İslam tebliğ edilir.

            Gayri müslimle yapılan anlaşmaya sadık kalınır, dürüst davranılır. Peygamber (as) zamanında peygamberimize yardım için gelen üç Müslüman’ın yolunu müşrikler çevirir: ‘‘Nereye?’’ derler. Onlarda: ‘‘Medine’ye’’ cevabını verir. Peygamberimizin yanında geldiklerinde peygamberimiz olaydan haberi olmuş ve onlara: ‘‘siz müşriklere savaşa katılmayacağınızı söylediniz. Sizi orduya alamam. Sözünüzde durun’’ demiştir.

            Gayri müslimle dostluk olmaz:

            Dostluk, iman birliği, ideal birliği olursa kurulur. Cenab-ı Allah’ın bu konuda bize ikaz ve uyarıları şöyledir:

            – ‘‘Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Kin ve düşmanlıkları sözlerinden bellidir. Kalplerinde gizledikleri düşmanlık ise daha büyüktür.’’ (Al-i İmran:118)

            – ‘‘Mü’minleri bırakıp da kafirleri dost edinmeyin. Onların yanında güç ve şeref mi arıyorlar. Şeref ve izzet yalnızca Allah’a aittir.’’ (Nisa:139)

            – ‘‘Mü’minler, müminleri bırakıp da kafirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun Allah yanında hiç bir değeri yoktur…’’ (Al-i İmran:28)

            – ‘‘Ey iman edenler’ yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirlerinin dostudurlar. Birbirlerinin tarafını tutarlar. Sizden onları dost edinenler, onlardandır.’’ (Maida:51)

            – ‘‘Dininizi alay ve eğlence konusu edinenlerle dost olmayın. Allahtan korkun. Eğer inanmış iseniz.’’ (Maida:57)

            – ‘‘Şirk koşanlardan yüz çevir.’’ (Hıcır:94)

            – ‘‘Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp da kafirleri dost edinmeyin. Bunu yaparak Allah’a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?’’ (Nisa:144)

            Başka inanç ve düşüncede olanlarla ilişkilerimiz konusunda peygamber (sav) bizi şu sözlerle uyarıyor:

            – ‘‘Kişi sevdiğiyle beraberdir.’’ (Elmer’u mea men ehabbe)

            – ‘‘Mü’minlerden başkası ile düşüp kalkma! Yemeğini de dürüst kimseler yesin’’ (R.Salihın:365)

            – ‘‘Müslüman olmayanlarla beraber yaşamayın! Onlarla oturup kalkmayın! Onlarla olan onlara benzer.’’ (Tirmizi, Siyer:1605)

            – ‘‘Kendilerine zulmeden insanların eğleştiği yerlerde eğleşmeyin. Onlara dokunan azap size de dokunmasın. (Buhari Enbiya:7)

            Benzeşme:

            Osmanlının gerileme döneminde bakın neler oldu. Ne fitneler zuhur etti:

            II. Mahmut kendi kıyafetini değiştirerek Batılı olma sevdasına düştü. Abdullah Cevdet, Batı’dan taze kan getirtip Türk Milletinin kanını değiştirmeyi savundu. Talat Paşa Türk bayrağındaki hilâlin yanına haç takıp İstanbul sokaklarında bir gurup askerle dolaşma gafletine düştü. Tanzimat Fermanında din, milliyet farkı kaldırılıp, herkese aynı haklar tanındı. Hatta gavura ‘‘gavur’’ demek yasaklandı. Bundan yararlanan azınlıklar ‘‘Bana gavur dedi’’ diyerek ileri gelen Türkleri tedirgin etmişlerdir. Bir şikayet üzerine Galata’nın Voyvada karakolunda tabur Ağası sinirlenmiş, Türklere:

            – Söyleye söyleye dilimizde tüy bitti. Daha anlamadınız mı? Bundan böyle gavura ‘’gavur’’ denmeyecek demiştir.

            Ne kazandırdı bu sevda, bu benzeşme? Osmanlıyı bitirmiştir.

            Başkalarına benzemekten son derece kaçınmamız lâzım insanın kime benzediği çok önemlidir. Peygamber (as) ‘‘Kadına benzeyen erkeklere, erkeklere benzeyen kadınlara Allah lânet etsin’’ demiştir.

            Dış benzerlik kalp benzerliğine, ruh benzerliğine ve inanç benzerliğine götürür.

            Hadis açık: ‘‘Kim kime benzerse, onlardandır’’ (Ebudavut, libas:4) (Men teşebbehe bi-kavmin fe-hüve minhüm)

            Dinimizde gayri müslimlerin âdetlerini benimsemek, onlara ait bir şeyi kutlamak imana zarar verir. İmam-ı Rabbani: ‘‘Hinduların, Yahudi ve Hıristiyanların özel günlerine ve kutlamalarına katılmak insanı küfre götürür’’ der.

            Rabbimiz buyurur ki:

            – ‘‘Allah’ın ayetlerinin inkar edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar başka bir söze, başka bir konuya geçinceye kadar kafirlerle beraber oturmayın. Yoksa sizde onlar gibi olursunuz…’’ (Nisa:140) (Tasdik etme, rıza gösterme olur.)

            Peygamberimiz (sav) Tebuk seferine giderken semud kavminin helak olduğu ‘‘Hıcr’’ denilen yerden geçerken hızlıca geçmiş ve: ‘‘kendilerine zulmedenlerin yaşadığı yerlerde eğleşmeyin. Suyundan içmeyin. Bu sularda abdest almayın’’ demiştir.

            Kabeyi yıkmak için gelen Ebrehe’nin ve ordusunun helak olduğu yerde de eğleşmemiş, hızlıca geçmiştir.

            Bir hadiste şöyle buyrulur:

            – ‘‘Müslüman olmayanlarla birlikte yaşamayın onlarla oturup kalkmayın! Her kim onlarla birlikte yaşarsa ve onların ahlakı ile ahlaklaşırsa onlar gibi olur.’’ (Tirmizi Siyer:14)

            Hz. Ömer (ra): ‘‘Allah’a inanmayanların bayramlarına iştirak etmekten sakınınız’’ demiştir.

            Buradan şunu anlıyoruz: Gayri müslimlerle dost olan, onlarla yaşayan, onlara benzeyen, onların ahlakı ile ahlaklaşan kıyamet gününde onlarla beraber haşrolunacaktır. Onlarla beraber hesaba çekilecektir. Allah ona gayr-i müslim muamelesi yapacaktır.

            Gayri müslime Rahmetli denir mi? Dua edilir mi?

            İnanmayan için dua edilmez. Rahmetli denmez. O’nun affı istenmez. Cenaze namazı kılınmaz. Hatta ona da dua edip affını istemenin küfür olduğunu söyleyen alimler vardır.

            Ancak yaşayan inançsızın Cenab-ı Allahtan hidayeti dilenir. Meselâ; peygamberimiz (sav) Hz. Ömer’in hidayetini dilemiştir.

            Biz inançsız için Allah hidayet etsin, Allah ıslah etsin’’ diyebiliriz. Rahmetli diyemeyiz.

            Nuh Peygamber oğlu için af diledi. ‘‘Gafillerden olma’’ diye uyarıldı.

            İbrahim peygamber babası Azer için af diledi, affını sağlayamadı.

            Lut peygamber hanımı için dua etti. Kabul olmadı.

            Peygamberimiz Amcası Ebu Talibi elleri ile yıkadı. Ona şefaatçi olamadı.

            Peygamberimiz, yaşayan inançsızlar için hidayetini istemiştir. Bizde ancak ‘‘Allah hidayet etsin’’ deriz.

            Bu konudaki delilimiz Kur’an dır:

            – ‘‘Cehennemlik oldukları anlaşıldıktan sonra akraba dahi olsalar, müşrikler için mağfiret dilemek, peygambere ve müslümanlara yakışmaz.’’ (Tevbe:113)

            Peygamberimiz bir münafığın cenaze namazını kılmıştı. Ayet indi: ‘‘Onlardan ölen kimsenin namazını sakın kılma! Mezarı başında durma! Çünkü onlar, Allah’ı ve Resûlünü inkar etmişlerdir. Fasık olarak ölmüşlerdir. (Tevbe:84)

            – ‘‘Onlara ister bağışlanma dile, ister dileme. Onlar için 70 defa bağışlanma dilesende onlar asla bağışlanmayacaktır. ‘‘Bu onların Allah’ı ve Resûlünü inkar etmelerindendir.’’(Tevbe:80)

            Gayri müslimle evlilik:

            Uzaklar yakın oldu. Her inançtan insanlar beraber yaşıyor. Dış ülkelerde görevli, çalışan insanımızın sayısı çok. Bu durumda evlilikler oluyor.

            Ne yazık ki, çoğu zaman evlilikler yapılırken dikkat edilmiyor, araştırılmıyor. Dinin koyduğu yasaklara hiç uyulmuyor. Tabi rasgele bir evlilik yapıldığı için mutlu ve uzun süreli bir evlilik olmuyor. Çocuklar ne bize benziyor, nede karşı tarafa benziyor.

            İnancımızda ve kültürümüzde evliliğin şartları var.

            Evliliklerde zengin aranıyor, çalışan aranıyor. Fizik, müzik aranıyor. Anahtar aranıyor. Ahlak, inanç, namus aranmıyor. Sorulmuyor.

            Bir arkadaşım, zengin ve çalışan, araba-anahtarı olan birine kızını verdi.

            – ‘‘Dört ayak üstüne düştü kızın’’ dediler. Ben:

            – İnancına, ahlakına baktın mı? dedim. Üzerinde duran olmadı. Bir ay sonra kızımız bavulunu alıp baba evine döndü. Ben ne oldu? dedim.

            – İnanmıyormuş, banyo yapmıyormuş, alkol alıyormuş gibi şeyler söyledi.

            – Damada sormadın mı? dedim, bana:

            – Sordum dedi. Ne dedi dedim?

            – Sen benim ahlakımı, inancımı sormadın ki… dedi. ‘‘Ve bir yuvada böyle yıkıldı.

            İslâm da denklik aranır. İnanan müslüman bir kadın, inanmayan bir erkekle evlenemez. Evlenirse nikâh geçersizdir. Bu ateist, satanist, hıristiyan yahudi ve başka dinden biri olabilir. Bu evlilik caiz değildir.

            Ateist, satanist, müşrik kadınla müslüman erkeğin evlenmesi de caiz değildir.

            Ehl-i Kitaptan bir kadınla müslüman bir erkeğin evliliği her ne kadar caiz ise de uygun görülmemiştir.

            Hz. Ömer (ra), bazı müslüman erkeklerin hıristiyan kadınlarla evlenmesine razı olmamıştır.

            –   Caiz değil mi? denilince

            – Hayır, ama huylarından, eski alışkanlıklarından, inançlarından tamamen vazgeçemeyeceklerinden korkarım’’ cevabını vermiştir.

            Hz. Ömer’in yetişecek nesil endişesi vardır. Bugünde aynı endişe mevcuttur. Yapılan evliliklerin mahsulü olan genç, daha çok analar ilgilendiği için bize benzemiyor.

            Bazıları müslüman olma şartı koşulsa da şeklen müslüman oluyorlar. Müftülükteki baş örtüsü kadar yapmacık oluyor.

            Başka dinlerden olan kadınlar eski inançlarından ahlak ve yaşayışlarından kolay kolay kopamıyorlar. Çocukları kendi anlayışlarına göre yetiştiriyorlar.

            Dikkat edilmeyen bir husus da adaylar seçilirken gençlere değil, ailelerine bakılıyor. Aile dindar, hacı, hoca olunca çocuk da öyle zannediliyor. Burada genç daha önemli. Yuva onunla kurulacak. Burada ‘‘Ben onu yola getiririm’’ düşüncesi yanlış oluyor. Hani ne demişler: ‘‘Kadının fendi erkeği yendi’’

            Çocuklar evlerde dini eğitimle yetişmiyor. Onları diziler filimler yetiştiriyor.

            JanJak Ruso: ‘‘İnanmadan da bir insanın faziletli olabileceğini zannediyordum, ne kadar çok yanılmışım’’ diyor.

            Ahlak, inanç zayıf olunca, aile yuvaları sağlam temellere oturmuyor. Sıkıntılar çekiliyor, giyim, ibadet, çocuk yetiştirme, eve bağlılık, sadakat konularında problemler doğuyor. Sözler, davranışlar yüzünden nikâh bile gidiyor. Neticede yuva şeklen de yıkılıyor.

            Her güzellik soluyor da ahlak, inanç güzelliği solmuyor.

            Bir de kadında aranan şeyler erkekte aranmıyor.

            Peygamberimiz (sav) öyle buyuruyor:

            –    ‘‘Kadınların hayırlısını tercih edin. (Hadis Ans:17/1968)

            – ‘‘Sırf güzelliği sebebiyle kadınlarla evlenmeyin. Güzelliklerinin onları alçaltmasından korkulur. Malları sebebiyle evlenmeyin. Dindar olanlarla evlenin.’’ (Age:6570)

            –    ‘‘Dininden, ahlakından hoşnut olduğunuz bir erkek sizden kızınızı isterse, ona hayır demeyiniz. Yoksa fitne ve fesat çıkar.’’

            Cemaat farklılığı evliliğe mani değildir.

            Ayrı mezhepten olan, kimselerin evliliği caizdir. Uyum sağlayamazlarsa, biri mezhep değiştirebilir.

            Alevi ile evlilik konusu soruluyor. Alevi demek, Hz. Ali’yi ve onun ehl-i beytini çok seven, onun gibi yaşayan kimse demektir.

            Sünni, alevi konusu, fitne konusu yapılmak, sanki ikisi birbirinden ayrıymış gibi gösterilmek isteniyor.

            Bir kimse İslam’ın şartlarını, imanın şartlarını kabul ediyorsa, o Müslüman dır.

            Bana iki genç geldi: ‘‘Biz evlenmek istiyoruz’’ dediler. ‘‘Hayırlı olsun’’ dedim.

Kız: ‘‘Ama bu alevi’’ dedi. Gence sordum. Sen Allah’a, peygambere, kitaba inanıyor musun? ‘‘Evet’’ dedi. Ben: ‘‘Gidin ailelerinizle tanışın. Onların rızalarını alın. Allah mutlu etsin’’ dedim.

            Bu konuda ölçü nedir. Bakalım: Kur’an ne diyor:

            – ‘‘İman etmedikçe puta tapan kadınlarla evlenmeyin. İman etmedikçe puta tapan erkeklere kızlarınızı vermeyin. Onlar cehenneme çağırır.’’ (Bakara:221)

            – ‘‘Ehli kitaptan iffetli namuslu zina etmemiş, gizli dostlar edinmemiş olanlarla evlenin.’’ (Maida:5)

            – ‘‘Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenmez. Zina eden kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenir.’’ (Nur:3)

            – İnanmış kadınlar, kafir erkeklere helâl değildir. Kâfir erkek de müslüman kadınlara helal değildir.’’ (Mümtehine:10)

            İnançta denklik aranmasının nedeni şudur. Bugün dinler medeniyetler çatışma halindedir. Dünyayı hıristiyanlaştırma çalışmaları tarih boyunca haçlı orduları ile sürmüş, şimdide misyoner orduları ile devam etmektedir.

            İslam ülkeleri ehl-i kitap tarafından bölük börcük, param parça edilmek istenmektedir.

            Batıda İslam korkusu vardır. Kiliselerde müslümanlar için hayır dua yapılmıyor. Bir müslüman Türk büyüğü ölse, batıda bayram yapılmaktadır.

            Dinimiz İslam, Avrupa birliğine girmemize engel gösteriliyor. Onların gözü Anadolu topraklarındadır. Ehl-i kitabın sözüne asla güvenilmez. Onlar hiç bir zaman güçlü müslüman Türkiye istemezler.

            Peygamber (sav) zamanın da müslüman olan veya İslâm dan dönmeyen müslüman kadınları müşrikler boşanmışlardır. Bu zihniyet bazı batılılarca sürdürülmektedir. Bizde de bir zamanlar inançsız kesim, müslüman kızlarımızla evlenip onları ortada bırakmış veya rencide etmiştir. Bugün bu tehlike geçmiş değildir. Dikkatli olalım.

            Gayri müslim eğer müslüman olursa ne yapılır?

            Önce kelime-i şehadet getirerek, gusül abdesti alır, küfür kirinden temizlenir. Onun geçmiş günahları bağışlanır.

            Çok yaşlı değilse, sünnet olur. Bu benzeşme bakımından önemlidir. Hz. İbrahim 80 yaşında sünnet olmuştur.

            Gayri müslim cennete girermi?

            Cennete girmek için müslüman olmak gerekir. Ayet ve hadislere göre iman etmeyenin cennete giremeyeceği bildirilmiştir.

            Peygamber (as): ‘‘İman etmedikçe cennete giremezsiniz’’ buyurur. (Müslim İman:93)

            Peygamberimizin şefaati, ümmetinedir. Cennet, iman ve amel karşılığı mükafattır.

            İnanmayana ahiret sevabı olmaz.

            İnsanların yaptığı işlerin mutlaka bir mükafatı vardır. Kimi dünyada, kimi ahirette, kimi de hem dünyada hem de ahirette mükafatlandırılır.

            İnançsızın yaptığı her iş dünyalıktır. Dünyada adının anılması, itibar, iltifat görmesi veya dünya nimeti temin etmesi onun mükafatıdır. Ahirette alacağı yoktur.

            Meselâ; inanmayan şehit olur mu? Hayır.

            İcat, keşiflerde bulunan, insanlığa hizmet eden cennete girmeyecek mi? gibi sorular soruluyor.

            Bunların durumunu Allah bilir. Birde şu var. Diyelim ki Edison’la Froid veya Darwin de bir olmaz. Birinde insanlar yararlanmıştır. Diğeri Allah’ı inkar için elinden geleni yapmıştır.

            İnanmayanın yaptıklarının boşa gideceğinin delilleri şiddetle savurduğu küle benzer. Yaptıklarından hiçbir şey elde edemezler.’’ (İbrahim:18)

            – ‘‘Onların işlerini Allah boşa çıkarır.’’ (Muhammed:1)

            – ‘‘Kafir olarak ölenin işi, boşa gider. Onlar ebedi cehennemliktirler.’’ (Bakara:217)

            – İşte onların ahirette ateşten başka bir şeyleri olmayacaktır. Dünyada yaptıkları da boşa gitmiştir. (Hud:16)

            İnanç açısından Gayri müslimle ilişkiler:

            Dini konuda müslüman olmayanlara taviz verilmez. Onlara uyulmaz. Allah uyarıyor.

            – ‘‘Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlere uyarsanız, imanınızdan sonra sizi yeniden inkârcılığa sevk ederler’’ (Al-i İmran:100)

            Ehli kitabın kitaplarına itibar edilmez. Müslüman için kaynak olmaz. Delil olmaz. Hükmü geçersizdir.

            – Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. Muhammed aynıdır denmez. Hıristiyanlığı da, yahudiliği de Allah gönderdi biraz da onlara uysak olmaz mı? denmez.

            Diğer dinlerin hükmü Allah tarafından kaldırılmış, son din İslam gönderilmiştir.

            Bugün hıristiyanlık teslis inancıyla, vaftiz, aforoz ile şirk içindedir.

            Geçen yıllarda kimin hıristiyan, kimin dinsiz, kimin müslüman olduğu belli olmasın diye nüfus cüzdanlarından ‘‘din’’ kaldırılmak için büyük gayret sarf edildi. Fitne boş durmuyor.

            Bugün yahudiliğe, hıristiyanlığa ilâhi din denmez. Orta da peygamberinin getirdiği bir şey kalmamıştır.

            Cenab-ı Allah bize yahudilerle hıristiyanlarla iyi geçinin demiyor. Aksine onlara uymayın, onları dost edinmeyin, onlara benzemeyin diye uyarıyor.

            Hiçbir konuda inancımız açısından hıristiyan ve yahudilerle uyum sağlamamız mümkün değildir.

            Hz. Ömer (ra) Kudüs’ün fethinde papazın ısrarına rağmen kilise de namaz kılmamıştır.

            Bugün Kur’an’a peygamberimize hakaret eden, iftiralar atan, karikatürler çizen hıristiyan âlemi değil midir?

            Gayri müslimlerle ilişkilerimiz sınırlı olmalıdır. Gayri müslim diye terk edilmez. Müslüman’ın tebliğ gibi, ilay-ı kelimetullah gibi kutsal görevleri vardır.

            Rabbim bizi şöyle uyarıyor.

            – ‘‘Habibim yemin olsun ki, sen ehli kitaba her türlü mucizeyi göstersen de onlar senin kıblene dönmezler. Sende onların kıblesine dönecek değilsin. Eğersen, onların arzularına uyacak olursan, işte o zaman sen hakkı çiğneyenlerden olursun.’’ (Bakara:145)

            Al-i İmran 64. ayetine göre: Ehl-i kitap Allah’ın varlığına birliğine davet edilecektir.

            – ‘‘…Ehli kitapla ancak en güzel yolla mücadele edin. Deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhımız da sizin ilâhınızda birdir. Ve biz O’na teslim olduk.’’ (Ankebut:46) diyerek İslam’a çağrılacaktır.

Allah yanında din İslâm’dır.

            Diğer dinler neshedilmiş, hükmü kalmamıştır. Tevrat, İncil peygamberlere inen kitaplar değildir. Yahudiler peygamberlerinin mezarının nerede olduğunu bilmezler. Peygamberlerinin âsâsına sahip değillerdir. İki dinde tek Allah inancına sahip değillerdir.

            Diğer dinlerle İslam dini arasında dağlar kadar fark vardır. Allah bizden hangi dini istiyor bakın:

            Kur’an’da:

            – ‘‘Allah nezdinde hak din İslam’dır.’’ (Al-i İmran:19)

            – ‘‘Kim İslam dan başka din ararsa, bilsin ki, kendisinden böyle bir din asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.’’ (Al-i İmran:85)

            Ne mutlu İslam’la şereflenenlere! Ne mutlu İslam şuuru ile yaşayanlara! Ne mutlu müslüman olarak ölebilmek için gayret gösterenlere!..

            Sonuç olarak;

            Müslüman’ın başkalarına şirin görünmeye ihtiyacı yoktur.

            Müslüman İslam kimliği ile iftihar etmelidir. Kendisine ‘‘Müslüman’’ denmesinden çekinmemelidir. Ya başka bir şey derlerse, durum ne olacak?

            Müslümanların şehadeti çok önemlidir. Rabbim bizi müslüman yarattın, sana şükürler olsun. Bizi müslüman olarak yaşat ve müslümanlar olarak canımızı al!

…………………………

………………..

……….

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir